TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH SERT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14752)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Abdullah
SERT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde başvurunun süresinde yapılmadığından bahisle başvuru hakkında
idari ret kararı verilmiştir.
4. Başvurucu, idari ret kararına itiraz etmiştir.
5. Komisyonca başvurucunun idari ret kararına yönelik itirazının
ve adli yardım talebinin kabulüne; başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 17/7/2006 tarihinde yaşanılan iki kişinin ateşli
silahla öldürülmesi olayına ilişkin olarak Bakırköy 8. Sulh Ceza Mahkemesinin
9/1/2008 tarihli kararı ile tutuklanmıştır.
8. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 10/1/2008 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun (bir kişiye yönelik) kasten insan öldürme suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesine
kamu davası açılmıştır.
9. Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) E.2008/47
sayılı dosyası üzerinden görülen davada 14/4/2009 tarihli duruşmada
başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
10. Mahkeme 16/12/2010 tarihinde yapılan duruşmada Cumhuriyet
savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirmesinden sonra kanıt durumuna göre kuvvetli suç şüphesinin varlığı,
iddianamede ve mütalaada istenen ceza miktarlarına göre kaçma şüphesinin
varlığı ve adli kontrol tedbirinin yeterli olmayacağı gerekçesi ile
başvurucunun (yeniden) tutuklanmasına karar vermiştir.
11. Mahkemenin 10/3/2011 tarihli kararı ile başvurucunun kasten
insan öldürme suçundan mahkûmiyetine ve tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir. Anılan karar, temyiz incelemesi sonunda
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 28/8/2012 tarihli ilamı ile usul yönünden
bozulmuştur.
12. Yargıtay bozma ilamı sonrası yargılamaya E.2012/136 sayılı
dosya üzerinden (başvurucu yönünden tutuklu olarak) devam olunmuştur.
Mahkemenin 15/2/2013 tarihli kararı ile başvurucunun kasten insan öldürme
suçundan 20 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve aldığı ceza miktarına göre tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
13. Anılan mahkûmiyet kararı, temyiz incelemesi sonunda Yargıtay
1. Ceza Dairesinin 4/6/2014 tarihli ilamı ile başvurucu hakkında haksız tahrik
hükümlerinin uygulanması sırasında fazla ceza tayin edildiği gerekçesiyle
bozulmuştur.
14. Bozma ilamı sonrası Mahkemenin E.2014/233 sayılı dosyası
üzerinden devam olunan yargılamada 9/7/2014 tarihinde yapılan tensip
incelemesinde tutukluğunun devamına karar verilmiştir.
15. Başvurucu 11/7/2014 tarihinden karara itiraz etmiştir.
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/7/2014 tarihli kararı ile itirazın kesin
olarak reddine karar verilmiştir.
16. Anılan karar, başvurucuya 8/8/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 1/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Mahkemenin 30/9/2014 tarihli kararı ile başvurucunun kasten
insan öldürme suçundan 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Mahkeme, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/04/2011 tarihli ve
E.2011/1-51, K.2011/42 sayılı içtihadına dayanarak azami tutukluluk süresinin
hesabında ilk derece mahkemesi tarafından hüküm verilinceye kadar geçen sürenin
dikkate alınması gerektiğini, buna göre azami beş yıllık tutukluluk süresinin
dolmadığını belirterek hükümle birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına da karar vermiştir.
19. Karar, temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
5/10/2015 tarihli ilamı ile onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklulukta geçecek süre"
kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı
geçemez."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; yargılandığı davada 5271 sayılı Kanun'un 102.
maddesine aykırı bir şekilde beş yıldır tutukluğun devam ettirildiğini, buna
rağmen mahkemece tahliye taleplerinin kabul edilmediğini belirterek tahliyesine
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Başvurucu, bireysel başvuru formu ve eklerinde hangi temel
hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin bir açıklamada bulunmamıştır.
Anayasa Mahkemesi, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu itibarla başvurucunun, tutukluluğun Kanun'da öngörülen azami süreyi
aştığı şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
26. Başvurunun değerlendirmesinde esas alınacak Anayasa'nın 19.
maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının ilgili bölümleri şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
... bir mahkeme kararının ... gereği olarak
ilgilinin yakalanması veya tutuklanması... halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir ..."
1. Başvuru Yollarının
Tüketilmesi Hakkında
27. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucuların (devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak) tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini
ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu
yolu tüketmeleri gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile öngörülen tazminat yolu, bir yandan başvurucuların maruz kaldığı
tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğranılan zararın tazmini imkânını sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı olanağı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
28. Somut olayda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunulduktan sonra İlk Derece Mahkemesince 30/9/2014 tarihinde başvurucu
hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmiş ve hükümle birlikte tutukluluğun
devamına karar verilmiştir. Anılan mahkûmiyet hükmü, bireysel başvuru henüz
sonuçlanmadan Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5/10/2015 tarihli ilamı ile onararak
kesinleşmiştir. Başvurucu, mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 5/10/2015
tarihinden itibaren kural olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine dayanarak
tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Bununla birlikte başvuru konusu
olayın özelliği dikkate alındığında başvurucu açısından bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunmak için Kanun'da
öngörülen süre (bkz. § 22) geçmiş bulunmakta ve bu sürenin geçirilmesinde
başvurucuya herhangi bir kusur izafe edilememektedir. Kaldı ki başvuru tarihi
itibarıyla başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi
gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı da açıktır (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 48, 49).
2. Şikâyetin İncelenmesi
29. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın
anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı
hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
30. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler ... ancak
kanunla sınırlanabilir ..."
31. Kişi hürriyetine yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın
"Anayasa'nın bütünlüğü" ilkesi gereğince Anayasa'nın 19. maddesinin
yanı sıra temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasını düzenleyen Anayasa'nın 13.
maddesiyle getirilen ölçütlere de uygun olması gerekir. Belirtilen Anayasa
hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme
sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin hangi ölçütler göz
önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır.
32. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak
kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa'nın 19.
maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir.
33. Anayasa'nın; 13. maddeyle tüm temel ve hak özgürlüklerin
sınırlanmasına ilişkin getirdiği "kanunilik" şartını, kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı yönünden 19. maddede ayrıca belirttiği görülmektedir. Bu
bağlamda birbirleriyle uyumlu olan Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca
kişi hürriyetine ilişkin müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının
bulunması zorunludur (Murat Narman,
§ 43). Bu itibarla başvurucunun tutukluluk durumunun "kanuni"
dayanağının bulunup bulunmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir.
34. 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin
en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek
uzatılabileceği ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği
belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin
azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (Hamit
Kaya, § 40).
35. Tutukluluk süresinin belirlenmesinde ilk derece mahkemesi
önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu
kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma
kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme
bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir (Hamit
Kaya, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk
süresinin değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303,
21/11/2013, § 42).
36. Somut olayda başvurucu 9/1/2008 tarihinde tutuklanmış,
yargılandığı davada 14/4/2009 tarihinde tahliye edilmiştir. Mahkeme yargılamanın
devamında 16/12/2010 tarihinde başvurucunun (yeniden) tutuklanmasına karar
vermiştir. Başvurucu hakkında Mahkemece verilen 10/3/2011 tarihli mahkûmiyet
kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 28/8/2012 tarihli ilamı ile bozulmuştur.
Bozma ilamı sonrasında Mahkeme 15/2/2013 tarihinde yeniden başvurucunun
mahkûmiyetine karar vermiş; anılan karar da Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
4/6/2014 tarihli ilamı ile bozulmuştur. Son olarak Mahkemece verilen 30/9/2014
tarihli mahkûmiyet hükmü, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5/10/2015 tarihli ilamı
ile onanarak kesinleşmiştir.
37. Bu belirlemelere göre başvurucu 9/1/2008-14/4/2009,
16/12/2010-10/3/2011, 28/8/2012-15/2/2013, 4/6/2014-30/9/2014 tarihleri
arasında bir suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden
yoksun kalmış iken 10/3/2011-28/8/2012, 15/2/2013-4/6/2014 tarihleri arasında
ve 30/9/2014 tarihinden sonra İlk Derece Mahkemesince verilen hükme bağlı
olarak tutulmuştur.
38. Başvurucu, bir suç isnadına bağlı olarak 9/1/2008-14/4/2009
tarihleri arasında 1 yıl 3 ay 5 gün, 16/12/2010-10/3/2011 tarihleri arasında 2
ay 24 gün, 28/8/2012-15/2/2013 tarihleri arasında 5 ay 17 gün,
4/6/2014-30/9/2014 tarihleri arasında 3 ay 26 gün olmak üzere toplam 1 yıl 13
ay 72 gün süreyle hürriyetinden yoksun bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun
tutukluluk süresi beş yılı doldurmamıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun Kanun ile
öngörülen azami süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı
açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekmektedir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.