logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Serhat Yavuz [1.B.], B. No: 2014/1469, 30/6/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SERHAT YAVUZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/1469)

 

Karar Tarihi: 30/6/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Aydın ŞİMŞEK

Başvurucu

:

Serhat YAVUZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yargılama sırasında yapılan yaş tashihinin gerçeğe aykırı olması ve bu konudaki taleplerin kabul edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, açık ceza infaz kurumuna sevk imkânından yararlanılamaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/1/2014 tarihinde Yozgat E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 22/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 4/2/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/10596 Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında Mersin 4. Sulh Ceza Mahkemesinin4/4/2007 tarihli ve 2007/182 Sorgu sayılı kararı ile kasten öldürme suçundan tutuklanmıştır.

8. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 25/4/2007 tarihli ve E.2007/5207 sayılı iddianamesiyle başvurucunun kasten öldürme suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

9. Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/7/2007 tarihli ve E.2007/157, K.2007/251 sayılı kararı ile başvurucunun yargılandığı davanın Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/144 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.

10. Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/2/2009 tarihli ve E.2007/144, K.2009/20 sayılı kararı ile başvurucunun kasten öldürme suçundan 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve "tertip edilen ceza miktarına göre" tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

11. Başvurucu kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18/7/2011 tarihli ve E.2010/4667, K.2011/4559 sayılı ilamı ile "Dosyanın Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ilgili ihtisas kuruluna gönderilerek, maktulün öldürülmeden önce mi veya sonra mı yakıldığı belirlenerek kesin ölüm sebebinin tespiti ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği düşünülmeden, eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

12. Yargıtay bozma ilamı sonrası Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/454 sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam olunmuştur. Mahkeme 5/6/2012 tarihli ve E.2011/454, K.2012/298 sayılı kararı ile başvurucunun kasten öldürme suçundan 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.

13. Anılan karar, başvurucunun yanı sıra Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmiştir. Başvurucu 3/1/2013 tarihli dilekçesiyle temyizden feragat etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 24/9/2013 tarihli ve E.2013/3364, K.2013/5153 sayılı ilamı ile başvurucunun temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar verilmiş olmakla birlikte "a-Kararın verildiği 05/06/2012 tarihli duruşma tutanağının zabıt katibi tarafından imzalanmaması suretiyle 5271 sayılı CMK.nun 219/1. maddesine aykırı davranılması, b-Oluşa, kabule ve tüm dosya içeriğine göre, sanık N.'nin maktulü tuttuğu, sanık Serhat'ın [başvurucu] da üzerinde bulunan sallama tabir edilen bıçak ile maktulü öldürdüğü olayda, pek çok öldürücü nitelikte yara ika edilmesinin tek başına suçun canavarca hisle ya da eziyet çektirerek işlendiğini kabule yeterli bulunmadığı, canavarca hisle öldürme, sırf öldürmüş olmak için öldürme, ölenin acı çekmesinden zevk duymak için öldürme olup, eziyet çektirerek öldürme ise ölümü meydana getirme bakımından zorunlu olmayan ve ölüme takaddüm eder vahşice hareketler olup sanığın öldürme kastının yanında işkence ya da eziyet çektirme kastının da bulunması gerektiği, somut olayda ise sanığın canavarca hisle ya da eziyet çektirerek öldürme amacıyla hareket ettiğini ve maktulün yakılarak öldürüldüğünü kabule yeterli her türlü kuşkudan uzak yeterli kesin kanıt bulunmadığı gözetilmeyerek 5237 sayılı TCK.nun 82/1-b maddesi ile uygulama yapılması" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

14. Yargıtay bozma ilamı sonrası dosya Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/361 sayısını almıştır. Mahkemenin 10/1/2014 tarihli ve E.2013/361, K.2014/2 sayılı kararı ile başvurucunun doğum tarihinin ay ve günü aynı kalmak kaydıyla "1986" olarak düzeltilmesine, kasten öldürme suçundan 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Ölenin çocukları Z. ve S.ye cinsel istismarda bulunması iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı, bu nedenle ölen ile eşi ve çocukları arasında husumet doğduğu ve ayrı yaşadıkları, ölenin oğlu olan sanık Serhat Yavuz [başvurucu] ve bu sanığın yakın arkadaşı olan sanık N.nin bu olaylardan etkilendikleri ve birlikte öleni öldürmeye karar verdikleri, tanık M.K.nin kahvehanesine barışmak bahanesiyle öleni çağırdıkları, burada bir müddet kaldıktan sonra birlikte ... beldesinde bulunan ... Mahallesinde ıssız bir yere gittikleri, araçtan indikten sonra sanık N.'nin öleni tuttuğu, diğer sanık Serhat'ın da üzerinde bulunan sallama tabir edilen bıçak ile maktülü bıçaklamak suretiyle öldürdükleri, daha sonra maktülün cesedini yakıp battaniyeye sarıp ... Beldesindeki bir inşaatın içerisine attıkları ..."

15. Mahkeme, hüküm ile birlikte "verilen hapis cezasının süresi, tutuklulukta geçen süre ile CMK'nun 100/3 maddesi dikkate alınarak kaçma şüphesi ve bu nedenle de adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı anlaşılan sanığın yerleşik Yargıtay içtihatları ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun temyiz sürecinde geçen tutukluluk süresinin CMK.nun 102. maddesinde belirtilen tutukluluk süresinden sayılmayacağına ilişkinkararları [bulunduğu]" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

16. Başvurucu, hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz etmiş; Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/1/2014 tarihli ve 2014/82 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

17. Başvuru 13/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Başvurucu müdafii vasıtasıyla Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/1/2014 tarihli mahkûmiyet hükmünü temyiz etmişse de 13/1/2014 tarihli dilekçesiyle temyizden feragat etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17/11/2014 tarihli ve E.2014/4787, K.2014/5241 sayılı ilamıyla başvurucunun temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine, ayrıca hükmün onanmasına karar verilmiştir.

19. UYAP üzerinden yapılan incelemede Yozgat E Tipi Kapalı ve Açık Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 31/12/2014 tarihli kararıyla başvurucu hakkında açık ceza infaz kurumuna ayırma kararı verildiği, sonraki süreçte başvurucunun firar ettiği, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 18/1/2016 tarihli müddetnamesine göre yakalandığı anlaşılan başvurucunun söz konusu cezasının infazı kapsamında koşullu salıverilme tarihinin 15/10/2019, hak ederek tahliye tarihinin ise 24/11/2025 olduğu anlaşılmıştır.

20. Başvurucu, hâlen Mersin E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

B. İlgili Hukuk

21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Nitelikli haller" kenar başlıklı 82. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

...

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

...

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,

...

İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

23. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Kapalı ceza infaz kurumları" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve hükümlünün gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak iyileştirme yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir."

24. 5275 sayılı Kanun'un "Açık ceza infaz kurumları" kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Açık ceza infaz kurumları, hükümlülerin iyileştirilmelerinde, çalıştırılmaları ve meslek edindirilmelerine öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlardır."

25. Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Kapalı kurumdan açık kuruma ayrılacak hükümlüler" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Hükümlülerden;

a) (Değişik:RG-22/8/2015-29453) Toplam cezalarının onda birini kurumlarda infaz edip, iyi hâlli olan ve koşullu salıverilme tarihine yedi yıl veya daha az süre kalanlar,

...

c) Cezaları yüksek güvenlikli kapalı kurumlar veya diğer kapalı kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde infaz edilenlerden toplam cezalarının üçte birini bu kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine üç yıl veya daha az süre kalanlar, açık kurumlara ayrılabilir."

26. Anılan Yönetmelik'in "Açık kuruma ayrılamayacak hükümlüler" kenar başlıklı 8. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kapalı kurumda hükümlü olup;

a) İşlediği iddia olunan başka bir suçtan dolayı haklarında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesine göre tutuklama kararı verilenler,

...

 bu durumları devam ettiği sürece açık kurumlara ayrılamaz."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu, yaşının gerçeğe aykırı olarak dört yaş büyütüldüğünü ve yeniden rapor alınması talebinin kabul edilmediğini, hakkındaki tutukluluğun yedi yıldır devam etmekte olmasına rağmen Mahkemece tahliye taleplerinin kaçma şüphesine dayanılarak reddedildiğini, uzun tutukluluğu nedeniyle açık ceza infaz kurumuna sevk edilemediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun, yaşının gerçeğe aykırı olarak dört yaş büyütüldüğü ve yeniden rapor alınması talebinin kabul edilmediği şikâyetinin Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı; hakkındaki tutukluluğun yedi yıldır devam etmekte olmasına rağmen Mahkemece tahliye taleplerinin kaçma şüphesine dayanılarak reddedildiği şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesi ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı; uzun tutukluluğu nedeniyle açık ceza infaz kurumuna sevk edilemediği şikâyetinin ise Anayasa'nın 17. maddesi ile güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu, yaşının gerçeğe aykırı olarak dört yaş büyütüldüğünü ve yeniden rapor alınması talebinin kabul edilmediğin ileri sürmüştür.

31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

33. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

34. Somut olayda başvurucu, hakkında verilen Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/6/2012 tarihli mahkûmiyet hükmüne ilişkin temyiz isteminden 3/1/2013 tarihinde, aynı Mahkemenin 10/1/2014 tarihli mahkûmiyet hükmüne ilişkin temyiz isteminden ise 13/1/2014 tarihinde feragat etmiştir. Bu nedenle Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 24/9/2013 ve 17/11/2014 tarihli ilamlarında başvurucunun temyiz istemlerinin feragat nedeniyle reddedildiği görülmektedir. Böylece başvurucunun İlk Derece Mahkemelerinin kararlarına karşı temyiz isteminden feragat ederek bireysel başvuruda ileri sürdüğü şikâyetlerinin temyiz merciince incelenmesine imkân tanımadığı ve yargılanmanın adil olmadığına ilişkin iddialarını bireysel başvuru aşamasında dile getirdiği anlaşılmıştır.

35. Açıklanan nedenlerle temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak ileri sürülmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Başvurucu, uzun tutukluluğu nedeniyle açık ceza infaz kurumuna sevk edilemediğini ileri sürmüştür.

37. Demokratik toplumların en temel değerlerinden biri olarak herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye "işkence" ve "eziyet" yapılamayacağı, kimsenin "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı yasağı getirilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

38. Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz." şeklindeki kural hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus, 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir." şeklinde düzenleme ile açıkça vurgulanmıştır. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet kararının veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 36).

39. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip olma hakkı bulunmaktadır. Hürriyetten yoksun bırakmaya ilişkin alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi sıkıntıya ya da tutulmaya bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerekmektedir (Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 65).

40. 5275 sayılı Kanun'un 8. maddesinde kapalı ceza infaz kurumları, 14. maddesinde ise açık ceza infaz kurumları tanımlanmıştır. Buna göre kapalı ceza infaz kurumlarında iç ve dış güvenlik görevlileri bulunmasına; firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fiziki engellerin yer almasına, oda ve koridor kapılarının kapalı tutulmasına rağmen açık ceza infaz kurumlarında, hükümlülerin iyileştirilmelerinde çalıştırılmalarına ve meslek edindirilmelerine öncelik verilmekte; firara karşı engeller ve dış güvenlik görevlisi bulunmamakta ve güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilmektedir. Hürriyetlerinden yoksun bırakılan kişiler yönünden açık ceza infaz kurumlarında kapalı ceza infaz kurumlarına göre daha geniş imkânların bulunduğu ve tutulmanın koşullarının daha hafif olduğu bilinmektedir. Açık ceza infaz kurumlarına ayrılmanın usul ve esaslarının düzenlendiği Yönetmelik'nin 6. Maddesinde hükümlülerin belirli koşulların varlığı hâlinde açık ceza infaz kurumlarına ayrılabilecekleri belirtilmiş; anılan Yönetmelik’in 8. maddesinde ise bir başka suçtan tutuklu olan hükümlülerin bu durumları devam ettiği sürece açık kurumlara ayrılamayacakları düzenleme altına alınmıştır. Diğer yandan Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce ceza ve infaz kurumlarının tahsisi yapılırken tutuklular yönünden kapalı ceza infaz kurumlarının tahsis edildiği de bilinmektedir (Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 5/6/2015 tarihli ve "Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler" konulu Genelge’si). Buna göre ceza infaz hukuk sistemimizde, tutuklu kişilerin açık ceza infaz kurumlarında tutulmalarına ya da bu kurumlara sevk edilmelerine imkân tanınmadığı anlaşılmaktadır.

41. Somut olayda başvurucu 4/4/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 3/2/2009 ve 5/6/2012 tarihli mahkûmiyet hükümleri Yargıtay 1. Ceza Dairesince bozulmuştur. Anılan Mahkemenin 10/1/2014 tarihinde verdiği başvurucunun 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17/11/2014 tarihli ilamıyla onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ceza infaz hukuku bağlamında hükümlü statüsüne geçmesi bu tarih itibarıyla gerçekleşmiştir. Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden kısa bir süre sonra 31/12/2014 tarihinde başvurucunun açık ceza infaz kurumuna ayrılmasına karar verildiği, ancak daha sonra firar eden başvurucunun hâlen Mersin E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu görülmektedir.

42. Başvurucu, tutulu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundaki tutma koşulları nedeniyle doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma dolayısıyla ortaya çıkan ızdırap ve acının ötesinde bir ızdırap ve acıya maruz kaldığı yönünde bir iddiada bulunmamıştır. Bireysel başvuru tarihi itibarıyla hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmemiş ve dolayısıyla hükümlü statüsünde bulunmayan başvurucunun açık ceza infaz kurumuna ayrılma imkânı mevcut değildir. Bu nedenle başvurucunun tutulmasının niteliğine göre tutulu bulunduğu kapalı ceza infaz kurumundan açık ceza infaz kurumuna ayrılamadığı dönemdeki tutulma koşullarının kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

44. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun yedi yıldır devam etmekte olmasına rağmen Mahkemece tahliye taleplerinin kaçma şüphesine dayanılarak reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun anılan şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı yönünden incelenmesi gerekmektedir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

45. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60).

46. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, § 61).

47. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konması gerekir (Murat Narman, § 62).

48. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler "ilgili" ve "yeterli" görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlarla ilgili olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).

49. Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 64, 65).

50. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).

51. Somut olayda, başvurucunun yargılandığı davada Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/157 sayılı dosyasında 5/7/2007 tarihli celsede "üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular, tatbiki istenen sevk maddesindeki cezamiktarına göre kaçma şüphesinin mevcudiyeti" gerekçeleriyle tutukluluk devam ettirilmiştir.

52. Davanın birleştirildiği Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/144 sayılı dosyasında 8/8/2007 tarihli celsede "üzerlerine atılı suçun niteliğine, mevcut kanıt durumuna, delillerin henüz toplanmamış olmasına nazaran"; 3/10/2007, 26/11/2007, 21/1/2008, 5/3/2008, 22/4/2008, 20/6/2008, 13/8/208, 10/10/2008, 18/11/2008 ve 26/12/2008, tarihli celselerde "üzerlerine atılı suçun niteliğine, mevcut kanıt durumuna, sevk maddesinde öngörülen azami ceza miktarına, delillerin henüz toplanmamış olmasına" dayanılarak tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

53. Yargıtay bozma ilamı sonrası E.2011/454 sayılı dosya üzerinden devam olunan yargılamada ise Mahkeme 23/11/2011, 27/1/2012, 13/3/2012 ve 24/4/2012 tarihli celselerde "üzerine atılı suçun niteliği, haklarında kuvvetli suç şüphesini uyandıran somut delillerin bulunması, sevk maddesinde öngörülen asgari ve azami miktarlar ile CMK’nin 100/3 maddesi nazara alındığında kaçma şüphesi ve adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı" gerekçesiyle tahliye taleplerini reddedilerek tutukluluğun devamına karar vermiştir.

54. Son olarak E.2013/361 sayılı dosya üzerinden devam olunan yargılamada Mahkemenin 25/12/2013 tarihli celsede tutukluluğun devamına karar verirken "üzerine atılı suçun niteliği, hakkında kuvvetli suç şüphesini uyandıran somut delillerin bulunması, tutuklu kaldıkları süre içerisinde kararın temyizi nedeniyle Yargıtay ilgili ceza dairesinde geçen sürelerin 5 yıllık tutukluluk süresine dahil edilmeyeceğine yönelik yerleşik Yargıtay İçtihatları, sevk maddesinde öngörülen asgari ve azami miktarlar ile CMK'nın 100/3 maddesi nazara alındığında kaçma şüphesi ve adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı" gerekçelerine dayandığı anlaşılmıştır.

55. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).

56. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır. Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 42).

57. Somut olayda başvurucu 4/4/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 25/4/2007 tarihli iddianamede başvurucunun kasten öldürme suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması talep edilmiştir. Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 3/2/2009 tarihli kararı ile başvurucunun isnat edilen suçtan mahkûmiyetine karar vermiş; temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesi 18/7/2011 tarihli ilamı ile anılan mahkûmiyet hükmünü esas yönünden bozmuştur. Mahkemenin, bozma ilamı sonrası verdiği 5/6/2012 tarihli mahkûmiyet hükmü de Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 24/9/2013 tarihli ilamıyla yine esas yönünden bozulmuştur. Mahkemece son olarak 10/1/2014 tarihinde başvurucunun isnat edilen kasten öldürme suçundan 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş; anılan hüküm Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 17/11/2014 tarihli ilam ile onanarak kesinleşmiştir.

58. Bu belirlemelere göre başvurucu 4/4/2007-3/2/2009, 18/7/2011-5/6/2012 ve 24/9/2013-10/1/2014 tarihleri arasında bir suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden yoksun kalmış iken 3/2/2009 ile 18/7/2011, 5/6/2012-24/9/2013 tarihleri arasında ve 10/1/2014 tarihinden sonra İlk Derece Mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutulmuştur. Başvurucu, bir suç isnadına bağlı olarak 4/4/2007 ile 3/2/2009 tarihleri arasında 1 yıl 9 ay 29 gün, 18/7/2011 ile 5/6/2012 tarihleri arasında 10 ay 17 gün ve 24/9/2013 ile 10/1/2014 tarihleri arasında 3 ay 16 gün olmak üzere toplam 1 yıl 22 ay 62 günsüreyle hürriyetinden yoksun bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk süresinin yaklaşık üç yıl olduğu görülmektedir.

59. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu, B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).

60. Dava dosyasının incelenmesinde derece mahkemelerince kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen ve İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sonucunda kasten öldürme suçundan 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde genel olarak suçun niteliğine, kaçma şüphesinin bulunmasına, suça ilişkin kanunda öngörülen hapis cezasının miktarına, delillerin toplanmamış olmasına (delillere etki edilmesi ihtimaline) ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacak olmasına değinildiği görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. Başvurucunun, hakkındaki mahkûmiyet kararının infazı kapsamında tutulu bulunduğu açık ceza infaz kurumundan firar ettiği görülmektedir. İsnat edilen kasten öldürme gibi ağır nitelikteki bir suça ilişkin kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen, hakkında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı anlaşılan ve İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sonucunda 18 yıl 4 ay gibi nitelikli bir süre hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin derece mahkemelerince açıklanan gerekçeler yaklaşık 3 yıllık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterlidir.

61. Öte yandan başvurucunun yargılandığı davada, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince 5/7/2007 tarihinde yapılan ilk duruşmada birleştirme kararı verilerek dosyanın Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, anılan Mahkemenin E.2007/144 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamada ortalama ikişer aylık aralıklarla on iki duruşma yapıldığı, ayrıca iki kez ara celse açıldığı, 3/2/2009 tarihinde verilen mahkûmiyet hükmünün Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18/7/2011 tarihli ilamı ile esas yönünden bozulduğu, sonrasında E.2011/454 sayılı dosyası üzerinden devam olunan yargılamada da ikişer aylık aralıklarla beş duruşma yapıldığı, 5/6/2012 tarihinde verilen mahkûmiyet hükmünün de Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 24/9/2013 tarihli ilamı ile yine esas yönünden bozulduğu, bozma ilamı sonrası E.2013/361 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamanın ise on beş gün arayla yapılan iki duruşmada sonuçlandırıldığı, Mahkemelerce genel olarak davanın yürütülmesinde bir özensizlik gösterilmediği tespit edilmiştir.

62. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin Derece Mahkemelerince açıklanan gerekçelerin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve davanın yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması dikkate alındığında üç yıllık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

63. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Serhat Yavuz [1.B.], B. No: 2014/1469, 30/6/2016, § …)
   
Başvuru Adı SERHAT YAVUZ
Başvuru No 2014/1469
Başvuru Tarihi 13/1/2014
Karar Tarihi 30/6/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yargılama sırasında yapılan yaş tashihinin gerçeğe aykırı olması ve bu konudaki taleplerin kabul edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, açık ceza infaz kurumuna sevk imkânından yararlanılamaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) İhlal Olmadığı
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 82
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 101
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 8
14
Yönetmelik 2/9/2012 Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği 6
8
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi