TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSLAM YAKUT BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/16925)
Karar Tarihi: 8/2/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucu
İslam YAKUT
Vekilleri
1. Av. Özgür Sait ARSLAN
2. Av. Tülay BEKAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın özel statülü mahkemece yapılması, parmak izi incelemesi yapılması talebinin reddedilmesi, deliller hatalı değelendirilerek hüküm kurulması, onama kararının gerekçesiz olması ve yargılamanın makul süreyi aşması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1966 tarihinde doğmuş olup olayların gerçekleştiği tarihte İstanbul'da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu hakkında suç örgütü yöneticisi olma, suç örgütü faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma ve 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet yapma suçlarından soruşturma açılmış ve 18/6/2009 tarihinde başvurucunun evinde arama yapılmıştır.
10. Başvurucu, müsnet suçlardan 18/6/2009 tarihinde gözaltına alınmış; İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. maddeyle görevli) tarafından 20/6/2009 tarihinde tutuklanmıştır.
11. Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250. maddeyle görevli) suç örgütü kurma, yönetme ve suç örgütü faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından 22/10/2009 tarihli iddianameyle kamu davası açılmıştır.
12. Sanıklar müdafileri tarafından İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. maddeyle görevli) (Mahkeme) nezdindeki yargılamanın 3/3/2011 tarihli celsesinde, ele geçen uyuşturucuda parmak izi incelemesi yapılması talep edilmiş; talep etkin pişmanlık hükümlerinin bu hususlara bağlı kalınmadan da mahkemece değerlendirileceği ve söz konusu incelemenin davaya yenilik katmayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.
13. Mahkeme 19/6/2012 tarihli kararla başvurucunun müsnet suçlardan mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
14. Mahkemenin başvurucu hakkındaki uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin mahkûmiyet kararının gerekçesi şöyledir:
"... malın sahibi olup, organizasyonu yönlendiren, lider konumundaki "Abi" lakaplı kişinin sanık İslam Yakut olduğu ve sanığın yurt dışına gönderilmek üzere belirlenemeyen bir kaynaktan temin ettiği suça konu uyuşturucu maddeyi, sevk edilmek üzere diğer sanıklar [M.Y.] ve [İ.C.ye] teslim ettiği, bu sanıklarla yüz yüze görüşmeler ile talimatlar verip yönlendirdiği ve sanığın ayrıca ana uyuşturucu madde sevkiyatından önce test amaçlı örgüte zarar vermeyecek küçük bir miktarda uyuşturucu maddenin de İngiltere'ye tekstil kolileri içerisinde gönderilmesini sağladığı, ancak bu uyuşturucunun ele geçirilmemiş bulunduğu ve bu şekilde üzerine atılı bulunan uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği iddia, olay, yakalama ve arama tutanakları ile fiziki takip tutanakları içerikleri, ekspertiz ve Adli Tıp Kurumu rapor içerikleri, iletişimin tespiti tutanakları ile bağlantılı fiziki takip tutanakları içerikleri, tutanak düzenleyicisi görevlilerin tanık olarak verdikleri ifade içerikleri, tanık [M.G.nin] olayın sıcağı ile verdiği soruşturma aşamasındaki ifade içeriği ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış olup..."
15. Mahkemenin başvurucu hakkındaki suç işlemek amacı ile örgüt kurma suçuna ilişkin mahkûmiyet kararının gerekçesi ise şu şekildedir:
"...iletişimin tespiti tutanaklarına göre "Abi" lakaplı sanık İslam Yakut'un diğer sanıkları yönlendirdiği ve talimatlar verdiği ve diğer sanıkların da bu talimatlar doğrultusunda hareket ettikleri, hatta sanıklar [M.Y.], [İ.C.] ve [A.Y.ın] lider konumundaki "Abi"lerini suçtan kurtarmak yada daha az ceza almasını sağlamak amacı ile sanık [A.nın] konum itibarı ile suç üslenmiş bulunması dikkate alındığında sanıklar arasında hiyerarşik ilişki bulunduğu ... uyuşturucu madde ticareti suçu açısından sübut koşullarından olan uyuşturucu maddenin ele geçirilmiş olması şartı gerçekleşmemekle beraber suç işleme iradesinde devamlılığı göstermesi açısından 15 Mayıs tarihi itibarı ile İngiltere'ye deneme amaçlı bir miktar uyuşturucunun gönderilmesi ve parasının tahsil edilmiş bulunması, ayrıca sanık İslam Yakut'un sahte isimlerle ikamet ettiği her iki evde birden çok suç işleme, yakalanmama, gizlenme ve kaçma olgularını gösteren sahte kimlikler, sahte sürücü belgeleri ile çok sayıda kullanılmamış cep telefonu, sim kart ve sim kart yuvası ile şifreli el yazısı notların ele geçirilmiş bulunması nedeni ile suç işleme iradesinde devamlılık unsurunun gerçekleşmiş bulunduğu..."
16. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/3/2013 tarihli kararıyla hükmün bozulması üzerine Mahkemenin E.2013/85 sayısına kayden yürütülen yargılamada 9/7/2013 tarihli kararla "sanıkların örgüt oluşturmak için sayısal yeterlikte olduğu anlaşılmakta ise de, aralarında hiyerarşik ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık saptanmadığı, açıklanan durum karşısında sanıklar hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin uygulanmasının koşulları bulunmadığı" gerekçesiyle başvurucunun suç örgütü kurup yönetme suçundan beraatine, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma suçundan ise ilk hükümdekiyle aynı gerekçeyle mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucunun hükmen tutukluluk kararına yaptığı itiraz 26/7/2013 tarihinde reddedilmiştir.
17. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 25/9/2014 tarihli kararıyla iddia ve savunmaların tüm delillerle birlikte kararda tartışıldığı, sanıklarca işlendiği saptanan eyleme uygun suç tipi ile yaptırımların doğru belirlendiği ve vicdani kanının dosyadaki belge ve bilgiler doğrultusunda kesin verilere dayandırıldığı gerekçesiyle hükmü onamıştır.
18. Başvurucu nihai karardan 25/9/2014 tarihinde haberdar olduğunu bildirmiştir.
19. Başvurucu 27/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Başvurucu hükme dayanak oluşturan bir kısım tutanaklara ilişkin sahtecilik iddiasıyla yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Talep Mahkemece kabule değer görülmüş, yapılan yargılamada belgeler üzerindeki sahtecilik iddiasına ilişkin Ankara Jandarma Kriminal Daire Başkanlığından rapor temin edilerek değerlendirilmiş ve 16/12/2016 tarihli kararla yargılamanın yenilenmesi talebi reddedilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 8/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, tutukluluk hâlinin makul süreyi aştığını iddia etmiştir.
23. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun -ilk derece mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmemiş ise- kararın verildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Muhammet Ömeroğlu, B. No: 2014/657, 17/5/2016, § 40). Somut olayda başvurucu tarafından ilk derece mahkemesince hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yapılan itirazın reddi kararının tebliğ edildiği 13/8/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 27/10/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
26. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
27. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
28. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 5 yıl 4 ay 9 günlük yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
29. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli mahkemede yargılanmasının kanuni hâkim güvencesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda daha önce verdiği kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi uyarınca yargılama yapan ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar verilmiştir (Deniz Seki, B. No: 2014/5170, 25/6/2015, §§ 51-57; Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No: 2013/6068, 18/11/2015, §§ 47-52). Başvurucunun iddiası bakımından farklı bir sonuca ulaşılmasını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Parmak İzi İncelemesi Talebinin Reddine İlişkin İddia
33. Başvurucu, ele geçirilen uyuşturucu delili üzerinde parmak izi incelemesi yapılması talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini iddia etmiştir.
34. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes "iddia", "savunma" ve "adil yargılanma" hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak "iddia" ve "savunma" hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Gökay Dayan, B. No: 2014/12206, 21/9/2017, § 21).
35. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, bu ibarenin Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen "silahların eşitliği" ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Gökay Dayan, § 22).
36. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
37. Diğer taraftan belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp bu husustaki görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme de başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).
38. Somut olayda Mahkeme tarafından 3/3/2011 tarihli celsede, ele geçen uyuşturucuda parmak izi incelemesi yapılması yönündeki talepler bu incelemenin davaya yenilik katmayacağı değerlendirilerek reddedilmiştir. Bu talebinin reddedilmesine ilişkin kararın makul gerekçe taşıdığı, yeterli güvenceleri içeren bir usul çerçevesinde verildiği ve usule ilişkin imkânlar noktasında taraflar arasında farklı muamele yapılmadığı görülmektedir.
39. Mahkûmiyet hükmü başka delillerle desteklenerek oluşturulduğundan silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın varlığından söz etmek mümkün değildir. Somut delillerini sunma ve inceletme noktasında taraflara uygun imkânlar tanınmıştır. Dolayısıyla yargılamanın bütünlüğü içinde silahların eşitliği ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. HTS Kayıtlarının Temin Edilmemesine İlişkin İddia
41. Başvurucu diğer sanığın HTS kayıtlarının temin edilmesi talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini iddia etmiştir.
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca başvurucunun başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
43. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine ekleme sorumluluğunun başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu, taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğine ilişkin iddialarını temellendirmemiştir. Bir başka ifadeyle hangi tarihli dilekçeyle veya hangi tarihli celsede HTS kayıtlarının temini yönünde Mahkemeden talepte bulunduğuna ve Mahkemenin anılan taleple ilgili olarak ne şekilde karar verdiğine ilişkin deliller Anayasa Mahkemesine sunulmamıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu, heyet değişiklerine olmasına rağmen önceki duruşma tutanakları okunmadan yargılamaya devam edildiğini iddia etmiştir.
46. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
47. Somut olayda başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü iddiaları yargılama sürecinde dile getirmediği, bu iddiasına ilişkin bilgi veya belge sunmadığı ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun tüketmediği anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz olarak onandığını ileri sürmüştür.
50. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
51. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
52. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
53. Somut olayda kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, Mahkemenin hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu (bkz. § 17) dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Arama Sonucu Elde Edilen Delillere İlişkin İhlal İddiaları
55. Başvurucu; ikametgâhında yapılan arama sırasında çekilen kamera kaydında uyuşturucu delilinin bulunma anının olmadığını, başvurucunun ikametgâhından çıkarılması sonrasında da kolluk görevlilerince kamera kaydı yapılmadan aramaya devam edildiğini, dolayısıyla arama sonucu elde edilen delilin hukuka aykırı olması nedeniyle hükme esas alınamayacağını iddia etmiştir.
56. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, § 20).
57. Somut olayda başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü bu iddiayı temyiz aşamasında dile getirmediği, böylece başvuru yollarını usulüne uygun tüketmediği anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutanaklarda Sahtecilik Yapıldığına İlişkin İhlal İddiaları
59. Başvurucu 17/1/2017 tarihinde sunduğu ek dilekçeyle kolluk görevlilerince düzenlenen ve mahkûmiyete esas alınan yakalama, ev arama ve muhafaza altına alma tutanağında sahtecilik yapıldığını belirterek söz konusu iddiasına ilişkin yargılamanın yenilenmesi talebinin de reddedildiğini belirtmiştir.
60. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
61. Somut olayda,nihai kararın öğrenildiği 25/9/2014 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 17/1/2017 tarihli ek dilekçeyle anılan iddianın dile getirildiği anlaşılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
8. Diğer İhlal İddiaları
63. Başvurucu, deliller hatalı değerlendirilerek haksız olarak üst hadden mahkûmiyet hükmü kurulduğunu iddia etmiştir.
64. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
65. Başvurucunun iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince verilen kararlarda isabet bulunmadığına, dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Maddi olay ve olguların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bakımından mahkemenin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
66. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
67. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucu 100.000 TL maddi, 300.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
69. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
70. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
71. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Arama sonucu elde edilen delillere ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutanaklarda sahtecilik yapıldığına ilişkin iddiasının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için (kapatılan) İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (E.2013/85, K.2013/153) yerine bakan Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.