TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
MEHMET DENİZ YILDIRIM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/1481)
Karar Tarihi: 1/6/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 15/7/2016-29771
Başkan
:
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Hüseyin TURAN
Başvurucu
Mehmet Deniz YILDIRIM
Vekili
Av. Nazlı ÇUBUKLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk süresinin makul süreyi aşması ve hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verilmesine rağmen gerekçeli kararın geç yazılması ve tahliye talebi hakkında karar verilmemesi nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı 29/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 17/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 6/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 11/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
7. Birinci Bölüm tarafından 18/5/2016 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2008/1756 sayılı soruşturma kapsamında 8/11/2009 tarihinde gözaltına alınmış; İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/11/2009 tarihli ve 2009/67 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
10. Başvurucu hakkında kamuoyunda "irtica ile mücadele eylem planı" olarak bilinen E.2010/106 sayılı dava kapsamında hazırlanan 2010/264 sayılı iddianame 30/4/2010 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir.
11.Başvurucunun tutuklandığı tarihten yaklaşık sekiz ay sonra 28/6/2010 tarihinde yargılanmasına başlanmıştır.
12. Başvurucunun yargılandığı dava öncelikle 8/8/2011 tarihinde kamuoyunda "İnternet andıcı" olarak bilinen dava ile daha sonra ise İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/4/2012 tarihli ve 2012/249 Değişik İş sayılı kararıyla kamuoyunda "Ergenekon" olarak bilinen dava ile birleştirilmiş ve Mahkemenin E.2009/191 sayılı sırasına kaydedilmiştir.
13. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 5/8/2013 tarihli duruşmada hükmü açıklamış ve başvurucunun eylemlerinin terör örgütü üyeliği suçunu oluşturduğunu belirterek başvurucunun 16 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
14.Başvurucu, hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına 12/8/2013 tarihinde itiraz etmiş; itirazı değerlendiren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 22/8/2013 tarihli ve 2013/553 Değişik İş sayılı kararıyla "...mahkûmiyet kararı ile birlikte verilen tutuklama kararının ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun olduğu, herhangi bir isabetsizlik görülmediği ..." gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
15. Başvurucunun mahkûmiyet kararından sonraki dönemde yapmış olduğu tahliye talepleri, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kovuşturma aşamasının tamamlandığı ve hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yapılan itirazın reddine karar verildiği gerekçesiyle reddedilmiştir.
16.Başvurucu, tahliye taleplerinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından incelenmemesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tahliye talebinde bulunmuştur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı mahkemeye gönderdiği cevap yazısında dosyanın elinde olmadığını belirterek incelemenin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince yapılmasına karar vermiştir.
17. Başvurucu bunun üzerine yeniden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuş, Mahkeme 13/12/2013 tarihli ve 2013/806 Değişik İş sayılı kararıyla gerekçeli kararın yazım aşamasında olduğunu ve kovuşturma aşamasının sona erdiğini belirterek tahliye talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermiştir.
18.Bu karara yapılan itiraz ise İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/1/2014 tarihli ve 2014/59 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar, başvurucunun vekili tarafından 3/2/2014 tarihinde Mahkeme kaleminden öğrenilmiştir.
19. Başvurucu 5/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20.Başvurucu 11/3/2014 tarihinde İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/196 Değişik İş sayılı kararıyla tahliye edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (1)
.11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
22 5271 sayılı Kanun'un 104. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir."
23. 5271 sayılı Kanun'un 232. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 1/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25.Başvurucu; tutuklanmasını haklı gösterecek somut olay, olgu ve bilgiler ortaya konmadan ve kişiselleştirme yapılmadan tutuklandığını, tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ileri sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığını, basmakalıp ve dolayısıyla gerekçesiz olarak uzatılan tutukluluğunun makul süreyi aştığını, adli kontrole tabi olarak salıverilme imkânının gözönünde tutulmadığını, tutukluluğa yapılan itirazların basmakalıp gerekçelerle reddedildiğini, kanuna aykırı olarak mahkûmiyet gerekçesinin on beş gün içinde dava dosyasına konmadığını, kesin hüküm verilinceye kadar kovuşturma aşaması devam etmesine rağmen hüküm verildikten sonra yapılan tahliye talepleri hakkında karar verilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği, 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının 38. maddede düzenlenen masumiyet karinesi ve 40. maddede düzenlenen etkin başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, serbest bırakılma taleplerinin ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmeden reddedilmesi, hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verilmesine rağmen gerekçeli kararın geç yazılması ve tahliye talebi hakkında karar verilmemesidir. Bu nedenle başvurucunun serbest bırakılma taleplerinin ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmeden reddedilmesi şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci, hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verilmesine rağmen gerekçeli kararın geç yazılması ve hüküm verildikten sonra tahliye talebi hakkında karar verilmemesi şikâyetinin ise aynı maddenin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik
a. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
27. Başvurucu, serbest bırakılma taleplerinin ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını ileri sürmüştür. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
28.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir…”.
29.Başvurucu, uzun süredir devam eden tutukluk nedeniyle mağdur olduğunu ifade etmektedir. Bu şikâyetin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
30.Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların -olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla- tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
31. Ancak başvurucu hakkında ilk derece mahkemesinde mahkûmiyet kararı verilmiş ise bireysel başvuru açısından talep hukuka aykırılığın tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (Korcan Pulatsü, § 31).
32.Kişi serbest bırakılmadan yargılandığı davada ilk derece mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Korcan Pulatsü, § 33).
33. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince "hüküm verildiği" tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66). Belirtilen tarihler arasında geçen süre esas alınarak “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin makul olup olmadığı değerlendirmesi yapılmaktadır.
34.Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun, ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada ve başvuru yolları tüketildikten sonra ancak başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş ise varsa olağan kanun yolları denendikten sonra süresi içinde yapılması gerekir.
35. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar nedeniyle 9/11/2009 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen yargılama neticesinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 5/8/2013 tarihinde mahkûmiyet hükmü kurulmuştur.
36. Başvurucunun isnat edilen suçlarla ilgili yargılanması kapsamında ilk derece mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar geçen sürede bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararından sonra geçen sürenin mahkûmiyet sonrası tutma kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
37. Bu belirlemeler karşısında bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun, hükümle birlikte verilen tutukluğun devamına ilişkin karara itiraz edilmesi nedeniyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/8/2013 tarihli kararıyla itirazın reddine karar verildiğinden bu tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Dolayısıyla 5/2/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
38.Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısımının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkûmiyet Kararından Sonra Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu; hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verildiğini ancak gerekçeli kararın kanuni süre geçmesine rağmen yazılmadığını, kesin hüküm verilinceye kadar kovuşturma aşaması devam etmesine rağmen hüküm verildikten sonra yapılan tahliye talepleri hakkında karar verilmediğini ve bunun sonucu olarak temyiz incelemesinin belirsiz hâle geldiğini ileri sürmüştür.
40. Başvurucu hakkında 5/8/2013 tarihinde mahkûmiyet kararı verilmiştir. Bu tarihten itibaren başvurucunun statüsünün "mahkûmiyet kararına bağlı olarak" tutulma kapsamında olduğu anlaşılmaktadır (Murat Narman, § 66).
41. Başvurucu yargılama sonunda mahkûmiyet kararıyla birlikte verilen tutukluluğun devamına dair karara 12/8/2013 tarihinde itiraz etmiş ve itiraz 22/8/2013 tarihinde reddedilmiştir.
42. Başvurucu, mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutulduğu dönem içinde yeniden tahliye talebinde bulunmuş; talebi inceleyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 13/12/2013 tarihinde talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Bu karara yapılan itiraz ise İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/1/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
43. Başvuru konusu olayda, hukukun öngördüğü usule uygun verilen mahkûmiyet kararı kapsamında tutulma hâli devam ederken mahkûmiyet kararının gerekçesinin yasal süre aşılmasına rağmen açıklanmaması ve tahliye talebi hakkında karar verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği ileri sürülmektedir.
44. Başvurucunun mahkûmiyet kararı sonrasındaki hükmen tutukluluğa ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başkaca bir kabul edilemezlik nedeninin de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Anayasa’nın 19. Maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
46. Anayasa'nın bu hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir
47. Başvurucu, mahkûmiyetle birlikte verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara 12/8/2013 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz etmiş; itiraz, usulüne göre yapılan değerlendirme sonunda aynı yer 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/8/2013 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir (bkz. § 14).
48. Aynı soruşturma dosyasında hükümle birlikte hakkında tutukluluğun devamına karar verilen Mehmet İlker Başbuğ (B. No: 2014/912, 6/3/2014) tarafından yapılan başvuruda Anayasa Mahkemesi, hükmün açıklanmasından itibaren geçen yedi ay sürede gerekçenin açıklanmaması nedeniyle temyiz incelemesinin yapılamadığı ve salıverilme talebinin temyiz merciince incelenemediğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna ve Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.
49. Başvurucunun 5/8/2013 tarihli mahkûmiyet kararı sonrasında tutulduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun durumu Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında “suç şüphesine bağlı tutma” kapsamından çıkmış, ikinci fıkra bağlamında “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmaya” dönüşmüştür. Bu aşamada ilgili mevzuat gereği, özgürlükten yoksun bırakmanın dayanağı olan hükmün gerekçesinin hükümle birlikte tümüyle tutanağa geçirilmediği durumda, açıklanmasından itibaren en geç on beş gün içinde dava dosyasına konulmalıdır (bkz. § 23).
50. Ayrıca 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanığın salıverilmesini isteyebileceği, şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verileceği, dosya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki kararın Yargıtay ilgili Dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verileceği hükümlerini içermektedir (bkz. § 22).
51. İlk derece mahkemesindeki yargılamanın sona erdiği davada temyiz incelemesinin yapılabilmesi için öncelikle gerekçeli kararın dava dosyasına konması, sonrasında temyiz talebinde bulunan tarafların açıklanan hükme dayanak teşkil eden gerekçeye ilişkin varsa itirazlarını bildirme imkânına sahip olmaları gerekmektedir (Mehmet İlker Başbuğ, § 72).
52. Başvurucu hakkında 5/8/2013 tarihinde açıklanan nihai karara ilişkin gerekçe başvuru tarihi itibarıyla dava dosyasına konmadığından temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Yargıtaya gönderilmesinin ve tahliye talebi hakkında ilgili Yargıtay Dairesince bir karar verilmesinin mümkün olmadığı görülmektedir.
53. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan “Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.” kuralı gereğince özgürlükten yoksun bırakmanın “kanuni” olup olmadığının “kısa sürede” incelenmesi gerekir (Mehmet İlker Başbuğ, § 79).
54. Anayasa’nın bu hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada kısıtlama sebebi bakımından bir ayrım yapılmadığından başvuru hakkı kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılma ile sınırlı değildir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen özgürlükten yoksun bırakılma hallerinde de bu güvence geçerlidir (Mehmet İlker Başbuğ, § 80).
55. Özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka uygunluğu kavramı, buna karar veren merciin gerekçeli kararın geç yazılmasını da kapsamaktadır (Mehmet İlker Başbuğ, § 80). Bu çerçevede başvurucunun itirazının kendisi hakkında karar veren mahkemenin bir an önce gerekçeli kararını yazması ve sonrasında dosyanın temyiz incelenmesi yapılmak üzere Yargıtaya gönderilmesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
56. Hüküm tarihinden itibaren yedi ayı aşan bir süredir gerekçeli kararın dosyaya konmamış olması nedeniyle başvurucunun, mahkûmiyete bağlı olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararını temyiz mercii önüne götürememesi sonucu ortaya çıkmıştır. Başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakılmasına ilişkin kararın hukukiliğini temyiz mercii önünde denetletme hakkını kullanamamasının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerine uygun olduğu söylenemez (Mehmet İlker Başbuğ, § 84).
57. Somut olayda, ilk derece yargılamasında verilen nihai karardan sonraki aşamada başvurucu 13/12/2013 tarihinde yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinden tahliye edilmesi talebinde bulunmuştur. Bu tarih itibarıyla Mahkemece gerekçeli kararın açıklanmadığı ve bununla birlikte talep hakkında “kovuşturma aşaması tamamlandığı ve hükmen tutukluluk kararına yapılan itirazın reddine karar verildiği” gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına dair karar verildiği, bu nedenle işin esasına girilmeksizin talebe ilişkin olarak etkili bir yargısal inceleme yapılmadığı görülmektedir. Bu durum Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında güvence altına alınan hakkı işlevsiz hâle getirmektedir.
58. Açıklanan nedenlerle hükmün açıklanmasından itibaren geçen sürede gerekçenin açıklanmaması nedeniyle temyiz incelemesinin yapılamadığı ve salıverilme talebinin temyiz merciince incelenemediği dikkate alındığında adli kontrol hükümleri de değerlendirilerek talep hakkında yargılamayı yürüten Mahkemece bir karar verilmesi gerekir.
59. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucu 200.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
62. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmiş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006, 10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkûmiyet kararının gerekçesinin yasal süre içinde dava dosyasına konmaması nedeniyle tahliye talebi hakkında karar verilmediğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL başvuru harcı ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.