TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İHSAN GÜNGÖR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/342)
|
|
Karar Tarihi: 17/9/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
İhsan GÜNGÖR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, yaklaşık altı
yıldır süren uzun tutukluluk nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/1/2014 tarihinde
Bafra Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 30/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, başvuru tarihi
itibarıyla Bafra T Tipi Cezaevinde hükmen tutuklu olarak bulunmaktadır.
6. Başvurucu, 23/2/2008
tarihinde işlendiği iddia edilen çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu
kapsamında Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 28/2/2008 tarih ve 2008/126
sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
7. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 12/3/2008 tarihli
iddianamesiyle, anılan suçla ilgili olarak başvurucu hakkında Diyarbakır 3.
Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
8. Diyarbakır 3. Ağır Ceza
Mahkemesince verilen 24/2/2009 tarih ve E.2008/276, K.2009/70 sayılı mahkumiyet kararı Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 22/11/2010
tarihli ilamıyla bozulmuştur.
9. Bozma sonrası Diyarbakır 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin 1/3/2011 tarih ve E.2011/30, K.2011/64 sayılı direnme
kararı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31/1/2012 tarihli ilamı ile bozulmuştur.
10. Bozma sonrası yapılan
yargılamada Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 4/4/2013 tarih ve E.2012/202,
K.2013/152 sayılı kararla başvurucunun, çocuğun beden ve ruh sağlığını bozacak
şekilde basit cinsel istismarı suçundan 13 yıl 6 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar etmiştir. Karar
başvurucunun yüzüne karşı tefhim edilmiştir.
11. Başvurucunun tutukluluğun
devamına dair 4/4/2013 tarihli karara karşı itiraz yoluna başvurduğuna dair
herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
12. Başvurucu, 8/1/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Diyarbakır 3. Ağır Ceza
Mahkemesi kararının temyizi üzerine Yargıtay 14. Ceza Dairesi 18/2/2014 ve
E.2013/9925, K.2014/1904 sayılı kararla hüküm onanmasına karar vermiştir.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve 104. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 17/9/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/1/2014 tarih ve 2014/342 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, hakkındaki cinsel
istismar suçlamasının iftira olmasına karşın, yaklaşık altı yıldır tutuklu
olduğunu ileri sürerek, tahliye ve beraat kararı verilmesi ile adli yardım
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Başvurucunun şikâyetlerinin,
yargılama kapsamında delillerin değerlendirilmesi ve verilen mahkûmiyet kararı
ile uzun tutukluluğa ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurunun adli
yardım, adil yargılanma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
üç ayrı başlık altında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Adli Yardım
Talebi Yönünden
18. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Kanun'un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte
hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun
niteliğine uygun hükümleri uygulanır.”
19. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü'nün “Bireysel başvuru harcı ve adlî
yardım” kenar başlığını taşıyan 62. maddesi şöyledir:
“(1) 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa Bağlı
(I) sayılı Tarifenin A) Mahkeme Harçları' başlıklı Bölümünün ilk cümlesinde
belirtilen bireysel başvuru harcı Maliye Veznelerine yatırılır.
(2) Adlî yardım talepleri, genel hükümlere göre başvuruların
kabul edilebilirliği hakkında karar verecek Bölüm veya Komisyonlar tarafından
hükme bağlanır.”
20. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 334. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma
düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen
ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki
korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun
olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.”
21. 6100 sayılı Kanun'un 337.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Adli yardım, daha önce yapılan yargılama giderlerini
kapsamaz.”
22. Hukukumuzda, yargılama
giderlerine ve bu arada harçlardan geçici muafiyete ilişkin adli yardım
hükümleri, 6100 sayılı Kanun'un 334 ila 340. maddelerinde yer almaktadır.
Dolayısıyla, 6216 sayılı Kanun ile İçtüzük'ün
yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca bireysel başvuru harcından geçici
muafiyete ilişkin adli yardım talepleri hakkında, bireysel başvurunun
niteliğine uygun düştüğü oranda uygulanacak olan genel hükümler, 6100 sayılı Kanun'un 334 ila 340.
maddeleridir.
23. 6100 sayılı Kanun'un 334.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde
zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya
tamamen ödeme gücünden yoksun kimselerin, iddia ve savunmalarında haklı
oldukları yolunda kanaat uyandırmak kaydıyla adli yardımdan
yararlanabilecekleri düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 337. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında ise adli yardımın daha önce yapılan yargılama giderlerini
kapsamayacağı belirtilmiştir.
24. Başvuru konusu olayda,
başvurucu 27/1/2014 tarihli bireysel başvuru formunda adli yardım talebinde
bulunmuşsa da yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğuna dair
herhangi bir belge sunmamıştır. Öte yandan başvurucunun 27/1/2014 tarihinde
bireysel başvuru harcını yatırdığı anlaşılmıştır. Bireysel başvuruda harç
dışında başvurucu tarafından ödenmesi gereken bir yargılama gideri de
bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle,
başvuru harcının yatırılmış olması ve adli yardımın daha önce yapılan giderleri
kapsamaması nedeniyle başvurucunun bireysel başvuru yönünden adli yardım talebi
hakkında karar verilmesine yer bulunmamaktadır. (B. No: 2013/906, 16/4/2013, § 21).
2. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası Yönünden
26. Başvurucunun uzun
tutukluluğa ilişkin şikayetinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
27. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
28. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret”
kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
29. Bireysel başvurunun kabul
edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı,
bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir
başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
30. Yukarıda belirtilen hükümler
uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine
ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen
hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak
anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin
katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular
açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol
açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan
bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut
başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi
gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
31. Bireysel başvurunun, başvuru
yolu öngörülmeyen durumlarda, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekmekle birlikte, başvuru süresinin başlangıç tarihinin
belirlenmesi noktasında, başvurucunun ihlal oluşturan işlem, eylem veya kararla
ilgili yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu kapsamda, ilgili nihai
kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ öngörülmeyen
hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin
esas alınması gerekir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
32. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
33. Ancak başvurucu hali hazırda
tahliye olmuş ya da hakkında ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmü
kesinleşmiş ise bireysel başvuru açısından talebi, hukuka aykırılığın tespiti
ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır.
Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten
sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31)
34. Buna karşılık, kişi serbest
bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm
olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu
durumda kişinin hukuki durumu "bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır.
Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete
hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar
verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği,
bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle
sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına
hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte,
tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini, her türlü şüpheden uzak bir
kabulü ifade eden "kanaat"e
bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin
ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü
gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez.
Nitekim gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gerekse Yargıtay,
mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak
nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir
sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını Sözleşme'nin 5.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca "mahkûmiyet sonrası tutma" olarak
değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Benzer
yöndeki bir AİHM kararı için bkz. Solmaz/Türkiye,
B. No: 27561/02, 16/1/2007, §§ 23, 24; Şahap Doğan/Türkiye, B. No: 29361/07, 27/5/2010, § 26). Aynı
yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK) tarafından da benimsenmektedir. CGK'nin 12/4/2011 tarih ve E.2011/1-51, K.2011/42 sayılı
kararında, "hakkında mahkûmiyet hükmü
kurulmakla sanığın atılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit
görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü
olmaktadır." gerekçesiyle, temyizde geçen sürenin tutukluluk
süresine dâhil edilmeyeceğine karar verilmiştir (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, §
32).
35. Bu nedenle mahkûmiyete
ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve
dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin,
itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına
dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması
gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atalay
Öztürk/Türkiye [KK], B. No: 54890/09, 7/1/2014; B. No:
2013/6398, 3/4/2014, § 33).
36. Somut olayda başvurucu isnat
edilen suç nedeniyle 28/2/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında
Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince 24/2/2009 tarihinde verilen mahkûmiyet
kararı, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 22/11/2010 tarihli kararıyla bozulmuş,
bozma kararı sonrası Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği 1/3/2011
tarihli verdiği direnme kararı da Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31/1/2012
tarihli kararıyla bozulmuştur. Yeniden başlayan yargılamada Diyarbakır 3. Ağır
Ceza Mahkemesince 4/4/2013 tarihinde verilen mahkûmiyet kararı, Yargıtay 14.
Ceza Dairesinin 18/2/2014 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir (Bkz.§§
6-13).
37. Buna göre ilk derece
mahkemesinin 4/4/2013 tarihli mahkûmiyet ve tutukluluğun devamı kararı ile
başvurucunun tutukluluk hali bu anlamda sona ermiştir. Bu karar başvurucuya
aynı tarihte tefhim edilmiş olup, başvurucu, anılan karara karşı itiraz yasa
yoluna başvurduğuna dair bilgi veya belge sunmamıştır. Bu belirlemeler
karşısında, uzun tutuklulukla ilgili şikayetleri içeren bireysel başvurunun ilk
derece mahkemesinin nihai kararını verdiği 4/4/2013 tarihinden itibaren otuz
gün içinde yapılması gerekirken 8/1/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda
süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun “kişi hürriyeti ve güvenliğinin”
ihlal edildiği yönündeki kısmının“süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekmiştir.
3. Adil
Yargılanma Hakkı Yönünden
39. Başvurucunun, hakkındaki
cinsel istismar suçlamasının iftira olduğu, bunun eşi tarafından mahkemede
beyan edilmesine karşın yaklaşık 6 yıldır tutuklu olduğunu ileri sürerek beraat
kararı verilmesi talebinin, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
41. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
“Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
42. Anılan hükümler uyarınca
bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin
tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir.
Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/254, 6/2/2014, § 30).
43. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
44. Somut olayda, başvurucu
Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/4/2013 tarihli nihai kararına karşı
temyiz yasa yoluna başvurmuş; ancak temyiz sonucunu beklemeden 8/1/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Bireysel başvuru
dosyası Anayasa Mahkemesinde derdest iken Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 18/2/2014
tarihli kararı ile hükmün onanmasına karar vermiştir.
45. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka
bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının sağlanmış
olması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru
yolları etkili değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak bir
başvurunun incelenmesine karar verebilir (B. No: 2012/254, 6/2/2014, § 33).
Başvuru konusu olay dikkate alındığında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına
istisna tanınmasını gerektiren bir durumun olmadığı görülmektedir.
46. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun adil yargılanma hakkı yönündeki iddiası ile ilgili olarak kanunda
öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. “Kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının” ihlali iddiasının“süre aşımı”,
2. “Adil yargılanma hakkının” ihlal iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
17/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.