TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADİL BİÇER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14828)
|
|
Karar Tarihi: 6/7/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Adil BİÇER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vekâleten yürütülen görevden alınarak asıl kadroya
atanmaya ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada verilen iptal kararının
gereği gibi uygulanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) üzerinden başvuruya konu yargılama dosyasına ilişkin tespit edilen
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığında vekâleten
Hukuk Daire başkanı olarak görev yapmakta iken bu görevden alınarak kendi
kadrosu olan iletişim uzmanı kadrosuna
atanmıştır.
8. Başvurucunun anılan işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması
istemi ile açtığı davada, Ankara 4. İdare Mahkemesi 19/3/2014 tarihli ve
E.2014/326 sayılı kararıyla başvurucunun atanmasına ilişkin işlemin hukuka
aykırı olduğu ve uygulanması hâlinde telafisi güç zararlar doğuracağı
gerekçesiyle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun
27. maddesi gereğince yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir.
9. İdarenin karara karşı yapmış olduğu itiraz Ankara Bölge İdare
Mahkemesinin 5/5/2014 tarihli ve Y.D. İtiraz 2014/2798 sayılı kararıyla kabul
edilmiş ve yürütmenin durdurulması kararı kaldırılmıştır. Bölge İdare Mahkemesi
kararında, başvurucunun görevlendirilmesine yönelik işlemin, uygulanması
hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararına neden olacak işlemlerden olmadığı
zira vekâleten görevlendirmenin hizmet gereği yapılan geçici bir uygulama
olması nedeniyle vekâlet edilen kadro yönünden kazanılmış bir hak olarak
görülemeyeceği; asaleten kazanılmış bir kadro unvanının kaybı ya da naklen
atama niteliği taşımayan dava konusu işlemler hakkında Mahkeme kararında bu
hususta gösterilen gerekçenin de belirtilen türden bir zararın doğmasına neden
olmayacağı gerekçesine yer verilmiştir.
10. Daha sonra davayı esastan inceleyen Ankara 4. İdare
Mahkemesi 17/6/2014 tarihli ve E.2014/326, K.2014/946 sayılı kararıyla dava
konusu işlemi iptal etmiştir.
11. Anılan iptal kararı üzerine idare 19/8/2014 tarihli işlem
ile 6/3/2014 tarihli ve 28933 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 18.
maddesi ile değiştirilen 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesi gereği Hukuk Daire
başkanı kadrosuna asaleten atama yapıldığı gerekçesiyle başvurucuyu tekrar
iletişim uzmanı olarak atamıştır.
12. Başvurucu 11/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
13. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra Danıştay Beşinci
Dairesinin 21/12/2015 tarihli ve E.2014/6595, K.2015/10699 sayılı kararıyla
Ankara 4. İdare Mahkemesinin anılan iptal kararı bozulmuştur. Daire
gerekçesinde, hakkında adli soruşturma yürütülen ve asıl kadrosu iletişim
uzmanı olan başvurucunun vekâlet görevinin sona erdirilmesi konusunda idarece
sahip olunan takdir yetkisinin hukuka aykırı olarak kullanıldığı yolunda
herhangi bir tespit bulunmadığı gözönüne alındığında
hizmet gereği tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
belirtilmiştir.
14. Ankara 4. İdare Mahkemesi 31/5/2016 tarihli ve E.2016/2116,
K.2016/2014 sayılı kararıyla bozmaya uymuş ve davanın reddine karar vermiştir.
15. Başvurucu, anılan kararı temyiz etmemiş ve davanın reddine
ilişkin karar kesinleşmiştir
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 2577 sayılı Kanun'un "Kararların
sonuçları" kenar başlıklı 28. maddesinin (1) sayılı fıkrası,
yürütmenin durdurulması kararı üzerine idarece uygulama yapıldığı tarihte
yürürlükte bulunan şekliyle şöyledir:
"Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare
ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez. (İptal cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 10/7/2013 tarihli ve E.:
2012/107 K.: 2013/90 sayılı Kararı ile.)(…) (Ek cümleler: 21/2/2014-6526/18 md.) Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden
alma, göreve son verme, naklen veya vekâleten atama, yer değiştirme, görev ve
unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin
durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereği; dava konusu edilen kadronun
boş olması hâlinde bu kadroya, boş olmaması hâlinde ise aynı kurumda kazanılmış
hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle yerine
getirilir. Eski kadro ile atandığı yeni kadro arasında mali haklar bakımından
bir fark bulunması durumunda, bu fark 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul ve
esaslar çerçevesinde ödenir.”
17. Anayasa Mahkemesi, 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinde
yapılan değişiklik ile kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden
alma, göreve son verme, naklen veya vekâleten atama, yer değiştirme, görev ve
unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin
durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereğinin dava konusu edilen
kadronun boş olması hâlinde bu kadroya, boş olmaması hâlinde ise aynı kurumda
kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle
yerine getirileceğine ilişkin kuralın Anayasa’nın 2., 13., 36.ve 138.
maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir (AYM, E.2014/86,
K.2015/109, 25/11/2015). Kararın ilgili kısmı ise şöyledir:
“103. Anayasa’nın 138. maddesine göre yasama
ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar
ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez. Buna göre, idare bağlı yetkiye sahiptir. İdarenin,
yargı kararlarını uygulayıp uygulamama konusunda takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Bunun yanında idare, yargı kararını uygulamayı herhangi bir
koşula da bağlayamaz. Aksine bir yaklaşım, iptal kararı ile ortadan kaldırılan
işlemin sonuçlarını geçerli kılmak anlamına gelir. İdare iptal kararının
gereğine göre yeni bir işlem yapmak ve iptal edilen işlemden doğan sonuçları
ortadan kaldırmakla görevlidir. İdarenin başkaca bir tercih ve takdir hakkı
yoktur.
104. Kuşkusuz, ilgililerin atama ve benzeri
işlemlere karşı dava açmalarının nedeni, tesis edilen işlemin hukuka aykırı
olduğunu ileri sürmek ve yargı kararı ile dava konusu işlemin hukuka
aykırılığının tespiti halinde önceki görevlerine dönebilmektir. Oysa itiraz
konusu kurallarla yargı kararlarının uygulanması “kadronun boş olması” koşuluna
bağlanmıştır. Uygulamada ise söz konusu kadroların boş bırakılmama, bu
kadroların söz konusu işlemler sonrası diğer kamu görevlileriyle doldurulma
ihtimali çok yüksektir. Bu durumda yargı kararıyla dava konusu işlemin hukuka
aykırılığı tespit edilmiş olsa bile kadro boş olmadığından bu karar
uygulanamayacaktır. Dolayısıyla yargı kararlarının uygulanmasının bu şekilde
kadronun boş olması koşuluna bağlanmış olması hak arama özgürlüğünü etkisiz
hale getiren ölçüsüz bir sınırlamadır. Kural idarenin yargısal denetimini ve
hak arama özgürlüğünü etkisiz bırakacağından, hukuk devleti ilkesine aykırılık
oluşturduğu gibi idarenin bütün işlemlerinin yargı yoluyla denetlenmesi ve
yargı kararlarının bağlayıcılığı ilkelerini de ihlal etmektedir.”.
18. 2577 sayılı Kanun'un 52. maddesinin (4) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kararın bozulması,
kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur."
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme/AİHS) adil
yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde kararların icrasından açıkça
bahsedilmemekle birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkeme
hakkından yola çıkarak yargı kararlarının icra edilmesi hakkını adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM'e
göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı
zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar.
Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın
sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir
anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan,
B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
20. Ancak AİHM içtihatlarında, icra edilmediğinden şikâyet
edilen ve bu nedenle ihlale konu olan yargı kararlarının kesinliğine ve nihailiğine vurgu yapıldığı görülmektedir (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997 §
40; Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2012 § 34; Büker/Türkiye, B. No: 29921/96,
24/10/2000, §§ 28-34; Ahmet Kılıç/Türkiye,
B. No: 38473/02, 25/7/2006, § 27). AİHM, üst mercilerin incelemesine tabi
olabilecek ya da üst mahkemece bozulabilecek kararların Sözleşme'nin 6.
maddesinin birinci fıkrasının güvencesi altına alınmadığını açıkça
belirtmektedir. Temyiz merciinin, ilk derece mahkemesi kararının uygulanmasını
erteleme veya askıya alma gibi bir etkisinin olup olmadığına bakılmaksızın 6. madde
sadece nihai ve bağlayıcı mahkeme kararlarının uygulanmasını korur. Özellikle
de temyiz merciinin, başvuranların taleplerini dayandırdığı kararı bozduğunu gözönünde bulundurarak iç hukuk tarafından uygulanması
zorunlu olsa bile idarenin bu karara uymamasını 6. maddenin gerekliliklerine
aykırı olarak görmemektedir (Ouzounis ve
diğerleri/Yunanistan, B. No: 49144/99, 15/4/2002,§ 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; vekâleten yürüttüğü daire başkanlığından alınarak
kadrosu olan uzmanlığa atanması üzerine açtığı davada verileniptal
kararının 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesi gerekçe gösterilerek
uygulanmadığını, böylelikle yargı kararının etkisiz hâle getirildiğini
belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında herkesin,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Sözleşme
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabileceği belirtilmiştir. Buna göre Anayasa ile
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda sadece Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı içinde olan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin
iddiaları inceleme görevi verilmiştir.
24. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruda, anılan ortak koruma
alanı içindeki temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarını incelemekte,
bununla birlikte bu incelemeyi yaparken temel hakların yorumlanması ile kapsam
ve içeriğinin belirlenmesinde Anayasa'nın diğer maddelerinden destek norm
olarak yararlanmaktadır. Örneğin Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurularda incelemeyi Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yapmakta ve bu maddenin yorumlanması ile kapsam ve
içeriğinin belirlenmesinde Anayasa'nın yargılamaya ilişkin hususları düzenleyen
diğer maddelerinden de faydalanmaktadır (Gerekçeli karara ilişkin Anayasa'nın
141. maddesin üçüncü fıkrası yönünden Vedat
Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30; makul süreye ilişkin
Anayasa'nın 141. maddesinin dördüncü fıkrası yönünden Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 39; kanuni hâkim güvencesine ilişkin Anayasa'nın 142. maddesi
yönünden Mehmet Çelik, B. No:
2015/889, 17/11/2016, § 56).
25. Öte yandan Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılında yapılan
Anayasa değişikliğiyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin
gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesini Anayasa'nın yargılamaya ilişkin diğer
hükümleri ile Sözleşme'nin 6. maddesi ve Sözleşme'yi
yorumlayan AİHM içtihadı ışığında yorumlamaktadır (Güher Ergun ve diğerleri, § 38; Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22; Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, §
21).
26. Bu çerçevede bireysel başvuruya konu olan mahkeme
kararlarının icra edilmediğine ilişkin şikâyetin de ancak ortak koruma alanında
olan ve Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında ve Sözleşme'nin 6. maddesi ile buna ilişkin AİHM içtihadı (bkz. §§
19, 20) gözönünde bulundurularak incelenmesi
gerekmekte olup Anayasa'nın 125. ve 138. maddeleri yönünden adil yargılanma
hakkından bağımsız bir inceleme yapılması mümkün değildir.
27. Buna göre bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi tarafından,
yargılamanın tümü bakımından kesinlik taşımayan kararların icra edilmemesine
ilişkin şikâyetlerde adil yargılanma hakkı yönünden bakılacak husus; bu kararın
uygulanmamasının ileride başvurucu lehine verilecek muhtemel nihai kararın icra
edilmesini imkânsız hâle getirecek veya aşırı derecede zorlaştıracak nitelikte
olup olmadığıdır. Bu hususun ise her somut olayda olayın koşulları dikkate
alınarak incelenmesi gerekir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Bülent Türk, [GK] B.No:2014/7002,
1/12/2016).
28. Adil yargılanma hakkına ilişkin ilke bu şekilde olmakla
birlikte diğer temel haklar yönünden kesin ve nihai nitelikte olmayan
kararlarının icra edilmemesi şikâyetinin somut olayın koşulları dikkate
alınarak yargılamanın bütününden bağımsız olarak incelenmesi mümkündür. Nitekim
Anayasa Mahkemesi Yaman Akdeniz ve diğerleri
(B. No: 2014/3986, 2/4/2014) başvurusunda yürütmenin durdurulması kararının
uygulanmadığına ilişkin başvuruyu ifade özgürlüğü yönünden incelemiştir. Benzer
şekilde Mahkeme, Kristal-İş Sendikası, ([GK],
B. No: 2014/12166, 2/7/2015) başvurusunda yürütmenin durdurulması isteminin
reddi üzerine yapılan bireysel başvuruyu sendika hakkı yönünden incelemiştir.
29. Somut olayda bireysel başvuruya dayanak olan ve gereği gibi
yerine getirilmediği ileri sürülen karar, başvurucunun vekâleten yürüttüğü
görevinin sonlandırılarak kadrosunun bulunduğu göreve atanması işlemine ilişkin
davada verilen ancak başvuru sırasında henüz kesinleşmemiş olan karardır.
Başvuruya konu yapılan karar, esasa ilişkin olmakla birlikte başvuru tarihi
itibarıyla kesin olmadığı gibi (nitekim sonrasında temyiz merciince bozulduğu
ve davanın reddine karar verildiği), söz konusu kararın gereği gibi icra
edilmemesinin yargılama sonundaki nihai kararın icra edilmesini imkânsız hâle
getirecek veya aşırı derecede zorlaştıracak bir nitelikte olmadığı, ayrıca
başvurunun başka bir hakla bağlantısının da tespit edilemediği anlaşılmaktadır.
30. Bu durumda bakılmakta olan başvuruda, kararın gereği gibi
uygulanmadığı şikâyetine ilişkin başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği sonucuna
varılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.