TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYKUT KÜÇÜKKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15916)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Aykut KÜÇÜKKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Tora PEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Ulusal bir gazetenin internet sitesinde yer alan bir video
haber hakkında içeriğe erişimin engellenmesi kararı verilmesinin ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte Cumhuriyet
gazetesinin (gazete) ve cumhuriyet.com.tr
adresindeki haber portalının (internet sitesi) sorumlu yazı işleri müdürü
olarak görev yapmaktadır. Başvurucu, genel yayın yönetmeni olduğu internet
sitesinde 4/8/2014 tarihinde içeriğinde bir ses kaydı olan bir haber
yayımlamıştır. Zikredilen ses kaydı, o tarihte başbakanlık görevinde bulunan
Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Necmettin Bilal Erdoğan (müşteki) ile birlikte
bazı bürokrat ve eğitim alanında faaliyette bulunan beş sivil toplum
kuruluşunun (STK) temsilcisinin bulunduğu bir toplantıdaki konuşmaların bir
bölümüne aittir.
10. Müşteki, olayların geçtiği tarihte ülke çapında faaliyet
gösteren bir vakfın yönetim kurulu üyesidir ve görevine devam etmektedir. Ses
kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla katılımcılar Türk millî eğitim politikaları
hakkında görüşlerini açıklamaktadırlar. Konuşmaların odak noktasını ise imam
hatip okullarının yaygınlaştırılması, sivil toplumun bu okulların açılmasında
ve yaygınlaştırılmasındaki rolü, yeni okul binaları için ihtiyaç duyulan imar
değişiklikleri, imam hatip okullarının yöneticileri ile STK'ların iş birliği,
kız ve erkek okullarının ayrı ayrı açılması başlıkları oluşturmaktadır.
11. Bahsi geçen ses kaydı ilk olarak 4/8/2014 tarihinde, o
tarihte Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel sekreteri olan Gürsel Tekin'in
parti genel merkez binasında yaptığı bir basın duyurusu ile kamuoyuna
açıklanmıştır. Gürsel Tekin'e göre Türk millî eğitim politikaları kapalı
kapılar ardında bazı bürokratlar ile iktidara yakın sivil toplum örgütleri
tarafından belirlenmektedir. Söz konusu ses kaydı yazılı ve görsel medya ile
internet medyası tarafından haberleştirilmiş ve hızla internet mecralarında yayılmıştır.
Gerek Gürsel Tekin gerekse medya, söz konusu ses kaydını 17-25 Aralık süreci
ile bağlantılandırarak vermiştir. Onlara göre ses kaydı Hükûmetin girdiği kirli
bazı ilişkileri deşifre etmiştir. Bahse konu ses kayıtlarının gazetenin basılı
nüshasında yayımlanıp yayımlanmadığı başvuru dilekçesinde belirtilmemiştir.
Buna karşın eldeki başvurunun incelendiği tarihte sayılamayacak kadar çok
internet sitesi üzerinden söz konusu ses kayıtlarına ulaşılabildiği
gözlemlenmiştir.
12. Başvuruya konu internet sitesinde toplantıya katılanların
konuşmalarının hem ses kayıtları yayımlanmış ve hem de söz konusu konuşmalar
aynı videoda yazılı slaytlar ile verilmiştir. İnternet sitesinde "Bilal'den eğitime ayar: Kızlı-erkekli olmasın"
başlığıyla verilen haber şu şekilde yer almıştır:
"CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, parti
genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.Gürsel Tekin, basın toplantısında
Bilal Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı ve TÜRGEV yöneticilerinin bulunduğunu
konuşma tapesini dinletti. Gürsel Tekin, 'Bilal Erdoğan sadece parayı
sıfırlamakla yetinmemiş aynı zamanda milli eğitimin nasıl sıfırlanacağıyla da
meşgul olmuş, onunla da yetinmemiş büyükşehirlerde TÜRGEV'e devredilen veya
devredilecek arsaların imar uygulamalarının nasıl olması gerektiği
organizasyonunu da kendisi yapmış. 10 Ağustos'ta seçime giderken milletin
adamlarının milleti nasıl soyduğunu, milletin milli eğitimimizi nasıl
darmadağın ettiğini gördük. Biz zannederdik ki kızlı - erkekli yurtların proje
mimarı bu ülkenin milli eğitim bakanıdır. Anladık ki,bu ülkenin milli eğitim
bakanı yok, Bilal'ı var. Eğitime de Bilal karar veriyormuş Bilal ve
arkadaşları. Üzücü ama ne yazık ki böyle' dedi. Bilal şimdi de MEB'e el attı:
işte ses kaydı. Söz konusu ses kaydında en dikkat çekici noktalardan biri Bilal
Erdoğan'ın kızlı-erkekli karma eğitime karşı çıktığı sözleri...
İşte Bilal'in Karma Eğitime İlişkin Sözleri:
'Yeni planlanan okulları da ya kız ya erkek olarak planlayalım. Yani şimdi yeni
planlananlarda 'hem kız hem erkek olarak' gelen projeler oluyor. Onları orta
okul ve lise diye çevirelim. Bu kız mı olacak, erkek mi olacak' diyelim. Yani
kız-erkek aynı kampüs içinde düşünmeyelim. Artık düz lise de düşünmeyelim.
Artık hepsi Anadolu lisesi..."
13. Videoda yer alan slayt başlıkları şu şekildedir:
"Milli eğitimin planlamalarını, başında
başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın bulunduğu ... İttifakı
ile oluşan ve beşli koordinasyon denilen bir oluşum mu belirliyor?
Toplantılara çağrılan üst düzey kamu görevlilerine
baskı uygulanıyor mu?
26 Ağustos 2013 Toplantı Gündemi: İmam hatip
okulları, karma eğitim, kılık kıyafet, arsa tahsisi, imar planlaması, okul
yöneticileriyle koordinasyon ve atamalar konularında alınacak kararlar.
Bilal Erdoğan: '1 milyon imam hatip öğrencisi
var, her yıl 125 bin mezun veriyor, üniversite sınavına giren 1.5 milyon
öğrencinin içinde nerede olacaklar? Zaten sayı artıyor, bunların önünü kimse
tutamaz.
Karma eğitim mi dediniz? kararı Bilal Erdoğan
veriyor! Kamu görevlilerine 'Kızlı-erkekli gelen projeleri geri çevirin. Kız
erkek aynı kampüs içinde olmaz. Bu konuda Ankara'da irade var' talimatı
veriyor.
Yurtkur Yurtlarını da dizayn etmeye
çalışıyorlar!
İmam hatipli olmayanları dizayn için tek çare:
Seçmeli din dersleri ve öğretmen kontenjanlarını sağlam tutmak!
İmam hatiplerin mevcut okullar içindeki
oranına Bilal Erdoğan karar veriyor.
Özel İmam Hatip talebi şimdilik gerçekçi
olmazmış. Ama bazı özel okullar 40 saatten 11 saatini seçmeli din dersleriyle
yapmış olsalar, adeta alın size bir özel imam hatip.
İtiraf ediyorlar: yandaş vakıfların, imar
değişikliği taleplerinin hepsi karşılanmış ve karşılanacakmış!
Milli Eğitim Bakanına Arapça ve Kürtçe eğitim
veren imam hatip liseleri kurulsun önerisinde bulunmuşlar. Kürtçe imam hatip
okulları siyasetin elini güçlendirirmiş.
Bir milli eğitim bakanı ve müsteşarı, okullara
öğretmen ve idareci atama çalışmalarını neden Bilal Erdoğan ve yandaş
vakıflarıyla dirsek teması içinde yürütür?
İmam hatipler sıkıntısız açılsın ve mevcut
okullar sıkıntısız dönüştürülsün diye lobi yapıp, kamuoyu oluşturmaya karar
vermişler!
Bütün dertleri imar değişikliği!"
14. Müştekinin avukatları 7/8/2014 tarihinde İstanbul Sulh Ceza
Hâkimliğine başvurarak başvuruya konu videoya erişimin engellenmesini talep
etmişlerdir. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği 11/8/2014 tarihli kararı ile
4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların
Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında
Kanun 'un 9. maddesi uyarınca talebi kabul etmiştir. Mahkeme "videonun içeriğinde talep edenin kişilik haklarının
ihlal edildiği hakimliğimizce kanaat getirildiğinden, talep eden vekilinin
dilekçesine konu içeriğe erişimin engellenmesine dair talebin kabulüne karar
vermek gerekmiş[tir]" gerekçesine dayanmıştır. Bahsi geçen
karara yapılan itiraz İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2/9/2014 tarihli
gerekçesiz kararı ile reddedilmiştir. Red kararı başvurucuya 10/9/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvuruya konu yayınla ilgili olarak internet
sitesinin sorumluları hakkında herhangi bir ceza soruşturması açıldığı da
bildirilmemiştir.
15. Başvurucu 10/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 5651 sayılı Kanun'un "İçeriğin
yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi" kenar başlıklı
9. maddesi şöyledir:
"(1) İnternet ortamında
yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden
gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması
hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından
çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak
içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir.
(2) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle
kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin talepleri, içerik
ve/veya yer sağlayıcısı tarafından en geç yirmi dört saat içinde
cevaplandırılır.
(3) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu
maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir.
(4) Hâkim, bu madde kapsamında vereceği
erişimin engellenmesi kararlarını esas olarak, yalnızca kişilik hakkının
ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb.
şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça
internet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar
verilemez. Ancak, hâkim URL adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi
yöntemiyle ihlalin engellenemeyeceğine kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de
belirtmek kaydıyla, internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin
engellenmesine de karar verebilir.
(5) Hâkimin bu madde kapsamında verdiği
erişimin engellenmesi kararları doğrudan Birliğe gönderilir.
(6) Hâkim bu madde kapsamında yapılan
başvuruyu en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu
karara karşı 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.
(7) Erişimin engellenmesine konu içeriğin
yayından çıkarılmış olması durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.
(8) Birlik tarafından erişim sağlayıcıya
gönderilen içeriğe erişimin engellenmesi kararının gereği derhâl, en geç dört
saat içinde erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilir.
(9) Bu madde kapsamında hâkimin verdiği
erişimin engellenmesi kararına konu kişilik hakkının ihlaline ilişkin yayının
(…) başka internet adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili kişi
tarafından Birliğe müracaat edilmesi hâlinde mevcut karar bu adresler için de
uygulanır.
(10) Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede
belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi,
beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki
Önemi
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü
demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade
özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve
bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini
yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere
ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz
kabul edilen bilgi ve fikirle" için değil incitici, şoke
edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade
özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir
toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık
fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın
bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu
hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (örnek
kararlar için bkz. Handyside/Birleşik
Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976 § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2) B. No: 40660/08 ve 60641/08,
7/2/2012, § 101).
18. AİHM, birçok kez demokratik bir toplumda basının oynadığı
temel rolün altını çizmiştir. AİHM'e göre -her ne kadar özellikle de
başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak bazı sınırları
aşmaması gerekse de- basının görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu
yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle
konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve
bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi
olmasaydı basın, vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog) rolünü oynayamazdı (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93,
20/5/1999, §§ 59, 62; Pedersen ve
Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (2), § 102).
19. AİHM, Radio France/Fransa
(B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37) davasında basın özgürlüğünün kapsamının
demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya
ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini
belirtmiştir:
"Mahkeme 'görev ve sorumluluklar'ın,
ifade özgürlüğünün doğasından kaynaklandığını yineler. 10. madde tarafından
kamusal yararlara ilişkin meselelerin aktarılması içingazetecilere sağlanan
güvencenin şartı, gazetecilik etiğine uygun olarakonların kesin ve güvenilir
bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olmalarıdır (örneğin bkz.Bladet
Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve diğerleri/FransaB. No:
51279/99,25/6/2002, § 65). Ne var ki basın
özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya (provocation) izin
verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 59)..."
2. İfade Özgürlüğü ve İtibarın Korunmasını
İsteme Hakkı Arasındaki İlişki
20. AİHM, bir gazete makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen
beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkını özel yaşam kapsamında
görmektedir (White/İsveç, B. No:
42435/02, 19/12/2006, §§ 19, 30). AİHM'e göre kamusal bir tartışma bağlamında
ve yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı,
kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03,
15/11/2007, § 35; Axel Springer AG/Almanya,
B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83).
21. AİHM, kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade
özgürlüğünün çatışması hâlinde 10. maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan
"başkalarının... haklarının korunması"
ifadesine müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi 7/2/2012 tarihinde verdiği
iki kararda -Von Hannover/Almanya (2)
ve Axel Springer AG/Almanya-
ifade hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının dengelenmesinde kullanılan
ilkeleri sistematik olarak açıklamış ve uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne
konu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109), ilgili
kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin
niteliği, haber veya makalenin konusu (Von
Hannover/Almanya (2), § 110; Von
Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/09/2004, §§ 63-66; kamu
tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir
karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.),
B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının
içeriği, şekli ve etkileri (Von
Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin elde edilme koşulları ve
gerçekliği (Axel Springer AG/Almanya,
§ 93; Von Hannover/Almanya (2), §
113) ve uygulanan yaptırımın niteliği (Axel
Springer AG/Almanya, § 95).
3. Gazeteci ve Yazarlara İddialarını
Gerekçelendirebilecek Bir Savunma Yapma Olanağı Verilmesi Zorunluluğu
22. AİHM; Castells/İspanya
(B. No: 11798/85, 23/4/1992, §§ 47, 48) ve
Colombani ve diğerleri/Fransa (B.
No: 51279/99, 25/6/2002, § 66) başvurularında,
şikâyet konusu beyanda bulunan kişinin aleyhine açılmış olan davaya yanıt verme
konusunda aşılmaz güçlüklerle karşı karşıya bırakılması hakkındaki endişelerini
dile getirmiştir. AİHM, Castells/İspanya
davasında ulusal yargılamaları yürüten yüksek mahkemeye göre millî kurumları
karalamakla suçlanan bir kişinin gerçeği ispat hakkı bulunmamaktadır. AİHM,
başvurucunun kendisi hakkında açılan söz konusu hakaret davasında gerçeği
ispatlamasına ve iyi niyetini ortaya koymasına izin verilmediğine dikkat
çekmiştir. AİHM'e göre başvurucu tarafından ileri sürülen olgusal iddiaların
birçoğunun gerçekte olup olmadığı yerel mahkemelerin atacağı adımlarla ortaya
çıkarılabilir ve başvurucu makul bir çerçevede iyi niyetini ortaya koymaya
çalışabilir. AİHM, başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. maddesini ihlal ettiği sonucuna
varmıştır.
23. AİHM; Colombani ve
diğerleri/Fransa davasında hakaret suçundan yapılan yargılama
sırasında, gazeteci olan başvuruculara iddialarını gerekçelendirebilecek bir
savunma yapma olanağı verilmemiş olmasını eleştirmiştir:
"... [M]evcut başvuruda
başvurucuların suçlanmasının sebebi Fas Kralının itibarının ve haklarına zarar
veren bu makaledir. Hakaret suçunu düzenleyen olağan hukuk kurallarının aksine,
yabancı bir devlet başkanına hakaret suçlamasından kurtulabilmeleri için
başvuruculara, iddialarını gerekçelendirebilecekleri bir savunma yapma olanağı
verilmemişti. Başvuruculara savunma yapma olanağının tanınmaması, kişinin
haklarının ve itibarının korunması ihtiyacı karşısında - söz konusu kişi bir
devlet veya hükumet başkanı olsa dahi- orantısız bir önlem oluşturacaktır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu, ilk yayın tarihi 4/8/2014 olan ve "Bilal Erdoğan'ın son ses kaydı-Eğitime ayar
veriyor" başlıklı video haber hakkında erişimin engellenmesi
kararı verilmesinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlali niteliğinde olduğunu
ileri sürmüştür. Başvurucu; internet sitesinde verilen yayının bazı vakıf ve
dernek temsilcileri ile birçok bürokratın katıldığı bir toplantıdaki
konuşmaların bir bölümünü içerdiğini belirtmiştir. Başvurucu, toplantının
konusunun Türkiye'nin millî eğitim politikaları olduğunu ve
haberleştirilmesinde kamu yararı bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca;
kayıtların gerçek dışı veya çarpıtılmış olduğunun ileri sürülmediğini, gazeteye
ve ilgililere bu haberin yapılmasına ilişkin olarak hiçbir suçlama
yöneltilmediğini, söz konusu kaydın ulusal ve uluslararası pek çok internet
sitesinde yayımlanmaya devam ettiğini ifade etmiştir. Başvurucuya göre erişimin
engellenmesi ile elde edilen hiçbir menfaat bulunmamaktadır. Başvurucu, ifade
ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Başvuru ayrıca derece mahkemelerinin kararının tümüyle
gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ve ilk derece mahkemesi
kararına yapılan itiraz incelemesinin üst derece mahkemesince değil de bir
diğer sulh ceza hâkimliğine bakılması nedeniyle de doğal hâkim ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplum
için vazgeçilmez önemine karşın basının başkalarının
şöhret veya haklarının, özel veya aile hayatlarının korunması için
konmuş olan sınırlamalara uyması gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlığa göre
5651 sayılı Kanun'un 9. maddesi, devletin kişilerin şeref ve itibarlarını
koruma pozitif yükümlülüğünün bir gereği olarak kabul edilmiştir. Bakanlık,
somut başvuruya konu ses kayıtlarının Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanmasının (PDY) 17-25 Aralık süreci olarak ifade edilen
süreçte seçilmiş iktidarı devirmeye yönelik çabasının bir parçası olarak servis
edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlığa göre bahse konu ses kaydı o dönem
başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ın itibarını zedelemek için -aile fertleri
de dâhil olmak üzere- basına verilen pek çok ses kaydından biridir.
28. Bakanlığa göre söz konusu video haberde toplumu
bilgilendirme amacı bulunmamaktadır. Zira Türkiye'nin millî eğitim
politikalarını ilgili bakanlık ve ilgili idari kurumlar belirlemekte olup ses
kaydının sahibi olan Bilal Erdoğan'ın söz konusu politikaların belirlenmesinde
herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Bu itibarla söz konusu ses kaydı haber
değeri taşımamakta ve gerçek dışı bilgiler içermektedir. Bakanlık görüşünde son
olarak somut olayda müştekinin şeref ve itibarının başvurucunun ifade
özgürlüğüne nazaran üstün tutulması gerektiği ileri sürülmüştür.
29. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuruya konu
ses kaydının gerçek dışı olduğunun yalnızca Bakanlık tarafından ileri
sürüldüğünü, müştekinin kayıtların gerçek dışı olduğunu ileri sürmediğini,
sadece bunların yayımlanmasına itiraz ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu,
başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi internet erişiminin
engellenmesine ilişkin daha yeni tarihli bir kararında (Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017)
bir internet haber sitesinde yayımlanan haber ve makalelere erişimin
engellenmesine ilişkin şikâyeti ifade ve basın özgürlükleri çerçevesinde
incelemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez internet
haberciliğinin -basının temel işlevini yerine getirdiği sürece- basın özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.,
B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 36-42; Önder
Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 39; Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, §
45; Ali Kıdık, § 44). Bu sebeple
eldeki başvuruda başvurucunun gerekçeli karar hakkının ve kanuni hâkim
güvencesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri bir bütün olarak ifade ve
basın özgürlüklerinin ihlal edildiği yönündeki iddia kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
31. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde ifade ve basın
özgürlüklerinin korunduğu 26. ve 28. maddeleri dayanak alınacaktır. Anayasa’nın
“Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının
şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
32. Anayasa’nın “Basın
hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak
tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
34. Başvurucunun internet sitesinde yayımladığı video habere erişimin
engellenmesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun
ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil
edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
36. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
37. Kanunilik ölçütüne ilişkin bir şikâyette bulunulmamıştır.
Mevcut başvurunun koşullarında 5651 sayılı Kanun 'un 9. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
38. Başvurucu, müdahalenin meşru bir amacı bulunmadığını ileri
sürmüştür. Buna karşın başvuruya konu ses kaydına erişimin engellenmesine
ilişkin kararın başkalarının şöhret veya
haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve
meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
39. Somut olaya uygulanan genel ilkelerin geniş anlatımı için
Anayasa Mahkemesinin Ali Kıdık
(aynı kararda bkz. §§ 41-67) kararına bakılabilir.
(a)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygunluk
40. Anayasa Mahkemesi demokratik
toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini
daha önce pek çok kez açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri
sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en
son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin
böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir
yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir (Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/620, 25/5/2017, § 73).
(b)İnternet Özgürlüğü ve Basın
41. Basın yönünden düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğü
kapsamında değerlendirilen internet özgürlüğü, internete erişenler yönünden ise
Anayasa'mız tarafından korunan ve ifade özgürlüğünün özünde yer alan haber veya
fikir alma özgürlüğü olarak mütalaa edilmektedir (Ali Kıdık, § 44).
42. İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). İfade
ve basın özgürlükleri yalnızca bilgilerin içeriğini değil bu bilgilerin dağıtım
araçlarını da ilgilendirmektedir. Dolayısıyla internet sitelerine veya internet
sitelerinde yer alan haberlere erişim engellenmesi biçiminde getirilen her
türlü kısıtlama bilgi alma ve verme özgürlüğüne dokunmaktadır. Basın
özgürlüğünün çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, kamuoyunda bunlara ilişkin
bir kanaat oluşturması amacıyla kamuoyuna en iyi araçlardan birini sağladığı
unutulmamalıdır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63).
(c) İfade Özgürlüğünün Kapsamı
43. Öte yandan Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü;
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503,
27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, § 40). Bu itibarla bir internet sitesinde
yayımlanan yazılar ve bu yazılarda yer alan bilgiler başkaları açısından
değersiz veya yararsız görülse bile kişilerin subjektif değerlendirmelerinden
bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır (Ali Kıdık, § 46).
(d)Bireyin Şeref ve İtibarının Korunması
44. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret veya
haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliği ile manevi
bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan
Cihaner (2), § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak
müdahale etmemekle ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184,
16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3),
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir
Coşkun, § 45; Önder Balıkçı,
§ 44; Ali Kıdık, § 51).
(e)Tanınmış Kişiler
45. İfade ve basın özgürlüklerinin mevcut başvurudaki gibi
davalarda yalnızca bilgilerin iletilmesi hakkını değil aynı zamanda halkın
tanınmış kişilere ilişkin bilgileri alma hakkını da güvence altına almaktadır.
Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan
kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle
daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik
eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır
(siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün
Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak
bkz. Nilgün Halloran, § 45;
tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve
siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
(f)Çatışan Haklar Arasında Dengeleme
46. Bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, içeriğe
erişimin engellenmesi nedeniyle başvurucunun müdahale edilen ifade özgürlüğü
ile internet sitesinde yayımlanan düşünce ve kanaat açıklamaları nedeniyle
müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin
gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir Anayasa Mahkemesinin bu
değerlendirmesi soyut bir değerlendirme değildir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan
Cihaner (2), § 39; Ali Kıdık,
§ 52).
47. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut
olaya uygulanabilecek olan kriterlerin bazıları şu şekilde sayılabilir:
1- Haber veya makalede yer alan ifadelerin kim tarafından
dile getirildiği
2- Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile
ilgili kişinin önceki davranışları, basının sıkı denetiminde olup olmadığı,
katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş
ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı
3- Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan
ifadelerin türü, yayının içeriği, gerçek olup olmadığı, şekli ve yayında özle
biçim arasındaki dengenin korunup korunmadığı
4- Haber veya makalenin yayımlanma şartları
5- Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara
ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin
düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı
6- Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve
konunun güncel olup olmadığı
7- Haber veya makalede yer alan ifadelerin olgusal temele
dayalı olup olmadığı, ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince
desteklenip desteklenmediği
8- Başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin
bulunduğu durumlarda başta meslek ahlakına saygı gösterme, doğru ve güvenilir
bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etme ödevi olmak üzere
basın mensuplarının kendiliğinden uymaları gereken zorunlu sınırlara, ödev ve
sorumluluklara uygun davranıp davranmadıkları
9- Haber veya makalede dile getirilen düşüncelere cevap
verme olanağının bulunup bulunmadığı
10- Haber veya makalenin hedef aldığı kişilerin hayatı
üzerindeki etkileri
11- Haber veya makaleye yönelik olarak talep edilen
kısıtlamaların niteliği ve kapsamı
48. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları
yukarıda sayılan kriterlerin müdahaleyi gerçekleştiren devlet organları ve
bilhassa mahkemelerce gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini
denetler. Bunun için başvurucu tarafından yayımlanan yazıların tamamının
-yayımlandığı bağlamdan kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde
değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran,
§§ 41, 52; Ergün Poyraz (2), §
56; Kadir Sağdıç, B. No:
2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner,
§§ 66-73; Ali Kıdık, §§ 54,
69-90; Önder Balıkçı, § 45).
(h)İfade Özgürlüğüne Yapılan Müdahalenin
Gerekçesi
49. Başvuru konusu olay bakımından Anayasa Mahkemesinin yapacağı
değerlendirmelerin temel ekseni, idarenin ve derece mahkemelerinin müdahaleye
neden olan kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü
kısıtlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu inandırıcı
bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bekir
Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan
§ 56; Ahmet Temiz (6), B. No:
2014/10213, 1/2/2017, § 34). İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa
Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan
müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir.
(ı) 5651 Sayılı Kanun'un
9. Maddesine Dayanan Erişimin Engellenmesi Kararı Hakkındaki Bazı Tespitler
50. Anayasa Mahkemesi, Ali
Kıdık kararında 5651 sayılı Kanun ile
getirilen içeriğin yayından çıkarılması ve yayına erişimin engellenmesi
kararlarına yönelik usulü ayrıntılı bir şekilde incelemiş (Ali Kıdık, §§ 55-63) ve bu yöndeki
ilkeleri birçok kararında yinelemiştir (örnek olarak bkz. Miyase İlknur ve diğerleri, B. No:
2015/15242, 18/7/2018, §§ 32-35; Yeni Gün
Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., B. No: 2015/6313, 13/9/2018,
§§ 25-28; Özgen Acar ve diğerleri,
B. No: 2015/15241, 31/10/2018, §§ 30-33; IPS
İletişim Vakfı, B. No: 2015/14758, 30/10/2018, §§ 27-30).
51. Anayasa Mahkemesine göre bu usul, internet ortamında işlenen
suçlarla mücadelenin daha etkin yapılabilmesi, özel hayatın ve kişilik
haklarının hızlı ve etkili bir şekilde korunması ihtiyacı nedeniyle kanun
koyucunun öngördüğü, özel ve hızlı sonuç alınabilecek bir koruma tedbiri
kararıdır; dolayısıyla istisnai bir yoldur (Ali
Kıdık, § 55; Miyase İlknur ve
diğerleri, § 33; Yeni Gün Haber
Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., § 26; Özgen Acar ve diğerleri, § 31). Dolayısıyla 5651 sayılı
Kanun'un 9. maddesinde öngörülen internet yayınına erişimin engellenmesi
yolunun ancak kişilik haklarına hukuka aykırı olarak müdahale edilen hâllerde
bireyin şeref ve itibarına yönelik müdahalelerin gecikmeksizin bertaraf
edilebilmesi amacıyla başvurulması gerekir.
52. İnternet yayınına erişimin engellenmesi tedbirinin amacı,
basın hürriyeti ile kişilik hakkı arasında gerekli hassas dengenin kurulmasını
sağlamak; bireylere haksız olarak zarar veren, onlar hakkında gerçek dışı
bilgiler yayan, onların şeref ve itibarlarını ihlal eden internet sitelerinin
ilgili yayınlarına ulaşılmasını engelleyerek kişilik haklarına devam etmekte
olan ve ilk bakışta anlaşılan müdahaleyi durdurmaktır. Bu sebeple Anayasa
Mahkemesi başvuruya konu internet yayınına erişimin engellenmesi tedbirinin
alınmasını ancak bir görünüşte haklılık veya ilk bakışta (prima facia) haklılık varsa meşru kabul
etmekte ve bu usulün ancak internet yayınının kişilik haklarını apaçık bir
şekilde ihlal ettiğinin daha ilk bakışta anlaşıldığı durumlarda
işletilebileceğini belirtmektedir. Anayasa Mahkemesine göre bir kimsenin çıplak
resimlerinin veya video görüntülerinin yayımlanması gibi kişilik haklarının
ihlal edildiğinin daha ileri bir inceleme yapılmaya gerek olmaksızın ilk
bakışta anlaşılabildiği hâllerde 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde öngörülmüş
olan istisnai usul işletilebilir (Ali Kıdık,
§§ 62, 63).
(i) Şeref ve İtibara
Yapılan Müdahalelerde Başvurulabilecek Diğer Hukuki Yollar
53. Anayasa Mahkemesi, Ali
Kıdık (aynı kararda bkz. §§ 66, 67)
kararında 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesine göre ortada ilk bakışta
ihlal bulunmayan hâllerde kişilik haklarının korunması için genel hukuk ve ceza
hukuku yollarına başvurulması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
(2)İlk Derece Mahkemesinin Kararının
Değerlendirilmesi
54. Başvuruya konu haberlerde CHP Genel Sekreteri Gürsel
Tekin'in basın toplantısında dile getirdiği sözler öne çıkarılmıştır. Gürsel
Tekin, bazı Millî Eğitim Bakanlığı bürokratları ile eğitim alanında faaliyette
bulunan sivil toplum örgütünün temsilcilerinin bulunduğu toplantıyı şiddetle
eleştirmiş ve toplantıda müşteki tarafından dile getirilen görüşleri Türk millî
eğitim politikalarına müdahale olarak değerlendirmiştir. Gürsel Tekin, millî
eğitim politikalarının Millî Eğitim Bakanı tarafından değil müşteki ve
arkadaşları tarafından belirlendiğini iddia etmiş ve ses kaydını Başbakan'ın
ailesinin adının karıştığı yeni bir skandal olarak değerlendirmiştir (bkz. §§
13,14).
55. İlk derece mahkemesi ne Gürsel Tekin'in eleştirilerinde ne
de internet sitesinin bu eleştirileri aktarma şeklinde müştekinin kişilik
haklarına bir müdahale yapıldığını değerlendirmiştir. Mahkeme, bahse konu
haberin tümünü değil haberde yer alan ve ses kayıtları ile slayt biçiminde
çözümlerinin yer aldığı videonun müştekinin kişilik haklarına müdahale
oluşturduğunu değerlendirmiş ve videonun erişimini engellemiştir (bkz. § 15).
Karar tarihi itibarıyla bahsi geçen habere erişim mümkün iken güncel olarak
videoya erişilememektedir. Bahsi geçen videoda yer alan ses kayıtlarından
müşteki ile birlikte toplantıya katılanların Türk millî eğitim politikaları ve
özellikle de yeni imam hatip liselerinin açılmasında karşılaşılan sorunların
çözümü meselesine odaklanıldığı anlaşılmaktadır.
56. Başvurucunun söz konusu haber içeriğini değiştirerek veya
haber kapsamına bir ekleme yaparak gerçek dışı bir haber yaptığı, bilginin elde
edilme yönteminin kabul edilemez olduğu iddia edilmemiş; derece mahkemeleri de
kararlarında böyle bir değerlendirmede bulunmamıştır. Müştekinin toplantıda
dile getirdiği görüşlerinin daha fazla kimse tarafından öğrenilmesini
istemediği anlaşılmaktadır. Önemle belirtilmelidir ki başvuruya konu haber
bireylerin subjektif değerlendirmelerinden bağımsız olarak (bkz. §§ 43-45, b,
c) ifade özgürlüğünün korumasındadır.
57. Videoya konu toplantının odağında ülke çapında yeni imam
hatip okullarının açılması meselesi olduğu anlaşılmaktadır. 1990'lı yılların
ortalarında imam hatip ortaokullarının kapatılması, imam hatip liselerinden
mezun olanların üniversiteye girişlerinin kısıtlanması ile başlayan tartışma
uzun süre Türk kamuoyunu meşgul etmiştir.2010 yılında söz konusu kısıtlamalar
kaldırılmış, bu okullardan mezun olanlar genel lise mezunlarıyla birlikte eşit
şartlarda üniversite sınavlarına girme olanağına yeniden kavuşmuştur. Bu
tarihten itibaren imam hatip ortaokulları yeniden açılmış, iktidarda bulunan
Hükûmet imam hatip okullarının yaygınlaşmasını politika olarak benimsemiştir.
Bu okulların sayısının ve eğitim kalitesinin artırılması amacıyla ülke
genelinde sayısız STK faaliyet göstermektedir.
58. Diğer yandan imam hatip okullarının açılmasına, sayılarının
artırılmasına veya sunulan eğitime ilişkin endişeler taşıyan ve oldukça sert
muhalefet eden geniş toplum kesimleri, STK'lar ve siyasi partiler de
bulunmaktadır. İmam hatip okulları çerçevesinde yürütülen tartışmalar başvuruya
konu haberin yapıldığı tarihte de bugün de devam etmektedir. İnternet sitesinin
sahibi olan gazete, dinî eğitim ve imam hatip okullarına ilişkin Hükûmet
politikalarına sert muhalefeti ile bilinmektedir. Bu sebeple de haberde, söz
konusu toplantıyı ve toplantıda konuşulan meseleleri sansasyonel bir olay
olarak yansıtmış ve toplantıda ileri sürülen görüşleri kabul edilemez
bulmuştur. İnternet sitesi kendi bakış açısından toplantıya karşı oldukça ağır
eleştiriler yöneltmiştir.
59. Söz konusu video, olayların geçtiği dönemde ve hâlen eğitim
alanında faaliyet gösteren Türkiye'nin önde gelen ve tanınmış sivil toplum
örgütlerinin temsilcilerinin, millî eğitim bürokratlarının ve inkâr edilemez
bir tanınırlık derecesine sahip şikâyetçinin fikir ve tutumlarının eğitim
alanındaki faaliyetlerinin keşfedilmesi ve bunlara ilişkin kanaat oluşturulması
işlevini görmüştür. Bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar
yüksek ise kişinin söz konusu haber veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok
boyun eğmesi gerekir (İlhan Cihaner (2),
§ 74; Kadir Sağdıç, § 67; Ali Kıdık, § 76). Söz konusu internet
haberinin kamu menfaatine ilişkin ve politik bulunduğu, bilgilendirme değerinin
çok yüksek olduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla konuşmanın yayımlanmasının
kamuoyu gündeminin ilk sıralarında yer alan, kamusal faydası yüksek bir
tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır.
60. Bahse konu videoda yer alan slaytlardaki internet sitesine
ait bazı cümlelerde müştekinin sertçe eleştirildiği, hatta abartıya kaçıldığı
kabul edilebilir (bkz. §§ 14, 15). İlk olarak bu tür başvurularda basının
yerine geçip belli bir durumdaki haber yapma şeklinin ne olacağını belirlemek
yargı mercilerinin görevi değildir. İkinci olarak ise basın özgürlüğünün
kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye
kadar abartıya ve provoke etmeye izin verecek şekilde geniş yorumlanması
gerektiği kabul edilmelidir. Haberin yayımlanmasının müştekinin hayatında kayda
değer bir etkisi olduğu gösterilmemiştir. Haberin onun özel hayatı ile ilgisi
olmadığı, kaba hakaret içermediği ve keyfî kişisel saldırı boyutuna da
ulaşmadığı gözetildiğinde geriye başvurucunun haberi verirken kullandığı
polemik içeren agresif usul kalmaktadır. Bu noktada ifade özgürlüğünün sadece
haber ve fikirlerin içeriğini korumadığı, haber ve fikirlerin iletilme usulünü
de koruduğu gözetilmelidir (Medya Gündem
Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., §§ 41, 42; Ergün Poyraz (2), § 77; İlhan Cihaner (2), §§ 59, 86; Kadir Sağdıç, §§ 52, 76).
61. Müşteki, eğitim alanında faaliyet gösteren en büyük
STK'lardan birinin yönetim kurulu üyesidir. Başvuruya konu haberden
anlaşıldığına göre müştekinin görüşlerini ilgililere iletmek bakımından kimi
avantajları olduğu anlaşılmaktadır. Başbakan'ın oğlu olması nedeniyle de basın
ve kamuoyunun müştekiye olan ilgisi diğer kişilere göre daha fazladır. Üstelik
müşteki, demokratik bir ortamda ve başvuruya konu haberin yapıldığı koşullarda
kendisine yönelik ağır eleştiriler yapılabileceğini bilerek tercihlerini
belirlemiştir. Dolayısıyla müştekiye yönelik eleştirin sınırlarının sıradan
insanlara göre daha geniş olduğunu kabul etmek gerekir. Halkın tanınmış
kişilere ilişkin bilgileri alma hakkı da gözetildiğinde müştekinin eylemlerinin
ve sözlerinin basın tarafından izleneceğini, hakkında haberler yapılacağını,
ağır eleştirilerde bulunulabileceğini öngörmesi ve demokratik çoğulculuk
açısından bunlara daha fazla tahammül etmesi gerekir (bkz. § 48).
62. Ayrıca ne bahse konu haberde ne de derece mahkemesinin
kararında toplantının izleyicilere kapalı olup olmadığı ya da ses kayıtlarının
katılımcıların bilgisi ve izni olmaksızın alınıp alınmadığı yönünde bir bilgi
bulunmaktadır. Üçüncü kişilerin katılımına kapalı olsa bile çok sayıda STK
temsilcisi ve bürokratın yer aldığı bir toplantının kayıtlarının
yayımlanmasının engellenmesi ile ne tür bir zararın önlenmeye çalışıldığı
gösterilmemiştir. Bununla bağlantılı olarak ilk derece mahkemesinin
gerekçesinde bahse konu video içeriğinin daha önce tanınmış bir siyasetçi
tarafından basın açıklaması ile kamuoyuna duyurulduğu ve sayısız medya organı
tarafından haberleştirildiği, dolayısıyla ilk kez başvurucu tarafından
yayımlanmamış olduğu gözetilmemiştir. Mevcut başvurudaki haberin yayımlandığı
tarihte müştekinin şikâyetçi olduğu habere ait haberleşme içerikleri zaten
halka açıklanmıştı (bkz. § 13). Dolayısıyla ilgililerin iletişimlerinin
korunmasına ilişkin amaç önemli ölçüde ortadan kalkmış ve sınırlamanın engellemeyi
amaçladığı zarar vuku bulmuş durumdadır.
(3) 5651 Sayılı Kanun’un 9. Maddesinin Somut
Uyuşmazlıkta Uygulanmasının Değerlendirilmesi
63. Ceza kanunlarında yaptırıma bağlanan suçların internet
ortamında işlenmesi hâlinde yaptırımsız bırakılması düşünülemez. Bu sebeple
erişimin engellenmesi bazı hâllerde hukuk sistemi açısından bir zorunluluktur.
Bununla beraber internetin sağladığı zemin bilgiye ulaşma, kişilerin bilgi ve
düşüncelerini açıklama, paylaşma ve yaymaları için vazgeçilmez niteliktedir. İnternet
kamusal sorunlara ilişkin tartışma ve eylemlere katılım konusunda asli
vasıtaları barındırır, bireylerin ifade ve bilgi özgürlüğünü kullanmaları
bakımından günümüzde en etkili ve yaygın yöntemlerden biri hâline gelmiştir (Ali Kıdık, § 81).
64. 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesinin (9) numaralı fıkrasının
iptaline ilişkin inceleme sırasında Anayasa Mahkemesi bireylerin hak ve
hürriyetlerini kullanırken devletin müdahalesine uğrayacakları endişesine sahip
olmalarının bireylerin bu hak ve hürriyetlerini serbestçe kullanmalarını
engellediği ve onların demokratik toplum düzeninin temellerini inşa etme
fonksiyonunu geri dönülmez biçimde zedelediği tespitini yapmıştır. Anayasa
Mahkemesi bahsi geçen kararda bireylerin interneti Anayasa’da tanımlı birçok
hak ve hürriyetin kullanılması noktasında araçsallaştırdığını, örneğin
haberleşme özgürlüğünün düşünce ve ifadeyi yayma özgürlüğü ile bu kapsamda
haber veya fikir almak özgürlüğünün, eğitim ve öğrenim hürriyetinin, haber alma
hürriyetinin, iktisadi girişim hürriyetinin internet yoluyla kullanabildiği
tespitini yapmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015, § 166).
65. Dolayısıyla başta ifade ve basın özgürlükleri olmak üzere
internet özgürlüğü ile bağlantılı diğer hak ve özgürlüklerin demokratik bir
toplumdaki yaşamsal önemleri (bkz.§ 42) nazara alındığında internet konusunda
kamu gücünü kullanan makamların ve mahkemelerin çok hassas davranmaları
gerektiği açıktır (AYM, E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; internetin
vazgeçilmez niteliğine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. AYM, E.2014/87,
K.2015/112, 8/12/2015, § 116). İnternete erişimin engellenmesi tedbiri en son
başvurulacak çare olmalıdır. İnternet ortamında bulunan zararlı içeriklerle
diğer başka usullerle mücadele etmek mümkünse ya da erişim engellemesi korunan
menfaate karşın daha büyük bir zararı birlikte getiriyorsa erişimin
engellenmesi ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalini teşkil edecektir (Ali Kıdık, § 83).
66. Türk hukuk sisteminde, internet yolu ile kişilik haklarına
müdahale edildiği durumlarda kişilik haklarının korunmasının yollarından biri
olan 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde düzenlenmiş ve somut başvuruda
kullanılmış bulunan sulh ceza hâkimliklerindeki çekişmesiz yargı yolu, yukarıda
zikredildiği gibi (bkz. §§ 48-55) karardan etkilenecek olan yayın organının
ilgililerine yargılanma hukukunun usulüne ilişkin güvencelerinin
kullandırılamadığı, dolayısıyla çatışan haklar arasında dengelemenin
yapılmasının zorlaştığı bir yoldur. İçeriğe erişimin engellenmesi kararı,
yapılmış bir haberin kişilerin şeref ve itibarlarına saldırı oluşturduğunu
kamuya bildirme işlevine sahiptir. Çekişmesiz bir dava sonucunda bu kararı
verebilmek ancak hukuka aykırılığın ve kişilik haklarına müdahalenin ilk
bakışta anlaşılacak kadar belirgin olduğu ve zararın süratle giderilmesinin
zaruri olduğu hâllerde mümkün bulunduğu hatırlanmalıdır (Ali Kıdık, § 84).
67. Üstelik somut olaydaki gibi daha sonra bir ceza soruşturması
ve kovuşturması açılmadığı ve dolayısıyla tedbir hakkında yeniden bir karar
verilmediği hâllerde kısıtlama süreklileşmektedir. Bu şekilde süresiz
kısıtlamaların ifade ve basın özgürlükleri için büyük tehlikeler arz ettiği
açıktır. Bu sebeplerle değinilen mekanizmanın bireyin şeref ve itibarının
korunması için hukuk düzenindeki diğer yollara göre oldukça dar bir alanda
etkili olduğu kabul edilmelidir (Ali Kıdık, §
85).
68. İlk derece mahkemesi, başvuruya konu videonun müştekinin
kişilik haklarına müdahale oluşturduğuna karar vermiş ve 5651 sayılı Kanun’un
9. maddesi uyarınca içeriğe erişimin engellenmesi kararı vermiştir. Fakat söz
konusu haber nedeniyle müştekinin şeref ve itibarına, bahse konu haber ile
hukuka aykırı olarak yapıldığına karar verilen müdahalenin çekişmeli bir
yargılama yapılmadan gecikmeksizin ve süratle bertaraf edilmesi ihtiyacı derece
mahkemesince ortaya konabilmiş değildir (Ali
Kıdık, § 86).
69. İnternet mecralarında yer alan fikir ve kanaat açıklamaları
nedeniyle bireylerin şeref ve itibar hakkına hukuka aykırı olarak
gerçekleştirilen müdahalelerde mağdurun asıl gayesinin zararının telafi
edilmesi olduğu nazara alındığında özellikle somut başvuruya konu benzer
uyuşmazlıklar açısından, koşullara göre diğer ceza veya hukuk yollarının daha
yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları
olduğu anlaşılmaktadır. Dahası müşteki, açacağı çekişmeli bir hukuk davasında
içeriğe erişimin engellenmesi talebini ileri sürme imkânına da sahiptir.
70. Sonuç olarak başvurunun bütün koşulları gözönünde
tutulduğunda şikâyet edilen internete erişimin engellenmesi kararı ile
Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde koruma altında olan ifade ve basın
özgürlüklerine yapılan müdahalenin daha ağır basan yeterli bir toplumsal
ihtiyaç baskısına karşılık gelmediği sonucuna varılmıştır.
71. Demokratik bir hukuk devletinde, güdülen amaç ne olursa
olsun sınırlamalar özgürlüğün kullanılmasını ölçüsüz biçimde ortadan kaldıracak
düzeyde olamaz. Somut olayda başvuruya konu haber belirsiz bir süre için
engellenmiş görünmektedir. Dolayısıyla uyuşmazlık konusu kısıtlamanın belirli
bir habere ilişkin olduğu ve sınırlı etkileri bulunduğu iddia edilse bile
müdahalenin önemi azalmamaktadır. Bir soruşturma veya dava sonuçlanıncaya kadar
kişilik haklarına yapılan müdahalenin geçici olarak durdurulması amacıyla bir
internet yayınına erişimin engellenmesi kabul edilebilse bile somut olayın
koşullarında ilgili ve yeterli gerekçe olmadan tedbir mahiyetinde alınan bir
kararın sonsuza kadar etki göstermesi orantılı olarak da nitelendirilemez.
72. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında
(diğerleri arasında bkz. Kemal Gözler,
B. No: 2014/5232, 19/4/2018; Kemalettin
Bulamacı, B. No: 2016/14830, 4/7/2019; Barış Yarkadaş, B. No: 2015/4821, 17/4/2019 ve ayrıca
yukarıda bahsi geçen Miyase İlknur ve diğerleri;
Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık
A.Ş.; Özgen Acar ve diğerleri;
IPS İletişim Vakfı; Medya Gündem Dijital
Yayıncılık Ticaret A.Ş.) 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde
düzenlenmiş ve somut başvuruda kullanılmış bulunan sulh ceza hâkimliklerindeki
çekişmesiz yargı yoluna ilişkin kriterlerini koymuştur. Eldeki başvuruda
Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararlarından ayrılmayı gerektiren bir yol
bulunmamaktadır.
73. Açıklanan gerekçelerle mevcut olayda müştekinin itibarının
korunması için 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde uyarınca verilmiş olan
internete erişimin engellenmesi kararının demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. Anayasa’nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ve 28. maddesinde güvence altına
alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
74. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
75. Başvurucu manevi tazminat ve yeniden yargılanma taleplerinde
bulunmuştur.
76. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506,
7/11/2019).
77. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
78. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar
kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir. (Mehmet Doğan, §§
58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66, 67).
79. İncelenen başvuruda 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesi uyarınca
çelişmeli bir yargılama olmaksızın süresiz olarak etki gösteren tedbir
mahiyetinde internete erişimin engellenmesi kararı verilmesi için gösterilen
gerekçelerin ilgili ve yeterli olmaması nedeniyle başvurucunun ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut
başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
80. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin
2014/621 D. İş sayılı dava dosyasına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
81. İfade ve basın özgürlüğü hakkına yönelik müdahale nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer
taleplerin reddine karar verilmesi gerekir.
82. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.206,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan
ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR ve Kadir
ÖZKAYA'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2014/621 D. İş sayılı dava dosyasına
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.206,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
4.5.2007 tarih ve 5651 Sayılı Kanunun “İçeriğin yayından
çıkarılması ve erişimin engellenmesi” başlıklı 9 uncu maddesi ile internet
üzerinden yapılan her türlü yayın yoluyla kişilik hakları ihlâli iddiaları
konusunda, bu yayınların muhatabı kişiler yönünden özel bir koruma sistemi
öngörülmüş ve ilgilinin başvurusu üzerine, ilgili sulh Ceza hâkiminin kararı
ile koşullarının mevcut olması halinde bir tedbir mahiyetindeki “erişimin
engellenmesi” kararı verilebileceği hüküm altına alınmıştır. İtirazı kabil olan
ve itirazın reddedilmesi halinde kesinlik kazanan bu kararın, kişi hak ve
özgürlükleri bakımından öngörülen önemli bir koruma mekanizması olduğu, bireyin
şeref ve itibarının korunması hakkı çerçevesinde ifade özgürlüğüne getirilmiş
olan bu yasal sınırlama sebebinin, her somut olayda ilgili yargı organınca
(sulh ceza hâkimince) değerlendirilip takdir edileceği, itiraza tâbi bu kararın
kesinleşmesinin ancak anılan “tedbir” yönünden söz konusu olabileceği,
“erişimin engellenmesi” kararına muhatap gerçek veya tüzel kişinin Medeni
Kanun, Borçlar Kanunu ve diğer özel kanunların sağladığı imkândan istifade ile
açacağı davalar (örneğin, müdahalenin men’i, tazminat, tespit vb.) yoluyla,
internet yayınındaki iddialarının hukuki haklılığını öne sürebileceği (sürmesi
gerektiği), bu davalarda haklılığının ortaya çıkması sonrasında “erişimin
engellenmesi” kararı veren mercie başvurarak bu kararın kaldırılmasını
sağlayabileceği, internet karşısında tamamen korumasız olan kişiler bakımından
öngörülen yasal koruma sisteminin salt eleştirilmesi ve ihmali suretiyle bir
ihlâl değerlendirmesi yapmanın, ifade özgürlüğünün bireyin şeref ve itibarına
tercih edilmesi gibi bir sonuca yol açacağı ve üçüncü kişileri internet
yayınları karşısında hukuki himayeden yoksun bırakacağı, dolayısiyle sanki bir
“yapısal sorun” varmış gibi bir kabulden hareketle henüz hukuki bir ihtilaf
konusu olmayan veya hukuki anlamda sonuçlanmayan bir sorunun, daha başlangıçta
bireysel başvuruya konu yapılmasının hukuka uygun düşmeyeceği: esas yönünden
ise, başvurucu (hakkında erişim engeli kararı verilen özel veya tüzel kişi)
bakımından var olduğu öne sürülen mahzurların, şeref ve itibarına saldırıda
bulunulduğunu öne sürerek erişim engeli talebinde bulunanlar yönünden de
evleviyetle geçerli olduğu, dolayısiyle bu nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın
26. ve 28. maddelerinde belirtilen haklarının ihlâline yol açılmadığı kanaatine
vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|