TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET MUSTAFA EKİNCİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17113)
|
|
Karar Tarihi: 9/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
Mustafa EKİNCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir
TUNÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, alternatif koruma tedbirlerinin varlığına rağmen
tutuklama kararı verilmesi, tutuklunun makul sürede hâkim önüne çıkarılmaması
ve delil durumunun tahliyeyi gerektirmesine rağmen tahliye kararı verilmemesi
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklular ile hükümlülerin
aynı infaz rejimine tabi tutulması ve tutma koşulları nedenleriyle kötü muamele
yasağının; tutuklulukta gerçekleşen ölüm olayı ve bu ölüm olayına ilişkin
etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla temin edilen belgeler ile Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığından elde edilen soruşturma belgelerine göre ilgili olaylar özetle
şöyledir:
9. Başvurucunun oğlu A.E., silahlı terör örgütüne yardım etme
suçu nedeniyle 14/5/2008 tarihinde gözaltına alınmış, (kapatılan) İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) 15/5/2008 tarihli kararıyla
da tutuklanmıştır.
10. A.E. 20/5/2008 tarihinde Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu (Ceza İnfaz Kurumu) hekimi tarafından muayene edilmiştir. Bu muayeneye
ilişkin raporda; normal fiziki muayene bulgularının olduğu, darp ve cebir
izinin mevcut olmadığı, beyan edilen herhangi bir hususun bulunmadığı
yazılıdır.
11. A.E. 27/6/2008 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu revirinde muayene
edilmiş, kendisine reaktif anksiyete teşhisi konularak ilaç reçete
edilmiştir.
12. Terör örgütü ile ilgisinin bulunmadığına ve başka bir ceza
infaz kurumuna nakil olmak istediğine dair dilekçe vermesi üzerine A.E., bir
başka odaya yerleştirilmiştir.
13. A.E. 9/7/2008 tarihinde saat 10.30'da Ceza İnfaz Kurumu
revirinde tekrar muayene edilmiş, kendisine reaktif
anksiyete teşhisi konularak bir önceki
verilenden farklı bir ilaç reçete edilmiştir.
14. 9/7/2008 tarihinde saat 12.10 sıralarında meyve bıçağı ile
boyun bölgesinin üç dört farklı yerini yüzeyel cilt kesisi meydana getirecek şekilde çizmesi nedeniyle Ceza
İnfaz Kurumunda bulunan bir başka tutuklu/hükümlünün haber vermesi üzerine A.E.
revire götürülmüştür. A.E.nin boynundaki kesiler adli
rapor formunda "Basit tıbbi müdahale
ile iyileşir." olarak tarif edilmiştir. Psikolojisinin iyi
olmadığını ve ölmek istediğini beyan etmesi üzerine A.E., Ceza İnfaz Kurumu
hekimince aynı gün Tekirdağ Devlet Hastanesi Acil Psikiyatri Polikliniğine sevk
edilmiştir.
15. A.E. Tekirdağ Devlet Hastanesi Acil Psikiyatri
Polikliniğince 9/7/2008 tarihinde muayene edilmiş, kendisine depresyon teşhisi
konup ilaç reçete edilerek Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Ve Sinir
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Hastane) sevk edilmiştir.
16. A.E. hakkında Hastane tarafından düzenlenen 10/7/2008
tarihli hasta yatış formuna hastanın geliş nedeni "yaşamdan zevk almama,
ölme isteği" olarak yazılmış, formda bulgular "depresif sıkıntı,
intihar düşüncesi" olarak belirtilmiştir.
17. A.E., Hastanede bulunduğu süre içinde doktorlar tarafından
değerlendirilmiş, hemşireler tarafından gözlenmiş ve kendisinin ilaç takipleri
düzenli olarak yapılmıştır. Hemşire gözlem ve değerlendirme formuna göre A.E.;
i. 14/7/2008 tarihinde
kendisini asmak istediğini beyan etmiş, bu nedenle elbiseleri alınarak kameralı
gözlem odasına alınmış ve yakından gözlenmiştir.
ii. 18/7/2008 tarihinde kendisine zarar verici davranışlarda
bulunmuş ve bu durum nöbetçi doktor tarafından değerlendirilmiş ve
sakinleştirilmiştir.
iii. 23/7/2008 tarihinde başka hastalara saldırmış ve bu nedenle
doktor talimatı ile tespite alınmıştır. Tespit aynı gün sona ermiştir.
iv. 25/7/2008 tarihinde başka bir hasta ile itişmiştir.
v. 26/7/2008 ile 2/8/2008 tarihleri arasında herhangi bir sorun
yaşamamış ve uyuma sorunu çekmemiştir.
18. A.E. 2/8/2008 Cumartesi günü saat 18.45'te Hastanenin
tutuklular için ayrılan kısmında yer alan banyoda asılı vaziyette bulunmuş ve
yapılan tıbbi müdahaleye rağmen kurtarılamamıştır.
A. Ceza Soruşturması
Süreci
19. Olay hakkında kendisine bilgi verilen Bakırköy nöbetçi
Cumhuriyet savcısı, zabıt katibi ve olay yeri inceleme ekibiyle birlikte olay
yerine intikal etmiş; olay yeri inceleme ekibine "olay yerinin titizlikle
incelenmesi, fotoğraflandırılması, kroki
düzenlenmesi, asıda kullanılan pijama üstüne atılan düğümün çeşitli açılardan
fotoğraflarının çekilmesi, pijama üstünün düğümü bozulmadan korunması"
talimatlarını vermiş, olay yerini bizzat incelemiş ve zabıt katibiyle 2/8/2008
tarihli olay yeri inceleme tutanağını düzenlemiştir. Söz konusu tutanağın
ilgili kısmı şöyledir:
"(...) Olay yerinin hemen adli servisin girişinde sağ tarafta
bulunan koridorun sonunda adli servis banyosu olduğu, banyonun girişinin
koridor sonunda girişe göre sağda olduğu, girişinde 332x195 ebatlarında hol,
holün banyo girişine göre solunda banyo kapısı, banyo kısmına girildiğinde
girişe göre sol tarafta üç adet kapısız duş, sağ tarafta bir klozet ve duvar
dibinde bir duş bulunduğu, girişe göre karşı duvarda radyatör bulunduğu, duvar
üst kısmında iki tarafta iki adet demir parmaklıklı, çerçevesi pimapenli ve asma kilitli havalandırma penceresi bulunduğu,
banyo girişine göre sağda ve sağ dipteki duş üzerinde bulunan pencere demirinde
düğümlü şekilde pijama bulunduğu, bu pijamanın bulunduğu pencerenin altındaki
küvetin içinde mavi leğen ve üzerine devrilmiş şekilde beyaz plastik sandalye,
biri küvetin içinde biri hemen 20 cm yanında iki adet siyah terlik bulunduğu,
etrafta başkaca iz ve emare olmadığı, şüpheli bir durumun olmadığı görüldü.
Banyo ayrıntılı olarak olay yeri inceleme ekibine fotoğraflattırıldı.
Yapılan ölçümlerde banyonun toplam olarak 352x334 cm ebatlarında olduğu, tavan
ile taban arasının 294 cm olduğu, pijamanın bağlı olduğu pencere demirinin alt
kısmından küvet tabanının 200 cm olduğu, pijamanın parmaklığa takılı olduğu
yerde pijama üst kısmında küvet aralığının 206 cm olduğu, yine pencerenin bağlı
olduğu pencere demiri alt kısmında banyo zemininin 188 cm olduğu görüldü. Olay
yeri banyo olduğu için banyoda kamera bulunmadığı anlaşıldı.(...)"
20. Olay yeri incelemesinden sonra ceset üzerinde ölü muayenesi
işlemi gerçekleştirilmiştir. Ölü haricî muayenesinde boyundaki 2 cm
uzunluğundaki eski kesi izi, her iki kolda dirsek ve bilek arasında yüzeyel eski kesi izleri ve boğazda belirgin olmayan ası
izi dışında vücutta herhangi bir darp ve cebir izi tespit edilememiştir. Ölü
muayenesi işlemine katılan doktor bilirkişi, kesin ölüm sebebinin klasik otopsi
işlemi yapılarak tespit edilmesinin yerinde olacağını belirtmiştir. Bunun
üzerine kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla 3/8/2008 günü saat 10.20
sıralarında Ali Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince klasik otopsi yapılmıştır.
21. Kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla yapılan klasik otopsi
işlemi sonucunda hazırlanan 10/11/2008 tarihli otopsi raporunda, akciğerlerin
yüzeylerinde antrakotik, subplevral
peteşial kanamalar olduğu, hyoid
kemiğinin sağlam olduğu, telem altına uyan bölgelerde boyun sağ yanda ekimoz olduğu ve kişinin ölümünün ası sonucu meydana
geldiği belirtilmiştir. Raporda ayrıca iç organlarda yapılan sistematik toksikolojik analiz sonucunda aranan toksik
maddelerden hiçbirinin bulunmadığı, kanda ve idrarda uyutucu-uyuşturucu madde
tespit edilmediği belirtilmiştir.
22. Bakırköy Cumhuriyet savcısı olayın meydana geldiği 2/8/2008 tarihinde
A.E.yi asılmış vaziyette ilk gören T.A.nın tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. T.A.
ifadesinde; olay günü Adli Serviste kendisi ile C.A.nın
nöbetçi olduğunu, A.E.nin 3 numaralı gözlem odasında
kaldığını, odasının kapısı gece saat 23.00'te kapatılıp saat 08.00 sıralarında
açılan A.E.nin genel durumunun iyi olduğunu beyan
etmiştir. T.A. ayrıca hastaların gündüz içeride ve bahçede istediği gibi
dolaştığını, banyo yapmak isteyenlerin de banyoya girdiğini, banyoda kamera
bulunmadığını, hastaların banyoda yanlarında kimseyi istemediğini ve banyonun
kapanma saatinin 18.45 olduğunu söylemiştir. T.A. ilaveten olay günü saat 18.00
ila 18.30 sıralarında A.E.nin bir arkadaşından sigara
istediğini, kapanma saati gelince banyoyu kontrol ettiğini, A.E.yi
asılı vaziyette gördüğünü, A.E.yi tutup hemen havaya
kaldırdığını, arkadaşlarına seslendiğini, sağlık memuru O.T. ile C.A.nın hemen geldiğini, sağlık memurunun A.E.nin boynundan pijamayı çıkardığını, A.E.yi
yatırıp ilk müdahaleyi yaptığını, bu esnada diğer arkadaşlarının nöbetçi
doktora haber verdiğini, doktor gelince müdahalenin ardından A.E.nin devlet hastanesine götürüldüğünü, aslında A.E.nin arkadaşları ve kendileriyle sohbet ettiğini ve
intihar edecek biri gibi görünmediğini belirtmiştir.
23. 2/8/2008 tarihinde Cumhuriyet savcısınca beyanına başvurulan
C.A., T.A. ile aynı yönde beyanda bulunmuş, A.E.nin
isteği üzerine 18.00 ila 18.30 sıralarında bir mahkûmdan sigara alıp A.E.ye
verdiğini, sağlık memurunun 18.50 gibi oksijen vererek A.E.ye müdahale
ettiğini, doktorun ise 19.00 gibi A.E.ye müdahale ettiğini, acil sağlık
müdahalesinin 19.25'e kadar sürdüğünü, A.E.nin daha
sonra devlet hastanesine götürüldüğünü ifade etmiştir.
24. A.E.ye ait pijama üstüne el konulmasına dair Cumhuriyet
savcısı kararı Bakırköy 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/8/2008 tarihli kararıyla
onanmıştır.
25. Cumhuriyet savcısınca A.E.ye ilk müdahale eden sağlık memuru
O.T.nin5/8/2008 tarihinde ifadesine başvurulmuştur. O.T.; A.E.nin
kaldığı odanın kameralı gözlem odası olduğunu, doktorlarca yapılan gözlem ve
kontrol uyarınca A.E.nin odasının 08.00-23.00
saatleri arasında açık kalmasına ve kontrol altında havalandırma bahçesine
çıkmasına karar verildiğini, odası kapalıyken A.E.nin
elbiselerinin alındığını, A.E.de birilerinin ailesine zarar verebileceği
düşüncesinin olduğunu söylemiştir. O.T. ifadesinde; olay günü A.E.nin gün boyu diğer hastalarla servis içinde ve bahçede
bulunduğundan, infaz koruma memurlarının da onları kontrol ettiğinden, saat
18.30 sıralarında A.E.nin sıkıldığından bahsederek ne
zaman tahliye olacağını sorup kendisinden sigara istediğinden, sigarayı
aldıktan sonra bahçeye döndüğünden ve haberlerin başladığını duyduğu için saati
iyi hatırladığından söz etmiştir. Son olarak O.T., bir ara A.E.yi
duvara yaslanıp sigara içerken gördüğünü, saat 18.45'te hastaların havalandırma
bahçesinden içeriye alındığını, infaz koruma memuru T.A.nın
yemekten geldiğinde banyoyu kontrole gittiğini, T.A.nın
bağırması üzerine birden banyoya yöneldiklerini, T.A.yı
A.E.yi kucaklayıp havaya kaldırmış vaziyette
gördüğünü, A.E. yukarıya kaldırıldığı için pijamanın boynundan çıktığını, A.E.yi yere yatırdıklarını, nabzının silik olduğunu, kalp
masajına başladığını, entübe ederek oksijen ve serum
verdiğini, kısa bir süre sonra doktor S.nin
geldiğini, birlikte müdahaleye devam ettiklerini, 18.45-18.50 sıralarında
olaydan haberdar olduklarını, yaklaşık 19.30'a kadar müdahaleye devam
ettiklerini, ambulans gelince doktorÖ.nün A.E. ile
birlikte devlet hastanesine gittiğini beyan etmiştir.
26. A.E.ye ait pijama üstü ile olay yerine ait görüntüleri
içerir görüntü kayıt cihazı Cumhuriyet savcısınca adli emanete aldırılmıştır.
27. A.E.nin annesi Y.E. ile babası
olan başvurucu 5/11/2008 tarihinde Cumhuriyet savcısınca dinlenmiştir. Y.E ile
başvurucu verdikleri ifadelerde; hastanedeyken A.E.yi
iki kez ziyaret ettiklerini, ilk ziyaretlerinde A.E.nin
durumunun normal olduğunu, doktorun kısa zamanda iyileşeceğini söylediğini,
ikinci ziyaretlerinde A.E.yi sıkıntılı gördüklerini, A.E.nin ağladığını, hastaneden sağ çıkamayacağını ve
kendisini öldüreceklerini söylediğini, ısrarlarına rağmen sebebi konusunda bir
şey söylemediğini, bir süre sonra A.E.nin intihar
ettiğinin kendilerine söylendiğini, A.E.nin ölümünde
herhangi birinin etkisi varsa tespitini istediklerini beyan etmişlerdir.
Başvurucu ayrıca oğlunun öldürülmüş olabileceğinden şüphelendiğini söylemiştir.
28. A.E.ye ilişkin hasta kayıt evrakı (doktor gözlemlerine
ilişkin belgeler, hemşire gözlem ve değerlendirme formları, tahlil sonuçları ve
reçete edilen ilaçlara ait belgeler) Cumhuriyet savcısınca soruşturma evrakı
arasına aldırılmıştır. Söz konusu belgelere göre A.E. doktorlara 21/7/2008
tarihinde hastaneden sağ çıkamayacağından endişe ettiğini söylemiş, olay
günü20.15 sıralarında ölü olarak Acil Dahiliye Servisine gelmiş, solunum
yetersizliğine bağlı kardiovasküler arrest sonucu ölmüştür.
29. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen olay yeri
resimlerinden, küvetin içindeki mavi plastik leğen içindeki plastik sandalyenin
ters dönmüş vaziyette olduğu, küvetin bulunduğu yerden demir parmaklıklı
pencereye kolayca erişmenin mümkün olduğu, demir parmaklıktaki pijama üstünün
kollarının demir parmaklıktaki bir demirin arasından geçirildiği ve düğümün
pijamanın kollarının birbirine bağlanması suretiyle atıldığı anlaşılmıştır.
30. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan müzekkere
sonucunda olay yeri krokisinin bulunmadığı öğrenilmiştir.
31. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, otopsi raporuna göre
herhangi bir şüpheli bulgu bulunmadığı, ölümün ası sonucu meydana geldiği ve
olaya A.E. dışındaki kişi ya da kişilerin etki ettiğine veya karıştığına dair
herhangi bir delil olmadığı gerekçeleriyle 19/12/2008 tarihinde olay hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
32. Başvurucu vekilinin soruşturma dosyasının örneğine ilişkin
talebi Cumhuriyet savcısınca değerlendirilmiş, 18/2/2009 tarihinde fotoğrafların
örneğine ilişkin talebin teknik yetersizlik ve fotoğrafların Ceza İnfaz
Kurumunun içini göstermesi nedeniyle reddine, dosya sureti talebinin ise
kabulüne karar verilmiştir.
33. Başvurucu kovuşturmaya yer olmadığına itiraz etmiştir.
İtirazda dile getirilen hususlar şunlardır:
- Sadece ifade için
çağrıldığı söylenmesine rağmen A.E. gözaltına alınıp tutuklanmıştır.
- Gözaltı sürecinde,
kendisine ve ailesine yönelik zararların olabileceğinin A.E.ye söylenmesi A.E.nin ruh sağlığını olumsuz etkilemiştir.
- Ceza İnfaz Kurumunun
koşulları nedeniyle A.E.nin sağlık sorunları
artmıştır.
-A.E.nin
sağlık kontrolleri zamanında yapılmamıştır.
-A.E.nin
sağlık sorunları ile yakından ilgilenilmemiştir.
- A. E.nin
ölüm korkusu ve yaşamdan zevk almadığı kayıtlara geçmesine rağmen A.E.nin sağlık sorunları üzerinde Hastanede yeterince
durulmamıştır.
- A. E.nin
banyoda gözlenmemesi, banyoda kamera olmaması ve yaşam hakkının teminat altına
alacak özel uygulamaların olmaması nedenleriyle olayda ağır kusur
bulunmaktadır.
- Soruşturma aşamasında
olay yerinin fotoğraflarına ve hasta takip evrakına ulaşamamışlardır.
34. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararın gerekçesinin yerinde olduğunu belirterek 3/9/2009 tarihinde
itirazı reddetmiştir.
B. Disiplin Soruşturması
Süreci
35. Olay tarihinde Hastanenin Adli Servisinde görevli infaz
koruma memurları T.A. ve C.A. hakkında Metris 1 ve 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunca disiplin soruşturması başlatılmış ve adı geçenlerden savunma
istenmiştir. T.A. ve C.A., ceza soruşturması sırasında verdiği ifadelerle aynı
yönde yazılı savunma vermiştir.
36. Metris 1 ve 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, olayda
ihmallerinin ve kasıtlarının bulunmadığı gerekçesiyle 26/9/2008 tarihinde
memurların disiplin cezası ile cezalandırılmalarına yer olmadığına karar
verilmiştir.
C. İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davası
Süreci
37. Başvurucu, eşi ve diğer çocuklarıyla birlikte oğlu A.E.nin ölümü nedeniyle uğramış oldukları maddi ve manevi
zararlarının tazmini istemiyle 24/2/2009 tarihinde İstanbul 4. İdare Mahkemesi
nezdinde Bakanlık aleyhine 40.000 TL maddi, 240.000 TL manevi olmak üzere
toplam 280.000 TL talepli tam yargı davası açmıştır. Başvurucular dava
dilekçelerinde özetle intihar olayının meydana gelmesinde Ceza İnfaz Kurumu
yetkilerinin kusur ve sorumluluklarının olduğunu, yetkililerin koruyucu ve
önleyici hiçbir tedbir almadığını, dolayısıyla yakınlarının ölüm olayında
davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu ileri sürmüştür.
38. İstanbul 4. İdare Mahkemesi 21/12/2009 tarihli ve
E.2009/306, K.2009/1751 sayılı karar ile idarenin gerek tedavi öncesi gerekse
tedavi sırasında bir hizmet kusurunun olmadığı ve ölüm olayının tedavi görülen
hastanede meydana gelmiş olması nedeniyle illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar vermiştir.
39. Başvurucunun talebi üzerine Danıştay Onuncu Dairesince
8/7/2014 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sonunda hükmün onanmasına karar
verilmiş, karar düzeltme yoluna başvurulmaması üzerine hüküm 18/10/2014
tarihinde kesinleşmiştir.
40. Onama kararı 1/10/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş
olup bireysel başvuru 30/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
41. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un "Hükümlünün
muayene ve tedavi istekleri" kenar başlıklı 71. maddesi
şöyledir:
"Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının
tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma
hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması
hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi
ettirilir."
42. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün
muayene ve tedavisi" kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya
olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya
hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme
kartına işlenir ve dosyasında saklanır."
43. 5275 sayılı Kanun'un "Hastaneye
sevk" kenar başlıklı 80. maddesi şöyledir:
"Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda
durum, kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine
bildirilir."
44. 5275 sayılı Kanun’un “Tutuklama
kararının yerine getirildiği kurumlar” kenar başlıklı 111. maddesi şöyledir:
"Tutuklular, iç ve dış güvenlik görevlisi bulunan, firara karşı
teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engelleri olan, 34 üncü maddede sayılan
hâller dışında oda ve koridor kapıları sürekli olarak kapalı tutulan ve yasal
zorunluluklar ayrık, dışarıyla irtibat ve haberleşme olanağı bulunmayan normal
güvenlik esasına dayalı tutukevlerinde veya maddî olanak bulunmadığı hâllerde
diğer kapalı ceza infaz kurumlarının bu amaca ayrılmış bölümlerinde tutulurlar.
Eylem ve davranışları ile 9 uncu madde
kapsamına giren tutuklular, yüksek güvenlikli tutukevlerinde veya buna olanak
bulunmadığı hâllerde yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarının
tutuklulara ayrılan bölümlerinde barındırılırlar.
Kadın, çocuk ve gençlik tutukevleri müstakil olarak
kurulabilir. Tutuklular, tutukevlerinde veya maddî olanak bulunmadığı hâllerde
kapalı ceza infaz kurumlarının tutuklulara ayrılan bölümlerinde, büyükler,
kadınlar, gençler, çocuklar olmak üzere ve suç türleri de gözetilerek ayrı
yerlerde barındırılırlar."
45. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların
yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, hapis
cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, kuruma alınma ve kayıt
işlemleri, hükümlüler ile yakınları ve ilgililerin bilgilendirilmesi, cezayı
çekme, güvenlik ve iyileştirme programına ve sağlığın korunması kurallarına
uyma, bina ve eşyaların korunması, kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi, oda
ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar, arama, disiplin
cezalarının niteliği ve uygulanma koşulları, kınama, bazı etkinliklere
katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma,
haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi
kabulünden yoksun bırakma, hücreye koyma, çocuk hükümlüler hakkında
uygulanabilecek disiplin tedbirleri ve cezaları, disiplin soruşturması,
disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve
kaldırılması, yönetim tarafından alınabilecek tedbirler, zorlayıcı araçların
kullanılması, ödüllendirme, şikâyet ve itiraz, nakiller, disiplin nedeniyle
nakil, zorunlu nedenlerle nakil, hastalık nedeniyle nakil, nakillerde alınacak
tedbirler, avukat ve noterle görüşme hakkı, kültür ve sanat etkinliklerine
katılma, ifade özgürlüğü, kütüphaneden yararlanma, süreli veya süresiz
yayınlardan yararlanma hakkı, telefonla haberleşme hakkı, radyo, televizyon
yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı, mektup, faks ve
telgrafları alma ve gönderme hakkı, bu Kanunda sayılan günlerde dışarıdan
gönderilen hediyeyi kabul etme hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, muayene ve
tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının
belirlenmesi, hükümlülerin sayısı ve uygulanacak güvenlik tedbirleri, eğitim
programları, öğretimden yararlanma, muayene ve tedavileri, sağlık denetimi,
hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, kendilerine verilen yiyecek
ve içecekleri reddetmeleri, ziyaret, yabancı hükümlüleri ziyaret, ziyaret ve
görüşlerde uygulanacak esaslar, beden eğitimi, kütüphane ve kurslardan
yararlanma konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ
76, ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır
nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
46. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun
"İnfaz hâkimliklerinin görevleri"
kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır :
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul
edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve
giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal
sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması,
dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin
şikayetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye
tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve
tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere
ilişkin şikayetleri incelemek ve karara bağlamak.
..."
47. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz
hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5. maddesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular
hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun, tüzük ve
yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya
faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş
gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikayet yoluyla infaz
hakimliğine başvurulabilir.
Şikayet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz hakimliğine yapılabileceği
gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü
aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hakimliği dışında yapılan başvurular hemen
ve en geç üç gün içinde infaz hakimliğine gönderilir. Sözlü yapılan şikayet,
tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
..."
48. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
"Ölünün kimliğini belirleme ve adlî
muayene" kenar başlıklı 86. maddesi şöyledir:
"Engelleyici sebepler olmadıkça ölü
muayenesinden veya otopsiden önce ölünün kimliği her suretle ve özellikle
kendisini tanıyanlara gösterilerek belirlenir ve elde edilmiş bir şüpheli veya
sanık varsa, teşhis edilmek üzere ölü ona da gösterilebilir.
Ölünün adlî muayenesinde tıbbî belirtiler,
ölüm zamanı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular saptanır.
Bu muayene, Cumhuriyet savcısının huzurunda ve
bir hekim görevlendirilerek yapılır."
49. 5271 sayılı Kanun'un "Otopsi"
kenar başlıklı 87. maddesi şöyledir:
"Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri
adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya
biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından
getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi
işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça
belirtilir.
Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği
takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni
tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu tabibin
otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi
istenebilir.
Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya
otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma
evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir.
Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve
ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir.
Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler
yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır."
50. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve
Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Yeme ve içmede kullanılan araç ve gereçler" kenar
başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Koğuş, oda ve eklentilerinde, her hükümlü için kantinden temin
edilmek şartıyla bir adet uç kısmı sivri olmayan on santimetre uzunluğunda
bıçak, plastik veya yumuşak metalden imal edilmiş çatal, yemek ve çay kaşığı,
0.50 mm. kalınlığında iki adet metal yemek tabağı ve ikişer adet cam su bardağı
ile çay bardağı ve tabağı bulundurulabilir."
51. Yönetmelik'in "Giyim
eşyaları" kenar başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrası ise
şöyledir:
"Hükümlülerin koğuş, oda ve eklentilerinde birer adet palto, manto
ve mont, iki adet ceket veya ceket yerine kullanılabilen hırka, dört adet
pantolon ve/veya etek, bayan için iki adet elbise, bir takım eşofman, dört adet
gömlek, iki adet kazak, iki takım pijama, bir spor ayakkabısı, bir kışlık
ayakkabı, bir iskarpin, üç adet tişört, iki adet kravat, bir adet kemer,
gerektiği kadar iç çamaşırı, çorap, bir terlik, havlu ve bir bornoz ile kaşkol,
25/11/1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı
Hakkında Kanuna aykırı olmayan bir adet şapka bulundurulmasına izin
verilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
52. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu, A.E.nin makul bir süre
içinde hâkim önüne çıkarılmadığını, psikolojik durumu dikkate alınarak
mahkemece gerekli tedbirlerin alınmadığını, durumun aciliyetine
ve mevcut delil durumuna göre tahliye edilmesi gerekirken tahliye edilmediğini
ve alternatif koruma tedbirlerinin varlığına rağmen hakkında tutuklama kararı
verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
54. Bakanlık, başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’ungeçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular
incelenebilir (Zafer Öztürk, B.
No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
56. Somut olayda A.E.nin bir suç
şüphesine dayanan tutukluluğu A.E.nin öldüğü 2/8/2008
tarihinde yani bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak
belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.
57. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu, tutuklular ile hükümlülerin aynı infaz rejimine
tabi tutulması ve A.E.nin ağır tutulma koşulları
bulunan bir ceza infaz kurumunda bulundurulması nedenleriyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık, başvurucunun bu ihlal iddiasıyla ilgili görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
60. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1)
ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden
olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı;
bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
61. Somut olayda başvurucu, infaz rejimi ve tutma koşullarının
kötü muamele niteliğinden olduğunu soyut biçimde iddia etmiş; bu konuda
herhangi bir delil ortaya koymamış ve böylece ihlal iddiasına ilişkin
delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna
ulaşılmıştır.
62. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
63. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan
olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır.
Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin
yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif
bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§§ 50, 51). Bu nedenle, yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaların,
öldürmeme yükümlülüğü, A.E.nin yaşamının üçüncü
kişilerin eylemlerine ve kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü yönünden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
1. Öldürmeme
Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine Ve A.E.nin
Yaşamının Üçüncü Kişilerin Eylemlerine Karşı
Korunmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna yaptığı ziyarette A.E.nin kendisini öldüreceklerini ve Ceza İnfaz Kurumundan
sağ çıkamayacağını söylediğini, bu nedenle ölüm olayının kasten meydana
getirilmiş olabileceğini düşündüğünü, bununla birlikte ölüm olayının meydana
gelmesinde kamu görevlilerinin en azından ihmallerinin bulunduğunu ileri
sürmüştür.
65. Bakanlık, başvurucunun bu ihlal iddiasıyla ilgili görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
66. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu, ölen A.E.nin
babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından başvuruda bir eksiklik
bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
67. Ölümün üçüncü kişi ya da kişilerce gerçekleştirildiği
yönündeki başvurucunun iddiasının başvurucular tarafından ortaya konulan
delillerle soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında
değerlendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi tarafından bu bilgi ve belgeler
ışığında yapılacak olan değerlendirmede ispat ölçütü olarak "makul
şüphenin ötesinde" ilkesinin benimsendiğini ve bu ilkenin uygulanacağını
vurgulamak gerekir. Böyle bir ispat yeteri derecede sağlam, açık ve birbiri ile
uyumlu çıkarsamaların ya da aksi ispat edilememiş benzer maddi karinelerin bir
arada bulunmasına bağlı olabilir (Hilmi
Moray, B.No:2013/3053, 21/4/2016, § 52).
68. A.E.nin ası sonucu yaşamını
yitirmesi üzerine nöbetçi Bakırköy Cumhuriyet savcısı olaydan haberdar
edilmiştir. Cumhuriyet savcısı huzurunda yapılan olay yeri incelemesi neticesinde
ölümün meydana geldiği banyoda şüpheli herhangi bir duruma rastlanmamıştır
(bkz. § 19). Yapılan ölü muayenesinde boyundaki 2 cm uzunluğundaki eski kesi
izi, her iki kolda dirsek ve bilek arasında yüzeyel
eski kesi izleri ve boğazda belirgin olmayan ası izi dışında vücutta herhangi
bir darp ve cebir izi tespit edilmemiş (bkz. § 20); yapılan otopsi işlemi
sonucuna ilişkin raporda kişinin ölümünün ası sonucu meydana geldiği
belirtilmiştir. Raporda ayrıca iç organlarda yapılan sistematik toksikolojik analiz sonucunda aranan toksik
maddelerden hiçbirinin bulunmadığı, kanda ve idrarda uyutucu-uyuşturucu madde
tespit edilmediği belirtilmiştir (bkz. § 21).
69. Başvurucu, ceza soruşturmasında oğlunun öldürülmüş
olabileceğinden söz etse de bu hususta başkaca bir açıklama yapmamış, yalnızca
oğlunun kendisine oradan sağ çıkamayacağından ve öldürüleceğinden söz ettiğini,
oğlunun bunun sebebini de açıklamadığını ifade emiştir. Başvurucu, A.E.nin Ceza İnfaz Kurumunda veya Hastanede yaşadığı
herhangi bir olumsuz durumdan da söz etmemiştir (bkz. § 27). Başvurucu, A.E.nin Ceza İnfaz Kurumunda bulunan görevliler veya diğer
tutuklu ve hükümlülerle arasında anlaşmazlık bulunduğuna ilişkin herhangi bir
delil de ortaya koymamıştır. Böylesi bir durum hakkında başvuru kapsamında
bilgi ve belge de bulunmamaktadır. O hâlde, başvurucu tarafından iddia edildiği
gibi başvurucunun oğlunun her türlü şüpheden uzak olarak devlet görevlileri
veya Hastanenin Adli Servisindeki diğer tutuklu veya hükümlerce öldürüldüğü
sonucuna varmak için yeterli delil bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
70. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. A.E.nin Yaşamının
Kendi Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia
a. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
71. Başvurucu öncelikle A.E.nin ruh
sağlığının bozulmasına gözaltı sürecinde A.E.ye söylenen "kendisine ve
ailesine zarar verilebileceği" yönündeki beyanların etkili olduğunu,A.E.nin sağlık sorunlarının Ceza İnfaz Kurumunun
koşulları nedeniyle daha da arttığını, Ceza İnfaz Kurumunda gerekli sağlık
kontrollerinin yapılmadığını, Ceza İnfaz Kurumunda psikolog, psikiyatri uzmanı
gibi uzmanların bulundurulmadığını ve A.E.ye zamanında teşhis konulmadığını
ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucu; A.E.nin
gerekli ve yeterli sağlık hizmetinden yararlanamadığını, Hastanedeki banyoda
parmaklıkların bulunduğunu, banyoda kamera bulunmadığı gibi banyonun
görevlilerce de gözlenmediğini, Hastanede sağlık sorunları olanların yaşam
haklarını teminat altına alacak özel uygulamalar bulunmadığını, sağ
çıkamayacağını düşünmesi nedeniyle A.E.nin yirmi dört
saat kamerayla veya çıplak gözle gözetlenmesi gerektiğini iddia etmiştir.
72. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve
Anayasa Mahkemesi içtihatları ve ulusal mevzuat hükümleri ışığında yaşam
hakkının ihlal edilip edilmediğiyle ilgili takdirin Anayasa Mahkemesine ait
olduğu belirtilmiş, ilaveten mevzuata uygun verilmiş olsa da A.E.ye bağcıklı
pijama verilmiş olmasının intihar olayının gerçekleşmesine katkısının olup
olmadığı ve bu hususta bir ihmalin bulunup bulunmadığı hususundaki takdirin de
Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
73. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında önceki
açıklamalarını tekrar etmiştir.
ii. Değerlendirme
(1) Kabul Edilebilirlik
Yönünden
74. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam
hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Esas Yönünden
75. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
76. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Ceza infaz
kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen
ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için
yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi
konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip
gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan
kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler
kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek
gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri,
B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek
yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif
yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53). Bu
çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya
değerlendirme hatasını aşan bir kusurun cezaevi yetkililerine atfedilebilip
atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir.
77. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına
başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum
kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının
doğal bir sonucu olarak psikolojik sağlıkları bozulabilmekte, dolayısıyla
kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar etme riski artabilmektedir.
Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin cezaevi yetkililerine bu kişiler
hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi ve tutuklu veya hükümlü
kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını
sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle cezaevinde kalan kişilerin
davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor
muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda meyli olduğu anlaşılanlar
açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi ve
intihar eylemlerinde kullanılabilecek kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır
ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi eşyalara el konması şeklinde bu tip risklerin
azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73).
78. Bu bağlamda kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama
getirmeyecek ölçüde bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme
ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden
beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin
gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru
konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).
79. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye
girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve
oluşturması gerekmektedir. Aynı yükümlülük, ceza infaz kurumlarında bulunan
kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu kapsamda ceza
infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecek kontrol ve denetim işlemleri ile
bu konuda alınacak diğer tedbirlerin yukarıda yer verilen mevzuatta ayrıntılı
olarak düzenlendiği görülmektedir (bkz. §§ 41-51). Başvurucu tarafından bu
konuda ileri sürülen bir eksiklik bulunmadığı gibi başvuru konusu olay
açısından Anayasa Mahkemesince resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir
husus da bulunmamaktadır.
80. Mevcut başvuruda, yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde
öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri ile başvurucunun tedavi gördüğü Hastane
yetkililerinin A.E.nin kendini öldürme riskini bilip
bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konması,
yetkilerin riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde
ise A.E.nin sağlığının korunması ve kendisine veya
diğer kişilere zarar vermemesi açısından yetkililer tarafından gerekli önleyici
tedbirlerin alınıp alınmadığının tespiti gerekmektedir.
81. Burada belirtmek gerekir ki A.E.nin
ruh sağlığının bozulmasına gözaltı sürecinde A.E.ye söylenen "kendisine ve
ailesine zarar verilebileceği" yönündeki beyanların etkili olduğu ileri
sürülmüş ise de iddia konusu sözlerin A.E.ye söylendiğine, bu sözler nedeniyle A.E.nin psikolojisinin olumsuz etkilendiğine ve bu
hususların Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince bilindiğine dair ikna edici
deliller mevcut değildir. A.E. 20/5/2008 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda muayene
edilmiş, normal fiziki muayene bulguları tespit edilmiş, bunların ötesinde A.E.
tarafından herhangi bir husus da beyan edilmemiştir. A.E. 27/6/2008 tarihinde
tekrar muayene edilmiş, reaktif anksiyete teşhisiyle kendisine ilaç reçete
edilmiştir. A.E. 9/7/2008 tarihinde saat 10.30 sıralarında tekrar muayene
edilmiş, reaktif anksiyete
teşhisiyle kendisine bir öncekinden farklı bir ilaç reçete edilmiştir. Aynı gün
saat 12.20 sıralarında A.E., meyve bıçağıyla boynunun üç dört yerini yüzeysel
olarak kesmiştir (bkz. §§ 10-14). O ana kadar A.E.nin
kendisine zarar verme isteği olduğundan Ceza İnfaz Kurumu yetkilerinin haberdar
olduğuna ilişkin herhangi bir delil mevcut değildir. Bu sebeple 9/7/2008 tarihi
öncesinde Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin A.E.nin
kendini öldürme riskini taşıdığını bildiklerinden veya bilmeleri gerektiğinden
söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
82. Kendisine zarar vermesi üzerine A.E., öncelikle Kurum
hekimince muayene edilmiş; psikolojisinin iyi olmadığını ve ölmek istediğini
beyan etmesi üzerine A.E. Kurum hekimince aynı gün Tekirdağ Devlet Hastanesi
Acil Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir. Tekirdağ Devlet Hastanesi Acil
Psikiyatri Polikliniğince 9/7/2008 tarihinde muayene edilen A.E.ye depresyon
teşhisi konularak ve ilaç reçete edilerek kendisi Hastaneye sevk edilmiştir. Bu
nedenle 9/7/2008 tarihinden itibaren yetkililerin A.E.nin
kendini öldürme riskini taşıdığını bildikleri kabul edilmelidir (bkz. § 15).
83. Bu durumda somut olayın koşullarında A.E.nin
sağlığının korunması ve kendisine veya diğer kişilere zarar vermemesi açısından
yetkililer tarafından gerekli önleyici tedbirlerin alınması gerektiği açıktır.
84. Somut olayda A.E., Hastanenin üç numaralı kameralı gözlem
odasında kalmıştır. Doktorlarca yapılan gözlem ve kontrol uyarınca A.E.nin odası 08.00-23.00 arasında açık kalmış; A.E,
08.00-23.00 saatleri arasında kontrol altında havalandırma bahçesine
çıkabilmiştir. Odası kapalıyken A.E.nin elbiseleri
alınmıştır. A.E., gün boyu diğer hastalarla Servis içinde ve bahçede bulunmuş,
infaz koruma memurları da A.E.yi kontrol etmiştir.
A.E., Hastanede kaldığı süre içinde doktorlarca değerlendirmiş ve hemşirelerce
gözlenmiştir. A.E.nin ilaç takipleri düzenli
yapılmıştır. Olaydan çok kısa bir süre önce saat 18.30 sıralarında sağlık
memuru O.T., A.E. ile konuşmuştur. Olaydan hemen sonra saat 18.50 sıralarında
sağlık memuru O.T. tarafından, 19.00 sıralarında ise doktor tarafından A.E.ye
tıbbi müdahalede bulunulmuştur. Saat 19.25'e kadar yapılan tıbbi müdahale
sonrasında A.E. devlet hastanesine sevkedilmiş ancak A.E.nin Acil Servise ölü olarak intikal ettiği
anlaşılmıştır (bkz. §§ 16, 17, 22, 23 ve 25).
85. Bakanlık görüşünde, A.E.ye bağcıklı pijama verilmiş
olmasının intihar olayının gerçekleşmesine etkisinin olup olmadığı ve bu
hususta bir ihmalin bulunup bulunmadığı hususlarının takdir edilmesi gerektiği
bildirilmiş ise de kullandığı pijama bağcıklı olsa bile A.E.nin
pijama üstünün kollarından düğüm yapması ve bağcıkları kullanmaması nedeniyle
bağcıklı pijama kullanımının olayın gerçekleşmesine etkisinin bulunmadığı
değerlendirilmiştir (bkz. § 29).
86. Banyoda kamera olmadığı ve banyonun görevlilerince
gözlenmediği ileri sürülmüş ise de tedavi görenlerin özel hayata saygı
haklarına ve bu kapsamda mahremiyetlerine üstünlük verilerek banyonun kameralar
veya görevliler tarafından gözlenmeyişinin önleyici tedbirlerde bir noksanlık
olarak görülemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
87. A.E.nin Ceza İnfaz Kurumunda
20/5/2008, 27/6/2008 ve 9/7/2008 tarihlerinde muayene olduğunu, reaktif anksiyete
teşhisiyle A.E.ye 27/6/2008 ve 9/7/2008 tarihlerinde ilaç reçete edildiğini, A.E.nin Hastanede kaldığı süre içinde doktorlarca
değerlendirildiğini ve hemşirelerce gözlendiğini, A.E.nin
ilaç takiplerinin düzenli yapıldığını dikkate alan Anayasa Mahkemesi, A.E.ye
zamanında teşhis konulmadığından, A.E.nin gerekli ve
yeterli sağlık hizmetinden yararlanamadığından söz edilemeyeceği sonucuna
varmıştır.
88. Olayın meydana geldiği yerin Hastanenin Adli Servisi olduğu,
tutuklu ve hükümlülerin Hastaneden kaçmalarının engellenmesi amacıyla banyodaki
pencerelerde tedavi gören tutuklu ve hükümlülere zararı olmayan parmaklıkların
bulunduğu, A.E.nin olayda kesici/delici eşya, kemer,
çamaşır ipi veya ayakkabı bağcığı gibi intiharda kullanılabilecek bir eşya
kullanmayıp mevzuata uygun olarak bulundurduğu, gündelik hayatta yaşam için
herhangi bir tehdit oluşturmayan pijama üstünü kullandığı ve A.E.yi yaşama döndürmek için hemen tıbbi müdahalede
bulunulduğu gözetildiğinde somut olayın koşullarında A.E.nin
sağlığının korunması ve kendisine veya diğer kişilere zarar vermemesi için
öncelikler ve kaynaklar ölçüsünde gerekli tüm önleyici tedbirlerin alındığı
kanaatine ulaşılmıştır.
89. Açıklanan nedenlerle A.E.nin
yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden, yaşam
hakkının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkının Usul
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
90. Başvurucu, ölüm olayıyla ilgili soruşturmanın etkili
yürütülmediğini, ölüm olayını aydınlatacak olay yerine ilişkin fotoğrafların
taleplerine rağmen verilmediğini veidari soruşturma
dosyası ile A.E.nin sağlık durumuyla ilgili tedavi
evrakına kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra ulaşabildiklerini
belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Öte yandan
başvurucu, tedavi evrakına ulaşamamaları ve fotoğrafların verilmemesi nedeniyle
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ancak elindeki mevcut belgeler
çerçevesinde itiraz edebildiklerini öne sürmüş ve bu sebeple adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
91. Bakanlık görüşünde, ölüm olayıyla ilgili ceza soruşturması,
disiplin soruşturması ve tam yargı davası süreçleri özetlenmiş ve takdirin
Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
92. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında önceki
açıklamalarını tekrar etmiştir.
ii. Değerlendirme
93. İddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı
17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
94. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkıyla
bağlantı kurarak ileri sürdüğü iddialar, yaşam hakkının usul boyutu kapsamında
incelenmesi gerektiğinden adil yargılanma hakkı yönünden inceleme
yapılmamıştır.
(1) Kabul Edilebilirlik
Yönünden
95. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Esas Yönünden
(a) Genel İlkeler
96. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında
devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usul boyutu,
yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin
belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini
gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu
usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin
negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak
tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu
madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini
oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B.
No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
97. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle
meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili
hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
59). Ancak somut olay açısından yetkili ve sorumlu kişilerin muhakeme hatasını
veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin yani olası sonuçların farkında olmalarına
rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek
olayda ortaya çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri
almama gibi bir durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir.
Çünkü bu gibi durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına
başvurmuş olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan
kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin
yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§§ 60-62).
98. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza
soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve
sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır.
Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir
suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, tüm yargılamaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği
anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
99. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
57; Sadık Koçak ve diğerleri, §
94).
100. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan
hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği
sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır.
Buna ilaveten her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak
için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
101. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek soruşturmalarda
makul bir hızla gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen
mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın
ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada
ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri yaşanan
olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatabilmesi, kişilerin hukukun
üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü
gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi
açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz
Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
102. Ayrıca soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde
olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekmektedir. Bu
durum sadece hiyerarşik ya da kurumsal bir bağlantının bulunmamasını değil aynı
zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
103. Yaşanan bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa
Mahkemesinin, başvuru konusu olayın sebep ve koşulları anlayabilmek ve
başvurucunun oğlunun ölümünün “şüpheli” olduğuna dair iddialarının soruşturma
makamları ve derece mahkemeleri tarafından karşılanıp karşılanmadığını nesnel
bir şekilde değerlendirmesi gerekebilmektedir.
104. A.E.nin ölümünü çevreleyen
koşulların ve sorumlularının tespit edilmesi amacıyla ceza soruşturması
yürütülse de başvurucu İstanbul 4. İdare Mahkemesi nezdinde tam yargı davası da
açmıştır. Bu durumda, her iki sürecin de yaşam hakkının etkili soruşturma
yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu yönünden ayrıca incelenmesi gerekir.
105. Başvurucunun, eşi ve diğer çocuklarıyla birlikte intihar olayının
meydana gelmesinde Ceza İnfaz Kurumu yetkilerinin kusur ve sorumluluklarının
olduğu ve yetkililerin koruyucu ve önleyici tedbir almadıkları iddiasıyla
açtığı tam yargı davası gerek tedavi öncesi gerekse tedavi sırasında bir hizmet
kusurunun olmadığı ve ölüm olayının tedavi görülen hastanede meydana gelmiş
olması nedeniyle illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir (§§ 37,
38 ve 39). Yapılan incelemede A.E.nin yaşamının kendi
eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden yaşam hakkının maddi
boyutunun ihlal edilmediğine karar verildiği dikkate alındığında, somut olayda,
tam yargı davası süreci yönünden yukarıda belirtilen genel ilkelere aykırı bir
durum tespit edilmemiştir.
106. A.E.nin ölümüyle ilgili ceza
soruşturması gelince, başvurucunun oğlu A.E.nin
Hastanenin banyosunda boynundan asılı vaziyette bulunması ve sonrasında ölümü
ile ilgili olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl ve resen bir
soruşturma başlatılmıştır. Ölüm olayının öğrenilmesinden kısa bir süre sonra
Cumhuriyet savcısı eşliğinde detaylı bir olay yeri incelemesi yapılmış, olay
yerinin pek çok resmi çekilmiş ve ölü muayenesi işlemi yapılmıştır. Ölü
muayenesi işlemi sırasında da fotoğraf çekilmiştir. Ardından otopsi işlemine
geçilmiş ve A.E.nin ölüm sebebinin ası olduğu tespit
edilmiştir. Soruşturmayı bizzat yürüten Cumhuriyet savcısı A.E.yi
banyoda bulan kişileri tanık sıfatıyla, başvuran ile A.E.nin
annesi Y.E.yi ise mağdur olarak dinlemiştir.
Cumhuriyet savcısı, disiplin soruşturması ve A.E.ye ait tedavi evrakını
soruşturma dosyasına getirtmiş ve elde edilen delillerden ölümün ası sonucu
meydana geldiği ve olaya A.E. dışındaki kişi ya da kişilerin etki ettiklerine
veya karıştıklarına dair herhangi bir delil olmadığı sonucuna varmıştır.
2/8/2008 tarihinde başlatılan soruşturma 19/12/2008 tarihinde
sonuçlandırılmıştır. Karar sonrasında da olsa başvurucu, disiplin soruşturması
dosyası ile A.E.ye ait tedavi evrakına erişebilmiştir. Nitekim kovuşturmaya yer
olmadığına dair karara yapılan ve retle sonuçlanan itirazda da tedavi
evrakındaki bilgilerden söz edilmiştir.
107. Sonuç olarak A.E.nin ölümü ile
ilgili soruşturmanın ivedi, bağımsız ve tarafsız şekilde yürütüldüğü, ölüm
olayının sebep ve koşullarını tespite imkân verecek etkin ve yeterlilikte
olduğu, makul bir sürede sonuçlandırıldığı ve başvurucunun da etkin şekilde
katılımına açık olduğu sonucuna varılmıştır.
108. Açıklanan nedenlerle A.E.nin
yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden, yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Öldürmeme yükümlülüğünün ihlal edildiğine ve A.E.nin yaşamının üçüncü kişilerin eylemlerine karşı
korunmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. A.E.nin yaşamının kendi eylemlerine
karşı korunmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. A.E.nin yaşamının kendi eylemlerine
karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/11/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.