TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LEYLA DARICI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15837)
|
|
Karar Tarihi: 23/3/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/4/2017 -
30043
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
Leyla DARICI
|
Vekili
|
:
|
Av. Salman
AKDAĞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gerekli yasal tedbirlerin alınmaması sonucu bir
alışveriş merkezinde ölüm olayının gerçekleşmesi ve bu olaya ilişkin
soruşturmaların makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle yaşama hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2014/19374 sayılı bireysel başvuru dosyası konu yönünden
irtibatı nedeniyle 2014/15837 sayılı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmiş ve inceleme 2014/15837 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden
yürütülmüştür.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucunun oğlu 1990 doğumlu H.B.H. İstanbul'da 1/12/2006
tarihinde gittiği bir alışveriş merkezinde yürüyen merdivenden düşerek yaşamını
yitirmiştir.
A. Olaya İlişkin Ceza Soruşturması Süreci
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı),
olaya ilişkin bir soruşturma açmış ve bu soruşturma sonucunda olay tarihinde
söz konusu alışveriş merkezinin genel müdürü olarak görev yapan Z.H.K. hakkında
taksirle öldürme suçundan kamu davası açmıştır.
11. Dava, İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmüştür.
Mahkeme 4/11/2011 tarihinde, yargılama sırasında yaptığı keşif ve bu keşif
sonrasında dosyaya sunulan bilirkişi mütalaasına göre olayda bir kusurunun
bulunmadığı gerekçesiyle Z.H.K.nin beraatine karar vermiştir. Mahkemenin kararına esas aldığı
bilirkişi raporunda, müteveffanın ve alışveriş merkezinin inşaatını
gerçekleştiren şirket ile alışveriş merkezini işleten şirketin teknik
sorumlularının olayda müşterek kusurlarının bulunduğu belirtilmiştir. Bu karar,
temyiz edilmediğinden kesinleşmiştir.
12. Mahkeme, söz konusu bilirkişi mütalaasında olayda kusurları
bulunduğu belirtilen kişiler hakkında gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet
Başsavcılığına ihbarda bulunmuştur.
13. Bu ihbar üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, olay hakkında yeni
bir soruşturma açmış ve 5/3/2013 tarihinde söz konusu kişiler hakkında taksirle
öldürme suçundan başka bir kamu davası açmıştır. İddianamede, müteveffanın
alışveriş merkezindeki alt kata inişi sağlayan yürüyen merdivenin hareketli
korkuluğu üzerine arkası iniş yönüne dönük olacak şekilde bindiği sırada
dengesini kaybederek düştüğü ve İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinde yürütülen
yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporunda şüphelilerin olayda
müteveffayla birlikte müşterek kusurlu olduğunun belirtildiği ifade edilmiştir.
14. 5/3/2013 tarihli iddianameyle açılan ve İstanbul 4. Asliye
Ceza Mahkemesinde (4. Asliye Ceza Mahkemesi) görülmekte olan davada, olaydaki
sorumluluğun belirlenmesi bakımından yeni bilirkişi incelemelerinin
gerçekleştirilip bilirkişilerin mütalaalarını dosyaya sunmalarının beklendiği
ve davanın son duruşmasının bu nedenle 16/5/2017 tarihine ertelendiği anlaşılmıştır.
B. Olaya İlişkin Tazminat Davası Süreci
15. Başvurucu 24/11/2011 tarihinde, olay nedeniyle uğradığını
ileri sürdüğü manevi zararlarının karşılanması talebiyle olayın gerçekleştiği
alışveriş merkezinin inşaatını gerçekleştiren şirket ile alışveriş merkezini
işleten şirket aleyhine İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası
açmıştır.
16. Bu davada yargılamanın 31/1/2013 tarihli ikinci celsesinde
verilen ara kararı gereğince 4. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan kamu
davasının sonucunun beklendiği ve davanın son duruşmasının bu nedenle 28/3/2017
tarihine ertelendiği anlaşılmıştır.
17. Başvurucu, söz konusu yargılamaların devam ettiği17/9/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 23/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; oğlunun yaşamını yitirdiği olaya ilişkin ceza
soruşturması ile görülmekte olan tazminat davasının makul sürede
sonuçlandırılmadığını ve devletin yürüyen merdivenlere ilişkin güvenlik
kuralları ile bu merdivenlerin tesisatı için belirlenen standartları zorunlu
olmaktan çıkarıp bu kurallar ve standartların belirlenmesini ilgili inşaat ve
işletme sahiplerinin inisiyatifine bırakması nedeniyle oğlunun yaşamını
korumadığını belirterek Anayasa'nın 17. ve 36. maddelerinde güvence altına
alınan yaşama ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
ihlalin tespiti ile tazminata karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir."
21. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, oğlunun
ölümünün gerekli yasal tedbirlerin alınmaması sonucu gerçekleşmesi ile bu olaya
ilişkin soruşturmaların makul sürede sonuçlandırılmamasına ilişkindir. Bu
nedenle söz konusu iddiaların Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşama hakkı kapsamında olduğu değerlendirilmiştir.
23. Diğer taraftan başvurucu, yürüyen merdivenlerin imalatı ve
kullanımına ilişkin standartların bu merdivenleri kullanan kişilerin yaşamının
kullanımdan doğan potansiyel tehlikelerden korunması bakımından yetersiz
olduğunu, bireylerin yaşamlarının korunması bakımından bu standartların
iyileştirilmesi için devletin gerekli yasal düzenlemeleri yapmadığını,
dolayısıyla bu tür merdivenlerde kullananların düşmesini önleyen mekanizmaların
bulunmamasının bu konudaki yasal düzenlemelerdeki eksikliklerden
kaynaklandığını, somut olayda da oğlunun -ilgili düzenlemelerdeki eksiklik
nedeniyle- bu nitelikte bir mekanizması bulunmayan yürüyen merdivenden düşüp
yaşamını yitirdiğini iddia etmiştir. Başvurucu, bu gerekçelerle somut olayda
devletin yaşamı korumaya ilişkin pozitif yükümlülüğünü ihlal ettiğini deileri sürmektedir.
24. Ancak yukarıda olaylar ve olgular bölümünde ifade edildiği
üzere olaya ilişkin ceza ve tazminat davaları devam etmekte olup bu davalarda
olayın gerçekleşme koşulları ile bu koşullara göre ölümde bir sorumluluğun
bulunup bulunmadığı araştırılmaktadır. Bu nedenle olayın gerçekleşme koşulları
henüz belirlenmediğinden Anayasa Mahkemesinin söz konusu iddiayı bu aşamada
değerlendirebilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle somut olayda ölümün
ilgili mevzuattaki bir boşluktan kaynaklanan yürüyen merdivendeki bir eksiklik
nedeniyle mi yoksa müteveffanın veya üçüncü bir kişinin kişisel kusuru sonucu
mu gerçekleştiği sorusu, bu konuda bir inceleme yapılabilmesine olanak verecek
ölçüde cevaplandırılabilmiş değildir.
25. Bu nedenle inceleme, doğal olmayan ölüm olayını devletin
etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında; diğer bir ifadeyle yaşama hakkının
usul boyutuyla sınırlı olarak yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
26. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucu, müteveffanın
annesidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
27. Diğer taraftan açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı
anlaşılan yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Yaşama hakkına ilişkin soruşturmanın etkili olabilmesi için
diğer şartların yanında soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmesi
gerekmektedir (Deniz Yazıcı, B.
No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96) .
29. Anayasa Mahkemesinin bu tür olaylara ilişkin başvurulara
yönelik inceleme görevi, hukuk sisteminin caydırıcı etkisinin ve yaşama hakkı
ihlallerinin önlenmesinde oynaması gereken rolün zayıflatılmaması için yetkili
mercilerin Anayasa'nın 17. maddesi ile öngörülen dikkatli ve özenli inceleme
şartını ne ölçüde yerine getirdiklerini belirlemekten ibarettir (Perihan Uçar ve diğerleri, B. No:
2013/5860, 1/12/2015, § 52).
30. Somut olayda başvurucunun oğlu 1/12/2006 tarihinde yaşamını
yitirmiştir. Olay hakkındaki davalar devam etmektedir. Başvurucu, bu
davalardaki sürecin bir bütün olarak makul süratle yürütülmediğini iddia
etmektedir.
31. Yaşama hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten
sebebiyet verilmediği durumlarda etkili soruşturmaya ilişkin pozitif
yükümlülüğün her olayda mutlaka bir ceza soruşturması yürütülmesini
gerektirmediği ve mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olmasının yeterli olabileceği öncelikle belirtilmelidir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§ 59).
32. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarında, muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusurun
olduğu durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi
kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında etkili bir ceza
soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§ 60).
33. Başvurucu, oğlunun kasıtlı bir eylem sonucu yaşamını
yitirdiğini iddia etmemektedir. Öte yandan başvuru belgelerinde ölümün kasıtlı
bir eylem sonucu gerçekleştiği yönünde şüphe uyandıracak bir bilgi veya bulgu
da bulunmamaktadır. Bununla birlikte yukarıda ifade edildiği üzere somut olayın
gerçekleşme koşulları henüz belirlenemediğinden ölüm olayının hangi nitelikteki
bir eylem -ihmal veya ağır ihmal içeren- sonucu gerçekleştiği konusunda da bir
açıklık bulunmamaktadır.
34. Dolayısıyla somut olayda söz konusu yollardan hangisinin
yaşama hakkının usul boyutu kapsamında etkili yürütülmesi gerektiği konusunda
bu aşamada Anayasa Mahkemesi tarafından bir değerlendirme yapılabilmesi ve buna
göre şikâyete ilişkin bir sonuca varılabilmesi mümkün değildir.
35. Diğer taraftan somut olayın koşullarına bakıldığında olayın
gerçekleşmesinin üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen ölüm
olayının aydınlatılamamasının ve ölüme neden olan eylemin niteliğinin açıklığa
kavuşturulamamasının üzerinde durulması gereken asıl mesele olduğu açıkça
görülmektedir.
36. Olaya ilişkin ceza soruşturmasında ölüme neden olan eylemin
niteliği henüz belirlenememiştir. Görülmekte olan tazminat davasında ise sözü
edilen ceza davasının sonuçlanmasının beklendiği anlaşılmıştır. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi, somut olayın kendine özgü bu özelliğini dikkate alarak
süreci bir bütün hâlinde ele alıp buna göre etkili soruşturma yükümlülüğünün
ihlal edilip edilmediğini değerlendirecektir.
37. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin soruşturmanın makul bir özen
ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin değerlendirmelerindeki tespitin,
başvuruya konu olayın kendine özgü koşullarına, soruşturmadaki davalı, şüpheli
veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve
soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsur ya da güçlüklerin bulunup
bulunmadığına göre farklılık gösterdiğinin belirtilmesi uygun olacaktır(Fahriye Erkek ve diğerleri, 2013/4668,
16/9/2015, § 91).
38. Öte yandan soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlüklerin
bulunduğu bir durumda dahi yetkililerin süratle -mümkün olduğu ölçüde- hareket
ederek olayı aydınlatabilmeleri, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması
açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz
Yazıcı, § 96).
39. Somut olay bu bağlamda incelendiğinde başvuruya konu ceza
soruşturmasında olaydaki kusur durumuna ilişkin keşif ve bilirkişi
incelemelerinin gerçekleştirildiği, olayın aydınlatılması için bazı teknik
incelemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulduğu, ilgili soruşturma makamlarının da
bu yönde araştırmalar gerçekleştirmesi nedeniyle soruşturma dosyasının
ilerlemesinde güçlük yaşanmasının kaçınılmaz olduğu ileri sürülebilir.
40. Ancak bu durum -başvuruya konu soruşturmadaki suçlamanın
niteliği, suçlanan kişilerin sayısı ve olayın karmaşıklık derecesi dikkate
alındığında- soruşturma sürecinin olayın gerçekleşmesinin ardından on yılı
aşkın bir süredir devam etmesini haklı kılmamaktadır. Soruşturmada, anılan
sürenin geçmesine rağmen sonuca ulaşılmasını sağlayacak nitelikte ilerleme
kaydedilerek olaydaki kusur durumunun netleştirilemediği açıkça görülmektedir.
41. Dolayısıyla başvuruya konu olayın koşulları bir bütün olarak
ele alındığında soruşturmaya ilişkin gecikmenin makul olmadığı kanaatine
varılmıştır. Bu makul olmayan gecikme nedeniyle yetkili mercilerin, hukuk
sisteminin caydırıcı etkisinin ve yaşama hakkı ihlallerinin önlenmesinde
oynaması gereken rolün zayıflatılmaması için Anayasa'nın 17. maddesi ile
öngörülen dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirdikleri
söylenemeyecektir.
42. Bu durumun da hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması
ilkesiyle açıkça bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucu, yaşama hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle
80.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
46. Yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
47. Kararın bir örneğinin İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesine ve
İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
48. Yaşama hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesine ve
İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.