TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
MEHMET DENİZ YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1481)
|
|
Karar Tarihi: 1/6/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 15/7/2016-29771
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Deniz
YILDIRIM
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazlı
ÇUBUKLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk süresinin makul süreyi aşması ve hükümle
birlikte tutukluluğun devamına karar verilmesine rağmen gerekçeli kararın geç
yazılması ve tahliye talebi hakkında karar verilmemesi nedeniyle kişi özgürlüğü
ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı 29/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 17/7/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
6/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 11/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
7. Birinci Bölüm tarafından 18/5/2016 tarihinde yapılan
toplantıda, başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara
bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula
sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
2008/1756 sayılı soruşturma kapsamında 8/11/2009 tarihinde gözaltına alınmış;
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/11/2009 tarihli ve 2009/67 Sorgu sayılı
kararıyla tutuklanmıştır.
10. Başvurucu hakkında kamuoyunda "irtica ile mücadele
eylem planı" olarak bilinen E.2010/106 sayılı dava kapsamında hazırlanan
2010/264 sayılı iddianame 30/4/2010 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından kabul edilmiştir.
11.Başvurucunun tutuklandığı tarihten yaklaşık sekiz ay sonra
28/6/2010 tarihinde yargılanmasına başlanmıştır.
12. Başvurucunun yargılandığı dava öncelikle 8/8/2011 tarihinde
kamuoyunda "İnternet andıcı" olarak bilinen
dava ile daha sonra ise İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/4/2012 tarihli ve
2012/249 Değişik İş sayılı kararıyla kamuoyunda "Ergenekon" olarak
bilinen dava ile birleştirilmiş ve Mahkemenin E.2009/191 sayılı sırasına
kaydedilmiştir.
13. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 5/8/2013 tarihli duruşmada
hükmü açıklamış ve başvurucunun eylemlerinin terör örgütü üyeliği suçunu
oluşturduğunu belirterek başvurucunun 16 yıl 10 ay hapis cezasıyla
cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
14.Başvurucu, hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı
kararına 12/8/2013 tarihinde itiraz etmiş; itirazı değerlendiren İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesi 22/8/2013 tarihli ve 2013/553 Değişik İş sayılı kararıyla "...mahkûmiyet kararı ile birlikte verilen
tutuklama kararının ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun olduğu, herhangi bir
isabetsizlik görülmediği ..." gerekçesiyle itirazı
reddetmiştir.
15. Başvurucunun mahkûmiyet kararından sonraki dönemde yapmış
olduğu tahliye talepleri, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
kovuşturma aşamasının tamamlandığı ve hükümle birlikte verilen tutukluluğun
devamı kararına yapılan itirazın reddine karar verildiği gerekçesiyle
reddedilmiştir.
16.Başvurucu, tahliye taleplerinin İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından incelenmemesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından
tahliye talebinde bulunmuştur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı mahkemeye
gönderdiği cevap yazısında dosyanın elinde olmadığını belirterek incelemenin
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince yapılmasına karar vermiştir.
17. Başvurucu bunun üzerine yeniden İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesine başvurmuş, Mahkeme 13/12/2013 tarihli ve 2013/806 Değişik İş sayılı
kararıyla gerekçeli kararın yazım aşamasında olduğunu ve kovuşturma aşamasının
sona erdiğini belirterek tahliye talebi hakkında karar verilmesine yer
olmadığına dair karar vermiştir.
18.Bu karara yapılan itiraz ise İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin 10/1/2014 tarihli ve 2014/59 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Karar, başvurucunun vekili tarafından 3/2/2014 tarihinde
Mahkeme kaleminden öğrenilmiştir.
19. Başvurucu 5/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20.Başvurucu 11/3/2014 tarihinde İstanbul 7. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2014/196 Değişik İş sayılı kararıyla tahliye edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
100. maddesi şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan; (1)
.11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
22 5271 sayılı Kanun'un 104. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar,
bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel
Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir."
23. 5271 sayılı Kanun'un 232. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
"Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa
geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş
gün içinde dava dosyasına konulur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 1/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25.Başvurucu; tutuklanmasını haklı gösterecek somut olay, olgu
ve bilgiler ortaya konmadan ve kişiselleştirme yapılmadan tutuklandığını,
tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ileri sürülen gerekçelerin ilgili ve
yeterli olmadığını, basmakalıp ve dolayısıyla gerekçesiz olarak uzatılan
tutukluluğunun makul süreyi aştığını, adli kontrole tabi olarak salıverilme
imkânının gözönünde tutulmadığını, tutukluluğa
yapılan itirazların basmakalıp gerekçelerle reddedildiğini, kanuna aykırı
olarak mahkûmiyet gerekçesinin on beş gün içinde dava dosyasına konmadığını,
kesin hüküm verilinceye kadar kovuşturma aşaması devam etmesine rağmen hüküm
verildikten sonra yapılan tahliye talepleri hakkında karar verilmediğini
belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği,
36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının 38. maddede düzenlenen
masumiyet karinesi ve 40. maddede düzenlenen etkin başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, serbest
bırakılma taleplerinin ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmeden reddedilmesi,
hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verilmesine rağmen gerekçeli
kararın geç yazılması ve tahliye talebi hakkında karar verilmemesidir. Bu
nedenle başvurucunun serbest bırakılma taleplerinin ilgili ve yeterli gerekçe
gösterilmeden reddedilmesi şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci,
hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verilmesine rağmen gerekçeli
kararın geç yazılması ve hüküm verildikten sonra tahliye talebi hakkında karar
verilmemesi şikâyetinin ise aynı maddenin sekizinci fıkrası kapsamında
incelenmesi gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik
a. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
27. Başvurucu, serbest bırakılma taleplerinin ilgili ve yeterli
gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını ileri
sürmüştür. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin,
makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama
süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak
için bir güvenceye bağlanabilir."
28.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir…”.
29.Başvurucu, uzun süredir devam eden tutukluk nedeniyle mağdur
olduğunu ifade etmektedir. Bu şikâyetin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
30.Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak
ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu
açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin
edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların -olağan
kanun yolları tüketilmek şartıyla- tutukluluk hâli devam ettiği sürece
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
31. Ancak başvurucu hakkında ilk derece mahkemesinde mahkûmiyet
kararı verilmiş ise bireysel başvuru açısından talep hukuka aykırılığın tespiti
ve tazminatla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından
varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (Korcan Pulatsü, § 31).
32.Kişi serbest bırakılmadan yargılandığı davada ilk derece
mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk
hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı
olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi
açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı
fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan
suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte
ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Korcan Pulatsü, § 33).
33. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
"hüküm verildiği" tarihtir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66). Belirtilen tarihler
arasında geçen süre esas alınarak “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta
geçen sürenin makul olup olmadığı değerlendirmesi yapılmaktadır.
34.Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma”
durumunda tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasıyla yapılacak bireysel
başvurunun, ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar
verilen her aşamada ve başvuru yolları tüketildikten sonra ancak başvurucu
hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş ise varsa olağan kanun
yolları denendikten sonra süresi içinde yapılması gerekir.
35. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar nedeniyle
9/11/2009 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen yargılama
neticesinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 5/8/2013 tarihinde mahkûmiyet
hükmü kurulmuştur.
36. Başvurucunun isnat edilen suçlarla ilgili yargılanması
kapsamında ilk derece mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar
geçen sürede bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığı,
mahkûmiyet kararından sonra geçen sürenin mahkûmiyet sonrası tutma kapsamında
olduğu anlaşılmaktadır.
37. Bu belirlemeler karşısında bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun, hükümle birlikte
verilen tutukluğun devamına ilişkin karara itiraz edilmesi nedeniyle İstanbul
14. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/8/2013 tarihli kararıyla itirazın reddine karar
verildiğinden bu tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
Dolayısıyla 5/2/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu
sonucuna varılmıştır.
38.Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısımının
süre aşımı nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkûmiyet Kararından
Sonra Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu; hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar
verildiğini ancak gerekçeli kararın kanuni süre geçmesine rağmen yazılmadığını,
kesin hüküm verilinceye kadar kovuşturma aşaması devam etmesine rağmen hüküm
verildikten sonra yapılan tahliye talepleri hakkında karar verilmediğini ve
bunun sonucu olarak temyiz incelemesinin belirsiz hâle geldiğini ileri
sürmüştür.
40. Başvurucu hakkında 5/8/2013 tarihinde mahkûmiyet kararı
verilmiştir. Bu tarihten itibaren başvurucunun statüsünün "mahkûmiyet
kararına bağlı olarak" tutulma kapsamında olduğu anlaşılmaktadır (Murat Narman, § 66).
41. Başvurucu yargılama sonunda mahkûmiyet kararıyla birlikte
verilen tutukluluğun devamına dair karara 12/8/2013 tarihinde itiraz etmiş ve
itiraz 22/8/2013 tarihinde reddedilmiştir.
42. Başvurucu, mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutulduğu dönem
içinde yeniden tahliye talebinde bulunmuş; talebi inceleyen İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesi 13/12/2013 tarihinde talep hakkında karar verilmesine yer
olmadığına karar vermiştir. Bu karara yapılan itiraz ise İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin 10/1/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
43. Başvuru konusu olayda, hukukun öngördüğü usule uygun verilen
mahkûmiyet kararı kapsamında tutulma hâli devam ederken mahkûmiyet kararının
gerekçesinin yasal süre aşılmasına rağmen açıklanmaması ve tahliye talebi
hakkında karar verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği ileri sürülmektedir.
44. Başvurucunun mahkûmiyet kararı sonrasındaki hükmen
tutukluluğa ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başkaca
bir kabul edilemezlik nedeninin de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Anayasa’nın 19. Maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa
olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini
ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
46. Anayasa'nın bu hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir
47. Başvurucu, mahkûmiyetle birlikte verilen tutukluluğun devamına
ilişkin karara 12/8/2013 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde
itiraz etmiş; itiraz, usulüne göre yapılan değerlendirme sonunda aynı yer 14.
Ağır Ceza Mahkemesinin 22/8/2013 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir
(bkz. § 14).
48. Aynı soruşturma dosyasında hükümle birlikte hakkında
tutukluluğun devamına karar verilen Mehmet
İlker Başbuğ (B. No: 2014/912, 6/3/2014) tarafından yapılan
başvuruda Anayasa Mahkemesi, hükmün açıklanmasından itibaren geçen yedi ay
sürede gerekçenin açıklanmaması nedeniyle temyiz incelemesinin yapılamadığı ve
salıverilme talebinin temyiz merciince incelenemediğine ilişkin başvurunun
kabul edilebilir olduğuna ve Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının
ihlal edildiğine karar vermiştir.
49. Başvurucunun 5/8/2013 tarihli mahkûmiyet kararı sonrasında
tutulduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun
durumu Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında “suç şüphesine bağlı
tutma” kapsamından çıkmış, ikinci fıkra bağlamında “bir mahkûmiyet kararına
bağlı olarak tutmaya” dönüşmüştür. Bu aşamada ilgili mevzuat gereği,
özgürlükten yoksun bırakmanın dayanağı olan hükmün gerekçesinin hükümle
birlikte tümüyle tutanağa geçirilmediği durumda, açıklanmasından itibaren en
geç on beş gün içinde dava dosyasına konulmalıdır (bkz. § 23).
50. Ayrıca 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi, soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanığın salıverilmesini
isteyebileceği, şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine
hâkim veya mahkemece karar verileceği, dosya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki kararın Yargıtay ilgili Dairesi veya
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verileceği hükümlerini içermektedir (bkz. § 22).
51. İlk derece mahkemesindeki yargılamanın sona erdiği davada
temyiz incelemesinin yapılabilmesi için öncelikle gerekçeli kararın dava
dosyasına konması, sonrasında temyiz talebinde bulunan tarafların açıklanan
hükme dayanak teşkil eden gerekçeye ilişkin varsa itirazlarını bildirme imkânına
sahip olmaları gerekmektedir (Mehmet İlker
Başbuğ, § 72).
52. Başvurucu hakkında 5/8/2013 tarihinde açıklanan nihai karara
ilişkin gerekçe başvuru tarihi itibarıyla dava dosyasına konmadığından temyiz
incelemesinin yapılması için dosyanın Yargıtaya gönderilmesinin
ve tahliye talebi hakkında ilgili Yargıtay Dairesince bir karar verilmesinin
mümkün olmadığı görülmektedir.
53. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan “Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan
kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.” kuralı gereğince
özgürlükten yoksun bırakmanın “kanuni” olup olmadığının “kısa sürede”
incelenmesi gerekir (Mehmet İlker Başbuğ,
§ 79).
54. Anayasa’nın bu hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada kısıtlama sebebi bakımından
bir ayrım yapılmadığından başvuru hakkı kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama
nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılma ile sınırlı değildir. Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen özgürlükten yoksun bırakılma hallerinde
de bu güvence geçerlidir (Mehmet İlker
Başbuğ, § 80).
55. Özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka uygunluğu kavramı, buna
karar veren merciin gerekçeli kararın geç yazılmasını da kapsamaktadır (Mehmet İlker Başbuğ, § 80). Bu çerçevede
başvurucunun itirazının kendisi hakkında karar veren mahkemenin bir an önce
gerekçeli kararını yazması ve sonrasında dosyanın temyiz incelenmesi yapılmak
üzere Yargıtaya gönderilmesine ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
56. Hüküm tarihinden itibaren yedi ayı aşan bir süredir
gerekçeli kararın dosyaya konmamış olması nedeniyle başvurucunun, mahkûmiyete
bağlı olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararını temyiz mercii önüne
götürememesi sonucu ortaya çıkmıştır. Başvurucunun özgürlüğünden yoksun
bırakılmasına ilişkin kararın hukukiliğini temyiz mercii önünde denetletme
hakkını kullanamamasının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerine uygun
olduğu söylenemez (Mehmet İlker Başbuğ,
§ 84).
57. Somut olayda, ilk derece yargılamasında verilen nihai
karardan sonraki aşamada başvurucu 13/12/2013 tarihinde yargılamayı yapan
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinden tahliye edilmesi talebinde bulunmuştur. Bu
tarih itibarıyla Mahkemece gerekçeli kararın açıklanmadığı ve bununla birlikte
talep hakkında “kovuşturma aşaması
tamamlandığı ve hükmen tutukluluk kararına yapılan itirazın reddine karar
verildiği” gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına dair karar
verildiği, bu nedenle işin esasına girilmeksizin talebe ilişkin olarak etkili
bir yargısal inceleme yapılmadığı görülmektedir. Bu durum Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasında güvence altına alınan hakkı işlevsiz hâle
getirmektedir.
58. Açıklanan nedenlerle hükmün açıklanmasından itibaren geçen
sürede gerekçenin açıklanmaması nedeniyle temyiz incelemesinin yapılamadığı ve
salıverilme talebinin temyiz merciince incelenemediği dikkate alındığında adli
kontrol hükümleri de değerlendirilerek talep hakkında yargılamayı yürüten
Mahkemece bir karar verilmesi gerekir.
59. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
61. Başvurucu 200.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
62. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
63. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmiş olması
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
64. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006, 10 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Mahkûmiyet kararının gerekçesinin yasal süre içinde dava
dosyasına konmaması nedeniyle tahliye talebi hakkında karar verilmediğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL başvuru harcı ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
1/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.