TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SÜLEYMAN COŞKUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1586)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Süleyman COŞKUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Seher GELERİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, murisi aleyhine
1/12/1961 tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine
itiraz davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/2/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm Birinci Komisyonunca, 14/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 2/5/2014
tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı, 21/5/2014
tarihli yazı ile görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili Kızıltepe ilçesi Elbeyli köyünde yapılan
kadastro çalışmaları sırasında 23, 25 ve 26 parsel numaralı taşınmazlar
başvurucunun murisi ve diğer hissedarlar adlarına tespit edilmiştir.
8. A.T. ve arkadaşları, 1/12/1961 tarihinde, Kızıltepe
Kadastro Mahkemesinde başvurucunun murisi ve arkadaşları aleyhine açtıkları
kadastro tespitine itiraz davasında, kadastro tespitinin iptali ile
taşınmazların kısmen adlarına tescilini talep etmişlerdir.
9. Mahkemece, 20/11/1973 tarih ve E.1961/111, K.1973 sayılı
kararla davanın kabulüne, taşınmazların kadastro tespitlerinin iptali ile
davacılar adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 13/10/1975
tarih ve E.1974/5851, K.1975/5168 sayılı ilamıyla; eksik inceleme yapıldığı
gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
11. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 15/5/1985 tarih ve E.1976/4, K.1985/4 sayılı kararla davanın kabulüne,
taşınmazların davacılar adlarına tapuya tescillerine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesince, 13/3/1986
tarih ve E.1985/18960, K.1986/2568 sayılı ilamla, eksik incelemeye dayalı karar
verildiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
13. Mahkemece bozma kararına uyularak, E.1986/2 sayılı dava
dosyasında yargılamaya devam edilmiştir.
14. Başvurucunun murisi Mehmet Emin Coşkun’un vefatı üzerine,
başvurucu davaya devam etmiştir.
15. Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin kapatılması nedeniyle
yargılamaya Mardin Kadastro Mahkemesinin E.2013/89 sayılı dava dosyasında devam
edilmektedir.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev”
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve
kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait
kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında
dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları
ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri
ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu
hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya işlemden kaldırılmaz. Hakim,
toplanması mümkün olan delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara
bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri” kenar başlıklı
30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı
deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına
başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak taşınmaz malın
kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü
bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit edilemezse, ölü olduğu
yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı verilir.”
21. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve
ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
22. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 7/2/2014 tarih ve 2014/1586 numaralı başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, murisi aleyhine, 1/12/1961 tarihinde Kızıltepe
Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasının makul sürede
sonuçlanmadığını, taşınmazı bu sürede kullanamadığını belirterek, mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu, 1/12/1961 tarihinde Kızıltepe Kadastro
Mahkemesinde murisi aleyhine açılan kadastro tespitine itiraz davasının halen
devam ettiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, Anayasa’nın
35. ve 36. maddesinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
28. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
31. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38).
32. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
33. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda,
taşınmaz mülkiyeti hakkında Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
34. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının başvurucu
açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
35. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
36. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
37. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
1/12/1961 tarihidir.
39. Başvuruya konu dava, başvurucunun miras bırakanından
intikalle takip etmekte olduğu bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre
değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçının
yargılamaya katıldığı an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye
esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
40. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
41. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
42. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun, kadastro tespitine itiraz ile taşınmazın başvurucunun
murisi adına olan kadastro tespitinin iptali istemine ilişkin olduğu
anlaşılmıştır.
43. 1/12/1961 tarihinde, A.T. ve 16 arkadaşı tarafından,
başvurucunun murisi ve 16 arkadaşı aleyhine Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde
açılan davada 23, 25 ve 26 parsel numaralı taşınmazların kadastro tespitlerinin
iptali ile davacılar adlarına tescili talep edilmiştir. Mahkemece 1/9/1973
tarihinde keşif yapılarak bilirkişi raporu alınmış ve 20/11/1973 tarihinde
davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine 13/10/1975 tarihinde,
Yargıtay 7. Hukuk Dairesince hüküm bozulmuştur.
44. Mahkemece, bozma kararına uyularak yeniden keşif yapılmış
ve 15/5/1985 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine,
Yargıtay 7. Hukuk Dairesince 13/3/1986 tarihinde, eksik incelemeye dayalı karar
verildiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
45. Mahkeme bozma kararına uyarak, E.1986/2 sayılı dava
dosyasında yargılamaya devam etmiş, anılan Mahkemenin kapatılmasından sonra
dava dosyası Mardin Kadastro Mahkemesine devredilmiştir. Yargılama halen Mardin
Kadastro Mahkemesinde devam etmektedir.
46. Yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle tensip zaptı kapsamında ikmaline başlanılması
gereken tapu kaydı, birleşik kroki, mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın
ilgili kurumlardan talep edilmeyerek, yargılama sırasında münferit celselerde
verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep
edildiği, Mahkemece birçok defa dosyanın incelemeye alındığı ve bu sebeple
duruşmaların ertelendiği, keşif ara kararlarının farklı gerekçelerle yerine
getirilmediği ve birçok defa keşiflerin ertelendiği anlaşılmaktadır.
47. 402 sayılı Kanun’da yer alan
özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı
bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan
yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
48. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca davaya
dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve davaya dâhil edilmeleri, yargılama
sırasında vefat edenlere ait veraset ilamlarının sunulması için taraflara
süreler verildiği, birçok defa keşif ara kararlarının müracaat yokluğu, hava
şartları, bilirkişi temin edilememesi, keşif masrafının yatırılmaması, güvenlik
gibi nedenlerle yerine getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer alan taraf
sayısı da nazara alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye
sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda verilen bir kısım keşif ara
kararlarından dönülerek tekrar taraf teşkili sağlanmaya çalışıldığı
görülmektedir.
49. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından, keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
50. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, §
47).
51. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri
engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, başvurucuların tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
52. Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında yaklaşık
elli üç yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucu ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazdan yararlanamadığı gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de
mahrum kaldığını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
55. Başvurucu, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca
kullanamadığını ve gelirlerinden istifade edemediğini belirterek, maruz kaldığı
zarar karşılığı 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
56. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
58. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık
elli üç yıldır devam eden yargılama süreci nazara alındığında, başvurucunun
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren 2.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
59. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
60. Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık elli üç yıldır devam
ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 2.650,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili
Mardin Kadastro Mahkemesine gönderilmesine,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.