TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ EDİŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14718)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ali EDİŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeydin KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve
açılan davanın reddedilmesi, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/8/2014 tarihinde Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/12/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 28/1/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 16/2/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Hakkari ili Çukurca ilçesi Gündeş-Ormanlı köyünde
ikamet etmekte iken 1993 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle köyün
boşaltılması neticesinde yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını iddia
etmiştir.
8. Başvurucu 1/1/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararının karşılanması talebiyle Hakkari Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. 23/8/2007 tarihli ve 2007/1-7982 sayılı Komisyon kararında,
birden fazla başvuru yapıldığından tazminat talebinin reddine karar
verilmiştir.
10. Belirtilen işlem aleyhine Van İdare Mahkemesinde başvurucu
tarafından dava açılmıştır.
11. Van 3. İdare Mahkemesinin 29/9/2011 tarihli ve E.2011/617,
K.2011/1048 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…Dosyanın incelenmesinden, davacının Hakkari
İli, Çukurca İlçesi, Gündeş-Ormanlı Köyünde ikamet etmekte iken yaşanan terör
olayları nedeniyle köyünü 1993 yılında terk ettiğinden bahisle uğradığını ileri
sürdüğü zararların 5233 sayılı Yasa uyarınca karşılanması istemi ile Hakkari
Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı’na başvurduğu, yapılan başvurunun
davacının birden fazla başvurusu bulunduğundan bahisle reddi üzerine bakılmakta
olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davacı vekili tarafından davacı
adına ikinci başvuru da bulunulmadığı belirtilmekte ise de, Mahkememizin
15.04.2011 tarihli ara kararı ile davalı idareden istenilen bilgi ve belgelerin
incelenmesinden, davacının aynı taşınmazlarına ilişkin olarak 2005/7604
numaralı dosyada da başvuruda bulunduğu ve anılan dosyada davacıya ödeme
yapıldığı görülmektedir.
Ayrıca, zarar mahallinde yapılan keşif sonucu
düzenlenen keşif tutanağında teknik ve mahalli bilirkişilerle birlikte davacı
ve vekilinin de imzası yer almakta, dolayısıyla yapılan keşfe davacı vekilinin
de iştirak ettiğinin kabulü gerekmektedir.
Öte yandan, davacı veya vekili tarafından,
dava dosyasına davacının başkaca malvarlığı bulunduğuna ya da zilyet olduğuna
ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin ibraz edilmediği görülmektedir.
Bu durumda, yapılan keşif sonunda düzenlenen
keşif tutanağınının davacı vekilince müvekkilinin
5233 sayılı Yasa kapsamına giren başkaca zararı bulunduğu yönünde bir ihtirazi kayda yer verilmeksizin imzalandığı hususu ve
davacının hak sahipliğine ilişkin başkaca herhangi bir bilgi ve belge
sunulamaması ve davacının zararlarının 2005/7604 numaralı dosyada giderildiği
gözetildiğinde, davacının birden fazla başvurusu bulunduğu nedeniyle tesis
edilen dava konusu komisyon kararında hukuka aykırılık görülmemiştir...”
12. Başvurucu tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine
Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/11/2012 tarihli ve
E.2012/2825, K.2012/11323 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu,
dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek
nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
13. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 3/4/2014 tarihli ve
E.2014/41, K.2014/2438 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
14. Ret kararının 16/7/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edildiği ve 15/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, terör olayları nedeniyle ikamet ettiği köyünü
terk etmek zorunda kaldığını, 5233 Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde
açtığı davanın birden fazla başvuru yapılmış olduğu gerekçesine dayanılarak
reddedildiğini fakat Komisyona yapılan ilk başvurusunun Gündeş köyündeki mal
varlığı zararlarına, ikinci başvurusunun ise Gündeş köyü Ormanlı mezrasındaki
mal varlığı zararlarına ilişkin olduğunu, bulundukları yerler farklı olan iki
ayrı mal varlığının değerleri için başvuru yapıldığı hususunun açtığı davada
yapılan hatalı değerlendirme neticesinde göz ardı edildiğini, keşif ve yeterli
araştırma yapılmaksızın idarenin sunduğu bilgi ve belgeler doğrultusunda
verilen kararın yanlış ve usulsüz olduğunu ve bu hâli ile hukuka aykırılık arz
ettiğini, aynı yerleşim yerinde mal varlıkları bulunan bir kısım müracaat
sahibine bahse konu benzer durum kapsamında keşif yapılmadığı gerekçesiyle
temyiz merciince bozma kararı verildiğini ancak kendi başvurusu hakkında
ayrımcı bir uygulama sergilendiğini, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve
Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararının tazmin
edilmediğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin yaklaşık on
yılda sonuçlandırıldığını belirterek Anayasa’nın2., 5., 10., 17., 19., 35. ve
36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; ihlalin
tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 2., 5.,
10., 17., 19., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, aynı yerleşim yerinde mal varlıkları bulunan bazı
müracaat sahiplerine bahse konu benzer durumda temyiz merciince bozma kararı
verildiğini ancak kendi başvurusu hakkında ayrımcı bir uygulama sergilendiğini
belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
21. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
22. Somut başvuru açısından, yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı; belirtilen iddiaları
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
23. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
24. Başvurucu; 5233 Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde
açtığı davanın birden fazla başvuru yapılmış olduğu gerekçesine dayanılarak
reddedildiğini fakat Komisyona yapılan ilk başvurusunun Gündeş köyündeki mal
varlığı zararlarına, ikinci başvurusunun ise Gündeş köyü Ormanlı mezrasındaki
mal varlığı zararlarına ilişkin olduğunu, bulundukları yerler farklı olan iki
ayrı mal varlığının değerleri için başvuru yapıldığı hususunun açtığı davada
yapılan hatalı değerlendirme neticesinde göz ardı edildiğini, keşif ve yeterli
araştırma yapılmaksızın idarenin sunduğu bilgi ve belgeler doğrultusunda
verilen kararın yanlış ve usulsüz olduğunu ve bu hâli ile hukuka aykırılık arz
ettiğini, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını, Derece Mahkemelerinin
yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararının tazmin edilmediğini iddia
etmiş; yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı
temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
25. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
26. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesidir. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
§ 26).
27. Başvurucu, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde davanın reddedildiğini, bu kapsamda delillerin Derece
Mahkemelerince takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı
olduğunu belirtmekte olup iddialarının özünün Derece Mahkemelerince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, her ne kadar
başvurucu vekili tarafından başvurucu adına ikinci başvuru da bulunulmadığı
belirtilmekte ise de Mahkemenin 15/4/2011 tarihli ara kararı ile davalı
idareden istenilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden başvurucunun aynı
taşınmazlarına ilişkin olarak 2005/7604 numaralı dosyada da başvuruda bulunduğu
ve anılan dosyada başvurucuya ödeme yapıldığının görüldüğü, ayrıca zarar
mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen keşif tutanağında teknik ve mahallî
bilirkişilerle birlikte başvurucu ve vekilinin de imzasının yer aldığı,
dolayısıyla yapılan keşfe başvurucu vekilinin de iştirak ettiği, öte yandan
başvurucu veya vekili tarafından dava dosyasına başvurucunun başkaca mal
varlığı bulunduğu ya da zilyet olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin
ibraz edilmediği, yapılan keşif sonunda düzenlenen keşif tutanağının başvurucu
vekilince müvekkilinin 5233 sayılı Kanun kapsamına giren başkaca zararı
bulunduğu yönünde bir ihtirazi kayda yer
verilmeksizin imzalandığı hususu ve başvurucunun hak sahipliğine ilişkin
başkaca herhangi bir bilgi ve belge sunulamaması, zararlarının 2005/7604
numaralı dosyada giderildiği de gözetildiğinde birden fazla başvurusunun
bulunması nedeniyle tesis edilen dava konusu Komisyon kararında hukuka
aykırılık görülmediği belirtilerek davanın reddine hükmedilmiştir. Başvurucunun
iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme
kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
29. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde keşfin usulüne uygun
yapılmadığına ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı, Mahkeme kararı gerekçesi de
(bkz. §§ 8, 23)dikkate alındığında Derece Mahkemelerinin kararlarında bariz
takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
31. Başvurucu, ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmektedir.
32. Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği
hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama
sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun
delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin
olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı
anlaşılan somut yargılama faaliyetinin Derece Mahkemelerince adil yargılanma
hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olduğundan
mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine
gerek görülmemiştir.
c. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
35. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
36. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (1/1/2005)ile nihai karar tarihi olan karar düzeltme isteminin reddine dair
karar tarihi (3/4/2014) arasında geçen toplam 9 yıl 3 aylık sürede, başvurucu
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
38. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
39. Başvurucu, makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve bu nedenle tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
40. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/1/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.