TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HACİ AKGÜL VE RAMZİYE AKGÜL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8878)
|
|
Karar Tarihi: 21/3/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil
İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Haci AKGÜL
|
|
|
2. Ramziye AKGÜL
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Rudi SÜMER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; zorunlu askerlik görevi sırasında meydana gelen ölüm
olayı üzerine açılan tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi ve
dava sonucunda aleyhe yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi
nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların oğlu H.A., askerlik görevini ifa etmek üzere
Kütahya Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığına 24/5/2006 tarihinde teslim olmuştur.
10. Başvuru formu ve eklerine göre başvurucuların oğlu askere
alınmadan önce bronşit ve zatürre hastalıklarından ilaç tedavisi görmüştür.
11. H.A. 12/6/2006 tarihinde saat 15.40 sıralarında yüksek ateş
ve boğaz ağrısı şikâyeti ile Kütahya Asker Hastanesi Acil Servisine
kaldırılmıştır. Hasta, burada ilaç tedavisi gördükten sonra taburcu edilmiştir.
12. Başvurucuların oğlu bu tarihten sonra gerek birlik revirinde
gerekse Kütahya Asker Hastanesinde birkaç defa daha ayakta tedavi görmüştür.
Başvurucuların oğlunun sağlık durumu 27/6/2006 tarihinde ağırlaşmıştır. Bunun
üzerine önce Kütayha Asker Hastanesine, oradan da
sırasıyla Eskişehir Asker Hastanesine ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesine sevk edilen hasta kurtarılamayarak 28/6/2006 tarihinde
yaşamını yitirmiştir.
13. Olay hakkında Birinci Hava Kuvveti Komutanlığı Askerî
Savcılığı (Askerî Savcılık) tarafından resen bir soruşturma başlatılmıştır.
Askerî Savcılık, bu kapsamda gerek kesin ölüm nedeninin gerekse askerî
makamların kusurunun tespitine ilişkin Adli Tıp Kurumundan bilirkişi raporları
almıştır. Askerî Savcılık daha sonra görevsizlik kararı vermiş, bunun üzerine
soruşturmaya Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı devam etmiştir.
14. Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı, Adli Tıp Kurumu raporlarını
dikkate alarak bazı askerler hakkında kamu davası açmıştır. Kütahya Cumhuriyet
Başsavcılığının 1/12/2008 tarihli iddianamesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(...)
(...) İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1.
İhtisas Kurulu’nun (...) 25.07.2007 gün ve 2452 karar nolu
karar raporundan anlaşıldığı üzere mütevveffanın ölüm
nedeninin “pnömoni ve gelişen komplikasyonlar” olarak
belirlendiği, müteveffanın ölüm nedenindeki sorumluluk ile ilgili olarak Adli
Tıp Kurumu Başkanlığı 3. Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulunun yaptığı incelemede
anılan kurumun 28.11.2007 gün ve 7243 karar nolu ve
yine aynı kurumun 09.07.2008 gün ve 5359 karar nolu
raporlarından anlaşıldığı üzere müteveffayı 12.06.2006 tarihinde muayene eden
Hv. Tbp M.E.İ.nin,
19.07.2006 ve 21.06.2006 tarihinde muayene eden Hv. Tbp
Atğm. E.M.nin, 27.06.2006 tarihinde hastaya müdahale
eden Hv. Tbp. Yb. Ş.Ç.nin
ve Hv. Tbp. Bnb. S.K.nin,
hastaya Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde müdahale eden tabiplerin
eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, ancak 21.06.2006 tarihinde
müteveffayı muayene eden Hv. Tbp Ütğm. A.S.nin tıbbi belgelere hastanın yakınmalarını ve ayrıntılı
fizik muayenesini kayıt altına almayarak 1219 sayılı Tabebet
ve Şuabati Sanatlarının Tarzı icrasına Dair Kanunun
77.madde kurallarına aykırı davrandığı, bunun yanı sıra anılan personelin
hastanın öncesinde önce lökositoz ve sedimentasyon değerlerinin yüksek olduğu ve bu nedenle
intaniye polikliniğine sevk edildiği kayıtlarında mevcut iken, hastayı
hastanede tutması ile tetkikin yapılması uygun iken ve bu durumda müteveffanın
hastalığının erken evrede tespiti mümkünken bunu yapmayıp hastayı birliğine
geri göndermesinin tıp kurallarına aykırı olduğu, yine hastayı 22.06.2006
tarihinde Hv. Tbp. Ütğm. A.A.nın
kaşesini kullanarak Kütahya Asker Hastanesinde muayene Ter. Tbp
Ütğm. A.K.nin daha öncesinde lökosit ve sedimantasyon
yüksekliği ile birlikte İntaniye Polikliniğine sevk edildiği kayıtlarda
görülmesine rağmen “Anoreksi”ön tanısıyla Psikiyatri
Polikliniğine sevk etmesinin tıp kurallarına aykırı olduğu, yine müteveffanın
21.06.2006 tarihinde İntaniye polikliniğine sevk edilmesine rağmen hastayı
hastaneye götürmesi gereken görevliler tarafından götürülmemiş olması ve
27.06.2006 tarihinde Psikiyatri Polikliniğine götürülmesine kadar geçen sürede
hastanın tedavisinin gecikmiş olduğu, tüm aksaklıkların Er H.A.nın
ölüm olayı ile ilgili illiyet bağının bulunduğu hususunun tespit edildiği,
yukarıda belirtilen müteveffanın sevk işleminin gecikmesi ile ilgili yapılan
değerlendirmede ise müteveffanın 21.06.2006 tarihinde intaniye polikliniğine
sevk edildiği halde hasta takibi yapmakla görevli revir sorumluları Çvş. E.Y.
ve Çvş. E.T. ile bölüğün sağlık işlemlerini yürüten bölük astsubayı Hv. P. Astsb. Bçvş. E.Ç.nin tedavi
sonrası hastanın işlemlerinin kontrolünü yapmaması nedeniyle bu konuda sorumlu
olduğunun anlaşıldığı, tüm bu değerlendirmeler ışığında Hv. Tbp.
Ütğm. A.S., Ter. Hv. Tbp. Atğm. A.K., Ter. Hv. P.
Çvş. E.Y. ve Hv. P. AstsbBçvş. E.Ç.nin
gerçekleştirdiği veya gerçekleştirmesi gerekip gerçekleştirmedikleri eylemleri
neticesinde müteveffa Er H.A.nın
ölümüne sebebiyet vererek taksirle öldürme suçunu işlemiş oldukları tüm dosya
kapsamından anlaşılmış olmakla;
(...) şüphelilerin eylemlerine uyan TCK nun 85/1 maddesi gereğince hapis cezasıyla
cezalandırılmalarına, (...) karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur."
15. İddianamenin kabul edilmesiyle ölüm olayında sorumluluğu
bulunduğu değerlendirilen askerler hakkında Kütahya 1. Asliye Ceza Mahkemesinde
yargılama başlamıştır. Kütahya 1. Asliye Ceza Mahkemesi bu kapsamda
başvuruculardan Haci Akgül'ün ifadesinin alınması
için Midyat Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazısı göndermiştir. Kütahya 1.
Asliye Ceza Mahkemesi, talimat yazısına Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığının
iddianamesini de eklemiştir.
16. Bunun üzerine Midyat Asliye Ceza Mahkemesi 12/2/2009
tarihinde iddianameyi okuyup davanın vasıf ve mahiyetini anlattıktan sonra
başvuruculardan Haci Akgül'ün ifadesini almıştır. Haci Akgül'ün ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Müteveffa benim öz oğlum olur. Oğlum
askere gitmeden yaklaşık bir yıl önce ciğerlerinden rahatsızlanmıştı,
rahatsızlığından dolayı onu İslanbul Zeytinburnu'na
hastaneye götürdük. İlaç tedavisinden sonra iyileşme kaydetmişti. Yanlış
hatırlamıyorsam 2006 mayıs ayında Kütahya Hv. Er Egtm.
K.lığına askerlik görevini
yapmak üzere gıtti. Askere gittikten sonra kendisi
ile birkaç kez telefonla görüştüm. Kendisiyle görüştüğümde de bana hep rahatsız
olduğunu. nefes alıp vermekte zorlanıyorum şeklinde
şikâyetlerde bulunuyordu, doktora gittiğini ve kendisine ilaç verdiklerini,
verilen ilaçları kullandığını söylüyordu. Benim olaya dair görgüm yoktur. Ancak
tarafıma okunan iddianamede ilgililerin ihmalleri söz konusudur. Ben kimsenin
günahını almıyorum, çünkü görgüye dayalı bilgim yoktur. Ancak iddianamede
anlatılanlar görevi ihmaldir. Sanıklar hakkında şikâyetçi değilim, davaya
katılmak istemiyorum. Oğlum en büyük oğlumdu. Ailenin geçiminde büyük katkısı
vardı, İstanbul iline çalışmaya gidip ailenin geçimini sağlıyordu. Öldükten
sonra ailece mağdur olduk ve ölümünden dolayı ailce
çok üzüntü duymaktayız. Oğlumun maddi olarak hakkı varsa oğlumun hakkını talep
ediyorum. Beyanım bundan ibarettir."
17.Başvurucuların vekili Rudi Sümer,
talebi üzerine 3/5/2011 tarihinde Kütahya 1. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen
dava dosyasının bir örneğini almıştır. Başvurucular vekilinin dava dosyasının
bir örneğini almasından sonra devam eden yargılamada Kütahya 1. Asliye Ceza
Mahkemesi 6/10/2011 tarihli kararla sanıklar hakkında taksirle ölüme sebebiyet
vermek suçundan mahkûmiyet kararı
vermiştir. Bu karar 8/5/2013 tarihinde Yargıtay tarafından onanarak
kesinleşmiştir.
18. Başvurucular, dava dosyasının bir örneğini aldıktan sonra
24/5/2011 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmıştır.
Bunun üzerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) 22/6/2011 tarihli kararıyla dava
dilekçesinin görevli idari mercie tevdiine karar vermiştir. İdare tarafından
altmış gün içinde cevap verilmemesi üzerinebaşvurucular
23/9/2011 tarihinde yeniden dava açmıştır.
19. Başvurucular özetle oğullarının ölümünde idarenin hizmet
kusurunun bulunduğunu belirterek toplam 130.000 TL tazminat talebinde
bulunmuştur.
20. AYİM İkinci Dairesi 18/12/2013 tarihli kararla davanın süre
aşımı yönünden reddine karar vermiştir. Dava, eylemin idariliğinin
en geç iddianamenin Haci Akgül'e tebliğ edildiği
12/2/2009 tarihinde öğrenildiği ancak bu tarihten itibaren bir yıl içinde
davalı idareye başvurulmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Kararda ayrıca
başvurucular aleyhine 10.490 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir (Millî Savunma
Bakanlığı, lehine hükmedilen vekâlet ücretinden feragat etmiştir).
21.Başvurucular 13/2/2014 tarihli dilekçe ile karar düzeltme
yoluna başvurmuştur. Başvurucular dilekçelerinde özetle ilk başta oğullarının
ölümünün askerlik öncesindeki rahatsızlığından kaynaklanabileceğini
düşündüklerini, 3/5/2011 tarihinde dava dosyasını aldıktan sonra davalı
idarenin sorumluluğunu gerektirir derecede ihmali olduğuna kanaat
getirdiklerini, Midyat Asliye Ceza Mahkemesine gönderilen talimat yazısına
bilirkişi raporlarının eklenmediğini belirtmişlerdir. Karar düzeltme
dilekçesinde ayrıca iddianamenin başvurculardan Ramziye Akgül'e tebliğ edilmediği, Ramziye
Akgül'ün soruşturma ve kovuşturma aşamasında ifadesinin de alınmadığı, bu
sebeple en azından Ramziye Akgül yönünden davanın
esasına geçilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
22. AYİM 2. Dairesi 16/4/2014 tarihli ve E.2014/627, K.2014/562
sayılı kararlabaşvurucuların karar düzeltme isteminin
reddine karar vermiştir. AYİM, Ramziye Akgül ile
ilgili olarak ileri sürülen itirazı ayrıca değerlendirmiştir. AYİM bu bağlamda
aynı adreste ikamet eden Haci Akgül ile Ramziye Akgül'ün ayrı yaşadıklarına dair bir iddia ve
belgenin dava dosyasında bulunmadığını belirterek bu itirazı da yerinde
görmemiştir.
23.Bu karar 16/5/2014 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ
edilmiştir.
24.Başvurucular 9/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. İlgili hukuk için bkz.
Mehmet Menendiz ve diğerleri, B. No: 2014/5235, 6/7/2017, §§ 17-32.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 21/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucular, oğullarının daha önce akciğer rahatsızlığı
geçirmesi nedeniyle başlangıçta hiç kimseyi ölüm olayından sorumlu tutmak
istemediklerini ancak 3/5/2011 tarihinde ceza davası dosyasının bir örneğini
almaları üzerine Millî Savunma Bakanlığı personelinin söz konusu ölüm olayında
ağır kusurunun olduğunu anladıklarını, bunun üzerine AYİM'de
tam yargı davası açtıklarını ancak bu davanın bir yıllık süre içinde idareye
başvurulmadığı gerekçesiyle süre aşımından reddedildiğini, bu sebeple davanın
esasının incelenemediğini belirtmişlerdir. Başvurucular, eylemin idariliğinin öğrenildiği tarih olarak 12/2/2009 tarihinin
(iddianamenin Haci Akgül'e tebliğ tarihi) esas
alınmasının yanlış olduğunu, Midyat Asliye Ceza Mahkemesine yazılan talimat evrağına bilirkişi raporlarının eklenmediğini, bu sebeple
ölüm olayı hakkında yeterli bilgiye sahip olamadıklarını, iddianame Savcılık
makamının iddiasından ibaret olduğundan kişilerin sorumluluğunun ancak ceza
davası sonucunda ortaya çıkabileceğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca
iddianamenin anne Ramziye Akgül'e tebliğ
edilmediğini, bu sebeple en azından anne Ramziye
Akgül yönünden davanın esasına geçilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Başvurucular son olarak Türk Borçlar Kanunu'na göre tazminat, ceza kanunlarının
daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa bu
zamanaşımın uygulanacağını, genel mahkemelerin görev alanına giren konularda bu
hüküm uygulanabiliyorken AYİM'in görev alanına giren
konularda bunun uygulanmadığını belirtmişlerdir. Başvurucular yukarıda anılan
sebeplerle adil yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının, yaşam hakkının,
sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkının ve kanun önünde eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
28. Başvurucular ayrıca feragat edilmiş olsa bile aleyhlerine
yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
29. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurucuların şikâyetlerinin
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenebileceğinin değerlendirildiği
belirtilmiş, akabinde ise mahkemeye erişim hakkı ile ilgili Anayasa Mahkemesi
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına yer verilmiştir.
Bakanlık tarafından somut olayla ilgili olarak Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığınının iddianamesinden zararın idariliğinin açıkça anlaşıldığı, nitekim başvurucu Haci Akgül'ün iddianameden haberdar olduğu ve olayda kamu
görevlilerinin ihmalinin bulunduğunu ifade ettiği, bu durumda eylemin idariliğinin en geç iddianamenin tebliğiyle öğrenildiğinin
değerlendirildiği ifade edilmiştir.
30. Başvurucular, Bakanlık görüşüne kısmen katılmadıklarını
beyan etmişlerdir. Başvurucular bu kapsamda olaydaki kusur durumundan
oğullarının askerlik öncesinde de ağır rahatsızlık geçirmesi nedeniyle emin
olamadıklarını, okuma yazma bilmediklerinden olayın mahiyetini tam olarak
anlayamadıklarını belirtmişlerdir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular temel olarak AYİM'de açtıkları davanın süre aşımından reddedilmesinden
ve feragat edilmiş olsa bile aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine
hükmedilmesinden yakınmaktadırlar. Bu nedenle başvurucuların tüm iddialarının
mahkemeye erişim hakkı kapsamında iki ayrı başlık altında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir. Davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle esası
incelenemediğinden yaşam hakkı dâhil diğer ihlal iddiaları hakkında ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik
uygulaması da bu yönde olup (Mehmet Menendiz
ve diğerleri, B. No: 2014/5235, 6/7/2017; Hamza Küçük, B. No: 2013/7400, 5/11/2015) somut olayda bu
uygulamadan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmadığı değerlendirilmiştir.
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
1. AYİM'de Açılan Davanın Süre Aşımından Reddedilmesi Nedeniyle
Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucular, yukarıdaki iddialarla (bkz. § 27) mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Müdahalenin Varlığı ve
Hakkın Kapsamı
34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir.
35. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle
eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ile bu Sözleşme'yi
yorumlayan AİHM içtihadındaki adil yargılanma hakkı güvencelerinden birini
mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır.
36. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
37. Başvurucuların açtığı davanın AYİM İkinci Dairesi tarafından
süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilerek davanın esasının
incelenmemesinin başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahale olduğu
açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
39. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye
erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür.
Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın
13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir
(Murat Kara ve diğerleri, B. No:
2014/6042, 9/3/2017, § 59).
40. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
41. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
42. Başvuruya konu olayda AYİM İkinci Dairesinin, 4/7/1972
tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43.maddesine
göre süre aşımı gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği anlaşılmaktadır.
AYİM İkinci Dairesinin bu hükme göre verdiği kararla yapılan müdahalenin kanun
tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı açıktır.
ii. Meşru Amaç
43. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan, mutlak bir hak olduğu söylenemez.
Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün
olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir
kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır (AYM,
E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).
44. Diğer taraftan hukuki güvenlik ve hukuki istikrar ilkeleri
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerindendir. Bu
ilkelerin sağlanması amacıyla adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan
mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirilebilir. Bu çerçevede idari işlem ve
eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını
engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak
amacıyla hukuki istikrar ve hukuki güvenlik ilkeleri gereği idari davaların
açılmasının belli sürelerle sınırlandırıldığını söylemek mümkündür.
45. Bunun yanında dava ya da hukuki işlemler için tanınan
süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik
ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder
(AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17).
46. Bir başka ifadeyle süre gibi usul kuralları, adaletin iyi
yönetimini ve bilhassa hukuki güvenlik ve istikrara saygının temin edilmesini
amaçlar.
47. Bu açıklamalar çerçevesinde idari işlem ve eylemlere karşı
açılan davalarda süre koşulunun öngörülmesi meşru amaçlara sahiptir.
iii. Ölçülülük
48.AYİM İkinci Dairesinin dava açma süresini 12/2/2009
tarihinden (iddianamenin Haci Akgül'e tebliğ tarihi)
başlatarak davayı süre aşımından reddetmesinde başvurucuların mahkemeye
erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı hususununincelenmesi
gerekir.
(1) Genel İlkeler
49. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması
istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde
kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve
özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması
kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden bu durum
hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
50. Mahkemeye erişim hakkı kapsamında dava açma süresi gibi usul
koşullarına ilişkin kurallar yorumlanırken ölçülülük ilkesi gözönünde
bulundurulmalıdır. Buna göre bir yandan kişilerin mahkemeye erişimine engel
oluşturacak aşırı şekilcilikten kaçınılırken diğer yandan da kanunla belirlenen
usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak aşırı esneklikten
sakınılmalıdır. Bu durum özellikle dava açma süresinin ne zaman işlemeye
başladığının açık olmadığı veya bu hususta birden fazla yorum yapma imkânının
bulunduğu durumlarda önemlidir. Mahkemeye erişim hakkı kapsamında dava açma
süresinin ne zaman işlemeye başlayacağına ilişkin birden fazla yorum yapma
imkânının bulunması hâlinde kişilerin mahkemeye erişimini engellemeyecek olan
yorumun benimsenmesi gerekir.
51. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği
gereği ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus, derece mahkemelerinin
gerekçelerine esas yorumun ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence
altına temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir. Bu kapsamda dava açma
sürelerinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek Anayasa Mahkemesinin görevi
olmayıp Anayasa Mahkemesi, dava açma sürelerinin başlatıldığı tarihle ilgili
derece mahkemelerinin yorumlarının Anayasa'da güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini
incelemektedir.
52. Ayrıca derece mahkemesi kararlarında başvurucuların
uğradıklarını ileri sürdükleri zararı öğrendikleri veya öğrenmeleri gereken
tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava açma süresine ilişkin
bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre yönünden reddedilmesi
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
53. Eylemlerin idariliği ve doğurduğu
zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra
değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya
çıkabilmektedir. Ortaya konulacak ölüm nedeni, çoğu zaman eylemin idariliğinin ve illiyet bağının varlığının tespiti
konusunda önem taşımaktadır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Emre Çalıkoğlu, B. No: 2013/4686,
4/11/2015, §§ 64-67).
54. Bu bağlamda özellikle askerde meydana gelen ve kesin nedeni
bilinmeyen olayların niteliğinin yapılan adli veya idari soruşturma sonucu
ortaya çıktığı durumlarda ilgililerin kesin ölüm nedenini bilmeleri, takip
edecekleri usul ve başvuracakları idari ve adli mercilerin belirlenmesinde bu
kapsamda ilgililerin tam yargı davası açma iradeleri üzerinde belirleyici
etkiye sahiptir.Söz konusu soruşturmalar ise idari
veya adli makamlarca resen yürütüldüğünden soruşturma süresinin uzunluğu
üzerinde genellikle davacıların bir etkisi ve soruşturma sonucunu beklemekten
başka yapacakları bir şey bulunmamaktadır.
55. Bu durum özellikle tam yargı davasının kusur veya ihmalin
varlığına dayandırıldığı durumlarda önem arz eder. Yürütülen soruşturma sonucu
kusur veya ihmalin varlığı tespit edildiğinde dava açma süresinin, davacıların
kusur veya ihmalin varlığından veya sonuçlarından haberdar olduğu veya haberdar
olması gerektiği andan itibaren başladığının kabulü gerekir. Bununla birlikte
bu gibi durumlarda kusur veya ihmalin varlığının mutlaka mahkeme kararıyla
tescillenmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Bu durumlarda önemli olan husus,
kamu görevlilerinin kusur veya ihmalini ortaya koyan bilgi ve belgelerin soruşturma
ve/veya kovuşturma makamlarınca ortaya konulmuş ve başvurucuların bunlardan
haberdar olmuş olmasıdır.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
56.Başvurucular, 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma
süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette
bulunmamışlardır. Başvurucular, anılan sürenin başlangıç tarihi olarak
iddianamenin Haci Akgül'e tebliğ tarihinin esas
alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmişlerdir.
57. Başvuru konusu olayda, başvurucuların oğlunun askerlik
hizmetini ifa ettiği sırada 28/6/2006 tarihinde yaşamını yitirmesi üzerine olay
hakkında resen bir ceza soruşturması başlatılmış ve bu soruşturma kapsamında
Adli Tıp Kurumundan gerek kesin ölüm nedeninin tespitine gerekse kusur durumuna
ilişkin raporlar alınarak bazı asker kişiler hakkında iddianame hazırlanmıştır.
Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianame 12/2/2009 tarihinde
başvuruculardan Haci Akgül'e tebliğ edilmiştir.
Başvurucular iddianamenin tebliğinden itibaren bir yıl içinde ilgili idareye
herhangi bir müracaatta bulunmamış ancak 3/5/2011 tarihinde ceza davası
dosyasının bir örneğini aldıktan sonra 24/5/2011 tarihinde Millî Savunma
Bakanlığı aleyhine AYİM'de tam yargı davası
açmışlardır. AYİM ise eylemin idariliğinin en geç iddianamin Haci Akgül'e tebliğ
tarihi olan 12/2/2009 tarihinde öğrenildiğini, bu tarihten itibaren bir yıl
içinde tazminat talebiyle ilgili idareye başvurulması gerekirken bunun
yapılmadığını belirterek davada süre aşımı bulunduğu sonucuna ulaşmıştır.
58.Bu durumda eylemin idariliğinin
iddianamenin tebliğiyle öğrenildiği şeklindeki yorumun mahkemeye erişim hakkını
oldukça sınırlandıran katı bir yorum olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
59. Haci Akgül'e tebliğ edilen
iddianame bu kapsamda incelendiğinde iddianamenin, kesin ölüm nedeninin
tespitine ilişkin Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporuna ve kusur durumuna
ilişkin Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporlarına dayandırıldığı
görülmektedir. Adli Tıp Kurumu 1. ihtisas Kurulu raporunda kişinin ölüm nedeni “pnömoni ve gelişen
komplikasyonlar” olarak değerlendirilmiştir. Yine Adli Tıp Kurumu 3.
İhtisas Kurulu raporlarında olayda sorumluluğu bulunan doktorların ve asker
kişilerin kusurları gerekçeleriyle birlikte açıklanmıştır. Başvuruculardan Haci Akgül'e tebliğ edilen iddianamede ise bu tespitlere
açıkça yer verilmiştir (bkz. § 14). Nitekim Haci
Akgül, iddianamenin kendisine tebliğinden sonra alınan ifadesinde "(...) Benim olaya dair görgüm yoktur. Ancak tarafıma
okunan iddianamede ilgililerin ihmalleri söz onusudur.
Ben kimsenin günahını almıyorum, çünkü görgüye dayalı bilgim yoktur. Ancak
iddianamede anlatılanlar görevi ihmaldir. (...) Oğlumun maddi olarak hakkı
varsa oğlumun hakkını talep ediyorum." şeklinde beyanda
bulunmuştur (bkz. § 16).
60. Başvurucular ceza davası dosyasının bir örneğini 3/5/2011
tarihinde almaları üzerine Millî Savunma Bakanlığı personelinin söz konusu ölüm
olayında ağır kusurunun olduğunu anladıklarını ileri sürmüş ise de eylemin idariliğinin tespiti için iddianamedeki bilgilerin yeterli
olduğu ve bir yıllık sürenin en geç iddianamenin tebliğiyle başlatılması
gerektiği yönündeki AYİM kararının mahkemeye erişim hakkını oldukça
sınırlandıran katı bir yorum olduğunun söylenemeyeceği değerlendirilmiştir. Bu
bağlamda ayrıca eylemin idariliğinin anlaşılabilmesi
için kamu görevlileri hakkında açılan kamu davasının sonuçlanmasının ve/veya
kesinleşmesinin mutlaka gerekmeyebileceği belirtilmelidir. Nitekim
başvurucular, ilgili kamu görevlileri hakkında açılan kamu davası ilk derece
mahkemesi aşamasında devam ederken oğullarının ölümünde hizmet kusuru
bulunduğundan bahisle 24/5/2011 tarihinde tam yargı davası açmışlardır. Bu
durumda eylemin idariliğinin iddianamenin tebliğiyle
öğrenildiği şeklindeki yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını aşırı
derecede güçleştiren bir yorum olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
61. Başvuru formunda ayrıca, iddianame başvuruculardan Ramziye Akgül'e tebliğ edilmediği en azından bu kişi
yönünden süre aşımı nedeniyle ret kararı verilmeyip esastan bir inceleme
yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucuların bu iddiası hakkında AYİM, Haci Akgül ile Ramziye Akgül'ün
aynı adreste ikamet ettiğine ve bu kişilerin ayrı yaşadıklarına dair bir iddia
ve bilginin dava dilekçesinde bulunmadığına vurgu yaparak bir yıllık sürenin Ramziye Akgül yönünden de 12/2/2009 tarihinden itibaren
başlatılması gerektiği yönünde değerlendirmelerde bulunmuştur. AYİM'in bu gerekçesinin açık bir keyfîlik
içerdiği söylenemeyeceği gibi mahkemeye erişim hakkını sınırlandıran çok katı
bir uygulama olduğu da söylenemez.
62.Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yüksek Miktarda Aleyhe
Vekâlet Ücretine Hükmedilmesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
63. Başvurucular, feragat edilmiş olsa bile aleyhlerine yüksek
miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. Millî Savunma Bakanlığı, lehine hükmedilen 10.490 TL vekâlet
ücretinden feragat etmiştir.
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları” kenar
başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“(5)
Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer
hususlar İçtüzükle düzenlenir.”
66. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün “Düşme kararı” kenar başlıklı 80.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendiile (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hallerde
düşme kararı verilebilir:
…
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka
gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
neden görülmemesi.”
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki
fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir.
“(1) Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki
hallerde düşme kararı verilebilir:
…
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka
gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
neden görülmemesi.”
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki
fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir.
67. Somut olayda başvurucular, feragat edilmiş olsa bile
aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de vekâlet ücretinden
feragat edilmiş olmasına rağmen mahkemeye erişim hakkının niçin ve nasıl ihlal
edildiği hususunda yeterli bir açıklamada bulunmamışlardır. Anayasa Mahkemesi
de aleyhe yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının ileri sürüldüğü birçok başvuruda
mahkemeye erişim hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §§
47-67; Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No: 2013/841, 23/1/2014, §§ 113-126; Mehmet
Orhan ve diğerleri, B. No: 2012/1258, 19/11/2014, §§ 63-77; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§§ 35-41). Bu durumda başvuru konusu olayda idare lehine toplam 10.490 TL
vekâlet ücretine hükmedilmiş olmakla birlikte vekâlet ücretinin tahsilinden
feragat edilmiş olması nedeniyle başvurunun bu kısmının incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı değerlendirilmiştir.
68. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. AYİM'de açılan davanın süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yüksek miktarda aleyhe
vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkin kısmın incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması nedeniyle
DÜŞMESİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
21/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.