TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
LEVON BERÇ KUZUKOĞLU VE OHANNES GARBİS BALMUMCİYAN
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17354)
|
|
Karar Tarihi: 22/5/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 10/7/2019-30827
|
GENEL KURUL
KARAR
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Levon Berç KUZUKOĞLU
|
|
|
2. Ohannes Garbis BALMUMCİYAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Setrak DAVUTHAN
|
|
:
|
Av. Sebu ASLANGİL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, başvurucuların Türkiye Ermenileri Patrikliği
Seçimi yapılması taleplerinin reddedilmesinin din özgürlüğünü ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurucular 29/2/2016 tarihinde aynı konuda bir kez
daha başvuruda bulunmuş ve bu yeni başvuru 2016/4240 numarasına kaydedilmiştir.
2016/4240 numaralı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte bulunmaları
nedeniyle 2014/17354 numaralı başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin bu
dosya üzerinden yapılmasına ve 2016/4240 numaralı dosyanın kapatılmasına karar
verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
9. Birinci Bölüm tarafından 13/9/2018 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin
(3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel
Başvuru Yapılmadan Önceki Gelişmeler
11. Türkiye Ermenileri Patriği Karakin Kazancıyan'ın
10/3/1998 tarihinde ölümü nedeniyle boşalan patriklik makamına 1961 tarihli Bakanlar
Kurulu Kararnamesi ile yürürlüğe konulan "Patrik Seçim
Talimatnamesi"nde belirtilen esaslar (bkz. § 44) çerçevesinde
4/10/1998 tarihinde Başepiskopos Mesrop Mutafyan seçilmiştir.
12. Patrik Mesrop Mutafyan'da 2007 yılı yaz aylarından
itibaren bazı davranış değişiklikleri görülmüş ve yapılan tıbbi
değerlendirmeler neticesinde kendisinin görevini yapamayacak derecede hasta
olduğu çeşitli sağlık kuruluşlarınca ifade edilmiştir.
13.2009 yılının sonlarında mevcut Patrik'in görevlerini
yapamaması nedeniyle yeni bir patrik seçilmesi için İstanbul Valiliğine iki
ayrı başvuruda bulunulmuştur. 3/12/2009 tarihli ilk başvuru Patrik Vekili
Başepiskopos Şahan Sıvacıyan ve Ruhani Meclis Başkanı Başepiskopos Aram Ateşyan
(bundan sonra kısaca Ruhaniler olarak adlandırılacaktır) imzalarıyla
yapılmıştır. Ruhaniler, Patrik Mutafyan'ın sağlık sorunları nedeniyle uzun bir
süreden beri görev yapamadığını ifade etmişler ve Türkiye Ermenileri Eş
Patriği unvanıyla yeni bir ruhani önder seçilmesini önermişlerdir.
Ruhanilerin dilekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Patrik hazretlerinin seçimle iş başına geldiğini ve
Bakanlar Kurulu'nun 02/11/1998 tarih ve 98/11964 sayılı kararnamesiyle
kendisine mabet ve ayin haricinde de ruhani kıyafet giymesine izin verildiğini
göz önünde bulunduran Türkiye Ermenileri Patrikliği Ruhani Meclisimiz, kadim
örf ve adetlerimize gösterdiği saygının bir ifadesi olarak, kendilerinin son
nefeslerine dek Patrik olarak tanınacağını ilan etmiştir.
Zat-ı Alilerinizin de takdir buyuracakları gibi,
Patrikliğin ve cemaatimizin dini ve hayri işlerinin düzenli olarak
yürütülmesinde tam yetkili bir ruhani önderin seçilme gereği hasıl olmuştur.
Yine Ruhani Meclisimiz yeni seçilecek olan ruhani önderin 'Türkiye Ermenileri
Eş-Patrik'i' ünvanıyla seçilmesini, görevini patriklik tam yetkileriyle icra etmesini
ve Patrik Hazretleri'nin vefatı durumunda ise 'Türkiye Ermenileri Patriği'
sıfatıyla hizmetini sürdürmesini bir çözüm yolu olarak görmüştür.
Bu özel ve olağan dışı durumda yapılması öngörülen
seçimle ilgili düzenlemelerde bulunmak üzere daha önceki Patrik seçimlerinde
olduğu gibi ilimizdeki cemaat ve kilise vakıflarının yönetim kurullarından
birer temsilcinin katılımıyla bir istişare toplantısı yapılarak, örf ve
adetlerimiz doğrultusunda bir 'Türkiye Ermenileri Eş-Patrik Seçimi Müteşebbis
Heyeti' oluşturulacaktır.
Müteşebbis Heyet'in üyelerinin kimlikleri Yüksek
Makamınıza arz edilecektir."
14. Başvurucuların da aralarında bulunduğu bir grup
9/12/2009 tarihinde "Türkiye Ermenileri Patrik Seçimi Müteşebbis
Heyeti"ni (bundan sonra Siviller olarak adlandırılacaktır)
oluşturmuştur.
15. Bundan bir gün sonra 10/12/2009 tarihinde Ruhaniler,
bir yazı ile cemaat ve kilise vakıflarının yönetim kurullarından birer
temsilcinin katılımıyla yapılan istişari toplantıda teşkil edilen "Türkiye
Ermenileri Eş-Patrik Seçimi Müteşebbis Heyeti" üyelerinin kimliklerini
İstanbul Valiliğine bildirmişlerdir.
16. 14/1/2010 tarihinde Siviller, başkan sıfatıyla
başvuruculardan Levon Berç Kuzukoğlu ve yazman sıfatıyla Ohannes Garbis
Balmumciyan tarafından imzalanan dilekçe ile yeni patrik seçimi yapılması
talebiyle İstanbul Valiliği aracılığı ile İçişleri Bakanlığına başvurmuşlardır.
Siviller Patrik Mutafyan'ın görevini yapamayacak derecede hasta olduğunu ve
patriklik makamının fiilen boşaldığını ifade etmişlerdir. Siviller, patrik
seçimlerinde ittihaz edilen usul ve esasların kaynağını teşkil eden 1863
tarihli Nizamname-i Milleti Ermeniyan'ın (Nizamname) 2. maddesinin (bkz. § 38)
patriklik makamına yenisinin seçilmesini emrettiğini ileri sürmüşlerdir.
Sivillerce oluşturulan Müteşebbis Heyete seçilen üyelerin isimleri ile
Müteşebbis Heyet tarafından kabul edilen Patrik Seçim Talimatnamesi İstanbul
Valiliğine verilmiştir. Siviller seçimin 12/5/2010 tarihinde yapılacağını
bildirmişlerdir.
17. İstanbul Valiliği 29/6/2010 tarihli yazısı ile
Ruhaniler ve Siviller tarafından verilen dilekçeleri birlikte
değerlendirmiştir. Valilik, Sivillerin talebine bir cevap vermeyerek bu talebi
zımni olarak reddetmiştir. Valilik, Ruhanilerin talebini ise değerlendirmiş ve
Ruhanilerin "eş-patrik" seçilmesi önerisini kabul etmemiş,
ancak yeni bir öneride bulunmuştur. Valiliğin gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...Yapılan müracaatlar ve bu alandaki mevcut
düzenlemeler değerlendirildiğinde; Patrik Mesrob II'nin 04/10/1998 tarihinde
Patrik seçildiği ve kendisine 02/11/1998 tarih ve 98/11964 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile mabet ve ayin haricinde de ruhani kıyafet giyme izni
verildiği, kendisinin halen hayatta olduğu, istifa edemediği, Patrik sıfatının
devam ettiği, Patrik seçimine ilişkin düzenlemelerde Patriklik görevinin sağlık
sorunları nedeni ile sona ereceğine ve Eş-Patrik seçimine ilişkin bir düzenleme
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki Mesrob II'nin vefatına kadar Patrik
olarak tanınacağı Ruhani Meclis tarafından da ifade edilmektedir. Bu durumda,
Patriklik makamı boşalmadığından yeni Patrik seçimi yapılması veya Eş-Patrik
seçimi amacıyla müteşebbis heyet oluşturulmasının hukuki temeli
bulunmamaktadır.
Diğer taraftan 2596 sayılı Bazı Kisvelerin
Giyilemeyeceğine Dair Kanunun 1. maddesinin ikinci fıkrasında; 'Hükümet, her
din ve Mezhepten münasip göreceği yalnız bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde
dahi ruhani kıyafeti taşıyabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bu
müsaade müddetinin hitamında Onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya başka
bir ruhaniye verilmesi caizdir' şeklinde düzenleme mevcuttur.
Sonuç olarak, Patriklik makamı boşalmadığından yeni seçim
yapılamayacağı ve düzenlemelerde Eş-Patrik müessesesi öngörülmediğinden,
Patrikhane yetkili organlarınca Patrikliğin ve cemaatin dini ve hayri işlerinin
yürütülmesi amacıyla 'Patrik Genel Vekili' seçimi yapılabileceği, Patrik Genel
Vekili seçilmesi durumunda Bakanlar Kurulu tarafından her din ve mezhepten
yalnız bir kişiye verilen mabet ve ayin haricinde de ruhani kıyafet giyme
izninin, seçilen Patrik Genel Vekiline devredilip devredilmeyeceği hususunda
Patrikhaneniz tarafından talepte bulunulmasının yerinde olacağı
değerlendirilmiştir..."
18. İstanbul Valiliğinin kararı üzerine 1/7/2010
tarihinde Türkiye Ermenileri Ruhaniler Genel Meclisi tarafından Başepiskopos
Aram Ateşyan patrik genel vekili seçilmiştir. 18/8/2010 tarihli Bakanlar
Kurulu kararıyla, Aram Ateşyan'ın patrik genel vekilliği görevine devam ettiği
sürece kendisine mabet ve ayinler haricinde de ruhani kıyafet giyme izni
verilmiştir.
19. Sivillerin Müteşebbis Heyet oluşturulması
taleplerinin İstanbul Valiliğince reddine ilişkin karara karşı başvurucular,
İstanbul 3. İdare Mahkemesinde iptal davası açmışlardır. Başvurucular, idarenin
red gerekçesinin tamamının mevcut patrik seçimi düzenlemesine dair
talimatnameler ve cemaat geleneklerine aykırılık teşkil ettiğini ileri
sürmüşlerdir. Başvurucular öncelikle Ermeni cemaatinin geleneklerinde eş-patrik
müessesesinin olmadığını ve dolayısıyla kendilerinin de böyle bir taleplerinin
bulunmadığını, mevcut patrik görevlerini yapamadığı için onun görevden ayrılmış
sayılmasına karar verilerek yeni patrik seçilmesini talep ettiklerini ifade etmişlerdir.
Başvurucular, 1863 tarihli Nizamname'nin çeşitli nedenlerle patriklik
makamının boşalması hâlinde yeni patriğin seçileceğine ilişkin 2. maddesi
uyarınca yeni bir patrik seçilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Başvurucular; idarenin Siviller ile herhangi bir görüşme yapmadığını, idarenin
ileri sürdüğünün aksine patrik genel vekili görevlendirilmesinin daha
doğru olacağı yönünde Ermeni cemaati içinde görüş birliği bulunmadığını
savunmuşlardır. Başvurucular, patrik genel vekili seçimi yapılmasının uygun
olacağı kanaatine yalnızca Ruhani Meclis tarafından yapılan temaslar sonucu
ulaşıldığını, Ermeni cemaatinin büyük çoğunluğunun Ruhani Meclis ve dolayısıyla
idarenin bu görüşüne karşı olduğunu ve nitekim "Patriğimi seçmek
istiyorum" inisiyatifinin 5.500 imza topladığını belirtmişlerdir.
Başvurucular, mevcut ve önceki patrik seçimlerine dair Bakanlar Kurulu kararı
ve eki talimatnamelere göre patrik seçiminin sadece Ruhaniler tarafından değil
aksine çoğunluğu Sivillerden oluşan Delegeler Meclisince yapılması gerektiğini
ifade etmişlerdir.
20. İstanbul 3. İdare Mahkemesi 27/3/2012 tarihli kararı
ile davayı reddetmiştir. İlk derece mahkemesine göre yeni patrik seçimi 1863
tarihli Nizamname'ye ve sonraki dönemde uygulanagelen talimatnamelere göre
patriğin ölümü ve istifası ya da çeşitli nedenlerle patriklik makamının
boşalması durumunda mümkündür. Mahkeme 4/10/1998 tarihinde patrik seçilen
Mesrop Mutafyan'ın hayatta olduğunu, istifa da edemediğini ve dolayısıyla
patriklik makamında oluşmuş bir boşalmanın söz konusu olmadığını vurgulamıştır.
Mahkeme, Mesrop Mutafyan'ın patriklik sıfatının devam ettiğini ve yeni patrik
seçimi yapılabilmesine olanak bulunmadığını belirtmiş ve seçim yapılması
talebinin reddine dair kararda hukuka ve mevzuata aykırı bir durum görmemiştir.
21. İlk derece mahkemesi, kararın gerekçesinde ayrıca
-kendisinin önünde açılmış bir dava olmadığı hâlde- patrikliğin ve cemaatin
dinî ve hayri işlerinin yürütülmesi amacıyla patrik genel vekili
seçilmesinin ve Bakanlar Kurulu kararıyla mabet ve ayinler haricinde de ruhani
kıyafet giyme izninin verilmesinin hukuka aykırı olmadığını ifade etmiştir.
22. İlk derece mahkemesinin kararı başvurucular
tarafından temyiz edilmiş, Danıştay 10. Dairesi 23/11/2015 tarihinde temyiz
talebinin reddine karar vermiştir. Karar 3/2/2016 tarihinde başvuruculara
tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucular ilk olarak 30/10/2014 tarihinde ve
ikinci kez 29/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Her iki
başvuru birleştirilmiştir (bkz. § 6).
B. Bireysel Başvuru Yapıldıktan Sonraki Gelişmeler
24. İstanbul 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 8/3/2016 tarihli
kararıyla hastalık nedeniyle 84. Patrik Mesrop Mutafyan'ın kısıtlanmasına ve
annesi Mari Mutafyan'ın vasi olarak atanmasına karar verilmiştir.
25. Patriğin kısıtlanması kararı verilmesini müteakip
1/7/2010 tarihinde patrik vekilini seçen (bkz. § 18) Patriklik Ruhaniler Genel
Meclisi 14/10/2016 tarihli kararı ile mevcut durumun değerlendirilmesi için bir
toplantı yapılmasına karar vermiştir. 26/10/2016 tarihinde Patrik Genel Vekili
Başepiskopos Aram Ateşyan'ın davetiyle gerçekleştirilen yeni bir toplantıda,
hasta olan patriğin mevcut mahkeme kararı ve rapor doğrultusunda Patrik
Emeritus (Emekli Patrik) ilan edilerek patriklik makamının münhal olduğu
ilan edilmiştir.
26.Patriklik Ruhaniler Genel Meclisi, Başepiskopos Aram
Ateşyan'ın da katılımıyla 15/3/2017 tarihinde toplanarak bir oylama yapmış ve
boşalan Türkiye Ermenileri Patriklik makamına yeni patrik seçilinceye kadar
patrikliğin olağan işlerini ve patrik seçimi sürecinin yürütülebilmesi için
Başepiskopos Karekin Bekçiyan'ı (Dikran Bekçioğlu) Patrik kaymakamı
olarak seçmiştir. Nizamnamenin ikinci maddesine göre seçilen patrik kaymakamı,
yeni bir patrik seçilinceye kadar patrikliğin tüm idari ve dinî yetkilerini
kendinde toplamaktadır (bkz. § 38).
27. Patriklik Ruhaniler Genel Meclisi 28/6/2017 tarihinde
yeni bir toplantı yapmış ve -patrik kaymakamı seçilmiş olduğu gerekçesiyle-
1/7/2010 tarihli Ruhaniler Genel Meclis kararıyla patrik genel vekili seçilen
Başepiskopos Aram Ateşyan'ın patrik genel vekilliği ile görevin kendisine
tanımış olduğu tüm yetki ve sorumlulukların sona erdiğini ilan etmiştir.
Patriklik Ruhaniler Genel Meclisinin kararı 29/6/2017 tarihinde İçişleri
Bakanlığına bildirilmiştir.
28. Örf, adet ve mevzuat gereği Patriklik Kaymakamı
tarafından Ermeni cemaati kurumlarına yönelik çağrı üzerine 4/7/2017 tarihinde
patrikhanede yapılan toplantıda 85. Patrik Seçimi sürecini takip ve intaç
edecek olan Müteşebbis Heyetine seçimle on yedi üye belirlenmiştir. Söz konusu
Heyet 10/7/2017 tarihli toplantıda görev bölümü yapmıştır.
29. Son olarak Müteşebbis Heyet, yaptığı çalışmalar
sonucu eski kararname ve talimatnameler ışığında ruhani delegelerin seçim günü
olarak 9/12/2017; sivil delegelerin seçim günü olarak ise 10/12/2017
tarihlerini belirlemiştir. Müteşebbis Heyet, delegelerden oluşan İntihap Heyeti
eliyle Türkiye Ermenileri 85. Patriğinin seçiminin yapılmasını öngörmüştür.
Müteşebbis Heyet 9/8/2017 tarihli yazı ile Heyet üyelerinin kimlik bilgilerini,
üyelerin iş bölümlerini, seçim günlerini İçişleri Bakanlığına bildirmiş ve
seçimle ilgili önceki talimatnameler ışığında Bakanlıkça gereğinin ifasını
talep etmiştir.
30. İçişleri Bakanlığının Müteşebbis Heyetin talebi
hakkında hiçbir cevap vermemesi üzerine Ruhani Meclis Başkanı Episkopos Sahak
Maşalyan, Patrik Kaymakamı Başepiskopos Karekin Bekçiyan ve Patrik Seçimi
Müteşebbis Heyeti II. Başkanı Hosrof Köletavitoğlu'nun ortak imzasıyla verilen
28/11/2017 tarihli bir dilekçe ile Müteşebbis Heyetin 9/8/2017 tarihli yazısına
konu talep yenilenmiştir.
31. İstanbul Valililiği aracılığıyla İçişleri
Bakanlığınca 5/2/2018 tarihinde Müteşebbis Heyetin dilekçelerine cevap
verilmiştir. Türkiye Ermenileri Patrikhanesine hitaben verilen cevabın ilgili
kısmı şöyledir:
"Sayın Mesrob Mutafyan'ın 14/10/1998 günü Patrik
olarak seçildiği, ayrıca 1/11/1998 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile mabed ve
ayin haricinde de dini kisve giymesine izin verildiği, ancak 2008 yılında
Türkiye Ermenileri patriği Mesrob Mutafyan'a 'Frontotemporal Demans' teşhisi
konulduğu, İçişleri Bakanlığının 27/6/2010 tarih ve 3708 sayılı yazıları ile
patrikhane yetkili organlarınca talep edilmesi halinde patrikliğin ve cemaatin
dini ve hayri işlerinin yürütülmesi amacıyla 'Patrik Genel Vekili' seçimi yapılabileceğinin
Patrikhaneye bildirildiği, böylece Patrikhane yetkili organlarınca usulüne
uygun olarak yapılan talep neticesinde Aram Ateşyan'ın 1/7/2010 tarihinde
Patrik Genel Vekili olarak seçildiği, 18/8/2010 tarihli ve 853 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı ile Aram Ataşyan'a dini kisve giymesi müsaadesi verildiği, aynı
Bakanlar Kurulu kararı ile II. Mesrob Mutafyan'ın ise dini kisve giyme izninin
ise iptal edildiği, Patrik Genel Vekili Aram Ataşyan'ın hali hazırda görevine
devam ettiği,
18/9/1961 tarihli ve 1654 sayılı Bakanlar Kurulu ekindeki
Patrik seçim talimatnamesi çerçevesinde Patrik seçiminin yapıldığı, 1961
tarihli Patrik Seçim Talimatnamesi sonrasında yapılan seçimlerde ve Patrik
seçimlerindeki uygulamada da patriğin ölümü, istifası ve diğer nedenlerle
boşalması durumunda yeni patrik seçilmesinin mümkün olduğu, Patrik makamının
boşalmasına imkan sağlayan diğer nedenler arasında ise sağlık sorunlarının
sayılamayacağına dair yargı kararları bulunduğu, tüm bu hususlar birlikte
değerlendirildiğinde, patriklik makamının boşalması durumunda ancak bir patrik
kaymakamının seçilebileceğinin aşikar olduğu; Karekin Bekçiyan'ın Patrik
Kaymakamı seçilmesine ilişkin tüm işlemlerin hukuken mutlak butlan olduğu, bu
itibarla hukuken geçerliliği bulunmayan sözde Patriklik Kaymakamının da Patrik
Genel Vekilliğine ilişkin aldığını iddia ettiği tüm kararların da mutlak butlan
ile geçersiz olduğu,
Bu nedenle hali hazırda, 18/9/1961 tarihli Bakanlar
Kurulu Kararının ekindeki Patrik Seçim Talimatnamesinin ve İçişleri Bakanlığının
27/6/2010 tarih ve 3708 sayılı yazısının, yine Bakanlar Kurulu'nun 18/8/2010
tarih ve 853 sayılı kararının geçerliliğini sürdürmekte olduğu..."
32. İçişleri Bakanlığının 5/2/2018 tarihli yazısı üzerine
Ermeni Cemaatine mensup bir kişi olan Harun Özer tarafından İçişleri
Bakanlığının 2/2/2018 tarihli ve 844 sayılı işleminin iptali için idari dava
açılmıştır. Davacı, kalıcı sağlık sebepleri nedeniyle patriklik dinî ve
yönetsel görevini yerine getiremeyen ve emekliye ayrılmasına karar verilen Mesrop
Mutafyan'dan boşalan patriklik makamına yeni Türkiye 85. Ermenileri Patriği
seçimi yolunda vaki başvuruları reddeden işlemin iptalini talep etmiştir. Dava
Ankara 8. İdare Mahkemesinde derdesttir.
33. Türkiye Ermenileri 84. Patriği Mesrob II 8/3/2019
tarihinde vefat etmiştir. Patrikhane, bireysel başvurunun görüşüldüğü tarihte
henüz yeni patriğin seçimine ilişkin sürece dair herhangi bir resmî açıklama
yapmamıştır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
34. Türkiye Ermenileri Patriği Seçimi, Patrikhanenin
organları, bu organların işleyişleri, Patrikhane bünyesinde bulunan hayri ve
sosyal birimlerin işleyişleri ile Kudüs Patrikliğine dair hükümler 1863 tarihli
ve 99 maddeden ibaret Nizamname ile düzenlenmiştir. Anılan Nizamname'nin 1. ila
7. maddelerinde patrik seçimine ilişkin hükümler yer almaktadır. 2. maddede,
patriğin ölümü ve kendi isteği ile görevden ayrılması (istifa) ve sair
sebeplerle patriklik makamının boşalması durumunda yeni patriğin seçiminde
izlenecek yöntem gösterilmiştir. Nizamname, Osmanlı millet sistemi esas
alınarak düzenlenmiştir. Osmanlı millet sistemi herhangi bir ayrım
gözetmeksizin Müslümanları bir millet kabul ederken diğer gayrimüslim
topluluklardan her birini de ayrı milletler olarak kabul etmiştir.
35. Nizamname'nin dibacesinde Osmanlı Devleti'nin
gayrimüslim uyruğunun eşit olduğu, bununla birlikte her dinî topluluğun kendine
mahsus özel alışkanlıklarının, usulünün ve özel adetlerinin bulunduğu ve bu
nedenle "Ermeni milleti" (karışıklığı önlemek için millet
sözü yerine bundan sonra bağlamına göre toplum veya cemaat
terimleri kullanılacaktır) için bu Nizamname'nin hazırlanması gerektiğinden
bahsedilmiştir. Dibaceye göre Ermeni patriği, Ermeni toplumunun başkanı ve özel
durumlarda yüksek devletin buyruklarının aracısıdır. Patrikhanede dinî işler
için bir Ruhani Meclisin ve dinî işler dışında kalan işler için bir Cismani
Meclisin bulunduğu belirtilmiş ve gerektiğinde bu iki Meclisin birleşerek Karma
Meclisi oluşturacağı açıklanmıştır. Gerek patriğin gerekse bu meclislerin üyelerinin,
toplumun güvenilir kişilerinden oluşan bir Genel Meclis tarafından seçileceği
ifade edilmiştir. Dibacede ayrıca söz konusu edilen Meclislerin görev tanımları
konusunda yeterli düzenleme olmadığından, çeşitli uygunsuzlukların ortaya
çıktığından bahsedilmiştir. Dibace'de, Yüksek Islahat Fermanı hükümlerine atıf
yapılmış ve 6-18 Şubat 1856 tarihli Hatt-ı Humayun hükmünce her cemaatin sahip
olduğu ayrıcalıkların ve bağışıklıkların zamanın getirdiği çağdaş medeniyetin
ve günün bilgilerinin gereklilikleri ile yorumlanması ihtiyacı ortaya
konulmuştur. Dibaceye göre Nizamname Ermeni toplumunun güvenilir kişilerinden
oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.
36. Nizamname'nin dibacesinin dördüncü bendinde Ermeni
toplumunu vekâleten temsil ederek "Millet Heyeti" mertebesinde
bulunan ve adı geçen ortak görevlerin kanuna uygun şekilde yapılmasını ve
tamamlanmasını gözetmek ve önlemler almak üzere görevlendirilen yönetime
"Millî İdare" ismi verildiği ifade edilmiştir. Beşinci bentte
yönetimin millî olması için milletvekilliği usulüne göre seçilmesinin
gerektiği ifade edilmiştir. Altıncı bentte ise toplumun vekilliği sistemine
göre kurulan yönetim esasının gereklilik ve hukuk ilkelerine dayanan adalet
ilkesi ve çoğunluğun iradesi ile karar almasına dayanan yasallık ilkesi olduğu
ifade edilmiştir.
37. Nizamname'nin 1. ila 7. maddelerinde İstanbul Ermeni
Patriğinin seçimi ile ilgili kurallar yer almaktadır. Birinci maddede patrik
olarak seçilecek kişinin Ermeni toplumunun bütün meclislerinin başkanı ve
yürütme gücünün sahibi, özel durumlarda Osmanlı devletinin kanunlarının
uygulayıcısı olduğu ifade edilmiştir. Patrik adayının bütün Ermeni toplumunun
güvenini, itibarını kazanmış olması ve her yönüyle bu makama layık olacak
özelliklerde, haysiyetli ve eskiden beri patrikliğe mahsus olan episkopos
sınıfından olmasıyla birlikte Osmanlı devletinin de tam emniyet ettiği
kişilerden ve en az babasından beri Osmanlı uyruğundan bulunması ve otuz beş
yaşını tamamlamış olması gerektiği belirtilmiştir. Kural şöyledir:
"Birinci madde: Dersaadet Patriği intihab olunacak
zat bilcümle millet meclislerinin riyasetini ve kuvve-i icraiyyesini haiz
olarak ahval-i mahsusada devlet-i aliyyenin vasıta-i tenfiz-i ahkamı olduğundan
umum milletin emniyet ve itibarını calib olmak içün her ne cihetle bu makama
layık olacak evsaf ve haysiyet ile muttasıf ve ez-kadim patrikliğe mahsus olan
piskoposların sınıfından bulunmasıyla beraber devlet-i aliyyenin dahi emniyet-i
kamilesine şayan zevatdan ve la-ekal pederinden beri asl-ı tebea-i devlet-i
aliyyeden bulunması ve otuz beş yaşını tekmil etmiş olması lazımdır."
38. Nizamname'nin ikinci maddesi patriğin ölümü ve
istifası ya da sair sebeplerle patriklik makamının boşalması durumunda Ruhani
ve Cismani Meclislerin birleşip bir kaymakam seçeceği ve onaylanmasını
Babıali'den isteyeceği kuralına yer vermiştir. İstanbul patriğinin Genel Meclis
tarafından seçileceği ancak Ruhani ve Cismani Meclislerin seçilecek kişilerin
hak ettikleri dinî derecelerinin ve isimlerin yer aldığı bir liste düzenleyerek
oylarını açıklamaya haklarının bulunduğu belirtilmiştir. Kuralın ilgili kısmı
şöyledir:
"İkinci madde: Patriğin vefatı ve istifası cihetiyle
veyahut esbab-ı saireye mebni patriklik makamının halli vukuunda ruhani ve
cismani meclisleri birleşerek kaimmakamlık etmek üzere bir zata karar verip
tasdikini Babıaliden istida eder. Dersaadet patriği meclis-i umumide intihab
olunur fakat ruhani ve cismani meclislerinin intihab olunan zevatın derece-i
istihkaklan hakkında bir kıta esami defteri tanzimiyle beyan-ı rey etmeye
hakları vardır..."
39. Nizamname'nin üçüncü maddesinde devletin emrine uygun
olarak seçim bittiğinde görevli meclis tarafından hazırlanan tutanağın
imzalanarak patrik kaymakamı tarafından Babıali'ye takdim edileceği ve padişah
tarafından uygun görüldüğünde seçilen kişinin patrik rütbesini alacağı ve
atanacağı ifade edilmiştir. Kural şöyledir:
"Üçüncü madde: Emr-i intihab reside-i hitam oldukda
bir kıta mahzar kaleme alınarak huzzar-i meclis tarafından imza ve kaimmakam-ı
mumaileyh vasıtasıyla Babıaliye takdim kılınır ve ez-kadim olageldiği vechle
irade-i seniyyeye tevafuk eylediği halde patrik nasb ve tayin kılınır."
40. Nizamname'nin sekizinci maddesinde İstanbul
patriğinin görevi ile ilgili açıklamalara yer verilmiştir. Patriğin görevinin
Nizamname hükümlerine göre hareket etmek ve söz konusu Nizamname'nin çeşitli
işlerle ilgili hükümlerinin tamamen uygulanmasına dikkat ve nezaret etmek
olduğu ifade edilen kuralın ilgili kısmı şöyledir:
"Sekizinci madde: Patriğin vazifesi nizamname-i
esası ahkamına imtisalen hareket ve bir de nizamname-i mezkürun kaffe-i
mevadd-ı müteferriasının temami-i icrasına dikkat ve nezaret eylemek
hususlarından ibaretdir..."
41. Nizamname'nin yirmi dördüncü maddesinde Ruhani
Meclise ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. Kurala göre Ruhani Meclis; din
adamı ve bilgili, otuz yaşını doldurmuş ve en az beş yıl önce rahiplik ve
papazlık rütbesini almış on dört kişiden oluşur. Kural şöyledir:
"Yirmidördüncü madde: Mec1is-i Ruhanî ehl-i
kiliseden ve erbab-ı vuküftan olarak otuz yaşını tekmil etmiş ve la-akall beş
sene mukaddem rahiblik veya papazlık rütbesini ihraz etmiş olan on dört
neferden mürekkebdir."
42. Nizamname'nin yirmi sekizinci maddesinde Ruhani
Meclisin görevleri sayılmıştır. Buna göre cemaatin dinî işlerini yönetmek, dinî
inancını desteklemek ve güçlendirmek, Ermeni kilisesinin inanç esaslarını,
gelenek ve göreneklerini bozulmaktan korumak, kiliselerin ve kilise
ilgililerinin düzenli olmasına dikkat etmek, kilise ilgililerinin mevcut
durumlarını iyileştirmek, gelecekteki durumlarını sağlamlaştırmak ve
geliştirmek, cemaatin okullarını zaman zaman denetleyerek dinî eğitim konusuna
dikkat etmek ve becerikli, yetenekli rahip ve papazlar yetiştirmek, ortaya
çıkan dinî meseleleri araştırıp yürürlükteki kilise usullerini uygulayarak
çözüp sonuca bağlamak Ruhani Meclisin görevleri arasında sayılmıştır.
"Yirmisekizinci madde: Meclis-i Ruhani'nin vezaifi
milletin umûr-u ruhaniyyesine nezaret ve itikadat-ı mezhebiyyeyi milletce
tervic ve tahkim ve Ermeni Kilisesi'nin akaid ve rivayat-ı meriyyesini ihlalden
muhafaza ve kiliseler ile ehl-i kilisenin bir hal-i muntazamda bulunmalarına
sarf-ı dikkat ve taife-i ruhbanın gerek ahval-i hazıralarının ıslahına ve gerek
ahval-i müstakbelelerinin istihsal-i esbab-ı teminiyyesine devam ve ikdam ve
mekatib-i milliyyeyi vakit vakit muayene ile talim-i mezheb hususuna bezl-i
dikkat eylemek ve ehliyyet ve kabiliyyetiyle muttasıf rahib ve papazlar
yetiştirmek ve milletçe tekevvün eden mesail-i mezhebiyyeyi bi't-tahkik usul-i
meriyye-i kiliseye tatbikan hal ve tesviye etmek hususlarından ibarettir."
43. Nizamname'nin elli yedinci maddesinde Genel Meclisin
yüz kırk üyeden oluştuğu, yirmi üyenin Ruhanilerden ve yüz yirmi üyenin
Sivillerden oluşacağı hüküm altına alınmıştır.
"Elliyedinci Madde: Meclis-i Umumi yüz kırk azadan
mürekkebdir. Aza-yı merküme üç kısım olup birinci kısmı olarak bir subu'u ki
yirmi neferi İstanbul'da bulunan ehl-i kilise tarafından intihab olunan ehl-i
kilise. İkinci kısmı olarak ikinci subu'u olan kırk neferi ki taşralardan
gelecek milletvekilleridir. Üçüncü kısmı olarak dört subu'u yani seksen neferi
Dersaadet kilise cemaatleri taraflarından intihab olunan vekilleridir."
44. Cumhuriyet Dönemi'nde 1950, 1961, 1990 ve 1998
yıllarında olmak üzere dört defa Türkiye Ermenileri Patrik Seçimi yapılmıştır.
Bu seçimlerde uygulanan prosedür özü aynı kalmakla beraber günümüze kadar
geçerliliğini korumuştur. 18/9/1961 tarihli ve 511654 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararnamesiyle bir defaya mahsus olarak ve atiye ilişkin hiçbir hukuki hüküm
ifade etmemek üzere yürürlüğe giren Patrik Seçimine İlişkin Talimatname
(Talimatname), 1990 ve 1998 tarihli Patrik seçimlerinde de aynen uygulanmıştır.
Cumhuriyet Dönemi'nde gerçekleştirilen son iki seçimde İçişleri Bakanlığına
Patriklik seçimi yapılacağı bildirilmiş, bu bildirimle birlikte seçimde 1961
tarihli söz konusu Talimatname'nin kullanılacağı da ifade edilmiştir. Son iki
seçimde İçişleri Bakanlığı, bahse konu Bakanlar Kurulu Kararnamesi gereğince
Talimatname'nin uygulanmasının uygun olduğunu bildirmiştir. Talimatname'nin
ilgili hükümleri şöyledir:
"Madde 1: Münhal bulunan Türkiye Ermenileri
Patrikliği makamı için yapılacak olan yeni patrik seçimi işbu talimatname ile
tespit olunan esaslar dairesinde icra edilecektir...
Madde 2: İstanbul Valiliğince yukarıda zikri geçen
tezkere ile verilen talimat gereğince, seçime tekaddüm eden günlerde ve seçim
gününde seçim propagandası yapmak kat'iyyen yasaktır.
Madde 3: Patrik seçimine iştirak edecek olan sivil
delegelerin seçimi 1l/10/1998 günü Ermeni kiliselerinin mütevelli heyetleri
odalarında Ermeni cemaati mensuplarının oyları ile ve aşağıdaki maddeler
gereğince yapılır.
Madde 4: İstanbul'da ve taşrada mevcut her bir Ermeni
kilisesi mütevelli heyeti mıntıkası bir seçim bölgesi addolunur ve her seçim
bölgesinde civarındaki cemaat adedine göre hesaplanarak, ilişik listeye
dercedilen adette (bir veya birden ziyade) sivil delege seçilir.
Madde 5: Her kilisenin mütevelli heyeti kendi
mıntıkasından seçilecek delegeler seçimini idare etmek üzere, bir bölge seçim
komisyonu teşkil eder. Bu seçim komisyonları kilise mütevelli heyetleri azaları
ile cemaatten davet edilecek iki veya üç şahıstan teşekkül eder...
Madde 8: Delegeliğe namzet olabilmek için aşağıdaki
şartlara haiz olmak gerekir.
a) Ermeni Kilisesine mensup olmak
b) Otuz yaşını ikmal etmiş bulunmak
c) Okur yazar olmak
d) Mahkumiyet ve amme hizmetlerinden mahrumiyet gibi
seçilebilmek için kanuni manileri bulunmamak...
Madde 10: Taşradaki kilise bölgelerinden seçilecek olan
delegelerin delegelik sıfatları mahalli seçim şartlarına göre, mahalli
mütevelli heyetlerince hazırlanacak mazbatalara göre tesbit ve tasdik olunur.
Taşradaki kiliseler çevresinden seçilecek delegelerin İstanbul'da mukim
kimseler arasından da gösterilmesi mümkündür.
Madde 11: Seçmen olabilmek için aşağıdaki şartlara haiz
olmak lazımdır;
a) Ermeni kilisesine ve aynı bölge cemaatine mensup
olmak,
b) Nüfus hüviyet cüzdanına göre 21 yaşını ikmal etmiş
bulunmak,
c) Oyunu kullandığı sırada hüviyetini nüfus cüzdanı ile
tevsik etmek.
d) Mahkumiyet ve amme hizmetinden memnuiyet gibi, seçime
iştirak için kanuni
manileri [bulunmamak].
Madde 12: Her seçmen oyunu yalnız kendi ikametgahı seçim
bölgesinde ve bizzat kullanır....
Madde 17: Oturdukları mahallede ermeni kilisesi
bulunmayan cemaat mensupları oylarını mahallerine en yakın kilisede
kullanacaklardır. Ancak, bunların isimlerini daha evvel o kilisenin seçmen
kütüğüne kaydettirmeleri icap eder.
Madde 18: Seçim bölgelerinde yapılacak seçim masrafları
kadim teamül vechile kiliseler sandıklarından tesviye olunacaktır.
Madde 19: İlişik Listede gösterilen adette patrik
seçimine katılacak olan ruhani delegeler İstanbul'da mevcut ve Ermeni
Kilisesine mensup bütün ruhanilerin 9/10/1998 günü patrikhanede yapacakları
toplantıda gizli oyla seçilir.
Madde 20: 18 inci [madde] seçilecek olan ruhanilerin en
az beş seneden beri ruhaniyet silkine dahil bulunmuş olmaları ve otuz yaşını
ikmal etmiş bulunmaları şarttır.
Madde 21: Yeni Patrik yukarıdaki maddelerde belirtilen
şekilde cemaatçe ve ruhaniler tarafından seçilen ruhani ve sivil delegeler
tarafından aşağıdaki gösterilen şekilde seçilir.
Madde 22: 19 ncu maddede 9/10/1998 günü toplanacağı
belirtilen ruhaniler heyeti patrik seçimine iştirak edecek olan ruhani
delegeleri seçtikten sonra, durumları patrik seçmeye müsait olan bir listesini
de hazırlayarak, patrikhane ruhani meclisinde ve patrik seçimi müteşebbis
heyetinde müzakere edilerek bunlar tarafından hazırlanacak olan 5 kişilik
patrik namzetleri nihai listesinin tanzimine esas olmak üzere, bu listeyi
patrik vekiline tevdi eder.
Madde 23: Patrik namzedi listesine dahil edilecek
ruhanilerin aşağıdaki şartlara haiz olmaları lazımdır.
a) Babadan Türk olmak.
b) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin itimadına mazhar
olmak.
c) Episkoposluk rütbesine haiz olmak.
d) 35 Yaşını ikmal etmiş bulunmak.
e) Mahkumiyet ve amme hizmetinden memnuiyet gibi,
seçilmeye mani halleri bulunmamak.
f) Patriklik vazifesini layıkile yapabilecek iktidar ve
ehliyette bulunmak.
Madde 25: Yeni seçilecek patrik 22 inci madde gereğince
hazırlanan 5 kişilik namzet listesine dahil ruhaniler arasında seçilir.
Delegeler bu liste dışında kalan ruhanilere de oy vermekte serbest olmakla
beraber, namzet listesi haricinde kendilerine oy verilecek ruhanilerin 22 inci
madde gereğince ruhaniler heyeti tarafından hazırlanmış olan ilk listeye dahil
bulunmuş olmaları şarttır.
Madde 27: Oyların ekseriyetini kazanan namzet Türkiye
ermenileri patriği add ve ilan olunur.
Madde 29: Seçim mazbatasının nüshaları kendisine tevdi
edilecek olan patrik vekili seçimin neticesini hükümete arz ederek, Kisve
kanunu gereğince, yeni seçilen patriğe mabet dışında ruhani kisve giyebilmesi
için izin ister.
Madde 30: Yeni patriğe patriklik asasının tevdi ve yemin
merasimi patrikhanece tesbit edilecek bir gün ve saatte yine Kumkapı'daki
Meryem Ana kilisesinde icra olunur. Yeni patrik tespit edilecek gün ve saatte
yapılacak ayin esnasında, kilise mihrabının önünde şu şekilde yemin eder:
'Vazifemi Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına, nizamlarına ve örf ve adetlerimize
uygun olarak ifa edeceğime, cemaatimize ait dini, hayri ve içtimai
müesseselerin hak ve menfaatlerini koruyacağıma, dindaşlarıma hak, hakikat ve
fazilet yolunda rehber olacağıma ve bu yoldan sadakatle hizmet edeceğime huzuru
ilahide söz veririm.'
Bundan sonra patrik vekili tarafından yeni patriğe
patriklik asası tevdi ve kendisi tebrik olunur."
45. Patrik Seçimi Müteşebbis Heyetinin oluşturulması
usulüne de değinmek gerekir. Talimatname'de Müteşebbis Heyetin nasıl
kurulacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Cumhuriyet
Dönemi'nde yapılan patrik seçimleri için oluşturulan Müteşebbis Heyetler şu
şekilde teşekkül etmiştir: Ermeni cemaatine mensup ve sayısı kırk civarında
olan (hastahane, yetimhane ve kiliseler gibi) vakıfların seçimle işbaşına gelen
Mütevelli Heyetlerinin temsilcileri patrikhanede bir toplantı yaparak cemaat
mensubu, bilgi birikimi ile temayüz etmiş kişileri aday göstermiş; adayların
oylanması sonucu seçilen en az on beş üyeden oluşmuştur.
B. Uluslararası
Hukuk
46. Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşmesi (MSHS)'nin 18. maddesinin (1), (2)ve (3)
numaralı fıkraları şöyledir:
1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip
olacaktır. Bu hak, herkesin istediği dine ya da inanca sahip olması ya da
bunları benimsemesi özgürlüğünü ve herkesin aleni veya özel olarak bireysel ya
da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra,
bunun icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü
de içerir.
2. Hiç kimse, kendi seçtiği bir din ya da inanca sahip
olma ya da bunu benimseme özgürlüğünü zedeleyecek bir baskıya maruz
bırakılamaz.
3. Bir kimsenin kendi dinini veya inançlarını ortaya
koyma özgürlüğüne ancak yasalarla belirlenen ve kamu güvenliğini, düzenini,
sağlığını, ahlakını ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerini korumak için
gerekli kısıtlamalar getirilebilir.
47. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
“Düşünce, din ve vicdan özgürlüğü” kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu
hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya
açık veya kapalı ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya
inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.
2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, sadece yasayla
öngörülen ve demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel
sağlık veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için
gerekli sınırlamalara tabi tutulabilir.
48. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) din özgürlüğünü
Avrupa kamu düzeninin temel unsuru olan demokrasinin en önemli ilkelerinden
biri olarak kabul etmektedir. AİHM, Yunanistan'a karşı Kokkinakis
(Kokkinakis/Yunanistan, B. No. 14307/88, 25/5/1993, § 31) kararında
Sözleşme'nin 9. maddesindeki özgürlüğün çoğulcu demokratik toplum açısından
önemini şu şekilde ortaya koymuştur:
“9. maddede korunan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü,
Sözleşme’deki anlamıyla ‘demokratik toplum’un temel taşlarından biridir. Bu
özgürlük dini boyutuyla, inananların kimliklerini ve yaşam biçimlerini
şekillendiren en önemli unsurlardan biri olmanın yanı sıra, aynı zamanda
ateistler, agnostikler, septikler ve din karşısında kayıtsız kalanlar için de
çok kıymetli bir değerdir. Yüzyıllar süren bir mücadele sonucunda, büyük bir
bedelle kazanılan ve demokratik toplumun ayrılmaz bir unsuru olan çoğulculuk da
bu özgürlüğe dayanmaktadır.”
49. AİHM, Bulgaristan'a karşı Müslüman Cemaatin
Yüksek Diyanet Konseyi/ Bulgaristan (B. No: 39023/97, 16/12/2004, § 93)
kararında inanç grupları arasındaki meselelerin çözümünde devletin tarafsız
davranmasının ve diyalog yollarını daima açık tutmasının demokratik toplumdaki
önemine dikkat çekmiştir:
"Mahkeme, dini cemaatlerin özerk varlıklarının
demokratik bir toplumdaki çoğulculuk için kaçınılmaz olduğunu hatırlatmaktadır.
Demokratik toplumda birarada bulunan farklı dinler ve dini grupların
menfaatlerini uzlaştırmak için Devlet'in girişimde bulunması gerekli olabilir,
ancak Devletin düzenleyici yetkisini kullanırken ve farklı dinler, mezhepler ve
inançlarla ilişkiye girerken nötr ve tarafsız olma ödevi vardır. Buradaki
mesele, çoğulculuğun ve temel özelliklerinden birisi bir ülkenin problemlerini
usandırıcı oldukları zaman bile diyalog yoluyla çözümleme imkanını sunması olan
demokrasinin düzenli işleyişini muhafaza etmektir (bkz. Kokkinakis/Yunanistan,
§ 33; Bessarabia Metropolitan Kilisesi ve Diğerleri/Moldova, B. No. 45701/99,
13/12/2001, § 123; Hasan ve Chaush/Bulgarıstan, B. No: 30985/96,26/10/2000, §
78)"
50. Lozan Antlaşması’nda Ermenilerle ilgili özel hükümler
bulunmamaktadır. Ermenilerin statüsü, diğer Müslüman olmayan azınlıklar gibi
Lozan Antlaşması’nın 37. ve 45. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Lozan
Antlaşması’nda azınlıkların durumunun ele alındığı maddelerin ilgili kısımları
şöyledir:
"Madde 37: Türkiye, 38'den 44'e kadar olan
Maddelerde musarrah ahkâmın kavanini asliye şeklinde tanınmasını ve hiç bir
kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin bu ahkâma münafi veya
muarız olmamasını ve hiç bir kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei
resmiyenin ahkâmı mezkûreye ihrazı tefevvuk etmemesini taahhüt eder.
Madde 38: Türkiye Hükumeti, tevellüt, milliyet, lisan,
ırk veya din tefrik etmeksizin Türkiye ahalisinin kâffesine hayat ve
hürriyetlerince himayei tamme ve kâmile bahşetmeyi taahhüt eder.
Türkiye'nin bütün ahalisi intizamı âm ve adabı umumiye
ile gayri kabili telif olmayan her din, mezhep veya itikadın gerek umumî ve
gerek hususî surette serbestii icrası hakkına malik olacaklardır. Gayri müslim
akalliyetler, bütün Türk tebaasına tatbik edilen ve Türkiye Hükumeti tarafından
müdafaai milliye veya intizamı âmmın muhafazası için memleketin her tarafında
veya bir kısmında ittihaz edilen tedabir mahfuz kalmak şartıyla serbestli seyrü
sefer ve hicretten tamamıyla istifade edeceklerdir.
Madde 39: Gayri Müslim akalliyetlere mensup Türk tebaası,
Müslümanların istifade ettikleri ayni hukuku medeniye ve siyasiyeden istifade
edeceklerdir.
Türkiye'nin bütün ahalisi din tefrik edilmeksizin kanun
nazarında müsavi olacaklardır.
Din, itikat veya mezhep farkı hiç bir Türk tebaasının
hukuku medeniye ve siyasiyeden istifadesine ve bilhassa hidematı umumiyeye
kabulüne, memuriyete ve meratibe nailiyetine veya muhtelif mesaliki ve sanayii
icra etmesine bir mania teşkil etmeyecektir...
Madde 40: Gayrimüslim akalliyetlere mensup olan Türk
tebaası hukuken ve fiilen diğer Türk tebaaya tatbik edilen aynı muamele ve aynı
teminattan müstefit olacaklar ve bilhassa, masrafları kendilerine ait olmak
üzre her türlü müessesatı hayriye, diniye veya içtimaiyeyi, her türlü mektep ve
sair müessesatı talim ve terbiyeyi tesis, idare ve murakabe etmek ve buralarda
kendi lisanlarını serbestçe istimal ve âyini dinilerini serbestçe icra etmek
hususlarında müsavi bir hakka malik bulunacaklardır.
Madde 42. ... Türkiye Hükumeti mezkur akalliyetlere ait
kiliselere, havralara, mezarlıklara ve sair müessesatı diniyeye her türlü
himayeyi bahşeylemeyi taahhüt eder. Ayni akalliyetlerin hali hazırda Türkiye'de
mevcut olan evkafına ve müessesatı diniye ve hayriyelerine her türlü teshilât
ve müsaadat ita olunacak ve Türkiye Hükümeti yeni müessesatı diniye ve hayriye
ihdası için bu kabil sair müessesatı hususiyeye temin edilmiş olan teshilâtı
lâzimeden hiç birini diriğ etmeyecektir.
Madde 43: Gayrimüslim akalliyetlere mensup Türk tebaası,
ahkâmı itikadiyelerine mugayir veya dinî ayinlerini muhil her hangi bir
muamelenin ifasına mecbur tutulmayacakları gibi..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
51. Mahkemenin 22/5/2019 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
52. Başvurucular;
i.Mevcut Patrik'in hastalık nedeni ile görevini
yapamadığı için görevden ayrılmış sayılması gerektiğini ve 1863 tarihli
Nizamname'nin "çeşitli nedenlerle" (esbabı saire) patriklik
makamının boşalması hâlinde yeni patriğin seçileceğine ilişkin 2. maddesi uyarınca
yeni bir patrik seçilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
ii. Ermeni cemaatine mensup cemaat vakıflarının
temsilcileri tarafından oluşturulan Müteşebbis Heyetin patrik seçimine ilişkin
her türlü fiilî ve hukuki işlemleri yürütmek ve sonuçlandırmak, gerektiğinde
hukuka aykırı işlemler hakkında yargı yoluna başvurmak yetkisine sahip olduğunu
ifade etmişlerdir. İstanbul Valiliğinin Türkiye Ermenileri Patriğinin seçimine
ilişkin görüş oluştururken, herhangi bir iradeden bağımsız olarak sadece patrik
seçim prosedürünü uygulamak amacıyla hareket eden, Ruhani Kurul dâhil, hiçbir
cemaat kurum ve kuruluşunun talimatıyla hareket etmesi söz konusu olmayan,
kendi içinde bağımsız, objektif ve tarafsız bir heyet olan Müteşebbis Heyetten
bilgi almadığını vurgulamışlardır.
iii. Patrik seçimi sürecinde cemaat içi veya dışı kişi,
kurul veya kurumlardan seçime dair gelebilecek her türlü itiraz ve benzeri
taleplerin çözüm yerinin Müteşebbis Heyeti olduğunu ileri sürmüşlerdir.
İdarenin cemaatin kendi dinamikleriyle halletmeleri gereken bir meseleye
müdahale etmesinin ve cemaat geleneklerinde olmayan bir kurum ihdas ederek
patrik sorununu çözmeye çalışmasının cemaatin iç işlerine müdahale olduğunu
ileri sürmüşlerdir. Patrik seçiminin antidemokratik bir şekilde engellendiğini,
temsil sisteminin ortadan kaldırıldığını ve cemaat iradesinin yok sayıldığını
ifade etmişlerdir. Başka bir deyişle başvurucular, idarenin müdahalesinin
Türkiye Ermeni toplumunun demokratik bir tarzda patriğini seçme hak ve
özgürlüğüne getirilmiş bir sınırlama olduğunu savunmuşlardır.
iv. Ruhani Meclisin seçim kararı alan ve bunu uygulamak
için Müteşebbis Heyeti oluşturan bir kurul olmadığını, gerek Ermeni toplumunun
örf ve adetlerinde ve gerekse öteden beri uygulanagelen hukuki metinlerde
Ruhani Heyet için böyle bir yetkiye yer verilmediğini belirtmişlerdir.
v. Bakanlar Kurulunun halkın iradesiyle işbaşına gelmeyen
Başepiskopos Aram Ateşyan'a mabet dışında kisve giyme izni vermesi ile seçilmiş
Mesrop Mutafyan'ın patriklik sıfatını sonlandırdığını, böylece idarenin, cemaat
iradesini yok sayarak ihdas ettiği genel patrik vekili mevkiine gelecek olan
kişiyi patriklik yetkileriyle donattığını ifade etmişlerdir.
vi.Anayasa'nın din ve vicdan hürriyetine ilişkin 24.
maddesinin yargılamanın adil olmaması ve kararın gerekçeli olmaması nedeniyle
36. ve 141. maddelerinin, Ermeni cemaatine ayrımcılık yapılması nedeniyle kanun
önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesinin, devletin Ermeni cemaatine karşı
görevlerini tam olarak yapamaması nedeniyle 5. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
53. Bakanlık görüşünde;
i. İdari makamların Ermeni patriğinin seçiminde mevcut
kuralların uygulanmasını gözetme görevi bulunduğu, seçim sürecinin tamamen
cemaat yetkililerince 1863 tarihli Nizamname, Talimatname ve teamüllere uygun
olarak yürütüldüğü, bu sürece devlet organlarının bir müdahalesinin söz konusu
olmadığı belirtilmiştir.
ii.İstanbul Ermeni Patriği'nin sağlık sorunları nedeniyle
uzun bir süreden beri görev yapamaması nedeniyle ortaya çıkan sorunun çözümüyle
ilgili olarak ruhanilerin eş-patrik seçilmesi gerektiği ve Sivillerin yeni bir
patrik seçilmesi gerektiği yönündeki görüşlerinin birlikte değerlendirildiği
belirtilmiştir. İki farklı görüşü uzlaştırıcı nitelikte, yetkili Patriklik
organlarınca yapılacak bir patrik genel vekilliği seçiminin gündeme geldiği, bu
önerinin idari mercilerin ilgililerin taleplerini dikkate alarak cemaatin kendi
çözümünü bulmasına yardımcı olma amacına hizmet ettiği ve başvuruya konu
işlemin devletin pozitif yükümlülüklerinden olan dinsel alanı düzenleme
görevi çerçevesinde tesis edildiği ifade edilmiştir.
iii. Patrik vekilliği kurumunun Ermeni geleneklerinde
bulunduğu, mevcut Patrik Mesrob Mutafyan'ın 27/8/2004 tarihinde makamından bir
süre ayrı kalacağından Ruhani Kurul Başkanı Episkopos Aram Ateşyan'ı patrik
genel vekili olarak atadığı ileri sürülmüştür.
54. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular;
i. Bakanlığın görüşünde önemli noktalara değinilmediğini
ifade etmişlerdir. Buna göre Bakanlık, 1863 tarihli Nizamname'de patrik genel
vekilliği müessesesi bulunmadığı hâlde mevzuatla çelişen bir kurum ihdas
edildiğini kabul etmemiş, Nizamname'nin 28. maddesinde Ruhani Genel Meclisinin
görevlerinin sayıldığı ve patrik genel vekili seçmenin bu görevlerden olmadığı
gözardı edilmiştir.
ii. İdarece patrik genel vekilliğinin tarafları
uzlaştırıcı bir formül olarak gösterilmek istenmesine rağmen idarenin mevzuatta
ve gelenekte olmayan uygulamaları nedeniyle Ermeni cemaatinin ikiye bölündüğünü
ve patrik genel vekilliği müessesesinin getirilmesinin devletin dinî geleneğe
açık müdahalesi olduğunu savunmuşlardır.
iii. Ruhaniler Genel Meclisinin 26/10/2016 tarihli kararı
ile Patrik'in emekliye sevk edilmiş sayılmasına karar verdiğini
hatırlatmışlardır.
B. Değerlendirme
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların Anayasa'nın 5., 10., 36. ve 141. maddelerinin ihlal
edildiği yönündeki şikâyetlerinin özü kamu gücü işlemi ve derece mahkemesi
kararları ile din özgürlüğünün ihlal edildiğidir. Bu nedenle başvurunun din
özgürlüğü yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
56. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak “Din ve vicdan hürriyeti” kenar başlıklı 24. maddesinin
birinci, ikinci, üçüncü ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine
sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet,
dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî
inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden
dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
...
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî
temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya
kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini
veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve
kötüye kullanamaz."
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
57. Bakanlık, başvurucuların mağduriyet sıfatlarının
bulunmadığını ileri sürmüştür. Bununla beraber başvurucular sırasıyla hem
Ermeni cemaati üyesi hem de Sivillerce oluşturulmuş Müteşebbis Heyetin başkanı
ve sekreteridir. Türkiye Ermenileri Patrikliği Seçimi'ne ilişkin olarak
idarenin ve derece mahkemelerinin kararlarından başvurucuların doğrudan
etkilenmedikleri söylenemez.
58. Bakanlık ayrıca başvurucuların karar düzeltme yoluna
başvurmadıklarını da hatırlatmış ve bu sebeple başvuru yollarının
tüketilmediğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda
bulunabilmek için karar düzeltme kanun yolunun tüketilmesi zorunluluğu
bulunmadığına pek çok kez karar vermiştir (Sema Öktem, B. No: 2013/852,
6/3/2014, § 22).
59. Mevcut davanın koşullarında Anayasa Mahkemesi,
başvurucuların mağdur sıfatlarına ve başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin
daha ileri bir değerlendirmeyi gerekli görmemektedir. Açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşılan din özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı
60. Başvurucular; mevcut Patrik'in görevini yapamaması
nedeniyle patriklik makamının boşaldığını, Ermeni cemaatinin dinî liderini
seçmesinin engellenmesinin din özgürlüğüne müdahale olduğunu savunmuşlardır.
Bakanlık; devletin tarafsızlık içinde hareket ettiğini, başvurucuların din
özgürlüğüne bir müdahalesinin söz konusu olmadığını, Patrik'in hastalığının
ortaya çıkmasından itibaren idarenin, Sivil ve Ruhani grup arasında ortaya
çıkan anlaşmazlığı çözmeye yardımcı olmayı ve gruplar arasında baş gösteren
olumsuzlukları düzeltmeyi amaçladığını ifade etmiştir.
61. İlk olarak eldeki mesele gayrimüslim azınlıklara
ilişkin olduğundan Lozan Antlaşması hükümleri meselenin çözümlenmesinde
gözönünde bulundurulacaktır. Lozan Antlaşması'nın 38. maddesinde bir inancın uygulama
davranışının açık veya özel alanda yerine getirilmesi özgürlüğünden
bahsedilmiştir. Kuralda Türkiye'nin bütün ahalisinin, her dinin, mezhebin veya
inancın kamu düzeni ve genel ahlak ile çatışmayan gereklerini ister açıkta
isterse özel olarak serbestçe yerine getirme hakkına sahip olduğu ifade
edilmiştir (bkz. § 50).
62. Din özgürlüğüne bir müdahalede bulunulup bulunulmadığı
değerlendirilirken AİHM tarafından ortaya konan içtihat da gözetilecektir.
AİHM'e göre bölünmüş bir dinî cemaat içinde belli bir lideri ya da grubu
destekleyen veya cemaati ya da onun bir bölümünü kendi iradesine karşın tek bir
liderliğe tabi olmaya zorlayan devlet müdahaleleri din özgürlüğüne müdahale
oluşturmaktadır (Şerif/Yunanistan, B. No: 38178/97, 14/12/1999, § 49, 52
ve 53; Hasan ve Chaush/Bulgaristan, § 78; Müslüman Cemaatin Yüksek
Diyanet Konseyi/ Bulgaristan, §§ 76, 85).
63. Bir cemaatin liderliği konusundaki anlaşmazlıklar
değerlendirilirken Anayasa’nın 24. maddesi ile birlikte uluslararası
sözleşmelerde açığa vurma hâllerine ilişkin olarak yapılan atıflar da gözönünde
bulundurulmalıdır. Nitekim MSHS’nin 18. maddesi ve Sözleşme’nin 9. maddesi
uyarınca açığa vurma genel olarak bir “din veya inancın”, “uygulama,
ibadet, öğretim ve ayin”leri olarak kabul edilmiştir.
64. Anayasa Mahkemesi, Tuğba Arslan ([GK], B. No:
2014/256, 25/6/2014, § 66) kararında ayrıntılı olarak bir davranışın inancın
uygulaması olup olmadığının belirlenmesinin ehemmiyeti üzerinde durmuştur.
Bireyi din veya inancına uygun davranmaktan alıkoymak, inancın kendisinin
zayıflatılması ve bireyin din ve inanç özgürlüğünün ihlali ile
sonuçlanacağından bir davranışın inancın uygulaması olup olmadığının
belirlenmesi önem kazanmaktadır. İnancın uygulaması teriminin diğer
açığa vurma şekillerinden çok daha kapsayıcı nitelikte olması nedeniyle daha
ayrıntılı bir şekilde ele alınması gerekmektedir.
65. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak örneğin BM İnsan
Hakları Komitesi tarafından, MSHS’nin 18. Maddesi Hakkındaki 22 No.lu Genel
Yorum’unda “öğretme, uygulama, ibadet ve ayin” terimlerinin içeriğini
daha geniş anlamda değerlendiren çeşitli davranış şekillerinin bir listesi
verilmiş ve kendi dinî liderlerini seçme özgürlüğü inancın uygulanması
teriminin kapsamında kabul edilmiştir. Komiteye göre;
“...bir din veya inancın uygulanması ve öğretilmesi, bir
dini grubun iç işlerinin idaresinin parçası olan, diğerlerinin yanında, kendi dini
liderlerini, rahiplerini veya öğretmenlerini seçme özgürlüğü... gibi
davranışları içerir.”
66. İnancın uygulaması deyimi Anayasa'nın 24.
maddesinde yer almamaktadır. Bununla beraber Anayasa'nın 24. maddesinde
herkesin dinî inanç ve dinî kanaat hürriyetine sahip olduğu
belirtildikten sonra ibadet, dinî ayin ve dinî törenlerin
serbest olduğu ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesi sözü edilen kavramların
yalnızca dar anlamıyla ayinleri ve törensel tapınma davranışlarını ifade
etmediği, bu anlamlarına ilave olarak geniş anlamda dinî hayatın bir
gerekliliği olduğu kabul edilen çeşitli uygulamaları ve açığa vurum
davranışlarını da içerdiği şeklinde yorumlanabileceği kanaatindedir. Aksi bir
yaklaşımla "ibadet", "dini ayin" ve "dini
tören" kavramlarının yalnızca dar anlamlarının kabul edilmesi
uluslararası belgelerde "inancın uygulanması" kavramı altında
olduğu kabul edilen ve böylece din özgürlüğünün koruması altına alınan tapınma
davranışları dışındaki diğer açığa vurum davranışlarını Anayasa'nın 24. maddesinin
sağladığı korumanın dışında bırakacaktır.
67. Ermeni patriği, bir dinî topluluk olan Türkiye
Ermenileri cemaatinin ruhani lideridir ve patriğin cemaat içinde oynadığı rol
ile ibadet kavramının ifade ettiği anlam bütünü arasında bir yakınlık
olduğu açıktır. Dolayısıyla bilhassa dinî liderlerin seçilmesi ve seçilmiş
belirli bir dinî liderin yönetiminde bir cemaat hayatının herhangi bir
tartışmaya gerek bulunmayacak şekilde Anayasa’nın 24. maddesi kapsamında yer
alan dinini açığa vurma hakkının koruması altında olduğu kabul edilmelidir.
68. Devletin belirli bir inanç grubu içinde ortaya çıkan
bir anlaşmazlığın çözülmesi için arabuluculuk da dâhil olmak üzere bazı
politikalar geliştirmesi inanan insanların Anayasa'nın 24. maddesinde korunan
haklarına müdahale teşkil etmeyecektir. Başvuruya konu olayda idare, bölünen
Ermeni cemaatinin şu ya da bu bölümünü desteklememiş olmakla birlikte mevcut
Patrik'in görevlerini yapamayacak kadar hasta olması hâlinde patriklik
makamının boşalıp boşalmadığına ilişkin olarak Sivil grup ile Ruhani grup
arasında görüş ayrılığı ortaya çıkması üzerine taraflardan hiçbirinin talebini
kabul etmeyerek bir anlamda kendi çözüm önerisini uygulatmıştır. Tartışmaya
konu olan temel mesele, bu hadiselerin anayasal olmayan bir devlet baskısının
ya da cemaat tarafından serbestçe belirlenen bir liderlik değişiminin sonucu
olup olmadığıdır.
69. Son olarak patriklik müessesesinin Ermeni cemaati
için dinsel önemi her türlü izahtan varestedir. Durum böyleyken başta Nizamname
olmak üzere mevzuat ve Ermeni cemaatinin gelenekleri ile birlikte
değerlendirildiğinde başvurucuların yeni patrik seçme isteklerinin
inançlarından kaynaklandığını kabul etmemek için herhangi bir neden
bulunmamaktadır. Dolayısıyla mevcut olayda yeni bir patrik seçilmesi gerekip
gerekmediğine karar vermeksizin başvurucuların yeni patrik seçme taleplerinin
engellenmesinin devletin Ermeni cemaatinin iç örgütlenmesine, dolayısıyla
başvurucuların Anayasa'nın 24. maddesinde güvence altına alınan din ve inanç
özgürlüklerine bir müdahale oluşturduğu kabul edilmiştir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
70. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 24. maddelerinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
i. Kanunilik
71. Bir hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu
olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun
hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 24. maddesi kapsamında yapılan
bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için
müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (din özgürlüğü
alanında kanunilik ölçütüne ilişkin geniş açıklamalar için bkz. Tuğba Arslan,
§§ 81-99; kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Sevim
Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B.
No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 53-69).
72. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
kanunilik ölçütü ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kılar. Bir
yasama işlemi olarak kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin ürünüdür
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma
usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler
alanında önemli bir güvence ortaya çıkartır. Fakat kanunilik ölçütü aynı
zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem
kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın
erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini
garanti altına alır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§§ 54, 55).
73. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir
içerikte olmasını ifade eder.Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni
düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının
hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bir kanuni
düzenlemede, hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı
ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı
belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve
yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri mümkün
hâle gelebilir. Böylece hukuk güvenliği sağlanarak kamu gücünü kullananların
keyfî davranışlarının önüne geçilmiş olur (Hayriye Özdemir, §§ 56, 57; Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 56).
74. Başvurucuların din ve inanç özgürlüklerine idarece
yapılan müdahalenin hukuki temellerini hemen tespit etmenin kolay olmadığı
vurgulanmalıdır. Nizamname'nin "İstanbul Ermeni Patriğinin Seçimi ile
İlgili Açıklamadır" kenar başlıklı bölümünün ikinci maddesinde
patriklik makamının boşalması durumunda Ruhani ve Cismani Meclislerin
birleşerek bir kaymakam seçecekleri ve onaylanmasını Babıali'den isteyecekleri
ifade edilmiştir. Bugün itibarıyla bir cismani meclis var olmamakla birlikte kaymakam
seçimi uygulamasının devam ettiği anlaşılmaktadır (bkz. § 38).
75.Öte yandan 1961, 1990 ve 1998 yıllarında uygulanan
Talimatname'nin Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girdiği ve Talimatname'nin
2. maddesi uyarınca İstanbul Valiliğine ve dolayısıyla İçişleri Bakanlığına
seçim işleri üzerinde düzenleyici bir rol verildiği anlaşılmaktadır. Bundan
başka Talimatname'nin 29. maddesinde patrik kaymakamının seçimin neticesini
hükûmete arz ederek 3/12/1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin
Giyilemeyeceğine Dair Kanun gereğince yeni seçilen patriğe mabet dışında ruhani
kisve giyebilmesi için izin isteyeceği yazılmıştır.
76. Nizamname'nin ve Talimatname'nin geçerliliği
konusunda da bazı açıklamalarda bulunmak gerekir. Söz konusu belgelerde yer
alan kuralların bir kısmının ya da tümünün geçerliliği konusunda başvurucu ya
da Bakanlık bir itirazda bulunmamışlardır. Diğer taraftan Nizamname'nin Ermeni
cemaatinin örf, âdet ve geleneklerini gösteren ve başvurulan önemli bir belge
olduğu açıktır. Nitekim patrikliğin Ruhaniler Meclisinin ve diğer cemaat
kurumlarının görev ve sorumlulukları ile işleyişine ilişkin kurallar bu belgede
yazmaktadır. Bundan başka Bakanlık da görüşünü gerekçelendirirken Nizamname ve
Talimatname'ye dayanmıştır. Ayrıca ilk derece mahkemesi olan İstanbul 3. İdare
Mahkemesi de Nizamnamenin birinci maddesini yorumlayarak davayı reddetmiştir
(bkz. §§20, 21).
77. Bunlara karşılık İçişleri Bakanlığının Türkiye
Ermenileri Patrikhanesine hitaben verilen 5/2/2018 tarihli cevap yazısında
Nizamname hükümlerine değil, yalnızca 1961 tarihli Patrik Seçim Talimatnamesi
ile "uygulamaya" dayanılmıştır. Bahsi geçen yazıda "1961
tarihli Patrik Seçim Talimatnamesi sonrasında yapılan seçimlerde ve Patrik
seçimlerindeki uygulamada patriğin ölümü, istifası ve diğer nedenlerle
boşalması durumunda yeni patrik seçilmesinin mümkün olduğu" belirtildikten
sonra, "Patriklik makamının boşalmasına imkan sağlayan diğer nedenler
arasında sağlık sorunlarının sayılamayacağına dair yargı kararları bulunduğu"
ifade edilmiştir(bkz. 31).
78. Anayasa Mahkemesi, mahkeme kararlarının ve idari
uygulamaların Anayasa'nın 13. maddesinin aradığı anlamda kanun olup
olmadığını Tuğba Arslan kararında etraflı olarak irdelemiştir:
"Türk hukukunun bazı alanlarında, hâkimin yarattığı
hukuk, hukukun bir kaynağı olarak kabul edilmekle birlikte insan hak ve
hürriyetlerinin sınırlandırılması gibi tamamen biçimsel kanunilik ilkesi
temelinde örgütlenen bir alanda hiçbir zaman “kanun” niteliğinde kural özelliği
kazanamaz. Öte yandan temel bir hak ve özgürlüğe yapılan müdahalenin süreklilik
kazanarak ulaşılabilir ve öngörülebilir hale gelmesi, müdahalenin dayanağı olan
kamu gücü işlemini bir “kanun” haline getirmez. Aksi bir düşüncenin kabulü,
ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kamu gücü işleminden veya eyleminden
kaynaklanan hak ihlallerinin “kanuni” dayanaklarının olduğunun kabul edilmesi
anlamına gelecektir." (bkz. Tuğba Arslan, § 96; ayrıca bakınız aynı karar § 98)
79. 1863 tarihli Nizamname'den bugüne kadar geçen süreçte
yapılan patrik seçimlerinde uygulanan usuller birlikte değerlendirildiğinde
mevcut durumda idarenin patrik seçimine ilişkin işlerin en azından
düzenlenmesinde bir yetkisinin olduğu kabul edilebilir.
80. Bununla beraber Anayasa’nın 13. maddesine göre temel
hakların sınırlandırılması için mutlaka kanuna ihtiyaç vardır. Başvurucuların
din ve inanç özgürlüğünü sınırlandıran söz konusu yetkinin dayanağı olacak
şekilde Anayasa’nın 13. maddesinin aradığı anlamda kamu gücünü kullanan
organların keyfî davranışlarının önüne geçen ve kişilerin hukuku bilmelerine
yardımcı olacak, erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte bir kanun
hükmünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
81. Müdahalenin kanuni dayanağı olmadığı yönündeki
değerlendirmeye karşın mevcut başvurunun koşullarında Nizamname'nin ve
Talimatname'nin ilgili normlarının kanunla sınırlama ölçütünü
karşılamadığı yönünde başvuruyu sonuçlandıran nihai bir hükme değil müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının
değerlendirilmesine ihtiyaç olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
M. Emin KUZbu görüşe farklı gerekçe ile katılmıştır.
ii. Meşru Amaç
82. Başvurucular, yetkililerin amacının Ermeni cemaatinin
yönetiminin Ruhanilere bırakılarak Sivillerin söz sahibi olmalarının
engellenmesi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bakanlık ise devletin Patrik'in
fiilen görev başında olmamasının doğurduğu olumsuzlukların giderilmesini
amaçladığını ifade etmiştir.
83. Anayasa’nın 24. maddesinin “14 üncü madde
hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir”
biçimindeki ikinci fıkrası ve “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya
hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî
veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun,
dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve
kötüye kullanamaz” şeklindeki son fıkrası Anayasa’daki din özgürlüğünü
sınırlama rejiminin temelini oluşturur (Esra Nur Özbey, B. No:
2013/7443, 20/5/2015, § 69).
84. Anayasa'nın 24. maddesinde güvenceye bağlanan din
özgürlüğü negatif yükümlülüklerin yanında devlete kişilerin din özgürlüğünün
korunması çerçevesinde birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir.
Dolayısıyla devletin başkalarının din özgürlüğünün korunmasına ilişkin aldığı
tedbirlerin başka bir kimsenin din özgürlüğünü sınırlaması mümkündür.
85. Osmanlı devrinde başlayan ve Cumhuriyet devrinde de
devam eden sürece bakıldığında devletin genel olarak Ermeni cemaatinin patrik
seçimine ilişkin meselelerde düzeni sağlama ve cemaat mensuplarının hak ve
özgürlüklerini koruma görevinin bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla eldeki
olayda idarenin genel kaygısının Patrik'in hastalığı nedeniyle oluşan dinî ve
yönetsel otorite boşluğunu gidererek meşru yönetimin tesis edilmesine katkı
sunmak olduğu kabul edilmelidir.
86. Dolayısıyla devletin Patrik'in hastalığı nedeniyle
oluşan fiilî durumun ortaya çıkardığı olumsuzlukları gidermek amacıyla
taraflardan hiçbirinin talebini kabul etmeyerek bir patrik genel vekili
seçilmesi biçimindeki kendi çözüm önerisinin uygulanmasını istemesinin ve
böylece Ermeni cemaatinin iç organizasyonuna müdahale etmesinin cemaat
mensuplarının Anayasa'nın 24. maddesinden kaynaklanan hukukunu koruma amacı
taşıdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla patrik seçimlerinin engellenmesi
biçimindeki müdahalenin anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı sonucuna
ulaşılmıştır.
iii. Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a) Din Özgürlüğünün Demokratik Bir Toplumdaki Önemi
87. Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca din özgürlüğü
Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez
unsurlarındandır (Tuğba Arslan, § 51; Esra Nur Özbey, § 43).
88. Din özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden
biri olmasının kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler tarafından
hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan biri olması
hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesi
bulunmaktadır. Bu işlev sebebiyle uluslararası düzlemde dinlerin özgürlükler
karşısındaki konumlarından bağımsız olarak bireylerin belli ölçüler içinde din
özgürlüğüne sahip olduğu kabul edilmiştir. Diğer özgürlükler gibi din özgürlüğü
de uzun ve zorlu bir sürecin sonucunda belli yasal ve anayasal güvencelere
sahip kılınmıştır. Nitekim din özgürlüğü, evrensel ve bölgesel düzeyde insan
haklarına ilişkin uluslararası bildiri ve sözleşmelerin birçoğunda korunan bir
haktır (Ahmet Sil, B. No: 2017/24331, 9/5/2018, § 31; Tuğba Arslan,
§ 52; Esra Nur Özbey, § 44).
(b) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
89. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması
gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile
bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde
temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13.
maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama"
ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı
kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup
aralarında sıkı bir ilişki vardır (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir
Coşkun, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, B.
No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, §
15;AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18 ).
90. Din özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve
istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya
elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem
olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Esra Nur
Özbey, § 79; ifade özgürlüğü bağlamında bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir
Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No:
2014/6128, 7/7/2015, § 51).
91. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin din
özgürlüğü ile Anayasa'nın ilgili maddelerinde bu özgürlüğün sınırlanması
konusunda yer verilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir
Coşkun, §§44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58,
61, 66).
92. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç
ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan
organların din özgürlüğüne müdahale ederken din özgürlüğünün kullanılmasından
kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye
yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak
göstermeleri gerekir (ifade özgürlüğü bağlamında bazı farklılıklarla birlikte
bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan,, §§ 46,
49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
93. Buna göre din özgürlüğüne yapılan bir müdahale,
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
94. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, derece mahkemelerinin müdahaleye neden olan
kararlarında dayandıkları gerekçelerin din özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya
koyup koyamadığı olacaktır. Din özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa
Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan
müdahaleler Anayasa'nın 24. maddesini ihlal edecektir.
(c) Dinî Toplulukların Örgütlenme Özgürlüğü
95. Eldeki başvuru azınlıklara mensup dinî bir topluluğun
liderinin seçimine ve dolayısıyla örgütlenmesine ilişkindir. Din özgürlüğü,
dinî toplulukların devletin keyfî müdahalesinden uzak bir şekilde
örgütlenmesini de içerir. Buna göre devlet, dinî toplulukların iç işlerine
demokratik bir toplumda zorunlu değilse karışmaktan kaçınmak zorundadır.
(d)Demokratik Bir Toplumda Devlet ile Dinî Cemaatlerin
İlişkisi
96. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruya ilişkin Tuğba
Arslan kararında din özgürlüğünün hukukun üstünlüğüne dayanan, etkili ve
anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati
öneme sahip olması nedeniyle Anayasa’nın 24. maddesinin koruduğu hakkın
vazgeçilmez olduğunu hatırlatmıştır. Söz konusu kararda Mahkeme, din özgürlüğünün
ancak tanıma, çoğulculuk ve tarafsızlık anlayışı ile temellendirilen bir
demokraside korunabileceğini ifade etmiştir (tanıma, çoğulculuk ve tarafsızlık
kavramlarına ilişkin daha ayrıntılı açıklamalar için bkz. Tuğba Arslan,
§§ 53, 54; ayrıca bkz. Esra Nur Özbey, §§ 45, 46).
97. Anayasa Mahkemesi çoğulcu toplumda devletin
bireylerin kendi dünya görüşlerinin ve inançlarının gereğine uygun olarak
yaşamaları için gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğunu açıklamıştır.
Mahkemeye göre devlet, toplumda var olan görüşlerden veya yaşam tarzlarından
birini yanlış kabul etme yetkisine sahip değildir. Bu bağlamda
Anayasa’da yer alan sınırlama sebepleri bulunmadıkça farklılıkların bir arada
yaşatılması, çoğunluğun ya da azınlığın hoşuna gitmese de çoğulculuğun bir gereğidir
(Tuğba Arslan, § 54).
98. Demokratik toplumlarda devletin bir arada bulunan
farklı din ve inançlar ile aynı din veya inanç içinde yer alan değişik
grupların menfaatlerini uzlaştırmak için tedbirler alma ve girişimlerde bulunma
yükümlülüğü vardır. Demokratik toplumlarda inanç, düşünce ve hayat tarzları
birbirleriyle çatışan insanların barışçıl bir aradalığını ve toplumda her türlü
inancın kendisini ifade edebileceği çoğulcu bir ortamı sağlama imkanı her zaman
vardır (benzer bir yaklaşım için bkz. Esra Nur Özbey, § 57).
99. Bu bağlamda Anayasa’nın 24. maddesinin devlete din
özgürlüğünü ihlal etmeme şeklinde yalnızca negatif yükümlülükler değil aynı
zamanda bu özgürlüğün rahatça kullanılabileceği bir ortamı sağlama şeklinde
pozitif yükümlülükler de yüklediği hatırda tutulmalıdır(Esra Nur Özbey,
§§ 82-84).
100. Bununla birlikte devlet, Anayasa'nın 24. maddesinden
doğan yükümlülüklerini tarafsız bir şekilde yerine getirmelidir. Söz konusu
tarafsızlığın sağlanması ve anayasal düzen içinde yer alan farklı din ve inanç
gruplarına yönelik hakkaniyetli politikalar geliştirilebilmesi için inanç
gruplarının birbirleriyle ve devletle diyalog yollarının daima açık tutulması
gerekir. Anayasa Mahkemesi, tarafların pozisyonlarını değiştirmeyecekleri
yönünde kuvvetli işaretler görüldüğünde bile devletin bilhassa inanç alanına ait
bir uyuşmazlıkta diyalog yollarını açık tutması gerektiği yönündeki AİHM
görüşünü paylaşmaktadır (bkz. § 49). Zira bu, demokrasinin düzenli işlediğinin
açık bir kanıtıdır.
(e) Dinî
Cemaatlerin Liderlerini Seçmesine İlişkin Anlaşmazlıklarda Devletin Hareket
Tarzı
101. Devlet özellikle hassas bir alan olan dinî
cemaatlerle ilişkilerinde geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak demokratik
bir toplumda devlet, prensip olarak dinî cemaatlerin dinî liderlerini nasıl
seçeceklerine ve dinî işlere ilişkin olarak kendilerini nasıl yöneteceklerine
karışamaz. Bununla birlikte bir dinî uygulama davranışı olarak kabul edilmiş
olan dinî cemaatlerin liderlerini seçmesine ilişkin olarak ortaya çıkan
uyuşmazlıklarda kamu gücünü kullanan organların karşılaşacakları ilk güçlük,
söz konusu uygulama davranışının gerçekten var olup olmadığı ve statüsünün ne
olduğunun tespitinde ortaya çıkmaktadır. İkinci güçlük ise uygulama
davranışının söz konusu din veya inancın ilkeleri çerçevesinde
gerçekleştiğinin ispatı, başka bir deyişle dinsel kuralların veya o topluluğun
geleneğine ait kuralların neler olduğunun tespit edilmesi sorunudur.
102. Dinî liderlerin seçilmesi ve seçilmiş belirli bir
dinî liderin yönetiminde bir cemaat hayatının inancın uygulaması
kapsamında kaldığı konusunda bir kuşku yoktur (bkz. §§ 53-69). Bununla birlikte
eldeki başvurunun çözümünde kritik olan nokta Ermeni cemaatinin yeni dinî
liderinin hangi hâllerde seçileceği ve seçim usulünün belirlenmesinde
toplanmaktadır.
103. Acil bir toplumsal ihtiyacı karşılama hâli dışında
bir din veya inancın en iyi hangi şekilde açığa vurulacağına veya bir
davranışın başvurucunun ileri sürdüğü din veya inancın bir gerekliliği olup
olmadığına söz konusu din veya inancın mensuplarınca karar verilebilir (Tuğba
Arslan, § 67; Esra Nur Özbey, § 59). Buna karşın öğreti ve
uygulamaları yerleşmiş, belli bir hiyerarşik yapılanmaya sahip din veya
inançların pek çoğunda söz konusu din veya inancın öğretileri farklı şekillerde
yorumlanabilmektedir. Aynı inanç içindeki farklılıklar belli bir inancın
mensupları arasında sıklıkla görülür ve üstelik yargı organları bu tip
farklılıkları din özgürlüğü hükümleri bakımından tek başına çözümlemek için
yeterince donanımlı değildir. Bundan başka bu hassas alanda belirli bir din
veya inancın mensuplarının hangisinin ortak inançlarının emirlerini daha doğru
anladığını araştırmak yargılama faaliyeti ve yetkisi kapsamında
değerlendirilemez (Tuğba Arslan, § 70).
104. Belirli bir din veya inanca mensup kişilerin kendi
dinleri ile ilgili yorumlarının ve alışıldık dinî uygulamalarının neler
olduğunu sorgulamak da yargı organlarının ilgisi dışındadır. Aksine bir
yaklaşım mahkemelerin veya kamu gücünü kullanan organların kendi değer
yargılarını fiilen başvurucuların vicdani değerlendirmesinin yerine koyarak
onların din veya inancın uygulamaları konusunda neye inanmalarının yerinde
olduğunu belirlemeleri anlamına gelecektir(Tuğba Arslan, § 72; Esra
Nur Özbey, § 60).
105. Bu sebeplerle eldeki somut olayın odağında yer alan
yeni bir patrik seçilmesi gerekip gerekmediği, bir eş-patrik veya patrik vekili
seçilmesinin mümkün olup olmadığı veya patrik seçiminin usulüne ilişkin
anlaşmazlıklarda olduğu gibi hangi hareket biçiminin bir din veya inancın
kurallarına daha uygun olduğunun değerlendirilmesi, söz konusu inanç
mensuplarının inancı ihlal edilmeden neleri yapabileceğine, başka bir deyişle
bir kişinin neye inanması ve nasıl davranması gerektiğine karar verme (Tuğba
Arslan, § 71) tehlikesini doğurur. Dolayısıylamahkemelerin, idarenin ve
kamu gücünü kullanan diğer organların böyle bir tehlikeye karşı bu alandaki
değerlendirmelerini dikkatli bir şekilde yapmaları beklenir.
106. Eldeki başvuruda olduğu gibi devletin dinî
cemaatlerin veya dinsel azınlık gruplarının din ve inançlarından kaynaklanan
uygulama davranışlarına müdahalenin gerekliliğini ve orantılılığını
değerlendirmede bir takdir payı bulunmaktadır. Buna karşın diğer tüm
özgürlüklerde olduğu gibi din özgürlüğünün de parlak bir retorik olarak
kalmaması için bu takdir payı hem hukuki durumu hem de hukuk kurallarının
uygulanmasına yönelik kararları kapsayacak şekilde Anayasa Mahkemesinin
denetimine tabidir (Esra Nur Özbey, § 76; Ahmet Sil, § 36).
107. Demokratik bir toplumda, mevcut başvurudaki gibi
çatışan menfaatlerin olduğu durumlarda menfaatlerden birini korumak için din
özgürlüğünün özünü zedeleyecek nitelikteki müdahaleler bir çözüm yolu olarak
kabul edilemez (Ahmet Sil, § 37). Ayrıca belli bir dinsel uygulama
davranışına -dinsel grupları uzlaştırmak adına- ölçüsüz müdahalelerin
çoğulculuğu ve hoşgörüyü devlet eliyle örselemek anlamına geleceği hatırda
tutulmalıdır. Bu sebeple demokratik bir toplumda daima hakları korumayı esas
alan yaklaşımlar benimsenmeli; bir hakkın kullanılmasından dolayı ortaya
çıkabilecek sorunlar, hakkı tümüyle kullanılamaz hâle getiren tedbirler yerine
söz konusu hakkın barışçıl kullanımını sağlayacak tedbirler ile
çözümlenmelidir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
108. Eldeki başvuruya konu olayda Ermeni cemaatinin
mevcut Patrik'i hastalığı nedeniyle vazifesini tamamen yapamaz hâle gelmiştir.
Siviller, Nizamname'nin sürekli hastalık nedeniyle görevini yapamayan Patrik'in
yerine yeni bir patriğin seçilmesini emrettiğini ileri sürmüştür. Ruhaniler ise
patriğin ömür boyu seçildiğini, mevcut patriğin ölmeden yenisinin
seçilemeyeceğini savunmuş ve bu sebeple de idarenin -bir patrik vekili
seçilmesi gerektiği yönündeki- görüşünü kabul etmiştir.
109. Eldeki başvuruyu değerlendirmeden önce ifade
edilmelidir ki gayrimüslim Ermeniler Lozan Barış Antlaşması'nın 1. Bölüm 3.
kesiminde "Azınlıkların Korunması" kenar başlıklı hükümlerinin
kapsamında yer almaktadır. Lozan Antlaşması'nın 37. maddesinden 45. maddesine
kadar sıralanmış hükümlerden (bkz. § 50) çıkarılan genel sonuç, Müslümanlar ile
gayrimüslim azınlıklar arasında eşitliğin sağlanmasıdır. Gayrimüslim azınlık
grupların iç işleyişine ve bu çerçevede dinî liderlerini seçmelerine ilişkin
bir hüküm Lozan Anlaşması'nda yer almamaktadır.
110. Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan Patriklik
makamını dolduracak patriklerin seçim usulü 1863 tarihli Nizamname ile yazılı
hukuka bağlanmıştır. Elbette Ermeni cemaatinin varlığı ve hukuksal statüsü bu
tarihten çok önceye, Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar dayanmaktadır.
Zikredilen Nizamname'nin, Ermeni cemaatinin patrik seçimine ilişkin
hükümlerinin bugüne kadarki uygulamalarının temelini oluşturduğu
anlaşılmaktadır.
111. Nizamname'nin yeni patriğin hangi hâllerde
seçileceğini düzenleyen "Patriğin vefatı ve istifası cihetiyle veyahut
esbab-ı saireye mebni patriklik makamının halli vukuunda..."
biçimindeki kuralında yer alan "esbab-ı saire" ibaresinin
sürekli hastalık nedeniyle patriğin görevini yapamayacağı hâlleri kapsayıp
kapsamadığını belirlemek kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir.
Bununla birlikte kamu gücünü kullanan organların ve mahkemelerin herhangi bir
kurala ilişkin yorumlarının temel hak ve özgürlüklere müdahale ettiği
durumlarda söz konusu yorumların anayasal hak ve özgürlüklere vaki müdahaleleri
haklı gösterip göstermediğini, keyfî olup olmadığını, başka bir deyişle söz
konusu kamu makamlarının ve yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak
verdikleri kararların Anayasa'nın 24. maddesi açısından doğruluğunu denetlemek
Anayasa Mahkemesinin görevidir.
112. Başvuru konusu olan müdahalenin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı ile müdahalenin gözetilen meşru
amaçla orantılı olup olmadığını ve bunları haklı göstermek için kamu makamları
tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp
görünmediğini tespit edebilmek amacıyla söz konusu müdahale davanın bütününe
bakarak değerlendirilecektir.
113. Somut olayda başvurucuların da aralarında bulunduğu
Siviller tarafından oluşturulan Müteşebbis Heyet, Patrik'in ileri derecede
hasta olması nedeniyle yeni bir patrik seçileceğini İstanbul Valiliğine
bildirmiştir. Aynı tarihlerde Ruhaniler de İstanbul Valiliğine Türkiye
Ermenileri eş patrik seçimi yapılacağını bildirmişlerdir. İstanbul Valiliği;
Patrik'in hayatta olduğunu, istifa edemediğini, patrik sıfatının devam
ettiğini, patrik seçimine ilişkin mevzuatta patriklik görevinin sağlık
sorunları nedeni ile sona ereceğine ve eş patrik seçimine ilişkin bir düzenleme
bulunmadığını belirterek her iki talebi de reddetmiştir. Başka bir deyişle
idare, yeni patrik seçilmesine ilişkin hâlleri ölüm ve istifa ile
sınırlamış ve Nizamname'nin ikinci maddesinde yer alan "esbab-ı
saire" ibaresini yorumlamayı reddetmiştir (bkz. § 17).
114. Aynı şekilde İstanbul 3. İdare Mahkemesi de
kararında 1863 tarihli Nizamname'ye dayanmasına rağmen patrik seçilen Mesrop
Mutafyan'ın hayatta olduğu, istifa da edemediği ve dolayısıyla patriklik
makamında oluşmuş bir boşalmanın söz konusu olmadığı gerekçesiyle, açılan
davanın reddine karar vermiş (bkz. §§ 20, 21) ve Nizamname'de yer alan "esbab-ı
saire" ibaresinin ne anlama geldiğini yorumlamamıştır.
115. Patrik'in iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığa
yakalanması nedeniyle 2007 yılından itibaren görevinin başında olmadığı
konusunda hiçbir ihtilaf bulunmamaktadır. Nizamname'nin yeni patriğin hangi
hâllerde seçileceğini düzenleyen kuralı yakından incelendiğinde yeni patriğin
patriklik makamının boşalması hâlinde seçileceği belirtilmiş, buna ilave olarak
ölüm ve istifa hâllerinde Patriklik makamının boşalacağı örnek olarak
zikredilmiştir. Kuralda patriklik makamının boşalacağı tüm hâller sayılmakla
tüketilmek yerine "esbab-ı saire" denilerek Patriklik
makamının boşaldığı benzer hâllerde de yeni patrik seçilmesi gerektiği ifade
edilmiştir.
116. Nitekim Anayasa Mahkemesine sunulan bilgilere göre
geçen yüz yıl içinde patriklik makamı genel olarak patriklerin ölümü ile
boşalmasına rağmen seçimle işbaşına gelen patriklerden Zaven Der Yeğyayan 1922
yılında istifa dahi etmeden makamı terk ederek Varna'ya gitmiştir. Bu şekilde
patriklik makamının boşalmasını müteakip 1922 yılının Aralık ayında Episkopos
Kevork Aslanyan patrik kaymakamı olarak seçilmiş ve 1927 yılında ise
Başepiskopos Mesrop Naroyan yapılan seçimle patrik seçilmiştir.
117. Dolayısıyla bahsi geçen normda patriklik makamını
boşalmış sayan hâllerin tek tek sayılması yerine "sair sebepler"
denilerek kamusal makamlara uygulamada daha geniş bir yorum alanı tanınmış
olduğu gözetildiğinde mevcut başvuruya konu olayda idarenin ve derece
mahkemelerinin Patrik'in hastalığının Nizamname'de yer alan sair sebeplerden
olup olmadığını değerlendirmeyen kararlarının uygun ve yeterli oldukları kabul edilemez.
118. Söz konusu Nizamname'nin başlangıç hükümlerinde
Nizamname hazırlanırken çağdaş medeniyetin ve zamanın gerekliliklerinin
gözönüne alınarak Ermeni milletinin güvenilir kişilerinden oluşturulan
bir komisyon tarafından hazırlandığı ifade edilmiştir. Nizamname'ye göre
Episkopos sınıfından olan patrik, cemaat mensuplarınca seçilen delegeler eliyle
iki dereceli bir seçimle iş başına gelmektedir. Bundan başka Nizamname'de
Ermeni cemaatinin yönetimine ve patriğin statüsüne ilişkin daha ayrıntılı tespitlere
de yer verilmiştir. Başlangıcın altıncı bendinde "Milletin Vekilliği
sistemine göre kurulan milli yönetimin esası, gereklilik ve hukuk ilkelerine
dayanan adalet ilkesi ile, çoğunluğun iradesi ile karar almasına dayanan
yasallık ilkesidir" denilerek Ermeni cemaatinin iradesine özel vurgu
yapılmıştır (bkz. § 36).
119. Dolayısıyla Ermeni cemaati için çok önemli yetki ve
görevler üstlenen patriğin seçimi on yılı aşan bir süre ile Ermeni toplumunun
iradesine göre yapılamamıştır.
120. Nizamname'nin "Ruhani Meclis
Açıklamasıdır" başlıklı bölümündeki 28. maddesinde Ruhani Meclisin
görevleri tek tek sayılmakta; genel olarak Ruhani Meclisin dinî işleri yönetme,
Ermeni Kilisesinin inanç esaslarını, gelenek ve göreneklerini koruma,
destekleme ve güçlendirme, kiliselerin, cemaat okullarının ve dinî eğitimin
düzenini sağlama hususlarında bazı görevleri bulunmaktadır. Dolayısıyla Ermeni
toplumunu yönetmek, temsil etmek, Patrik veya her ne nam altında olursa olsun
bir Patrik vekili seçmek Ruhani Meclisin görevleri arasında sayılmaktadır (bkz.
§ 42).
121. Nizamname'nin 57. maddesinde ise Genel Meclisin yüz
kırk üyeden; yirmi üyenin Ruhanilerden ve yüz yirmi üyenin de Sivillerden
oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Başka bir deyişle Ruhaniler Patrik seçiminde
1/7 oranında temsil edilmektedir. Öte yandan Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan
patrik seçimlerinde uygulanan talimatnamelerde delege sayısı düşürülmüş, 1998
yılı Seçim Talimatnamesi'nde yetmiş dokuz Sivil ve on Ruhani olmak üzere toplam
seksen dokuz üye oy kullanmıştır. Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan patrik
seçimlerinde Ruhanilerin ve Sivillerin oranlarının korunduğu, Sivillerin bu
seçimlerde ağırlığının bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla Ruhaniler Genel
Meclisinin patriğin yetkilerini kullanmak üzere bir patrik genel vekili
seçmeleri ve bu vekilin oldukça uzun bir süre dinsel ve yönetsel alanlarda
patriğin yetkilerini kullanması Ruhanilerin iradesinin öncelenmesine ve
Sivillerin iradesinin gözardı edilmesine neden olmuştur.
122. Mevcut başvuruda idare Ruhanilerden bir patrik genel
vekili seçmelerini istemiş ve Ruhaniler mevzuatta da cemaat geleneklerinde de
bulunmayan bir yetkiyi kullanarak hasta Patrik'in yetkilerini kullanmak üzere
bir patrik genel vekili seçmişlerdir. Ruhaniler Genel Meclisinin Ermeni toplumun
iradesini temsil edecek bir vekil seçme yetkilerinin olduğu gösterilebilmiş
değildir.
123. Oysa bunun aksini gösteren kanıtlar bulunduğu gibi
Ruhaniler dahi böyle bir yetkilerinin olmadığını kabul etmiş görünmektedir.
Nitekim 8/3/2016 tarihinde patriğin mahkeme kararı ile kısıtlanmasını (bkz.§
24) müteakip Ruhaniler Genel Meclisi 26/10/2016 tarihli toplantıda, hasta olan
mevcut Patrik'in patrik meritus (emekli patrik) ve patriklik makamının
da münhal olduğunu ilan etmiştir. Patriklik Ruhaniler Genel Meclisi, kendisinin
de katıldığı toplantıda Başepiskopos Aram Ateşyan'ın patrik genel vekilliği ile
görevin kendisine tanımış olduğu tüm yetki ve sorumluluklarının sona erdiğini
ilan etmiş ve bahsi geçen karar İçişleri Bakanlığına bildirilmiştir (bkz. §
27). Patriklik kaymakamının çağrısı üzerine toplanan Ermeni cemaat kurumlarının
temsilcilerince 85. Patrik Seçimi sürecini takip edecek olan Müteşebbis Heyet
seçimle belirlenmiş ve görev bölümü yapmıştır (bkz. § 28). Son olarak
Müteşebbis Heyet, Ruhani delegelerin ve Sivil delegelerin seçim günlerini
belirleyerek İçişleri Bakanlığına bildirmiştir (bkz. § 29). Başka bir deyişle
bizzat Ruhaniler Genel Meclisi süregiden uygulamanın mevzuat ve geleneklerde
bulunmadığını kabul etmiştir.
124. Somut olayda Ermeni patriğinin hangi hâllerde
seçileceğine açıkça İçişleri Bakanlığı karar vermiştir. Oysa acil bir toplumsal
ihtiyacı karşılama hâli dışında yeni bir dinî liderin hangi hâllerde
seçileceğine veya dinî liderin seçim usulüne devlet karar veremez. Zira Anayasa
Mahkemesinin daha önce de ifade ettiği gibi bir din veya inancın
gerekliliklerine ancak söz konusu din veya inancın mensuplarınca karar
verilebilir.
125. Yargı organları ve kamu gücünü kullanan organlar
aynı inancın mensupları arasında görülen somut olaydaki gibi farklılıkları din
özgürlüğü bakımından tek başına çözümlemek için yeterince donanımlı da değildir
(bkz. §§ 102-106). Dolayısıyla devletin yapması gereken farklı grupların
menfaatlerini uzlaştırmak için tedbirler almak ve girişimlerde bulunmaktır (bkz.
§§ 49, 99, 108).
126. Eldeki başvuruda ise idare, meselenin diyalog
yoluyla çözümlenmesi imkânını araştırmamıştır. Daha genel olarak devlet Ermeni
kanaat önderleri, din adamları, entelektüelleri ve diğer toplumsal kesimleri
bir araya getirerek meselenin Ermeni gelenek ve görenekleri ile dinsel
gerekliliklerine uygun bir biçimde çözümlenmesi için politikalar
geliştirmemiştir. Bunun yerine idare, kendi çözüm önerisini uygulatarak Ermeni
cemaatinin inanç uygulamaları konusunda hangi tarzda hareket edilmesinin daha
yerinde olduğunu belirlemiş olmaktadır.
127. Sonuçta Sivil grubun mevzuat ve cemaat geleneklerine
dayanarak önerdiği çözümlerin reddedilmesi ve idarenin önerdiği çözümün
Ruhaniler tarafından da benimsenmesi ile Siviller dışlanmış ve bunlar cemaatin
işlerinin yürütülmesi ve mallarının yönetilmesi süreçlerine katılma imkânından
mahrum kalmıştır.
128. Eldeki bireysel başvurunun yapılmasından sonraki
gelişmeler -bir kanun hükmü olmaksızın ve ikna edici bir gerekçeye
dayanmaksızın- idarenin yeni bir dinî liderin hangi hâllerde seçileceğine veya
dinî liderin seçim usulüne ilişkin olarak belirleyici olma arzusunun devam
ettiğini göstermektedir (bkz. §§ 24-32). Mevcut durumda, Ermeni cemaati içinde
hastalığı nedeniyle görevlerini yapamayacak durumda olan Patrik'in yerine
yenisinin seçilip seçilmeyeceği konusunda herhangi bir ihtilaf kalmadığı
anlaşılmaktadır.
129. Üstelik Ermeni cemaatinin daha önce nizalı olan tüm
yetkilileri herhangi bir ihtilaf söz konusu olmaksızın seçime ilişkin tüm usulü
süreçleri işletmişken İçişleri Bakanlığı, Karekin Bekçiyan'ın Patrik Kaymakamı
seçilmesi de dâhil olmak üzere yeni bir patrik seçilmesine ilişkin tüm
işlemlerin hukuken mutlak butlan ile batıl olduğunu belirtmiştir(bkz. §
31).
130. Demokratik toplum anlayışının bir sonucu olarak dinî
bir topluluğun liderinin seçimine ve dolayısıyla dinî cemaatlerin iç işlerine
bir müdahalede bulunuluyorsa bu müdahalenin demokratik bir toplumda zorlayıcı
toplumsal ihtiyaçlardan kaynaklandığının ortaya konabilmesi gerekir (bkz. §
91). Buna karşın somut olayda idare yeni patrik seçimini engellerken
Nizamname'de somutlaştığı anlaşılan Ermeni geleneklerinin ruhuna ve Ermeni
cemaatinin iradesine baskın gelen zorlayıcı toplumsal ihtiyacı ortaya koyabilmiş
değildir.
131. Dolayısıyla Türkiye Ermenileri patrikliği seçimi
yapılması taleplerinin reddedilmesi nedeniyle başvurucuların din özgürlüğüne
yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale
olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine ulaşılmıştır.
132. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 24. maddesinde
güvence altına alınan din özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yıldız
SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
133. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
134. Başvurucular, yalnızca ihlalin tespiti talebinde
bulunmuştur.
135. Türkiye Ermenileri patrikliği seçimi yapılması
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle başvurucuların Anayasa’nın 24. maddesinde
güvence altına alınan din özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
136. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 445.60 TL harç
ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.920,60 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Din özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınan din
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve
Yıldız SEFERİNOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. 445.60 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.920,60 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin İçişleri Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/5/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Andlaşması’nın
“Ekalliyetlerin Himayesi” (Azınlıkların Korunması) başlıklı 3 ncü faslında yer
alan 37- 45 nci maddelerinde, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki gayrimüslim
azınlıkların Statüleri, hakları ve devletin bunlara ilişkin vazifeleri kapsamlı
biçimde düzenlenmiştir. Bu fasıldaki 42 nci maddede “… Türk Hükümeti, sözkonusu
azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıkları ve öteki din kurumlarına
tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye’deki vakıflarına, din
ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak
ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayır kurumları kurulması için, bu nitelikteki
öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiç birini
esirgemeyecektir..” denilmektedir. (Metnin günümüz Türkçesi için bkz. Lozan
Barış Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, Çeviren: Seha L. MERAY, Cilt:8, İstanbul
2001, s.12.)
2. Osmanlı Devleti döneminde Ermeni cemaatinin dini
statüsü, ihtiyaçları ve Ermeni Patrikliği seçimi ile ilgili hususlar 1863
tarihli “Nizamnâme-i Millet-i Ermeniyan” ile düzenlenmiştir. T.C. Külliyatının
incelenmesinde anılan Nizamnâmenin (Tüzüğün) yürürlükte olmadığı ve mer’i
tüzükler arasında yer almadığı görülmektedir.
3. 18.9.1961 tarih ve 5/1654 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararına ekli olarak kabul edilen “1961 Patrik Seçimi Talimatnamesi”nin (toplam
30 maddeden müteşekkil) ise, bizzat kararname metninde yer alan “…Münhal
bulunan İstanbul Ermeni Patrikliği için yapılacak seçimin, yeni bir kanun ve
tüzük çıkarılıncaya kadar ve bir defaya mahsus olmak ve atiye ait hiçbir hukuki
hüküm ifade etmemek kayıt ve şartıyla, ruhani ve sivillerden
müteşekkil İntihap Heyeti vasıtasıyla, babadan Türk Olan şahıslar arasından
yapılması…” şeklindeki açık kayıtlama nedeniyle, bir kereliğine hükmünü ifa
ettiği ve onun da yürürlükte olmadığı anlaşılmaktadır.
4. Başvurunun somutunda, görevdeki Ermeni Patriğinin
tıbbi rahatsızlığı nedeniyle bu görevini fiilen yerine getiremediği
gerekçesiyle, ilki, Patrik Vekili ve Ruhani Meclis Başkanı (Ruhaniler);
ikincisi ise kendilerine “Türkiye Ermenileri Patrik Seçimi Müteşebbis Heyeti”
adını veren kişilerin (Siviller) oluşturduğu bir grup Ermeni cemaati mensubu
kişilerce idareye başvuru yapılarak, iki farklı talepte bulunulmuştur. İlk
başvuruda, Patriğin son nefesine kadar Patrik olarak tanınacağı, bu nedenle bir
“Eş Patrik” seçimi yapılması talep edilirken, ikincisinde doğrudan yeni Patrik
Seçimi yapılması isteminde bulunulmuştur. İdare (İstanbul Valiliği) bu iki
başvuruyu birleştirerek, ruhanilerin Eş-Patrik seçilmesi önerisini uygun
bulmamış ve ancak bir “Patrik Genel Vekili” seçimi yapılabileceğini
bildirmiştir. Bu bildirim üzerine, Türkiye Ermenileri Ruhaniler Genel Meclisi
tarafından yapılan seçimde belirlenen Patrik Genel Vekilinin adı idareye bildirilmiş,
İdarece de bu kişiye 18.8.2010 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile bu görevinin
devamı süresince kendisine mabet ve ayinler haricinde de ruhani kıyafet giyme
izni verilmiştir. Sivillerin talebine bir cevap verilmemesi üzerine
başvurucular, bu zimni red kararının iptali için idari yargıda dava açmış;
idare mahkemesi, rahatsız olan Patriğin hayatta olduğunu, istifası da sözkonusu
olmadığından, Patriklik makamında bir boşalmanın bulunmadığını, dolayısiyle bir
vefat olmadan yeni bir Patrik seçiminin yapılamayacağını, dolayısiyle idarece
tesis edilen bir “Patrik Genel Vekili seçimi yapılması gerektiği” yolundaki
işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek davanın reddine karar vermiş;
bu karar Danıştay’ca hukuka uygun görülerek onanmıştır.
5. Görüldüğü üzere, Ermeni Cemaati Patrik Seçimi ile
ilgili olarak hali hazırda mevzuatta bir hüküm bulunmadığı gibi, Lozan
Andlaşmasında da bu konuda bir açık düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, yukarıda
belirtilen Lozan Andlaşması’nın 42. maddesi Türk Hükümetine (idareye), Ermeni
azınlığın din kurumlarıyla (Patriklik de bu kapsamdadır) ilgili olarak her
türlü kolaylığı gösterme ve bu dini kurumları koruma yükümlülüğünü
getirmektedir. Bu durumda, Ermeni azınlığa ilişkin olarak en üst norm olan bu
Andlaşma hükümlerinin öncelikle uygulanması gerekmektedir.
6. Her ne kadar Andlaşmanın 42. Maddesinde Patrik Seçimi
ile ilgili doğrudan bir hüküm yoksa da, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren
Ermeni Cemaati ile T.C. Hükümetinin karşılıklı iyi ilişkileri çerçevesinde
Patrik Seçimlerinde bir sorun yaşanmamış ve 1961’den itibaren de değişik
seçimlerde idarece belirlenen Talimatnamelerdeki usullere Ermeni Cemaatince
uyulmuştur. 1863 tarihli Nizamname ve 1961 tarihli Talimatname yürürlükte
olmasa da, idare bazen her ikisinden de istifade ederek, meseleyi çözücü
mahiyette düzenlemeler getirerek Lozan Andlaşması’nın 42. maddesindeki “koruma
ve kolaylık gösterme” vazifesini uygulamıştır. Devletle Ermeni Cemaati
arasındaki kadim dayanışma ve işbirliğinin sonucu olarak, rahatsız Patriğin
vazifesini yerine getirememesinden kaynaklı boşluk, idarenin “Genel Patrik
Vekili” seçimi yapılmasının uygun görüldüğü şeklinde öngördüğü formülle (idari
işlemle) doldurulmuş ve bu işlemin hukuka uygunluğu derece mahkemesi
kararlarıyla ortaya konmuştur.
7. İdarenin Lozan Andlaşması'nın 42. maddesine uygun
biçimde öngördüğü formüle, Ermeni Cemaati Patrik Vekili ve Ruhani Meclis
Başkanından oluşan "Ruhaniler"ce itirazda bulunulmamış ve tarafların
ortak iradesine dayalı bu yöntem sonucunda Patrik Genel Vekili seçimi yapılmış
ve seçilen kişiye mabet ve ayinler dışında da ruhani kıyafet giyme izni
verilmiştir. Kendilerine "Türkiye Ermenileri Patrik Seçimi Müteşebbisi
Heyeti" (siviller) adını veren ve Ermeni Cemaati mensubu bazı kişilerden
oluşan başvurucuların kendiliklerinden bu sürece müzahir olmalarının ve
idareden talepte bulunmalarının ise yasal dayanağı olmadığı gibi, idarenin
tesis edeceği idari işlem (öngörülen formül) yönünden dikkate alınması
zorunluluğu da bulunmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti (idare) Lozan
Andlaşması'nın 42. maddesinin kendisine verdiği görev ve vecibe uyarınca,
Ermeni Patrikliği konusunda muhatabının kim olacağını ve yapıcı işbirliğini ne
şekilde gerçekleştireceğini belirlemede tam bir takdir hakkına sahiptir.
Nitekim kullanılan bu takdir yetkisi derece mahkemelerince denetlenmiş, ilgili
ve yeterli gerekçelerle hukuka aykırı olmadığı saptanmıştır. Cumhuriyet'in
ilanından bu yana geçen yaklaşık bir asır boyunca Ermeni Patrikliği
seçimlerinde gösterilen idari tavrın bir devamı mahiyetindeki bireysel başvuru
konusu işlemin din özgürlüğüne bir müdahale şeklinde nitelendirilmesi mümkün
olmadığı gibi, bireysel başvurunun somutunda öne sürülen iddialar kanun yolu
incelemesinde gözetilecek hususlar olup, ortaya konan takdirde bariz bir hata
ve zaaf da söz konusu olmadığından, gerekçeli karar hakkı yönünden de bir
hukuka aykırılık mevcut değildir.
Açıklanan nedenlerle, din özgürlüğünün ihlâlini
gerektiren herhangi bir neden bulunmadığından; Anayasanın 24. maddesinin ihlâl
edilmediğine karar verilmesi gerektiği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi
yöndeki kararına katılmıyoruz
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
FARKLIGEREKÇE
Başvurucuların Patriklik seçimi yapılmasına ilişkin
talebinin reddedilmesinin din özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilmiştir.
İhlal kararına katılmakla birlikte, başvuruya konu
müdahalenin kanunîlik şartını sağlamadığı görüşüne -aşağıdaki sebeplerle-
farklı gerekçeyle katılıyorum.
Kararda kanunîlik incelemesi yapılırken; Anayasanın 24.
maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunîlik şartını sağladığının kabul
edilebilmesi için müdahalenin kanunî bir dayanağının bulunmasının zorunlu
olduğu, bunun şeklî bir kanunun varlığını gerekli kıldığı, konuyla ilgili
Nizamnamenin ve Talimatnamenin geçerliliği konusunda başvurucu ve Bakanlık bir
itirazda bulunmamış ve ilk derece mahkemesi davayı reddederken Nizamnamenin
ilgili maddesini yorumlayarak karar vermiş olsa da Anayasanın 13. maddesinin
aradığı anlamda erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte bir kanun
hükmünün bulunmadığı belirtilerek kanunî dayanağının olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır (§§ 71-81).
Kararda da belirtildiği üzere, temel hak hürriyetlere bir
müdahale söz konusu olduğunda, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün
bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Anayasanın 24. maddesi
kapsamındaki bir müdahale için de aynı ilke geçerlidir.
Diğer taraftan, kanunîlik ölçütünün maddî bir içeriği de
gerektirdiği ve kanunun niteliğinin önem taşıdığı, bu anlamıyla kanunîlik
ölçütünün, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliği ve öngörülebilirliği
ile kesinliğini ifade eden belirliliğini de garanti altına aldığı bilinmektedir
(§72).
Çoğunluğun kararında, söz konusu Nizamnamenin geçerliliği
konusunda başvurucunun ve Bakanlığın bir itirazda bulunmadığının ve ilk derece
mahkemesinin Nizamnamenin ilgili maddesini yorumlayarak davayı reddettiğinin
belirtilmesine rağmen, anılan düzenlemenin Anayasanın 13. maddesinin aradığı
anlamda “keyfî davranışların önüne geçen ve kişilerin hukuku bilmelerine
yardımcı olacak, erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte bir kanun
hükmü” olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde yürürlüğe konulan
mevzuattan hâlen yürürlükte bulunan kanunlar ve bu güçteki nizamnameler,
Başbakanlık tarafından yayımlanan Yürürlükteki Kanunlar Külliyatının 1.
Cildinin baş kısmına alınmış ve bunların yürürlükte olduğunun 14/8/1981 tarihli
ve 8/3468 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla kurulan Proje Yönetim Kurulu
tarafından tespit edildiği belirtilmiştir (Yür. Kan. Kül., C. I, s. IX ve
s.1-126/3).
Yürürlükteki Kanunlar Külliyatının başlangıcında “Osmanlı
Dönemi Mevzuatından Yürürlükte Bulunan Kanunlar ve Bu Güçteki Nizamnameler”
başlığı altında söz konusu Nizamname yer almamakla birlikte, bu Nizamnamenin
yürürlükten kaldırıldığına veya yargı yerlerince iptal edildiğine dair bir
bilgi de bulunmamaktadır.
Kuşkusuz yukarıda sözü edilen Proje Yönetim Kurulunun
tespiti idarî bir tasarruftur ve mahkemelerce Nizamnamenin -veya bazı
hükümlerinin- yürürlükte olduğu belirlenerek, verilecek kararlara esas alınması
mümkündür.
Patrik seçimi, Patrikhanenin organları ve bunların
işleyişine dair hükümler içeren 1863 tarihli Nizamnamenin, o tarihte geçerli
olan Osmanlı devlet düzeninde kanun gücünde olduğu bilinmektedir. Yukarıda
belirtilen Külliyatta hâlen yürürlükte bulunduğu ve kanun gücünde olduğu
belirtilen nizamnameler arasında sayılmasa da, kararda aktarılan hükümlerinden
(§§ 35-43) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk düzeni ile çelişmeyen ve açıkça
ya da zımnen yürürlükten kaldırılmayan bazılarının yürürlükte olduğu açıktır.
Nitekim -kararda da belirtildiği gibi- derece mahkemeleri de başvurucuların
davasını Nizamnamenin ilgili maddesine dayanarak reddetmiştir.
Başka bir anlatımla, başvurucular Nizamnamenin 2.
maddesine göre Patriğin vefatı ve istifası sebebiyle veya “sair sebeplerle”
Patriklik makamının boşalması hâlinde Patrik seçiminin yapılması gerektiğini ve
Patriğin durumunun “sair sebepler” kapsamında olduğunu belirterek seçimin
başlatılmasını talep etmişler ve aynı sebeple dava açmışlar; İstanbul 3. İdare
Mahkemesi de aynı hükmü yorumlayarak davayı reddetmiş ve Danıştay bu kararı
onamıştır.
Bu sebeple müdahalenin başvurucular bakımından
erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte bir kanun hükmünün
bulunmamasından değil idare ve derece mahkemeleri tarafından yorumlanmasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz müdahalenin dayanağını oluşturan düzenlemelerin
“kanunîlik” ölçütünü karşıladığının kabul edilebilmesi için aranan güvencelerin
mevzuattabulunmaması gibi mevzuatın uygulanmaması veya etkisizleştirilmesi de
anayasal hakları ihlal eder.
Mezkûr Nizamnamenin Türkiye Cumhuriyeti hukuk düzeni ile
bağdaşmayan ve zımnen yürürlükten kaldırıldığı anlaşılan birçok maddesine
karşılık -Lozan Antlaşması ile de teminat altına alınan din hürriyetinin gereği
olduğunda tartışma bulunmayan- Patrik seçimi konusundaki 2. maddesinin kanun
gücünde ve yürürlükte olduğu düşüncesiyle,yani müdahalenin dayanağını oluşturan
mezkûr düzenlemelerin Anayasanın 13. maddesinin aradığı anlamda erişilebilir,
öngörülebilir ve kesin nitelikte kanun hükümleri olmaması sebebiyle değil,
müdahaleyi oluşturan idarî ve yargısal kararların anılan hükmü
etkisizleştirmesi sebebiyle “kanunîlik” bakımından ihlal sonucuna katılıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvuru, başvurucuların Türkiye Ermenileri Patrikliği
Seçimi yapılması taleplerinin reddedilmesinin din özgürlüğünü ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.
Türkiye Ermenileri Patriği Karakin Kazancıyan'ın
10/3/1998 tarihinde ölümü nedeniyle boşalan Patriklik makamına 1961 tarihli
Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile yürürlüğe konulan "Patrik Seçim
Talimatnamesi"nde belirtilen esaslar çerçevesinde 4/10/1998 tarihinde
Başpiskopos Mesrop Mutafyan seçilmiştir.
Patrik Mesrop Mutafyan'da 2007 yılı yaz aylarından
itibaren bazı davranış değişiklikleri görülmüş ve yapılan tıbbi
değerlendirmeler neticesinde Patrik Mesrop Mutafyan'ın görevini yapamayacak
derecede hasta olduğu çeşitli sağlık kuruluşlarınca ifade edilmiştir.
2009 yılının sonlarında mevcut Patrik'in görevlerini
yapamaması nedeniyle yeni bir patrik seçilmesi için İstanbul Valiliğine iki
ayrı başvuruda bulunulmuştur.
3/12/2009 tarihli ilk başvuru Patrik Vekili Başepiskopos
Şahan Sıvacıyan ve Ruhani Meclis Başkanı Başepiskopos Aram Ateşyan (Ruhaniler)
imzalarıyla yapılmıştır. Ruhaniler, Patrik Mesrob'un sağlık sorunları nedeniyle
uzun bir süreden beri görev yapamadığını; kadim örf ve adetlere gösterdiği
saygının bir ifadesi olarak, kendilerinin son nefeslerine dek Patrik olarak
tanınacağını ifade etmişler ve "Türkiye Ermenileri eş patriği"
unvanıyla yeni bir ruhani önder seçilmesini;görevini patriklik tam yetkileriyle
icra etmesini ve Patrik Hazretleri'nin vefatı durumunda ise "Türkiye
Ermenileri Patriği" sıfatıyla hizmetini sürdürmesini bir çözüm yolu olarak
önermişlerdir.
Başvurucuların da içinde bulunduğu bir diğer grup ise
9/12/2009 tarihinde "Türkiye Ermenileri Patrik Seçimi Müteşebbis
Heyeti"ni (Siviller)oluşturmuştur. 14/1/2010 tarihinde Siviller, başkan
sıfatıyla başvuruculardan Levon Berç Kuzukoğlu ve yazman sıfatıyla Ohannes
Garbis Balmumciyan tarafından imzalanan dilekçe ile yeni patrik seçimi
yapılması talebiyle İstanbul Valiliği aracılığı ile İçişleri Bakanlığına
başvurmuşlardır. Siviller Patrik Mutafyan'ın görevini yapamayacak derecede
hasta olduğunu ve Patriklik makamının fiilen boşaldığını ifade etmişlerdir.
Siviller, patrik seçimlerinde ittihaz edilen usul ve esasların kaynağını teşkil
eden 1863 tarihli Nizamname-i Milleti Ermeniyan'ın (Nizamname) 2. maddesinin
Patriklik makamına yenisinin seçilmesini emrettiğini ileri sürmüşlerdir.
Sivillerce oluşturulan Müteşebbis Heyete seçilen üyelerin isimleri ile
Müteşebbis Heyet tarafından kabul edilen Patrik Seçim Talimatnamesi İstanbul
Valiliğine verilmiştir.
İstanbul Valiliği 29/6/2010 tarihli yazısı ile Ruhaniler
ve Siviller tarafından verilen dilekçeleri birlikte değerlendirmiştir. Valilik,
hem Sivillerin, hem de ruhanilerin ayrı taleplerine karşın yeni bir öneride
bulunmuştur. Valiliğe göre yapılan müracaatlar ve bu alandaki mevcut
düzenlemeler değerlendirildiğinde; Patriklik makamı boşalmadığından yeni Patrik
seçimi yapılması veya Eş-Patrik seçimi amacıyla müteşebbis heyet
oluşturulmasının hukuki temeli bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, Patriklik makamı boşalmadığından yeni seçim
yapılamayacağı ve düzenlemelerde Eş-Patrik müessesesi öngörülmediğinden,
Patrikhane yetkili organlarınca Patrikliğin ve cemaatin dini ve hayri işlerinin
yürütülmesi amacıyla "Patrik Genel Vekili" seçimi yapılabileceği,
İstanbul Valiliğinin kararı üzerine 6/7/2010 tarihinde Türkiye Ermenileri
Ruhaniler Genel Meclisi tarafından Başepiskopos Arem Ateşyan "patrik genel
vekili" seçilmiştir. 18/8/2010 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, Arem
Ateşyan'ın patrik genel vekilliği görevine devam ettiği sürece kendisine mabet
ve ayinler haricinde de ruhani kıyafet giyme izni verilmiştir.
Patriğin hastalığı nedeniyle görevini yapamadığı bir hal
daha önce yaşanmamıştır. Bu nedenle mevcut olayın kendine özgü bir sorun
içerdiği kabul edilmelidir. Olayların bütününe bakıldığında İstanbul
Valiliğinin Türk Ermeni Cemaati içerisinde Patrik seçimi hususunda mevcut olan
ihtilafı gidermek ve muhtemel çatışmayı engellemek amacı taşıdığı açıktır.
İstanbul Valiliğinin ortaya koyduğu orta yolcu çözüm her iki tarafın da
görüşlerini yansıtmaktadır.
Ermeni cemaatinin geleneklerinde eş-patrik müessesesinin
olmadığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan mevcut patrik
görevlerini yapamadığı için onun görevden ayrılmış sayılacağına ilişkin bir
kural veya uygulama bulunduğu da gösterilebilmiş değildir. Kanaatimize göre
yeni patrik seçilmesine kadar, ara bir çözüm olarak "patrik genel
vekili" görevlendirilmesinin daha doğru olacağı yönündeki İstanbul
Valiliğinin çözüm önerisinin mevcut talimatnamelere ve cemaat geleneklerine
aykırılık teşkil etmediği kanaatine ulaşılmıştır. Söz konusu çözüm önerisinin
geçici bir uygulama olduğu da unutulmamalıdır. Bu gerekçeler ile sayın
çoğunluğun ihlal kararına katılmamız mümkün olmamıştır.
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|