TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
B.T. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15769)
|
|
Karar Tarihi: 30/11/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 16/2/2018-30334
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
B.T.
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulhalim
YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Sabiha Gökçen Havalimanı nezarethanesinde ve Kumkapı
Geri Gönderme Merkezinde idari gözetim altında tutmanın hukuki olmaması,
tutulma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olması, tutmaya karşı etkili
bir başvuru yolunun bulunmaması, tutma nedenlerinin usulüne uygun olarak
bildirilmemesi, haksız tutulmaya karşı tazminat elde etme imkânı tanınmaması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
8. Birinci Bölüm tarafından 25/10/2017 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
10. Özbekistan vatandaşı olan başvurucu; başvuru formunda
belirtilmeyen ve ekindeki belgelerden anlaşılamayan bir tarihte, dinî ve siyasî
düşünceleri nedeniyle baskı gördüğü için ülkesini terk ettiğini belirtmiştir.
11. Başvurucu 23/6/2014 tarihinde üzerinde sahte Yunanistan
pasaportuyla yurt dışına çıkış yapmak isterken Sabiha Gökçen Havalimanı'nda
yakalanmıştır.
12. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Sabiha Gökçen Havalimanı Şube
Müdürlüğü Adli Hizmetler Büro Amirliğinin 23/6/2014 tarihli ve 2014/1761 ve
2014/1762 sayılı iki kararıyla başvurucu hakkında Türkiye’ye yasa dışı yoldan
girmek ve kimliği hakkında yanlış beyanda bulunmaktan dolayı idari para cezası
uygulanmıştır.
13. Başvurucu hakkında resmî belgede sahtecilik suçu yönünden
yapılan soruşturmaya esas olmak üzere pasaportun sahteliği konusunda inceleme
yaptırılmış, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı
Müdürlüğünün 24/6/2014 tarihli raporunda pasaportun sahte olduğu
belirtilmiştir. Adli soruşturmanın akıbeti konusunda başvuru dosyası kapsamında
herhangi bir bilgi mevcut değildir.
14. Başvurucu 23/6/2014 ile 28/6/2014 tarihleri arasında altı
gün boyunca Sabiha Gökçen Havalimanı Şube Müdürlüğü nezarethanesinde
tutulmuştur. Polis memurlarınca düzenlenen 23/6/2014 tarihli Cumhuriyet savcısı
ile telefonla yapılan görüşme tutanağına göre başvurucunun sahtecilik suçundan
gözaltına alınmasına dair bir talimat verilmemiştir. Başvurucu 28/6/2014
tarihinde Yabancılar Şube Müdürlüğü polislerince Kumkapı Geri Gönderme Merkezine
(GGM/Merkez) teslim edilerek idari gözetim altında tutulmaya başlanmıştır.
15. İdari gözetime ilişkin olarak 15/7/2014 tarihinde
başvurucunun yaptığı itiraz, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 17/7/2014
tarihli kararıyla "… hakkında resmi
belgede sahtecilik, illegal giriş ve yalan beyan suçları nedeniyle işlem
yapıldığı, adı geçen sahsın 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunu'nun sınır dışı etme kararı alınacaklar başlığının 54/c-h maddelerine
göre sınır dışı işlemlerinin yapılabilmesi için 30/06/2014 tarihinde idari
gözetim altına alındığı, 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanununun 57/3 maddesinde ‘geri gönderme merkezlerinde idari gözetim süresi
altı ayı geçemez. Ancak bu süre, sınır dışı etme işlemlerinin yabancının iş birliği
yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da belgeleri vermemesi nedeniyle
tamamlanamaması halinde, en fazla altı ay daha uzatılabilir’ şeklindeki
düzenleme dikkate alındığında 6 aylık idari gözetim süresinin dolmadığı” gerekçesiyle
kesin olarak reddedilmiştir. Bu karar 4/8/2014 tarihinde başvurucu vekiline
tebliğ edilmiştir.
16. GGM’de tutulduğu sırada 22/7/2014
tarihinde İstanbul Valiliğine uluslararası koruma talebinde bulunan başvurucu,
Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün (GİGM) yazısı üzerine 21/8/2014 tarihinde saat
16.30’da Sinop'ta ikamet etmek üzere GGM’den
salıverilmiştir.
17. Başvurucu 23/6/2014 ile 28/6/2014 tarihleri arasında altı
gün Sabiha Gökçen Havalimanı Şube Müdürlüğü nezarethanesinde, 28/6/2014 ile
21/8/2014 arasında elli dört gün ise GGM’de olmak
üzere toplam 60 gün idari gözetim altında tutulmuştur.
18. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun kaldığı sürede Kumkapı GGM’nin durumu hakkında Emniyet Genel Müdürlüğünden (EGM)
istemiş olduğu bilgilere 16/3/2016 tarihli yazıyla yanıt verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanunu'nun başvuru konusu işlemlerin yapıldığı tarihteki hâliyle
yürürlükte olan 3., 9., 52., 53., 54., 57.,58. ve 59. maddelerinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Tanımlar
Madde 3 - …
d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma
talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi,
...
r) Uluslararası koruma: Mülteci, şartlı
mülteci veya ikincil koruma statüsünü,
…
ü) Yabancı: Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile
vatandaşlık bağı bulunmayan kişiyi,
…
ifade eder.
…
Türkiye’ye giriş yasağı
Madde 9 - (1) Genel Müdürlük, gerektiğinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
görüşlerini alarak, Türkiye dışında olup da kamu düzeni veya kamu güvenliği ya
da kamu sağlığı açısından Türkiye’ye girmesinde sakınca görülen yabancıların
ülkeye girişini yasaklayabilir.
...
Sınır dışı etme
Madde 52 - (1) Yabancılar, sınır dışı etme kararıyla, menşe ülkesine veya transit
gideceği ülkeye ya da üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilebilir.
Sınır dışı etme kararı
Madde 53 - (1) Sınır dışı etme kararı, Genel Müdürlüğün talimatı üzerine veya
resen valiliklerce alınır.
(2) Karar, gerekçeleriyle birlikte hakkında
sınır dışı etme kararı alınan yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına
tebliğ edilir. Hakkında sınır dışı etme kararı alınan yabancı, bir avukat
tarafından temsil edilmiyorsa kendisi veya yasal temsilcisi, kararın sonucu,
itiraz usulleri ve süreleri hakkında bilgilendirilir.
(3) Yabancı veya yasal temsilcisi ya da
avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren on beş
gün içinde idare mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvuran kişi, sınır dışı
etme kararını veren makama da başvurusunu bildirir. Mahkemeye yapılan
başvurular on beş gün içinde sonuçlandırılır. Mahkemenin bu konuda vermiş
olduğu karar kesindir. Yabancının rızası saklı kalmak kaydıyla, dava açma
süresi içinde veya yargı yoluna başvurulması hâlinde yargılama sonuçlanıncaya
kadar yabancı sınır dışı edilmez.
Sınır dışı etme kararı
alınacaklar
Madde 54 - (1) Aşağıda sayılan yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınır:
…
c) Türkiye’ye giriş, vize ve ikamet izinleri
için yapılan işlemlerde gerçek dışı bilgi ve sahte belge kullananlar
…
h) Türkiye’ye yasal giriş veya Türkiye’den
yasal çıkış hükümlerini ihlal edenler
…
Sınır dışı etmek üzere idari
gözetim ve süresi
Madde 57 - (1) 54 üncü madde kapsamındaki yabancılar, kolluk tarafından
yakalanmaları hâlinde, haklarında karar verilmek üzere derhâl valiliğe
bildirilir. Bu kişilerden, sınır dışı etme kararı alınması gerektiği
değerlendirilenler hakkında, sınır dışı etme kararı valilik tarafından alınır.
Değerlendirme ve karar süresi kırk sekiz saati geçemez.
(2) Hakkında sınır dışı etme kararı
alınanlardan; kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış
kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir
bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan,
kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar
hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınır. Hakkında idari gözetim
kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan kolluk birimince geri gönderme
merkezlerine kırk sekiz saat içinde götürülür.
(3) Geri gönderme merkezlerindeki idari
gözetim süresi altı ayı geçemez. Ancak bu süre, sınır dışı etme işlemlerinin
yabancının iş birliği yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da
belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanamaması hâlinde, en fazla altı ay daha
uzatılabilir.
(4) İdari gözetimin devamında zaruret olup
olmadığı, valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirilir. Gerek
görüldüğünde, otuz günlük süre beklenilmez. İdari gözetimin devamında zaruret
görülmeyen yabancılar için idari gözetim derhâl sonlandırılır. Bu yabancılara,
belli bir adreste ikamet etme, belirlenecek şekil ve sürelerde bildirimde
bulunma gibi idari yükümlülükler getirilebilir.
(5) İdari gözetim kararı, idari gözetim
süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan değerlendirmelerin
sonuçları, gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal temsilcisine ya da
avukatına tebliğ edilir. Aynı zamanda, idari gözetim altına alınan kişi bir
avukat tarafından temsil edilmiyorsa, kendisi veya yasal temsilcisi kararın
sonucu, itiraz usulleri ve süreleri hakkında bilgilendirilir.
(6) İdari gözetim altına alınan kişi veya
yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimine
başvurabilir. Başvuru idari gözetimi durdurmaz. Dilekçenin idareye verilmesi
hâlinde, dilekçe yetkili sulh ceza hâkimine derhâl ulaştırılır. Sulh ceza
hâkimi incelemeyi beş gün içinde sonuçlandırır. Sulh ceza hâkiminin kararı
kesindir. İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı,
idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla yeniden
sulh ceza hâkimine başvurabilir.
(7) İdari gözetim işlemine karşı yargı yoluna
başvuranlardan, avukatlık ücretlerini karşılama imkânı bulunmayanlara,
talepleri hâlinde 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümlerine
göre avukatlık hizmeti sağlanır.
Geri gönderme merkezleri
Madde 58 - (1) İdari gözetime alınan yabancılar, geri gönderme merkezlerinde
tutulurlar.
...
Geri gönderme merkezlerinde
sağlanacak hizmetler
Madde 59 - (1) Geri gönderme merkezlerinde;
a) Yabancı tarafından bedeli karşılanamayan
acil ve temel sağlık hizmetleri ücretsiz verilir,
b) Yabancıya; yakınlarına, notere, yasal
temsilciye ve avukata erişme ve bunlarla görüşme yapabilme, ayrıca telefon
hizmetlerine erişme imkânı sağlanır,
..."
20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 2. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“İdari dava
türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı
Madde 2 - 1. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) İdari
dava türleri şunlardır:
a) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 21/9/1995
tarihli ve E.1995/27, K.1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000
- 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları,
…
2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve
işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır…”
21. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
91., 141. ve 142. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:
“Gözaltı
Madde 91 - (1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca
bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar
verilebilir. (Değişik ikinci cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.)
Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için
zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmi dört saati geçemez.(Ek
cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre on iki saatten fazla
olamaz.
(2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma
yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut
delillerin varlığına bağlıdır.
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin
toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet
savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün
süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması
emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
…
Tazminat istemi
Madde 141 - (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya
hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen,
…
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.)
Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından
yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler.
…
Tazminat isteminin koşulları
Madde 142 - …
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır
ceza mahkemesinde karara bağlanır.
…”
22. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma
Yönetmeliği’nin 4., 11. ve 25. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:
“Tanımlar
Madde 4 - …
Nezarethane: Şüpheli veya sanıkların
haklarındaki işlemlerin tamamlanıp adlî mercilere sevk edilinceye kadar bekletilmesi
amacıyla yapılmış yerleri,
…
ifade eder.
Nezarethane işlemleri
Madde 11 - Üst araması yapılan kişinin nezarethaneye girişi, bu Yönetmeliğe ekli
"Nezarethaneye Alınanların Kaydına Ait Defter"e
(EK-B) kaydedilerek sağlanır.
Nezarethane işlemlerinde;
a) Aynı suçla ilgisi olanlar, birbirine hasım
olanlar, erkek ve kadınlar bir araya konulmazlar, çocuklar yetişkinlerden ayrı
tutulurlar.
b) Nezarethanede zarurî hâller dışında beşten
fazla kişi bir arada bulundurulmaz.
c) Tuvalet, temizlik gibi zorunlu ihtiyaçların
giderilmesi görevli memurun gözetiminde sağlanır.
d) Yiyecek ve içecekler önceden kontrol
edilir.
e) Gözaltına alınan kişi saldırgan bir tutum
sergilemeye başladığı veya kendisine zarar vermeye kalkıştığı takdirde önce
sözle kontrol altına alınmaya çalışılır. Bu mümkün olmadığı takdirde,
hareketini giderecek derecede kuvvet kullanılabilir. Ancak zarurî olmadıkça
gerek kendisinin gerek başkasının hayatı, vücut bütünlüğü veya sağlığı
tehlikeye girmedikçe kuvvet kullanılmaz.
f) Saldırgan tutum ve davranışları kontrol
altına alınamayan kişiler tıbbî müdahalede bulunulması için sağlık
kuruluşlarına gönderilir.
g) Gözaltına alınan kişilerin yaşama haklarını
koruyucu gerekli önlemler alınarak, bu amaçla ilgili gözetlenebilir. Gözetleme
işlemi teknik imkânlar ölçüsünde kayda alınabilir.
h) Gözaltındaki kişinin beslenme, nakil,
sağlığının korunması ve gerektiğinde tedavisi, yakalandığının yakınlarına haber
verilmesi giderleri ilgili birimin bağlı olduğu Bakanlığın bütçe ödeneklerinden
karşılanır.
Nezarethane ve ifade alma
odası
Madde 25 - Nezarethaneler en az 7 metrekare genişliğinde, 2,5 metre yüksekliğinde
ve duvarlar arasında en az 2 metre mesafe olacak şekilde düzenlenir. Yeterli
doğal ışıklandırma ve havalandırma imkânları sağlanır. Ancak, şüpheli sayısının
çokluğu sebebiyle nezarethane imkânlarının yetersiz olması durumunda,
nezarethaneler için öngörülen fizikî şartlara sahip başka yerler de
kullanılabilir.
Nezarethanelerde gözaltına alınan kişilerin
yatmaları ve oturmaları için yeteri kadar sabit ve dayanıklı oturma yerleri
bulundurulur.
Mevsim ve gözaltı yerlerinin maddî şartları da
dikkate alınarak, geceyi gözaltında geçirecek şahıslar için yeterli miktarda
battaniye ve yatak temin edilir.
Tuvalet, banyo ve temizlik ihtiyaçlarının
giderilmesi için gerekli tedbirler alınır.
Nezarethane girişine, onaylanmış nezarethane
talimatı asılır.
İç ve dış emniyeti sağlanmış, özel surette
hazırlanmış, teknik donanımlı, bağımsız yerlerin ifade alma odası olarak
kullanılmasına özen gösterilir.
Mevcut nezarethane ve ifade alma odalarının
standartlara uygun hâle getirilmesi bütçe imkânları çerçevesinde sağlanır.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Mevzuat
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3., 5. ve 13.
maddeleri şöyledir:
“İşkence
yasağı
Madde 3 - Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya
cezaya tabi tutulamaz.
Özgürlük ve güvenlik hakkı
Madde 5 - 1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen
haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden
yoksun bırakılamaz:
a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından
verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;
b) Kişinin, bir mahkeme tarafından yasaya
uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın öngördüğü bir
yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla yasaya uygun olarak yakalanması
veya tutulması;
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek
için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten
sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin
varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve
tutulması;
d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için
usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulması veya yetkili merci
önüne çıkarılmak üzere yasaya uygun olarak tutulması;
e) Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını
engellemek amacıyla, hastalığı yayabilecek kişilerin, akıl hastalarının, alkol
veya uyuşturucu madde bağımlılarının veya serserilerin yasaya uygun olarak
tutulması;
f) Kişinin, usulüne aykırı surette ülke
topraklarına girmekten alıkonması veya hakkında derdest bir sınır dışı ya da
iade işleminin olması nedeniyle yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;
2. Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin
ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir
dilde bildirilmesi zorunludur.
3. İşbu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen
koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkesin derhal bir yargıç veya
yasayla adli görev yapmaya yetkili kılınmış sair bir kamu görevlisinin önüne
çıkarılması zorunlu olup, bu kişi makul bir süre içinde yargılanma ya da
yargılama süresince serbest bırakılma hakkına sahiptir. Salıverilme, ilgilinin
duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminat şartına bağlanabilir.
4. Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden
yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir
süre içinde karar verilmesi ve, eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest
bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama
veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir.
Etkili başvuru hakkı
Madde 13 - Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve
özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası
için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci
önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Uygulamaları
a. Etkili Başvuru Hakkına
İlişkin Uygulama
24. Yabancılar hukuku ile ilgili davalarda Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), uluslararası hukukun yerleşmiş içtihadına göre devletlerin
anlaşmalardan doğan taahhütlere aykırı olmamak şartıyla yabancıların kendi
topraklarına girmelerini, orada kalmalarını ve oradan uzaklaşmalarını kontrol
etme hakları olduğunu kabul etmektedir. Sözleşme başlı başına, bir şahsın
vatandaşı olmadığı bir ülkenin topraklarına girme hakkını güvence altına
almamaktadır ve devletler kamu düzeninin korunması görevini yerine getirirlerken
suç işleyen bir yabancıyı sınır dışı etme hakkına sahiptir (Üner/Hollanda [BD], B. No: 46410/99,
18/10/2006, § 54; De Souza
Rıbeiro/Fransa [BD], B. No: 22689/07,
13/12/2012, § 77).
25. AİHM; ayrıca yabancıların ülkeye girişleri, ülkede
ikametleri ve ülkeden sınır dışı edilmeleri ile ilgili işlem ve yargılama
süreçlerinin Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası anlamında bir
“medeni hak ve yükümlülük” veya bir “suç isnadı”nın
esasının karara bağlanması ile ilgili olmadığını kabul ederek anılan Sözleşme
hükmünün belirtilen yargılama süreçleri bakımından uygulanabilir olmadığına
karar vermiştir (Maaouia/Fransa [BD], B. No:
39652/98, 5/10/2000, §§ 33-40).
26. Sözleşme’nin 1. maddesine göre temel hak ve özgürlüklerin
güvence altına alınmasını sağlama ve bunları uygulama görevi, öncelikle ulusal
makamlara aittir. Mahkemeye şikâyette bulunma mekanizması, insan haklarının
korunmasında ulusal sistemlere göre ikincildir. Bu durum, Sözleşme’nin 13.
maddesi ile 35. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ortaya konmuştur (Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96, 26/9/2000,
§ 152).
27. Sözleşme’nin 13. maddesi, Sözleşme ile güvence altına alınan
hak ve özgürlükleri öne sürebilmek için iç hukuk düzeninde bir hukuk yolunun
mevcudiyetini güvence altına almaktadır. Bunun sonucu olarak bu hüküm, Sözleşme’ye dayanan “savunulabilir bir iddia”nın
kapsamının incelenebilmesi ve uygun bir giderim sağlanabilmesi için bir iç
hukuk yolunun bulunmasını zorunlu kılmaktadır. Taraf devletlerin Sözleşme’nin
13. maddesinden doğan yükümlülüklerinin kapsamı, başvurucunun şikâyetinin
niteliğine bağlı olarak değişir. Taraf devletlerin bu hükmün kendilerine
yüklediği taahhütleri yerine getirme konusunda belli bir takdir yetkisi
bulunmaktadır (Jabari/Türkiye, B. No: 40035/98, 11/7/2000, §
48).
28. Ayrıca Sözleşme’nin 13. maddesinin gerektirdiği başvuru
yolunun hem teoride hem de pratikte devam eden ihlali önleme ve meydana gelen
ihlaller için uygun telafi imkânı sağlaması, özellikle bu başvurunun yerine
getirilmesinin haksız bir şekilde devlet makamlarının eylemleri veya ihmalleri
ile engellenmemesi gerekmektedir (Ananyev ve
diğerleri/Rusya, B. No: 42525/07 ve 60800/08, 10/1/2012, § 96; Çakıcı/Türkiye [BD], B. No: 23657/94,
8/7/1999, § 112)
29. AİHM, Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel
önemin devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ilaveten bu tür
muamelelerin tamamını hızla sonlandıracak etkili bir mekanizma kurulmasını
gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye,
B. No: 72710/11, 24/6/2014, § 61).
30. AİHM’nin Yarashonen/Türkiye ile Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye (2)
(B. No: 50213/08, 27/7/2010) kararlarında,
idari gözetim altında tutulan göçmenlerin önerilen hukuk yollarından
faydalanarak haklarını savunabildiğini yani idare mahkemesine veya idari makama
yapılan başvurunun tutulma koşullarının iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi
koşullar nedeniyle yaşanan ıstırap için tazminata hükmedilmesiyle
sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari kararın Türkiye tarafından
ibraz edilmediği, niçin ibraz edilmediğine ilişkin bir açıklamada da
bulunulmadığı tespitlerine yer verilmiştir (Yarashonen/Türkiye, §§ 52, 63; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye (2),
§ 25).
b. Yabancıların Nezarethanelerde ve GGM’lerde Tutulma Koşullarına İlişkin Uygulama
31. AİHM, yabancıların tutulma koşullarını Sözleşme’nin 3.
maddesinde yer alan “aşağılayıcı muamele yasağı” kapsamında incelemiştir (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Ananyev ve diğerleri/Rusya; Yarashonen/Türkiye; Hagyo/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye (2);
Dougoz/Yunanistan, B. No: 40907/98, 6/3/2001; Charahili/Türkiye, B. No: 46605/07, 13/4/2010; Moghaddas/Türkiye, B. No: 46134/08, 15/2/2011).
c. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkına İlişkin
Uygulama
32. Sözleşme’nin 5. maddesi, temel bir insan hakkı olan bireyin
özgürlüğünün devletin keyfî saldırılarından korunmasını konu almaktadır (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93,
18/12/1996, § 76).
33. AİHM’e göre Sözleşme'nin 5.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında geçen "özgürlük" kavramı, kişinin
fiziksel özgürlüğünü kapsamaktadır (Engel ve
diğerleri/Hollanda, B. No: 5100/71 vd., 8/6/1976, § 58). AİHM,
özgürlükten yoksun bırakmanın nesnel ve öznel iki unsurunun bulunduğunu
belirtmektedir. Buna göre nesnel unsur kişinin göz ardı edilemeyecek uzunlukta
bir süre boyunca sınırları belli bir yere kapatılması, öznel unsur ise bu
kapatılmanın geçerli bir rızaya dayanmamasıdır (Storck/Almanya, B. No: 61603/00, 16/6/2005, § 74).
34. Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi
uyarınca tutulma tedbirine başvurulabilmesi bireyin suç işlemesinin veya
kaçmasının engellenmesindeki gibi tutulmanın zorunluluk hâline gelmiş olması
gerekmez. Anılan fıkra gereğince sınır dışı veya iade sürecinin işlediği
dönemle sınırlı olmak kaydıyla herhangi bir nedenle kişinin özgürlüğünden
yoksun bırakılması mümkündür. Bu sürecin özenli bir şekilde yürütülmemesi
durumunda tutulma, anılan fıkraya uygun olmaktan çıkar. Bunun yanında
özgürlükten yoksun bırakma hukuki olmalıdır. Ancak ulusal hukuka uygunluk tek
başına yeterli değildir. Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
özgürlükten yoksun bırakmada ayrıca bireylerin keyfîliğe
karşı korunması amacının da gözönünde
bulundurulmasını gerektirir. Herhangi bir keyfî tutulmanın Sözleşme’yle
uyumlu olduğundan söz edilemez ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrası bağlamında “keyfîlik” kavramı iç hukuka
aykırılıktan öte anlamlar içerir (A. ve
diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 3455/05, 19/2/2009, § 164).
35. AİHM'e göre kişilerin fiziksel
özgürlüğünün konu edildiği Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
amacı hiç kimsenin özgürlüğünden keyfî bir biçimde mahrum bırakılmamasını
güvence altına almaktır. Yalnızca seyahat özgürlüğüne ilişkin kısıtlamalar ise
bu maddenin değil Sözleşme'ye ek 4 No.lu Protokol'ün
2. maddesinin kapsamına girmektedir. Fakat özgürlükten mahrum bırakma ve
özgürlüğün kısıtlanması arasındaki fark esasa ya da niteliğe ilişkin olmayıp
bir derece ya da yoğunluk farkıdır. Bir kimsenin 5. madde anlamında
özgürlüğünden mahrum bırakılıp bırakılmadığının değerlendirilmesinde somut
olayın özelliklerinin yanı sıra uygulanan tedbirin çeşidi, süresi, etkileri ve
uygulanma şekli gibi faktörlerin de dikkate alınması gerekir (Guzzardi/İtalya, B. No: 7367/76, 6/11/1980, §§ 92,
93).
36. AİHM; Amuur/Fransa (B. No: 19776/92, 25/6/1996, § 48)
kararında, iltica başvurusunda bulunan ve havalimanında tutulan yabancıların
durumunu Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği
açısından incelemiştir. AİHM, bu davada tutulan yabancıların sığınmayı istedikleri
ülkeden gönüllü olarak ayrılabilecek durumda bulunmalarının özgürlükleri
üzerindeki kısıtlamayı meşru hâle getirmediğini kabul etmiştir.
37. Sözleşme’nin 5. maddesinin 2. fıkrası, yakalanan her kişinin
özgürlükten yoksun bırakılma nedenini bilmesi gerektiğine ilişkin temel bir
güvence içermektedir. Bu hüküm, 5. madde tarafından sağlanan korumanın ayrılmaz
bir parçasıdır. Bu madde gereğince, yakalanan her kişiye yakalama nedenleri ve
kendisine yöneltilen her türlü suçlama sade ve teknik olmayan bir dille
bildirilir ki bu suretle söz konusu kişi -anılan maddenin 4. fıkrası uyarınca-
uygun görmesi hâlinde özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında
mahkemeye başvurabilir. İletilen bilginin içeriğinin ve çabukluğunun
yeterliliği her davanın özel koşullarına göre değerlendirilmelidir (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 136).
38. AİHM, Türk hukuk sisteminin yabancıların tutulma işleminin
yasaya uygunluğu hakkında adli inceleme yapılmasına imkân veren ve hukuka
aykırı tutulmaları sebebiyle tazminat elde etmelerine olanak tanıyan bir hukuk
yolu sağlamadığı sonucuna vardığı pek çok geçmiş davada, Sözleşme’nin 5.
maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 142; Tehrani ve diğerleri/Türkiye, B. No: 32940/08
vd., 13/4/2010, § 79; Dbouba/Türkiye, B. No: 15916/09, 13/7/2010, §§
52-54). Ayrıca idare mahkemelerince taleplerin hızlı bir şekilde incelenip bir
yabancının hukuka aykırı olarak tutulduğu gerekçesiyle serbest bırakılmasına ve
tazminata hükmedilmesine ilişkin herhangi bir örnek kararın Türkiye tarafından
sunulmadığı da belirtilmiştir (Yarashonen/Türkiye,
§ 48).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 30/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu; dinî ve siyasi düşünceleri nedeniyle baskı ve
zulüm gördüğü için vatandaşı olduğu Özbekistan’ı terk etmek zorunda kalarak
Türkiye'ye geldiğini, Türkiye’den çıkış yaparken havalimanında yakalandığını,
altı gün boyunca gün ışığından ve açık hava egzersizlerinden yoksun bir şekilde
nezarethanede tutulduğunu, nezarethaneden çıkarıldıktan sonra ise elli dört gün
GGM’de kaldığını belirtmiştir. Kumkapı GGM’nin koğuşlarının barınma için son derece elverişsiz olduğunu
-aşırı kalabalık (zaman zaman 500 kişiye varan), sigara içilen, yemekleri kötü,
banyo ve tuvaletleri kirli, yaşam ve dinlenme alanı sınırlı olan-, haftada bir
gün sadece on dakika açık havaya çıkabildiğini, sağlık hizmetlerine erişiminin
son derece kısıtlı olduğunu, bulaşıcı hastalık taşıyan insanlarla bir arada
yaşadığını, burada tutulması sonucunda ruhsal dengesinin bozulduğunu, ayrıca
tutulma koşullarına karşı başvurabileceği etkili bir hukuk yolunun
bulunmadığını belirterek insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı, adil
yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yabancıların ülkeye girişleri, ikametleri ve
sınır dışı edilmeleriyle ilgili işlemler “medeni hak ve yükümlülük” veya bir
“suç isnadı”nın esasının karara bağlanmasıyla ilgili
olmadığından adil yargılanma hakkı yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.
42. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında idari gözetim altında
tutulan yabancıların tutulma koşullarını insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağı kapsamında incelemiştir (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673 , 21/1/2015; K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015,
; F.A. ve M.A., B. No: 2013/655,
20/1/2016, A.V. ve diğerleri, B.
No: 2013/1649, 20/1/2016; F.K. ve diğerleri,
B. No: 2013/8735, 17/2/2016; T.T.,
B. No: 2013/8810, 18/2/2016; A.S.,
B. No: 2014/2841, 9/6/2016; I.S. ve
diğerleri, B. No: 2014/15824, 22/9/2016).
43. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45. Temel hak ve özgürlüklere saygı devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir. İddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması
içinde giderilememesi durumunda bireysel başvuru yoluna gidilebilir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17; Bayram Gök, B.
No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
46. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlali tespit ederek ihlalin
sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla
ulaşılabilir nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de
işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir (Fatma
Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39). Bununla birlikte soyut
olarak makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya
ulaşmayacağına dair şüphe, o başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz (Sait Orçan, B.
No: 2016/29085, 19/7/2017, § 36). Ayrıca yasal düzenlemeyle oluşturulan ve
kanunun objektif anlamına bakıldığında var olduğu hususunda bir tereddüt
uyandırmayan bir hukuksal yolun fiilen denenmemiş veya kullanılmamış olması,
söz konusu yolun etkili olmadığı veya bulunmadığı sonucuna ulaşılabilmesi
bakımından yeterli olmaz.
47. Başvurucunun başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
kendisinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun
özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §§ 27, 28). Ancak somut
olayın koşulları itibarıyla başvuru yollarının tüketilmesinin yarar
sağlamayacağı durumda veya etkili olmadığının anlaşılması hâlinde anılan yollar
tüketilmeden yapılan bir başvuru incelenebilir (Şehap Korkmaz, B. No: 2013/8975, 23/7/2014, § 33).
48. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının mutlak nitelikli olmasından ötürü bu
yasak açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili olduğundan söz
edilebilmesi için bunun ihlali önleyici ve bazı durumlarda cezalandırıcı
olabilmesi, ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak makul bir tazmin
imkânı sunabilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu tür ihlaller açısından
sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür muamelelere maruz kalan kişilere
yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve devletin tutma koşullarını
Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara yükseltme yükümlülüğünü kabul
edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu nedenle somut başvuruda olduğu gibi
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan koşullarda tutulma” şikâyetleri açısından ancak
tutulma koşullarının iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan
kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun
etkililiğinden söz edilebilir. Öte yandan devlet tarafından tazmin edici bir
hukuk yoluna ilaveten bu tür muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek
etkili bir mekanizma kurulması gerekmektedir (K.A.,
§§ 72, 73).
49. Bununla birlikte kişinin ihlal iddialarına konu yerden
ayrılmış olması durumunda "tutma" hâli de sona ereceğinden tutmadan
kaynaklanan ihlalin devam ettiğinden söz edilemez. Ayrıca gözetim merkezinden
ayrılarak hürriyetine kavuşan kişinin tutma koşullarının geleceğe yönelik
olarak düzeltilmesini istemesinde hukuki yararı kalmayacaktır. Bu itibarla
gözetim merkezinden salıverilen yabancılar yönünden artık mevcut ihlali
önleyici ya da tutma koşullarının geleceğe yönelik olarak düzeltilmesini temin
edici hukuk yollarına başvurulması anlamını yitirmekte, bu durumda uğranılan
zararları tazmin edici mekanizmaların varlığı yeterli hâle gelmektedir.
Dolayısıyla gözetim merkezlerinden salıverilenlerin ayrıldıkları tarihe kadar
maruz kaldıkları tutma koşullarına ilişkin şikâyetleri bakımından etkili hukuk
mekanizmasının tazminat yolu olduğu söylenebilir.
50. Somut olayda başvurucu, GİGM'nin
yazısı üzerine 21/8/2014 tarihinde GGM’den
salıverilmiştir. Başvurucu, salıverildikten sonra 22/9/2014 tarihinde doğrudan
bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla başvurucu açısından salıverildiği
tarihten önceki tutma koşulları nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların
giderilmesini temin edici bir mekanizmanın bireysel başvurudan önceki süreçte
Türk hukukunda mevcut olup olmadığının incelenmesi gerekir.
51. Anayasa Mahkemesi K.A.
(Aynı kararda bkz. §§ 80, 81) kararında, olumsuz tutulma koşulları nedeniyle
uğranılan zararın tazminine ilişkin etkili idari ve yargısal bir başvuru
yolunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi, bu kanaate varırken
tutulma koşullarının olumsuz olması nedeniyle yaşanan ızdırap
için tazminata hükmedildiğini gösteren herhangi bir adli veya idari yargı
kararının bulunmadığı hususunu gözönünde
bulundurmuştur.
52. Ancak süreçte gelinen nokta itibarıyla Anayasa Mahkemesi, bu
içtihadının gözden geçirilmesi gerektiği kanaatine ulaşmış bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesini bu yönde değerlendirme yapmaya yönelten hususlardan biri de
Anayasa'nın 125. maddesi ve 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi karşısında
tazminata hükmedildiğini gösteren kararların var olmamasının olumsuz tutulma koşulları
nedeniyle uğranılan zararın tazmini için etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı
kanaatine ulaşılabilmesi bakımından tek başına belirleyici olmaması gerektiği
gerçeğidir. Nitekim teoride böyle bir yolun var olup olmadığı irdelenmeden salt
bu güne kadar böyle bir davanın açıldığını ve tazminata hükmedildiğini gösteren
herhangi bir mahkeme kararının bulunmadığına dayanılarak tazminata ilişkin
etkili bir başvuru yolunun bulunmadığının söylenmesi hatalı sonuçlara
ulaşılmasına sebep olabilir. Bu bakımdan etkili bir başvuru yolunun
bulunmadığının ifade edilebilmesi için öncelikle ulusal hukukun incelenmesi ve
gözetim merkezinden salıverilen yabancı uyruklu kişinin başvurabileceği bir
tazminat yolunun teorik düzeyde mevcut olup olmadığına bakılması gerekir. Öte
yandan teorik düzeyde mevcudiyeti tespit edilen bir başvuru yolunun sırf -bilgi
eksikliği nedeniyle- fiiliyatta hiç işletilmemiş olması bu yolun etkisiz olduğu
biçiminde yorumlanmamalıdır. Bu durumda asıl dikkate alınması gereken şey,
tazminat ödendiğini gösteren karardan ziyade tazminat ödenemeyeceğini ifade
eden kararın var olup olmadığıdır. Teorik düzeyde tazminat için elverişli bir
başvuru yolunun fiilen etkisiz olduğu sonucuna ancak mahkemelerin ilgili yolun
tutulma koşulları nedeniyle oluşan zararların giderilmesini kapsamadığı
temeline dayalı olarak reddetmeleri hâlinde varılabilir.
53. İdari gözetim altında tutma, idari nitelik taşıyan bir
karara dayanmaktadır. Öte yandan yabancıların idari gözetim altında tutulduğu
nezarethane ve GGM'lerin yönetim, denetim ve
işletilmesi İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen bir kamu hizmetidir.
Yabancıların tutuldukları nezarethane ve GGM'lerin
koşullarının ilgili ulusal ve uluslararası hukukta belirtilen standartlara
uygun hâlde bulundurulması İçişleri Bakanlığının sorumluluğundadır.
54. 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, idari işlem ve
eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel
olanlar tarafından idari yargıda tam yargı davası açılabileceği belirtilmiştir.
Buna göre idarenin işlem ve eylemlerinden kaynaklanan her türlü zararın idari
yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilmesi mümkündür. Anılan kuralda
idari işlem veya eylem türleri yönünden herhangi bir ayrım yapılmadığından
idari fonksiyona giren her türlü işlem veya eylem sebebiyle oluşan zararın
tazmininin bu kurala dayanılarak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasıyla
istenebilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla herhangi bir idari
eyleme ilişkin zararın idari yargıda dava konusu edilebilmesi için 2577 sayılı
Kanun'un 2. maddesinin yeterli bir yasal zemin oluşturduğu görülmektedir. Bu
durumda nezarethane ve GGM'lerdeki tutulma
koşullarının hukuka uygun olmaması nedeniyle doğan zararların 2577 sayılı
Kanun'un 2. maddesi uyarınca idari yargıda tam yargı davasına konu edilmesinin
olanaklı olduğu sonucuna varılmaktadır.
55. Bu bağlamda idari yargıda açılacak tam yargı davasında idare
mahkemesinin tutulma koşullarının ilgili ulusal ve uluslararası hukuka uygun
olup olmadığını denetleme ve bu çerçevede tutulma koşullarının hukuka aykırı
olduğunu tespit etmesi hâlinde -zararın ve bu zararla tutulma koşulları
arasında illiyet bağının da bulunması kaydıyla- tazminata hükmetme yetkisini
haiz olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
56. Öte yandan idari yargı mercileri, bulundukları yerde
yabancıların tutuldukları nezarethane ve GGM'lerin
fiziki koşullarını değerlendirme bakımından Anayasa Mahkemesine göre daha
avantajlı durumdadır. Nezarethane ve GGM'lerin fiziki
koşullarının ulusal ve uluslararası standartlara uygunluğu Anayasa Mahkemesi
tarafından kural olarak dosya üzerinden incelenirken derece mahkemelerinin olay
mahallinde keşif yapma, bilirkişi raporu alma gibi birçok imkânı bulunmaktadır.
Dolayısıyla geri gönderme merkezlerinin fiziki koşullarına ilişkin öncelikli
olarak idari yargı mercileri tarafından bir inceleme yapılması sadece
ikincillik ilkesine uygun bir yaklaşım olmakla kalmayıp aynı zamanda bunun
başvurucu bakımından lehe bir durum oluşturacağı da tartışmasızdır.
57. Bu durumda 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi dikkate
alındığında ulaşılabilir ve tutulma koşullarının standartlara uygun olmaması
sebebiyle doğan maddi ve manevi zararların karşılanması bakımından başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesini haiz olduğu görülen "tam
yargı davası" başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin
bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile bağdaşmayacağı sonucuna
varılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
59. Bununla birlikte bu aşama itibarıyla oluşan durum nedeniyle
eldeki başvuru ve eldeki başvuruyla aynı nitelikte olup Anayasa Mahkemesinde
derdest olan başvurulara konu olaylar yönünden işbu kararın ardından açılması
muhtemel idari davaların süresine ilişkin olarak bir hususun açıklığa
kavuşturulması zorunluluğu doğmuş bulunmaktadır. Öncelikle vurgulanmalıdır ki
idari yargı yerlerinde açılacak davaların süresine ilişkin koşulları incelemek
ve idari davaların süresinde açılıp açılmadığını değerlendirmek idari yargı
mercilerinin takdirindedir. Bu bakımdan olumsuz tutulma koşulları nedeniyle
uğranılan zararın tazminine ilişkin etkili idari ve yargısal bir başvuru
yolunun bulunmadığı sonucuna ulaşılan K.A. başvurusundaki
içtihada uygun olarak doğrudan Anayasa Mahkemesinde bireysel başvuruya konu
edilen olaylara ilişkin olarak işbu kararın alenileşmesinin ardından açılması
muhtemel idari davaların süresinde olup olmadığının değerlendirilmesi
yetkisinin de derece mahkemelerine ait olduğu hususu tartışmasızdır. Ancak
eldeki başvuru ve bununla aynı nitelikte olup henüz derdest olan başvurular
hakkında işbu içtihat değişikliği uyarınca verilen "başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararları"ndan
sonra idari yargıya başvuran yabancılar yönünden dava açma sürelerinin bu
kişilerin mahkemeye erişim haklarının ihlaline neden olmayacak biçimde
değerlendirilmesi gerektiği de tabiidir.
60. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı yönünden
başvuru yollarının tüketilmemesine istinaden kabul edilemezlik kararı
verildiğinden anılan yasakla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde
düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiası bu aşamada
incelenmemiştir.
Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkıyla İlgili
Şikâyetler
1. Derhâl Hâkim Önüne
Çıkarılma İlkesine Aykırılık Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
61. Başvurucu; yurt dışına giderken Sabiha Gökçen Havalimanı'nda
ibraz ettiği Yunan pasaportunun sahte olduğu iddiasıyla gözaltına alındıktan
iki saat sonra polislerin Cumhuriyet savcısıyla görüştüğünü, savcı tarafından
verilmiş bir talimat bulunmamasına rağmen gözaltına alındığını, Anayasa’nın 19.
maddesinin beşinci fıkrasında belirtilen kırk sekiz saatlik süre içinde bir
hâkim önüne çıkarılmadığını ileri sürmüştür.
62. Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
belirtilen yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve
makul bir süre içinde yargılanma veya serbest bırakılma güvenceleri ancak suç
işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu
işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul
nedenler bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Diğer bir ifadeyle söz konusu
güvence, hakkında bir ceza soruşturması açılan ve soruşturması devam eden
kişiler bakımından geçerlidir.
63. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün
59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucuların başvuru konusu olaylara
ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair
hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin
hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma
yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A.,
§ 38; Veli Özdemir, B. No:
2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
64. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle başvurunun kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
65. Başvurucu “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhâl bir yargıç veya adli görev yapmaya
yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadığı
iddiasını ortaya koyarken kendi özel durumunun “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrası” kapsamında olduğunu, bir başka ifadeyle
nezarethanede tutulmasının suç işlediği şüphesine ya da suç işledikten sonra
kaçmasının önlenmesine dayalı olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya
kanıt sunmamıştır. Sahte pasaportla yakalanmasından sonra kolluk görevlilerinin
Cumhuriyet savcısıyla yaptığı görüşmede başvurucunun anılan suçtan gözaltına
alınması için savcının bir talimat vermediği (bkz. § 14), Anayasa’nın 19. maddesinin
beşinci ve 5271 sayılı Kanun’un 91. maddesinin (1) numaralı fıkralarında
belirtilen kırk sekiz saatlik süre dolduktan sonra da başvurucunun gözaltında
tutulmaya devam edildiği anlaşılmıştır. Başvurucu, yabancı olmasından
kaynaklanan nedenlerle hakkında idari gözetim kararı verildiği 30/6/2014
tarihine kadar tutulmasının suç soruşturması kapsamında olduğunu gösteren
herhangi bir kanıt ya da ikna edici bir açıklamada bulunmamıştır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ihlal iddiasını
kanıtlayamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutmanın Hukuki Olmadığı, Tutma Nedenlerinin
Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediği, Tutma İşlemine Karşı Etkili Başvuru
Yolunun ve Tazminat Sağlama İmkânının Bulunmadığı İddiaları Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
67. Başvurucu; Cumhuriyet savcısının talimatı ve 6458 sayılı
Kanun’un 57. maddesine göre hakkında verilmiş bir sınır dışı kararı
bulunmamasına, böyle bir karar mevcut olsa bile bunun kendisine ya da müdafiine tebliğ edilmemesine rağmen altı gün
nezarethanede, elli dört gün GGM’de tutulduğunu,
nezarethaneye alındıktan sonra derhâl ve anlayacağı bir dilde hakkındaki
ithamlar ve buna ilişkin yasal hakları konusunda bilgilendirilmediğini,
gözaltına alındığının yakınlarına bildirilmediğini, tutmanın hukuki bir
gerekçesinin bulunmadığını, idari gözetim kararına yaptığı itirazın Sulh Ceza
Mahkemesince reddedildiğini, yakalandıktan sekiz gün sonra 30/6/2014 tarihinde
Valilikçe hakkında idari gözetim kararı alındığını, idari gözetim kararı
alınmadan önce 6458 sayılı Kanun’un 56. maddesinde öngörülen “Türkiye’yi terke
davet” işleminin uygulanmadığını, idari gözetimle ilgili aylık değerlendirme
yapılmadığını, salıverilme talebine ilişkin etkili bir yargısal denetim
yapılmadığını, 22/7/2014’te Valiliğe uluslararası koruma talebinde bulunduktan
sonra da anılan Kanun’un 68. maddesine aykırı olarak idari gözetim altında
tutulmasına devam edildiğini, açıklanan ihlal iddialarına ilişkin Türk
hukukunda başvuru yapabileceği bir yol bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti
ve güvenliği ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
68. Anayasa’nın 19. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Kişi
hürriyeti ve güvenliği
Madde 19 - Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen :
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu maddeveya
alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede
tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan
tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya
giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan
yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen
mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim
huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
(Değişik cümle: 3.10.2001-4709/4 md.)Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın
mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz
saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne
çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın
hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve
savaş hallerinde uzatılabilir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.)Kişinin
yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.)
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar,
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”
69. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında hürriyeti kısıtlanan
kişiler için güvence altına alınan bir yargı merciine etkili başvuru hakkı,
Anayasa'nın 40. maddesinin özel (lex specialis) bir hâlini ifade ettiğinden somut olayda 40.
madde açısından ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
70. 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimliklerine itirazda
bulunulabilmektedir. Böylece idari gözetim kararının hukuka uygun olup olmadığı
hususu sulh ceza hâkimliklerince incelenebilecektir. Kanun koyucu, hukuki
niteliği itibarıyla idari bir işlem olduğu hâlde idari gözetim altına alma
kararına karşı itiraz mercii olarak sulh ceza hâkimliklerini tayin etmiştir.
İdari gözetim altına alma kararının hukuka uygunluğunun idari işlemlere ilişkin
genel görevli yargı yeri olan idare mahkemeleri yerine sulh ceza
hâkimliklerince yapılması öngörülürken idari gözetim kararının yabancıyı
özgürlüğünden yoksun bırakan mahiyetinin dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Bu
açıdan idare mahkemelerinin idari gözetim kararının hukuka uygunluğunun
denetimi konusunda herhangi bir yetkisi bulunmamaktadır.
71. Buna karşın hukuka aykırı idari gözetim kararı nedeniyle
uğranılan zararın tazminine ilişkin davaların adli yargıda görüleceğine dair
ayrıksı bir hüküm mevzuatta yer almadığından genel kural niteliği taşıyan 2577
sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca bunların idari yargıda açılabilmesinin
önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bununla birlikte idari yargıda
açılacak tazminat davasında idari yargı yerinin yetkisi idari gözetim kararı
nedeniyle herhangi bir zararın doğup doğmadığını ve bir zarar doğmuşsa
miktarını tespit etmekten ibaret olup 6458 sayılı Kanun'a göre idari gözetim
kararının hukuka uygun olup olmadığını denetleme yetkisi bulunmamaktadır. Zira
kanun koyucu idari gözetim kararının hukukiliğini denetleme yetkisini
münhasıran sulh ceza hâkimliklerine vermiştir. Bu durumda idari gözetim
kararına karşı sulh ceza hâkimliğine itiraz edilmeden ve bu itiraz hakkında
sulh ceza hâkimliğince verilecek kararın sonucu beklenmeden idari yargıda tam
yargı davası açılamayacağı anlaşılmaktadır.
72. Öte yandan sulh ceza hâkiminin idari gözetim kararının
hukuka uygun olduğuna hükmetmesi durumunda -idari yargı merciinin idari gözetim
kararının hukukiliğini denetleme yetkisinin bulunmadığı gözetildiğinde- 2577
sayılı Kanun'un 2. maddesinde öngörülen tam yargı davasının idari gözetim
kararının hukuka aykırı olduğu şikâyetlerine bağlı tazminat istemi yönünden
etkisiz hâle geleceği anlaşılmaktadır. Bu gibi hâllerde sulh ceza hâkiminin
idari gözetim kararının hukuka uygun olduğuna dair kararının kesinleşmesinden
itibaren süresi içinde doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunulabilir.
73. Bununla beraber sulh ceza hâkiminin idari gözetim kararının
hukuka aykırı olduğuna hükmetmesi hâlinde bu kararın kesinleşmesinden sonra
hukuka aykırı idari gözetim kararı nedeniyle varsa doğan zararın tazmini için
2577 sayılı Kanun'da öngörülen süre içinde idari yargıda tam yargı davası
açılması mümkündür. Bu ikinci hâlde idari yargıda tam yargı davası açma yolu
tüketilmeden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulamaz.
74. Ayrıca herhangi bir idari gözetim kararı olmaksızın
özgürlüğünden yoksun bırakılanlar bakımından idari gözetim altına alınmış
olmaktan doğan zararlar için doğrudan idari yargı mercilerinde tam yargı davası
açılabileceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
75. Somut olayda başvurucunun idari gözetim kararına yaptığı
itiraz, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 17/7/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun idari yargıda tam yargı davası açma
yolunu tüketmesi zorunluluğunun bulunmadığı kanaatine varılmaktadır.
76. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) İdari Gözetim Altında Tutmanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
(a) Genel İlkeler
77. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, devletin bireylerin
özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir
haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK],
B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).
78. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
hürriyetten yoksun bırakma kavramını tanımlamıştır. Buna göre hürriyetten
yoksun bırakma, bir kimsenin kısıtlı bir alanda ihmal edilemeyecek bir süre
için tutulması ve bu kişinin söz konusu tutulmaya rıza göstermemiş olması
şeklinde ifade edilebilecek iki unsuru içermektedir (Cüneyt Kartal, B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 17).
79. Maddenin birinci fıkrasında geçen "hürriyet"
sözcüğü, özgürlük ve bağımsızlığın yanı sıra serbestlik anlamına da
gelmektedir. Bu anlamda kişi hürriyetine yönelik bir müdahalenin bulunduğunun
söylenebilmesi için kişinin hareket serbestisinin maddi olarak sınırlandırılmış
olması gerekir. Buradaki hareket serbestisine yönelik kısıtlama, Anayasa'nın
23. maddesinde güvence altına alınan seyahat hürriyetine yönelik bir müdahaleye
göre çok daha yoğundur. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir
müdahale için kişi, rızası olmaksızın en azından rahatsızlık verecek uzunlukta
bir süre boyunca belirli bir yerde fiziki olarak tutulmalıdır (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863,
1/3/2017, § 34).
80. Anayasa'nın 19. maddesinin metni bir bütün olarak
değerlendirildiğinde maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarındaki sınırlama
sebeplerinin kişilerin fiziksel özgürlüklerine ilişkin olduğu, ayrıca devam
eden fıkralardaki güvencelerin de fiziki olarak hürriyetinden yoksun bırakılmış
kişiler bakımından getirildiği görülmektedir. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının güvence altına aldığı şey, bireylerin yalnızca fiziksel
özgürlüğüdür (Galip Öğüt, § 35).
81. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak
kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa'nın 19.
maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Anayasa'nın
13. maddesiyle tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin getirilen
"kanunilik" şartının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden 19.
maddede ayrıca belirtildiği görülmektedir. Bu bağlamda birbirleriyle uyumlu
olan Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca kişi hürriyetine ilişkin
müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 43).
82. Devam eden fıkralarda ise hürriyetinden yoksun bırakılan
kişiler bakımından güvencelere yer verilmiştir. Bu bağlamda maddenin dördüncü
fıkrasında yakalama veya tutuklama sebepleri ile iddiaların bildirilmesi,
beşinci fıkrasında gözaltı süresi, altıncı fıkrasında yakalama veya
tutuklamanın yakınlara bildirilmesi, yedinci fıkrasında tutuklanan kişilerin
makul sürede yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme hakkı, sekizinci fıkrasında hürriyetten yoksun bırakılmaya
karşı yargı merciine başvurma hakkı, dokuzuncu fıkrasında tazminat hakkı
güvence altına alınmıştır.
83. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale -temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullar yerine getirilmediği müddetçe-
Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017,
§§ 53, 54).
84. Anayasa’nın 16. maddesine göre yabancıların temel hak ve
hürriyetleri milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir. O hâlde
kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğuran idari gözetimin kanunla
düzenlenmesi, kanunla getirilen usul ve esasların da milletlerarası hukuka
uygun olması gerekmektedir (Rıda Boudra, § 76).
85. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve
Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir
yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi
sürecinde şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak kişinin
yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıza Boudraa, §
73). Bu gibi durumlarda bir kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi
gibi gerekçelere ihtiyaç bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi
sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir.
Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca sınır dışı etme veya iade işlemleri
“gerekli özen” içinde yürütülmez ise kişi özgürlüğünden, mahrumiyetin
meşruiyetinden artık söz edilemez (K.A.,
§ 123).
86. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi
özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için idari gözetimin hukuka
uygun olması ve keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin
demokratik hukuk devletinin gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi,
koşullarının genel kabul görmüş standartlara uygun olması, küçültücü,
aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında
tutulanlara usule ilişkin temel hakların ve güvencelerin sağlanması gerekir.
Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak kişinin özgürlüğünün
kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu sınırlamanın şekil ve
şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha
güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır (Rıza Boudra, §
74).
87. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına
yapılacak yasal düzenlemenin sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin
koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim
kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata
erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir
şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı
özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince
korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (K.A., § 125).
(b) İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
88. 6458 sayılı Kanun’a göre hakkında sınır dışı etme kararı
alınanlardan "kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye'ye giriş veya çıkış
kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir
bir mazereti olmaksızın Türkiye'den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan,
kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit
oluşturanlar" hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınabilir.
GGM’lerdeki idari gözetim süresi toplam altı ayı
geçemez, idari gözetimin devamında zaruret olup olmadığı (zaruret
değerlendirmesi) valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirilir.
Zaruret değerlendirmesi için otuz günlük sürenin beklenmesine gerek yoktur.
İdari gözetimin devamında zaruret görülmeyen yabancılar için idari gözetim derhâl
sonlandırılır; bu yabancılara belli bir adreste ikamet etme, belirlenecek şekil
ve sürelerde bildirimde bulunma gibi idari yükümlülükler getirilebilir. İdari
gözetim kararı, idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak
yapılan değerlendirme sonuçları gerekçesiyle birlikte yabancıya, yasal
temsilcisine ya da avukatına tebliğ edilir. İdari gözetim altına alınan kişi,
yasal temsilcisi ya da avukatı idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimine
başvurabilir; sulh ceza hâkimi incelemeyi beş gün içinde sonuçlandırmak
zorundadır. Sulh ceza hâkiminin bu kararı kesindir. İdarigözetim
altında tutulan kişi, idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği
iddiasıyla yeniden sulh ceza hâkimine başvurabilir.
89. Anılan Kanun'da öngörülen yasal düzenlemenin sınır dışı
işlemlerinin yürütülmesi kapsamında riayet edilecek ve ortaya çıkabilecek keyfîliklere engel olabilecek nitelikte bir usulü açık bir
şekilde ortaya koyduğu görülmektedir. Somut olayda Kanun'da öngörülen bu usulün
gerekli özen içinde yürütülüp yürütülmediğinin incelenmesi gerekmektedir (K.A., § 127).
90. Başvurucu 23/6/2014 tarihinde üzerinde sahte pasaportla yurt
dışına çıkış yaparken Sabiha Gökçen Havalimanı'nda yakalanmıştır. Kimliği
hakkında yanlış beyanda bulunmaktan ve Türkiye’ye yasa dışı yoldan girmekten
başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmış, ayrıca resmî belgede
sahtecilik suçundan da ceza soruşturması başlatılmıştır. Ceza soruşturmasının
sonucu hakkında dosyada herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
91. Yasa dışı bir şekilde Türkiye'de bulunan ve sahte pasaportla
havalimanından çıkış yaparken yakalanan başvurucu, 6458 sayılı Kanun’un 53.,
54. ve 57. maddelerine göre sınır dışı edilebilecek kişilerden olup kolluk
tarafından yakalandıktan sonra sınır dışı kararı verilmek üzere bu durumun
valiliğe derhâl bildirilmesi gerekir. Valilikçe kırk sekiz saat içinde
yapılacak değerlendirmeden sonra sınır dışı etme hususunda karar alınacağı
yönünde emredici düzenleme bulunmaktadır.
92. 6458 sayılı Kanun’un “Sınır
dışı etmek üzere idari gözetim ve süresi” kenar başlıklı 57. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan kaçma ve kaybolma
riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız
belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları
için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı
açısından tehdit oluşturanlar hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı
alınır. Hakkında idari gözetim kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan
kolluk birimince geri gönderme merkezlerine kırk sekiz saat içinde götürülür.
93. Anayasa’nın 16. maddesi ile 19. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca yabancıların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, milletlerarası hukuka
uygun olarak kanunla sınırlanabilir. 6458 sayılı Kanun’a göre hakkında sınır
dışı etme kararı bulunmayan yabancıların idari gözetim altında tutulmalarına
karar verilmesi mümkün değildir. Dosya kapsamına göre başvurucu hakkında verilmiş
bir sınır dışı ve idari gözetim kararı bulunmamaktadır. Başvurucu, sahte
belgelerle yakalandıktan sonra durum Valiliğe derhâl bildirilmemiştir. Bu
nedenle Valilikçe bir sınır dışı etme kararı ve buna bağlı olarak idari gözetim
kararı alınmamıştır. Hakkında bu şekilde bir uygulama yapılmadan ve resmî
belgede sahtecilik suçu soruşturması kapsamında, Cumhuriyet savcısının gözaltı
emri de bulunmayan yabancının idari gözetim kararı verildiği 30/6/2014 tarihine
kadar tutulması tamamen 6458 sayılı Kanun’a aykırı fiilî bir durumdur.
Başvurucunun sınır dışı kararı verilinceye kadar ancak iki gün süreyle
nezarethanede tutulabilmesi mümkün ise de bu süreden sonra hakkında verilmiş
bir sınır dışı kararı ve buna bağlı olarak idari gözetim kararı verilmeden
nezarethanede ve GGM’de tutulmasının hukuki bir
dayanağı yoktur.
94. Başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakıldığı ilk aşamada
mevcut olmayan kanunilik şartındaki eksikliğin sonradan giderilip giderilmediği
de belirlenememiştir. Başvurucu, 6458 sayılı Kanun’un 54. maddesine göre sahte
belgelerle Türkiye’den çıkış yaparken yakalandığından hakkında sınır dışı etme
kararı verilmesi mümkün olmasına rağmen Valilikçe sonradan alınan karar, gerek
EGM gerekse başvurucu tarafından ibraz edilmemiştir. Başvurucu, başvuru formunda
sınır dışı etme konusunda kendilerine tebliğ edilmiş bir karar bulunmadığını
öne sürdüğünden başvurucunun altmış gün boyunca herhangi bir hukuki temele
dayanmadan idari gözetim altında tutulduğu sonucuna ulaşılmıştır.
95. Sonuç itibarıyla sınır dışı etme sürecinde uygulanması
gereken idari gözetim işleminin hukuki dayanağının bulunmadığı, devam eden
süreçte de işlemin hukuka uygunluğunun sağlanmasında temel olan sınır dışı etme
kararının verilmediği görülmektedir. Aylık olarak yapılması gereken zaruret değerlendirmesinin
yapılmaması ve Sulh Ceza Mahkemesine itiraz sürecinde anılan hukuka
aykırılıkların tespit edilememesi nazara alındığında idari gözetim altında
tutmanın "gerekli özen" içinde yürütüldüğünden söz edilemeyeceği
sonucuna ulaşılmıştır.
96. Açıklanan gerekçelerle tutmanın hukuki olduğunun kabul
edilmesi mümkün görülmediğinden Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(2) İdari Gözetim Altında Tutma Nedeninin
Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediğine İlişkin İddia
97. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında; yakalanan
veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların her hâlde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak
"derhâl" bildirileceği kurala bağlanmıştır.
98. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi
gerekçelerin teknik olmayan basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dille
açıklanması, hürriyeti kısıtlanan kişinin -uygun gördüğü takdirde- Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine
imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer
güvencelerin bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir (A.V. ve diğerleri, § 137).
99. Yabancı statüsünde bulunan başvurucu, sahte belgelerle
ülkeden çıkış yapmak isterken 23/6/2014 tarihinde yakalanarak gözaltına
alınmıştır. Yakalandıktan sonra saat 12.05’te kendisine tebliğ edilen “Yakalamave
Gözaltına Alma Tutanağı Şüpheli ve Sanık Hakları Formu”nda
başvurucuya birtakım yasal hakların -susma, müdafi yardımından yararlanma, gözaltına
alındığını yakınlarına haber verme vb.- hatırlatıldığı görülmekte ise de bu
hakların resmî belgede sahtecilik suçu şüphelisi sıfatıyla başvurucuya
hatırlatıldığı tutanak içeriğinden anlaşılmaktadır. Başvurucunun sahtecilik
suçundan gözaltına alınması yönünde Cumhuriyet savcısının bir talimatı
bulunmamasına karşın -idari gözetim kararı da aldırılmadan- başvurucu fiilen
bir şekilde gözetim altında tutulmaya devam edilmiştir. Başvurucunun esasen
gözaltına alınmasını gerektiren yargısal ya da idari bir karar verilmediğinden
tutma nedeni hakkında bilgilendirilmesi fiilen mümkün bulunmamaktadır. İdari
gözetim kararının başvurucunun hürriyetinin kısıtlanmaya başladığı 23/6/2014
tarihinden sekiz gün sonra 30/6/2014 tarihinde verilmiş olması da durumun açıklanması
bakımından önemli ve yeterli bir göstergedir.
100. 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinde; idari gözetim kararı,
idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan Valilik
değerlendirmelerinin sonuçlarının gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal
temsilcisine ya da avukatına tebliğ edileceği, idari gözetim altına alınan kişi
veya yasal temsilcisi ya da avukatının bu kararlara karşı sulh ceza hâkimine
başvurabileceği kurala bağlanmıştır.
101. İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 17/7/2014 tarihli
kararının içeriğinden başvurucu hakkında 30/6/2014 tarihinde Valilikçe idari
gözetim kararı alındığı anlaşılmaktadır. Ancak başvuru formu ve ekinde yer alan
tutanak ve belgelerde, bu kararın ve yapılmışsa aylık zaruret değerlendirmeleri
konusunda verilen kararların başvurucuya tebliğ edildiğini gösteren herhangi
bir bilgi olmadığı, Bakanlık ve İçişleri Bakanlığınca başvuru dosyasına bu
konuda bir bilgi verilmediği, dolayısıyla Kumkapı GGM'de
tutulmasının gerekçelerinin başvurucuya bildirildiğini ortaya koyan bir
bilginin bulunmadığı anlaşılmıştır.
102. Somut olayda başvurucunun idari gözetim altına alınmasına
ve bu tedbirin devam ettirilmesine ilişkin karar ve bilgilerin zamanında
kendisine bildirilmediği, dolayısıyla durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlama
imkânının da zarar gördüğü sonucuna ulaşılmıştır.
103. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(3) İdari Gözetim Altında Tutulma İşlemine
Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yolun Bulunmadığına İlişkin İddia
104. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme'nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkraları her ne sebeple olursa olsun hürriyeti
kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının
hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması
hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı
tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak tutukluluğun
veya idari gözetim altına almanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine
bir mahkeme nezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya bu
tedbirlerin uygulanmasına devam ettirilmesi kararlarının incelenmesi açısından
bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, §
30).
105. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası; başvuru
konusu olay açısından bakıldığında tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun
bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü
oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı
merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri
ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin adli
nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları
bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekmektedir (Firas
Aslan ve Hebat Aslan, § 64).
106. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda
bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen
hukuk yolunun sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir
yol olması gerekir. Aksi hâlde söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli
olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (K.A., § 152).
107. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma
işleminin Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği
bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere 6458 sayılı Kanun, açık
bir şekilde sınır dışı işlemlerinin yürütülmesi kapsamında riayet edilecek ve
ortaya çıkabilecek keyfîliklere engel olabilecek
nitelikte bir usulü öngörmüştür. Başvurucu, bu usulün somut başvuruda etkin bir
şekilde işlemediğini ileri sürmüştür.
108. Tutmanın başlangıcı ve devamındaki süreçte başvurucu
hakkında verilmiş bir sınır dışı kararı ve buna bağlı olarak verilmesi gerekli
olan idari gözetim kararı bulunmadan başvurucunun tutulduğu, bu nedenle
tutmanın hukuki olmadığı ilgili bölümde incelenmiştir (bkz. §§ 77-96).
109. Hakkında hiçbir karar verilmeden ortaya çıkan ve
başvurucunun tutulmasına yol açan fiilî uygulamanın sonlandırılmasını sağlamak
için 6458 sayılı Kanun’da herhangi bir hukuki düzenleme öngörülmemiştir. Bu
nedenle başvurucu, Valilikçe hakkında idari gözetim kararı verildiği 30/6/2014
tarihine kadar adli ya da idari bir merciden durumunun gözden geçirilmesini
talep edememiştir.
110. İdari gözetim kararı verildikten sonra Sulh Ceza
Mahkemesine yapılan itirazın incelenmesi aşamasında başvurucunun tutulmasının
temel yasal ön şartı olan sınır dışı etme kararının bulunmaması, bundan dolayı
tutmanın hukuka aykırı olduğunun değerlendirme yapılırken dikkate alınmaması,
itiraz kanun yolunun başvurucu açısından bir güvence oluşturacak şekilde
"gerekli özen" içinde yürütüldüğünün söylenebilmesini mümkün
kılmamaktadır.
111. İdari gözetim kararı başlangıçta hukuka uygun olarak
verilmediği gibi 6458 sayılı Kanun’un 57. maddesinde belirtilen aylık zaruret
değerlendirmesinin yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bunun gerekçeleriyle
birlikte başvurucu ya da müdafiine tebliğ edilip
edilmediğine dair bir bilgi bulunmadığından kararın uygulanması aşamasında da
idari gözetim tedbirinin "gerekli özen" kriterine uygun bir biçimde
yürütüldüğü söylenemeyecektir.
112. Yukarıda açıklandığı üzere 6458 sayılı Kanun'da öngörülen
ve başvurucunun hukuki durumunda yaşanan değişikliklere göre yeniden bir
değerlendirme yapılarak kendisinin salıverilmesi sonucunu doğurabilecek başvuru
yollarının somut olayda etkili bir şekilde işlemediği sonucuna ulaşılmıştır.
113. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasında güvence altına alınan, özgürlüğünden yoksun
bırakılmasının hukuka uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullarla
ilgili olarak etkili bir yargı merciine başvurma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
(4) Haksız Tutulma
Nedeniyle Tazminat Elde Etme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
114. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, bu
maddenin önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları
zararların devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır. Bu düzenleme devlete,
bu maddedeki haklardan herhangi birinin ihlali hâlinde tazminat talep etme
imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturma zorunluluğu yüklemektedir. Dolayısıyla
Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önceki fıkralarından bir veya
daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan hâllerde iç hukukta herhangi
bir tazmin mekanizması bulunmaması Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.
115. Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve
işlemi yargı denetimine tabi olup devlet, bu eylem ve işlemlerden kaynaklanan
zararı gidermekle yükümlüdür. 5271 sayılı Kanun’un 141. ila 144. maddelerinde
suç soruşturması veya kovuşturması sırasında haksız olarak özgürlüğünden yoksun
bırakılan ve bu sırada yasal haklarına riayet edilmeyen ve bu hakları
hatırlatılmayan şüpheli ya da sanıkların gördüğü zararın giderilmesi için ağır
ceza mahkemelerinde koruma tedbirlerinden kaynaklanan tazminat davası açma
hakkı bulunmaktadır. İdari gözetim altında tutulan yabancılar suç şüphelisi ya
da sanığı olmalarından kaynaklanan bir nedenle özgürlüklerinden yoksun
bırakılmadıklarından 5271 sayılı Kanun’daki bu düzenlemeden yararlanmaları
mümkün değildir.
116. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının
incelendiği kısımda ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere 2577 sayılı Kanun’un 2.
maddesi uyarınca idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan
zarara uğrayanlar tarafından tam yargı davası açılabilecektir (bkz. § 53). Aynı
maddede idari yargı yetkisinin hukuka uygunluk denetimiyle sınırlı olduğu
açıklanmıştır. Buna göre idare mahkemeleri, iptal ya da tam yargı davası açıldığında
idari işlem ya da eylemin hukuka aykırılığını tespit etmeleri durumunda iptal
ya da tazmin kararı verebilmektedir.
117. 6458 sayılı Kanun’da; idare mahkemelerine yabancıların
tutulmalarının hukuka uygun olup olmadığını denetleme yetkisi verilmediği, bu
yetkinin 6458 sayılı Kanun’un 57. maddesine göre münhasıran sulh ceza
hâkimliklerine ait olduğu, sadece sulh ceza hâkimliklerince tutmanın hukuka
aykırılığının tespit edilmesi kaydıyla idare mahkemelerinde tam yargı davası
açmanın olanaklı olduğu kabul edilebilirlik incelemesi yapılırken açıklanmıştır
(bkz. §§ 70-74).
118. Başvurucu, altmış gün idari gözetim altında tutulduktan
sonra GİGM'nin yazısı üzerine 21/8/2014 tarihinde GGM'ce serbest bırakılmıştır. Başvurucunun tutulması idari
bir işlemle sonlandırılmış olup tutmanın hukukiliği konusunda alınmış bir
yargısal karar da mevcut değildir. İdare mahkemelerinin tutmanın hukukiliğini
denetleme görevi bulunmadığından başvurucunun Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yapmadan önce doğrudan tam yargı davası açarak zararının giderilmesini
sağlama imkânının var olmadığı değerlendirilmiştir (bkz. §§ 70-76).
119. Başvuru konusu olayda tutmanın hukuki olmadığı, tutma
nedenlerinin usulüne uygun olarak bildirilmediği ve tutma işlemine karşı etkili
başvuru yolunun bulunmadığı tespit edilerek özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal
edildiğine karar verilmiştir (bkz. §§ 77-113). Bu nedenle Anayasa’nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca başvurucunun zararının tazmin edilmesini
sağlayan bir yol bulunması gerekmektedir.
120. Sonuç olarak başvurucunun hürriyetini kısıtlayan idari
gözetim kararına karşı yapılan itiraz İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesinin
17/7/2014 tarihli kararıyla reddedildiğinden ve 6458 sayılı Kanun uyarınca
idare mahkemelerinin idari gözetimin hukuka uygunluğunu denetleme yetkileri ve
dolayısıyla tutulanlar lehine tazminata hükmetme imkânı bulunmadığından
Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
121. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
122. Başvurucu 2.498,14 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
123. Tutmanın hukuki olmaması, tutma nedenlerinin usulüne uygun
olarak bildirilmemesi, tutma işlemine karşı etkili başvuru yolunun ve haksız
tutulma nedeniyle tazminat sağlama imkânının bulunmamasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
124. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
125. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu, çalışamadığı günler için asgari
ücret üzerinden maddi tazminat talebinde bulunmuş ise de yabancı olan
başvurucunun işsiz kalmasıyla ihlaller arasında illiyet bağı kurulamadığından
maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
126. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Tutulma koşullarının insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağını ihlal ettiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA Serruh KALELİ'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Derhâl hâkim önüne çıkarılma ilkesine aykırılık nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Tutmanın hukuki olmaması, tutma nedenlerinin usulüne uygun
olarak bildirilmemesi, tutma işlemine karşı etkili başvuru yolunun ve haksız tutulma
nedeniyle tazminat sağlama imkânının bulunmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Tutmanın hukuki olmaması, tutma nedenlerinin usulüne uygun
olarak bildirilmemesi, tutma işlemine karşı etkili başvuru yolunun ve haksız
tutulma nedeniyle tazminat sağlama imkânının bulunmamasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü,
sekizinci ve dokuzuncu fıkraları yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/11/2017 karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, 23/6/2014 tarihinde sahte bir pasaport ile yurt
dışına çıkış yaparken yakalanmış ve altı gün boyunca hakkında hukuki dayanağı
bulunmayan bir karar ile idari gözetim altında nezarethanede, bilahare de elli
dört gün süresince Kumkapı Geri Gönderme Merkezinde tutulduğunu ifade
etmektedir.
Tutma esnasında yaşadıklarının insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele yasağı kapsamında olduğunu, ilk 6 gün boyunca gün ışığına
çıkarılmadığını, egsersiz yapma imkanı bulunmadığını,
tutulduğu alanın fiziksel koşullarının AİHM ölçüt ve uluslararası standartların
dışında olduğunu, koğuşların aşırı kalabalık, sürekli sigara içilen, pis,
haşerelerle dolu, her türlü hastalıktan müzdarip
insanlarla birlikte sağlıksız bir ortamda yaşamak zorunda bırakıldığını,
haftada bir gün sadece 10 dakika havalandırmaya çıkarıldığını, ortamda doktor,
sağlık görevlisi olmayıp erişimin kısıtlı olduğunu, sosyal hizmet uzmanının
bulunmadığını, banyo ve tuvalet alanlarının pis ve düzenli temizlikten yoksun,
temiz içme suyunun sağlanmadığı ve ancak para ile satın alınabildiğini, kötü,
yetersiz yemek sunulduğu, gece ışıkların kapatılmayıp, gürültülü bir ortamda
yaşamak zorunda bırakılarak psikolojisinin bozulduğunu, bunun da onur kırıcı,
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir durum olması ve diğer bir çok şikayet
nedenlerinin yanında tutulma koşullarına karşı başvurabileceği etkili bir hukuk
yolu bulunmadığını belirterek, Mahkememize, AİHS’nin 3. ve Anayasa'nın 17.
maddesinin ihlal edildiğinin tespiti yönünde başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
İNSAN HAYSİYETİ İLE BAĞDAŞMAYAN MUAMELE YASAĞI VE BUNUNLA
BAĞLANTILI ETKİLİ BAŞVURU HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNE YÖNELİK İDDİALARIN
İNCELENMESİ:
1- Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuk nitelendirmesi ile bağlı olmasa da önceki kararlarında (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673 ,
21/1/2015; K.A.; F.A. ve M.A., B. No: 2013/655, 20/1/2016, A.V. ve diğerleri,
B. No: 2013/1649, 20/1/2016; F.K. ve diğerleri, B. No: 2013/8735, 17/2/2016;
T.T., B. No: 2013/8810, 18/2/2016; A.S., B. No: 2014/2841, 9/6/2016; I.S. ve
diğerleri, B. No: 2014/15824, 22/9/2016) idari gözetim altında tutulma
koşullarını, insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında
incelemiştir.
2- Başvuruda ileri sürülen şikayet konularına ilişkin olay ve
olgular dikkate alındığında ve Mahkememize benzer konulardaki tüm başvuruların
kabulüne karar verildiğinden, kabul edilmezliğine karar verilmesini
gerektirecek başkada bir neden olmadığı cihetle başvurunun kabul
edilebilirliğine karar ile Anayasa'nın 17. ve 40. maddeleri kapsamında esastan
değerlendirilmesi gerekmiştir.
3- Başvurucunun insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele
kapsamında gördüğü, yaşadığı gözaltı sürecinde karşılaştığı şikayet konusu
eylemlerden ilki, gözaltına alınıp 6 gün boyunca tutulduğu nezarethane
koşullarına ilişkindir.
4- Türkiye’ye yasa dışı yollardan giren ve aynı şekilde sahte
pasaportla Türkiye'den çıkmaya çalışırken 23/6/2014’te yakalanan Özbekistan
uyruklu başvurucu, GGM’ye teslim edildiği 28/6/2014
tarihine kadar altı gün boyunca Sabiha Gökçen Havalimanı Şube Müdürlüğü
nezarethanesinde tutulmuştur. Kolluk tarafından düzenlenen 23/6/2014 tarihli
Cumhuriyet savcısı ile telefonla yapılan "Görüşme Tutanağı"ndan
anlaşıldığına göre başvurucunun sahtecilik suçundan gözaltına alınması için bir
talimat verilmediğinden idari gözetim altında tutulduğunun kabul edilmesi
gerekmektedir.
5- Başvurucunun, hakkındaki idari gözetim kararının
kaldırılmasına ilişkin olarak 15/7/2014 tarihinde yaptığı itiraz üzerine,
İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 17/7/2014 tarihli kararının gerekçesinde,
30/6/2014 tarihinde başvurucu hakkında idari gözetim kararı alındığı
açıklanmıştır.
6- İdari gözetim altında tutulan kişilerin maruz kaldığı maddi
koşulların Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için
asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekir. Tutulma koşullarının kaçınılmaz üzüntü
seviyesini aşacak yoğunlukta olmaması, ve tutulan yabancıyı ruhsal etkiye ve
ümitsizliğe sokmaması gerekir. Belirtilen asgari eşiğe ilişkin değerlendirme;
tutma koşulları ile ilgili tüm veriler, özellikle de tutmanın süresi, fiziksel
ya da ruhsal etkileri ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu
dikkate alınarak yapılmalıdır (K. A. § 93; Rıda Boudraa, § 60).
7- Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi
için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanında bedensel yaralanma ya da
fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi; diğer taraftan bir muamelenin
“aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için ise mağdurlarını rencide edecek
ve küçültecek ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları
hissettirmesi gerekir (K. A., § 94; Rıda Boudraa, § 61).
8- Türkiye’ye yasa dışı yollardan giren veya Türkiye'den
çıkarken kolluk tarafından yakalanan yabancıların sınır dışı edilmek üzere
işlemlerinin tamamlanmasından ve bu süreçte geri gönderme merkezlerinde
tutulmalarından önce bir süre nezarethanede tutulmaları bazı durumlarda
kaçınılmaz olabilir. Ancak nezarethanelerdeki zorunlu ve kısa süreli tutma tek
başına insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği anlamına
gelmez. Ancak yabancıların polis/jandarma karakollarında tutulmalarının asgari
eşiği geçmesi için tutuldukları süre miktarı da önemlidir. Bir
yabancının/mültecinin polis/jandarma karakolunda adi suç şüphelilerinin
tutulduğu sıkı güvenlikli ve infaz kurumunu andıran nezarethanelerde uzun süre
tutulması diğer koşullarla birleştiğinde insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağını ihlal edebilir. Nezarethanelerde zorunlu ve kısa süreli tutmanın
asgari eşiği aştığının söylenebilmesi için kötü muamelenin diğer unsurlarından
bir kısmının da somut vakada gerçekleşmesi gerekmektedir.
9- Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 4.
maddesinde “Şüpheli veya sanıkların haklarındaki işlemlerin tamamlanıp adlî
mercilere sevk edilinceye kadar bekletilmesi amacıyla yapılmış” yerler olarak
tanımlanan nezarethanelerin ülkelerine geri gönderilecek yabancılar için uygun
tutulma koşullarına sahip olmadığı çeşitli raporlara intikal etmiştir.
10- Bununla birlikte hukuki statülerine göre 6458 sayılı
Kanun’un 54. ve 57. maddeleri uyarınca haklarında sınır dışı etme kararı
verilip verilmeyeceği değerlendirilecek olan yabancıların, idari gözetim
altında tutuldukları aşamada geri gönderme merkezlerine, aynı Kanun’un 71.
maddesi uyarınca uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu
hakkında son karar verilmemiş yabancıların kabul ve barınma merkezlerine teslim
edilecekleri ana kadar, makul bir süre boyunca nezarethanelerde tutulmalarının
tek başına asgari eşiği aşması için yeterli olduğunun kabul edilmesi mümkün
görülmemiştir.
11- Başvurucunun, suç şüphesi altında olanların tutulduğu nezarethanenin
doğasında bulunan, kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta ve insan
onurunu zedeleyecek nitelikte gıda, temizlik ve sağlık hizmeti gibi imkânlardan
yoksun kaldığına yönelik bir iddiası bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucunun
nezarethane koşullarına ilişkin değerlendirme yapılabilecek nitelikte detaylı
bir açıklamada bulunmaksızın soyut olarak gün ışığından ve açık hava
egzersizlerinden yoksun kaldığını ileri sürmesi, başvurunun kanıtlandığının
kabul edilmesi için yeterli değildir.
12- İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı bakımından
tutma koşulları için uygun olmadığı tespiti yapılmamış nezarethanede,
başvurucunun GGM’ye gönderilmeden önce altı gün
boyunca tutulması, başlı başına Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı yönünden asgari eşiği aştığının
kabulü için yeterli görülmemiştir (Fiziki koşulları yetersiz nezarethanede bir
yabancının on bir gün tutulmasının asgari eşiği aşmadığına ilişkin aynı
doğrultudaki karar için bkz. Moghaddas/Türkiye, §
56).
13- Açıklanan nedenlerle başvurucuya karşı altı gün müddetle
kaldığı nezarethane koşullarında, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvuru bu yönüyle açıkça
dayanaktan yoksun olup,kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir. Mahkememiz bu konuda bir değerlendirme de bulunmamıştır.
14- Diğer şikayet konusu olan, Kumkapı geri gönderme
merkezindeki tutma koşullarının değerlendirilmesinde ise;
Anayasa’nın 5., 13., 16., 17. ve 23. maddeleri şöyledir:
"Madde 5 - Devletin temel amaç ve
görevleri
Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Madde 13 - Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması (Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.)
Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Madde 16 - Yabancıların durumu
Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için,
milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Madde 17 - Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı
Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…
Madde 23 - Yerleşme ve seyahat hürriyeti
Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine
sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek,
sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi
gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve
kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir…"
15- Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye "işkence" ve "eziyet" yapılamayacağı, kimsenin
"insan haysiyetiyle bağdaşmayan" ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014,
§ 80).
16- Ancak bu yasakla korunan hakların mutlak şekilde güvence
altına alınabildiğinden bahsedebilmek için devletin sadece işkence ve kötü
muamelede bulunmaması yeterli değildir. Devletin aynı zamanda bireyleri kendi
görevlilerinin hatta üçüncü kişilerin işkence ve kötü muamele oluşturabilecek
eylemlerine karşı da koruması gerekir(Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 81-82).
17- Anılan maddede devlete getirilen işkence ve kötü muamelede
bulunmama (negatif) yükümlülüğünün herhangi bir istisnasına yer verilmemiştir.
Temel hak ve özgürlüklerin savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü
hâllerde kullanılmasının durdurulmasına imkân veren Anayasa'nın 15. maddesinde
de maddi ve manevi varlığın bütünlüğüne dokunulamayacağı belirtilmiştir. Bu
durum, işkence ve kötü muamele yasağının mutlak nitelikte olduğunun açık
göstergesidir (F.R., B. No: 2016/4405, 15/2/2017, § 54)
18- Anayasa'nın 5. maddesinde "insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak" devletin
temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 17. ve 5. maddeleri
Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği birlikte değerlendirildiğinde devletin
bireyi işkence ve kötü muamele yasağına karşı koruma (pozitif) yükümlülüğünün
de bulunduğu anlaşılmaktadır (F.R., § 56).
19- Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki
saik de eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
20- Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir nitelik değil yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir
muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini
belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak
gerekmektedir. Buna göre anayasal düzenleme kapsamında kişinin maddi ve manevi
varlığına en fazla zarar veren muamele “işkence”dir.
Muamelenin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1.
maddesinde “işkence”nin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle yapıldığı
belirtilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
21- “İşkence” seviyesine varmayan fakat yine de önceden
tasarlanmış, belirli bir süre devam eden, yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler “eziyet”
olarak tanımlanabilir. Bu hâllerde duyulan acı, meşru bir muamele ya da cezada
kaçınılmaz olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak “eziyet”te, ızdırap vermenin belli
bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz (Cezmi Demir ve diğerleri, §
88).
22- Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine
ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler ise “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza” olarak tanımlanabilir. “Eziyet”ten farklı olarak, uygulanan bu muamele kişide
bedensel ya da ruhsal bir acı oluşturmasa da küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki yaratmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
23- Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin kapsamında
olduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya kamuoyunun bilgi sahibi
olması, muamelenin aşağılayıcı niteliğinin belirlenmesinde rol oynasa da
muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin kendini değersiz hissetmesi de bu
seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilir. Ayrıca muamelenin küçük
düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte
böyle bir amacın belirlenememesi muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına
gelmeyecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
24- Yabancıların ülkeye giriş yapmasını ve ülkede ikamet
etmesini kontrol etme ve ülkedeki yabancıları sınır dışı etme yetkisi,
uluslararası hukukun egemen devletlere tanıdığı bir yetkidir. Anayasa'nın 23.
maddesi uyarınca herkesin yerleşme ve seyahat özgürlüğü vardır. Ayrıca
vatandaşın sınır dışı edilemeyeceği ve yurda girme hakkından yoksun
bırakılamayacağı da bu maddede belirtilmiştir. Bununla birlikte yabancıların
temel hak ve hürriyetlerden yararlanmalarına dair temel düzenleme olan 16.
maddeye göre “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka
uygun olarak kanunla sınırlanabilir.”
25- Bu durumda yasa dışı yollardan ülkeye giren ya da ülkeden
çıkmaya çalışırken yakalanan yabancıların seyahat ve yerleşme hakkına sınırlama
getirilmesi ve tutulması mümkün gözükmektedir. Ancak vatandaş ve yabancı
arasında gözetilen bu ayrım milletlerarası hukuka uygun olmalıdır. Türkiye’ye
yasa dışı yollarla giren ya da aynı yöntemle Türkiye'den çıkmaya çalışırken
yakalanan yabancıların sınır dışı edilme işlemlerinin yürütülmekte olması ya da
uluslararası koruma talebinde bulunmaları nedeniyle kanunlarda gösterilen usule
uygun olarak yakalanmaları veya tutulmaları mümkündür (Rıda
Boudraa, § 73).
26- Anayasa Mahkemesinin, idari gözetim altında GGM’lerde tutulan göçmenlerin tutulma koşullarını insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında incelediği yukarıda
belirtilmişti. Anayasa Mahkemesi bu kararlarda, yabancıların tutuldukları
yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki
asgari eşiğe ulaşıp ulaşmadığını değerlendirirken CPT’nin
“gözetim altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği standartlardaki
ölçütlerden yararlanmıştır.
27- CPT’nin kabul ettiği standartlarda
kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum
bırakmanın gerekli görüldüğü hâllerde, bu kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış
hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli
personele sahip merkezlerde tutulmaları gerektiği, bu tür merkezlerin yeterli
donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşam
alanı sağlamasının önemli olduğu, cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün
olduğu kadar önlenmesi gerektiği, programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz,
gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere
ve diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği, bu kişilerin
tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar
kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün
mahkûmlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada
egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin
makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak
biçimde olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen
bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler” açısından evleviyetle geçerli
olduğu açıktır (K.A., § 98).
28- Yukarıda yer verilen ilkeler kural olarak Anayasa
Mahkemesinin bu konuda yapacağı incelemelerde asgari standartları oluşturmakla
bu ilkelerin her somut olayın kendi özel koşulları açısından değerlendirilmesi
gerekmektedir.
29- Bireysel başvuru formunda ve EGM’nin
yazısında sunulan bilgiler çerçevesinde başvurucunun 28/6/2014 ile 21/8/2014
arasında elli dört gün Kumkapı GGM’de tutulduğu
konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Bu tür merkezlerde kalan
kişilere tahsis edilen alanın darlığı nedeniyle bu kişilerin maruz kaldığı
sıkıntılar ve yatakhaneler dışında zaman geçirebilecekleri alanların bulunması,
yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir
ölçüttür.
30- Başvurucu, Kumkapı GGM’de
tutulduğu dönemde Merkezin yaşam koşullarına, özellikle de yaşam alanına düşen
kişi sayısının tespitinde veri olabilecek şekilde Merkezde kaç kişinin
barındırıldığına, kaç kişiyle birlikte hangi odada kaldığına ilişkin kesin bir
bilgi vermemiştir. Bununla birlikte başvurucu, GGM’de
zaman zaman 500 kişiden fazla kişinin kaldığını ifade etmiştir.
31- Bu kapsamda (EGM) Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 16/3/2016
tarihli yazısında sunulan bilgiler, 2012 tarihli TBMM raporu, BM Göçmenlerin
İnsan Hakları Özel Raportörü'nün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye
kararı ve bu kararda atıf yapılan 2009 tarihli CPT raporu ile Anayasa
Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı ve bu karara önemli ölçüde esas
teşkil eden TİHK’nın raporu, eldeki en önemli
verileri oluşturmaktadır.
32- Bu tür merkezlerde yatakhaneler dışında zaman
geçirilebilecek alanlar -yaşam koşullarının olumsuz etkisini azaltması
nedeniyle- insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında ele
alınması gereken bir başka unsurdur.
33- Bu çerçevede başvurucunun içinde yaşadığı koşullar
incelendiğinde, TİHK (Türkiye İnsan Hakları Komisyonu) raporunda ifade
edildiğine göre, merkezde idarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla
ayrılan mekânda koğuşlar (üniteler) dışında koridor ve yemekhane olarak
kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç spor aleti mevcuttur.
Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle bazı göçmenlerin bu mekânlardan biri olan
televizyon odasında yattığı bilgisi yer almaktadır. Bu durumda Merkezde
kalanların ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri mekânların oldukça
sınırlı olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerdeki sıkışıklık nedeniyle kalma
yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak sadece bitişik
nizam ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan
göçmenlere, Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın
sunulamadığı anlaşılmaktadır.
34- BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29
Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine
gerçekleştirilen resmî ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı
raporda; geri gönderme merkezlerindeki koşullardan rahatsızlık duyulduğu,
çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altındaki kişilerin çoğunlukla
odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve dış alanlara erişimlerinin
oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı, “aşırı kalabalık”, “sağlığa
elverişsiz koşullar” ve “yetersiz gıda” hususlarının diğer önemli endişe
kaynakları olduğu ifade edilmiştir.
35- Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas
alındığında tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını
sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir
saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması
gerekmektedir.
36- 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM
raporunda, gerek Merkezin konumu gerekse personel eksikliği nedeniyle tutulan
düzensiz göçmenlerin haftanın sadece bir günü kısa sürelerle havalandırmaya
çıkarıldığı tespitine yer verilmiştir. Ancak yetkililerce sunulan teorik
bilgilere dayalı bu tespitin fiilî uygulama ile uyumlu olup olmadığı rapordan
anlaşılamamaktadır. Kaldı ki anılan raporda dolaylı olarak bu tespitin dahi GGM’yi düzensiz göçmenler için bir hapishane hâline
getirdiği belirtilmek suretiyle haftada bir defa havalandırmanın yetersiz
olduğuna vurgu yapılmıştır.
37- TİHK raporunda, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde
hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde iki
üç saat sağlamaya çalıştıklarını Merkez müdürü beyan etmiştir. Bu konuda
başvurucu, haftada bir gün sadece on dakika açık havaya çıkarıldığını ifade
etmektedir. Raporda görüşlerine yer verilen sivil toplum kuruluşlarına göre,
göçmenlere belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediği hatta içlerinden
bazılarının haftalarca bu imkândan yararlanamadığı dönemler olduğu, bazılarının
ise üç dört ay boyunca sadece iki defa kendilerine bu imkânın verildiği
yönündeki ifadeleri başvurucunun iddiasının inandırıcılığını güçlendirmektedir.
38- EGM’nin 16/3/2016 tarihli
yazısında “Merkezimizin fiziki şartları ve personel sayısının izin verdiği
ölçüde uygun hava şartlarında, merkezimizin bahçesinde gruplar halinde
çıkartılarak, temiz havadan faydalanmaları sağlanmakta, ayrıca merkez
içerisinde havalandırma için kurulan ve isteyen tüm şahısların gün içerisinde
kullanabilecekleri bir açık hava bölümünün bulunduğu belirtilmiş ise de EGM'nin K.A. başvurusuna karşı gönderdiği 7/1/2016 tarihli
yazısında “merkez içerisinde havalandırma için kurulan ve isteyen tüm
şahısların gün içerisinde kullanabilecekleri yere ilişkin bir bilgi bulunmadığı
gibi bu yerin niteliğine, aynı anda kaç kişinin havalandırmaya çıkabileceğine,
günde kaç saat yararlanılabildiğine vb. dair bir açıklama yoktur. EGM’nin yazısında, hem gün içinde isteyen tüm şahısların
havalandırma için kullanabilecekleri bir yerin Merkezde bulunduğunun
belirtilmesi hem de Merkezin fiziki şartları ve personel sayısının izin verdiği
ölçüde kişilerin havalandırmadan yararlandırıldığının açıklanması çelişkili bir
cevap olup, Merkezde yeterli havalandırma imkânının olmadığı konusundaki
iddiaları güçlendirmektedir.
39- Öte yandan başvurucunun Merkezde tutulmaya başlandığı
28/6/2014 tarihinden çok kısa bir süre önce 2/5/2014’te yapılan ziyaret
sonucunda düzenlenen raporda yer alan eleştirilerin kısa sürede düzeltildiğine
dair bir bilginin sunulmaması dikkate alındığında Merkez yetkililerince
“merkezin fiziki şartları ve "personel sayısının izin verdiği ölçüde”
verilen havalandırma hizmetinin CPT standartlarını taşımaktan uzak olduğu
açıktır. Dahası TİHK raporunda yetkililer, Merkezin bahçesinin araç otoparkı olarakkullanıldığını, güvenlik açısından risk oluşturması
ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle tutulan kişileri açık havaya çıkma
imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmişlerdir.
40- Yukarıda yapılan tespitler dikkate alındığında, başvurucunun
Merkezde tutulduğu dönemde maruz kaldığı koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde
yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol
açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma mekânları dışında
rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da
önemlisi sağlanan açık havadan yararlanma imkânının oldukça sınırlı olmasının,
başvurucunun Merkezde sahip olduğu koşulları tahammül edilemez hâle getirdiği
ve bu koşullar altında tutulmasının insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Bakınız benzer kararlarımız, (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673 ,
21/1/2015; K.A.; F.A. ve M.A., B. No: 2013/655, 20/1/2016, A.V. ve diğerleri,
B. No: 2013/1649, 20/1/2016; F.K. ve diğerleri, B. No: 2013/8735, 17/2/2016;
T.T., B. No: 2013/8810, 18/2/2016; A.S., B. No: 2014/2841, 9/6/2016; I.S. ve
diğerleri, B. No: 2014/15824, 22/9/2016).
ETKİLİ BAŞVURU HAKKININ İHLALİ İDDİALARI YÖNÜNDEN:
41- Başvurucu; altmış gün boyunca gayriinsani, onur kırıcı
muamele oluşturacak biçimde nezarethanede ve Kumkapı GGM’de
tutulduğunu, tutulma koşullarına karşı müracaat edip sonuç alabileceği etkili
bir hukuk yolunun bulunmadığını belirterek adil yargılanma ve etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Anayasa'nın 40. maddesi şöyledir:
"Madde 40 - Temel hak ve hürriyetlerin
korunması
Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal
edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını
isteme hakkına sahiptir.
(Ek: 3/10/2001-4709/16 md) Devlet,
işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını
ve sürelerini belirtmek zorundadır."
42- Temel hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlayan etkili
başvuru hakkı Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hak, Anayasa ile
güvence altına alınmış bir temel haktır ve özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia
eden kişiye geciktirmeden yetkili bir makama başvurma imkânı sağlamaktadır. Bu
hak tek başına bağımsız olarak kullanılması mümkün olmayan, ancak Anayasa’da
güvence altına alınan başka bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiği
iddiasının bulunması hâlinde kullanılabilecek tamamlayıcı nitelikte bir haktır.
Bir başka ifadeyle etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin
tartışılabilmesi için hangi temel hak ve özgürlük konusunda etkili başvuru
hakkının kısıtlandığı sorusuna cevap verilmesi gerekmektedir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§ 33-34;
Sıtkı Güngör, B. No: 2013/5617, 21/4/2016, § 86).
43- Etkili başvuru hakkının kullanılabilmesi için temel hak ve
özgürlüklerden birinin ihlal edilmiş olması bir ön koşul değildir. Bu hak,
Anayasa’ya aykırılığı iddia edilen bir husustan kendisinin zarar gördüğünü
düşünen kişinin hem iddiaları hakkında karar verilmesini hem de mümkünse
zararının giderilmesini sağlamak için hukuki bir yola başvurmasını
gerektirmektedir. Başka bir deyişle Anayasa’da düzenlenen temel hak ve
özgürlüklerden birinin savunulabilir düzeyde ihlal edilmesinden dolayı mağdur
olduğunu ileri süren herkes Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında etkili başvuru
hakkına sahiptir (Sıtkı Güngör, § 87).
44- İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için
öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de
tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının
ulaşılabilir olması yanında, telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde
başvurucunun şikâyetlerine konu ihlal iddialarını önleme, ihlal devam
etmekteyse sonlandırma veya gerçekleşmiş sona ermiş ihlallere yönelik tazminat
elde etmek için makul bir başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla teorik
olarak mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp,
uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının
kanıtlanmamış olması gerekir. Bu çerçevede başvuru yolunun etkili olması için
bu yolun kullanımının özellikle devlet makamlarının eylemleri veya ihmalleriyle
haksız yere engellenmemesi gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§
28-29; Hatice Gizem Dağcı ve Sevin Gül Dağcı, B. No: 2013/3438, 17/9/2014, §
28; K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 71).
45- Bireysel başvuru formunda sunulan bilgilere ve EGM'nin yazısına göre başvurucunun 28/6/2014 ile 21/8/2014
tarihleri arasında elli dört gün Kumkapı GGM’de idari
gözetim altında tutulduğu anlaşılmaktadır.
46- 6458 sayılı Kanun'un 53. maddesinde, hakkında sınır dışı
etme kararı alınan yabancının, sınır dışı etme kararına karşı, kararın
tebliğinden itibaren on beş gün içinde idare mahkemesine başvurabileceği;
öngörülen bu başvuru yolunda sınır dışı etme işlemine yönelik olarak idare
mahkemesinin idari işlemlerin unsurları açısından yapacağı genel denetim
dışında, hangi özel hususlar açısından bir inceleme yapacağının bu düzenlemede
yer almadığı görülmektedir.
47- 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinde yer alan idari gözetim
kararına karşı sulh ceza hâkimliklerine başvuru yolu, tutulma koşullarının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve
herhangi bir aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya
tutulmanın sonlandırmasına imkân sağlayan, tutulma koşullarının standartlarını
belirleyen, bu koşulların kontrolünü, gözden geçirilmesini içeren özel
nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizması öngörmemektedir. Bu yolun
idari gözetim kararının hukukiliğinin incelenmesine yönelik bir yol olduğu,
somut olayda başvurucunun anılan hâkimliklere yaptığı başvurularda da sadece bu
yönde bir değerlendirme yapıldığı, başvurucunun tutulma koşullarının kötülüğü
açısından başvuru dilekçesinde ileri sürdüğü iddialar yönünden bir
değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.
48- Nitekim 2012 tarihli TBMM raporunda da tutulan düzensiz
göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve işleyişlerinin nasıl olacağı
konularında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenlemenin
bulunmadığı, bu durumun farklı uygulamalara neden olduğu, bu konuda düzenleyici
işlem niteliğinde bir hukuki metin hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.
49- Bu tespitler ışığında nezarethanede ve GGM’de
idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucu açısından, Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin
korunması noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve
makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı
kanaatine ulaşılmıştır.
50- Açıklanan nedenlerle tutulma koşullarından kaynaklanan
Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialar açısından
Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı etkili bir başvuru yolunun
bulunmadığı sonucuna varılmış ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine de
karar vermek gerekmiştir. Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
Katılmadığımız Mahkememiz çoğunluk görüşünü oluşturan gerekçe
yönünden yapılan değerlendirme;
51- Öncelikle Mahkemenin başvurucuların gözetim altında iken
uğradıkları hak ihlalleri karşısında Anayasa'nın 17/3 ve etkili başvuru yolu
bulunmamak suretiyle Anayasa'nın 40. maddesinin ihlal edildiğine yönelik
istikrarlı içtihadından, bu kararı ile ayrılmıştır.
52- Gerekçede, başvurucunun ihlal iddialarına konu yerden
ayrıldığını, “ tutma” halinin sona erdiği için ihlalin devamından söz
edilemeyeceğini, koşulların geleceğe yönelik düzeltilmesini istemesinden
başvurucunun hukuki bir yararı bulunmadığını, başvurunun anlamını yitirdiğini,
uğradığı zarar var ise bunu giderecek etkili hukuki mekanizmanın TAZMİNAT yolu
olduğunu, her ne kadar tazmin etmeye yönelik bir adli/idari karar bulunmamış
ise de bu yol hiç işletilmemiş olmasının yasa yolunun etkisizliğinin delili
olamayacağını, asıl etkili olanın ise tazminat ödenmeyeceğine ilişkin bir
kararın varlığı olması gerektiğini söylemiştir,
53- Ayrıca, 2577 Sayılı Yasanın 2. maddesinin idarenin ika
ettiği zarara karşı yeterli bir yasal zemin oluşturduğunu, mahkemelerin GGM
(Geri Gönderme Merkezlerinin) fiziki koşullarını daha iyi
değerlendirebileceğini, bunun tazminatı belirleme esasına müessir olacağını, bu
yolun başarı şansı ve yeterli giderim olanağı sunması nedeniyle başvuruyu kabul
edilebilirlik koşulları yönünden ise incelenmeksizin BYT (Başvuru Yollarının
Tüketilmemesi) nedeniyle kabul edilmez bulmuştur. Dolayısıyla Anayasa'nın 40.
maddesi yönünden incelememiştir.
54- Anayasa'nın 5. maddesinde "insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak" devletin
temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 17. ve 5. maddeleri
Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği birlikte değerlendirildiğinde devletin
bireyi işkence ve kötü muamele yasağına karşı koruma (pozitif) yükümlülüğünün
de bulunduğu anlaşılmaktadır (F.R., § 56, 2016/4405, 15/2/2017).
55- Başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakıldığı ortamdan
ayrılmış bulunması halinde, adeta devlete yüklenmiş geleceğe dair bu ödevin
yerine getirilmesine gerek kalmadığına, dolayısıyla başvurana bir faydası ve
hukuki yararı da bulunmayacağı şekilde anlaşılacak gerekçedeki sözcükler, bu
tür muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları, zımnen MEŞRULAŞTIRMAK ve
devletin, tutma koşulların da Anayasa'nın güvence altına aldığı standartlara
yükseltme yükümlülüğünü, önemsenmez bir statü ile buluşturmak ve haysiyetle
bağdaşmayan koşulda tutulana, öncelikli hakkının korunmasının temini yerine,
ispatı halinde uğradığı zararın karşılığını parasal giderimle karşılamak gibi
hukuken kabulü mümkün olmayan bir yola zemin açmaktadır.
56- Kaldı ki, ülkemizde tazminat talepli dava usulünde, davacıya
kazanç ve harcamaların varlığı yönünden ispat külfeti getirilmiş olup çekilen
azap ve üzüntüyü dindirecek ölçütler ve kanaatler, her zaman, yetersiz kalmakta
ve mahkemeden/bilirkişiden bilirkişiye değişen özellikler ve istikrarsızlık
göstermektedir. Tazminat tutarları sebep olanlar yönünden hiç bir şekilde
sosyal caydırıcılık hedefine ulaşamamıştır.
57- Başvurucunun, hukuka uygun olmayan bir şekilde tutulduğu
geri gönderme merkezindeki olay ve olgular, dosya kapsamı, kurum, komisyon
rapor ve belgeleri bir arada değerlendirildiğinde, insan onuru ile bağdaşmayan
ve özgürlüğünden yoksun kılınılan süreçte yaşam
koşullarını sağlayan unsurların, AİHS ve bu konudaki standartları
karşılamadığında kuşku olmayıp, GGM’nin Mahkememizce
bu konuda sorulan sorulara verdikleri ulusal ve uluslararası kriterlerine
ilişkin cevaplarında da şikayet konusu hadiselerin kısmen de olsa varlığının
doğruluğu anlaşılmaktadır.
58- Önceki içtihatlarımızda tutulma koşullarına ilişkin sorun,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatları ile uyumlu bir biçimde, konunun
teorisini de, pratiğini de belirlemek suretiyle açık izaha kavuşturulmuştur. Bu
kapsamda, GGM’lerindeki koşulların insanca yaşama
koşullarına ve hukuk kurallarına uygun hale getirme devlete düşen yasal bir
yükümlülük iken, benzer hallerde hakka yapılmış haksız müdahaleyi
meşrulaştırdığı düşünülen içtihat değişikliği gerekçelerine katılınmamıştır.
59- İhlali önleyici eylem toplumdaki herkesin istifade edeceği
bir alanı kuşatır, ancak ihlal nedeniyle uğranılan zarar giderimi, bireysel bir
etki alanına sahiptir. Mağduriyet maddi olarak olmuş bitmiş şahıs yönünden
düzeltilmesi imkanı da kalmamış ihlalin varlığında elbette tazmin etmek tek
çare olmakla birlikte, etkililiği hukuk sistemimizde var olmadıkça, kendini
kanıtlamadıkça bu giderim için, denenmemiş bugüne kadar hiçbir kanıtlayıcı
sonuç alınmamış mahkeme yolu tavsiyesi nitelikli karar sonucuna iştirak
edilmemiştir.
60- Kaldı ki, etkili yol kavramında, benzer ihtilaflarda her
seferinde bir diğerinden farksız olarak ihlalin varlığı ve giderimini
tespit etmiş ve hukuk sistemine emsal olmuş, bu konuda yön veren içtihadi nitelikli tek bir karardan ziyade kararlar dizisi
ancak etkililik faktörüne emsal alınabilecektir. Aslolan,
temel hak ve özgürlükleri korumak onun yaşaması ve gelişmesine katkıda bulunmak
ve ona haksız müdahaleyi kalıcı şekilde önlemek ve engelleyici tedbirleri
almaktır.
61- Adli ya da idari yargı yerlerinin böyle bir şikayet halinde,
bunu tespit etmeyeceği ya da tazminat gerektirmediği yolunda, somut insan
haysiyeti ve onuruna yapılmış aşağılayıcı muameleyi adeta meşru kılacak
nitelikte mahkemelerin vereceği VARSAYIMSAL SONUCA ODAKLI kararı beklentisini,
kararımızda ki gibi gerekçe yapmanın doğru bir hukuk önermesi olduğu kanaatinde
değilim. Yukarıda açıklanan nedenler ile başvurucunun kabul edilebilir
nitelikli başvurusunun esas değerlendirmesinde Anayasa'nın 17. ve 40.
maddelerinin ihlal edildiğine, önceki içtihatlarımızdan da ayrılmasını
gerektirir bir neden bulunmadığından çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.