TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ORHAN YÜCEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14293)
|
|
Karar Tarihi: 21/3/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Orhan
YÜCEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat
Fatih ÜLKÜ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede çıkan
haberler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. 1959 doğumlu olan başvurucu Deniz Kuvvetleri Komutanlığında
görev yapmış ve kıdemli albay rütbesiyle emekli olmuştur.
7. Başvurucunun Güney Deniz Saha Komutanlığı Kurmay Başkanlığı
AR-GE Kurul Başkanı olarak görev yaptığı dönemde ulusal ölçekte yayın yapan
Zaman gazetesinin 19/7/2009, 22/7/2009, 23/7/2009, 6/12/2009, 6/2/2010,
16/2/2010, 25/2/2010, 28/2/2010 tarihli nüshalarında bazı haberler
yayımlanmıştır.
8. Söz konusu haberlerin başlıkları şu şekildedir:
“[T. ]'nin infaz
timine ait olduğu iddia edilen ses kaydı internete düştü” (19/7/2009),
“Generallere suikast planlayan teğmen timinde ergenekon
izi” (22/7/2009)
“Suikast
planlarına iki albayın adı karıştı” (23/7/2009)
“Amirallere suikast soruşturmasında 1 albay ve 1 teğmen tutuklandı”
(6/12/2009) “Amirallere suikast iddianamesinden devrimci karargah çıktı” ve
“Subaylara vahim suçlamalar” (6/2/2010)
“Amirallere
suikast planı kamera görüntüleri ortaya çıktı” (16/2/2010)
“İşte amirallere suikastın belgeleri” üst başlığı altında “İstanbul’u
havaya uçuracak cephaneye sahipler” ve “[U.] ve [M.] paşaya operasyon
yapılacak” (25/2/2010),
“Poyrazköy iddianamesinin sanıkları Balyoz'da çıktı” (28/2/2010)
9. Belirtilen başlıkların altında verilen haberler özetle Deniz
Kuvvetleri Komutanlığında görevli bir kısım personel ve emekli deniz kuvvetleri
personelinin bir araya gelerek Deniz Kuvvetleri eski komutanı (M.A.) ve Deniz
Kuvvetleri komutanına (o dönemde görevde olan E.U.Y'e)
suikast düzenlemeyi planladıkları, bu konuda yapılacak operasyonların detay ve
tarihlerini iletecek kişi olarak da başvurucunun belirtildiği, suikastlar için
mermi ve fişeklerin hazırlandığı, bu kişilerin silahlı terör örgütüne üye
olmak, örgüt amacı doğrultusunda patlayıcı madde ve mermi bulundurmak, asker ve
sivil kişileri fişlemek, uyuşturucu ticareti yapmak, yasa dışı örgütlerle
bağlantı içinde olmakla suçlandıklarına ilişkindir.
10. Başvuru formunun ekinde sunulan gazete haberlerinde
başvurucunun isminin geçtiği haberler ise şu şekildedir:
"İhbar üzerine bazı teğmenlere yönelik düzenlenen operasyonda ele
geçirilen bir notta, "Albay T.D.'den gelecek
inceleme raporlarına göre, [U.] ve [M.] adlı paşalara yapılacak operasyonun
detay ve tarihlerinin [L. B.] ve Albay O.Y. üzerinden iletileceği
aktarılıyordu. Cuntacı ekibin hedefindeki dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı
Oramiral [M.A.] suikast iddialarını doğrulamıştı." (6/12/2009)
"Amirallere suikast iddianamesinde [İ.] Partisi'nin Karargah
Evleri yapılanmasında olduğu iddia edilen teğmenler [S. E. N.] ve [F. A.]'nın, Gölcük'teki evinde ele geçirilen "[U.] ve [M.]
Paşa'ya yapılacak operasyon yazılı not yer alıyordu. Notta, "Albay [T.
D.]'dan gelecek fizibiliteye göre [U.] ve [M.] Paşa'ya yapılacak operasyonun
detay ve tarihlerini [L.B.], Orhan Yücel Albay üzerinden iletecek. Size teslim
edilen malzemeleri korunaklı bir yerde tutunuz." (6/2/2010, 16/2/2010,
28/2/2010)
11. Başvuru formu ekinde yer alan haberlerde, yukarıda
belirtilen notun iddianamede yer aldığı belirtilmektedir.
12. Haberlerin yayımlandığı dönemde kamuoyunda bilinen adıyla
Ergenekon davaları kapsamında sanık olarak yargılanan başvurucu, söz konusu haberler
nedeniyle uğradığı kişilik haklarının zedelendiği iddiasıyla 10.000 TL manevi
tazminat istemiyle dava açmıştır.
13. Davaya bakan Urla Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 21/4/2011
tarihinde başvurucu lehine 10.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme
gerekçesinde; söz konusu yayınlarda -iddianamenin düzenlendiği tarih ve
yayınların başladığı tarih dikkate alındığında- hazırlık soruşturmasına ait
işlemlerin kaynağı ve gerçekliği tartışmalı değerlendirme ve ifadelerle
masumiyet karinesinin ihlali sonucunu doğurabilecek haberlere yer verildiğini
belirtmiştir. Mahkeme, bu haberlerin görünür gerçekliğe uygunmuş gibi gözükse
de orta düzey kişilerce algılanma durumu, özle biçim arasındaki denge ile basın
meslek ilkeleri ve basın ahlak kuralları birlikte değerlendirildiğinde haber
verme hakkı sınırlarının önemli ölçüde aşıldığını belirtmiştir.
14. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4/10/2012 tarihinde
kararı bozmuştur. Yargıtay bozma kararının gerekçesinde; başvurucu hakkında
yapılan haberde yer alan bilgilerin başvurucunun sanık olarak yargılandığı ve
kamuoyunda bilinen adıyla Ergenekon iddianamesi ve eklerinde yer aldığını,
yazının gerçek ve güncel bir konuya ilişkin olması nedeniyle yayımlanmasında
kamu yararı bulunduğunu, konunun önemi ve değeri gözönünde
bulundurularak düşünsel bağlılığın korunduğu ve kişilik haklarına saldırı
oluşturabilecek bir yoruma da yer verilmediğini belirtmiştir.
15. Bozma kararına karşı başvurucu karar düzeltme talebinde
bulunmuştur. Yargıtay bu talebi 24/6/2013 tarihinde, davanın karar düzeltme
sınırının altında kalması nedeniyle reddetmiştir.
16. Mahkeme bozma kararına uyarak 22/10/2013 tarihinde davayı
reddetmiştir. Başvurucu kararı temyiz etmiş, Yargıtay 2/5/2014 tarihinde ilk
derece mahkemesinin ret kararını onamıştır.
17. Onama kararı 4/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 27/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 22/4/1926
tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde
tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla
bir miktar para ödenmesini dava edebilir.”
20.
19/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesi şöyledir:
“Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme,
yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
Basın özgürlüğünün kullanılması ancak
demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve
haklarının,...amacıyla sınırlanabilir.”
B. Uluslararası Hukuk
21. Başvuru konusuna ilişkin uluslararası hukuk kaynakları için
bkz. Kadir Sağdıç [GK], B. No:
2013/6617, 8/4/2015, §§ 36-65; İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§
42-74.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 21/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; başvuru konusu olaya ilişkin haberlerde tamamen
asılsız ve iftira niteliğinde iddiaların yer aldığını, bu haberlerde kullanılan
anlatım ve dilin başvurucuyu peşinen mahkûm etme amacına matuf olduğunu, gerçek
dışı ve asılsız suçlamaların kanıtlanmış gerçeklermiş gibi kaleme alındığını,
haberlerde yer alan yorum ve değer yargıları nedeniyle kişilik haklarına ve
maddi ve manevi bütünlüğüne ağır bir saldırıda bulunulduğunu iddia etmiştir.
24. Başvurucu; somut olayda salt "görünür gerçeklik"
kavramı gerekçe gösterilerek tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve
itibarının korunması, adil yargılanma, etkili başvuru haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Yine başvurucuya göre söz konusu yayınlar nedeniyle
ceza soruşturmasının gizliliği ve masumiyet karinesi de ihlal edilmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun hakkında yapılan haberlerin
gerçeği yansıtmadığını, haberde geçen ifadelerin iftira niteliğinde olduğunu ve
bu suretle kişilik haklarının zedelendiğini belirterek açtığı tazminat
davasının reddedilmesine bağlı olarak ileri sürdüğü şikâyetlerinin özü
başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkına ilişkindir. Bu nedenle
şikâyetlerinin bir bütün olarak şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
26. Öte yandan masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu
olarak nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence
altına alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet
görevlilerinin ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın
organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri
bir bütün olarak şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında
değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26; Kadir Sağdıç, § 31).
27. Başvuruya konu yayınlarda haber içeriği aktarılırken başvurucunun
yargılandığı davayla bağlantılı bilgiler verilmesi ve isminin zikredilmesi
nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkına bir müdahale söz konusudur.
28. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler
ilk olarak İlhan Cihaner
(2) (§§ 42-74) kararında ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç, §§ 35-66; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997,
8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri
uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun,
B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali
Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
29. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
yer alan “manevi varlık” kapsamında
yer almaktadır. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel
şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek şeklinde negatif yükümlülüğü ve
üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü
bulunmaktadır(Adnan Oktar(3), B.
No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözlü saldırılar
veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması
hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, § 36; İlhan Cihaner (2),
§ 42). Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının olaya
uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık
düzeyine erişmiş ve kişinin itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından
başvurucunun kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılmış olup
olmadığını olayın şartlarına göre değerlendirir (Kadir Sağdıç, § 39; İlhan
Cihaner (2), § 45).
30. Anayasa’nın 17. maddesi esas olarak kamu görevlilerinin
keyfî müdahalelerine karşı bireyi korumayı amaçlasa da söz konusu maddeler
sadece devletin bu tür müdahalelerde bulunmaktan kaçınmasını sağlamayı
amaçlamamaktadır. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında mündemiç
negatif yükümlülüğe, bireyin maddi ve manevi varlığına etkin bir saygının
sağlanması için gerekli pozitif yükümlülükler eklenebilir. Bu yükümlülükler,
kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini de kapsayacak şekilde kişisel
itibarının korunmasını isteme hakkına saygının güvence altına alınması amacıyla
birtakım tedbirler alınmasını gerektirebilir (Kadir
Sağdıç, § 40).
31. İfade özgürlüğünün özel bir türü olan basın özgürlüğü ise
Anayasa'nın 28. ve 32. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Basın
özgürlüğü; gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri
açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını
kapsar (AYM, E.1996/70, K.1997/53, 5/6/1997). Basın özgürlüğü düşüncenin
iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini
sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanabilmesi, açıklanan düşünceye paydaş sağlanabilmesi, düşünceyi
gerçekleştirme konusunda ilgililerin ikna edilebilmesi çoğulcu demokratik
düzenin gereklerindendir. Bu itibarla ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (İlhan Cihaner
(2), § 56).
32. Basın özgürlüğü, basının sosyal görevini yerine getirirken
aynı zamanda meslek ahlâkına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek
şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmesini de zorunlu kılmaktadır.
Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir
eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana, kamuoyunun gözünde
yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta
imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev
ve sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken
sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri
zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hallerinde geçerlidir (İlhan Cihaner (2),
§§ 60, 61).
33. Mevcut davada başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile ulusal gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan
basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması
gerekmektedir.
34. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp
sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan
birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya
makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları, yayının içeriği, şekli ve
sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner (2),
§§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66;
Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
35. Somut davanın kendine has koşullarında, mahkemelerin basının
kamuoyunu bilgilendirme görevi kapsamında yaptığı haberlerde kullanılan ifadelerin
başvurucunun kişilik haklarını zedeleyici bir müdahaleden korumakta yetersiz
kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar
arasındaki ihtilaf, büyük ölçüde dava konusu haberin maddi vakıaların
açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu
noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma
gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu
ispatlamanın mümkün olmadığı dikkate alınmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan
Cihaner(2), § 64). Yine de yeterli bir
olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir yazının
bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı
kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç
isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konmasında aranan kesinlik
derecesinin kamu yararı ile ilgili bir konuda gazetecilerin değer yargısı
içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile
bağdaşmaz (Bedrettin Dalan, B.
No: 2014/5369, 22/9/2016, § 31).
36. Ayrıca bu tür başvurularda basının yerine geçip belli bir
durumda kullanılacak haber yapma şeklinin ne olacağını belirlemenin yargı
mercilerinin görevi olmadığı gözönünde
bulundurulmalıdır (İlhan Cihaner
(2), § 59).
37. Başvurucu, haberlerde geçen ifadelerin ve haber yapma
şeklinin başvurucuyu peşinen mahkûm etme amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Yargıtayın bozma kararına göre, başvurucu hakkında yapılan
haberlerde yer alan bilgiler başvurucunun sanık olarak yargılandığı ve
kamuoyunda bilinen adıyla Ergenekon iddianamesi ve eklerinde yer almaktadır.
Yine Yargıtaya göre, yazı gerçek ve güncel bir konuya
ilişkin olup yayımlanmasında kamu yararı bulunmaktadır. Dolayısıyla söz konusu
haberlerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya ilişkin olduğu
görülmektedir.
38. Eldeki başvuruda ilk olarak başvuruya konu haberlerde yer
alan bilgilerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı
ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği
sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda bir haber veya yazının kamuyu
bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya
makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine yazının
bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok
üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74).
39. Şikâyet konusu köşe yazısının yayımlandığı dönem,
başvurucunun da sanık olarak yargılandığı ve Ergenekon iddianameleri olarak
bilinen iddianamelerle açılan davalardan biri olan "Amirallere
Suikast" davasının yargılamasının devam ettiği bir zaman dilimidir.
Ergenekon iddianamelerindeki olaylar kamuoyu gündemini uzun süre meşgul etmiş,
sıklıkla basında yer almış ve haberlere konu olmuştur. Bu bakımdan söz konusu
yazı içeriğinin bir ölçüde genel yarar nitelikli tartışmaya katkı sunduğu kabul
edilebilir. Bu hususla ilgili olarak basının genel yarar nitelikli bütün
sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna kamunun bu bilgi ve fikirleri
alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
40. Yine başvuruya konu yayınlara ilişkin başvurucu tarafından
sunulan metinlerde başvurucunun isminin geçtiği yer, iddianame ekinde yer alan
ve bir arama sırasında bulunan not üzerindeki yazının aktarımı şeklindedir.
Dolayısıyla haberlerde isminin belirtildiği kısım notta yazan ifadeler olarak
aktarılmıştır. Haber örgüsünde ve bağlamında, arama sırasında bulunan notun
aktarılmasının kamuoyunun gündemde önemli bir yer tutan Ergenekon
yargılamalarıyla ilgili olarak güncel haber değeri olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla kamusal bir tartışmaya katkı sunmadığı söylenemez.
41. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle
aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda
Anayasa’nın 26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini
değil aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda
tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun, §
66).
42. Somut olayda derece mahkemeleri, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir dengeleme yapmıştır. Yargıtay bozma kararı ve bozmaya uyan
ilk derece mahkemesi kararlarında, söz konusu haberlerin genel çıkarı
ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığını dikkate almış; ayrıca
haberin yapıldığı şartlar üzerine de eğilmiştir. Derece mahkemeleri davaya konu
gazete haberinde geçen olayların gerçekliği meselesine eğilmiş ve haberde geçen
olayların "görünür gerçekliğe uygun" olduğuna karar vermiştir.
Mahkeme ayrıca, başvuruya konu haberlerde geçen ifadeleri değerlendirmiş ve bu
ifadelerin hukuka uygunluk sınırları içinde kaldığına karar vermiştir.
43. Bu şartlarda yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı
mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da
dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.