TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇAKIR ADA TURİZM GIDA YEM.TEM. İNŞAAT TAAH.
İÇ VE DIŞ TİC. LİMİTED ŞİRKETİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1408)
|
|
Karar Tarihi: 5/7/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 9/9/2017 - 30175
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Çakır Ada
Turizm Gıda Yem. Tem. İnşaat Taah. İç ve Dış Tic.
Limited Şirketi
|
Temsilcisi
|
:
|
Ali ÇAKIR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tahliye işlemine karşı açılan iptal davasının
incelenmeksizin reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede bitirilmemesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla elde edilen bilgi ve belgelere
göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Sinop Valiliği İl Özel İdare Müdürlügü
ile başvuru dışı S.D. (kiracı) arasında imzalanan kira sözleşmesiyle mülkiyeti
Sinop İl Özel İdaresine ait Karakum Yüzgeç Tatil Köyü (Ada Otel unvanlı tesis)
1/6/1997 tarihinden itibaren on yıl süre ile S.D. tarafından kiralanmıştır.
10. İl Özel İdare Müdürlüğü ile S.D. arasında imzalanan kira
sözleşmesi en son 30/5/2008 tarihine kadar uzatılmıştır.
11. Kiracı S.D., başvurucu Şirketin temsilcisi ve %90 oranda
hissedarı olan Ali Çakır ile anılan tesislerin vekil sıfatıyla işletilmesi
hususunda anlaşmış ve en son22/6/2007 tarihinde de adi sözleşme yapmıştır. Bu
sözleşmeye göre anılan kira sözleşmesinin bitimine kadar kira sözleşmesinin
bütün yükümlülükleri Ali Çakır tarafından yürütülecek ve İl Özel İdare
Müdürlüğüne ait demirbaşlardan, resmî kurum ve kuruluşlar ile üçüncü şahıslara
ait olan borç ve ilişkilerden Ali Çakır sorumlu olacaktır.
12. Sinop Vergi Dairesi, başvurucu Şirket adına 29/8/2007 tarihi
itibarıyla anılan tesisin işletilmesiyle ilgili işe başlama tutanağı tutmuştur.
13. Bu arada İl Özel İdaresi anılan tesisin satışına karar
vermiş ve 21/5/2008 tarihinde gayrimenkul satış ihalesi yapılmıştır. İhaleyi Ü.
Ltd. Şti. kazanmıştır.
14. S.D., İl Özel İdare Müdürlüğüne verdiği 26/6/2008 tarihli
dilekçesiyle söz konusu tesisleri ve demirbaşları teslim etmek istediğini
belirtmiş; aynı tarihli azilname ile Ali Çakır'ı
vekillikten azletmiştir.
15. Satıldığından bahisle 1/7/2008 tarihli vali olurlu işlemle
8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75. maddesi gereğince
tesisin tahliyesine karar verilmiştir. Güvenlik güçleri de hazır bulundurularak
1/7/2008 tarihinde İl Özel İdaresine ait demirbaş eşya, 3/7/2008 tarihinde ise
başvurucu Şirkete ait olan eşya tesisten tahliye edilmiştir. Tahliye sırasında
tutanak tutulmuş; tutanağı İl Özel İdaresi, Belediye, Emniyet yetkilileri ile
S.D. imzalamış; başvurucu Şirketin temsilcisi imzalamamıştır.
16. Başvurucu Şirket tarafından tesisin satış ihalesinin hukuka
aykırı olduğu ve buna dair açılmış başka bir iptal davasının bulunduğu, idarece
herhangi bir yazılı bildirim yapılmadan 2886 sayılı Kanun hükümlerine aykırı
şekilde zorla tahliye yapıldığı, tahliye için 2886 sayılı Kanun'da aranan koşulların
gerçekleşmediği, tahliye sırasında oluşan zararın Sulh Hukuk Mahkemesince
tespit edildiği belirtilerek ve tazminat davası açma hakkı saklı tutularak
tahliye işleminin iptali istemiyle 26/8/2008 tarihinde dava açılmıştır. Dava
dilekçesine, Şirket adına olan ve adres olarak söz konusu tatil köyünün
gösterildiği vergi levhası da eklenmiştir.
17. Samsun 2. İdare Mahkemesi 30/10/2008 tarihli ve E.2008/910,
K.2008/1160 sayılı kararıyla davayı ehliyet yönünden reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde özetle davacı Şirket tarafından Ada Otel unvanlı tesisten 3/7/2008
tarihinde tahliye edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılmış ise
de 3/7/2008 tarihinde davacı Şirket adına tesis edilmiş bir tahliye işleminin
bulunmadığı, 3/7/2008 tarihinde tutulan tutanağın fuzuli şagil
olduğu belirtilen Ali Çakır hakkında tanzim edildiği, her ne kadar davacı
Şirket adına Ali Çakır imzasıyla işbu dava açılmış ise de Ali Çakır'ın işbu
davayı kendi adına değil Şirket müdürü sıfatıyla Şirketi temsilen açtığının
anlaşıldığı, bu hâliyle dava dilekçesine ekli tahliye işleminin davacı Şirketin
menfaatini etkileyici mahiyette olmaması nedeniyle subjektif
ehliyet koşulunun gerçekleşmediği belirtilmiştir.
18. Başvurucu Şirket tarafından karar temyiz edilmiştir. Temyiz
dilekçesinde özetle Ada Otel unvanlı tesisin Şirket tarafından işletildiği,
buna dair vergi dairesi kayıtlarının bulunduğu, tahliyenin de Şirkete yönelik
olduğu, Ali Çakır'ın ise Şirketin müdürü ve %90 oranında hissedarı olarak
tahliye anında orada bulunduğu, Mahkemece tutanak esas alınarak tahliyenin Ali
Çakır adına olduğu kabul edilmiş ise de söz konusu tutanakta Şirket yahut Ali
Çakır adına imza bulunmadığı, idarece tek yanlı olarak tutulan tutanağın esas
alınamayacağı ifade edilmiştir. Dilekçede ayrıca, tahliyenin otelin satılmış
olmasına dayandığı oysa satış ihalesine karşı açılan davada ihalenin iptaline
karar verildiği de belirtilerek buna ilişkin Mahkeme kararı dadilekçeye
eklenmiştir.
19. Danıştay Onuncu Dairesi temyiz incelemesi neticesinde
Hazineye ait taşınmaz malların gerçek ve tüzel kişilerce işgali üzerine
taşınmazın idarenin talebi üzerine mülki amirce on beş gün içinde tahliye
edilerek idareye teslim edileceği ve mülki amirce tesis edilen işlemin idari
davaya konu olabileceği ancak somut olayda davanın mülki amirce tesis edilen
işlemin iptali istemiyle açılmadığı, bu işlemin gereği yapılarak taşınmazın
tahliye edildiğine ilişkin 3/7/2008 tarihinde düzenlenen tutanağın iptali
istemiyle davanın açıldığı oysa tutanağın idari davaya konu olabilecek kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem olmadığı gerekçeleriyle davanın reddi yönündeki
ilk derece mahkemesi kararını sonucu itibarıyla onamıştır.
20. Başvurucu, karar düzeltme dilekçesinde hem zorla tahliye
işlemine karşı dava açtığını hem de tesisin Şirket adına işletildiğinden
menfaatinin ve dolayısıyla ehliyetinin bulunduğunu açıkça belirterek kararın
düzeltilmesini istemiş ancak Danıştay Onuncu Dairesi, 2/10/2013 tarihli
kararıyla 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54.
maddesinde yazılı nedenlerin bulunmadığı gerekçesiyle istemi reddetmiştir. Söz
konusu karar başvurucuya 3/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 20/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 2886 sayılı Kanun'un “Ecrimisil ve tahliye” kenar başlıklı 75.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin özel
mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazmalları[n]
... gerçek ve tüzelkişilerce işgali üzerine, fuzuli şagilden
... ecrimisil istenir...
İşgal edilen tasınmaz
mal, idarenin talebi üzerine, bulundugu yer mülkiye
amirince en geç 15 gün içinde tahliye ettirilerek idareye teslim edilir."
23. 2577 sayılı Kanun’un "İdari dava türleri ve idari yargı
yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İdari dava türleri
şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları,
..."
24. Aynı Kanun'un "İdari
davaların açılması" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"1. İdari davalar,
Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış
imzalı dilekçelerle açılır.
2. Dilekçelerde;
a) Tarafların ve varsa vekillerinin veya
temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adresleri ile gerçek kişilere
ait Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,(3)
b) Davanın konu ve sebepleri ile dayandığı
deliller,
c) Davaya konu olan idari işlemin yazılı
bildirim tarihi,
...
Gösterilir."
25. Aynı Kanun'un "İptal
ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"İlgililer haklarını
ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve
idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve
tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak
bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci
madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."
26. Aynı Kanun'un "Doğrudan
doğruya tam yargı davası açılması" kenar başlıklı 13.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri
gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki
işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde
cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi
içinde dava açılabilir."
27. Aynı Kanun'un “Dilekçeler
üzerine ilk inceleme” kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Dilekçeler, ...:
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve
yürütülmesi gereken bir islem olup olmadığı,
...
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,
yönlerinden sırasıyla incelenir."
28. Aynı Kanun’un “İlk
inceleme üzerine verilecek kararlar” kenar başlıklı 15. maddesinin
birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince
yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık
görülürse, 14 üncü maddenin;
a) ...
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde
davanın reddine,
c) ...
d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden
düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak yahut (c) bendinde yazılı hallerde,
ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise otuzgün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava
açılmak üzere dilekçelerin reddine,
...
Karar verilir..”
29. Aynı Kanun’un “Kararın
bozulması” kenar başlıklı 49. maddesi, şikâyete konu Danıştay
kararının verildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle şöyledir:
"1. Temyiz incelemesi
sonunda Danıştay:
a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış
olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması,
Sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozar.
2. Temyiz incelenmesi sonunda karardaki maddi
yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise kararın düzeltilerek onanmasına karar
verilir.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 5/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu Şirket tarafından; ilk derece mahkemesinin,
tahliye tutanağının temsilci adına düzenlendiğinden bahisle Şirketin dava
ehliyeti bulunmadığı, Danıştay Dairesinin ise tahliye sırasında tutulan
tutanağa dava açılamayacağı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar
verildiği oysa otelin tüzel kişilik tarafından işletildiği ve tahliye edilenin
de tüzel kişilik olduğu, dolayısıyla 2886 sayılı Kanun'a aykırı şekilde zorla
yapılan tahliye işleminin iptali istemiyle Şirket adına dava açıldığı
belirtilerek derece mahkemesi kararları nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan mahkemeye etkili erişim hakkının ihlal edildiği ileri
sürülmüştür.
32. Bakanlık görüşünde; başvuru konusu olay bakımından yargı
mercilerinin, uyuşmazlığın değerlendirilmesinde hukuk kurallarının yorumlanması
ve uygulanmasında keyfî davrandığını gösteren herhangi bir emare bulunmadığı,
başvurucu Şirketin de böyle bir durumun varlığını gösteren somut bir delil
gösteremediği, olayda davanın esasına girilmesine engel olan usule ilişkin
eksikliklerden dolayı davanın reddedildiği, gerek ilk derece mahkemesinin
gerekse Danıştayın 2577 sayılı Kanun’un 15.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca davanın reddi gerektiğini
değerlendirdiği ve buna göre Danıştayın 2577 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan düzelterek onama
yetkisini kullandığı ifade edilmiştir.
33. Başvurucu Şirket tarafından Bakanlık görüşüne karşı verilen
cevapta başvuru dilekçesindeki hususların yanı sıra derece mahkemelerinin usul
kurallarının katı bir şekilde uygulaması sonucu mağdur edildiği zira dava
konusunun anlaşılmaması durumunda dilekçeye ret kararı verilebileceği hâlde
kararın verilmeyerek davanın esasının incelenmesinin engellendiği,öte
yandan tahliyeden doğrudan doğruya Şirket etkilendiğinden Şirket veya
temsilcisi fuzuli şagil kabul edilse dahi bu durumun
davanın esasına girilmesine engel olmadığı belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir..."
36. Anılan Anayasa ve Kanun hükmüne göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu Ek Protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
37. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
38. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...”
39. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
40. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar”ın ve
bir “suç isnadı”nın esasının karara
bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır
(Adnan Oktar, B. No: 2012/917,
16/4/2013, § 21).
41. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre
Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve
yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır.
Sözleşme'nin 6. maddesi bir kimsenin “medeni
hak ve yükümlülükleri”nin karara bağlanmasıyla ilgili
bir yargılama usulünde uygulanır. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının “medeni” meselelerde uygulanabilirliği için ilk olarak bir
uyuşmazlığın bulunması gerekir. İkinci olarak uyuşmazlık, en azından savunulabilir
bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek “haklar ve yükümlülükler” ile ilgili
olmalıdır. Üçüncü olarak uyuşmazlık konusu “haklar ve yükümlülükler”, Sözleşme’deki anlamıyla “medeni” olmalıdır. Son olarak adil
yargılanma hakkının kapsamına alınması istenen usulün medeni hak ve yükümlülüğü
karara bağlaması gerekir (İsmail Taşpınar,
B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21).
42. Bu uyuşmazlık, medeni (kişisel) bir hakkın varlığı, kapsamı
ya da kullanılma şekillerine ilişkin gerçek ve ciddi bir uyuşmazlık olmalı;
davanın sonucu da söz konusu hak için doğrudan belirleyici olmalıdır (Vilho Eskelinen ve
diğerleri/Finlandiya, B. No: 63235/00, 19/4/2007, § 40).
43. Somut olayda mülkiyeti Sinop İl Özel İdaresine ait olan Ada
Otel unvanlı tesis başvuru dışı S.D. tarafından kiralanmış; S.D., başvurucu
Şirketin büyük ortağı ve müdürü Ali Çakır'ı vekil olarak atamıştır. S.D.,
tahliye işlemi öncesi idareye başvurarak kiracılık ilişkisini sonlandırmış ve
tesisin teslim alınmasını talep etmiş; aynı tarihte Ali Çakır'ı da vekillikten
azletmiştir. İdare tarafından tahliye gerçekleştirilmiş ve bu sırada tutanak
tutulmuştur.
44. Olayda başvurucu Şirket tarafından tahliye konusu otelin
işletildiği ileri sürülmekte ise de başvurucu Şirketin gerek Sinop İl Özel İdaresi
ile gerekse asıl kiracı S.D. ile yapılmış herhangi bir sözleşmesi
bulunmamaktadır. Öte yandan asıl kiracı S.D. otelin sahibi olan Sinop İl Özel
İdaresine başvurarak kiracılık ilişkisini sonlandırmış ve tesisin teslim
alınmasını talep etmiştir. Bunun yanında başvurucu Şirketçe tahliyeye karşı
dava açıldığı ileri sürülmekle birlikte tahliye nedeniyle oluştuğu ileri
sürülen zararının giderilmesi için yargısal yollara başvurulmadığı
anlaşılmıştır.
45. Tüm bu hususlar birlikte dikkate alındığında başvurucu Şirketin
tahliye işlemine karşı dava açmakta medeni hak ve yükümlülükleri yönünden
yeterince savunulabilir bir hakkının bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
46. Bu durumda başvurunun, Sözleşme'nin 6. maddesinde
belirtildiği üzere medeni hak ve yükümlülük veya suç isnadı kapsamında
değerlendirilemeyeceği; dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamına girmediği
anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Muammer TOPAL bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
5/7/2017 tarihinde Muammer TOPAL'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru konusu olayda, İdare Mahkemesine sunulan dava
dilekçesine ekli belgelerden tahliyeye konu otelin başvurucu şirket tarafından
işletildiği, tahliye tutanağında aslında başvurucu Şirketin temsilcisi olan Ali
Çakır'ın "fuzuli şagil" sıfatıyla
bulunduğu, ancak tutanağı imzalamadığı, dolayısıyla tahliyenin şirket hakkında
olup şirketin menfaatini etkilediği anlaşılmaktadır. 2577 sayılı Kanun'un
ikinci maddesinde iptal davalarının idarî işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılabileceği hükme
bağlanmıştır (bkz. karar metni §§ 23-26) . Nitekim Danıştay Dairesi de olayda
başvurucu Şirketin ehliyeti yönünden sorun görmemiştir. Dolayısıyla her nekadar Sinop il Özel İdaresi veya S.D. ile imzalanmış açık
bir sözleşme bulunmamakta ise de söz konusu tesisi işlettiği ve bu nedenle
tahliyeden menfaatinin etkilendiği açık olan (ve Danıştay Dairesi tarafından da
menfaati olduğu kabul edilen) başvurucu Şirketin tahliyeye karşı açtığı iptal
davasının medeni hak kapsamında değerlendirilmesine engel bir durum
bulunmamaktadır.
2. Diğer taraftan Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir.
3. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52). Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın
13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir
(Murat Kara ve diğerleri, B. No:
2014/6042, 9/3/2017, § 59).
4. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma
(meşru amaç), ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir. Aksi takdirde yukarıda anılan müdahale
Anayasa’nın 36. maddesini ihlal eder.
5. Başvurucu Şirketin, işlettiği otelden tahliye edilmesine
ilişkin açılan davayı İlk Derece Mahkemesi, davanın Şirket adına değil de
Şirketin temsilcisi Ali Çakır adına açılması gerektiği gerekçesiyle reddetmiş,
temyiz incelemesi sırasında Danıştay Dairesi ise davanın tahliye sırasında
tutulan tutanağa karşı açıldığı; oysa, tutanağa karşı dava açılamayacağı
gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararını onamış ve karar bu şekilde
kesinleşmiştir. Böylece tahliyeye karşı açtığı iptal davasının esasını
inceletmekten mahrum kalan başvurucu şirketin mahkemeye erişim hakkına
müdahalede bulunulmuştur. Olayda müdahale oluşturan karar, nihai nitelikteki
Danıştay Onuncu Dairesinin gerekçeli onama kararıdır. Dolayısıyla başvuruda
incelenmesi gereken karar da Daire kararı ve gerekçesi olmalıdır.
6. Kanunilik ve meşru amaç kriterleri yönünden bir sorun
bulunmayan Daire kararının ölçülülük ilkesine uygun olduğunu söylemek ise
mümkün değildir. Zira gerek dava dilekçesinde gerekse temyiz dilekçesinde
başvurucu Şirket tarafından açık bir şekilde; herhangi bir yazılı bildirimde
bulunulmadan zorla gerçekleştirilen tahliye işleminin hukuka aykırı olduğu
iddia edilerek tahliye işleminin iptaline karar verilmesinin istenildiği, Dairenin
ise davayı, dava dilekçesinde tutanağın tarihinin belirtilmesinden ve tutanakta
Ali Çakır'ın imzasının olmadığından bahsedilmesinden dolayı, tutanağa karşı
açılmış gibi değerlendirerek sonuca vardığı anlaşılmaktadır.
7. Anayasa Mahkemesi bir temyiz incelemesi yapmamakla birlikte
adil yargılanma hakkı çerçevesinde mahkemeye erişim hakkına yönelik
sınırlamaların veya mevzuat yorumlamalarının dava açmak isteyen bir kişinin
mahkemeye erişim hakkını imkânsız hâle getirmemesi veya aşırı derecede
güçleştirmemesi gerekir. Bu yönden başvuruya konu olaya bakıldığında yukarıda
belirtilen tespitler ışığında başvurucu Şirketin açıkça "tahliye
işleminin" iptali istemiyle dava açtığı hâlde davanın tutanağa karşı
açıldığı kabul edilerek incelenmeksizin reddedilmesinin, usul kurallarına
ilişkin katı bir yorum sonucu ortaya çıktığı ve bu yorumla başvurucu Şirketin
davasının esasının incelenmesi imkânının ortadan kaldırıldığı, dolayısıyla
başvurucu Şirketin mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
8. Çoğunluk kararının gerekçesi, başvurucu şirketin gerek Sinop
İl Özel İdaresi ile gerekse asıl kiracı S.D. ile yapılmış herhangi bir
sözleşmenin bulunmadığına, ayrıca tahliye nedeniyle oluştuğu ileri sürülen
zararın giderilmesi için yargısal yollara başvurulmadığına dayandırılmakta ise
de, anılan hususlar davanın esası ile ilgili olup Danıştay Dairesinin, ilk
inceleme konularından, tahliye tutanağının idari davaya konu olacak nitelikte
kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olmadığı yönündeki, mahkemeye erişim
hakkını engelleyen gerekçesi ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
9. Açıklanan nedenlerle, başvurucu Şirketin Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği görüşüyle çoğunluk
kararına katılmadım.