TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET SELAHİTTİN MERİH BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/14997)
Karar Tarihi: 8/6/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör Yrd.
Gökçe GÜLTEKİN
Başvurucu
Mehmet Selahittin MERİH
Vekili
Av. Zeynel ÖZTÜRK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; özel yetkili mahkemede yargılama yapılması ve mahkeme kararlarının gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, uyuşturucu madde ticareti yapma, bu amaçla kurulan örgüte üye olma suçlarını işlediği iddiasıyla 27/5/2008 tarihinde tutuklanmış; hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 3/2/2009 tarihli iddianamesiyle (kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK mülga 250. madde ile görevli) kamu davası açılmıştır. Mahkemenin 23/3/2009 tarihli kararıyla aralarında hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu belirtilerek dava dosyasının Mahkemenin 2008/166 sayılı dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.
9. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) 26/5/2010 tarihli kararıyla başvurucunun suç örgütü üyesi olmak suçundan beraatine, uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12/5/2011 tarihli kararıyla suç örgütü üyesi olmak suçundan verilen hükmün onanmasına; uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan verilen hükmün ise sanık T.nin şizofreni veya başka bir akıl hastalığı geçirip geçirmediğinin, 25/4/2008 ve 23/3/2009 tarihlerinde alınan ifadelerine itibar edilip edilemeyeceğinin araştırılması gerektiği belirtilerek bozulmasına karar verilmiştir.
11. Bozmaya uyularak yürütülen yargılamada Mahkemece, sanık T. hakkında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. Adli Tıp İhtisas Kurulundan 16/5/2012 tarihli rapor alınmış; bu raporda sanık T.nin 25/4/2008 ve 23/3/2009 tarihlerinde verdiği ifadelerine itibar edilmemesi için tıbbi bir neden olmadığı oybirliği ile mütalaa edilmiştir. Mahkemenin 21/3/2011 tarihli kararıyla başvurucunun 17 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"... buna göre dosya içerisinde bulunan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; sanık Mehmet Selahittin MERİH'in ele geçen uyuşturucuların sahibi olduğu, sanık T.B.nin uyuşturucunun naklinde görev aldığı, yine bu dosyanın evveliyatını oluşturan Mahkememizin 2008/166 esasında yargılanan sanıklardan N.N.Ö. ve T.G.nin uyuşturucunun naklinde görev aldığı, sanık İ.D.nin uyuşturucuların konulduğu koli bantlarının üzerinde ekspertiz raporunda belirtildiği gibi parmak izinin tespit edildiği, bu sanığın da uyuşturucunun paketlenmesinde görev aldığının anlaşıldığı, sanık Mehmet Selahittin Merih inkara yönelik savunmalarının suç ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu ve sanığın bu nedenle savunmalarına itibar edilemeyeceğinin anlaşıldığı, yine bu dosyanın evveliyatını oluşturan Mahkememizin 2008/166 esasında yargılanan sanıklardan N.N.Ö.nün ise aşamalarda alınan ifade ve savunmalarında atılı suçlamayı kabul etmesi, sanıklardan T.B.nin yakalandıktan sonra alınan savunmalarında olaydaki kendi konumunu da anlattığı gibi diğer sanıklardan Mehmet Selahittin MERİH ve A.B.nin adlarını vererek yakalanmalarını sağladığı ve olaydaki konumlarını oluşa uygun ve mahkememizin kabulünde olduğu şekliyle ortaya çıkardığı, sanık A.B.nin ise yakalandıktan sonra hakkında T.B.nin atfı cürüm niteliğindeki beyanından başka delil olmadığı halde Mahkememizin 10/09/2012 tarihli celsesinde ve daha sonraki celselerdeki savunmalarında ise suçunu kabul ettiği ve olayı oluşa uygun biçimde anlatarak olayda kendisinin durumunu ve diğer sanıklardan Mehmet Selahittin MERİH'in olayla ilişkisini tamamen anlatması, bu dosyanın evveliyatını oluşturan Mahkememizin 2008/166 esas sayılı dosyasına ait gerekçeli kararda da açıkça ifade edilen ve uyuşturucuyu kendisine yurtdışına göndermesi için T.G.nin teslim ettiğini ve bunun karşılığında kendisine 80.000 Euro vereceğini söylemesi nedeniyle uyuşturucu maddeyi nakletme işini kabul ettiğini beyan ettiği, sanıkların atılı suçu yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesinin dosyamız içerisinde bulunan ve mahkememizce de kabul edilen 13/03/2008 tarih 2008/544 esas, 2008/4308 karar sayılı bozma ilamında da belirtilen yine Yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12/05/2011 tarih ve 2011/1843 Esas ve 2011/4523 karar sayılı ilamında usule ilişkin bozma oluşu birlikte nazara alındığında sanıkların atılı suçu örgüt faaliyeti olmaksızın iştirak halinde birlikte işledikleri kanaatine varılmakla, sanıklar A.B., Mehmet Selahittin MERİH ve T.B.nin gerek alınan savunmaları, Yargıtay bozma ilamı içeriği, sanıklardan T.B.nin Adli Tıp Kurumundan alınan 16/05/2012 tarih, 1778 sayılı kararı, uyuşturucu ile ilgili daha önce alınan Adli Tıp Raporu ve tüm dosya kapsamına göre sanıklar A.B., Mehmet Selahittin MERİH ve T.B.nin, suç tarihi itibariyle 765 sayılı TCK. hükümlerine göre teşekkül halinde yurtdışına gönderilmek amacıyla Türkiye'den eroin nakletmek ve bulundurmak suçunu işledikleri sabit görülmüş, ele geçirilen uyuşturucunun miktarı, suçun işleniş şekli suç konusunun önem ve değeri nazara alınarak cezanın alt sınırından uzaklaşılması suretiyle tespiti ile sanıkların aşağıdaki şekilde cezalandırılmalarına karar verilmiştir..."
12. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12/6/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 8/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucu, özel yetkili mahkemede yargılandığını ve bu mahkemelerin kapatıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde -adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak- yasa ile kurulmuş bir mahkeme tarafından davanın dinlenilmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Bu hak Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının da zımni bir unsuru olmakla beraber (AYM, E. 2002/170, K. 2004/54, 5/5/2004) yargılamayı yapan mahkemenin yasayla kurulması gerekliliği, Anayasa’nın 37. maddesinde ayrı ve açık bir hükümle düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142. maddesinin de kanuni hâkim güvencesinin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır.
16. Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri ile izleyecekleri yargılama usulünün yasal düzenleme ile ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararlarında, kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele alınmaktadır (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004; E.2005/8, K.2008/166, 20/11/2008).
17. Kanuni hâkim güvencesi, sadece mahkemelerin yargı yetkisi içinde yer alan konuların belirlenmesini değil her bir mahkemenin kuruluşu ve yer bakımından yargı yetkisinin belirlenmesi de dâhil olmak üzere mahkemelerin organizasyonlarına ilişkin tüm düzenlemeleri ifade etmekte, mahkemelerin görev ve yetki alanlarının açık ve anlaşılır biçimde tespit edilmesi gereğini ortaya koymaktadır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 80).
18. Başvuruya konu olayda başvurucuların sanık olarak yargılandığı kamu davası, ilgili kanun hükümleri çerçevesinde kurulmuş olan mahkemelerde yine daha önceden belirlenmiş usul kurallarına göre yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır. Bu nedenle kanuni hâkim güvencesi ilkesine ilişkin açık ve görünür bir ihlal bulunmamaktadır.
19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu; şizofren hastası sanığın beyanları esas alınarak hakkında ceza verildiğini, lehe delillerin dikkate alınmadığını, suça ilişkin kanunda ön görülen üst sınırdan her fiil için ayrı ayrı hukuka aykırı olarak ceza verildiğini belirterek suç ve cezada şahsilik ilkesinin, özgürlük ve güvenlik hakkının, mahkeme kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
21. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
22. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
23. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
24. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
25. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
26. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
27. Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kanuni hâkim güvencesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.