TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF ÇEVİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16144)
|
|
Karar Tarihi: 28/6/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Arif ÇEVİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Kurbani ODABAŞI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklu kalınan süre için verilen tazminatın düşük olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, bilirkişi raporunun tebliğ
edilmemesi ve mahkeme kararlarının gerekçeli olmaması nedenleriyle de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; nitelikli cinsel istismar, yol kesmek suretiyle
yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından yargılandığı davada
14/4/2007 tarihinde tutuklanmıştır.
9. Başvurucunun bu davada 22/4/2010 tarihinde beraatine ve tahliyesine karar verilmiştir. Beraat kararı,
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5/10/2011 tarihli ilamıyla onanmıştır.
10. Beraat kararının kesinleşmesinden sonra başvurucu; tutuklu
kaldığı süre için 51.068,60 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi
talebiyle Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinde Maliye Hazinesi aleyhine dava
açmıştır.
11. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi 17/4/2012 tarihli duruşmada
başvurucunun maddi zararı hususunda bilirkişiden rapor alınmasına karar
vermiştir.
12. 4/12/2012 tarihli duruşmada bilirkişiye rapor ve dosyayı
ibraz etmesi hususunda ihtarat yapılmasına ve bir
sonraki duruşmanın 25/12/2012 tarihine bırakılmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucu müdafii 12/12/2012
tarihinde, Mahkemeye 25/12/2012 tarihinde başka bir davada duruşması olduğunu
belirterek mazeret dilekçesi sunmuştur.
14. 25/12/2012 tarihli duruşmada Mahkeme, başvurucu müdafiinin mazeret dilekçesini delillendirmediği
gerekçesiyle mazeretin reddine karar vermiştir. Bu duruşmada dosya bilirkişiden
dönmüş, bilirkişi raporu okunmuş ve duruşma savcısından görüşü sorulmuştur.
15. Mahkeme; aynı duruşmada yargılamayı sonlandırarak
başvurucuya 19.981,44 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat ve 2.400 TL vekâlet
ücreti ödenmesine, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin reddine
karar vermiştir.
16. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Mahkememizce yapılan yargılama, Bakırköy
8. AĞCM'nin dava dosyası, tazminat talebine ilişkin
bilirkişi raporu ve dosya kapsamındaki diğer tüm deliller, davalı savunması,
davalı vekilinin beyanı hep birlikte değerlendirildiğinde; Davacının hakkında
yapılan soruşturma kapsamında Bakırköy 3 Sulh Ceza Mahkemesinin 04/04/2007
tarihli ve 2007/116 Sorgu sayılı kararıyla tutuklandığı ve 22/04/2010 tarihinde
tahliye olduğu ,hakkında kasten tasarlayarak adam öldürme, nitelikli yağma,
cinsel saldırı, konut dokunulmazlığını ihlal etme, hürriyetten yoksun kılma
suçundan Bakırköy 8 Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, yapılan
yargılama sonucunda mahkemenin 2007/220 Esas - 2010/131Karar sayılı ilamıyla beraatine karar verildiği, bu kararın kesinleştiği, davacının
beraat kararı verilmesi nedeniyle haksız olarak tutuklu kaldığı anlaşılmakla;
bilirkişi raporu da gözönüne alındığında tazminat
talebinin 19.981,44 TL 'lik kısmının kabulüne,
fazlaya ilişkin talebinin reddine, manevi tazminat talebinin de 20,000,00 TL lik kısmının kabulüne, fazlaya ilişkin kısmının reddine ve tutuklama
tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya
verilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıda yazılı
şekilde hüküm kurulmuştur."
17. Başvurucu bu kararı temyiz etmiştir.
18. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 23/6/2014 tarihli ilamıyla ilk
derece mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Kararın
ilgili bölümü şöyledir:
Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde
gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davalı ve davacı
vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Kendisini vekil ile temsil ettiren davacı
lehine, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının toplamı üzerinden
yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin üçüncü kısmında yer
verilen oranlar üzerinden, '4.597,95' TL nispi vekalet ücretine hükmedilmesi
gerektiği gözetilmeden, karar tarihindeki maktu vekalet ücretine hükmedilmesi,
2-Dava dilekçesinde, tutuklama tarihinden
itibaren faiz talebinde bulunulmasına rağmen, davacı lehine hükmolunan maddi ve
manevi tazminatlar için, 04.04.2007 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi,
3-Gerekçeli karar başlığında, 'dava' yerine
'suç', dava tarihi yerine, 'suç tarihi ve saati' ile' suç yeri' ibarelerine yer
verilmiş olması,
İsabetsiz olup, davalı ve davacı vekillerinin
temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı
Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321.
maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapmayı gerektirmeyen bu
hususların aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan,
gerekçeli karar başlığında yer verilen 'suç yeri' ibaresi çıkartılarak, 'suç'
ibaresi yerine 'dava', 'suç tarihi ve saati' yerine 'dava tarihi' yazılması ve
hükmün vekalet ücretine ilişkin beşinci bendi hüküm fıkrasından çıkartılarak
yerine Kendisini vekil ile temsil ettiren davacı lehine hükmolunan maddi ve
manevi tazminat miktarlarının toplamı üzerinden karar tarihinde yürürlükte
bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre '4.597,95' TL olarak hesaplanan
nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine ibaresinin
yazılması ve hüküm fıkrasının birinci ve üçüncü bendlerinde
davacı lehine hükmolunan maddi ve manevi tazminatların yasal faize ilişkin
kısımlarında yer alan '04.04.2007' ibaresinin çıkartılıp yerine '14.04.2007'
ibaresinin yazılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün
düzeltilerek onanmasına [karar verildi].
19. Bu karar başvurucuya 8/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 3/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Metinleri
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
...
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek
için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten
sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin
varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve
tutulması;
...
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama
veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir."
23. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
bölümü şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 5.
maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen tazminat hakkı, ulusal bir makam
veya Sözleşme kurumları tarafından bu maddenin diğer fıkralarından birinin
ihlal edildiğinin sabit bulunduğu varsayımına dayanır (N.C./İtalya [BD], B. No: 24952/94,
18/12/2002, § 49). Sözleşme'nin 5.maddesinin (1), (2), (3) ve (4) numaralı
fıkraları kapsamında bir özgürlükten yoksun bırakılma için tazminat almak üzere
başvuru imkânının bulunması hâlinde anılan maddenin (5) numaralı fıkrasına
uygunluk sağlanmış olacaktır (Wassink/Hollanda,
B. No: 12535/86, 27/9/1990, § 38).
25. AİHM'e göre bir müdahalenin telafi
edilmesine yönelik hukuk yollarının başarısızlığı Mahkemenin sonradan zaman
bakımından yargı yetkisine dâhil edilmez (Blecic/ Hırvatistan [BD], B. No: 59532/00, 8/3/2006, §§ 77-79).
AİHM, Korizno/Litvanya (k.k.) (B. No: 68163/01, 28/9/2006) kararında
zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce başvurucunun gözaltına
alınmasının sona erdiğini belirterek Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ihlal edildiği şikâyetinin yanı sıra (5) numaralı fıkrasının ihlal
edildiği iddiasını da incelememiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 28/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu, tutuklu kaldığı süre nedeniyle kendisine ödenen tazminatın
düşük olduğunu ve tazminatın tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı
olarak hesaplandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık; 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (e) bendinin beraatine karar verilen
herkese tazminat imkânı sunduğunu, burada tutulmanın haksızlığının tespitinin
tazminata hak kazanılması için bir ön koşul olmadığını, herhangi bir haksızlık
veya düzenlemelere aykırılık tespiti yapılmayan somut olaydaki tutuklamaya
istinaden beraat sonucu talep edilen tazminat hakkının Anayasa’nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrasının kapsamına girmediğini, şikâyetin konu
bakımından yetkisizlikle reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca
başvurucunun tutukluluk hâli zaman bakımından yetki tarihinden önce sona erdiği
için bu şikâyetin de zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğunu ileri sürmüştür.
29. Başvurucu, bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlığın
başvurunun kabul edilmezlik nedeniyle reddedilmesi yönündeki görüşlerine
katılmadığını belirtmiş; esas yönünden ise başvuru dilekçesindeki
açıklamalarına benzer açıklamalarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
30. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ile dokuzuncu fıkrası
şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
...
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir."
31. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkını düzenleyen 19. maddesi kapsamında incelenmesi
gerekir.
32. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
33. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme
karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
34. Somut olayda başvurucu; yargılandığı davada 14/4/2007
tarihinde tutuklanmış, 22/04/2010 tarihinde tahliye edilmiştir. Bu itibarla
başvurucunun tutuklanması suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılması Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin kapsamında değildir.
35. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci
fıkralarında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunan kişilere
tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498,
5/4/2017, § 43).
36. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu
esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade
edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu
esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" tabiri ile
maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi
kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin
ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı,
yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde
uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, § 44).
37. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini
belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında
belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi
gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19.
maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi
tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun
genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu
olabilecektir(Safkan Aydoğdu, §
45).
38. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun hürriyetinden yoksun
bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuka
uygun olup olmadığını inceleyememektedir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin dışında olması nedeniyle hukukiliğini inceleyemediği bir hürriyetten
yoksun bırakılma hâlini, dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiği
iddiasını incelemesi de mümkün değildir. Anılan şikâyet bakımından da zaman bakımından
yetkisizlik söz konusudur (Safkan Aydoğdu ,
§ 46).
39. Zira bireysel başvuruya konu müdahaleyi telafi etmeyi
amaçlayan hukuk yollarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihten sonra olumsuz biçimde sonuçlanması, müdahaleyi her zaman
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içine sokmaz. Bu bağlamda 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvurularda zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra tüketilmiş
olmasının bir önemi bulunmamaktadır (Safkan
Aydoğdu, § 47).
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği
İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu; dava dosyasına sunulan bilirkişi raporunun
kendisine tebliğ edilmediğini, rapora karşı beyanlarını ve itirazlarını
sunamadan karar verildiğini ileri sürmüştür.
42. Bakanlık, bu şikâyete ilişkin görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
43. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkına
sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma
hakkına birlikte yer verilmesi taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde
dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Gökay Dayan, B. No: 2014/12206, 21/9/2017,
§ 21).
44. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, bu ibarenin Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların
eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve
içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun
yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Gökay Dayan, § 22).
45. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına
da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B.
No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
46. Daha önce ulaşılamayan bilgi ve belgelere üst yargılama
aşamasında ulaşılmış ve bunlara karşı iddia ve itirazlar dile getirilmiş ise
silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılmayabilir. Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu
denetlemek değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda
ihlal edilip edilmediğini denetlemektir (Durmaz
Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (4), B. No:
2013/251, 10/6/2015, § 22). Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak
inceleme başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer,
§ 19).
47. Somut olayda yargılama sürecinde 25/9/2012 tarihli duruşmada
dosyanın Mahkemece uzman bilirkişiye tevdi edildiği, hazırlanan bilirkişi
raporunun 25/12/2012 tarihli son celseden önce dava dosyasına sunulduğu, her ne
kadar başvurucu ve vekili son celseye katılmamışsa da raporun içeriğinin 25/12/2012
tarihli Mahkeme kararının tebliği ile öğrenildiği, bilirkişi raporuna karşı
itirazlarını temyiz mercii önünde ileri sürme hakkının başvurucuya tanındığı ve
başvurucunun bu yöndeki itirazlarını temyiz incelemesinde ileri sürdüğü
anlaşılmıştır.
48. Buna göre başvurucunun daha önce ulaşamadığı bilgi ve
belgelerin içeriğini yargılamanın sonraki aşamasında elde ettiği, bunlara karşı
iddia ve itirazlarını dile getirme imkânına kavuştuğu, bu açıdan yargılama
sürecindeki uygulamanın diğer tarafı üstün bir konuma getirmediği, yargılamayı
fiilen ve gerçekten adaletten yoksun kılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
50. Başvurucu; tutuklu kalması nedeniyle uğradığı maddi
zararları delilleriyle ispat etmesine rağmen maddi zararlarının sadece maaştan
ibaret sayıldığını, maaşının da asgari ücret üzerinden hesaplandığını, yine
delilleriyle birlikte ortaya koyduğu manevi tazminat talebinin de çok düşük
tespit edildiğini, aynı davada yargılanan başka bir sanığa 55.000 TL manevi
tazminat ödendiğini, kendisinin evli ve dört çocuklu olması, ailesinin olay
nedeniyle taşınmak zorunda kalması gibi durumlar gözönüne
alındığında manevi zararı daha büyük olmasına rağmen kendisine 20.000 TL manevi
tazminat ödendiğini, tüm bu hususları dava dilekçesinde ve temyiz dilekçesinde
belirtmesine rağmen derece mahekemelerinin bu delillere
ve açıklamalara neden itibar etmediğini açıklamadığını, gerekçesiz bir şekilde
karar verdiklerini ileri sürmüştür.
51. Bakanlık, bu şikâyete ilişkin görüş bildirmemiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
53. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Canan Tosun, B. No: 2014/8891, 10/5/2017,
§ 22).
54. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli
yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan
Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Canan Tosun, § 23).
55. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
56. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
57. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği,
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
58. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve
yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul
veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
59. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
60. Somut olayda Mahkemenin gerekçeli kararında geçen "Mahkememizce yapılan yargılama, Bakırköy 8. AĞCM'nin dava dosyası, tazminat talebine ilişkin bilirkişi
raporu ve dosya kapsamındaki diğer tüm deliller, davalı savunması, davalı
vekilinin beyanı hep birlikte değerlendirildiğinde;" ibarelerinden tazminat miktarını etkileyecek iddiaların
değerlendirildiği görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen
kararda da değerlendirme konusu hüküm ve gerekçenin uygun bulunduğu dikkate
alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.