TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERSİN ALBUZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1664)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Ersin ALBUZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 3/3/2008
tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) 1. Bölge Hukuk
Müşavirliğine avukat olarak atanma talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin
idari işleme karşı 19/6/2008 tarihinde İstanbul 9. İdare Mahkemesinde açtığı
iptal davasının makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/2/2014 tarihinde
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 27/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
4/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 17/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, TCDD 1. Bölge
Müdürlüğünde hareket kontrolörü unvanıyla memur olarak görev yapmakta iken
TCDD’nin açtığı avukatlık sınavını birinci olarak kazandığı gerekçesiyle 1.
Bölge Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğine avukat olarak atanma talebiyle 3/3/2008 tarihinde
İdareye başvurmuştur.
8. Başvurucu, talebinin
reddedilmesi üzerine; 19/6/2008 tarihinde İstanbul 9. İdare Mahkemesinde açtığı
iptal davasında, idari işlemin iptali ile unvan farkından doğacak parasal
haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesini talep etmiştir.
9. Mahkemece, 2/9/2008 tarihli
ve E.2008/1078, K.2009/1258 sayılı kararla; TCDD 1. Bölge Müdürlüğünde hareket
kontrolörü unvanıyla memur olarak görev yapmakta olan başvurucunun 16/6/2007
tarihinde unvan değişikliği kapsamında yapılan avukatlık sınavını birinci
olarak kazandığı, 18/4/2007 tarihli sınav duyurusunda TCDD Haydarpaşa 1. Bölge
Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğine iki tane avukat kontenjanı açıldığı ancak davalı
idarenin 31/5/2007 tarihli işlemi ile anılan iki kontenjanın iptal edildiği,
başvurucunun da 20/8/2007 tarihli dilekçesiyle özel sebeplerden dolayı 5. Bölge
Müdürlüğü Malatya ve 6. Bölge Müdürlüğü Adana’ya yapılacak avukatlık atanma
hakkından feragat ettiğini bildirdiği, daha sonra 3/3/2008 tarihli dilekçesi
ile TCDD 1. Bölge Müdürlüğünde görev yapan bir avukatın tayin edilmesini
gerekçe göstererek ve avukatlık sınavını birinci olarak kazanmasının da dikkate
alınmasını isteyerek TCDD 1. Bölge Müdürlüğüne avukat olarak atanma talebinde
bulunduğu, TCDD 1. Bölge Müdürlüğünde avukat ihtiyacı bulunmadığı ve
başvurucunun 16/6/2007 tarihinde yapılan sınavda başarılı olduktan sonra avukat
ihtiyacı olan yerlere avukat olarak gitmekten feragat ettiği gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Danıştay
Beşinci Dairesinin 12/5/2011 tarihli ve E.2009/5518, K.2011/2391 sayılı
ilâmıyla davaya bakmaya yetkili olmayan Mahkemece işin esası hakkında karar
verildiği gerekçesiyle hüküm yetki yönünden bozulmuştur. Mahkemece direnme
kararı verilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 3/5/2012
tarihli ve E.2012/11042, K.2012/701 sayılı ilâmıyla direnme kararı onanmış,
esas yönünden temyiz incelemesi yapılması için dosya Danıştay Beşinci Dairesine
gönderilmiştir.
11. Esasa ilişkin yapılan temyiz
incelemesi sonucu Danıştay Beşinci Dairesinin 18/1/2013 tarihli ve
E.2012/11042, K.2013/226 sayılı ilâmıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
12. Karar düzeltme istemi, aynı
Dairenin 12/11/2013 tarihli ve 2013/7455, K.2013/7664 sayılı ilâmıyla reddedilmiştir.
13. Karar, başvurucuya 8/1/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 4/2/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14.
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası,
49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi (bkz. B. No: 2013/8905,
8/9/2014, §§ 10-13).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/2/2014 tarih ve 2014/1664
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, TCDD’nin açtığı
avukatlık sınavını birinci olarak kazandığı gerekçesiyle TCDD 1. Bölge
Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğine avukat olarak atanma talebiyle 3/3/2008 tarihinde
İdareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine 19/6/2008 tarihinde İstanbul 9.
İdare Mahkemesinde açtığı iptal davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
18. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvurucu, TCDD 1. Bölge
Hukuk Müşavirliğine avukat olarak atanma talebiyle 3/3/2008 tarihinde yaptığı
başvurunun reddedilmesi üzerine 19/6/2008 tarihinde İstanbul 9. İdare
Mahkemesinde açtığı iptal davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
20. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
21. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
22. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki
haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan
davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması
kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen
güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın
iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, TCDD
1. Bölge Hukuk Müşavirliğine avukat olarak atanma talebiyle yapılan başvurunun
reddedilmesi üzerine söz konusu idari işlemin iptali istemini konu alan bir
uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/1198, 7/11/2013, § 44).
23. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarihtir. Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara
başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir
işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan
başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru
tarihi olup, somut başvuru açısından bu tarih,
3/3/2008 tarihidir.
24. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih,
Danıştay Beşinci Dairesince karar düzeltme isteminin reddedildiği 12/11/2013
tarihidir.
25. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucunun 3/3/2008 tarihinde TCDD 1. Bölge Hukuk
Müşavirliğine avukat olarak atanma talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi
üzerine 19/6/2008 tarihinde İstanbul 9. İdare Mahkemesinde iptal davası açtığı,
Mahkemece 2/9/2008 tarihli kararla başvurucunun 16/6/2007 tarihinde yapılan
sınavda başarılı olduktan sonra avukat ihtiyacı olan yerlere avukat olarak
gitmekten feragat ettiği, idari işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle
davanın reddedildiği, temyiz üzerine, Danıştay Beşinci Dairesinin 12/5/2011
tarihli ilâmıyla davaya bakmaya yetkili olmayan mahkemece işin esası hakkında
karar verildiği gerekçesiyle hükmün yetki yönünden bozulduğu, Mahkemece direnme
kararı verilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 3/5/2012
tarihli ilâmıyla direnme kararının onandığı, temyiz talebi doğrultusunda
yapılan inceleme sonucu Danıştay Beşinci Dairesinin 18/1/2013 tarihli ilâmıyla
hükmün onanmasına karar verildiği, karar düzeltme isteminin, aynı Dairenin
12/11/2013 tarihli ilâmıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
26. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 15).
27. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup,
özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz
ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal
kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı
makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz
önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).
28. Başvuruya konu davaya bir
bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi
bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu beş yıl sekiz aylık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
30. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 5.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
31. 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
32. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin beş yıl sekiz aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 4.150,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
33. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.