TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEFER YILMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14380)
|
|
Karar Tarihi: 6/12/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 10/1/2018-30297
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Sefer YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hukuka aykırılıklar konusunda yetkili makamlarca
uyarı yapılmaması ve dernek tüzüğünün resmîleşmemesi nedenleriyle suç
oluşmamasına rağmen dernek tüzüğünün Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle
verilen hapis cezasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1948 doğumlu olup olaylar tarihinde İstanbul'da
ikamet etmektedir.
10. Başvurucu tarafından 17/2/2009 tarihinde İstanbul Valiliği
İl Dernekler Müdürlüğüne "Dünya Ülkeleri Barış ve Yaptırım Derneği"nin (Dernek) kuruluş bildirimi sunulmuştur.
Söz konusu başvuru evrakında başvurucunun geçici yönetim kurulu başkanı olduğu
belirtilmiştir.
11. İl Dernekler Müdürlüğü 6/4/2009 tarihli yazı ile Dernek
Tüzüğü'nün (Tüzük) Anayasa'nın 3., 5., 6., 7., 8., 9., 24. ve 42. maddeleri ile
22/11/2011 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 60. maddesine aykırı
olduğunu belirterek düzeltmelerin yapılması, eksikliklerin giderilmesi ve yeni
tüzüğün hazırlanması gerektiğini, aksi takdirde yasal işlem yapılacağını Dernek
yönetimine bildirmiştir.
12. Dernek yetkilileri tarafından birtakım değişiklikler
yapıldıktan sonra yeni Tüzük 22/4/2009 tarihinde İl Dernekler Müdürlüğüne
sunulmuştur.
13. İl Dernekler Müdürlüğü, yeni Tüzük'ün
içerik bakımından ilk Tüzük ile aynı olduğu ve mevzuata aykırı olan hususların
giderilmemiş olduğu gerekçeleriyle 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler
Kanunu'nun 30. maddesine göre işlem yapılması için Küçükçekmece Cumhuriyet
Başsavcılığına 26/6/2009 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.
14. Öte yandan başvurucu, Derneğin amaç ve faaliyetlerinin
aslında öneri niteliğinde olduğunu belirterek İl Dernekler Müdürlüğüne 8/7/2009
tarihli bir başvuru yapmış, Tüzük'te istenen ilave
değişiklikler varsa bu değişiklikleri yapabileceklerini belirtmiş ve Dernek
hakkında yapılan suç duyurusunun bir örneğinin taraflarına verilmesini
istemiştir. Başvurucu ayrıca İl Dernekler Müdürlüğü görevlileri hakkında görevi
kötüye kullanma iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Bu konuda yapılan
soruşturma, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmış; başvurucunun
bu karara itirazı da reddedilmiştir.
15. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan
soruşturma neticesinde başvurucunun kurucusu ve başkanı olduğu Derneğin
kuruluşu, amacı ve faaliyetlerinin düzenlendiği Tüzük'ün
Anayasa ve kanunlara aykırı olması nedeniyle başvurucunun 5253 sayılı Kanun'a
muhalefet suçunu işlediği iddiasıyla 15/9/2009 tarihli iddianame
düzenlenmiştir.
16. Yargılamayı yapan Küçükçekmece 7. Asliye Ceza Mahkemesi, dava
konusu Tüzük hakkında bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi tarafından
hazırlanan raporda Tüzük'ün amaç ve faaliyetler
başlığı altında yer alan bazı amaçlarının Anayasa'nın 5., 6., 7., 8., 9. ve 24.
maddeleri ile 5253 sayılı Kanun'un ilgili maddelerine aykırı olduğu kanaati
belirtilmiştir.
17. İlk derece mahkemesi 21/3/2011 tarihinde, anılan rapora atıf
yaparak başvurucu hakkında 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezasına
hükmetmiştir. Kararda ayrıca başvurucu hakkında verilen 10 ay hapis cezasının
ertelenmesine ve Derneğin feshine de hükmedilmiştir.
18. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtayca
17/4/2014 tarihinde onanmıştır.
19. Başvurucu, onama kararından 15/7/2014 tarihinde haberdar
olduğunu belirtmiştir.
20. Başvurucu 12/8/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 6/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu, resmî makamların Tüzük'ü
inceleyerek mevzuata uygunluk bakımından kendisine bildirim yapılacağını
söylemelerine rağmen böyle bir inceleme yapılmadan suç duyurusunda
bulunulduğunu ileri sürmüştür. Başvurucuya göre Tüzük henüz resmîleşmemiş ve
dolayısıyla üzerine atılı suç oluşmamıştır. Başvurucu buna rağmen
cezalandırıldığını ve Tüzük maddelerinde istenen değişiklikleri yapabileceğini
belirtmesine rağmen bu talebinin dikkate alınmadığını belirtmiştir. Başvurucu;
bu nedenlerle eşitlik ilkesi, düşünce ve kanaat hürriyeti, ifade özgürlüğü ve
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde;
i. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM)
toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin kararları hatırlatılmıştır.
ii. 4721 sayılı Kanun'un 59. maddesine göre derneklerin kuruluş
bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu
yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazandıkları,
17/2/2009 tarihinde başvurucunun Tüzük'ü ve kuruluş
bildirimini mülki amire bizzat sunduğu, bu nedenle başvurucunun Tüzük
resmîleşmediği için suçun oluşmadığına yönelik iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olduğu belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun Tüzük'te suç teşkil
eden unsurlarla ilgili uyarılmadığı iddiasına ilişkin olarak ise İl Dernekler
Müdürlüğünün 6/4/2009 tarihli yazısı içeriğinde Tüzük'ün
hangi kısımlarının Anayasa'nın hangi maddelerine aykırılık teşkil ettiği
hususlarının açıkça yazılmış olması karşısında bu iddianın da açıkça dayanaktan
yoksun olduğu ifade edilmiştir.
iv. Anılan gerekçelerle başvurunun kabul edilemez bulunması
gerektiği belirtilmiştir.
24. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki
görüşlerini tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru konusu olayın bir derneğin kuruluşu
esnasında kanunlara aykırı davranılması gerekçesiyle başvurucunun
cezalandırılmış olmasından dolayı örgütlenme özgürlüğü ile bir ilişkisi varsa
da başvurucu iddialarını örgütlenme özgürlüğü temelinde ileri sürmemiştir.
Başvurucunun iddialarının özü, hukuka aykırılıklar konusunda kendisinin yetkili
makamlarca uyarılmaması ve Tüzük'ün resmîleşmemesi
nedenleriyle suç oluşmamasına rağmen derece mahkemelerince suç oluşmuş gibi
değerlendirme yapılarak adil olmayan bir karar verildiğine ilişkindir. Bu
nedenle anılan iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum,
uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013,
§ 42).
27. Somut olayda başvurucunun Tüzük'teki
hukuka aykırılıklar açısından uyarılmadığı yönündeki iddiası bakımından
-Bakanlık görüşünde de belirtildiği üzere- İl Dernekler Müdürlüğünün 6/4/2009
tarihli yazısı ile Tüzük'ün Anayasa'nın ve 4721
sayılı Kanun'un bazı maddelerine aykırı olduğunu belirterek düzeltmelerin
yapılması, eksikliklerin giderilmesi ve yeni tüzüğün hazırlanması gerektiğini,
aksi takdirde yasal işlem yapılacağını Dernek yönetimine bildirdiği
görülmektedir (bkz. § 11). Bu kapsamda başvurucunun Tüzük'teki
hukuka aykırılıklar açısından uyarılmadığı yönündeki iddiasının yerinde
olmadığı görülmektedir.
28. Tüzük resmîleşmediğinden suç oluşmadığı yönündeki iddia
bakımından ise Bakanlık görüşünde de işaret edilen 4721 sayılı Kanun'un 59.
maddesinin birinci fıkrasındaki derneklerin kuruluş bildirimini, dernek
tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki
amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanacakları şeklindeki hüküm
gözetildiğinde bu iddianın da yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup
mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin
YILDIRIM ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
6/12/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, yetkili makamlara verilen dernek tüzüğünün suç
oluşturduğu gerekçesiyle dernek kurucusu ve geçici genel başkanı olan başvurucu
hakkında hapis ve para cezasına hükmedilmesinin, başvurucunun adil yargılanma
hakkını ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Olayda Başvurucunun aldığı ceza mahkumiyetinin yanı sıra,
başvuru konusu derneğin feshine de karar verilmiştir. Bu nedenle konu,
örgütlenme özgürlüğünü de ilgilendirmektedir.
3. Suç teşkil ettiğine mahkemece hükmedilen dernek tüzüğünün
incelenmesinden, dernek amaçlarının ütopya niteliğinde, uzak bir gelecekte dahi
gerçekleştirilebilir olmaktan uzak, soyut ve her hangi bir ülkeyi doğrudan
hedef almayıp, başvurucu ve dernek kurucularının kendilerince ideal bir dünya
düzeni şeklinde tasavvur ettikleri hususlara ilişkin görüş açıklamalarından
ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
4. Başvurucunun temel hak ihlali iddiaları aşağıda iki başlık
altında incelenecektir.
I- Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Gerekçeli
Karar Hakkı Yönünden:
5. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci
fıkrasında, hukuka veya ahlaka aykırı amaçlarla dernek kurulamayacağı
belirtilmiştir. Hukuka aykırı olarak kurulacak derneklere ilişkin yapılacak
işlemler, Kanun’un 60. maddesinde yer almaktadır. Kanun’un 60. maddesinin
birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:
“Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların
hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde
bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin
tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve
kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk
mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet
savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin
durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.”
6. 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 30. maddesinin (b) bendinde
derneklerin “Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya
konusu suç teşkil eden fiilleri
gerçekleştirmek amacıyla” kurulamayacağı belirtilmiştir. Bu yasağın
yaptırımı olarak, Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (p) bendinde şöyle
denilmiştir:
“30 uncu maddenin (b) bendinde belirtilen
kurulması yasak dernekleri kuranlar ile bu bende aykırı harekette bulunan
dernek yöneticileri fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde bir
yıldan üç yıla kadar hapis ve elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile
cezalandırılırlar ve derneğin feshine de karar verilir”.
7. Yukarıdaki düzenlemelerden, gerek hukuka aykırılık
hallerinin, gerek Anayasa ve kanunlarla yasaklanan amaçların veya konusu suç
teşkil eden fiillerin neler olduğunun, kanunda açıkça sayılmadığı ve bu yönde
idari makamlarca bir değerlendirme yapıldığında, Cumhuriyet savcılıklarınca
yetkili hukuk veya ceza mahkemelerinde dava açılacağı anlaşılmaktadır.
8. Olayda, Cumhuriyet savcılığınca derneğin sadece hukuk
mahkemesi kararı ile feshinin istenmesi yerine, dernek başkanının
cezalandırılması ve aynı zamanda derneğin feshi istemiyle ceza mahkemesine dava
açılmıştır. Başka bir ifadeyle, kanunlarda mevcut olan yollardan daha ağır
olanı tercih edilmiştir. Olayda kişi hürriyetini bağlayıcı ceza verilmesi söz
konusu olduğundan,başvurucunun suç işlemediği
yolundaki iddialarının ve mahkumiyet kararının, ceza hukuku ilkeleri olaya
uygulanmak suretiyle değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda, Anayasa
Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı konusunda önceki içtihatları dikkate
alınmalıdır.
9. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800,
18/6/2014, § 31).
10. AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının,
anılan mahkemenin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların
temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme'nin
6. maddesi, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından
ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§
84-85).
11. Mahkemeler, “kararlarını
hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme”
yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını
kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (Aynı yöndeki AİHM kararı
için bkz. Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992,
§ 33) tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara
uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir
toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin
sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat
ve diğerleri, § 34).
12. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği,
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
13. İnsan haklarına ilişkin güvenceler soyut ve teorik olarak
değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanmalıdır. Buna göre mahkemelerin,
ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp
iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve
tutarlı olması da gerekir. Diğer bir ifadeyle mahkemelerce belirtilen
gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (Sencer Başat ve diğerleri, § 36).
14. Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim
Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Gerekçelendirme, davanın
sonucuna etkili olay, olgu ve kanıtları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte
bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması gerekmez. Ancak
gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin
ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak
olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi
hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene
sahip olması beklenir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 37). Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi
nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için
usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme
varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren,
ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe
bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması "gerekçeli karar hakkı" yönünden
zorunludur (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 38).
Aksi bir tutumla
mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi
veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması, hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
15. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmalıdır (Aynı yöndeki
AİHM kararı için bkz. García Ruiz/İspanya,
B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26). Ancak başvurucuların dile getirmesine rağmen
ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz
başvuruları ile başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine
yönelik somut şikâyetlerinin, temyiz incelemesinde tartışılmaması, gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik
Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
16. Gerekçeli karar hakkı kapsamında, başvurucunun, dernek tüzüğünün
hangi ibare veya cümlelerinin hangi kanunlarla suç olarak belirlenmiş olan
fiilleri oluşturduğunu bilme hakkı bulunmaktadır. Zira soyut olarak “Anayasaya aykırılık” diye bir suçun ceza
kanunlarımızda karşılığı bulunmamaktadır. 5271 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan ve Anayasayı korumayı amaçlayan yaptırımlar, bu meyanda 309. maddedeki “Anayasayı ihlal” suçu, cebir ve şiddet
yoluyla veya ilgili maddelerinde açıkça belirtilen maddi unsurun
gerçekleşmesiyle oluşan suçlardır.
17. Bu nedenle anayasa hükümlerinin öngördüklerinden farklı
görüş ve amaçları sadece belirtmek, “yasak” ve “suç” olarak kabul edilemez.
Aksi halde bizzat anayasanın koruması altında olan ifade özgürlüğünün etkili
kullanılması mümkün olmaz. Bu nedenle dernek tüzüğündeki Anayasaya aykırılık,
soyut değil somut olarak, dernek tüzüğünün Anayasanın hangi şekilde uygulanamaz
hale getirilmesini amaçladığını ortaya koymalıdır. Zira, Anayasaya aykırı olan
her durum veya davranış, yasak ve suç değildir. Aksi takdirde anayasa
değişikliği önermenin veya savunmanın yasak olduğu, hatta anayasaya aykırılığı
nedeniyle Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir kanunu uygulamış olan herkesin
suç işlemiş olduğu şeklinde, kabulü mümkün olmayan bir sonuca varılmış olur.
18. Mahkemenin, Anayasaya aykırılık konusunda bilirkişi
incelemesi yaptırdığı gerekçeli karardan anlaşılmaktadır. 5271 sayılı Ceza
muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesine göre, “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına …” karar
verilebilir. Temel hukuk bilgisine dahi ihtiyaç bulunmadan, ortalama
vatandaşlık bilgisiyle bile Anayasaya uymadığı ilk bakışta görülebilen dernek
tüzüğündeki ifadelerin, Anayasa maddeleri ile uygum halinde olmadıklarının tesbiti yeterli olmayıp, Dernekler Kanunu’nun 32. maddesi
kapsamında suçun maddi unsurunun nasıloluşmuş
olduğunun açıklamasının mahkemece yapılması zorunludur.
19. Başvuru konusu olayda Mahkemece, dernek tüzüğündeki
ifadelerden hangilerinin varsa, Anayasaya uymama ve uygulattırmama amacıyla
çağrı, tavsiye veya teşvikte bulunduğu açıklanmadan ve bu ifadelerin anayasal
düzene nasıl bir zarar verebileceği gerekçeleriyle ortaya konmadan, bilirkişi
raporuna genel bir atıfla hürriyeti bağlayıcı cezaya ve para cezasına
hükmedilmesi, gerekçeli karar hakkının ihlalidir.
II- İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü Yönünden:
20. Başvurucunun cezaya çarptırılması ve derneğinin feshine
karar verilmesi nedeniyle, başvurunun ifade ve örgütlenme özgürlükleri yönünden
de incelenmesi gerekmektedir.
21. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında ifade özgürlüğüne
ilişkin temel ilkeler ayrıntılı olarak belirtilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461,
12/11/2014, §§ 57-67, 80, 94; Bekir Coşkun
[GK],B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 30-38; Ali
Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, §§ 30-33; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503,
27/10/2015, §§ 33-39; Medya Gündem Dijital
Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 44).
22. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve
toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir.
İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen
“bilgi” ve “düşünceler” için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini
inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir.
Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve
açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik
Krallık, B. No: 5493/72, 24/9/1976, § 49). Toplumsal ve siyasal çoğulculuğun
varlığı, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifade
edilebilmesine bağlıdır (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 41).
23. İfade özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların Anayasa'nın 13.
maddesinde düzenlenen genel sınırlama ölçütlerinden "demokratik toplum
düzeninde gerekli olma" ve "ölçülülük" ilkeleriyle uyumlu olması
gerekir. Demokratik toplumda gerekli olma ilkesi çoğulculuk, hoşgörü ve açık
fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır. Ölçülülük ilkesi ise sınırlanma amaçları
ile bu amaca ulaşmak için kullanılan araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu nedenle ifade ve basın özgürlüklerine
yapılan müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen aracın
"elverişli", "gerekli" ve "orantılı" olup
olmadığı değerlendirilmelidir (Fatih Taş, §§
90, 92, 96).
24. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında demokrasilerin,
temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı
rejimler olduğu vurgulanmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup
tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni
gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler,
istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin
sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilir
(AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
25. Örgütlenme özgürlüğü Anayasa'da benimsenen temel değerlerden
biri olan siyasal demokrasiyi somutlaştıran özgürlükler arasında yer alır ve
demokratik toplumun temel değerlerinden birini oluşturur. Demokrasinin esasını,
meselelerin halka açık olarak tartışılması ve çözümlenmesi yeteneği oluşturur.
Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında demokrasinin temellerinin
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik olduğunu vurgulamıştır (Hayati Aktop, § 50).
26. Anayasa mahkemesinin sendika hakkı bağlamında örgütlenme
özgürlüğüne ilişkin kararlarına göre sendika hakkını kullanan bireyler, çoğulculuk,
hoşgörü ve açık fikirlilik gibi demokratik toplumun temel ilkelerinin
korumasından yararlanırlar. Başka bir deyişle şiddete teşvik etme veya
demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece, sendika hakkı
çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimi
yetkili makamların gözünde kabul edilemez olsa dahi, ifade, örgütlenme ve
sendikal özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler demokrasiye hizmet
edemez ve hatta tehlikeye düşürür. Hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik bir
toplumda, farklı düşüncelerin sendikal özgürlükler veya başka yollarla dile
getirilmesine imkan tanınmalıdır (Hayati Aktop, § 51).
27. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye
girecek bir başka güvence de Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen "ölçülülük ilkesi"dir. Bu ilke, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa'nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş
olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim
Anayasa Mahkemesi amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunup
bulunmadığını inceler (Hayati Aktop, § 52).
28. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir (Sebahat
Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Abdullah Öcalan, § 97). Bu sebeple sendika
hakkına yapılan müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen
müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Hayati Aktop,
p.53)
29. Başvuruya konu olayda, başvurucunun temel haklarına müdahale
meşru bir amaçla yapılmış ve kanuni dayanağa sahip olsa da ölçülülük yönünden
yukarıda belirtilen içtihatlarda yer alan ilkeler karşısında yapılan
değerlendirmede, ölçülülük ilkesine aykırı davranıldığı anlaşılmaktadır. Zira,
dernek tüzüğünün içerik yönünden sakıncalı ise asliye hukuk mahkemesinde dava
açılarak dernek feshedilebilecekken, en ağır yaptırım tercih edilerek, dernek
başkanına hapis ve para cezası verilip, ayrıca derneğin feshine hükmedilmiştir.
30. Bu nedenlerle, dernek başkanı olan başvurucunun, Anayasanın
26. maddesinde yer alan ifade hürriyeti ile 33. maddesinde yer alan dernek
kurma hürriyetine ağır ve ölçüsüz bir müdahalede bulunularak, ifade ve
örgütlenme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE karar verilmesi gerekeceği
düşüncesiyle Bölüm çoğunluğuna katılmamaktayız.
Başkan
Engin YILDIRIM
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|