TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CENGİZ DOĞAN VE M. SELAMİ ÖZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15945)
|
|
Karar Tarihi: 7/6/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe
GÜLTEKİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Cengiz
DOĞAN
|
|
|
2. M. Selami
ÖZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Servet
ÖZEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa
itirazın etkin olarak kullanılamaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının; özel yetkili mahkemede yargılama yapılması, tercüman yardımından
yararlandırılmaması ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 5/6/2009 tarihinde gözaltına alınmışlar,
12/6/2009 tarihinde ise tutuklanmışlardır. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının (CMK mülga 250. madde ile görevli) 7/10/2009 tarihli
iddianamesiyle silahlı terör örgütüne üye olmak, silahlı terör örgütüne silah
sağlamak, patlayıcı madde bulundurmak, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlarını işledikleri
iddiasıyla başvurucular ile birlikte toplam elli beş şüpheli hakkında kamu
davası açılmıştır. (Kapatılan) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK mülga
250. madde ile görevli) yirmi dört kez duruşma yapılmış ve Mahkemenin 2/1/2013
tarihli kararıyla başvurucular hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan
açılan davada kovuşturmanın ertelenmesine, başvurucuların terör örgütüne üye
olma suçundan hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, tutukluluk hâllerinin
devamına karar verilmiştir.
9. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 4/7/2014
tarihli kararıyla başvurucular yönünden onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
10. Mahkemenin 7/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucular, haklarında yürütülen yargılamada kanuni
tutukluluk süresinin aşıldığını, tutukluluğa itiraz yolunu etkin olarak
kullanamadıklarını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
12. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuru
yapılması gerekir.
13. Tutukluluk nedeniyle yapılan bireysel başvurunun temel
amacı, özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka aykırı olduğunun ya da devamını
haklı kılan sebeplerin bulunmadığının tespitidir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 24).
Tutuklulukta sürenin başlangıcı, kişinin ilk kez yakalandığı tarih veya doğrudan
tutuklandığı durumlarda tutuklama tarihidir. Tutukluluk süresinin sonu ise
kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm
verildiği tarihtir (Mehmet Emin Kılıç,
§ 27).
14. Başvuru konusu olayda, İlk Derece Mahkemesinin nihai
kararını verdiği 2/1/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gereken
bireysel başvurunun 29/9/2014 tarihinde yapıldığı anlaşıldığından başvuruda
süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Kanuni Hâkim Güvencesi İlkesinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucular, özel yetkili mahkemede yargılanmaları
sebebiyle kanuni hâkim güvencesinin gözetilmediğini belirterek adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
17. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde
adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak yasa ile kurulmuş bir mahkeme
tarafından davanın dinlenilmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Bu
hak, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının
da zımni bir unsuru olmakla beraber (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004)
yargılamayı yapan mahkemenin yasayla kurulması gerekliliği Anayasa’nın 37.
maddesinde ayrı ve açık bir hükümle düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi
ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142.
maddesinin de kanuni hâkim güvencesinin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır.
18. Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri
ile izleyecekleri yargılama usulünün yasal düzenlemeyle ve dava konusu olay
ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme, Anayasa Mahkemesi
kararlarında kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak
bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele
alınmaktadır (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004; E.2005/8, K.2008/166,
20/11/2008).
19. Kanuni hâkim güvencesi, sadece mahkemelerin yargı yetkisi
içinde yer alan konuların belirlenmesini değil her bir mahkemenin kuruluşu ve
yer bakımından yargı yetkisinin belirlenmesi de dâhil olmak üzere mahkemelerin
organizasyonlarına ilişkin tüm düzenlemeleri ifade etmekte; mahkemelerin görev
ve yetki alanlarının açık ve anlaşılır biçimde tespit edilmesi gereğini ortaya
koymaktadır (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 80).
20. Başvuruya konu olayda başvurucuların sanık olarak
yargılandıkları kamu davası ilgili kanun hükümleri çerçevesinde kurulmuş olan
mahkemelerde, yine daha önceden belirlenmiş usul kurallarına göre yürütülmüş ve
sonuçlandırılmıştır. Bu nedenle kanuni hâkim güvencesi ilkesine ilişkin açık ve
görünür bir ihlal bulunmamaktadır.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tercümandan Yararlandırılmama Nedeniyle
Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucular, tercümandan yararlanma isteklerinin
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
23. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar
başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
24. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e)
bendi, hakkında suç isnadı olan kişinin mahkemede kullanılan dili anlamadığı
veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak
yararlanma hakkını güvence altına alır. Bu hak yalnızca suç isnadında bulunulan
kişilere tanınmıştır. Bu haktan faydalanabilmek için sanığın ödeme gücü olup
olmamasının bir önemi bulunmamaktadır (Abdurrahim Balur, B. No:
2013/5467, 7/1/2016, § 48).
25. Başvuru açısından çözümlenmesi gereken asıl mesele, devletin
yükümlülüğünün tercüman isteyen tüm sanıklar için geçerli olup olmadığıdır. Bu
noktada tercüman hakkının sınırlı bir hak olduğunu kabul etmek gerekir. Başka
bir deyişle tercüman isteyen herkesin değil adil bir yargılamadan umulan
yararın sağlanması amacıyla yalnızca yargılamada kullanılan dili bilmeyen,
anlamayan ve konuşamayan kişilere tercüman atanması bir zorunluluktur.
Yargılamada kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan kişilerin bir
tercümanın yardımına ihtiyaç duyması hâlinde devletin çeviri sağlama
yükümlülüğü doğar (Abdurrahim Balur, § 50).
26. Yargılanan kişilerin böyle bir ihtiyacının bulunup
bulunmadığını belirlemek davaya bakan hâkimin görevidir. Hâkim, sanıkla görüştükten
sonra yargılamada tercüman bulunmamasının sanığa zarar vermeyeceğinden emin
olmalıdır (Abdurrahim Balur, § 51).
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinin sadece mahkemede konuşulan dili
bilmeyenlerin kullanabileceği bir hak getirdiğini, mahkemenin dilini “anlayan”
ve “konuşan” bir sanığın başka bir dilde -mensubu olduğu etnik dilde- savunma
yapabilmesi için tercümandan yararlanma talebinde ısrar edemeyeceğini
belirtmektedir (Lagerblom/İsveç, B. No: 26891/95, 14/1/2003, §§
61-64).
28. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202. maddesine göre
sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa mahkeme
tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin
esaslı noktalar tercüme edilir. Soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur
veya tanıklar da bu haktan yararlanır. 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesiyle
meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen şüphelilerin/sanıkların
kendilerini Türkçe dışındaki bir dilde savunmalarına imkân tanınmıştır. Böylece
Türkçeyi hiç konuşamayan ve anlayamayan kişilerin ana dilleri ya da bildikleri
başka bir dilde şikâyetlerini aktarabilmesi veya savunmalarını yapabilmesi
sağlanmıştır (Abdurrahim Balur, § 53).
29. Diğer taraftan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 202. maddesine 24/1/2013 tarihinde ilave edilen (4)
numaralı fıkra ile Sözleşme’de ve AİHM içtihatlarında
ortaya konan ölçütlerin ötesine geçilerek tercüman hakkı genişletilmiştir. Yeni
kurala göre sanıkların “İddianamenin
okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını,
kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde”
yapabileceği hükmü getirilmiştir. Böylece “meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilen” sanığa da sözlü savunmasını başka dilde yapabilme imkânı sağlanmıştır (Abdurrahim Balur, § 54).
30. Başvuru konusu olayda başvurucular 12/6/2009 tarihinde
Cumhuriyet Savcısının odasında Türkçe ifade vermiş, duruşmalarda tercümandan
yararlanma isteklerinin kabul edilmediğini iddia etmişlerdir. Yeni usul
kuralının yürürlüğe girdiği tarihten önce İlk Derece Mahkemesi önünde
gerçekleştirilen başvuruculara tercüman atanmamasına ilişkin işlemde Türkçeyi
“anlayan” ve “konuşan” başvurucuların mensubu olduğu etnik dilde savunma
yapabilmesi için tercümandan yararlanma talebinin kabul edilmemesinin savunma
hakkını kısıtlamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin olmadığının açık olması
nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
34. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
35. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken
yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili
makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
36. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar, yargılamadaki taraf sayısı, davanın karmaşıklığı dikkate
alındığında somut davada elli beş sanığın yargılandığı ve silahlı terör
örgütüne üye olmak, silahlı terör örgütüne silah sağlamak, patlayıcı madde
bulundurmak, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarına ilişkin yargılamanın
konusunun karmaşık olduğu görülmektedir. Başvurucuların gözaltına alındığı
5/6/2009 tarihinden yaklaşık dört ay sonra 7/10/2009 tarihinde iddianamenin
düzenlendiği, ilk duruşmanın 19/2/2010 tarihinde gerçekleştirildiği, toplamda
yirmi dört kez ve en fazla dört ay ara ile duruşmaların yapıldığı, 2/1/2013
tarihinde ise nihai kararın karar verildiği, Yargıtay temyiz incelemesinin ise
yaklaşık on sekiz ay sürdüğü hususları değerlendirildiğinde somut olaydaki
yaklaşık 5 yıl 1 aylık yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak
gerekir.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kanuni hâkim güvencesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
7/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.