TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSLAM YAKUT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16925)
|
|
Karar Tarihi: 8/2/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
İslam YAKUT
|
Vekilleri
|
:
|
1. Av. Özgür
Sait ARSLAN
|
|
|
2. Av. Tülay
BEKAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın özel statülü mahkemece yapılması,
parmak izi incelemesi yapılması talebinin reddedilmesi, deliller hatalı değelendirilerek hüküm kurulması, onama kararının gerekçesiz
olması ve yargılamanın makul süreyi aşması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1966 tarihinde doğmuş olup olayların gerçekleştiği
tarihte İstanbul'da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu hakkında suç örgütü yöneticisi olma, suç örgütü
faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma ve 10/7/1953 tarihli ve
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a
muhalefet yapma suçlarından soruşturma açılmış ve 18/6/2009 tarihinde
başvurucunun evinde arama yapılmıştır.
10. Başvurucu, müsnet suçlardan
18/6/2009 tarihinde gözaltına alınmış; İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK
250. maddeyle görevli) tarafından 20/6/2009 tarihinde tutuklanmıştır.
11. Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK
250. maddeyle görevli) suç örgütü kurma, yönetme ve suç örgütü faaliyeti
çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından 22/10/2009 tarihli
iddianameyle kamu davası açılmıştır.
12. Sanıklar müdafileri tarafından İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi
(CMK 250. maddeyle görevli) (Mahkeme) nezdindeki yargılamanın 3/3/2011 tarihli
celsesinde, ele geçen uyuşturucuda parmak izi incelemesi yapılması talep
edilmiş; talep etkin pişmanlık hükümlerinin bu hususlara bağlı kalınmadan da
mahkemece değerlendirileceği ve söz konusu incelemenin davaya yenilik
katmayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.
13. Mahkeme 19/6/2012 tarihli kararla başvurucunun müsnet suçlardan mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
14. Mahkemenin başvurucu hakkındaki uyuşturucu madde ticareti
yapma suçuna ilişkin mahkûmiyet kararının gerekçesi şöyledir:
"... malın
sahibi olup, organizasyonu yönlendiren, lider konumundaki "Abi"
lakaplı kişinin sanık İslam Yakut olduğu ve sanığın yurt dışına gönderilmek
üzere belirlenemeyen bir kaynaktan temin ettiği suça konu uyuşturucu maddeyi,
sevk edilmek üzere diğer sanıklar [M.Y.]
ve [İ.C.ye] teslim ettiği, bu
sanıklarla yüz yüze görüşmeler ile talimatlar verip yönlendirdiği ve sanığın
ayrıca ana uyuşturucu madde sevkiyatından önce test amaçlı örgüte zarar
vermeyecek küçük bir miktarda uyuşturucu maddenin de İngiltere'ye tekstil
kolileri içerisinde gönderilmesini sağladığı, ancak bu uyuşturucunun ele
geçirilmemiş bulunduğu ve bu şekilde üzerine atılı bulunan uyuşturucu madde ticareti
suçunu işlediği iddia, olay, yakalama ve arama tutanakları ile fiziki takip
tutanakları içerikleri, ekspertiz ve Adli Tıp Kurumu rapor içerikleri,
iletişimin tespiti tutanakları ile bağlantılı fiziki takip tutanakları
içerikleri, tutanak düzenleyicisi görevlilerin tanık olarak verdikleri ifade
içerikleri, tanık [M.G.nin] olayın sıcağı ile verdiği soruşturma aşamasındaki
ifade içeriği ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış olup..."
15. Mahkemenin başvurucu hakkındaki suç işlemek amacı ile örgüt
kurma suçuna ilişkin mahkûmiyet kararının gerekçesi ise şu şekildedir:
"...iletişimin tespiti tutanaklarına göre
"Abi" lakaplı sanık İslam Yakut'un diğer sanıkları yönlendirdiği ve
talimatlar verdiği ve diğer sanıkların da bu talimatlar doğrultusunda hareket
ettikleri, hatta sanıklar [M.Y.],
[İ.C.] ve [A.Y.ın] lider
konumundaki "Abi"lerini suçtan kurtarmak
yada daha az ceza almasını sağlamak amacı ile sanık [A.nın] konum itibarı ile
suç üslenmiş bulunması dikkate alındığında sanıklar arasında hiyerarşik ilişki
bulunduğu ... uyuşturucu madde ticareti suçu açısından sübut koşullarından olan
uyuşturucu maddenin ele geçirilmiş olması şartı gerçekleşmemekle beraber suç
işleme iradesinde devamlılığı göstermesi açısından 15 Mayıs tarihi itibarı ile
İngiltere'ye deneme amaçlı bir miktar uyuşturucunun gönderilmesi ve parasının
tahsil edilmiş bulunması, ayrıca sanık İslam Yakut'un sahte isimlerle ikamet
ettiği her iki evde birden çok suç işleme, yakalanmama, gizlenme ve kaçma
olgularını gösteren sahte kimlikler, sahte sürücü belgeleri ile çok sayıda
kullanılmamış cep telefonu, sim kart ve sim kart yuvası ile şifreli el yazısı
notların ele geçirilmiş bulunması nedeni ile suç işleme iradesinde devamlılık
unsurunun gerçekleşmiş bulunduğu..."
16. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/3/2013 tarihli kararıyla
hükmün bozulması üzerine Mahkemenin E.2013/85 sayısına kayden
yürütülen yargılamada 9/7/2013 tarihli kararla "sanıkların
örgüt oluşturmak için sayısal yeterlikte olduğu anlaşılmakta ise de, aralarında
hiyerarşik ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık saptanmadığı, açıklanan
durum karşısında sanıklar hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun 220. maddesinin
uygulanmasının koşulları bulunmadığı" gerekçesiyle başvurucunun
suç örgütü kurup yönetme suçundan beraatine,
uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma suçundan ise ilk hükümdekiyle aynı
gerekçeyle mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
Başvurucunun hükmen tutukluluk kararına yaptığı itiraz 26/7/2013 tarihinde
reddedilmiştir.
17. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 25/9/2014 tarihli kararıyla iddia
ve savunmaların tüm delillerle birlikte kararda tartışıldığı, sanıklarca
işlendiği saptanan eyleme uygun suç tipi ile yaptırımların doğru belirlendiği
ve vicdani kanının dosyadaki belge ve bilgiler doğrultusunda kesin verilere
dayandırıldığı gerekçesiyle hükmü onamıştır.
18. Başvurucu nihai karardan 25/9/2014 tarihinde haberdar
olduğunu bildirmiştir.
19. Başvurucu 27/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
20. Başvurucu hükme dayanak oluşturan bir kısım tutanaklara
ilişkin sahtecilik iddiasıyla yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
Talep Mahkemece kabule değer görülmüş, yapılan yargılamada belgeler üzerindeki
sahtecilik iddiasına ilişkin Ankara Jandarma Kriminal
Daire Başkanlığından rapor temin edilerek değerlendirilmiş ve 16/12/2016
tarihli kararla yargılamanın yenilenmesi talebi reddedilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 8/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, tutukluluk hâlinin makul süreyi aştığını iddia
etmiştir.
23. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili
şikâyetleri içeren bireysel başvurunun -ilk derece mahkemesince hüküm ile
birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmemiş ise- kararın
verildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Muhammet Ömeroğlu, B. No: 2014/657,
17/5/2016, § 40). Somut olayda başvurucu tarafından ilk derece mahkemesince
hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yapılan itirazın reddi
kararının tebliğ edildiği 13/8/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekirken 27/10/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı
olduğu sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
26. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
27. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
28. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 5 yıl 4 ay 9
günlük yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
29. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
2. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
30. Başvurucu 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli mahkemede yargılanmasının kanuni hâkim
güvencesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda daha önce verdiği
kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi uyarınca yargılama yapan ağır
ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar
verilmiştir (Deniz Seki, B. No:
2014/5170, 25/6/2015, §§ 51-57; Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No:
2013/6068, 18/11/2015, §§ 47-52). Başvurucunun iddiası bakımından farklı bir
sonuca ulaşılmasını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
a. Parmak İzi İncelemesi Talebinin Reddine
İlişkin İddia
33. Başvurucu, ele geçirilen uyuşturucu delili üzerinde parmak
izi incelemesi yapılması talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini iddia
etmiştir.
34. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes "iddia",
"savunma" ve "adil yargılanma" hakkına sahiptir.
Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak
"iddia" ve "savunma" hakkına birlikte yer verilmesi,
taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması
gerektiği anlamını da içermektedir (Gökay
Dayan, B. No: 2014/12206, 21/9/2017, § 21).
35. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, bu ibarenin
Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen "silahların eşitliği" ilkelerine
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin
adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya
çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete
uygun olması olanaklı değildir (Gökay Dayan,
§ 22).
36. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına
da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B.
No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
37. Diğer taraftan belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri
değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına
karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada
sunulan delilin geçerli olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin
yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında
olmayıp bu husustaki görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil
olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme de başvuru konusu
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).
38. Somut olayda Mahkeme tarafından 3/3/2011 tarihli celsede,
ele geçen uyuşturucuda parmak izi incelemesi yapılması yönündeki talepler bu
incelemenin davaya yenilik katmayacağı değerlendirilerek reddedilmiştir. Bu
talebinin reddedilmesine ilişkin kararın makul gerekçe taşıdığı, yeterli güvenceleri
içeren bir usul çerçevesinde verildiği ve usule ilişkin imkânlar noktasında
taraflar arasında farklı muamele yapılmadığı görülmektedir.
39. Mahkûmiyet hükmü başka delillerle desteklenerek
oluşturulduğundan silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir
tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın
varlığından söz etmek mümkün değildir. Somut delillerini sunma ve inceletme
noktasında taraflara uygun imkânlar tanınmıştır. Dolayısıyla yargılamanın
bütünlüğü içinde silahların eşitliği ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığının
açık olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. HTS Kayıtlarının Temin Edilmemesine İlişkin
İddia
41. Başvurucu diğer sanığın HTS kayıtlarının temin edilmesi
talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini iddia etmiştir.
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3),48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca başvurucunun başvuru konusu
olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal
edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeleri ve
delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
43. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini
başvuru dilekçesine ekleme sorumluluğunun başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu,
taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğine ilişkin iddialarını
temellendirmemiştir. Bir başka ifadeyle hangi tarihli dilekçeyle veya hangi
tarihli celsede HTS kayıtlarının temini yönünde Mahkemeden talepte bulunduğuna
ve Mahkemenin anılan taleple ilgili olarak ne şekilde karar verdiğine ilişkin
deliller Anayasa Mahkemesine sunulmamıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu, heyet değişiklerine olmasına rağmen önceki
duruşma tutanakları okunmadan yargılamaya devam edildiğini iddia etmiştir.
46. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu
mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
20).
47. Somut olayda başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri
sürdüğü iddiaları yargılama sürecinde dile getirmediği, bu iddiasına ilişkin
bilgi veya belge sunmadığı ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun
tüketmediği anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz olarak onandığını
ileri sürmüştür.
50. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından söz
edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017,
§ 75).
51. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
52. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı
atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından
yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 57).
53. Somut olayda kanun yolu incelemesi sonucunda verilen
kararda, Mahkemenin hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu (bkz. § 17) dikkate
alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Arama Sonucu Elde
Edilen Delillere İlişkin İhlal İddiaları
55. Başvurucu; ikametgâhında yapılan arama sırasında çekilen
kamera kaydında uyuşturucu delilinin bulunma anının olmadığını, başvurucunun
ikametgâhından çıkarılması sonrasında da kolluk görevlilerince kamera kaydı
yapılmadan aramaya devam edildiğini, dolayısıyla arama sonucu elde edilen
delilin hukuka aykırı olması nedeniyle hükme esas alınamayacağını iddia
etmiştir.
56. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu
mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, § 20).
57. Somut olayda başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri
sürdüğü bu iddiayı temyiz aşamasında dile getirmediği, böylece başvuru
yollarını usulüne uygun tüketmediği anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutanaklarda Sahtecilik Yapıldığına İlişkin
İhlal İddiaları
59. Başvurucu 17/1/2017 tarihinde sunduğu ek dilekçeyle kolluk
görevlilerince düzenlenen ve mahkûmiyete esas alınan yakalama, ev arama ve
muhafaza altına alma tutanağında sahtecilik yapıldığını belirterek söz konusu
iddiasına ilişkin yargılamanın yenilenmesi talebinin de reddedildiğini
belirtmiştir.
60. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği,
başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir.
61. Somut olayda,nihai kararın
öğrenildiği 25/9/2014 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten
sonra 17/1/2017 tarihli ek dilekçeyle anılan iddianın dile getirildiği
anlaşılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
8. Diğer İhlal İddiaları
63. Başvurucu, deliller hatalı değerlendirilerek haksız olarak
üst hadden mahkûmiyet hükmü kurulduğunu iddia etmiştir.
64. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
65. Başvurucunun iddialarının esas itibarıyla derece
mahkemelerince verilen kararlarda isabet bulunmadığına, dolayısıyla kararın
sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Maddi olay ve olguların kanıtlanması,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bakımından mahkemenin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
66. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda
belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna
varıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
67. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
68. Başvurucu 100.000 TL maddi, 300.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
69. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
70. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya 5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
71. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Arama sonucu elde edilen delillere ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutanaklarda sahtecilik yapıldığına ilişkin iddiasının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
9. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması
hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için (kapatılan) İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesinin (E.2013/85, K.2013/153) yerine bakan Mahkemeye
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.