TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN NİHAT ŞEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16517)
|
|
Karar Tarihi: 9/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Osman Nihat
ŞEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ülke genelinde yayımlanan Takvim gazetesinde yer
alan habere karşı cevap ve düzeltme (tekzip) talebinin reddedilmesi ve
Cumhuriyet savcılığına yapılan şikâyet neticesinde ilgililer hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle şeref ve itibarın
korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/10/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/3/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) eski başkan vekili
olan başvurucu hakkında ülke genelinde yayımlanan Takvim gazetesinin 4/4/2014
tarihli nüshasının birinci sayfasında fotoğrafıyla birlikte manşetten verilen
"TİB' siz Osman" ve gazetenin iç sayfasında da "Osman Abi terTİB'i" başlıklarıyla bir haber yayımlanmıştır.
6. Başvurucu, anılan haberde gerçeği yansıtmayan iddia ve
yorumlara yer verilmek suretiyle kamuoyuna tamamen yanlış ve asılsız bilgiler
aktarıldığı iddiasıyla 2/6/2014 tarihinde noter vasıtasıyla Takvim gazetesine
tekzip metni göndermiştir.
7. Başvurucu, anılan tekzip metninin süresi içinde
yayımlanmaması üzerine 10/6/2014 tarihinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurarak
cevap ve düzeltme yazısının yayımlanmasına karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
8. Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi 11/6/2014 tarihli ve 2014/325
Değişik İş sayılı kararı ile talebin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçe
kısmı şöyledir:
“5187 sayılı Basın Yasası'nın 14/4 madde hükmü dikkate alındığında
düzeltme ve cevabın belirtilen sürüler içerisinde yayımlanmaması halinde
mahkemeye başvuru usulü düzenlenmiş olup, burada tanımlanan norm dikkate
alındığında Sulh Ceza Mahkemesinin istemi 3 gün içerisinde duruşma yapmaksızın
karara bağlar şeklinde düzenlemenin söz konusu olduğu, bu kapsamda ilgili norm
dikkate alındığında mahkemelere her hangi bir delil toplama yükümlülüğünün
yüklenmediği, bu itibarla belirtilen süre içerisinde mahkemelerin kendilerine
tevdi edilen bilgi ve belgelere göre mevcut talebi değerlendirme zorunluluğu
dikkate alındığında,
Yine Basan Yasası'nın 14/1 maddesinde belirtildiği üzere "...suç
unsuru içermeyen, 3. kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan
düzeltme ve cevap yazısını sorumlu müdür hiç bir düzeltme ve ekleme yapmaksızın
...yayınlamak zorundadır." şeklindeki düzenlemeler birlikte
değerlendirildiğinde;
Talep edenin dilekçesine ekli cevap ve düzeltme metni dikkate
alındığında metin içeriğinde yer alan '...şahsıma yönelik tamamen asılsız, ağır
iddia ve iftiralarda bulunulmuştur....' şeklindeki
beyanların 5187 sayılı yasanın 14/1 maddesinde belirtilen suç unsuru içermeyen,
üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap
yazısına ilişkin aykırılık oluşturduğu anlaşılmakla yukarıda belirtilen hukuki
olgular karşısında talebin REDDİ...”
9. Başvurucunun anılan karara itirazı üzerine Ankara 13. Asliye
Ceza Mahkemesi 2/7/2014 tarihli ve 2014/337 Değişik İş sayılı kararı ile
itirazın reddine karar vermiştir.
10. Bu karar başvurucuya 12/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu, ayrıca 7/4/2014 tarihli dilekçesi ile "TİB' siz Osman" ve "Osman Abi terTİB'i"
başlıklı haberlerde kasıtlı olarak gerçeğe aykırı beyanlara yer
verilerek kendisine hakaret edildiği iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur.
12. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucu
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 9/6/2014 tarihli ve 2014/61708 Soruşturma
sayılı kararla şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir;
"...Tüm soruşturma evrakı kapsamına göre
şikayete konu haber bir bütün olarak okunup incelendiğinde; TİB' de meydana
geldiği iddia edilen yasadışı dinlemeler ve kayıtların silinmesi iddiası ile
ilgili müfettişlerin personeli sorguladığından, dinlenen personelin sil emrini
dönemin başkanvekili Osman Nihat ŞEN' den aldığını söylediklerinden, dosyanın
Savcılığa verildiğinden, müfettişlerin düzenlediği rapora göre şikayetçinin bir
numaralı şüpheli olduğundan, emniyette dinleme yapan personeli keyfi olarak
istediği numaraları dinleyebildiğinden bahsedildiği, müştekiye yönelik hakaret
kastıyla yani açıkça aşağılama ve küçültme amacıyla yazıya dökülmediği, bu
içerikte sözlerin kullanılmadığı, kullanılan sözlerde küçültücü ve hakaret
içeren bir sözün bulunmadığı,
...
Basının, olayları ve bu olaylar ile ilgili
edinilen bilgileri sade ve yalın bir şekilde aktarmanın dışında, olaylara dahil
olan şahısların kişilikleri ve olayın niteliği hakkında bilgi aktarması ve
olaylar ile ilgili yorum ve eleştirilerin de belirtilmesi suretiyle haber
konusu yapmasının basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu
tür durumlarda hukuka aykırılıktan söz edilmesinin mümkün olmadığı,
İfade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul
edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için
değil devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden
haber ve düşünceler için de uygulanması gerektiği, bunun demokratik toplum
düzeninin ve çoğulculuğun gereği olduğu, eleştirinin kaynağını bu özgürlükten
aldığı, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertliğin suç oluşturmayacağı,
eleştirinin övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olmasının da doğal
olduğu,
Müşteki tarafından gerçek dışı olduğu iddia
edilen ve gazetede yayınlanan yazı ile ilgili olarak 5187 Sayılı Basın
Kanununun 14. maddesinde belirtilen şekilde cevap ve düzeltme hakkının
kullanılması yönünde talepte bulunulmasının mümkün olduğu,
Yine internette yayınlanan aynı içerikteki
haber açısından 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi
Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun,
06/02/2014 tarih ve 6518 sayılı Kanun ile değişik, 9.maddesinde belirtilen
şekilde işlem ve talepte bulunulmasının mümkün olduğu,
Yukarıda belirtilen kararlar ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin birçok kararında değinilen ve belirlenen ilkeler ile TC.
Anayasasının 25. maddesinde düzenlenen düşünce ve kanaat özgürlüğü, 26.
maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile 28. maddesinde
ve 5187 Sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğü de
dikkate alınarak, demokratik toplumlarda çok önemli bir göreve sahip olan
basının toplumu ilgilendiren konularda bilgi vermekle yükümlü olduğu, halkın
ise bilgi alma hakkının bulunduğu, Basın Özgürlüğünün belirli bir ölçüde
abartmayı hatta tahriki de içerdiği, kamu çıkarını ilgilendiren konularda bu
özgürlüğün sınırlandırılmasının ancak çok istisnai olarak kabul edilebilir olduğu,
toplumun gözü önünde olan tanınmış kişilerin eleştirilmesinin sınırlarının
normal bir bireye kıyasla daha geniş olduğu, söz konusu yazının düşünce
açıklama, bilgi verme ve eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, açıklanış
şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunduğu ve nesnel bir açıklama ile
desteklendiği, açıklanmasında kamunun ilgisi ve yararı olduğu, bu hali ile
atılı suçların unsurları açısından oluşmadığı anlaşıldığından..."
13. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İstanbul 2. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 2/9/2014 tarihli ve 2014/887 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir.
14. Karar 22/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 20/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Düzeltme ve cevap” kenar başlıklı 14.
maddesinin birinci, dördüncü ve beşinci fıkraları ile “Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması” kenar
başlıklı 18. maddesi, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
49. maddesi, 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı
172. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; hakkında yayımlanan haber ile kendisinin "gülen örgütü mensubu", "paralel yapının beyni", TİB
kurumunun da "örgüt merkezi"
olarak yansıtıldığını, bu ağır ithamlara ilişkin tekzip başvurularının ise
reddedildiğini, anılan haberler nedeniyle adli ve idari soruşturmalara maruz
kaldığını, bu haberler nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığından
bahisle suç duyurusunda bulunmasına rağmen düşünce özgürlüğünün kullanılması
gerekçe gösterilerek ilgililer hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiğini, bu karara yaptığı itirazın da basmakalıp ve soyut gerekçelerle
reddedildiğini ve yargılama sürecinde düşünce özgürlüğü ile özel hayata saygı
ilkesi arasında adil bir denge kurulamadığını belirterek, Anayasa'nın 17., 20.,
32., 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, hakkında yapılan haberin
gerçeği yansıtmadığını, haberde geçen sözlerin tahkir içerdiğini, şeref ve
itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini belirterek Anayasa’nın 17., 20.,
32., 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiği iddialarının temel olarak
hakkındaki habere yönelik tekzip talebinin reddi ve Cumhuriyet Savcılığına
yaptığı şikâyet neticesinde ilgililer hakkında kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmesi nedenleriyle şeref ve itibarının korunmasında toplandığı ve
şikâyetin Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen kişilik haklarının korunması
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
20. Öte yandan masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu
olarak nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence
altına alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet
görevlilerinin ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın
organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri,
bir bütün olarak şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında
değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, §§ 27-31).
21. Başvurucu, şikâyet konusu haber nedeniyle tekzip talebinde
ve ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunarak iki ayrı yargısal yola
başvurmuş olup başvurucunun iddiaları,bu iki yargısal
süreç yönünden ayrıbaşlıklar altında incelenecektir.
1. Tekzip Talebinin Reddi
Yönünde Verilen Yargı Kararının İhlale Neden Olduğuna İlişkin İdidia
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten;
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir."
23. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük)
“Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir.”
24. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür (Fikret Tüfek, B. No:
2013/9768, 30/6/2014,§ 23).
25. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler ya da yurt dışı
temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, §§ 18, 19).
26. Somut olayda şikâyet konusu habere yönelik tekzip talebiyle
başvurucunun yaptığı başvuru, Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesinin 11/6/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar, yapılan itiraz üzerine Ankara
13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2/7/2014 tarihli kararıyla reddedilerek
kesinleşmiştir. Başvurucu, bu kararı 12/8/2014 tarihinde tebellüğ etmiştir.
27. Başvurucu, tekzip talebinin reddine karar verilmesi
nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de kesinleşen
2/7/2014 tarihli Mahkeme kararının kendisine tebliğ edildiği 12/8/2014
tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde bireysel başvuru talebinde bulunması
gerektiği hâlde 20/10/2014 tarihinde başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla somut
olayda tekzip talebinin reddine ilişkin karara yönelik iddialar yönünden süre
aşımı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle otuz günlük başvuru süresi içinde
yapılmayan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. İlgiler Hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığı
Yönünde Verilen Kararın İhlale Neden Olduğuna İlişkin İddia
29. Başvurucu, sorumlular hakkında kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilmesi nedeniyle şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer
alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireylerin manevi
varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve
üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Ancak devletin, bireylerin
maddi ve manevi varlığına yönelik olarak üçüncü kişilerce yapılan müdahalelere
karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü mutlaka
cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin
haksız müdahalelerine karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da
mümkündür. Nitekim üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için
ülkemizde hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Hakaret, ceza hukuku
anlamında suç, özel hukuk anlamında ise haksız fiil olarak nitelendirilmekte ve
tazminat davasına konu edilebilmektedir. Dolayısıyla bireyin, üçüncü kişilerce
şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası açarak da bir
giderim sağlaması mümkündür (Adnan Oktar
(3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 35).
31. Bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden
fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda kural olarak başvurucunun aynı
amacı taşıyan başvuru yollarının tamamını tüketmesi beklenemez (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 30;
Halkevleri Derneği ve İlknur Birol,
B. No: 2013/577, 30/6/2014, § 28). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin
yerleşik hâle gelen içtihatları uyarınca üçüncü kişilerce şeref ve itibara
yapılan müdahalelerle ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş
olması Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için şart olan tüm
başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği anlamına gelmez (Adnan Oktar (3), § 36).
32. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına
alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik
uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolu daha yüksek başarı şansı
sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yoludur ( S.S.A., § 31; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, § 29).
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 19-20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
34. Başvuruya konu olayda başvurucu tarafından, ülke genelinde
yayın yapan bir gazetedeki şahsına yönelik haber nedeniyle hakaret suçundan
ilgililer hakkında işlem
yapılması talebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette
bulunulmuştur. Yürütülen soruşturma sonucunda ilgililer hakkında atılı suçların
unsurları açısından oluşmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiği ancak başvurucunun somut başvuru açısından daha etkili bir giderim
yolu olan hukuk davası açma yoluna gitmediği anlaşılmaktadır.
35. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde üçüncü kişilerce
şeref ve itibara yapılan müdahaleler ile ilgili olarak başvurucu tarafından
yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu ve somut başvuru açısından
daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel
başvuruda bulunulduğu dikkate alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine
getirildiği söylenemez (Halkevleri Derneği
ve İlknur Birol, § 32; Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 19, 20).
36. Açıklanan nedenlerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın tekzip talebinin reddine dair yargı kararı yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. İlgililer hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar
yönünden başvurunun başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/6/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.