logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Osman Hilmi Özdil [1.B.], B. No: 2014/14934, 22/6/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMAN HİLMİ ÖZDİL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/14934)

 

Karar Tarihi: 22/6/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Osman SARIASLAN

Başvurucu

:

Osman Hilmi ÖZDİL

Vekili

:

Av. Orhan KARAKUŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, şeref ve itibara zarar veren yayınlarla ilgili sorumluluğu olduğu ileri sürülen kişilerin cezalandırılması için yapılan şikâyet üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesiyle şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜECİ

2. Başvuru 15/9/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Ulusal düzeyde yayımlanan Takvim gazetesinin internet sitesinde 1/2/2014 tarihinde ''Hedef 24 Aralık'ta İktidarı Yıkmaktı'' ve3/2/2014 tarihinde ''Kozanlı Ömer'in Sırları'' başlıklı iki haber yayımlanmıştır.

7. Başvuruya konu edilen 1/2/2014 tarihli haber metni şöyledir:

"Hedef 24 Aralık'ta İktidarı Yıkmaktı...

'Emniyet İmamı' O.H.Ö.'nün 24 Aralık Hayali Suya Düştü!

PARALEL Yapı'nın 'Emniyet İmamı' O.H.Ö. ile bir bomba daha ortaya çıktı. Buna göre O.H.Ö., 17 Aralık Operasyonundan iki gün sonra İstanbul Emniyeti'nden sorumlu imam M.K.' aradı '24 Aralıkta hükümet düşecek görevlerinize döneceksiniz' dedi. Böylece görevden alınan polislere güvence verdi. Ancak O.H.Ö., 24 aralıkta beklediği gelişme olmayınca bu kez de 'Plan sekteye uğradı. Himmet fişlerini kaybedin' dedi."

8. Başvuruya konu edilen 3/2/2014 tarihli haber metni ise şöyledir:

 "KOZANLI ÖMER'İN SIRLARI

Kozanlı ömer olarak tanınan ve cemaatin emniyet imamı olduğu ortaya çıkan O.H.Ö.'nün Dubai ve Erbil'e giderek önemli iş anlaşmaları yaptığı iddia edildi. İddialara göre cemaate yakın işadamı A.İ.'nin özel uçağıyla yurt dışına giden Kozanlı Ömer, bu seyahatlerde Türkiye'den çıkışta başka yabancı ülkeye girerken başka pasaport kullanıyordu. Böylelikle Kozanlı'nın takip edilmesi imkansız hale geliyordu ."

9. Başvurucu 10/2/2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesinde özetle 1/2/2014 tarihli ''Hedef 24 Aralık'ta İktidarı Yıkmaktı'' ve3/2/2014 tarihli ''Kozanlı Ömer'in Sırları'' başlıklı haberlerin yer aldığı Takvim gazetesinin genel yayın yönetmeni ve muhabirleri hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile (3) numaralı fıkrasının (b) bendi, 267. maddesi, 285. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi, 135. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları, 136. maddelerinde düzenlenen hakaret, iftira, özel hayatın gizliliğinin ihlali, kişisel verilerin hukuka aykırı kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme, gizli bilgileri ele geçirme ve açıklama iddiaları ile ilgili olarak suç duyurusunda bulunmuştur.

10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 22/5/2014 tarihli ve 2014/35793 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

11. Kararın gerekçe kısmı şöyledir:

 "... Anayasamızın 28-32. Maddeleriyle 5187 sayılı Yasanın 3 ve taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesinde basın özgürlüğünün tarif edilip, hüküm altına alındığı, basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir cüz'ü olduğu, genel olarak basın özgürlüğünün doktirinde ve uygulamadaki amacı hakkında, ülke gündemini oluşturan politik konular, kamuoyunu oluşturan fikirler hakkında yorum yapma ve yayma, kamuoyunun önünde olan kişiler ile ilgili haber verme ve yorum yapma, eleştirme ve aynı zamanda bunları basın ve yayın araçları ile kitle iletişimine sunma, diğer yandan da yönetsel konular ile ilgili fikir oluşturma haklarını içerdiği anlatılmakta ve benimsenmektedir.

 Bu anlamda, eleştirin sert bir üslupla yapılmasının ve bazen nezaket sınırlarını zorlamasının, eleştiri yapanın amacına eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu olarak ortaya çıktığı, ancak, basın özgürlüğünün belli ölçülerde abartmayı hatta kışkırtmayı da içerdiğinin kabul edilmesinin gerektiği, gazetecilerin zaman zaman yazılarında kullandıkları kelime ve cümlelerin polemik niteliğinde de olabileceğinin, bunların kişisel saldırı olarak görülmemesi gerektiği, toplum önünde olan veya kamu görevinde bulunan kişilerin veya buna talip olanların, toplumun diğer bir kısmına göre sert eleştiriye muhatap olmasının da doğal karşılanmasının gerektiği, AİHM ve Yargıtay kararlarında sıkça değinildiği,

 Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi ile ilgili olarak, yurt dışı kaynaklı internet sitelerinde yasal olmayan şekilde elde edilen müştekinin konuşmalarının konulmasından sonra, mevcut konuşmaların alenileştiği, basın mensubu olan şüphelilerin bu konuşmalar üzerinden ülke gündemini ve toplumun genelini ilgilendiren, haber yapılmasında ve kamuoyu tarafından tartışılmasında fayda gördüğü, değerlendirme ve eleştiri yapmanın demokratik hukuk devletlerinin olmazsa olmazı olduğu, bu konuda Yargıtay ve AİHM'in bu özgürlüğü çok geniş olarak yorumladığı, şöyleki Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.7.2006 tarih 2006/181 sayılı kararında da belirtildiği gibi; "eleştirinin, ancak toplumu irkiltmesi ve yanılgıları çarpıcı bir biçimde ortaya koyabilmesi için yapılması ve bir ölçüde saldırı içermesi doğaldır. Bunun sonucu olarak onurları ve saygınlıkları örselenecek kadar şiddetli olsa bile eğer eleştiri hakkının kullanılması söz konusu ise, suçta hukuka aykırılık öğesi oluşmayacaktır" denildiği,

 Özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin kaydedilmesi suçları açısından da , toplumun bütününü ilgilendiren kişilerin özel hayatın gizliliği anlamında, normal standartlarda yaşayan vatandaşlara göreözel hayatın topluma yansıyan kısımlarının hukuka uygunluk sebebi olarak Yargıtay ve AİHM içtihatlarında belirtildiği,

 Yapılan iki haberin tümü bir bütün olarak incelendiğinde, daha önce müşteki ile ilgili çeşitli kitap ve yazılarda haberlerin çıktığı, kamuoyunun ve devlet yetkililerinin bir kısmının paralel yapı olarak vasıflandırdıkları bir yapının içinde yer aldığı iddia edilen müşteki hakkında, toplumun bir kısmı tarafından ve bu bir kısmın içinde yer alan gazeteciler tarafından sert ve kırıcı bir üslupla yapılan haberlerin yukarıda bahsedilen AİHM ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda basın özgürlüğü kapsamında kaldığı değerlendirildiğinden,

 Yukarıda açıklanan nedenlerle şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına,..."

12. Anılan karara itiraz edilmesi üzerine Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi, 4/7/2014 tarihli ve 2014/538 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın reddine dair karar vermiş; kanun yolları tüketilmiştir.

13. Karar, başvurucu vekiline 15/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 15/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. İlgili hukuk için bkz. Fetullah Gülen [GK], B. No: 2014/12225, 14/7/2015, §§ 11-24.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 22/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucu; ulusal bir gazetenin 1/2/2014 ile 3/2/2014 tarihli basılı nüshalarında ve İnternet sitesinde yayımlanan haberlerde haksız ve mesnetsiz olarak suçlandığını, masumiyet karinesinin çiğnendiğini, ayrıca yazıda kullanılan söylem tarzının nefret söylemi boyutunda olduğunu, bunun ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini, söz konusu iddiaların doğru olmaması ve engellenmesi gerektiği açık olmasına rağmen kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla ilgililer hakkında yapmış olduğu şikâyetin Cumhuriyet Savcılığı ve itiraz mercii tarafından söz konusu yayının basın özgürlüğü kapsamında olduğu gerekçesi ile reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan “adil yargılanma hakkı” ile 38. maddesinde güvence altına alınan “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” ve “Ceza sorumluluğu şahsidir.” ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Başvurucu ayrıca, 97(20) sayılı Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi Kararı, Birleşmiş Milletler (BM) Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 20. maddesi ve 12/2/2004 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Deklarasyonu'nda ifade edilen siyasi tartışma özgürlüğünün, ırkçı fikirleri veya nefreti, yabancı düşmanlığını, herhangi bir hoşgörüsüzlük biçimini kışkırtan görüşleri kapsamadığının ifade edilmesi suretiyle nefret söyleminin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini ileri sürmüş; hak ihlalinin tespitine ve ihlalin giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucu, kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla ilgililer hakkında yapmış olduğu şikâyetin Cumhuriyet Savcılığı ve itiraz mercii tarafından reddedilmesinin Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan “adil yargılanma hakkı” ile 38. maddesinde güvence altına alınan “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” ve “Ceza sorumluluğu şahsidir.” ilkelerinin ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu şikâyetlerinin özü, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ile devletin, kendisinin şeref ve itibarına saygıyı etkili bir şekilde sağlamaya yönelik tedbirleri almadığı iddiasıdır. Bu itibarla söz konusu şikâyetin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.

20. Somut olayda başvurucu, başvuruya konu haberlerde masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Buna karşın başvurucu, bu şekilde yayınlar yapılması nedeniyle kamu gücünü kullanan herhangi bir organ veya yetkili hakkında şikâyetçi olmamıştır. Başvurucu genel olarak yayınların yapılması sırasında ve daha sonra devletin, itibarını korumadığından şikâyetçi olmuştur. Bu çerçevede başvuruya konu haberlerde dile getirilen iddialar ve kullanılan üslup nedeniyle başvurucunun suçlu olduğu inancı yansıtılmış olsa bile söz konusu haber ve yorumların devlet yetkililerinin açıklamalarına dayandığı veya bunların söz konusu haber ve yorumların yapılmasına neden olduğu yönünde bir şikâyette de bulunulmadığı gözönüne alınmalıdır. Bu itibarla masumiyet karinesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetin de Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir (Fetullah Gülen [GK], § 32 ).

21. Bu kapsamda bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireylerin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Ancak devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığına yönelik olarak üçüncü kişilerce yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, mutlaka cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin haksız müdahalelerine karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür. Nitekim üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Hakaret, ceza hukuku anlamında suç, özel hukuk anlamında ise haksız fiil olarak nitelendirilmekte ve tazminat davasına konu edilebilmektedir. Dolayısıyla bireyin, üçüncü kişilerce şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası açarak da bir giderim sağlaması mümkündür (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 35; Fetullah Gülen, § 33).

22. Bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda, kural olarak başvurucunun aynı amacı taşıyan başvuru yollarının tamamını tüketmesi beklenemez (bkz. S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 30; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, B. No: 2013/577, 30/6/2014, § 28). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin, yerleşik hâle gelen içtihatları uyarınca üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahalelerle ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olması Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için şart olan tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği anlamına gelmez (Adnan Oktar (3), § 36; Fetullah Gülen, § 34).

23. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolu; daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yoludur (Fetullah Gülen, § 35).

24. Öte yandan hoşgörünün ve bütün insanların onuruna aynı düzeyde saygının; demokratik, çoğulcu bir toplumun temellerini oluşturduğu gerçeğinden hareketle “formaliteleri”, “koşulları”, “kısıtlamaları” veya “müeyyideleri” izlenen meşru amaçla orantılı olmak kaydıyla hoşgörüsüzlük temelinde nefreti yayan, teşvik eden, yücelten veya haklı gösteren tüm ifade çeşitlerini önlemek ve hatta bunları cezalandırmak gerekli görülebilir (Sinem Hun, B. No: 2013/5356, 8/5/2014, § 32, § 40; Fetullah Gülen, § 36).

25. Bu nedenle nefret söylemi kullanılarak hakaret edildiği iddiasını içeren başvurular açısından -başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınmak kaydıyla- bireysel başvuru öncesinde hukuk yoluna gidilmeksizin sadece ceza muhakemesi yolunun tamamlanmış olması yeterli görülebilir (Sinem Hun, § 32). O hâlde mevcut başvuruda yapılması gereken ilk iş, başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğinin tespiti için başvurucunun şikâyet ettiği haberlerde yer alan ve kendisine yönelik olarak dile getirilen sözlerin nefret söylemi oluşturup oluşturmadığını tespit etmektir (Fetullah Gülen, § 37).

26. “Nefret söylemi” ifadesinin genel kabul görmüş bir tanımı bulunmamaktadır. Nefret söylemi olarak sınıflandırılabilecek düşünce açıklamalarının tespit edilmesi, bu tür açıklamaların sadece “nefret” ifadeleri veya duygusu aracılığıyla dışa vurulmaması nedeniyle oldukça zor görünmektedir. Nefret söylemi, ilk bakışta mantıklı veya normal görünebilecek ifadelerde de saklı olabilmektedir. Bununla birlikte onur kırıcı nitelikte olsalar bile ifade özgürlüğü hakkının tümüyle koruması altında bulunan ifadelerin, nefret söylemi sayılabilecek ve bu sebeple böylesi bir korumadan faydalanmayan ifadelerden ayırt edilmesini sağlayacak ölçütlerin, konuyla ilgili olarak yürürlükte bulunan uluslararası metinlerden ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) veya diğer mahkemelerin içtihatlarından hareketle ortaya konması mümkündür (Fetullah Gülen, § 38).

27. “Nefret söylemi” kavramının çok sayıda durumu kapsadığı söylenebilir. Bununla birlikte ilk olarak ırkçı nefretin veya başka bir deyişle kişilere veya gruplara yönelik nefretin belirli bir ırka ait olmaları nedeniyle kışkırtılmasının nefret söylemi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. İkinci olarak dinsel nedenlerle nefretin ve inananlar ile inanmayanlar arasındaki ayrıma dayalı nefretin kışkırtılması da aynı şekilde nefret söylemi kabul edilmelidir. Bunlardan başka, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin “nefret söylemi” üzerine tavsiye kararındaki ifadelerine odaklanılırsa “saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik” şeklinde ifadesini bulan hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret türlerinin kışkırtılması da nefret söylemi kapsamında sayılmalıdır (Fetullah Gülen, § 39).

28. Bu kapsamda ten rengi ve etnik köken, toplumsal cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, engellilik, siyasal aidiyet veya yaş kategorileri ile mülteci, göçmen, yabancı veya başka dezavantajlı gruplara yönelik nefret saikli ifadeler de nefret söylemi türlerinden kabul edilmelidir. Sonuç olarak henüz uluslararası belgelerde ve mahkeme içtihatlarında yeterince ele alınmamış olsa bile cinsel yönelim temelli söylem gibi “hoşgörüsüzlüğe dayalı nefreti yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran her türlü ifade biçimi” nefret söylemi olarak değerlendirilmelidir (Fetullah Gülen, § 40).

29. Bu anlamda “nefret söylemi” muhakkak belirli bir kişiye veya gruba yönlendirilmiş yorumları kapsamaktadır. Nefret söyleminin saikinin ise salt o kişiye ilişkin bir aidiyet olgusundan ibaret bulunması gerekir. Bir gruba veya bir grubun üyelerine yönelik ifade, nefreti teşvik ediyorsa ve bu teşvikin sözde geçerli nedeni o gruba isnat edilen özelliklerse, bir grubun üyeleri sırf bu gruba üye oldukları için aşağılanıyor, genel çoğunluktan farklı görülüyor, toplumsal olumsuzlukların faili sayılıyorsa ya da bu grupların veya üyelerinin aşağılanmaları ve haklarından mahrum edilmeleri, maruz kaldıkları dışlama, baskı veya şiddet meşru gösteriliyor ise söz konusu düşünce açıklamasının nefret söylemi içerdiği kabul edilebilir. Nefret söyleminde, belirli bir gruba ait bulunduğu için hedef seçilmek suretiyle esasında kendisini o grupta tanımlayan tüm bireyler yönünden barış ve huzur içinde yaşama hakkına müdahale edilmektedir (Fetullah Gülen, § 41).

30. Somut olayda başvurucu, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetenin İnternet sitesinde yer alan haberlerde kendisi hakkında ayrımcı ve nefrete dayalı hakaret içerikli ifadelerle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu ve zedelenen hakları nedeniyle devletin etkili soruşturma yapmayarak failleri cezasız bıraktığı iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmaktadır. Başvurucu, bir bütün olarak haberlerde yer alan sözlerin ve söylem tarzının nefret söylemi olduğunu ileri sürmüştür.

31. Söz konusu haberler incelendiğinde (bkz. § 8, 9) haberlerin, yapıldığı tarihler itibarıyla Türkiye'nin gündemini doğrudan etkileyen "17-25 Aralık" sürecinin sonunda yaşanan ve toplumun ilgisinin mutlak anlamda celbeden olaylara ilişkin olduğu görülmüştür. Bu bağlamda başvurucunun adı anılan süreçte yaşanan olaylarla alakalı olarak sıkça zikredildiği düşünüldüğünde başvurucu hakkında yapılan haberlerin onun aidiyetine ilişkin bir motivasyondan kaynaklanmadığı sonucuna varılmıştır.

32. Bu kapsamda yapılan haberlerin ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik, engellilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde ifadesini bulan İslamofobi, antisemitizim gibi dinsel hoşgörüsüzlük dâhil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran ifadeler olmadığı gibi başvurucu hakkında yapılan haberlerin de yalnızca belirli bir grubun üyesi olması nedeniyle söylenmediği dolayısıyla “nefret söylemi” olarak nitelendirilemeyeceği değerlendirilmiştir.

33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 19-20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26; Fetullah Gülen [GK], § 46).

34. Bu kapsamda başvuruya konu olayda başvurucu tarafından, ulusal bir gazetenin internet sitesinde yayımlanan haberler nedeniyle basın yoluyla hakaret, iftira, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme, gizli belgeleri ele geçirme ve açıklama suçlarından ilgililer hakkında işlem yapılması talebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunulmuştur. Yürütülen soruşturma sonucunda ilgililer hakkında bu suçlar yönünden kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ancak başvurucunun, somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma yoluna gitmediği anlaşılmaktadır.

35. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler ile ilgili olarak başvurucu tarafından yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu nazara alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez (Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, § 32; Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 19, 20; Fetullah Gülen, § 48).

36. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu/başvurucular üzerinde bırakılmasına 22/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Osman Hilmi Özdil [1.B.], B. No: 2014/14934, 22/6/2017, § …)
   
Başvuru Adı OSMAN HİLMİ ÖZDİL
Başvuru No 2014/14934
Başvuru Tarihi 15/9/2014
Karar Tarihi 22/6/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, şeref ve itibara zarar veren yayınlarla ilgili sorumluluğu olduğu ileri sürülen kişilerin cezalandırılması için yapılan şikâyet üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesiyle şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Şeref ve İtibarın Korunması (İfade Özgürlüğü Hariç) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5187 Basın Kanunu 3
6098 Türk Borçlar Kanunu 49
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 172
Tavsiye Kararı 30/10/1997 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından yayımlanan “nefret söylemi” konulu tavsiye kararı 97 (20)
Sözleşme 16/12/1966 Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme 2
26
22/11/1969 Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi 13
9/4/2002 Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme 1
4
16/12/1966 Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme 19
20
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi