TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ABİDİN SARUHANOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15478)
|
|
Karar Tarihi: 6/12/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil
İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ali
Abidin SARUHANOĞLU
|
|
|
2. Gül
SARIKAYA
|
|
|
3. Saliha
SARUHANOĞLU
|
|
|
4. Senem
SARUHANOĞLU
|
|
|
5. Sevil
SARUHANOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
DÜZGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölümle
ilgili tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Aralarındaki konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle
2014/15479, 2014/15480, 2014/15481 ve 2014/15482 numaralı başvuruların
2014/15478 numaralı başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/15478
numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer başvuru dosyalarının
kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. İlk iki başvurucunun kardeşi, üçüncü başvurucunun oğlu,
dördüncü başvurucunun eşi ve beşinci başvurucunun babası olan M.S.S., kasık ve
göğüs ağrısı şikâyeti ile gittiği bir devlet hastanesinde 16/1/2004 tarihinde
47 yaşında yaşamını yitirmiştir.
A. Başvurucuların Yakını M.S.S.nin
Hastaneye Başvurması ve Ölümü
10. M.S.S., 16/1/2004 tarihinde gece saat 00.42'de şiddetli
kasık ve göğüs ağrısı şikâyeti ile Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Acil Dahiliye 1 Polikliniğine başvurmuştur. Hastayı muayene eden
doktor, hastanın bacağının oldukça soğuk olmasını ve saat 00.56'da çıkan kan
tahlillerini dikkate alarak hastayı atardamarlarında bir problem olabileceği
şüphesiyle Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar
Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine yönlendirmiştir.
11. Başvurucular, M.S.S.yi kendi
imkânlarıyla Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar
Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürmüştür. M.S.S., hasta dosyasına
göre ilk kez saat 01.50'de muayene edilmiştir. Bu Hastanede yapılan ilk
muayenede, diğer bazı tespitlerin yanı sıra hastanın duyu ve motor kaybının
olmadığı, hastanın nabzının 96/dk olduğu ancak sağ
bacak nabzının alınamadığı tespitleri yapılmıştır. İlk muayeneyi yapan doktor,
hastayla ilgili tıbbi verileri değerlendirerek
periferik arter hastalığı, aort diseksiyonu
ön tanısıyla hastayıKalp Damar Cerrahisine
yönlendirmiştir.
12. M.S.S., saat 02.15'te Kalp Damar Cerrahisi hekimlerince
muayene edilmiştir. Kalp Damar Cerrahisi notunda özetle hastanın genel
durumunun iyi olduğu, hastanın motor ve duyu kaybının olmadığı, kalp seslerinin
doğal olduğu, bununla birlikte sağ femoral nabız, sağ
popliteal nabız ile sağ dorsalis
pedis nabzı ve sağ tibialis
nabzının alınamadığı belirtilmiştir. Kalp Damar Cerrahisi notunda hastalığın
tanısı ile ilgili olarak "aort diseksiyonu? sağ femoral arter embolisi + abdominal arter
anevrizması" ifadeleri yer almıştır. Kalp Damar Cerrahisi
notunda ayrıca transözofageal ekokardiyografi (ana
atardamar-aort yırtılmalarının aranması için kullanılan bir işlem) işlemi ile
tansiyon kontrolü işleminin yapılmasının planlandığı ve sonuca göre hastanın
yeniden değerlendirileceği belirtilmiştir.
13. Transözofageal ekokardiyografi
işlemi için Koroner Yoğun Bakım Ünitesine götürülen hastanın genel durumu
aniden kötüleşmiş, daha sonra hastada kardiyopulmoner
arrest gelişmiştir. Bunun üzerine kardiyopulmoner
resüsitasyona başlanmış ve eş zamanlı olarak transözofageal ekokardiyografi işlemi yapılmıştır. Yapılan transözofageal ekokardiyografide tip 1 diseksiyon lehine
ekokardiyografi bulguları gözlenmiştir.
14. Kardiyopulmoner arrest gelişmesinden itibaren hastaya yaklaşık bir buçuk
saat müdahale edilmiş ancak olumlu bir sonuç alınamamamıştır.
Bunun üzerine saat 03.40'ta hastanın öldüğü kabul edilmiştir.
B. Ceza Soruşturması Süreci
15. Başvurucular, olay günü Dr. Siyami
Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
yakınlarına müdahale eden doktorlar hakkında görevi ihmal sonucu ölüme
sebebiyet verdikleri iddiasıyla 2/1/2004 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.
16. Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu olayda görev
alan personel hakkında İstanbul Valiliğinden 4483 sayılı Kanun’un 4. maddesi
uyarınca soruşturma izni istemiştir. Bunun üzerine ilgili sağlık personeli
hakkında ön inceleme başlatılmıştır. Daha sonra İstanbul İl Sağlık Müdür
Yardımcısı Dr. F.G., ön incelemeci olarak görevlendirilmiştir.
17. Ön incelemeci Dr. F.G., ilgili personelin ifadelerini
almıştır. Dr. Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar
Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hastaya ilk müdahaleyi yapan Dr. T.K.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(...) Bu vakanın olduğu gece ben acilde
nöbetçi asistan idim, hastayı ilk gören benim. Hastanın hemen birkaç dakika
içerisinde elektrosunu çektik, kanlarını aldık, hastada
dosyasındabelirtilenmuayenebulgularımevcuttu.Bununüzerinehemenuzmanım[Dr. A.T.A.ya] haber verdim.
Hastada enfarktüs düşünmediğimiz için ve şiddetli bacak ağrısı olduğundan, sağ femoral nabız da alınamadığından periferik
arter hastalığı ve aort disseksiyonu düşünerek hemen
telefonla kardiyavasküler cerrahi ekibini aradım.
Doktor odası cevap vermeyince eski postop bölümünü
aradım ve telefona çıkan hemşireye durumu aktardım, kendisi o sırada kardiyevasküler cerrahi ekibinin bir hastaya müdahale
etmekte olduğunu belirterek telefona ekipten birini çağırdı, durumu telefona
gelen doktor arkadaşa bildirdim. Bunun üzerine tahminen 02.15 sıralarında kardiyovasküler cerrahiden doktor arkadaş hastayı görerek
hemen koroner yoğun bakım bölümüne alındı ve eko yapılması planlandı. Hasta
koroner yoğun bakıma nakli esnasında kötüleşmişti. Ben tüm bu aşamalarda ve resüsitasyon aşamalarında hasta ex
olana dek yanında idim. Hastaya gerekli tüm müdahaleler yapılmıştır."
18.Ön incelemeci Dr. F.G., kardiyovasküler
cerrahi ekibinden Dr. T.T.nin ifadesini almıştır. Dr.
T.T.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(...) Bu vakanın olduğu gece ben [Dr. B.], [Dr. G.]
adlı asistanlarla ve uzman [Dr. N.B.A.] ile nöbetçi idim. Vaka bize bildirildiği sırada biz ekip olarak postop arrest gelişen bir hastaya
cerrahi müdahalede bulunmakta idik. Bu nedenle vaka [Dr. T.K.] tarafından bildirildiğinde hemen en kıdemsiz asistan
arkadaşımız [Dr. B.] giderek
hastayı gördü ve bize gelip hastada aort disseksiyonu
olabileceğini bildirdi. Bunun üzerine uzmanımız beni gönderdi. Ben hastayı muayene
ettiğimde aynı kanıya vararak elimizde BT olmadığından transözofageal
eko yapılmasını istedim. Hastayı koroner yoğun bakıma aldığımız sırada hastanın
durumu birden kötüleşti. Hemen resüsitasyona
başladık. Bu sırada bir yandan resüsitasyon yapılırken
ekosu da yapıldı. Hastaya gerekli tüm müdahaleler yapılmıştır."
19.Hastane kayıtlarına göre kardiyovasküler
cerrahi ekibinde görev yapan doktorlar olay saatinde Ş.P. adlı bir hastanın
tedavisi ile ilgilenmektedirler. Daha önceden by-pass
ameliyatı olan Ş.P. adlı hasta, olay günü gece saat 01.00 sıralarında nefes
darlığı şikâyeti ile hastanaye müracaat etmiş,
hastada saat 01.30 sıralarında kardiak arrest gelişmiş ve yapılan müdahalelere rağmen hasta
kurtarılamayarak saat 03.30'da ölü kabul edilmiştir.
20.Ön incelemeci tarafından dinlenen diğer sağlık personeli de
olayın gelişimine ilişkin benzer şekilde beyanda bulunmuştur.
21.Ön incelemeci Dr. F.G., olayla ilgili olarak Koşuyolu Kalp
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniğinde görevli Başhekim Yardımcısı
Dr. M.T. ve Kardiyovasküler Cerrahi Klinik Şefi Prof.
Dr. R.Z.den bilirkişi raporu almıştır. Bilirkişi
raporunda özetle hastanın kalp elektrokardiografisinin
(EKG) çekildiği ancak hastada kalp krizini düşündürecek bulgular saptanmadığı,
bunun üzerine aort diseksiyonu veya periferik emboli tanısı ile
ilgili girişimler uygulandığı, hastaya K. adlı tablet verildiği, aynı zamanda
elde mevcut olan, hızlı sonuç veren ve hastalığın tanısı için için altın değerinde bilgi veren transözofageal
eko uygulandığı, hastada De Bakey sınıflamasına göre tip I diseksiyon
bulunduğu, sonuç olarak 01.50'de Hastaneye kabul edilen, 02.10'da arrest olan, bir buçuk saatlik resüsitasyona
cevap vermeyen, 03.40'ta "ex" (ölü) kabul
edilen hastanın yapılan tıbbi işlemlerinde herhangi bir gecikme ve yanlış
uygulama olmadığı belirtilmiştir.
22.Ön İncelemeci Dr. F.G., yaptığı araştırmalar neticesinde
ilgili sağlık personeli hakkında soruşturma izni verilmemesi gerektiği yönünde
görüş bildirilmiştir.
23.İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü 25/6/2004 tarihli ve 14
sayılı karar ile ilgili sağlık personeli hakkında soruşturma izni verilmemesine
karar vermiştir.
24. Başvurucular, soruşturma izni verilmemesi kararına itiraz
edip etmedikleri hususunda Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi sunmamıştır.
C. Tam Yargı Davası Süreci
25. Başvurucular 1/9/2004 tarihinde Sağlık Bakanlığına müracaat
etmiş ve anılan olay sebebiyle uğramış oldukları maddi ve manevi zararlarının
tazmin edilmesi talebinde bulunmuşlardır. Sağlık Bakanlığı başvurucuların talebini
reddetmiştir.
26. Bunun üzerine başvurucular 13/12/2004 tarihinde İstanbul 6.
İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır. Başvurucular dava dilekçesinde
özetle şiddetli kasık ve göğüs ağrısı şikâyeti ile Dr. Lütfi Kırdar Kartal
Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvuran yakınlarının damarda yırtılma
tanısıyla Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar
Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini, sevk edilen
Hastanenin doktorlarının gerekli tıbbi müdahaleyi yapmaması sonucu yakınlarının
yaşamını yitirdiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular dava dilekçesinde;
hastanın rahatsızlığının tanısının geciktirildiğini, hastanın hiçbir cerrahi
müdahale yapılmaksızın sedyede üç dört saat bekletildiğini belirtmişlerdir.
Başvurucular ayrıca olaydan sonra akademik kariyere sahip kişilerle yaptıkları
görüşmelerde bu şekildeki bir hastanın tomografisinin derhâl çekilmesi
gerektiğini öğrendiklerini ancak Hastanede tomografi cihazının olmadığını ifade
etmişlerdir. Başvurucular son olarak acil servis doktorlarından biri tarafından
cezai ve hukuki sorumluluktan kurtulmak amacıyla belgelerde tahrifat
yapıldığını ileri sürmüşlerdir.
27. Davalı idare ise Dr. Siyami Ersek
Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde gerekli tüm
tıbbi müdahalenin zamanında yapıldığını, hastaya hiçbir tıbbi girişimde
bulunulmadığı yönündeki iddianın mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine
karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Davalı idare bu kapsamda hastaya transözofageal ekokardiyografi işleminin uygulanarak
hastalığın tanısının konulduğunu, hastada
tip 1 diseksiyon bulunduğunun tespit
edildiğini, tip 1 diseksiyon
hastalığının Kalp Damar Cerrahisinin en ağır hastalığı olduğunuve
bu vakalarda dünyanın her yerinde ölüm oranının çok yüksek olduğunu, gerek tanı
konuluncaya kadar gerekse tanı konulduktan sonra yapılan işlemlerde tıbbi
gereklere uygun hareket edildiğini, tanı konulduğu aşamada hastada aniden
gelişen kardiak arrest
üzerine yapılan tüm müdahalelere rağmen ölüm olayının meydana geldiğini
belirtmiştir.
28. İstanbul 6. İdare Mahkemesi; dava konusu olayda Hastane
ekibinin kusurunun bulunup bulunmadığı, hastalığın teşhis ve tedavisinde ilgili
personelin bir ihmal veya hatasının olup olmadığı hususunda gerekçeli bir rapor
hazırlanması istemiyle dosyayı Adli Tıp Kurumuna göndermiştir.
29. Adli Tıp Kurumu öncelikle kişinin ölüm sebebini tespit
etmiştir. Bu kapsamda yapılan inceleme neticesinde Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas
Kurulu, kişinin ölümünün kendisinde mevcut damar hastalığına bağlı aort diseksiyonu sonucu meydana gelmiş olduğu tespitlerini
yapmıştır.
30. Kişinin ölüm sebebi tespit edildikten sonra söz konusu
olayda sağlık personelinin bir kusurunun bulunup bulunmadığı araştırılmıştır.
Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, dava dosyasında bulunan tıbbi belgeler ile
diğer bilgi ve belgeleri dikkate alarak olayda sağlık personelinin bir kusuru
olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 23/8/2006
tarihli raporunun sonuç kısmı şöyledir:
" (...)
Aort diseksiyonunun
oldukça mortal (ölümcül) bir tablo olduğu, tespit
edildikten sonra 72 saat içinde müdahale edilmesi gerektiği, Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Hastanesi'nde
olay günü nöbetçi olan kardiyoloji ve cerrahi ekibinin kişiye tanıyı koymuş
olduğu, ancak müdahale edilmeden kişinin öldüğü, hastanede bulunduğu süre
içerisinde yapılan tetkikler ve müdahalenin tıp kurallarına uygun olduğu oy
birliği ile mütala olunur."
31. Başvurucular Adli Tıp Kurumu raporunun kabul edilebilir
olmadığını, "Hastaya 72 saat önce
müdahale edilmesi gerekirdi." şeklindeki ifadenin yakınlarına
müdahale eden doktorların mantığını yansıttığını, nitekim aynı mantıkla hareket
eden doktorların hastaya müdahale etmeyerek ölüme sebebiyet verdiğini
belirterek yeni bir bilirkişi raporu alınması talebinde bulunmuşlardır.
Başvurucular ayrıca uzman kişilerle yaptıkları görüşmelerde hastanın sedyede
bekletildiği sürenin teşhis ve müdahale için yeterli bir süre olduğunun
değerlendirildiğini, olay günü hastaya müdahale edilemeyeceğininkendilerine
söylenmesi hâlinde hastayı özel bir hastaneye götürebileceklerini ifade
etmişlerdir.
32. İstanbul 6. İdare Mahkemesi 11/4/2007 tarihli ve
E.2004/3314, K.2007/939 sayılı kararla, hastaya yapılan müdahalenin tıp
kurallarına uygun olduğunu belirten Adli Tıp Kurumu raporunu yeterli görerek
davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme, ölüm olayının Hastanenin kusurundan
kaynaklanmadığı, dolayısıyla başvurucuların tazminat isteğinin reddedilmesi
gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
33. Başvurucular, genel olarak dava dilekçesinde ve bilirkişi
raporuna itiraz dilekçesinde belirttikleri hususları yineleyerek kararı temyiz
etmiştir. Başvurucular ayrıca gerekçeli kararda bilirkişi raporuna yaptıkları
itirazın incelenmediğini, bunun yanı sıra gerekli teçhizatın Hastanede
bulunmadığı, hastaya müdahale edilmediği ve sahtecilik yapılmaya çalışıldığı
yönündeki iddialarının dikkate alınmadığını ileri sürmüştür.
34. Danıştay savcısı, uyuşmazlığın çözümünün ölen kişiye
zamanında müdahale edilip edilmediği noktasında toplandığını belirterek bu
hususunun tespiti için yeni bir bilirkişi raporuna gereksinim duyulduğu yönünde
düşünce bildirmiştir.
35. Danıştay 10. Dairesi 30/1/2012 tarihli ve E.2008/463,
K.2012/263 sayılı ilamla ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar
vermiştir.
36. Başvurucuların karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
27/5/2014 tarihli ve E.2013/3161, K.2014/4317 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
37. Anılan karar 26/8/2014 tarihinde başvurucuların vekiline
tebliğ edilmiştir:
38. Başvurucular 25/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
39. 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu’nun "Temel esaslar" başlıklı
3. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Sağlık hizmetleriyle ilgili temel esaslar
şunlardır:
a) Sağlık kurum ve kuruluşları yurt sathında
eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunacak şekilde Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığınca, diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak planlanır, koordine
edilir, mali yönden desteklenir ve geliştirilir.
c) Bütün sağlık kurum ve kuruluşları ile
sağlık personelinin ülke sathında dengeli dağılımı ve yaygınlaştırılması
esastır. Sağlık kurum ve kuruluşlarının kurulması ve işletilmesi bu esas
içerisinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca düzenlenir. Bu düzenleme ilgili
Bakanlığın görüşü alınarak yapılır. Gerek görüldüğünde özel sağlık
kuruluşlarının her türlü ücret tarifeleri Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca onaylanır.Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık
kuruluşları veya sağlık işletmelerinde verilen her türlü hizmetin fiyatları
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca tespit ve ilan edilir.
g) Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı; sağlık
ve yardımcı sağlık personelinin yurt düzeyinde dengeli dağılımını sağlamak
üzere istihdam planlaması yapar, ülke ihtiyacına uygun nitelikli sağlık
personeli yetiştirilmesi amacıyla hizmet öncesi ya da kamu kuruluşlarında
mesleklerini icra eden sağlık ve yardımcı sağlık personeline hizmetiçi eğitim yaptırır. Bunu sağlamak amacıyla üniversitelerin,
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile kamu kurum ve kuruluşlarının
imkanlarından da yararlanır. Hizmetiçi eğitim
programını ne şekilde ve hangi sürelerle yapılacağı Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelikte tespit edilir.
i)
Sağlık hizmetlerinin yurt çapında istenilen seviyeye ulaştırılması amacıyla;
bakanlıklar seviyesinden en uçtaki hizmet birimine kadar kamu ve özel sağlık
kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları arasında koordinasyon
ve işbirliği yapılır. Sağlık kurum ve kuruluşları coğrafik ve fonksiyonel
hizmet alanları, verecekleri hizmetler, yönetim, hizmet ilişki ve bağlantıları
gibi konularda tespit edilen esaslara uymak ve verilen görevleri yapmakla
yükümlüdürler. Çağdaş tıbbi bilgi ve teknolojinin ülkeye getirilmesi ve teşviki
sağlanır. ”
40.6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı
davası açılması” başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl
ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen
veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
B. Uluslararası Hukuk
41. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur."
42. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre yaşam hakkının
devlete yüklediği pozitif yükümlülükler -ister özel hastane ister devlet
hastanesi olsun- hastaların yaşamlarının korunmasını teminat altına alma
zorunluluğu getiren düzenleyici bir çerçeve oluşturulmasını gerekli kılar (Asiye Genç/Türkiye, B. No: 24109/07,
27/1/2015, § 67).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 6/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
44.Başvurucular, şiddetli kasık ve göğüs ağrısı şikâyeti ile Dr.
Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvuran yakınlarının
damarda yırtılma tanısıyla Dr. Siyami Ersek Göğüs
Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini, sevk
üzerine gidilen Hastane doktorları tarafından zamanında tanının konulmaması ve
gerekli tedavi ile cerrahi müdahalenin yapılmaması nedeniyle ölüm olayının
meydana geldiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, Dr. Siyami
Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorlarının
hastayı saatlerce sedyede bekleterek ölüme sebebiyet verdiklerini, nöbetçi
doktora bir türlü ulaşamadıklarını, yakınlarının fenalaşması üzerine
doktorların geldiğini ancak bu aşamada yapılan müdahalenin yeterli olmadığını
belirtmişlerdir. Başvuruculara göre hastaya son anda müdahale eden doktorlar o
ana kadar Hastanede olmayıp hastanın nabzının düşmesi üzerine dışarıdan
çağrılmıştır. Başvurucular ayrıca hastalığın kesin tanısının konulabilmesi için
zaruri olan tomografi cihazının Hastanede bulunmadığını ve Acil Servis
doktorlarından birinin kayıtlarda tahrifat yapmaya çalıştığını ifade
etmişlerdir. Başvurucular bu iddialarla yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
45. Başvurucular, idari yargıda açtıkları tam yargı davasının da
eksik ve çelişkili tespitler içeren bilirkişi raporuna dayanılarak
reddedildiğini, Danıştay savcısı tarafından söz konusu bilirkişi raporunun
yetersiz olduğu ve olay hakkında karar verilebilmesi için yeni bir bilirkişi
raporu alınması gerektiği yönünde görüş bildirildiğini, temyiz ve karar
düzeltme taleplerinin gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini belirterek adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular temel olarak yakınları M.S.S.nin tıbbi ihmal sonucu yaşamını yitirdiğini ve bu ölüm
olayı üzerine açtıkları davada etkili bir yargısal korumadan
yararlanamadıklarını ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların iddiaları, Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile ilgili olduğundan bu
iddiaların bir bütün hâlinde yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
47. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında,
kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî
deneylere tâbi tutulamaz.”
48. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...)
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Genel İlkeler
49. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan
olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır.
Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına
kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir
yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
50. Söz konusu pozitif yükümlülük sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde herkesin
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürmesini sağlamak (…) amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp
hizmet vermesini” düzenleyeceği, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki
sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak ve onları denetleyerek yerine
getireceği kurala bağlanmıştır (İlker Başer
ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
51. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklere göre
devletin öncelikle, yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak
için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerekmektedir.
52. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi
varlıklarını koruma hakkı kapsamında -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları
tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini, hastaların yaşamları ile
maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin
alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B.
No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
53. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında
gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, yaşam hakkını
korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını,
bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili
idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal
olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet
bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 52).
54. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise
"etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük her
olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Bu durumlarda mağdurlara
hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli
olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 59; Nail Artuç,
§ 37).
55. Mağdurların kendi inisiyatifleri ile başvurabilecekleri
tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların
uygulamada da etkili olmasıgerekir. Bir başvuru
yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi
veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir
giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §
39).
56. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri
sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile
ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti
altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin
Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
57.Somut olayda başvurucular, Dr. Siyami
Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan
ihmaller üzerine idare aleyhine açtıkları tam yargı davasının reddedilmesi
nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, Dr.
Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan işlemlere yönelik
herhangi bir ihmal ya da kusur iddiasında bulunmadıkları gibi doktorlar
hakkında yürütülen ceza soruşturmasına yönelik herhangi bir ihlal iddiasında da
bulunmamışlardır. Bu sebeple başvuru, tam yargı davasının niteliği dikkate
alınarak Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar
Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki işlemlerle sınırlı olarak
incelenecektir.
58. Somut olayda yaşam hakkının korunması için oluşturulan yasal
çerçevenin yetersiz olduğu şeklinde bir iddia ileri sürülmediği gibi Anayasa
Mahkemesi tarafından bu konuda resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir
hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.
59. Somut olayda öncelikle başvurucuların Acil Servis
doktorlarından birinin kayıtlarda tahrifat yapmaya çalıştığı yönündeki
iddiasına değinmek gerekir. Başvurucular, kayıtlarda tahrifat yapıldığı
iddiasını soyut olarak ileri sürmüş; bu konuda ikna edici bir açıklama
getirmemişlerdir. Başvuru formu ve eklerinde, Anayasa Mahkemesine sunulan
Hastane kayıtlarının doğruluğundan şüphelenilmesini gerektirecek bir husus da
tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvuru dosyasına eklenen Hastane kayıtlarına
göre değerlendirmelerde bulunmanın somut olayda herhangi bir sakıncasının
olmadığı kanaatine varılmıştır.
60. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların yakını
M.S.S.nin 16/1/2004 tarihinde gece saat 00.42'de
şiddetli kasık ve göğüs ağrısı şikâyeti ile Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve
Araştırma Hastanesine başvurduğu, burada yapılan muayenede atardamarlarında bir
problem olabileceği değerlendirilen hastanın saat 01.00 sıralarında Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesine yönlendirildiği, bunun üzerine hastanın saat 01.00
sıralarında Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden çıkış
yaptığı, saat 01.00 sıralarında Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma
Hastanesinden çıkış yapan hastanın Dr. Siyami Ersek
Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittiği ve bu
hastanenin Acil Servisinde ilk kez saat 01.50 sıralarında muayene edildiği ve aort diseksiyonu ön
tanısıyla Kalp Damar Cerrahisine yönlendirildiği, bunun üzerine hastanın saat
02.15'te Kalp Damar Cerrahisi hekimlerince muayene edildiği, Kalp Damar
Cerrahisi hekimlerince hastalığın kesin tanısı için transözofageal
ekokardiyografi planlandığı ancak hastanın bu işlem için Koroner Yoğun Bakım
Ünitesine götürüldüğü sırada genel durumunun aniden kötüleştiği, genel durumu
aniden kötüleşen hastaya yaklaşık bir buçuk saat müdahale edildiği ancak olumlu
bir sonuç alınamaması üzerine hastanın saat 03.40'ta öldüğünün kabul edildiği
anlaşılmaktadır.
61. Somut olayda ilk olarak hastalığın kesin tanısının
konulabilmesi için zaruri olan tomografi cihazının Hastanede bulunmadığı ve bu
sebeple hastalığın tanısının zamanında konulamadığı yönündeki iddiaların
incelenmesi gerekir.
62. İstanbul 6. İdare Mahkemesi, başvurucuların bu iddiaları
kapsamında çeşitli araştırmalar yapmış vekişinin ölüm
sebebinin tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan rapor
almıştır. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan raporda, ölüm
nedeninin kişinin kendisinde mevcut olan damar hastalığına bağlı aort diseksiyonu
olduğu belirtilmiştir (bkz. § 29). Nitekim gerek Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim
ve Araştırma Hastanesi gerekse Dr. Siyami Ersek Göğüs
Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorları hastalığın ön
tanısını aort diseksiyonu
olarak koymuş ve yapılacak bir sonraki işlemi bu tanıya göre
planlamıştır. Başvurucular hastalığın kesin tanısının konulabilmesi için zaruri
olan tomografi cihazının Hastanede bulunmadığını ileri sürmüşlerse de Hastanede
uygulanabilecek olan transözofageal ekokardiyografi
işleminin de aort diseksiyonun tanısında kullanılan
bir işlem olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim hastada kardiyopulmoner
arrest gelişmesi üzerine eş zamanlı olarak transözofageal ekokardiyografi işlemi uygulanmış ve
uygulanan transözofageal ekokardiyografide tip 1 diseksiyon
lehine ekokardiyografi bulguları gözlenmiştir. Bunun yanı sıra ceza
soruşturması sürecinde Koşuyolu Kalp Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji
Kliniğinde görevli Başhekim Yardımcısı Dr. M.T ve Kardiyovasküler
Cerrahi Klinik Şefi Prof. Dr. R.Z.den alınan bilirkişi
raporunda, transözofageal ekokardiyografi işleminin
hızlı sonuç veren ve hastalığın tanısı için önemli bilgiler sunan bir işlem
olduğu belirtilmiştir (bkz. § 21). Bu durumda mevcut bilgi ve belgeler ışığında
başvurucuların yakını M.S.S.nin Hastanede tomografi
cihazının bulunmamasından olumsuz olarak etkilendiğini söylemek mümkün
değildir. Nitekim dava kapsamında alınan bilirkişi raporlarında, başvurucuların
yakını M.S.S.nin Hastanede tomografi cihazının
bulunmamasından olumsuz olarak etkilendiği yönünde bir tespit yer almamaktadır.
63. İkinci olarak Dr. Siyami Ersek
Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorlarının
hastayı saatlerce sedyede bekleterek ölüme sebebiyet verdikleri, hastaya son
anda müdahale eden doktorların o ana kadar Hastanede olmayıp hastanın nabzının
düşmesi üzerine dışarıdan çağrıldıkları yönündeki iddiaların incelemesi
gerekir.
64. Başvuru formu ve ekleri bu kapsamda incelendiğinde Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde hastanın ilk muayenesinin gece saat 01.50 sıralarında
yapıldığı anlaşılmaktadır. Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma
Hastanesinden gece saat 01.00 sıralarında çıkış yapıldığı ve Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesine gidilirken yolda belli bir süre geçirildiği dikkate
alındığında gece saat 01.50'de yapılan ilk muayenenin Hastaneye müracaattan
saatler sonra gerçekleştirildiğini söylemek mümkün görünmemektedir.
65. Hasta ayrıca ilk muayeneden yaklaşık 20-25 dakika sonra saat
02.15'te Kalp Damar Cerrahisi hekimlerince muayene edilmiş ancak transözofageal ekokardiyografi işlemi yapılacakken
durumunun kötüleşmesi üzerine yaşamını yitirmiştir. Hastane kayıtlarına göre
Kalp Damar Cerrahisi hekimleri durumu ağır olan başka bir hasta ile
ilgilendikleri sırada başvurucuların yakınının sağlık durumu hakkında
kendilerinden konsültasyon istenmiş, bunun üzerine Kalp Damar Cerrahisi
ekibinden iki doktor başvurucuların yakınını muayene etmiştir. Başvuru formu ve
eklerinde, hastalığın tanı ve tedavisinde ihmal yaşandığını ve/veya bu hususta
yetkili makamlarca gerekli çabanın sarf edilmediğini gösteren bir durum tespit
edilememiştir. Nitekim Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan alınan bilirkişi
raporunda, olay günü Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve
Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde nöbetçi olan kardiyoloji ve
cerrahi ekibinin tanıyı koymuş olduğu ancak müdahale edilemeden kişinin öldüğü,
hastaya yapılan tetkikler ve müdahalenin tıp kurallarına uygun olduğu yönünde değerlendirmelerde
bulunulmuştur (bkz. § 30). Ceza soruşturması sürecinde Dr. M.T. ve Prof. Dr. R.Z.den alınan bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin de
Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporu ile aynı doğrultuda olduğu ve bu
raporda da hastaya yapılan tıbbi işlemlerde herhangi bir gecikme ve yanlış
uygulama olmadığının değerlendirildiği görülmektedir (bkz. § 21).
66.Bu durumda somut olayda yaşamın korunması hususunda kamu
makamlarının kusurunu ya da ihmalini ortaya koyan bir verinin bulunmadığı
anlaşılmaktadır. Nitekim başvuru konusu ölüm olayı hakkında alınan bilirkişi
raporlarında da ilgili doktorlara ve idareye herhangi bir kusur atfedilmediği
görülmektedir.
67. Somut olayda son olarak idari yargıda açılan davada eksik ve
çelişkili tespitler içeren bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulduğu,
temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ileri sürülen itirazların gerekçesiz bir
şekilde reddedildiği yönündeki iddiaların incelenmesi gerekir. Görülmekte olan
bir davadaki delilleri değerlendirmek kural olarak derece mahkemelerinin işi
olmakla birlikte yaşam hakkının ihlal edildiği şikâyetinin bulunduğu davalarda
derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir
inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmesi gerekmektedir. Somut olay bu kapsamda incelendiğinde, ilgili
doktorlar hakkında yürütülen ön inceleme sırasında alınan bilirkişi raporu ile
idari yargıda açılan dava sırasında Adli Tıp Kurumundan alınan raporların
birbiriyle uyumlu olduğu, başvuru formu ve eklerinde de Adli Tıp Kurumu
tarafından hazırlanan raporların objektifliğinin ve/veya yeterliğinin
sorgulanmasına neden olabilecek herhangi bir hususun bulunmadığı
değerlendirilmiştir. Başvuru konusu olayda, derece mahkemelerinin hastaya
yapılan müdahalenin tıp kurallarına uygun olduğu yönündeki tespitinden
ayrılmayı gerektirecek bir hususun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
68. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda
devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü yerine getiremediğini söylemek mümkün
değildir. Ayrıca dava reddedilmiş bile olsa başvurucuların etkili bir yargısal
korumadan yararlanamadığı da söylenemez.
69. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçeyle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
6/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.