TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN DEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/16285)
Karar Tarihi: 22/3/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör Yrd.
Hikmet Murat AKKAYA
Fatih ALKAN
Başvurucu
Ramazan DEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; taksirle yaralama suçlamasıyla fail hakkında açılan ceza davasında caydırıcı bir ceza verilmemesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, itirazı karara bağlayan heyette yer alan bir üyenin aynı zamanda hükmü veren hâkim olması ve koşulları oluşmamasına rağmen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç
7. Başvurucunun çocuğu olan 2003 doğumlu B.D.ye 24/9/2013 tarihinde saat 13.20 sıralarında Çanakkale'deki bir ilköğretim okulunun önünde otomobil çarpmıştır. Aynı gün saat 14.15'te tutulan olay ve görgü tespit tutanağına göre mağdur B.D., acil servis ambulansıyla hastaneye sevk edilmiştir. Aracı kullanan şüpheli N.B.nin saat 16.42'de ifadesi alınmış ve şüpheli N.B. uzlaşma teklifini kabul etmiştir.
8. Ertesi gün başvurucunun da ifadesi alınmış ve başvurucu şikâyetçi olduğunu bildirir tutanağı imzalamıştır. Başvurucu uzlaşma teklifini kabul etmemiştir.
9. 25/9/2013 tarihinde B.D.nin eğitim gördüğü ilköğretim okulundan olaya ilişkin güvenlik kamera görüntüleri istenmiştir. Olaya ilişkin MOBESE görüntüleri de Muhabere ve Elektronik Şube Müdürlüğünden istenmiştir. 7/10/2013 ve 22/10/2013 tarihlerinde ilgili kurumlardan gönderilen yazılarda, kaza anı ile ilgili herhangi bir güvenlik kamerası yahut MOBESE görüntüsünün bulunmadığı bildirilmiştir.
10. 1/10/2013 tarihinde mağdurun ilgili poliklinikte düzenlenen raporu Çanakkale Devlet Hastanesi Başhekimliğinden istenmiştir. 10/10/2013 tarihli yazının ekinde bulunan ve ortopedi uzman hekimi tarafından hazırlanan sağlık raporunda B.D.nin sağ kaval kemiğinde parçalı kırık bulunduğu belirtilmiştir. Raporda, yaralamanın basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği, hayati tehlikenin bulunmadığı ve söz konusu kırığın hayati fonksiyonlarına etki derecesinin dört (ağır) olduğu ifade edilmiştir.
11. 24/10/2013 tarihli yazıyla eldeki tahkikat evrakları Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmiştir. Başsavcılık tarafından 6/11/2013 tarihinde olaya ilişkin bilirkişi görevlendirilmiştir. 11/11/2013 tarihli raporda olay anında yaya olan B.D.nin kusurlu olmadığı, araç sürücüsü olan şüphelinin asli kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bu doğrultuda Başsavcılıkça taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçlamasıyla şüpheli N.B. hakkında 11/11/2013 tarihli iddianame düzenlenmiştir.
12. Çanakkale (kapatılan) 3. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 14/2/2014 tarihinde yapılan ilk duruşmada müşteki olarak kabul edilen başvurucunun katılan sıfatıyla duruşmalara katılımının devamına, tanıkların bildirilmesine ve sanık N.B.nin zorla getirilmesine karar verilmiştir. Başvurucu 27/3/2014 tarihinde tanıklarını Mahkemeye bildirmiştir.
13. 30/4/2014 tarihinde yapılan duruşmada savunma alındıktan sonra başvurucunun vekili aracılığıyla sanığa sorular sorulmuştur. Duruşma sonunda verilen ara kararla olay anını gösteren MOBESE görüntülerinin istenmesine, tanıklara tebligat çıkarılmasına ve mağdurun hazır edilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasına karar verilmiştir.
14. 3/7/2014 tarihli son duruşmada tanıklar ve mağdur hazır edilmiş, MOBESE görüntülerinin olmadığına ilişkin cevap yazısı okunmuştur. Mahkemenin 3/7/2014 tarihli kararıyla sanık hakkında takdiren doksan gün adli para cezasına hükmedilmiş, mağdurun vücudunda kemik kırığı meydana gelmesi nedeniyle söz konu ceza yarı oranında artırılmıştır. Mahkemece sanığın duruşmalardaki tavırları dikkate alınarak cezada takdiri indirimde bulunulmuş ve 112 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Sanığa verilen cezanın bir gün karşılığı 20 TL'den olmak üzere adli para cezasının 2.240 TL olarak tespitine, 4/11/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinde yer alan şartların oluştuğu dikkate alınarak sanık hakkında verilen HAGB kararı ve sanığın beş yıl süreyle denetime tabi tutulmasına hükmedilmiştir.
15. Mahkemenin karar gerekçesinde özetle tanık beyanlarından ve dosyada mevcut raporlardan anlaşıldığı üzere sanığın üzerine atılı suçun işlendiğinin sabit olduğu belirtilmiştir. Gerekçede, sabıkasının olmaması ve maddi bir zarardan söz edilmemesi nedenleriyle yasal koşulları oluştuğundan sanık hakkında 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesi gereğince HAGB kararı verildiği belirtilmiştir.
16. Başvurucu, anılan karara karşı 9/7/2014 tarihinde itirazda bulunmuştur. Bu arada 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un geçici 6. maddesinin yürürlüğe girmesi nedeniyle başvurucunun itirazı Çanakkale 5. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve 8/8/2014 tarihinde kararda düzeltilmesi gereken bir husus olmadığından dosyanın Çanakkale Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
17. Başvurucunun itirazı Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/8/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai kararı veren Ağır Ceza Mahkemesi heyetinde, Çanakkale (kapatılan) 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/7/2014 tarihli kararıyla hüküm kuran hâkim de yer almıştır.
18. Nihai karar 9/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 1/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Hukuk Yargılamasına İlişkin Süreç
20. Başvurucu, eşi ve çocuğu tarafından başvuruya konu edilen trafik kazasından kaynaklanan nedenlerle oluşan zararların tazmini talebiyle Çanakkale 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 20/11/2013 tarihinde manevi tazminat davası açılmıştır. Söz konusu dava Yargıtay aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
...
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz."
22. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin ilgili kısımları şu şekildedir:
"(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez...
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir."
23. HAGB uygulaması hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 3/7/2015 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya koyulmuş, aynı Kanun'un 40. maddesiyle de 5395 sayılı Kanun'un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular HAGB açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır. Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu uygulama bazı suçlar istisna olmak üzere hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 7/5/2013 tarihli ve E.2012/12-1497, K.2013/238 sayılı kararı).
24. HAGB'nin objektif şartlarından birisi de suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade edilme, suçtan önceki hâle getirme veya zararın tamamen giderilmesidir. Burada uğranılan zarardan kast edilen maddi zarar olup manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine getirilmesi gerekmeyip sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından tazmin, aynen iade edilme veya eski hâle getirme suretiyle giderilmesi de mümkündür. Ancak herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli olmayan suçlar yönünden bu şart aranmayacaktır. Zararın belirlenmesinde hâkim, ceza muhakemesinde şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de gözönünde bulundurmak şartıyla kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla tespite çalışmamalıdır. Zira 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının kalan kısmına da hükmedilmesini isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 7/5/2013 tarihli ve E.2012/12-1497, K.2013/238 sayılı kararı).
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kişinin yaşamına ve vücut bütünlüğüne yönelen ancak ihmal suretiyle meydana gelen olaylara ilişkin“etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülük mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara tek başına ya da bir ceza soruşturmasıyla birlikte hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, § 90; Mastromatteo/İtalya [BD], B. No: 37703/97, 24/10/2002, §§ 90, 94, 95; Calvelli ve Ciglio/İtalya, B. No: 32967/96, 17/1/2002, § 51; Anna Todorova/Bulgaristan, B. No: 23302/03, 24/5/2011, § 73; Ercan Bozkurt/Türkiye, B. No: 20620/10, 23/6/2015, § 59; Cavit Tınarlıoğlu/Türkiye, B. No: 3648/04, 2/2/2016, § 114).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 22/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, söz konusu trafik kazasının basit bir kaza olarak nitelendirilemeyeceğini, adli tıptan bir rapor alınmaksızın alt sınırdan caydırıcı olmayan bir ceza verildiğini ve mağduriyetlerinin giderilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu, sanığın yeniden yargılanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
30. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde bireysel başvuru hakkına sahip olabilecek süjeler açıkça belirtilmiş olup bireysel başvuruda bulunulabilmesi için başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun güncel bir hakkının ihlal edilmesi ve bu ihlalden dolayı başvurucunun kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması koşullarının mevcudiyeti aranmaktadır (Muhammed Ali Bayram, B. No: 2014/4077, 29/6/2016, § 39).
32. Başvurucu soruşturma aşamasında müşteki, kovuşturma sırasında katılan olarak yargılamalara katılmıştır. Trafik kazasında yaralanan ve başvurucunun çocuğu olan B.D. ise on sekiz yaşından küçüktür. Dolayısıyla başvurucunun söz konusu eylem ve işlemler nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilendiği, dolayısıyla başvuruya konu ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin kişi bakımından yetkisi kapsamında olduğu kabul edilmektedir.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 41).
34. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne mutlak ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda, yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Işıl Yaykır, § 42).
35. Trafik kazaları, yaya ve/veya sürücülerin dikkatsizliğinden yahut ihmallerinden kaynaklandığı gibi araç ya da yol hatalarından kaynaklanabilmektedir. Trafik kazaları neticesinde meydana gelen yaralanma olayları, kişinin vücut bütünlüğüne bir zarar gelmesi nedeniyle aynı zamanda ceza hukukunun ilgi alanına da girmektedir. Bu durumda üçüncü kişilerin taksirli eylemleri neticesinde kişinin maddi varlığını koruma hakkına yönelik gerçekleşen olaylarda, anılan hakkın güvencelerinin usul yükümlülüğü bağlamında bir ceza soruşturması açılmasını gerektirip gerektirmediği hususunun tespit edilmesi gerekir.
36. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere yaşam hakkının veya bedensel bütünlüğün ihlaline kasten ya da ağır ihmalle sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmemektedir. Failin belirsiz olmadığı ve kişinin kendisine zarar verilmek kastıyla hareket edildiği yönünde bir iddiasının bulunmadığı durumlarda Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdura adli ya da idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tazminat ya da tam yargı davası yoluyla yerine getirilmiş sayılır (Yaprak Yüksek, B. No: 2013/9116, 14/10/2015, §§ 32, 33, 35).
37. Ceza yargılamasında objektif sorumluluğa yer verilmezken tazminat davalarında objektif sorumluluk ilkesinin etkin şekilde uygulandığı ve aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı kullanıldığı görülmektedir. Bu bağlamda ceza hukukunda taksire dayalı sorumluluk istisnai nitelik taşımasına rağmen taksirle başkalarına verilen zarar nedeniyle tazminat sorumluluğu kapsamında giderim imkânının daha yüksek olduğu değerlendirilmektedir. Tazminat sorumluluğunda asıl gayenin zarar görenin zararının telafi edilmesi olduğu, bu yolun daha yüksek başarı şansı sunabilecek etkili bir yol olduğu hususu dikkate alınmalıdır (Yaprak Yüksek, § 37).
38. Bu bağlamda kişinin vücut bütünlüğüne yönelen eylemlerde kasıt ya da ağır ihmalin bulunmadığı ve aydınlatma yükümlülüğü kapsamında olayın ve failin belirli olduğu durumlarda hukuki tazmin yolunun -daha yüksek başarı şansı sunabilecek- kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu değerlendirilmektedir. Somut olaydaki gibi ihmali bir eylemden kaynaklanan trafik kazası olayına ilişkin uyuşmazlıklarda tüketilmesi gereken etkili yol hukuki tazmin yoludur.
39. Somut başvuru yönünden de başvurucu, eşi ve çocuğu tarafından Çanakkale 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 20/11/2013 tarihinde manevi tazminat davasının açıldığı ancak yargılamanın devam ettiği görülmektedir.
40. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde beden bütünlüğüne yönelik üçüncü kişilerce ihmal suretiyle yapılan müdahaleyle ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulduğu, tazminat davasının ise devam ettiği gözönüne alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili olan başvuru yolunun tüketilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu; HAGB şartlarının oluşmadığını, sanığın cezalandırılması gerektiğini ve kararı veren hâkimin itiraz incelemesinde de görev aldığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalanhak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
44. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının" esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Dolayısıyla bir ceza davasında, haklarında suç isnadı bulunmayan mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).
45. Somut olayda suç isnadına ilişkin olmayan ve üçüncü kişinin cezalandırılmasına yönelik ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.