TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VEYSEL DOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1725)
|
|
Karar Tarihi: 17/9/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Veysel DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Doğan ÖZÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
1/3/2000 tarihinde Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat
davasının kısmen kabulüne karar verildiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
6/2/2014 tarihinde Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 15/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 16/6/2014 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen,
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 3/6/1999 tarihinde meydana gelen kaza sonucu
yaralanmıştır.
8. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, Türkiye Elektrik
Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) ve Tekel Genel Müdürlüğü A.Ş. (TEKEL) görevlileri hakkında
Diyarbakır 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan dava sonunda, 27/5/2004 tarih ve
E.1999/21, K.2004/694 sayılı kararla, sanıkların ve başvurucunun kusurlarının olmadığı,
TEKEL A.Ş.’nin hizmet kusurunun bulunduğu
gerekçesiyle sanıklar hakkında beraat kararı verilmiş ve karar kesinleşmiştir.
9. Başvurucu, 1/3/2000 tarihinde, Diyarbakır Elektrik
Dağıtım A.Ş. (DEDAŞ) ve TEKEL A.Ş. aleyhine Diyarbakır 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, DEDAŞ ile TEKEL A.Ş. arasında akdedilen
enerji nakil hattı ile TEKEL A.Ş.’ye tesis edilen
özel hattan kopan elektrik teline temas etmesi sonucu yaralandığını ve sol
bacağının kesildiğini ileri sürerek, maddi ve manevi zararlarının tazminini
talep etmiştir.
10. Başvurucu, 8/6/2010 tarihinde, Diyarbakır 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında alınan hesap bilirkişisi raporunda
kendisine kusur verilmediği ve bu rapora itiraz edilmediği halde, Mahkeme
Hâkiminin, tazminat miktarından kusur oranında indirim yapılmadığını
belirttiğini, bu durumun ihsası rey anlamına geldiğini ileri sürerek, hâkimin
reddi talebinde bulunmuştur.
11. Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, 8/6/2010
tarihinde, hâkimin reddi talebinin yerine olmadığı görüşüyle, bu talebin
değerlendirilmesi için dosyanın Yazı İşleri Müdürlüğüne tevdiine karar
verilmiştir.
12. Dosyanın gönderildiği Diyarbakır 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi, 16/7/2010 tarih ve 2010/127 Değişik İş sayılı kararıyla hâkimin
reddine yönelik talebin esas yönünden reddine, 7 gün içinde temyiz yolu açık
olmak üzere karar vermiştir.
13. Anılan karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
14. Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, esas hakkındaki davada
yaptığı yargılama sonunda; 11/11/2010 tarih ve E.2000/170, K.2010/977 sayılı
kararla; başvurucunun % 42 oranında maluliyetinin bulunduğu, davalı TEKEL A.Ş.’nin % 80, başvurucunun % 20 oranında kusurlu oldukları
gerekçesiyle davalı DEDAŞ aleyhine açılan davanın reddine, davalı TEKEL A.Ş.
aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne, toplam 103.863,36 TL maddi, 15.000,00
TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar vermiştir.
15. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 6/6/2012
tarih ve E.2011/3657, K.2012/9856 sayılı ilamıyla; davanın haksız fiile dayalı
tazminat davası olduğu, tesisin geçici kabulünün yapılıp kesin kabulünün
yapılmamış olması, davalı DEDAŞ’ın enerji verdiği
hatlardan da sorumlu olması ve olaya uygun bilirkişi raporları dikkate alınarak
davalı DEDAŞ’ın sorumluluğuna karar verilmesi, davalı
TEKEL A.Ş. aleyhine açılan davanın reddine hükmedilmesi gerekirken, somut olaya
uygun olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulması doğru görülmemiş
ve karar bozulmuştur.
16. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 20/12/2012 tarih ve
E.2012/14926, K.2012/19717 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
17. Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda; 14/3/2013 tarih ve E.2013/41, K.2013/168 sayılı kararla; davalı TEKEL
A.Ş. aleyhine açılan davanın reddine, davalı DEDAŞ aleyhine açılan davanın
kısmen kabulüne, 103.863,36 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan
tahsiline karar verilmiştir.
18. Taraflarca davanın esası yönünden temyizi üzerine,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2/7/2013 tarih ve E.2013/8715, K.2013/11418 sayılı
ilamıyla hüküm onanmıştır.
19. Tarafların karar düzeltme istemi, aynı Dairenin
16/12/2013 tarih ve E.201/18451, K.2013/17912 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
20. Karar, 8/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu, 6/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
22. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi, 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 34., 35. ve 36. maddeleri, 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 41. ve 49. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 17/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 6/2/2014 tarih ve 2014/1725 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, 1/3/2000 tarihinde Diyarbakır 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı tazminat davasında Mahkemece ceza davasının sonuçlanması
beklendiği halde, ceza davasının sonucuna bağlı kalınmadığını, ceza davasında
kendisine kusur verilmediği halde tazminat davasında % 20 kusurlu kabul
edildiğini, tazminat davasında Mahkemece üç defa bilirkişi raporu alındığını,
8/6/2010 tarihli duruşmada okunan hesap bilirkişisi raporuna karşı taraflarca
beyanda bulunulmadan Mahkemece, raporda kusur oranında indirim yapılmadığının
belirtildiğini, Mahkemece bu şekilde bir tarafın lehine diğer tarafın aleyhine
resen değerlendirme yapıldığını, bu nedenle hâkimin reddi talebinde bulunduğunu
ancak bu talebin Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesince reddedildiğini,
yargılamayı uzatmamak için bu kararı temyiz etmediğini, kanun yollarına
başvurulmamasının iddiaların doğru olmadığını göstermeyeceğini, bu şekilde
hâkimin tarafsızlığı ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
Mahkemece uzun yargılama sonunda hüküm kurulduğunu, yaklaşık 14 yıl devam eden
yargılama süreci nedeniyle ekonomik olarak zarar gördüğünü ve manevi zararının
doğduğunu, % 20 kusurlu olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar
verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, delillerin
eksik ve hatalı değerlendirilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin
adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları
yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yönelik olup, bu
iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Başvurucunun hâkimin reddi talebinin reddedilmesi
nedeniyle tarafsız mahkemede yargılanma hakkı kapsamında adil yargılanma
hakkının ihlali iddiası ile makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
26. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Somut olayda başvurucu,
Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında Mahkemece
ceza davasının sonuçlanması beklenildiği halde, ceza davasının sonucuna bağlı
kalınmadığını, ceza davasında kendisine kusur verilmediği halde tazminat
davasında % 20 kusurlu kabul edildiğini, tazminat davasında Mahkemece üç defa
bilirkişi raporu alındığını, yargılama sonucunda kusur oranında indirim
yapılarak davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulduğunu belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Başvurucu, 1/3/2000
tarihinde Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, davalılara ait
elektrik teline temas etmesi sonucu yaralandığını ileri sürerek tazminat talep
etmiştir. Mahkemece Diyarbakır 3. Asliye Ceza Mahkemesinde olaya sebebiyet
verenler hakkında açılan ceza davasının sonuçlanması beklenmiş ve anılan dava
sonunda, sanıkların ve başvurucunun kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle
sanıkların beraatlerine karar verildiği ve kararın
kesinleştiği anlaşılmıştır.
32. Diyarbakır 3. Asliye Hukuk
Mahkemesince 15/7/2004 tarihinde üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor
alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi heyeti raporu ile ceza davasında alınan
rapor arasında çelişki olması nedeniyle 13/12/2005 tarihinde, çelişkinin
giderilmesi için yeniden rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi
raporunun gelmesinden sonra başvurucu vekili, raporlar arasındaki çelişkinin
giderilmediğini ve tek bilirkişiden rapor alındığını ileri sürerek bilirkişi
heyetinden rapor alınmasını istemiştir. Mahkemece, başvurucu vekilinin
iddiaları da dikkate alınarak 17/7/2006 tarihli duruşmada üç kişilik bilirkişi
heyetinden rapor alınmasına karar verilmiştir. Raporun gelmesinden sonra
başvurucu vekili, raporda başvurucuya % 20 kusur verilmesinin hatalı olduğunu
ileri sürmüş ancak, dosyanın sürüncemede kaldığını belirterek maddi zararın
tespiti için hesap bilirkişisinden rapor alınmasını talep etmiştir. Raporun
gelmesinden sonra Mahkeme Hâkiminin, maddi zararın hesaplanması sırasında kusur
oranının dikkate alınmadığını belirttiği anlaşılmıştır.
33. Mahkemece, başvurucunun % 20
oranında kusurlu olduğuna dair bilirkişi raporu ve hesap bilirkişisinin raporu
dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne, 103.863,36 TL maddi ve 15.000,00 TL
manevi tazminatın davalı TEKEL A.Ş.’den tahsiline
karar verilmiştir. Kararın taraflarca temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk
Dairesince, 6/6/2012 tarihinde hüküm bozulmuştur.
34. Mahkemece bozma kararına
uyularak, 14/3/2013 tarihinde davanın kısmen kabulüne, 103.863,36 TL maddi,
15.000,00 TL manevi tazminatın davalı DEDAŞ’tan
tahsiline karar verilmiştir. Tarafların temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk
Dairesince hüküm onanmış ve karar düzeltme istemleri reddedilmiştir.
35. Hukuk ve ceza davalarının
konuları, tarafları ve amaçları farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararları,
hukuk davaları için kural olarak kesin hüküm oluşturmaz. Haksız fiil nedeniyle
açılan tazminat davalarını çözmek bütünüyle hukuk hâkiminin görevi içindedir.
Mülga 818 sayılı Kanun’un 53. maddesi gereğince hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin
mahkûmiyet kararıyla bağlı ise de, maddi olayı tespit etmeyen beraat kararı
hukuk hâkimini bağlamaz. Onun için hukuk hâkimi, topladığı deliller
doğrultusunda karar verebilir. Ceza mahkemesinin delilleri tespit ve takdiri
ile hukuk mahkemesinin delilleri tespit ve takdirinin farklı olmasının bir
sonucu olarak, bir olayda sebep sonuç bağı bulunmadığına dair ceza mahkemesi
kararı dahi hukuk hâkimini bağlamayabilir (B. No: 2013/7123, 6/2/2013, § 62).
36. Öte yandan 6100 sayılı
Kanun’un 266. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi
gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden,
bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin
gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda
bilirkişiye başvurulamaz.”
37. Anılan düzenlemeye göre,
özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi raporu alınmasına
mahkemenin kendiliğinden karar verme yetkisi bulunmaktadır. Somut olayda, ceza
davasında yargılanan sanıklar hakkında beraat kararı verildiği de dikkate
alındığında, kusur durumunun tespiti amacıyla bilirkişi raporu alınmasına
Mahkemece kendiliğinden karar verilebilir ve bu rapor doğrultusunda hüküm
kurulabilir.
38. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
40. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
41. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
42. 6216
sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
43. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
44. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
45. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları
önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz
(B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
46. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
47. Başvurucu, Diyarbakır 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında, maddi zararın tespiti
için hesap bilirkişisinden rapor alınmasından sonra ve taraflar rapora karşı
beyanda bulunmadan, Mahkeme Hâkiminin, tazminatın hesaplanmasında kusur
oranında indirim yapılmadığını belirtmesinin ihsası rey anlamına geldiğini,
adil ve tarafsız bir yargılama yapılmasına engel oluşturduğunu, hâkimin reddi
talebinin de reddedildiği belirterek, tarafsız mahkemede yargılanma hakkı
kapsamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Hâkimin ihsası reyde
bulunması veya tarafsızlığını etkileyecek bir durum oluşması halinde hâkimin
reddi talebinde bulunulabilir. Ancak adil yargılanma hakkının ihlali
iddialarının incelenmesinde yargılamanın tümü üzerinden değerlendirme
yapılarak, bu hakkın ihlal edilip edilmediği sonucuna ulaşılabilir.
49. Somut olayda, Mahkeme
Hâkiminin, hesap bilirkişisinin raporunda kusur oranında indirim yapılmadığını
belirtmesi, yargılamanın tamamı ve sonucu dikkate alınarak değerlendirilebilir.
Başvurucunun, Hâkimin reddi talebi üzerine Diyarbakır 2. Asliye Hukuk
Mahkemesince, Mahkeme Hâkiminin anılan beyanının ihsası rey veya taraflardan
birine yol gösterme şeklinde değerlendirilemeyeceği, Mahkemenin, zarar ve
tazminat miktarını doğrudan araştırmakla görevli olduğu gibi, bilirkişi
raporlarının gerçekliğe uygunluğunu da denetlemekle yükümlü olduğu gerekçesiyle
16/7/2010 tarihinde hâkimin reddine yönelik talebin reddine karar verilmiştir.
Temyiz yolu açık olarak verilen karar, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
50. Hâkimin reddi talebinin
reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası,
yargılama sürecinin ve sonucunda verilen kararın adil olmadığına yönelik bir
iddiadır. Başvurucu, hâkimin reddi talebinin reddine dair kararı temyiz
etmediği gibi, asıl karara yönelik temyiz ve karar düzeltme taleplerinin
hiçbirinde de hâkimin ihsası reyde bulunduğu veya tarafsız olmadığı
iddialarında bulunmamıştır. Başvurucu, kendisine atfedilen % 20 kusur oranının
doğru olmadığını belirterek tazminat miktarlarına yönelik olarak temyiz ve
karar düzeltme istemlerinde bulunmuştur. Bu iddiaları da derece Mahkemesince ve
Yargıtay tarafından değerlendirilmiş ve Anayasa Mahkemesince de açıkça
dayanaktan yoksun bulunmuştur.
51. Başvurucunun, hâkimin reddi
talebinin reddine karar verildiği ve temyiz yolu açık olmak üzere verilen bu
kararı temyiz etmediği, hâkimin ihsası reyde bulunduğu ve tarafsızlığını
kaybettiği yönündeki iddialarını esastan verilen Mahkeme kararına ilişkin
temyiz ve karar düzeltme safhalarında da ileri sürmediği, dolayısıyla başvuru
yollarını usulünce tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
53. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
54. Başvurucu, Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı
tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer
verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Bu
doğrultuda, makul sürede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının
kapsamında değerlendirilmektedir.
56. Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, haksız fille dayalı tazminat davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’larda yer
alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak
ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 49).
57. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
58. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
1/3/2000 tarihidir.
59. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay tarafından karar düzeltme
isteminin reddedildiği 16/12/2013 tarihidir.
60. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucunun, 1/3/2000 tarihinde Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı
tazminat davasında, Mahkemece Diyarbakır 3. Asliye Ceza Mahkemesinde olaya
sebebiyet verenler hakkında açılan ceza davasının sonuçlanması beklenmiş ve
anılan dava sonunda TEDAŞ ile TEKEL A.Ş. görevlilerinin ve başvurucunun
kusurlarının bulunmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatlerine
karar verilerek kesinleşmesi üzerine yargılamaya devam edilmiştir. Diyarbakır 3.
Asliye Hukuk Mahkemesince 15/7/2004 tarihinde üç kişilik bilirkişi heyetinden
rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi heyeti raporu ile ceza davasında
alınan rapor arasında çelişki olması nedeniyle 13/12/2005 tarihinde, çelişkinin
giderilmesi için yeniden rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi
raporunun gelmesinden sonra Mahkemece, başvurucu vekilinin iddiaları da dikkate
alınarak 17/7/2006 tarihli duruşmada üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor
alınmasına karar verilmiştir. Raporun gelmesinden sonra başvurucunun maluliyet
durumunun tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınmış ve bu raporun
gelmesinden sonra da maddi zararın tespiti için hesap bilirkişisinden rapor
alınmasına karar verilmiştir. Mahkemece maddi zararın tespitinden sonra, hastane
ve tedavi giderlerinin tespiti için doktor bilirkişiden rapor alınmıştır.
61. Mahkeme, başvurucunun % 20 oranında kusurlu olduğuna dair
bilirkişi raporu ve hesap bilirkişisinin raporunu dikkate alarak davanın kısmen
kabulüne, 103.863,36 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminatın davalı TEKEL A.Ş.’den tahsiline karar vermiştir. Kararın taraflarca
temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince, 6/6/2012 tarihinde hüküm
bozulmuştur.
62. Mahkemece bozma kararına uyularak, 14/3/2013 tarihinde
davanın kısmen kabulüne, 103.863,36 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın
davalı DEDAŞ’tan tahsiline karar verilmiştir.
Tarafların temyizi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince hüküm onanmış ve karar
düzeltme istemlerinin reddedildiği 16/12/2013 tarihinde hüküm kesinleşmiştir.
63. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
64. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar
dışında farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu yaklaşık 14 yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucu, makul sürede
yargılama yapılmadığı için 60.000,00 TL manevi, 80.000,00 TL maddi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
67. 6216 Kanun’un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 14 yıllık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 19.500,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun
maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
70. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 19.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.