TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH DENİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14772)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Abdullah
DENİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hakan
ÜZENLİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, telefon görüşmelerinin hukuka aykırı şekilde kayda
alınması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; bu kayıtların aleyhinde delil
olarak kullanılması ve yetersiz gerekçeyle mahkûmiyet kararı verilmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Çanakkale'nin Bayramiç, Ezine ve Çan ilçelerinde bazı
şahısların suç işlemek amacıyla örgüt kurdukları ve örgütün korkutucu gücünden
yararlanarak; silahla tehdit, darp, şantaj yolu ile halktan para isteme ve çek
senet tahsilatı suçlarını işledikleri yönündeki iddialar üzerine soruşturma
başlatılmıştır.
9. Şüphelilerden İ.H., O.Ç., Y.G. ve S.S. hakkında Bayramiç Sulh
Ceza Mahkemesinin 17/10/2007 ve 15/11/2007 tarihli kararlarıyla suç işlemek
amacıyla örgüt kurma katalog eylemini gerçekleştirdikleri yönündeki kuvvetli
şüpheler nedeniyle ve başvurucu hakkında da suç
örgütüyle birlikte faaliyette bulunduğu gerekçesiyle 6/2/2008
tarihli kararla; üç ay süreyle iletişimin dinlenilmesi ve kayda alınması
tedbiri uygulanmıştır.
10. Başvurucu, soruşturma kapsamında 6/3/2008 tarihinde
gözaltına alınmıştır. Hakları hatırlatılarak 7/3/2008 tarihinde kollukta müdafi
huzurunda alınan ifadesinde suçlamaları kabul etmeyen başvurucuya, tefecilik ve
suç örgütüyle arasındaki bağlantıya dair sorular yöneltilmiştir. Başvurucu,
9/3/2008 tarihinde Bayramiç Cumhuriyet Başsavcılığında müdafi huzurunda alınan
ifadesinde suçlamaları kabul etmediğini bildirmiştir.
11. Bayramiç Sulh Ceza Mahkemesince 9/3/2008 tarihinde, müdafiinin de hazır bulunduğu sorgusunun ardından başvurucu
suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma
ve tefecilik suçlarından ve diğer on altı şüpheli de üzerlerine
atılı suçlardan tutuklanmıştır. Bayramiç Cumhuriyet Başsavcılığı 26/3/2008
tarihinde başvurucu hakkındaki tefecilik suçuna ilişkin evrakın soruşturma
dosyasından tefrikine ve sonrasında yetkisizlik kararıyla Çan Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir. Bu arada başvurucunun 28/3/2008
tarihinde tahliye edildiği anlaşılmaktadır.
12. Bayramiç Cumhuriyet Başsavcılığınca 10/4/2008 tarihinde
düzenlenen fezleke ile soruşturma dosyası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
(Başsavcılık) gönderilmiştir. Başsavcılığın 26/5/2008 tarihli iddianamesi ile
açılan kamu davasında "İ.H.nın liderliğindeki silahlı suç örgütüne üye olmamakla
birlikte örgüte iş tedarik etmek suretiyle örgüte yardım ettiği" iddiasıyla
başvurucunun cezalandırılması talep edilmiştir.
13. Diğer yandan başvurucu aleyhine Çan Asliye Ceza Mahkemesinde
9/6/2008 tarihinde tefecilik suçundan başka bir kamu davası daha açılmıştır.
14. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yapılan
yargılamanın 10/10/2008 tarihli duruşmasında başvurucu, sanıklardan İ.H. ile
aralarında sadece ticari bir ilişki olduğunu belirterek üzerine atılı suçlamayı
kabul etmemiş ve kendisine okunan telefonla yapılan iletişim tespit tutanakları
hakkında mahkeme izninin zamanında alınmadığını ifade etmiştir.
15. Mahkeme 2/10/2012 tarihli kararında sanıkların
savunmalarına, mağdurların ve tanıkların anlatımlarına, iletişimin tespitine
dair tutanaklara ve diğer belgelere göre sanığın
tefecilik faaliyetinde bulunduğu ve senet ile borçlandırdığı kişilerden olan
alacağının tahsili için sanık [İ.H.dan] yardım istediği ve bu senetlerdeki alacakları tahsil
ettirdiği, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğuna dair delil bulunmadığı ve
sanık [İ.H.nın] örgüt lideri olduğunu bildiği halde
maddi menfaat sağlayacağı yasal olmayan eylemlerde bulunması yönünde
azmettirdiği, bu şekilde üzerine atılı suç işlemek amacıyla kurulan örgüte
bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği gerekçesiyle
başvurucunun 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir.
16. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesinin
28/5/2014 tarihli kararıyla başvurucu yönünden hüküm onanmıştır.
17. Nihai karardan 22/8/2014 tarihinde haberdar olduğunu
bildiren başvurucu, 5/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Diğer taraftan UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgelerden bireysel başvuru konusu olan karar sonrasında; Çan Asliye Ceza
Mahkemesinde tefecilik suçundan hakkında açılan kamu davasında 4/12/2015
tarihli kararla başvurucunun 2 yıl 3 ay hapis ve 15.000 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına hükmedildiği ve davanın derdest olup Yargıtayda
temyiz aşamasında bulunduğu anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma"
kenar başlıklı 220. maddesinin
(1), (2), (3) ve (7) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek
amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye
sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması
halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak,
örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç
işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki
fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(7) (Değişik: 2/7/2012 – 6352/85 md.) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla
birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak
cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın
niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
fiil tarihinde yürürlükte bulunan "İletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" kenar başlıklı 135.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) (Değişik birinci
cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması
durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi
tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri
değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar
ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde
verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde
tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(6) Bu
madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine
ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi
ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220),
...''
21. 5271 sayılı Kanun’un
"Tesadüfen elde edilen deliller" kenar başlıklı 138.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Telekomünikasyon
yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma
veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı
fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir
delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet
Savcılığına derhâl bildirilir."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Delilleri
takdir yetkisi" kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim, kararını
ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.
Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2)
Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat
edilebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, hakkında ilk kez 6/2/2008 tarihinde iletişimin
tespiti kararı verilmesine rağmen 12/1/2008 ilâ 19/1/2008 tarihlerinde yaptığı
telefon görüşmelerine dayanılarak mahkûmiyet kararı verildiğini, anılan
tarihler arasındaki telefon görüşmelerinin kayda alınması konusunda mahkemece
verilmiş bir dinleme kararı olmadığını ve soruşturma dosyası dikkate
alındığında dinlemelere başlanması için gerekli şartların olayda mevcut
olmadığını belirterek haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüş yazısında; delillerin takdiri ve
değerlendirilmesinin ilk derece mahkemelerine ait olduğu ve hukuka aykırı
olarak elde edilmiş delillerin iç hukuk açısından kabul edilebilir olup
olmadığı konusunun başvuru konusu yapılamayacağı belirtilerek, yargılamanın bir
bütün olarak adil olup olmadığının önemli olduğuna ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına atıfta bulunulmuştur.
26. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta önceki
iddialarını tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
"Herkes, haberleşme
hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir."
28. Haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliğine saygı
hakkı, Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) güvence
altına alınmaktadır. Anılan düzenlemelerde ifade edilen haberleşme kavramının
telefon vasıtasıyla yapılan iletişimi de kapsadığı; dolayısıyla başvurucunun
telefonlarının hukuka aykırı olarak dinlendiği ve haberleşme özgürlüğünün ihlal
edildiği iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer
aldığı konusunda tereddüt yoktur (Yasemin
Çongar ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § 33).
29. Anayasa’nın 22. maddesi ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı,
haberleşme hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme
bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel
iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 49).
30. Haberleşme hürriyeti, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı
fıkralarında sınırlanmakta ve bu sınırlamanın usulüne ilişkin bir takım ek
güvenceler getirilmektedir (Yasemin Çongar
ve diğerleri, § 52).
31. Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasına göre millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri
veya birkaçına bağlı olarak ve usulüne göre verilmiş hâkim kararı ile veya aynı
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri ile haberleşme hürriyetine ve haberleşmenin
gizliliğine müdahale edilebilir. Yetkili merciin kararı, yirmi dört saat içinde
görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar;
aksi hâlde karar kendiliğinden kalkar (Yasemin
Çongar ve diğerleri, § 53). Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında da haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin hukuka uygun ve
demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış
olması gerekli olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 54).
32. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz (B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 28-34) kararında haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Gizli
uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin
gizliliğine yönelen tedbirlerin, uygulama alanı ve usulünün açık kanun
hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme hürriyetine yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın, ulaşılabilir,
yeterince açık ve belirli bir
eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından
öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma meşru bir amaca dayalı olmalıdır. Bunun
yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır.
33. Somut olayda suç örgütü faaliyetlerine ilişkin şikâyetler ve
alınan istihbarat üzerine başlatılan soruşturma çerçevesinde bir kısım
şüpheliler hakkında suç ve delillerinin tespiti açısından ve şüphelilerin 5271
sayılı Kanun'un 135. maddesinde belirtilen katalog eylemi gerçekleştirdikleri
yönünde kuvvetli şüpheler bulunduğu gerekçesiyle iletişimin tespiti, dinlenmesi
ve kayda alınması kararları verilmiştir. Bu karar kapsamında suç işlemek
amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin olarak İ.H., O.Ç., Y.G. ve S.S.nin kullandıkları telefonlardaki iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması işlemleri gerçekleştirilmiştir.
34. Başvuruya konu yargılama dosyası incelendiğinde başvurucu
hakkında 6/2/2008 tarihinde iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınması
kararı verilmiştir. Bu dinleme kararı öncesinde başvurucunun hukuka aykırı
şekilde elde edildiğini iddia ettiği ve mahkûmiyetinde esas alınan bir kısım
telefon görüşmelerinin aynı soruşturma kapsamında haklarında iletişimin tespiti
kararı bulunan diğer şüpheliler tarafından kullanılan telefonların
dinlenilmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda başvurucunun,
hakkında iletişimin denetlenmesi kararı verilen şüphelilerden İ.H. ile telefon
görüşmeleri yaptığı, mahkeme tarafından 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesindeki
koşullara uygun olarak verilen karara dayanılarak yalnızca diğer şüphelilerin
kullandıkları telefon numaraları üzerinden yapılan görüşmelerin kaydedildiği ve
içeriklerinin de yargılama makamları tarafından delil olarak kabul edildiği
görülmektedir. Dolayısıyla 6/2/2008 tarihli dinleme kararı öncesinde
başvurucunun kullandığı telefonlara yönelik tespit, dinleme ya da kaydetme
şeklinde bir işlem ya da eylem gerçekleştirilmediği; diğer bir ifadeyle
başvurucunun, hakkında iletişimin denetlenmesi tedbiri uygulanan şüpheli İ.H.
ile arasındaki telefon görüşmelerinin dolaylı olarak kaydedildiği ve
içeriklerinin ilgili Mahkeme kararlarına dayanılarak tutanak altına alındığı
anlaşılmıştır.
35. Başvuru konusu olayda, suç işlenmesinin önlenmesi ve suç
kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135.
maddesi uyarınca mahkeme kararıyla iletişimin tespiti kararları verilmiş ve
başvurucunun hakkında bu şekilde karar verilmiş kişilerle yaptığı telefon
görüşmeleri dinlenilmiştir. Mahkeme kararında şüphelilerin örgüt kapsamında suç
işledikleri iddiasıyla ilgili kuvvetli şüpheler bulunduğuna yer verilmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi, telefonların dinlenmesi tedbirleri karşısında
kişilerin özel hayatları ve haberleşme hürriyetlerinin korunması bağlamında
yeterli güvenceleri düzenlemekte olup somut olayda da anılan Kanun hükmüyle
getirilen güvencelere uyulmuştur. Daha açık bir ifadeyle, anılan Kanun'un 135.
maddesinde sınırlı sayıda sayılmış olan suçlardan biri dolayısıyla Bayramiç
Sulh Ceza Mahkemesi kararına dayalı olarak başvurucunun görüşmeleri
dinlenilmiştir. Buna göre kamu düzenini tehdit eden nitelikte bir suçun
işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak
hakkında dinleme kararı verilmiş sanıkla başvurucunun yaptığı telefon
görüşmelerinin dinlenilmesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı
söylenemez.
36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 22. maddesinde güvence
altına alınan haberleşme hürriyetine yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu; ilk derece mahkemesi ve Yargıtay kararlarının
gerekçesiz olduğunu, bu sebeple gerekçeli karar hakkının da ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
39. Somut olayda başvurucu, ihlal iddialarını soyut ve genel
ifadelerle ileri sürmüş; kararın sonucunu etkileyebilecek nitelikteki hangi
esaslı iddiasının gerekçelerde ayrı ve açık olarak yanıtlanmadığını veya
gerekçeli karar hakkının ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin nedenleri açıklama
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından
ileri sürülen iddiaların temellendirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
41. Başvurucu, hakkındaki dinleme kararından önce kendisinin
dolaylı olarak dinlenilmesine neden olan iletişimin tespiti kararları uyarınca
elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu ve hükme esas alınmasının yasal
olmadığını, savunmalarına itibar edilmeden, isnat edilen fiiller açıkça
belirtilmeden, ayrıca tefecilik suçundan yargılandığı davanın sonucu
beklenmeden haksız yere mahkûmiyet kararı verildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum,
uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013,
§ 42).
43. Davaya esas teşkil eden iddianame okunarak ve kendisine
isnat edilen fiiller belirtilerek savunması alınan başvurucunun, somut olayda
delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir
muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir olgu bulunmamakta olup mahkûmiyet
hükmü, başvurucuya isnat edilen fiil kapsamında duruşmada tartışılan delillere
dayandırılmıştır. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup
Mahkemenin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun
da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.