logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Alpay Dinç ve diğerleri [1.B.], B. No: 2014/12678, 6/7/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALPAY DİNÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/12678)

 

Karar Tarihi: 6/7/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucular

:

1. Alpay DİNÇ

 

 

2. Ali Sayın

 

 

3. İhsan Demirdağ

Vekili

:

Av. Halil ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, askerlik görevinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesitarafından süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Birinci başvurucuya ait 2014/12678 sayılı başvuru 5/8/2014 tarihinde, ikinci ve üçüncü başvuruculara ait 2014/19552 ve 2014/19553 sayılı başvurular ise 16/12/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyonlara sunulmuştur.

4. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. 2014/12678 sayılı başvuruya ait belgelerin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunmayacağını bildirmiştir.

6. Başvurular, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2014/12678 sayılı başvuru dosyası üzerinde incelenmek üzere birleştirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, bir dönem Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Özel Kuvvetler Komutanlığı da dâhil olmak üzere çeşitli birimlerinde muvazzaf olarak görev yapmış olan askerlerdir.

9. Kendi ifadelerine göre başvurucular; meslek hayatları süresince farklı yer ve zamanlarda iç güvenlik faaliyetlerine iştirak etmiş ve bu kapsamda birçok kez törör örgütü üyeleriyle silahlı çatışmaya girmiş, mayın patlaması vakaısıyla karşılaşmışlardır. Bu görevler sırasında bazen yaralanmışlar, bazen de arkadaşlarının yaralandığı ve şehit olduğu olaylara tanıklık etmişlerdir. Başvurucular yaşadıkları bu olaylara bağlı olarak bir müddet sonra psikolojik ve psikiyatrik tedavi görmeye başlamışlardır. Bu tedavilerin ardından aşağıda belirtilen süreçlerin sonunda başvurucuların TSK ile ilişiği kesilmiştir.

A. Alpay Dinç'e İlişkin Olay ve Olgular

10. Alpay Dinç ilk defa 2006 yılında psikiyatrik tedaviye başlamıştır. 20/5/2008 ile 27/5/2013 tarihleri arasında psikiyatrik rahatsızlığı nedeniyle yaklaşık iki yıl istirahat ve hava değişiminde bulunmasını müteakiben GATA Asker Hastanesinin 29/5/2013 tarihli raporuyla hakkında ''1-F43.1 Travma sonrası stres bozukluğu (Kronik nitelik kazanmış travma sonrası stres bozukluğu)'' teşhisi ile ''TSK'da görev yapamaz, hastanın rahatsızlığında; 1- Askerlik mesleğinin sebep ve tesiri vardır. 2- Bölücü terör örgütüne karşı katıldığı operasyonlardan ve girmiş olduğu çatışmalardan kaynaklanmıştır.'' tespiti yapılmıştır.

11. Başvurucu, söz konusu raporun düzenlenmesinin ardından 10/6/2013 tarihinde idareye başvurarak askerlik sebebiyle anılan rahatsızlığa yakalandığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunmuş ancak başvurusuna cevap verilmeyerek başvurusu reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır.

12. AYİM İkinci Dairesi, dava açma süresinin başvurucunun ilk psikiyatrik tedaviye 2006 yılında başladığı gerekçesiyle davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. gerekçesi şöyledir:

"... davacının 2006 yılından itibaren psikiyatrik tedavi görmeye başladığı, bu durumda davacının 2007 yılından itibaren bir yıl içinde ve her halükarda 5 yıl içerisinde davalı idareye müracaatla haklarının yerine getirilmesini istemesi gerekirken, bir ve beş yıllık süreyi geçirdikten sonra ilk olarak 10.06.2013 tarihinde davalı idareye müracaatı müteakip, sonrasında 03.09.2013 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu, davacının 2006 yılından itibaren psikiyatrik tedavi görmesi nedeniyle GATA Asker Hastanesinin 29.05.2013 tarih ve 6572 sayıl raporu ile rahatsızlığa sonradan tanı konulmasının zararın öğrenilmesine ve dava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı..."

B. Ali Sayın'a İlişkin Olay ve Olgular

13. Ali Sayın ilk defa 2008 yılında psikiyatrik tedaviye başlamıştır. 7/6/2012 ile 11/7/2013 tarihleri arasında psikiyatrik rahatsızlığı nedeniyle kendisine on üç ay istirahat verilmesinin ardından GATA Asker Hastanesinin 12/9/2013 tarihli raporuyla hakkında ''1-F43.1 Travma sonrası stres bozukluğu (Kronik nitelik kazanmış travma sonrası stres bozukluğu)'' teşhisi ile ''TSK'da görev yapamaz.''tespiti yapılmıştır.

14. Başvurucu, söz konusu raporun düzenlenmesinin ardından 18/9/2013 tarihinde idareye başvurarak askerlik sebebiyle anılan rahatsızlığa yakalandığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunmuş ancak başvurusuna cevap verilmeyerek başvurusu reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, AYİM'de tam yargı davası açmıştır.

15. AYİM İkinci Dairesi dava açma süresinin başvurucunun ilk psikiyatrik tedaviye 2008 yılında başladığı gerekçesiyle davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Gerekçesi ise şöyledir:

"...davacının 2008 yılından itibaren bir yıl içinde ve her halükarda 5 yıl içerisinde davalı idareye müracaatla haklarının yerine getirilmesini istemesi gerekirken, bir ve beş yıllık süreyi geçirdikten sonra ilk olarak 19.09.2013 tarihinde davalı idareye müracaatı müteakip, sonrasında 19.11.2013 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu, GATA Asker Hastanesinin 12.09.2013 tarih ve 11354 sayılı raporunda, 2007-2009 yılları arasına görev yaptığı birliklerde ve bu birliklerin bulunduğu mahalde görev yapmasının psikolojisini etkileyip rahatsızlandığına, 2009-2012 yılları arasında davacının var ise yaşadığı ve bu rahatsızlığa neden olabilecek diğer olayların bu rahatsızlığa neden olmadığına dair bir açıklama bulunmaması, davacının 05.02.2010 tarihinde yapılan periyodik muayenesi ile 27.07.2010 tarihinde yurt dışı geçici görev kapsamında yapılan muayenesi sonucunda düzenlenen sağlık kurulu raporlarında psikiyatrik rahatsızlığına ilişkin bir tespit ve değerlendirme bulunmaması karşısında 07.06.2012 tarihinde başlayan süreç sonunda 19.09.2013 tarihli raporun ve rapordakı tespit ve değerlendirmelerin zararın öğrenilmesine ve dava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı, anılan raporların davacının vazife malulü olarak kabul edilip edilmemesinin değerlendirilmesinde etkisinin olabileceği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır."

C. İhsan Demirağ'a İlişkin Olay ve Olgular

16. İhsan Demirdağ ilk defa 2009 yılında psikiyatrik tedaviye başlamıştır. 3/9/2009 ile 21/3/2013 tarihleri arasında psikiyatrik rahatsızlığı nedeniyle kendisine on sekiz ayistirahat verilmesinin ardından GATA Asker Hastanesinin 19/6/2013 tarihli raporuyla hakkında ''1-F43.1Travma sonrası stres bozukluğu (Kronik nitelik kazanmış travma sonrası stres bozukluğu), 2.F33.9 Yineleyen depresif bozukluk, (Kronik nitelik kazanmış depresif bozukluk)" teşhisi ile ''TSK'da görev yapamaz,hastanın rahatsızlığında 1- Askerlik mesleğinin sebep ve tesiri vardır. 2- Bölücü terör örgütüne karşı katıldığı operasyonlardan ve girmiş olduğu çatışmalardan kaynaklanmıştır...'' tespiti yapılmıştır.

17. Başvurucu, söz konusu raporun düzenlenmesinin ardından 28/6/2013 tarihinde idareye başvurarak askerlik sebebiyle anılan rahatsızlığa yakalandığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunmuş ancak başvurusuna cevap verilmeyerek başvurusu reddedilmiştir.Bunun üzerine başvurucu,AYİM'de tam yargı davası açmıştır. .

18. AYİM İkinci Dairesi davayı süre aşımı nedeniyle oyçokluğuyla reddetmiştir. Gerekçesi ise şöyledir:

"Davacının hizmet safahatı incelendiğinde; 05.07.1993- 01..01.2000 tarihleri arasında ilk atma yeri olan Kayseri'de, 02.08.2000-16.07.2006 tarihleri arasında İzmir'de, 17.07.2006-14.08.2008 tarihleri arasında Hakkari'de görev yaptığı, 15.08.2008 tarihinden sonra ayrıldığı tarihe kadar Isparta Eğirdir'de görev yapan davacının 19.06.2013 tarihli raporla TSK'da görev yapamaz raporu aldığı anlaşılmış ise de; davacı vekilince davacının rahatsızlığına sebep olduğu ileri sürülen katıldığı olayların 1993-2000 yılları ve Hakkari'de görev yaptığı 2006-2008 yılları arasındaki zaman dilimlerine atfediIdiği, bu zaman dilimlerinde ise, somut bir olaya, zaman ve yer gösterilerek bir eylem belirtilmediği, bu durumda 1602 sayılı AYiM Kanunu'nun 43 üncü maddesi uyarınca 1 ve 5 yıllık süreler geçtikten sonra 28.06.2013 tarihinde yapılan idari müracaatı müteakip açılan bu davada süre aşımı bulunduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır."

19. Karşıoyda ise özetle başvurucunun rahatsızlığının fiziksel olmadığı, bir anksiyete bozukluğu olan post travma sonrası stres bozukluğu olduğu ve bu rahatsızlığın travmaya sebep olan olaydan çok sonra da ortaya çıkabildiği, dava konusu olayda hastalığın kronik hâle geldiğine karar verilerek "TSK'da Görev Yapamaz" sağlık raporu verilen başvurucunun söz konusu zararını anılan raporun onaylanmasını müteakip kendisine tebliğ edildiği tarihte öğrendiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu itibarla davada süre aşımı bulunmadığı görüşü savunulmuştur.

20. Başvurucuların karar düzeltme istemlerinin reddedilmesiyle kararlar kesinleşmiştir. Başvurucular, süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Anayasa ve Kanun Hükümleri

21. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”

22. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun43. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."

23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir şöyledir:

"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."

2. Danıştay İçtihadı

24. Danıştay Onuncu Dairesinin 4/11/2011 tarihli ve E.2008/7182, K.2011/4711 sayılı kararı şöyledir:

"Bir eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazı durumlarda eylemin gerçekleşmesiyle, kimi zaman da değişik araştırma ve incelemelerden, hatta ceza davalarından sonra ortaya çıkabilmektedir.

Özelikle, kamu görevlilerinin idari tasarrufta bulunurken uyulması zorunlu görülen kurallara uymamaları nedeniyle kendilerine izafe edilebilecek nitelikte olmakla birlikte, resmi yetkilerin kullanımı sırasında gerçekleştiği için idaresinden de ayrılamayan görev kusurlarından doğan zararın tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, zararın, kamu görevlisinin kişisel kusurundan mı, görev kusurundan mı kaynaklandığının ceza muhakemesi sonucunda belirlenmesiyle ortaya çıkabilmektedir.

Bu nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin eylemin idariliğinin ve doğurduğu zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, dava açma yolunun kullanımını güçleştirerek hak arama hürriyetini olumsuz etkileyeceğini belirtmek gerekir. Anılan Yasa hükmünde öngörülen tam yargı davalarının, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik olması sebebiyle davanın açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur."

25. Aynı Dairenin 31/5/2016 tarihli ve E.2016/4241, K.2016/3896 sayılı kararı şöyledir:

"2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilen ilgililerin, idari eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde idari eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği hükme bağlanmıştır.

Anılan Kanun hükmünde idareye başvuru için öngörülen en geç beş yıllık sürenin hangi tarihten itibaren başlatılacağı zaman zaman duraksamalara yol açtığından, bu hususun irdelenmesi gerekmektedir.

Tam yargı davaları, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle, tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.

İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.

Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak yine de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu nedenle de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları nedeniyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.

Bu itibarla, 2577 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin, eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

28. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).

29. Ayrıca bu sınırlama meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır, aksi takdirde sınırlama 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985, § 57).

30. Temyize başvurma, dava açma gibi usul kurallarına ilişkin kanunlarda birtakım sürelerin öngörülmesi, hukuksal güvenlik ilkesi ve mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan ve eksik olan kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet etmektedir (Stubbings ve digerleri/Birlesik Kralık, B. No: 22083/93, 22/10/1996, § 51).

31. Süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye erişim hakkı kapsamında o yorumlardan birinin davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek şekilde katı bir şekilde kullanılmaması veya söz konusu koşulların katı bir uygulamaya tabi olmaması gerekir (Beles ve diğerleri/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, § 51).

32. AİHM, Eşim/Türkiye (B. No: 59601/09, 17/9/2013) kararında süre aşımı nedeniyle davası reddedilen başvurucunun mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediği hususunu incelemiştir. Söz konusu olayda başvurucu askerlik hizmetini yerine getirirken 25/9/1990 tarihinde yaşanan bir çatışmada yaralanmış, başvurucunun tedavisi uzunca bir süre devam etmiş ve sonunda 1992 yılında askerlikle ilişiği kesilmiştir. Başvurucu sonraki yıllarda sürekli baş ağrısından ve baş dönmesinden yakınmış, 2004 yılında başında belirlenemeyen metal bir cismin olduğu tespit edilmiş, 2007 yılında GATA'daki muayenesinde başvurucunun başında mermi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu 19/9/2007 tarihinde tazminat almak amacıyla idareye başvurmuş ancak başvurucunun bu talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun idare aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davada AYİM söz konusu olayın yaşandığı tarihten itibaren beş yıl içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.

33. AİHM anılan kararında, davanın temelinde yer alan konunun aslen beş yıllık süre sınırını başvurucunun yaralandığı tarihten itibaren hesaplayan yerel Mahkeme kararındaki gerekçelendirme olduğunu ifade etmiş; başvurucunun 25/9/1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmamasının tartışma konusu olmadığından kendisinden beş yıl içinde tazminat davası açmasının beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine, Mahkemenin nazarında şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılabilmesi gerektiğine hükmetmiş ve AYİM’in süre sınırı hakkındaki katı yorumunun davanın esasının tam olarak incelenmesine engel olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Eşim/Türkiye, §§ 23, 25, 26).

34. AİHM, Howald Moor ve diğerleri/İsviçre (B. No: 52067/10 ve 41072/11, 11/3/201) başvurusunda daEşim/Türkiye başvurusundaki içtihadını sürdürmüştür. Başvuruya konu olayda başvuranlar, 1965 yılından 1978 yılına kadar çalışma ortamında amyanta (asbest) maruz kalması sebebiyle oluşan hastalık nedeniyle 2005 yılında vefat eden bir teknisyenin eşi ve çocuklarıdır. Olayda hastalığın amyanttan kaynaklandığı 2004 yılında belli olmuş ve başvuranların mirasçısı 25/10/2005 tarihinde işveren aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. İsviçre Federal Mahkemesi, on yıllık zamanaşımı süresinin zararın ortaya çıktığı andan değil olayın oluş anından itibaren başlayacağını belirterek davacının 1995 yılından sonra amyanta maruz kalmadığına, 1995'ten önceki olaylar açısından ise taleplerin zamanaşımına uğradığına karar vermiştir.

35. AİHM söz konusu başvuruda, zamanaşımına ilişkin kuralların amyantın yol açtığı gibi tetikleyici olaylardan ancak yıllar sonra teşhis edilebilen hastalıklardan muzdarip kişilere sistematik olarak uygulanmasının bu kişileri iddialarını mahkemeler önünde ortaya koyma olanağından yoksun bırakma ihtimali bulunduğuna dikkat çekmiştir. AİHM, kişinin belli bir hastalıktan muzdarip olduğunu bilemeyeceğinin bilimsel olarak kanıtlanmış olduğu durumlarda bu gerçeğin zamanaşımı süresinin hesaplanmasında dikkate alınması gerektiğini belirterek zamanaşımı sürelerinin uygulanmasının başvuranların mahkemeye erişimini, söz konusu haklarının özüne halel getirecek derecede kısıtlamış olduğuna karar vermiştir (Howald Moor ve Diğerleri/İsviçre,§§ 77,78).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

37. Başvurucular; hastalıklarının askerliğin sebep ve tesiriyle meydana geldiğinin ancak 2013 yılında düzenlenen raporlarla anlaşıldığını, söz konusu raporlar üzerine süresi içinde idari başvuru yapılarak davaların açıldığını, AYİM'in gerekirse yeniden rapor aldırarak hastalığın tam olarak hangi tarihte oluştuğunu tespit edilebileceği hâlde bunu yapmadığını, kaldı ki mesleğe devam edebilir durumda iken böyle bir dava açmanın hakkaniyete aykırı olacağını belirterek AYİM'in dava açma süresini, hastalığı doğuran olayların yaşandığı tarih ile tedaviye başlanılan ilk tarihten başlatması nedeniyle adil yargılanma hakkının ve kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminata karar verilmesini istemişlerdir.

B. Değerlendirme

38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucular her ne kadar kanun önünde eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucuların iddialarının özü mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğundan başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

41. Anayasa’nın 36. maddesinin birici fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

42. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden AİHS ile AİHS'i yorumlayan AİHM içtihadındaki adil yargılanma hakkı güvencelerinden birini mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır (bkz. § 27).

43. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

44. Başvurucuların açtıkları davaların, AYİM İkinci Dairesi tarafından süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilerek davaların esasının incelenmemesinin, başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahale olduğu açıktır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

45. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

46. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042, 9/3/2017, § 59).

47. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

48. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

49. Başvuruya konu olayda AYİM İkinci Dairesinin, 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesine(bkz. § 42) göre süre aşımı gerekçesiyle davaların reddine karar verdiği anlaşılmaktadır. AYİM Dairesinin bu maddeye göre verdiği kararla yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı açıktır.

ii. Meşru Amaç

50. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).

51. Diğer taraftan hukuki güvenlik ve hukuki istikrar ilkeleri Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerindendir. Bu ilkelerin sağlanması amacıyla adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirilebilir. Bu çerçevede idari işlem ve eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak amacıylahukuki istikrar ve hukuki güvenlik ilkeleri gereği idari davaların açılmasının belli sürelerle sınırlandırıldığını söylemek mümkündür.

52. Bunun yanında dava ya da hukuki işlemler için tanınan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler (AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17).

53. Bir başka ifadeyle süre gibi usul kuralları adaletin iyi yönetimini ve bilhassa hukuki güvenlik ve istikrara saygının temin edilmesini amaçlarlar.

54. Bu açıklamalar çerçevesinde idari işlem ve eylemlere karşı açılan davalarda süre koşulunun öngörülmesi meşru amaçlara sahiptir.

iii. Ölçülülük

55.Muvazzaf askerlik sırasında yaşanan olaylardan kaynaklı psikiyatrik rahatsızlığa yakalanma nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada AYİM Dairesinin, dava açma süresini "hastalığı doğurduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarih ile psikiyatrik tedaviye başlanılan ilk tarihten" başlatarak davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı hususunundeğerlendirilmesi gerekir.

(1) Genel İlkeler

56. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

57. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu çerçevede mahkemeye erişim hakkına yapılacak sınırlandırmanın ölçülü olup bireylerin mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede zorlaştırmaması ya da imkânsız hâle getirmemesi gerekir.

58. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus derece mahkemelerinin gerekçelerine esas yorumun ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence altına temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir. Bu kapsamda dava açma sürelerinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek Anayasa Mahkemesinin görevi olmayıp Anayasa Mahkemesi, dava açma sürelerinin başlatıldığı tarihle ilgili derece mahkemelerin yorumlarının Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini incelemektedir.

59. Askerlik hizmeti sırasında meydana gelen eylemden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi üzerine mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce Anayasa Mahkemesince incelenmiştir ( Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015; Haluk Pek, B.No: 2013/9094, 4/2/2016; Nahit Aydın, B.No: 2013/4072, 6/1/2016; Sezai Balta, B. No: 2013/8834, 4/2/2016; Mesut Ekinci, B. No: 2014/956, 18/5/2016).

60. Anayasa Mahkemesinin anılan başvurularda ortaya koyduğu içtihata göre kişinin idari eyleme ilişkin tam yargı davası açma hakkını, idari eylem nedeniyle bir zarara uğramış olduğunu ve uğradığı zararın hangi sebep veya sebeplerden kaynaklandığını gerçekte değerlendirebildiğinde kullanabilmesi gerekir.

61. Bu bağlamda, bir kısmına yukarıda yer verilen (§§ 24, 25) Danıştay içtihatlarında ortaya konulduğu üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.

62. Anayasa Mahkemesi yukarıda yer verilen içtihadında, askerlik hizmeti sırasında meydana gelen eylemden dolayı zarara uğranıldığı iddiasında erken terhis durumunun varlığı hâlinde söz konusu zararın erken terhisle öğrenilerek değerlendirilebileceği, erken terhis işleminden sonra sağlık raporunun onaylanarak başvurucuya tebliğ edilmesinin ise ancak açılan tazminat davasında rahatsızlığın seviyesine göre talep edilecek olan tazminat tutarının hesaplanmasına etki edebileceği kabul edilmektedir. Erken terhis durumunun olmadığı durumlarda ise mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespitinde zarardan bilgi sahibi olup olmadıklarına dair başvurucuların ortaya koyacakları argümanlar bu çerçevede zararın öğrenilmesine elverişli nitelikteki sağlık raporunun varlığı ve derece mahkemelerinin bunlara dair gerekçeleri önem arz eder.

63. Ayrıca, derece mahkemesi kararlarında başvurucuların uğradıklarını ileri sürdükleri zararı öğrendikleri veya öğrenmeleri gereken tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava açma süresine ilişkin bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre yönünden reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

64. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak psikiyatrik rahatsızlığın tedavisine başlanılan tarih ile söz konusu rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarihin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedirler.

65. Somut olayda başvurucuların, uğradıkları zararlarını değerlendirebilecekleri tarihin belirlenmesi ve bu tarihe ilişkin AYİM Dairesinin gerekçesi, başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespitinde önem arz etmektedir.

66. Başvurucuların psikiyatrik rahatsızlıklarının TSK'da görev yapılamayacağına ilişkin olan sağlık raporlarının düzenlenmesinden çok önce başladığında ve hastalığa neden olduğu ileri sürülen olayların da çok önce yaşandığında tartışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte fiziksel rahatsızlıklarda, rahatsızlığın ilk defa bilindiği veya bilinmesi gerektiği tarihten itibaren zararın değerlendirilebileceği kabul edilebilir ise de psikiyatrik rahatsızlıklar açısından rahatsızlığın ilk defa bilindiği tarihte uğranılan zararın değerlendirebilmesi çoğunlukla mümkün olmayabilir. Zira somut olayda olduğu gibi psikiyatrik hastalıklar, hastalığa sebep olduğu ileri sürülen olaylarla aynı tarihlerde ortaya çıkmamakta, çok sonraki bir tarihte ve anılan olaylara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla psikiyatrik hastalığa neden olan olayların yaşandığı anda başvurucuların uğradıkları zararı öğrenmeleri ve değerlendirmeleri her zaman beklenemez.

67. Nitekim başvuruya konu olayda olduğu gibi ilk psikiyatrik tedaviye başlandıktan sonra başvurucular yedi yıla yakın bir süre daha TSK'da görevini sürdürmüş ve en son 2013 yılında düzenlenen raporlarla artık başvurucuların görevlerini sürdüremeyecekleri tespit edilmiştir.

68. Dolayısıylabaşvurucuların anılan hastalıkları nedeniyle artık TSK'da görev yapamayacaklarını ortaya koyan sağlık raporunun ardından zararlarını değerlendirebildiklerinin kabulü gerekir. Hastalığın bu seviyeye ve bu sonuçlara yani TSK'da görev yapılamayacak derecede ileri sonuçlara gideceğinden başvurucuların haberdar olmasının ve dolayısıyla henüz görevleri başında iken sonradan uğrayacakları bu zararla ilgili tazminat davası açmalarının beklenmesinin başvuruculara orantısız bir sorumluluk yüklediği açıktır.

69. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde AYİM'in başvurucuların uğradıkları zararı öğrenmelerine ve değerlendirmelerine imkân tanımayan "psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarih ile psikiyatrik tedaviye başlanılan ilk tarihi" esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek neredeyse imkânsız hâle getirdiği açıktır.

70. Öte yandan anılan rahatsızlığa konu eylemlerin idarenin tazmin sorumluluğunu gerektirip gerektirmediği hususu ancak davanın esastan incelenmesi sonucu AYİM'in belirleyeceği bir husustur. Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasına ilişkinbir değerlendirme içermediği açıktır.

71. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

73. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

74. Adil yargılanmahakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

75. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Daire Başkanlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

76. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verildiğinden maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 618,30 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.418,30 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesinin Alpay Dinç'e ilişkin 12/3/2014 tarihli ve E.2014/37, K.2014/351; Ali Sayın'a ilişkin 24/6/2014 tarihli ve E.2014/502, K.2014/861; İhsan Demirdağ'a ilişkin 4/6/2014 tarihli ve E.2013/1902, K.2014/849 sayılı kararlarıyla ilgilidir.),

D. 618,30 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.418,30 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Alpay Dinç ve diğerleri [1.B.], B. No: 2014/12678, 6/7/2017, § …)
   
Başvuru Adı ALPAY DİNÇ VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2014/12678
Başvuru Tarihi 5/8/2014
Karar Tarihi 6/7/2017
Birleşen Başvurular 2014/19552, 2014/19553

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, askerlik görevinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Anayasa 2709 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 125
Kanun 1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 43
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi