TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇAĞLAR SAÇINTI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16590)
|
|
Karar Tarihi: 22/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Çağlar
SAÇINTI
|
Vekili
|
:
|
Av. Levent
ÖZÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, naklen atama talebine muvafakat verilmemesi ve bu
işleme karşı açılan davada sunulan deliller ve ileri sürülen iddialar
tartışılmadan davanın reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile maddi
ve manevi varlığını geliştirme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/10/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Jandarma Genel Komutanlığı Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı Kimyasal İnceleme Şube
Müdürlüğünde kimyasal inceleme uzmanı olarak görevine devam etmekte iken 2012
yılında Gümrük ve Ticaret Bakanlığında münhal bulunan kadroya naklen atanmak
istemiş ancak hizmetine ihtiyaç duyulduğu gerekçesiyle muvafakat verilmemiştir.
8. Başvurucu, muvafakat verilmemesi işleminin iptali istemiyle
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır. AYİM İkinci Dairesi
5/3/2014 tarihli ve E.2013/102, K.2014/327 sayılı kararı ile davayı
oyçokluğuyla reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Devlet Memurlarının bir
kurumdan diğerine nakillerine ilişkin usul ve esaslar, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'nun 74’üncü maddesinde yer alan "Memurların, bu Kanuna
tabi kurumlar arasında kurumların muvafakati ile kazanılmış hak dereceleri
üzerinden veya 68’inci maddedeki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi
suretiyle bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle
girebilecekleri sınıftan bir kadroya nakilleri mümkündür" hükmü ile
düzenlenmiştir.
Kanun, memurların farklı kurumlar arasında
mutabakatın oluşması halinde, bu kurumlar arasında naklen atanma imkânını
tanımıştır. Bu hüküm ile kurumlar açısından naklen atanma işlemine muvafakat
yetkisi takdiri bir yetki olarak düzenlenmiştir. Kurumlar kişinin atanması ile
hizmetin yürütülmesinde aksaklık meydana gelip gelmeyeceği ve atamayı talep
eden kişinin atama talebine esas menfaati arasındaki dengeyi gözeterek takdir
yetkisini kullanmalıdır.
İdare, işlem ve eylemlerini yaparken “kişi
yararı” ve “kamu yararını” göz önünde bulunduracak, yasal sınırlar içerisinde
takdir hakkını bu amaçları gerçekleştirmek için kullanacaktır. Ancak, söz
konusu yetkinin kullanılma biçim ve esasları ile sınırı ne olmalıdır ki,
atamaya yetkili makam hukuka uygun hareket etmiş olsun? Şu halde, söz konusu
takdir hakkının davalı idarece hangi kriterlere göre kullanılması halinde
hukuka uygun düşeceği hususu, hukuka uygunluk denetimi açısından önem arz
etmektedir.
Bilindiği üzere, idareye tanınan takdir hakkı
(yetkisi) hiçbir zaman mutlak ve sınırsız değildir. Kamu hizmetinin
verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge
kurulması zorunluluğu, bu hak ve yetkinin sınırını oluşturmaktadır. Takdir
hakkının, idarece takip edilen amaca uygun olarak kullanıldığı, keyfilikten,
kişisel ve duygusal, subjektif değerlendirmelerden
kaçınıldığı ve uzak olduğu, objektif ve gerçek kıstaslara bağlı kalındığı
sürece, yargı denetimi dışında tutulması gerektiğinde kuşku yoktur. Ne var ki,
idarenin takdir hakkını yerinde kullanmadığının iddia edilmesi halinde, bu
sınırların aşılıp aşılmadığının idari yargı organınca denetlenmesi de
kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, Anayasanın 125/4’üncü maddesinde
düzenlenmiş bulunan “İdarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı
verilemez’' tarzındaki hükmün; idarenin sınırsız ve mutlak takdir hakkına sahip
olduğu ve böylece takdir hakkının idari yargı denetimine tabi olmadığı yönünde
yorumlanması ve uygulanması, yine Anayasa ile öngörülen “hukuk devleti” ilkesi
ile bağdaşmayacaktır. Bu nedenle, anılan yetkinin sınırlarının (takdir
hakkının) özellikle “yüksek mahkemelerce” olmak koşuluyla, yargı yerlerince
çizilebileceği ve hatta bu konuda hiçbir yasal sınırlamanın kabul
görmeyeceğinin benimsenmesinde kamu yararı bulunduğu gözden uzak
tutulmamalıdır.
Dava konusu olayda, davacının kurumlar arası
naklen atanması için Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Personel Daire Başkanlığına
20.09.2012 tarihli dilekçesi ile anılan Bakanlığa naklen atanma talebinde
bulunduğu, ilgili Bakanlık tarafından 27.11.2012 tarihli yazı ile davacının
görev yaptığı daireye muvafakat verilip verilmeyeceği hususunda başvuruda
bulunduğu, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının davacıya hitaben yazmış olduğu
24.12.2012 tarihli yazısı ile davalı idarenin 06.12.2012 tarihli yazısı ile söz
konusu muvafakat talebine olumlu yanıt vermediği görülmektedir. Davalı idarenin
davacının kurumlar arası naklen atanması için muvafakat verip vermeme hususunda
takdir yetkisinin bulunduğu, ancak bu yetkinin objektif ölçütler doğrultusunda
kamu yararı ile birey yararı gözetilerek kullanılıp, kullanılmadığının
denetlemesi gerekmektedir.
Bu kapsamda dava dosyası incelendiğinde;
05/12/2013 tarihi itibariyle Jandarma Kriminal Daire
Başkanlığı [...] Şube Müdürlüğünde Kimyasal İnceleme Uzmanı (Astsubay) kadro
sayısının 4, mevcudun 1; Kimyasal İnceleme Uzmanı(Sivil Memur) kadro sayısının
30 mevcudun 8 olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca 10 Astsubay ve 3 Sivil Memur uzman
yardımcısının görev yaptığı, uzman yardımcılarının yetiştirilmelerini müteakip
2014 yılında yeni teşkil edilecek İstanbul ve diğer laboratuvarlarda
görevlendirilecekleri belirtilmiştir. Davacı vekilince iddia edilen hususlar
kapsamında Davacının muvafakat talebinden sonra davacıyla aynı birimde çalışan
4 sivil memurun muvafakat taleplerinin birisi eş durumu itibariyle olmak üzere
uygun olarak karşılandığı Davalı idarenin 23.01.2014 tarihli yazısı ile
anlaşılmış, bu işlemlere dayanak teşkil eden muvafakat taleplerinin Ağustos
2013, Eylül 2013, Ekim 2013 ve Kasım 2013 tarihlerinde gerçekleştiği
belirtilerek Davalı İdarenin 25.02.2014 tarihli yazısı ile 26.06.2013 tarihinde
alınan Komuta Katı Onayı ile özel nitelikli (A Grubu) kadrolara ilave olarak
asaleti tasdik olan sivil memurlardan eşit ve daha alt statüdeki kadrolara muvafakat
taleplerinin de olumlu değerlendirmeye başlandığı ifade edilmiştir.
Tüm bu veriler ışığında 09.01.2013 tarihinde
kayıt altına alınan dava dilekçesi ve davacının 20.09 2012 tarihindeki
muvafakat talebi dikkate alındığında; davacının görevden ayrılması halinde
personel zafiyeti olacağı, dolayısıyla hizmette aksamalara neden olabileceği,
öte yandan dosyadaki delil durumuna göre; davacının bulunduğu görev yerinde
değil de başka bir görev yerinde istihdamında kamu yararı bulunduğu kabul
etmenin mümkün olmadığı, davacının “geçmek istediği kamu kurumunda statü ve
özlük hakları açısından daha fazla imkana sahip bulunduğu” yönündeki
iddialarının somut bilgi ve belgelerle ortaya konmadığı, muvafakat talebinin
eş, sağlık ve kadro bulunmaması gibi nedenlere dayanmadığı, muvafakat verilen
personelin yerine yenisinin temininde ve özellik arz eden personelin
yetiştirilmesinde güçlük çekildiği ve sürdürülen kamu hizmetinin zaafa
uğramaması ve hizmetin daha iyi işlemesi maksadıyla davalı idarece, hizmet
ihtiyacı ve personel temininde güçlük çekilmesi gerekçe gösterilmek suretiyle
davacıya muvafakat verilmemesi işleminde idarece kullanılan takdir yetkisinin
kamu yararı ile birey yararı dengesi gözetilerek ve objektif kriterlere bağlı
kalınarak kullanıldığı, bu nedenle davacının Gümrük ve Ticaret Bakanlığına
naklen atanması için muvafakat verilmemesi işleminin hukuka aykırı olmadığı
kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır."
9. Karara katılmayan üyelerin karşıoyu
ise şöyledir:
"Dava dosyasındaki
bilgi ve belgelerden davacının muvafakat talebinin personel noksanlığı
nedeniyle hizmet ihtiyacı gerekçesi ile reddedilmesini müteakip, davacıyla aynı
kurumda aynı ünvanda görev yapan 4 adet Kimyasal
inceleme uzmanının kurumlararası naklen atama
talebine muvafakat verildiği, bu personelden sadece bir tanesinin muvafakat
verilme gerekçesinin eşinin atandığı garnizonda kadrosunun bulunmaması olduğu,
diğer üç personel için her hangi bir gerekçe belirtilmeden muvafakat
taleplerinin kabul edildiği, dolayısıyla davalı idarenin bu konudaki takdir
hakkını keyfilikten kişisel ve duygusal değerlendirmelerden kaçınarak talep
edilen amaca uygun olarak kullanıldığının söylenemeyeceği, dolayısıyla objektif
kriterlere uygun olarak tesis edilmeyen dava konusu işlemin hukuka aykırı
olduğu, bu nedenle iptaline karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan
aksi yönde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmadık."
10. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 9/7/2014
tarihli ve E.2014/1205, K.2014/1073sayılı kararıyla oyçokluğuyla
reddedilmiştir. Bu karar 29/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 21/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun
74. Maddesi şöyledir:
''Memurların bu Kanuna tabi kurumlar arasında,
kurumların muvafakatı ile kazanılmış hak dereceleri
üzerinden veya 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi
suretiyle, bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle
girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakilleri mümkündür. Kazanılmış hak
derecelerinin altındaki derecelere atanabilmeleri için ise atanacakları kadro
derecesi ile kazanılmış hak dereceleri arasındaki farkın 3 dereceden çok olmaması
ve memurların isteği de şarttır.
...
13/12/1960
tarihli ve 160 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi kapsamına giren kurumlarla bu
Kanuna tabi kurumlar arasındaki nakillerde de yukarıdaki hükümler uygulanır.
Aynı kanunun 4 üncü maddesi kapsamına giren kurumlarda çalışıp 657 sayılı
Kanuna tabi olmayan personelden, hizmete giriş dereceleri 36 ncı madde ile tespit edilen giriş derecelerinin üzerinde
olanların ilk ilerleme ve yükselmeleri için kanuni bekleme sürelerine yukarıda
yazılı dereceler arasındaki sürelere tekabül eden süre kadar ilave edilir.''
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, Jandarma Kriminal Daire
Başkanlığı bünyesinde kimyager sivil memur olarak görev yapmakta iken özlük
hakları bakımından daha iyi ve kariyer olarak yükselme olanağı bulunan Gümrük
ve Ticaret Bakanlığına naklen atama talebiyle yapılan başvurusu kabul
edilmesine rağmen Kurumunca muvafakat verilmediğini, hizmet ihtiyacı gerekçe
gösterilmek suretiyle talebi reddedildiği hâlde kısa bir süre sonra dört
kimyagerin naklen atanma talebinin kabul edildiğini, belirtilen sivil memurlara
muvafakat verilme sebeplerinin ve hizmet ihtiyacının bulunmadığına ilişkin
olarak Mahkemeye sunduğu delillerin kararda tartışılmadığını ve
gerekçelendirilmediğini, idarenin savunmasında yer verilmeyen hususlar
değerlendirmeye alınarak karar verildiğini, bu nedenle objektif ve tarafsız bir
şekilde hareket edilmediğini, naklen atanması durumunda daha fazla gelir elde
edeceğini ve yükselme imkânı bulabileceğini belirterek adil yargılanma hakkının
ve maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş
ve ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, muvafakat verilmemesi nedeniyle
maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının ihlal edildiğini, muvafakat
verilmemesi işlemine karşı açtığı davada ise adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru, ileri sürülen iddialar çerçevesinde ve
aşağıdaki başlıklar altında değerlendirilmiştir:
1. Maddi ve Manevi
Varlığını Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucu, naklen atanması durumunda daha fazla gelir elde
edeceğini ve yükselme imkânı bulabileceğini belirterek atanmasına muvafakat
verilmemesi nedeniyle maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
17. Anayasa'nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir."
18. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz."
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir."
20. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
21. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un
45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
22. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna
karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının
salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara
yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan
başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).
23. Muvafakat verilmemesi nedeniyle maddi ve manevi varlığını
geliştirme hakkına kamu gücü tarafından müdahale edildiği ileri sürüldüğünden
incelenmesi gereken husus anılan hakka, kamu gücünün işlem, eylem veya ihmali
nedeniyle doğrudan bir müdahalenin söz konusu olup olmadığıdır.
24. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım
ayrıcalıklar ve avantajların yanında birtakım külfet ve sorumluluklara
katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı birtakım sınırlamalara tabi olmayı
gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle, bu statünün
gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş
sayılmakta olup kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve
sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan
Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
25. Bazı kamu görevlilerinin hizmetin niteliği gereği belirli
aralıklarla başka yerlere atanmaları, bazılarının ise başka yer veya kurumlara
atanmamaları zorunlu olabilir. Bu konuda idareye, belirli bir takdir alanı
tanınması makul karşılanmalıdır. Kişilerin birtakım mazeretler çerçevesinde
başka yere atanma konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin
mazeretlerini değerlendirip karara bağlayacak olan idarenin -kendi mevzuatı
çerçevesinde- ifa edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli
kullanılması, teşkilat yapısının elverişliliği ve benzeri faktörleri dikkate
alması kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde
yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli
görevi ve sorumluluğudur (İhsan Asutay,§
39).
26. Somut olayda, başvurucuya muvafakat verilmemesinin
başvurucunun maddi ve manevi varlığını geliştirmesine izin vermeyen, bu hakkı
engelleyen veya yasaklayan bir işlem niteliğinde olduğu söylenemeyeceği ve
başvurucunun görevli bulunduğu yerde maddi ve manevi varlığını geliştirmesinin
kamu gücü tarafından engellendiği yönünde bir tespitin de bulunmadığı
görüldüğünden muvafakat verilmemesi işlemi nedeniyle başvurucunun Anayasa'nın
17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan hakkının doğrudan
etkilenmediği anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle başvurucunun maddi ve manevi varlığını
geliştirme hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak doğrudan bir müdahalenin
olmadığı açık olduğundan başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, muvafakat talebi reddedildikten sonra dört
kimyager sivil memurun taleplerinin kabul edildiğini, belirtilen sivil
memurlara muvafakat verilme sebeplerinin ve hizmet ihtiyacının bulunmadığına
ilişkin olarak sunduğu delillerin kararda tartışılmadığını ve gerekçelendirilmediğini
ileri sürerek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
29. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her
türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.
Bu bağlamda Anayasa'nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli
olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin
kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
32. Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre "tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini
etkili bir biçimde inceleme görevi" vardır. Bir mahkemenin
başvurucuların iddialarına yanıt vermemesi ve başvurucuların temel
şikâyetlerini incelemekten kaçınması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi davanın
düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/1/2007, §§ 84,
85, Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 30).
33. Mahkemeler "kararlarını hangi temele dayandırdıklarını
yeterince açık olarak belirtme" yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük,
tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmanın yanı sıra (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992,
§ 33) tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara
uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir
toplumda toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini
öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (Sencer
Başat ve diğerleri, § 34).
34. Gerekçelendirme; davanın sonucuna etkili olay, olgu ve
kanıtları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte bu şekildeki
gerekçelendirmenin detaylı olması şart değildir. Ancak gerekçelendirmenin,
iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda
davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların
mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda makul
dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması
gerekmektedir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 37).
35. Somut olayda AYİM, idareye tanınan takdir yetkisinin mutlak
ve sınırsız olmadığını, kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge
kurulması zorunluluğunun bu hak ve yetkinin sınırını oluşturduğunu, Anayasa'nın
125. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “İdarenin
takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.’'
hükmünün, idarenin sınırsız ve mutlak takdir hakkına sahip olduğu ve böylece
takdir hakkının idari yargı denetimine tabi olmadığı yönünde yorumlanmasının ve
uygulanmasının yine Anayasa ile öngörülen “hukuk devleti” ilkesi ile
bağdaşmayacağını vurgulamış ve davalı idare tarafından verilen bilgilere göre
26/6/2013 tarihinde alınan komuta katı onayı ile özel nitelikli (A grubu)
kadrolara ilave olarak asaleti tasdik olan sivil memurlardan eşit ve daha alt
statüdeki kadrolara muvafakat taleplerinin de olumlu değerlendirilmeye
başlandığını, başvurucunun muvafakat talebinden sonra aynı birimde çalışan dört
sivil memurun muvafakat taleplerinin birinin eş durumu itibarıyla olmak üzere
2013 yılı Ağustos, Eylül, Ekim ve Kasım aylarında kabul edildiğini belirterek
somut olayda başvurucunun 20/9/2012 tarihli muvafakat talebi dikkate
alındığında görevden ayrılması hâlinde personel zafiyeti olacağından hizmette
aksamalara neden olabileceğini, başvurucunun başka bir görev yerinde
istihdamında kamu yararı bulunduğunu kabul etmenin mümkün olmadığı, davacının “geçmek istediği kamu kurumunda statü ve özlük hakları
açısından daha fazla imkana sahip bulunduğu” yönündeki iddialarının
somut bilgi ve belgelerle ortaya konmadığını belirterek davacıya muvafakat
verilmemesi işleminde idarece kullanılan takdir yetkisinin kamu yararı ile
birey yararı dengesi gözetilerek ve objektif kriterlere bağlı kalınarak
kullanıldığı gerekçesiyle oyçokluğuyla davanın reddine karar vermiştir.
36. Karara katılmayan üyelerin ise başvurucunun talebinin
personel noksanlığı nedeniyle hizmet ihtiyacı gerekçesi ile reddedilmesinin
ardından dört personele muvafakat verildiği ve bunlardan sadece birinin
muvafakat verilme gerekçesinin eş durumu olduğu, diğer üçü için herhangi bir
gerekçe belirtilmeden muvafakat taleplerinin kabul edildiği, dolayısıyla
idarenin bu konudaki takdir hakkını objektif kriterlere uygun olarak
kullanmadığı görüşünde oldukları anlaşılmaktadır.
37. Olayda başvurucunun muvafakat talebinin reddedilmesi
işleminin yargısal denetimi yapılırken idarenin takdir yetkisini hukuka uygun
kullanıp kullanmadığının ortaya konabilmesi için AYİM tarafından başvurucunun
çalıştığı birimdeki çalışan sayısı ve başvurucu dışında muvafakat verilen
kişilerin durumlarının ele alındığı, AYİM çoğunluk üyelerinin özellikle
başvurucunun muvafakat talebi tarihine vurgu yaparak anılan tarih itibarıyla
başvurucunun görevden ayrılması hâlinde personel zafiyeti olacağı, dolayısıyla
hizmette aksamalara neden olabileceği kanaatine vardığı, daha sonra 6/6/2013
tarihinde alınan komuta katı onayı ile sivil muvafakat taleplerinin olumlu
değerlendirmeye başlandığı ve dört muvafakat talebinin söz konusu onay
tarihinden sonra gerçekleştirildiği gerekçesiyle davayı reddettiği, sonuç
olarak AYİM tarafından konunun tartışılarak çoğunluk üyelerinin oyuyla
başvurucunun muvafakat talep ettiği tarihteki duruma dikkat çekilerek muvafakat
verilmeme işleminde kamu yararı bulunduğu gerekçesine yer verildiği anlaşıldığındankararın yeterli gerekçeyi içerdiği sonucuna
ulaşılmıştır.
38. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
41. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
42. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece
mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
43. Somut olayda başvurucu, naklen atama talebiyle yapılan
başvurusu kabul edilmesine rağmen kurumunca muvafakat verilmesi talebinin
hizmet ihtiyacı gerekçe gösterilmek suretiyle reddedilmesi üzerine açılan
davada AYİM tarafından konunun tartışılarak çoğunluk üyelerinin oyuyla
başvurucunun muvafakat talep ettiği tarihteki duruma dikkat çekilerek muvafakat
verilmeme işleminde kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
44. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Mahkeme tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
45. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ilişkin bir bilgi
ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça
keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.