TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
METİN GÜNEŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/23083)
Karar Tarihi: 28/5/2019
R.G. Tarih ve Sayı: 9/7/2019 - 30826
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu
Metin GÜNEŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucu hakkında uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğa itirazın bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı olan sulh ceza hâkimlikleri ve ağır ceza mahkemelerince karara bağlanması, uzun süre hâkim önüne çıkmama ve tutukluluğa itiraz değerlendirmelerinde savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, FETÖ/PDY ile ilgili olarak yayımlanan haberler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular ¾/2017 ve 28/4/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Yapılan incelemede 2017/19260 sayılı başvuru ile 2017/23083 sayılı başvuru arasında konu ve kişi bakımından irtibat olması nedeniyle 2017/19260 sayılı başvurunun 2017/23083 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya İlişkin Süreç
9. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturma kapsamında 15/4/2015 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünde gözaltına alınmıştır.
10. Cumhuriyet savcısı 20/4/2015 tarihinde başvurucunun ifadesini almıştır. Başvurucunun Savcılık ifadesi şöyledir:
“İlkokul, Ortaokul ve Liseyi Ankara’da okudum. 2000 yılında Polis Kolejine başladım ve 2007 yılında Polis Akademisinden mezun oldum. İlk görev yerim İstanbul Bahçelievler Koca Sinan Polis Merkezi Amirliğidir. Daha sonra Küçükçekmece Emniyet Müdürlüğünde Ekiplerde Grup Amiri olarak çalıştım. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünde PKK masasında çalıştım. Daha sonra da Güven Timlerinde çalıştım. Daha sonra da Van iline tayinim çıktı. Şu anda idari olarak açığa alındım. İstihbarat Şube Müdürlüğüne 2010 yılında başladım. 2014 yılı Ocak ayında İstanbul Güven Timlerine tayinim çıktı. İstihbarat Şube Müdürlüğünde rütbelilerin en küçüğü olan masa amiri olarak görev yaptım. Şube içerisinde PKK bölümündeki masada görevliydim. H.B. ekip şefidir. Bende onun masa amiriyim. H. Ekiplerden ve BİEK’lerden[bilgisinden istifa edilen kişiler] sorumludur. BİEK’lere yapılan harcalamalar ve BİEK’lerin çalıştırılmasında ekip şefi olarak H.B. sorumludur. Bir numaralı sorumlu ve çalıştırıcıdır. Çalıştırıcı ekip en az 2 en fazla 3 kişi olur. H.B. de bu ekibin şefidir. BİEK’ler ile görüşme olmuş ise hem görüşme, hem harcama ve hem de masraf tutanağa bağlanır. Bu tutanaktan H.B. sorumludur. Düzenlediği tutanağı aynı gün veya daha sonraki günlerde bana getirir ve gösterir. Ben incelerim. Ben inceledikten sonra raporları sıralı amirlerime gönderirim. Ben sadece paraf atıp gönderirim. Yanlış hatırlamıyorsam H.B.nin bayramdan önce -tarih olarak hatırlamıyorum- çok harcama yaptığını bana teslim ettiği tutanakları inceleyince gördüm. Geçmiş zaman olduğu için ne kadar harcama yaptığını bilmiyorum. H.B.nin BİEK’lerle yaptığı görüşmelerden benimde bir şekilde haberim olur. Başka yerden de haber alırım. O gün H.B.nin değil bütün ekip şeflerini inceledim. H.B. Önceden de çok para isterdi. Bu yüzden bana teslim ettiği tutanakları inceledim. Bunun üzerine araştırma yaptım. Hakan’ın BİEK ile görüşme yapmadan harcama ve ödeme tutanağı düzenlediğini tespit ettim. Bu konuyu bir tutanak yaptım. Görüşmenin olmadığını buna rağmen ödeme ve harcama tutanağı düzenlendiğini belirttim. Bu tutanağı imzalayarak üst kısım amirim A.K.ya verdim. Bir süre sonra A.K. bana senin düzenlediğin tutanağı E.A. amir yırttı diye söyledi. E.A.nın neden yırtığını bilmiyorum. Konuyu E.A. ile hiç görüşmedim. Ancak sorumluluk bende olduğu için ben aynı tutanağı tekrar tuttum. Tekrar A.K.ya teslim ettim. Ne kadar bir süre geçti bilmiyorum. Ben Cumhuriyet Başsavcılığından çağrılmıştım. Benim düzenlediğim tutanak ile ilgili konuyu sordu. Ben de konuyu anlattım. Tutanağın içeriğini de anlattım. Şimdi ben tutanakta neler yazdığımı hatırlamıyorum. H.B.nin BİEK ile görüşme yapmadığını nasıl tespit ettiğimi hatırlamıyorum. Ancak bu konuyu ben ayrıntılı şekilde düzenlediğim tutanakta yazmıştım. Tutanak incelendiğinde bu görülecektir. İfademi verdim. Cumhuriyet Başsavcılığından çıktım. Zannedersem kısım amirim A.K. benim tutanağım ile ilgili konuyu Başsavcılığa intikal ettirmiş. Soruşturma da bu şekilde başlamıştır. H.B.nin bana teslim ettiği olaya konu tutanakta kaç imza olduğunu hatırlamıyorum ancak en az iki imza olması gerekir. Ancak imzası veya imzaları olan diğer kişi ve kişileri hatırlamıyorum. Ekip şefi H.B., BİEK’ten sorumludur. Sorumluluk onda olduğu için sadece onun ismini tutanakta yazmıştım. C.Ş.nin tutanakta imza olduğu iddia edilen C.Ş.nin isminin BİEK sorumlusu olmadığı için onu yazmadım. BİEK’ten sorumlu olsaydı. C.Ş.yi yazardım. Ekip şefi H.B., BİEK’ten sorumludur. Sorumluluk onda olduğu için sadece onun ismini tutanakta yazmıştım. T.A.nın tutanakta imza olduğu iddia edilen T.A.nın isminin BİEK sorumlusu olmadığı için onu yazmadım. BİEK’ten sorumlu olsaydı T.A.yı yazardım. Tutanak tarihlerini hatırlamamakla birlikte benim paraf ettiğim tutanaklarda görüşme yapıldığına dair tespitimi içeren tutanakları şube müdürünün oluruna sunmuştum. Sunarken bir suretleri bizim kalemde kalır. Kalan suretlerini incelediğimde olura gönderdiğim bir kısım tutanak içeriklerinde de esasında H.B.nin bana teslim ettiği tutanakların bazılarında BİEK ile görüşme yapılmadığı halde, ödeme ve masraf tutanağı düzenlendiğini fark edince tutanak düzenlemiştim. Daha önce olura verdiğim tutanağa kattım. Bundan özel bir kastım yoktur. Sonradan fark ettiğim için böyle oldu. Şube Müdürünün oluruna sunduğumuz evraklar bir üst Amirim A.K.ya sunarken bir suretleri bizim kalemde kalır. Kalan suretlerini incelediğimde olura gönderdiğim bir kısım tutanak içeriklerinde de esasında H.B.nin bana teslim ettiği tutanakların bazılarında BİEK ile görüşme yapılmadığı halde, ödeme ve masraf tutanağı düzenlendiğini fark edince tutanak düzenlemiştim. Ben tek başıma da tutanak düzenleyebilirim. Birlikte tutanak düzenlediğimiz de olur. Bazen de benim düzenlediğim tutanağa Amirim A.K. ve onun üstü P.K. da paraf etmiş olabilir. Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat benim şikayetim yoktur. Ancak benim konu ile düzenlediğim tutanak A.K.ya gittiği için o benim düzenlediğim tutanağı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen üst yazıya eklemiş olabilir. Bazı tutanakları daha sonra olura sunmuş olmamda bir kasıt aranmamalıdır. Özel bir kastım yoktur. Bazen müdürümüzü bulamıyoruz. Bazen tutanakların yarısı imzadan geçer yarısı daha sonra imzalanır. Muhtemelen böyle bir şey olmuştur veya sonradan fark ettiğim gerçekle uygun olmayan tutanak nedeniyle H.B.nin bana teslim ettiği geriye dönük tutanakları da inceleyip benzer nitelikte olanları tespit etmem nedeniyle sonradan olura sunmuş olabilirim. Amirim veya müdürüm paraf ettiğim tutanakları geri çevirmiş olabilir. O yüzden aynı tarihli tutanakların olura sunuluş tarihleri farklı olabilir. Ben H.B.nin görüşme yapmadığını düşünmüştüm. Böyle tutanak düzenlemiştim. Gizli tanık parasını almış olabilir. O zaman H.B.nin tutanağı yanlıştır. Ben öyle düşünüyorum. Ben H.B.nin düzenleyip bana teslim ettiği tutanaktaki şüphelerimi belirtmiştim. BİEK’ler para motivasyonlu çalıştığı için, para sonradan da verilmiş olabilir ya da parayı hatırlamıyor olabilir. Belki H. Parayı bir gün önce vermiştir. H. Başka bir gün tutanak düzenlemiş olabilir. Çalıştığım dönemde ve kısımda düzenlediğim bu tutanak dışında bir übjektif görmemiştim. Güven Timlerinde çalıştığım bir dönemde yine bir übjektif tespit etmiştim. Ayrıca Bahçelievler’de çalışırken de bazı usulsüzlükler tespit etmiş ve bildirmiştim. Ben görevimi dürüstçe yapan kamu görevlisiyim. H.B.nin olaya konu tutanağını incelemiştim. Fark ettiğimde geriye 2-3 ay geriye dönük olarak inceleme yapmıştım. Bunlar da kısmımızda arşive gönderilmek üzere bekleyen evraklardı. Arşive gittikten sonra arşivden çıkarıp inceleme yetkim yoktur. Evraklar iki üç ay içinde arşive gider. A.K. bana amirim olduğu için sürekli denetleme talimatı verirdi. Konuya yukarıda cevap vermiştim. H.B.nin olaya konu tutanağını incelemiştim. Fark ettiğimde geriye 2-3 ay geriye dönük olarak inceleme yapmıştım. Bunlar da kısmımızda arşive gönderilmek üzere bekleyen evraklardı. Arşive gittikten sonra arşivden çıkarıp inceleme yetkim yoktur. Evraklar iki üç ay içinde arşive gider. E.A. benim büro amirimdir. Aramızda bir übje Yukarıda isimleri geçen kişilerin dinlenmeleri ve izlenmelerinden yeni haberim oldu. Soruşturmanın bu kadar büyük olduğundan bile haberim yoktur. İlk kez sizden öğreniyorum. Benim soruşturmayla alakam yoktur. Şu anda gözaltında olan şüphelilerden 3-4 kişiyi tanıyorum. Hiçbiri ile ilgim yoktur. Soruşturmayla ilgilenmediğim gibi soruşturmanın boyutundan da haberim yoktur. H.Ö.yü tanımıyorum. H.İ.yi de ismen biliyorum. Benim düzenlediğim tutanakla ilgileri yoktur. Ben düzenlediğim tutanakta sadece kuşkularımı belirtmiştim. Daha sonraki gelişmelerden haberim yoktur. Herhangi bir suç işlemiş değilim. Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı olan E.D.nin dinlendiğinden haberim yoktur. İlk kez sizden öğreniyorum. Benimle ilgisi yoktur. Ben sadece önüme gelen tutanakları inceledim. Kuşkularım oldu. Bunları belirttim ve bir üst amirime bildirdim. Yapmam gerekeni yaptım. Daha ötesi benim yetkim ve görevim dışındadır. Bu konuda bizzat Cumhuriyet Başsavcılığına giderek şikayet dilekçesi vermiş değilim. Herhangi bir suç işlemedim. Suçsuzum. Şube dışına da herhangi bir evrak çıkarmadım. Herhangi bir örgüt üyesi değilim.”
11. Savcılık başvurucuyu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme suçlarından tutuklanması istemiyle İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
12. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği 20/4/2015 tarihli kararıyla başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…şüphelilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğünde suç tarihi itibariyle çeşitli şube ve bürolarda müdür, müdür yardımcısı, amir ve memur olarak görev yaptıkları, bu görevleri dolayısıyla silahlı kolluk kuvveti olarak görev yaptıkları, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün hiyerarşik yapısı içerisinde altlık üstlük ilişkilerini kullanarak, yasadışı örgütlenme oluşturdukları, devletin emniyet hizmetleri ve faaliyetleri kapsamında görevlerinin sağladığı nüfuz ve gücü yasaların verdiği yetkileri görevlerinin gereklerine aykırı olarak kullanarak isnat edilen amaç suçlara ulaşmak amacıyla bir kısım araç suçları işlediklerı hususunda kuvvetli suç şüphesi ve delilin bulunduğu devletin yapısı dışında başka bir hiyerarşik düzene göre hareket eden bir yapıya göre hareket etmelerinin söz konusu olduğu bu amaçla siyasal operasyonlara kalkışıldığı, bu amaçla zımmet ve benzeri bir takım suçlar ile mücadele ediliyormuş görüntüsü altında, adli merciler de yanıltılmak suretiyle tutanaklar tutularak soruşturmalarn übjektifğı, bu soruşturmalar çerçevesinde … İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin iletişimin dinlenmesini sağladıkları, bu dinlemenin de istihbarat şube müdürlüğü yönetim kadrosuna atanan bir kısım amir ve memurların ne şekilde hareket edeceklerinin önceden tespite çalışıldığı …
…
bu itibarla bu şüpheIiIerin üzerilerine atılı suçlar yönünden; kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, bu suçların yasada öngörülen cezalarının alt ve üst sınırı, bu suçların önemli ve ciddi sayılan suçlardan olması hasebiyle tutuklama nedeninin varsayıldığı, atılı suçların katalog suçlardan olduğu, CMK’nın l00. Ve devamı maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi halin bulunmadığı, atılı suçlar yönünden şüphelilerin alabileceği ceza miktarı gözönüne bulundurulduğunda kaçabilecekleri yönünde şüphe bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, çok kapsamlı bir şekilde ve çok yönlü olarak soruşturmanın devam ettiği, bu anlamda şüphelilerin delilleri yok etme, gizlerne, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, atılı suçlar yönünden beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde ‘ölçülülük’ ilkesi uyarınca daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada yetersiz kalacağı, kanaatine varılmakla şüphelilerin … tutuklanmalarına… [karar verilmiştir.]”
13. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği 6/5/2015 tarihinde başvurucunun itirazını reddetmiştir.
14. Başsavcılık 30/3/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun suç uydurma, iftira, göreve ilişkin sırrın açıklanması, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme, kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, yasaklanan bilgileri açıklama, siyasal veya askerî casusluk suçlarını işlediği iddiasıyla aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
15. İddianamede FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere, başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
16. Bu bağlamda iddianamenin başvurucunun işlediği iddia olunan suça ve örgüt bağlantısına ilişkin kısımları şöyledir:
“Dönem itibariyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünde görev yapan H.B. isimli polis memurunun evrakta usulsüzlük yaptığı ve zimmetine para geçirdiği, sıralı amirlerinin de buna göz yumdukları ve görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla dönem itibariyle istihbarat şube müdürlüğünde görevli A.K. tarafından adli makamlara dilekçe sunulmak ve ifade vermek suretiyle şikayetçi olduğu, yine dönem itibariyle istihbarat şube müdürlüğünde çalışan P.K. ve Metin Güneş’in de ifade vermek suretiyle şikayetçi oldukları, 2013/153711 sayı alan dosyanın organize suçlarla mücadele şube müdürlüğüne intikali sonrası görevliler arasında ilişkinin normalin ötesinde olduğu, bunun yanı sıra kendi aralarında menfaat birlikteliği oluşturduklarına dair ciddi emarelerin bulunduğu gerekçesi ile; İstihbarat Daire Başkanı E.D.nin kullandığı telefonların iletişimlerinin tespiti ve dinlenmesine yönelik rapor tanzim etmek suretiyle teşebbüste bulunulması İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünden sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı A.M.T., İstihbarat Şube Müdürü A.A., İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Ö.F.A. İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri E.A., İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri S.A. isimli görevliler ile Polis Memurları H.B. ve H.İ. isimli görevlilerin, emekli memur H.Ö. isimli şahsın kullandığı telefonların ‘suç örgütü kurmak ve buna bağlı örgütün faaliyetleri’ suçundan iletişimlerinin tespiti, dinlenmesi ve gizli izlenmeleri hakkında yapılan işlemler ve eylemler. 30/1/2014 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı iş bölümü talimatına göre ‘çalışma talimatının yürürlüğe girdiği anda, bütün bürolarda bulunan Örgütlü Suçlar Bürosunun görev alanına giren soruşturma evraklarının tamamının, Kaçakçılık, Toplumsal Olaylar ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosuna devredilir’ hükmü uyarınca; İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce yürütülen, CMK’nın 135. Ve 140. Tedbirlerine göre; izleme, ses ve görüntülerin kayda alınması, iletişimin tespit edilmesi, dinlenilmesi, kayda alınması ve görüşme detaylarının sorgulamalarının yapılmasına, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine yönelik kararların alındığı, sahte evrak tanzim etmek, zimmetine para geçirmek ve suç örgütü kurmak ve buna bağlı örgüt faaliyetlerinde bulunmak suçlarından açılan 2013/153711 sayılı soruşturma dosyası, bulunduğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosundan, Kaçakçılık, Toplumsal Olaylar ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosuna gönderilmiştir. Kaçakçılık, Toplumsal Olaylar ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca 28/2/2014 tarih ve 2013/153711 sayılı müzekkere gereği için Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderilmiş, Müzekkere yazıda; 131611 sicil sayılı polis memuru H.B. hakkında İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce idari soruşturma yapılıp yapılmadığı, yine soruşturmada adı geçen H.B. isimli polis memurunun suça konu olarak düzenlediği ödeme belgelerinin ve F3, F4 formlarının incelenip iade edilmek üzere gönderilmesi istenilmiştir. 2013/153711 sayılı soruşturma ile ilgili olarak Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü kayıtlarının tetkikinde; Dönem itibarıyla İstihbarat Şube Müdürlüğünde çalışan Polis Memuru H.B.nin ‘BİEK (Bilgisinden İstifade Edilen Kişiler) çalıştırıcısı iken gerçek olmayan buluşma, haber raporu, ödeme belgesi ve harcama tutanağı düzenlediği’ iddiasıyla hakkında; dönem itibarıyla İstihbarat Şube Müdürlüğünde masa amiri olarak görev yapan Komiser Metin Güneş tarafından 21/10/2013 tarihli raporun, Başkomiser A.K. tarafından 22/10/2013 tarihli raporun, Büro Amir Yardımcısı Başkomiser P.K., Kısım Amiri Başkomiser A.K. ve Masa Amiri Komiser Metin Güneş ile birlikte ortak tutulan 31/10/2013 tarihli tutanağının tanzim edildiği, konu ile ilgili olarak Başkomiser A.K.nın 8/11/2013 tarihinde İstanbul C. Başsavcılığına dilekçe sunmak suretiyle şikayetçi olduğu ve aynı gün ifadesinin alındığı, adli makamlara intikal eden dilekçenin 2013/153711 sayısına kayıt edilerek adli soruşturmanın başlatıldığı, Soruşturma evraklarının, Cumhuriyet Başsavcılığımızca 18/11/2013 tarih ve 2013/153711 sayılı talimat yazısı ekinde gereği için Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderildiği, ilk müzekkere yazının alınmasından 3 gün sonra 21/11/2013 tarihinde Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne ikinci talimat yazının gönderildiği, alınan bu ikinci talimat herhangi bir araştırma/çalışma yapmadan, herhangi bir bilgi, belge veya somut delil elde edilmeden, sadece İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerince tanzim edilen rapor/tutanak/verilen şikayet dilekçesi ve ifadelerin esas alınarak, delil teyit etme veya yeni delil elde etme yol ve yöntemlerinin herhangi birine başvurmadan 22/11/2013 tarihinde (ikinci talimat yazının alınmasından bir gün sonra) İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü üst yönetim kadrosunu oluşturan İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünden sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı A.M.T., İstihbarat Şube Müdürü A.A., İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Ö.F.A, İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri E.A., İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri S.A., İstihbarat Şube Müdürlüğünde çalışan polis memurları H.B. isimli görevlilerin kullandığı telefon numaralarının iletişimlerinin dinlenmesine ilişkin CMK 135 birinci karar talep raporunun düzenlendiği, 23/11/2013 tarihinde ‘suç örgütü kurmak ve buna bağlı olarak örgütün faaliyetleri’ suçu yüklenerek dinleme ve gizli izleme kararlarının alındığı, 6/12/2013 tarihinde istihbarat şube müdürlüğünde görevli polis memuru H.İ. ve emekli bir memur olan H.Ö. isimli şahısların iletişimlerinin dinlenmesine ilişkin CMK 135 ikinci karar talep raporunun tanzim edildiği, aynı gün mahkeme kararlarının alınarak çalışmalara başlanıldığı, 16/12/2013 tarihinde H.Ö. isimli şahsın ofis olarak kullandığı adresle ilgili olarak Gizli İzleme Karar Talebinde bulunulduğu ve aynı gün mahkeme kararı alındığı, Henüz dinleme karar sürelerinin başında olunmasına rağmen 17/12/2013 tarihinde savcılık makamına üst yazı yazılarak herhangi bir sebep ve gerekçe belirtilmeksizin sonlandırma talimatının istenildiği, Cumhuriyet Başsavcılığımızın talimatı ile 18/12/2013 tarihinde de (yeni Şube Müdürünün atandığı tarih) iletişimin dinlenmesi çalışmalarının sonlandırılarak soruşturma dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığımıza alelacele bir şekilde gönderildiği, ortam dinlemesi ile ilgili ses kayıtlarının ve tutanakların soruşturma dosyası içerisinde bulunmadığı, zimmet suçu adı altında başlatılan soruşturmada zimmet suçunu işleyemeyecek emekli bir memur olan H.Ö.nün dinlendiği ve izlendiği, bütün bu iş ve işlemlerden, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne 18/12/2013 tarihinde atanan Şube Müdürü Ö.B.A.nın bilgisinin ve haberinin olmadığı, karar sürelerinin henüz başında bulunulan dinleme işleminin 18/12/2013 tarihinde sonlandırılarak soruşturma dosyasının savcılık makamına alelacele bir şekilde gönderildiği, bu şekilde hareket edilerek hukuksuz olarak yapılan işlemlerin ve suçun gizlenmesi amacının güdüldüğü, suça konu delillere dönemi itibarıyla ulaşılmasının engellendiği anlaşılmakta; şüpheli şahısların bu eylemlerinin, yapılan hukuksuz iş ve işlemlerin adli sonuçlarından kurtulma amacına yönelik olduğu … [anlaşılmıştır.]
P.K., A.K. ve Metin Güneş tarafından, Polis Memuru H.B. ve sıralı amirlerine isnat edilen zimmet ve görevi kötüye kullanma iddialarının soyut düzeyde kaldığı, iddialarını destekleyecek herhangi bir bilgi, belge, somut delil veya tanık beyanının tespit edilemediği görülmekle;
Şüphelilerin, iddia ettikleri suçlara delil olarak sundukları tutanakların bir kısmının imzalı/paraflı, bir kısmının imzasız/parafsız olduğu, bir kısmının Şube Müdürünün OLUR’una sunulduğu, bir kısmının Şube Müdürünün OLUR’una sunulmadığı, üst yazıların bir kısmının imzalı bir kısmının imzasız olduğu gibi kendi içerisinde tutarsızlıkların bulunması,
H.B. ile aynı ekipte çalışan ve tutanaklarda isim ve imzaları bulunan T.A. ve C.Ş. isimli şahsıların tutanak ve raporlarda belirtilmemesi,
Para ödeme tutanaklarında BİEK’lerin ödenen miktarları teslim aldıklarına dair
tutanaklarda imzalarının bulunması,
İnceleme yapıldığı söylenen sürenin iki ayla sınırlı tutulması ve 2013 yılı Temmuz ayından önceki döneme ait tutanakların incelenmesi cihetine gidilmemesi,
2013 yılı Ağustos ve Ekim aylarında tanzim edilmiş tüm belgelerde geçen miktarların toplamında yaklaşık 2.350 TL’nin söz konusu olması, yaklaşık 2-3 aylık dönem zarfında meydana gelen ve Polis Memuru H.B.nin işlediği iddia edilen zimmet suçu ile ilgili olarak 2013 yılı Temmuz ayında atanan İstihbarat Şube Müdürlüğü üst yönetim kadrosunun olayla ilişkilendirilmeye ve suça ortak edilmeye çalışılması,
Yine istihbarat üst yönetim kadrosunu (emniyet müdür yardımcısı, şube müdürü, şube müdür yardımcısı ve 2 emniyet amiri), H.B. isimli bir polis memurunun işlediğini iddia ettikleri zimmet suçunun üstünü örtmekle itham etmeleri, bu ithamın hayatın olağan akışı içerisinde normal, mantıklı, kabul edilebilir bir iddia olmaktan uzak olması,
Aynı iddiaları içeren e-posta ihbarı ile ilgili olarak istihbarat daire başkanlığından görevlendirilen 3 müfettişin istihbarat şube müdürlüğünde yapmış oldukları denetleme neticesinde herhangi bir olumsuzluk ile karşılaşılmaması,
Dilekçe sahibi A.K.nın istihbarat daire başkanlığınca görevlendirilen müfettişlere vermiş olduğu beyanında; ‘ihbarda adı geçen memurla (H.B.) 3 yıl aynı büroda çalıştığını, bu zaman zarfında kendisinin hiçbir maddi zafiyet içerisinde olduğunu görmediği…’ şeklinde beyanlarda bulunması,
İstihbarat şube müdürlüğünün iddialara konu tutanakların tanzim edildiği tarihleri de kapsayan 2013 yılı bütçesinin Bakanlıkça onaylanması,
Sunulan şikayet dilekçesine istinaden başlatılan adli soruşturmanın sonucunun ‘iddiaların soyut olması ve inandırıcı bir delil elde edilememesi’ gerekçesi ile soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanması,
H.B. isimli polis memurunun buluşma yapmadan tutanak tanzim ettiği ve zimmetine para geçirdiği iddiaları ile ilgili olarak BİEK (Bilgisinden İstifade Edilen Kişilerin) savcılık makamında alınan ifadelerinde; söz konusu iddiaları reddettiklerini, söz konusu buluşmaların gerçekleştiğini ve paraların kendilerine ödendiğini beyan etmeleri,
Zimmet ve görevi kötüye kullanma suçu isnat edilen görevlilerin alınan ifadelerinde; bu iddiaları kabul etmemeleri ve ifadelerinde belirttikleri lehlerine olan deliller,
Şüpheli şahısların uzun yıllar birlikte çalıştıkları ve mesai birlikteliklerinin olduğu Polis Memuru H.B.nin suça konu zimmet fiilini işlediği iddiası ile ilgili olarak 17-25 Aralık soruşturmalarına gidildiği süreç içerisinde rapor, tutanak tanzim etmek suretiyle 2013/153711sayılı soruşturmaya da konu olan eylem içerisine girmeleri; zamanlaması, iddiaların mahiyeti ve inandırıcılıktan uzak olması, somut delillere dayanmaması,
Zimmet ve görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan 2013/153711 sayılı soruşturma kapsamında yapılan çalışmalar neticesinde zimmet suçuna dair herhangi bir tespitin veya delilin elde edilememesi gibi sebepler bir arada düşünüldüğünde;
Sonuç olarak;
Atılı olan suçu ve iddiaları, söz konusu dönem (17-25 Aralık operasyonlarına gidildiği süreçte) zarfında, bir anlamda şüpheli şahıslarca icat edildiği, kendi amaç ve hedefleri doğrultusunda her yol mubah anlayışı ile hareket ettikleri,
Zimmet suçu ve görevi kötüye kullanma suçlarına yönelik rapor ve tutanakları tanzim eden dönem itibariyle istihbarat şube müdürlüğünde görevli olan P.K., A.K. ve Metin Güneş isimli şüpheli şahısların; devlet imkanlarını, memuriyetin vermiş olduğu nüfuzu, hukuki tedbir ve yöntemleri hedefledikleri amaç ve gaye doğrultusunda araç olarak kullanarak, suç uydurarak adli makamları yanılttıkları, hukuk kurallarını suiistimal ederek, eksik, maddi gerçeği yansıtmayan, maksatlı ve yanıltıcı bilgi ve belgelerle adli soruşturmanın başlatılmasına,
Ülke ve devlet güvenliğini ilgilendiren istihbaratların toplanması, değerlendirilmesi ve ilgili makamlara aktarılması görevini ifa eden, devlet güvenliğini ilgilendiren konulara ilişkin görüşmeler yapan İstihbarat Şube Müdürlüğü yönetim kadrosunun iletişimlerinin dinlenmesine ve gizli izlemelerinin yapılmasına,
Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçunun unsurları içerisinde yer alan; devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibari ile gizli kalması gereken mahiyette ki bilgilerin elde edilmesine ve vakıf olunmasına,
Devlet/ülke güvenliğinde zaafiyete,
Özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edilmesine ve kişisel mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet verdikleri anlaşılmaktadır.
Zimmet suçu ve görevi kötüye kullanma suçlarına yönelik rapor ve tutanakları tanzim eden dönem itibariyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli olan P.K., A.K. ve Metin Güneş isimli şüpheli şahısların; devlet imkanlarını, memuriyetin vermiş olduğu nüfuzu, hukuki tedbir ve yöntemleri hedefledikleri amaç ve gaye doğrultusunda araç olarak kullanarak, suç uydurarak adli makamları yanılttıkları, hukuk kurallarını suiistimal ederek, eksik, maddi gerçeği yansıtmayan, maksatlı ve yanıltıcı bilgi ve belgelerle adli soruşturmanın başlatılmasına, ülke ve devlet güvenliğini ilgilendiren istihbaratların toplanması, değerlendirilmesi ve ilgili makamlara aktarılması görevini ifa eden, devlet güvenliğini ilgilendiren konulara ilişkin görüşmeler yapan istihbarat şube müdürlüğü yönetim kadrosunun iletişimlerinin dinlenmesine ve gizli izlemelerinin yapılmasına, özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edilmesine sebebiyet verdikleri, görevlerini kötüye kullandıkları, soruşturmanın başlangıcı ve gidişatı noktasında organize suçlarla mücadele şube müdürlüğü görevlileri ile eylemli paylaşım ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri,
2013/153711 sayılı söz konusu soruşturmanın organize suçlarla mücadele şube müdürlüğüne intikali sonrası; gayri hukuki, keyfi ve zorlama yorumlarla suç örgütü adı altında, herkesi veya her kesimi birbiri ile irtibatlıymış gibi göstererek, birlikte hareket edildiği iddialarına dayandırılarak ilgili görevlilerin örgütlü bir şekilde hareket ettiklerinin ve suç işlediklerinin iddia edildiği, ‘organik yapının varlığı’ ‘menfaat birlikteliği’ ‘koordineli olarak birlikte hareket etmek’ gibi soyut, ucu açık kelimelerle kavram kargaşası oluşturularak, somut delillere dayanmayan, makul olmayan sözde hukuki yaklaşımlarla, keyfi yorumlarla kişilere işlendiği iddia edilen fiil (sözde zimmet iddiası) ile orantısız şekilde suç isnat edildiği (suç örgütü kurmak ve buna bağlı örgütün faaliyetleri), ilgili CMK 135-140 tedbirlerine başvurmaya olanak sağlayacak nitelikte, görevlileri örgütlü bir şekilde suç işlemekle isnat ederek, adeta ilgili görevlileri birer suç örgütü üyesi gibi göstererek, hukuk dışı ve keyfi yorumlarla herhangi bir somut delile dayanmayan raporlar tanzim edilerek dinleme ve gizli izleme karar taleplerinde bulundukları, soruşturmanın en başında kişilerin masumiyet karinesinin ihlal edildiği, kanunların suç soruşturması yapan birimlere tanımış olduğu yetkilerin, devletin sağlamış olduğu imkanların kötüye kullanıldığı, suç uydurarak adli makamların yanıltıldığı, eksik, maddi gerçeği yansıtmayan, maksatlı ve yanıltıcı bilgi ve belgelerle kişilerin mağduriyetine sebebiyet verdikleri, ülke ve devlet güvenliğini ilgilendiren istihbaratların toplanması, değerlendirilmesi ve ilgili makamlara aktarılması görevini ifa eden, devlet güvenliğini ilgilendiren konulara ilişkin görüşmeler yapan istihbarat şube müdürlüğü yönetim kadrosunun iletişimlerinin dinlenmesine ve gizli izlemelerinin yapılmasına, özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edilmesine sebebiyet verdikleri,
2013/153711 sayılı soruşturma ile; Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçunun unsurları içerisinde yer alan; devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibari ile gizli kalması gereken bilgilerin temin edildiği, bu bilgilerin temin edilmesini yasal bir soruşturma adı altında elverişli hale getirildiği, bu gizli mahiyette bilgilerin elde edilmesine ve vakıf olunmasına sebebiyet verildiği, 2013/153711 sayılı soruşturma ile; ülke ve devlet güvenliğini ilgilendiren istihbaratların toplanması, değerlendirilmesi ve ilgili makamlara aktarılması görevini ifa eden, devlet güvenliğini ilgilendiren konulara ilişkin görüşmeler yapan istihbarat şube müdürlüğü yönetim kadrosunun dinlenildiği ve devlet/ülke güvenliğinde zafiyete sebebiyet verildiği,
2013/153711 sayılı soruşturma ile; hukuki yetki ve sınırları aşar nitelikte, asılsız ve gerçeğe aykırı bilgi ve yorumlarla tanzim edilmiş dinleme ve gizli izleme talep raporlarına ve yazılarına istinaden iletişimleri dinlenen ve gizli izlemesi yapılan mağdur/müşteki şahısların, özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edildiği ve kişisel mağduriyete sebebiyet verildiği,
Dinleme işlemini yapmakla görevli personellere amirlerince verilen; ‘Beşiktaş’ta bulunan MİT Bölge Başkanlığı’na giderlerse veya telefonları buradan baz verirse bana haber ver’ şeklinde ki talimattan da bir kez daha anlaşılacağı üzere şüpheli şahısların iddia edilen zimmet suçunu veya soruşturma konusu başka bir suçu aydınlatma gibi bir gayelerinin olmadığı, başka amaç ve hedefler peşinde oldukları, istihbarat şube müdürlüğü yönetim kadrosu üzerinden, MİT Bölge Başkanlığı’nı da dolaylı olarak kontrol çabası ve amacı içerisine girdikleri de görülmektedir.
Yine şüpheli şahısların 2013/153711 sayılı soruşturma kapsamında çıtayı iyece yükselterek Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı E.D.nin de telefonlarını dinleyebilmek için karar talep raporu yazarak teşebbüste bulundukları ve böylece emniyet genel müdürlüğünün yapmak istediği veya yapabileceği tasarrufları öğrenmek amacına yönelik hareket ettikleri,
İlk etapta, bir polis memurunun adının karıştığı sözde zimmet iddiasıyla 8/11/2013 tarihinde savcılık makamına şikayet dilekçesi sunmak suretiyle başlatılan, ilerleyen safhada tüm İstihbarat üst yönetim kadrosunun telefonlarının dilendiği ve gizli olarak izlendiği (23/11/2013-18/12/2013) 2013/153711 sayılı soruşturma kapsamına şüpheli şahısların asıl hedef ve amaçlarının; 2013 yılı Temmuz ayında atanan yeni istihbarat üst yönetim kadrosunun iletişimlerini ‘17-25 Aralık (2013) operasyonlarına adım adım gidildiği süreçte’ dinlemek ve kayıt altına almak suretiyle, ilgili görevlilerin malum soruşturmalardan bilgi sahibi olup olmadıklarını anlamak ve buna göre tedbir geliştirmek amacına matuf, ilgili görevlilerin kontrol edilmesi ve tasarruflarının öğrenilmesi amacına yönelik maksatlı bir soruşturma olduğu, şüpheli şahısların aynı zamanda MİT Bölge Başkanlığını ve Emniyet Genel Müdürlüğünü kontrol ve tasarruflarını öğrenme amaç ve saiki ile de hareket ettikleri anlaşılmaktadır.”
17. İddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) 21/4/2016 tarihinde kabul edilerek E.2016/124 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme aynı tarihte yaptığı tensiple birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tutuklu sanıklar N.A., M.Ç., A.K., A.K., İ.E., S.G., Metin Güneş, P.K., A.A., M.A.S., A.Ü., R.H.H.nin üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, teknik takip raporları, iletişim tespit tutanakları, baz istasyonu sinyal kayıtları, arama tutanakları ve ekleri, ekspertiz raporları, şahit beyanları, müşteki ifadeleri vs. Deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklara atılı suçlardan olan ‘Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme’ suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK’nın 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin sübuta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu dikkate alınarak, adı geçen sanıkların CMK’nın 100. Ve devamı maddeleri gereğince tutukluluk hallerinin devamına… [karar verildi.]”
18. Mahkeme 18/5/2016 tarihinde yaptığı ilk duruşmada bir kısım müştekiyi dinlemiş ve duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tutuklu sanıklar N.A., M.Ç, A.K., A.K., Metin Güneş, P.K, A.A., A.Ü., R.H.H.nin üzerlerine atılı, suçların vasıf ye mahiyeti. Mevcut delil durumu, şahit beyanları. Müşteki ifadeleri vs. deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması sanıklara atılı suçlardan olan ‘Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme’ suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı CMK’nın 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, henüz iddianaınenin okunup sanıkların savunmalarının mahkcmemizce alınmamış olması dikkate alınarak sanıkların eylemlerinin sübuta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu dikkate alınarak, adı geçen sanıkların CMK’nın 100. Ve devamı maddeleri gereğince tutukluluk hallerinin devamına… [karar verildi.]”
19. Mahkeme 17/6/2016, 9/9/2016, 28/11/2016 tarihli duruşmalarda da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
20. Mahkeme 25/1/2017 tarihli duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu, mahkemedeki savunmasında özetle H.B. isimli polis memuruyla ilgili olarak düzenlediği ve suçlamaya konu edilen tutanakların ve yaptığı tespitlerin tamamının doğru olduğunu, herhangi bir şekilde suç uydurmasının ya da sahte tutanak düzenlemesinin söz konusu olmadığını (Başvurucu bu kapsamda suçlamaya konu tutanaklarla ilgili ayrıntılı olarak savunma yapmıştır.), H.B.nin bilgisinden istifade edilen kişilerle (BİEK) yaptığı görüşme ve buluşmalarla ilgili olarak düzenlediği ve kendisinin görevi gereği incelediği tutanakların bir kısmında tutanak tarihi ile buluşma tarihleri arasında çelişki olduğunu, yine aynı tarih ve saatte birbirinden uzak yerlerde görüşmeler yapıldığı gibi çelişkiler görmesi üzerine gerekli inceleme ve araştırmaları yaptıktan sonra suç olarak değerlendirdiği eylemleri nedeniyle H.B. hakkında tutanak düzenlediğini ve bunu ilgili amirlerine ilettiğini, H.B. hakkında başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet Savcılığında ifade verdiğini ancak Savcılık tarafından H.B.nin eylemleriyle ilgili olarak yeterli ve gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan H.B. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, akabinde de aynı hususlara ilişkin olarak suç uydurduğundan bahisle kendisi hakkında soruşturma başlatıldığını, suçlamaya konu incelemeyi görevi gereği yaptığını, tutanağı da bir suç şüphesi olması nedeniyle doğru şekilde düzenlediğini, kanunlara uygun şekilde düzenlediği tutanak nedeniyle suçlanmasının hukuka aykırı olduğunu, bir kısım tanık ve gizli tanığın beyanlarının çelişkili olduğunu, bu nedenlerle aleyhine olan tanık beyanlarını ve suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
21. Mahkeme, anılan duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
22. Başvurucu ¾/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur
23. Mahkeme sonraki celselerde “…sanıklar N.A., M.Ç., A.K., A.K., İ.E., S.G., Metin Güneş, P.K., A.A., M.A.S., A.Ü., R.H.H.nin üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, teknik takip raporları, iletişim tespit tutanakları, baz istasyonu sinyal kayıtları, arama tutanakları ve ekleri, ekspertiz raporları, şahit beyanları, müşteki ifadeleri vs. Deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklara atılı suçlardan olan ‘Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme’ suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK’nın 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin sübuta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu dikkate alınarak, adı geçen sanıkların CMK’nın 100. Ve devamı maddeleri gereğince tutukluluk hallerinin devamına… [karar verildi.]” şeklindeki gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir. Başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.
B. İlgili Süreç
25. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye’de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda FETÖ ve/veya PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
26. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY’nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
IV. İLGİLİ HUKUK
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100. Maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…”
28. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı” kenar başlıklı 101. Maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
29. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklulukta geçecek süre” kenar başlıklı 102. Maddesi şöyledir:
(1) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/18 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez.
(3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.”
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hükûmete karşı suç” kenar başlıklı 312. Maddesi şöyledir:
“(1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.”
31. 5237 sayılı Kanun’un “Siyasal veya askerî casusluk” kenar başlıklı 328. Maddesinin bir (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.”
32. 5237 sayılı Kanun’un “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama” kenar başlıklı 329. Maddesinin bir (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
33. 5237 sayılı Kanun’un “İftira” kenar başlıklı 267. Maddesinin bir (1) ve iki (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.”
34. 5237 sayılı Kanun’un “Suç uydurma” kenar başlıklı 271. Maddesi şöyledir:
“İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 28/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde yakalanarak gözaltına alınması ve uzun süre gözaltında tutulması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
39. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 84-93).
40. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
42. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular ortaya konulmadan ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağı tartışılmadan tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
43. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) tutukluluğa ilişkin benzer kararları hatırlatılarak somut olayda tutuklama için gerekli olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ve bu şikâyet yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
45. Başvuru konusu olayda ileri sürülen tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyetiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesince -2015/10423 sayılı başvuruda İkinci Bölüm Birinci Komisyon tarafından- 6/9/2017 tarihinde başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu şikâyet yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
3. Sulh Ceza Hâkimliğinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
47. Başvurucu; tutuklama kararını veren ve tutukluluk itirazlarını inceleyen sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
48. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
49. Başvuru konusu olayda ileri sürülen sulh ceza hâkimliğinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasıyla ilgili olarak daha önce bireysel başvuruda bulunulduğu ve başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak 2015/10423 sayılı dosya üzerinden İkinci Bölüm Birinci Komisyon tarafından yapılan inceleme sonunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmezlik kararı verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu şikâyet yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
4. Ağır Ceza Mahkemelerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
51. Başvurucu; kovuşturma aşamasında tutukluluğun devamına karar veren ve tutukluluk itirazlarını inceleyen ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
52. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
53. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına, başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
54. Bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden sonra bu suça ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması, yürürlüğü müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim ilkesine aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
55. Anayasa’nın 9. Maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. Maddesinde ise mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”. Bağımsızlık mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
56. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 28).
57. Anayasa’nın 36. Maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur. Nitekim 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun’un 1. Maddesiyle Anayasa’nın 9. Maddesine “bağımsız” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve tarafsız” ibaresi eklenmiş; böylelikle madde metni “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” Hâlini almıştır. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği- Anayasa’nın 138., 139. Ve 140. Maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
58. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
59. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur, hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
60. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin -soruşturma aşamasında tutuklama tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak üzere- kanun ile verilen görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bağımsız ve tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine de kararlar verdikleri bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket edilerek ilgili hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri, § 114; Hidayet Karaca, § 78, Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78).
61. Somut olayda başvurucu hakkında tutukluluğun devamına karar veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ile tutukluluğa itiraz incelemelerini değerlendiren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan ilkeler uyarınca genel hükümlere göre kurulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucunun bu mahkemelerde görev yapan hâkimlerin kendisiyle ilgili übjektif değerlendirmeler yaptığı yönünde bir iddiası da yoktur. Sonuç olarak tüm dosya kapsamı nazara alındığında tutukluğun devamı kararlarını ve tutukluluğa itirazları reddeden mahkemelerin anılan dosya nedeniyle übjektif değerlendirme yaptıkları veya tarafsız davranmadıkları sonucuna varılamamaktadır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
63. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini, Kanun’da öngörülen iki yıllık sürenin dolmasına rağmen tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin bir karar verilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
64. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin ve AİHM’in tutukluluğa ilişkin benzer kararları hatırlatılarak somut olayda tutukluluğun devamı için gerekli olan kuvvetli suç şüphesinin devam ettiği, tutukluluğun devamına ilişkin kararların ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği ve davanın karmaşıklığı da gözönüne alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu ileri sürülerek bu şikâyet yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında özetle başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuş; uzun süredir tutuklu olduğunu ve tutukluluk durumunun devamı için yeterli gerekçe gösterilmediğini ileri sürmüştür.
66. Anayasa’nın 19. Maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
67. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa’nın 19. Maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
68. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel İlkeler
69.Genel ilkeler için bkz. Erdal Tercan ([GK], 2016/15637, 12/4/2018, §§ 190-200) başvurusu hakkında verilen karar.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
70. Başvurucu, 17/25 Aralık operasyonlarından sonraki süreçte 15/4/2015 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/4/2015 tarihli kararıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme suçlarından tutuklanmıştır. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun tutukluluk hâli devam etmektedir. Buna göre başvurucunun tutukluluk süresi 4 yıl 1 ay 13 gündür.
71. Başvurucu kamu makamlarınca ve yargı organlarınca 17/25 Aralık operasyonlarının ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen emniyet mensuplarına yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklanmıştır. İddianamede başvurucunun 17/25 Aralık operasyonları öncesinde bir kısım emniyet mensubunu ve devletin değişik kademelerinde yer alan yöneticileri dinlemeye zemin hazırlamak amacıyla H.B. isimli bir polis memurunun zimmet suçu işlediğinden bahisle -zimmet eylemine ilişkin herhangi bir araştırma yapmadan- gerçeğe aykırı tutanak düzenlemek suretiyle diğer şüphelilerle birlikte hareket ederek anılan süreçte yer aldığı belirtilmiştir. Bu bağlamda soruşturma makamları, başvurucuyla birlikte hareket ettiği belirtilen diğer şüphelilerin de anılan zimmet tutanağına istinaden başkaca delil araştırması yapmadan olağan bir zimmet suçu soruşturması ile orantısız bir şekilde istihbarat şube başkanı da dâhil olmak üzere birçok emniyet görevlisini -aralarında zimmet eylemi nedeniyle nasıl bir ilişki olduğunu ortaya koymadan- örgüt kapsamında işlenen bir suç olduğu gerekçesiyle usule aykırı şekilde dinledikleri ileri sürülmüştür. Soruşturma makamları, başvurucu ve diğer şüphelilerin amacının zimmet suçunu ortaya çıkarmak olmadığını aksine tüm şüphelilerin ortak amaçlarının hükumete yönelik gerçekleştirmeyi düşündükleri 17/25 Aralık operasyonları öncesinde bir kısım emniyet görevlisinin davranışlarını öğrenme ve buna karşı kendileri yönünden tedbir almak olduğunu, dolayısıyla şüphelilerin bu ortak amaçla birlikte hareket ederek usulsüz birçok dinleme yapmak suretiyle atılı suçları işlediklerini iddia etmiştir. Başvurucunun zimmet yaptığı gerekçesiyle hakkında tutanak düzenlediği Polis Memuru H.B. ile ilgili olarak yürütülen soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve başvurucu hakkında bu olay nedeniyle suç uydurma ve iftira suçlarından dava açıldığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Sonuç olarak başvurucunun isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğu sulh ceza hâkimlikleri ve yargılamayı yapan ağır ceza mahkemesi tarafından verilen tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça belirtilmiştir. Başvurucu hakkındaki tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında atıf yapılan ve/veya soruşturma dosyasında bulunduğu ifade edilen deliller dikkate alındığında -tutukluluğun ön şartı olan- suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak anılan kararların ilgili ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir.
72. Öte yandan sulh ceza hâkimliklerinin ve ağır ceza mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan tutuklama nedenlerine ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma şüphesine, delillerin karartılması ihtimalinin bulunmasına, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. Maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasında olmasına, suça göre tutuklama tedbirinin ölçülü/orantılı olmasına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 12, 18, 21, 23).
73. Türk yargı organlarınca FETÖ/PDY’nin devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda mevcut idari sisteme paralel şekilde örgütlenen bir terör örgütü olduğu kabul edilmektedir (ilgili kararların bir kısmı için bkz. § 31; Selçuk Özdemir, §§ 20, 21; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018 § 10).
74. FETÖ/PDY bir taraftan başta eğitim ve din olmak üzere farklı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunurken diğer taraftan bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma niteliğindedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26).
75. Başvurucuya isnat edilen suçlamanın niteliği, başvurucunun bağlantılı olduğu iddia edilen terör örgütünün (FETÖ/PDY) yukarıda ifade edilen örgütlenme biçimi ve işleyişi, soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların özellikleri birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
76. Diğer taraftan soruşturma mercilerince, darbe teşebbüsünün başlamasıyla birlikte doğrudan darbe teşebbüsüyle bağlantılı eylemlere veya FETÖ/PDY’nin -yargı organları da dâhil olmak üzere- kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına ve faaliyetlerine yönelik olarak da soruşturmalar yapılmış ve bu soruşturmalar çerçevesinde çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır. Anılan türdeki soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre daha zor ve karmaşık olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 52).
77. Başvurucunun bağlantılı olduğu iddia edilen örgütün özellikleri, bu örgütün yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu türdeki soruşturmaların yürütülmesinin -diğer soruşturmalara göre- zorluğu ve başvurucunun yargılandığı davada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince en geç otuz günde bir başvurucunun tutukluluk durumunun değerlendirildiği, düzenli aralıklarla ve en geç üç ay arayla toplam kırk beş duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda sanıkların, katılanların ve tanıkların dinlendiği ve sair delillerin toplandığı görülmektedir. Bu itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi yargılamada özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.
78. Başvurucunun üzerine atılı suçlar nedeniyle 5271 sayılı Kanun’un 102. Maddesinin iki (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk süresi yedi yıldır. Bu bağlamda başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma sürecinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında 4 yıl 1 ay 13 günlük tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
79. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 19. Maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
6. Tutukluluğa İtiraz İncelemesinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
80. Başvurucu, tutukluluk incelemeleri yapılırken alınan Savcılık görüşünün kendisine bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
81. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
82. Anayasa Mahkemesi Devran Duran ([GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, §§ 106-112) kararında; tutukluluk incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün şüpheli veya sanıklara bildirilmemesinin anayasal önem taşımadığını, içeriğinde başvurucunun cevap vermesini gerektirmeyen ve daha önce ileri sürülmemiş yeni bir olgudan bahsedilmeyen durumlarda savcılık görüşünün başvurucuya bildirilmemesinin önemli bir zarara da neden olmadığını ifade etmiştir.
83. Somut olayda, tutukluluk incelemeleri sırasında alınan Savcılık görüşünün bildirilmediği ileri sürülmüşse de başvuru formu ve eklerinde bu görüş yazısında başvurucunun cevap vermesini gerekli kılan ve daha önce haberdar olmadığı yeni bir olgunun bulunduğu dile getirilmemiştir. Ayrıca tutukluluğun devamı kararlarının Savcılık görüşüne dayanılarak verildiği yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
84. Açıklanan gerekçelerle anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
85. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
86. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
87. Anayasa’nın 19. Maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
88. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa’nın 19. Maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
89. Anayasa’nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. Maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
90. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. Maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
91. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
92. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
93. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
94. Somut olayda başvurucu 13/2/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Başvurucu tutuklama kararından 2 yıl 9 ay 23 sonra hâkim önüne çıkmıştır. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
96. Başvurucu; FETÖ/PDY ile ilgili olarak kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalar ve bu açıklamaların yayımlanması nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan herkesin suçlu olduğu yönünde algı oluştuğunu, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığı hâlde bir gruba mensubiyeti nedeniyle suçlandığını ve ötekileştirildiğini belirterek ayrımcılık yasağının da ihlal edildiğini iddia etmiştir.
97. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
98. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
99. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
100. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa’nın 26. Maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal Tercan, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
101. Somut olayda 17/25 Aralık operasyonlarından sonra yürütülen soruşturmalarla ilgili yayımlanan haberler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Başvurucunun doğrudan kendisiyle ilgili bir haberden şikâyeti söz konusu değildir. Buna göre FETÖ/PDY’ye yönelik soruşturmalarla ilgili haber yapılmasının veya soruşturma başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasının tek başına masumiyet karinesine aykırılık teşkil ettiği söylenemez (bkz. § 13; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erdal Tercan, § 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181).
102. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmadığına, sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin şikâyetler yönünden başvurunun mükerrer olması nedeniyle REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Gözaltının hukuka aykırı olmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Ağır ceza mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Tutukluluğa itiraz incelemesinde alınan Savcılık görüşünün bildirilmediğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
6. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI’nın karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/5/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini, Kanunda öngörülen iki yıllık sürenin dolmasına rağmen tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin bir karar verilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Başvurucu, 17/25 Aralık operasyonlarından sonraki süreçte 15/4/2015 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/4/2015 tarihli kararıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme suçlarından tutuklanmıştır. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun tutukluluk hâli devam etmektedir. Buna göre başvurucunun tutukluluk süresi 4 yıl 1 ay 13 gündür (§ 70).
3. Soruşturma makamları, başvurucu ve diğer şüphelilerin amacının zimmet suçunu ortaya çıkarmak olmadığını aksine tüm şüphelilerin ortak amaçlarının hükumete yönelik gerçekleştirmeyi düşündükleri 17/25 Aralık operasyonları öncesinde bir kısım emniyet görevlilerinin davranışlarını öğrenme ve buna karşı kendileri yönünden tedbir almak olduğunu, dolayısıyla şüphelilerin bu ortak amaçla birlikte hareket ederek usulsüz birçok dinleme yapmak suretiyle atılı suçları işlediklerini iddia etmiştir.
İddianamede başvurucunun 17/25 Aralık operasyonları öncesinde bir kısım emniyet mensubunu ve devletin değişik kademelerinde yere alan yöneticileri dinlemeye zemin hazırlamak amacıyla H.B. isimli bir polis memurunun zimmet suçu işlediğinden bahisle – zimmet eylemine ilişkin herhangi bir araştırma yapmadan- gerçeğe aykırı tutanak düzenlemek suretiyle diğer şüphelilerle birlikte hareket ederek anılan süreçte yer aldığı belirtilmiştir.
4. Bölümümüz çoğunluğunca, Başvurucunun 17/25 operasyonları öncesinde bir kısım emniyet mensubunu ve devletin değişik kademelerinde yer alan yöneticileri dinlemeye zemin hazırlamak amacıyla gerçeğe aykırı tutanak düzenlemek suretiyle anılan süreçte görev aldığı iddiası nedeniyle tutuklanması ve tutukluluğun 4 yıl 1 ay 13 gündür sürdürülmesini makul kabul etmekte ise de dosyada mevcut delil itibariyle başvurucunun tutukluluk süresini makul görememekteyiz. Çünkü başvurucunun tutuklanmasına neden olan bir polis memurunun zimmet suçu işlediğine dair tutanaktır. Bu tutanak vasıtasıyla yasa dışı dinlemelere zemin hazırlandığı iddia edilmiştir. İddia olunan yasa dışı dinlemelerde başvurucunun dahline, dinlemelere ne şekilde katıldığına ilişkin olarak dosyada somut delil bulunmamaktadır. Görüldüğü kadarıyla başvurucu hazırladığı iddia edilen zimmet tutanağı ile yasa dışı dinlemelere ortam hazırlamış olmakla suçlanmakta, FETÖ/PDY yapısı içinde yer almak ve bu yapı ile birlikte hareket etmekle suçlanarak tutuklanıp 4 yılı aşkın süredir de tutukluluğu sürdürülmektedir. Başvurucunun tutuklanmasından bu güne kadar da kendisinin FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibat ve iltisakını gösteren, yasa dışı dinlemelere (iddia olunan zimmet tutanağı dışında) katıldığını belgeleyen başka bir delil de dosyaya girmemiştir. Başvurucu bir varsayım nedeniyle tutuklanmış ve dört yılı aşkın süredir de yeni bir delil bulunamamasına rağmen tutukluluğu sürdürülmektedir.
5. Mahkememiz uzun tutukluluk süresiyle ilgili verdiği müteaddit kararlarında; “Mahkemenin, 6352 sayılı Kanun kapsamında tutukluluk halinin yeniden değerlendirilmesi talebi üzerine verdiği 27/7/2012 tarihli kararında yer alan, dava kapsamında yargılanan sanıklardan birkaçının kaçması ya da kaçmaya teşebbüs etmesi, yine bazı sanıkların delilleri karartma girişiminde bulunması şeklindeki gerekçeleri, diğer sanıkların da bunları yapabileceğine dair karine olarak değerlendirilemez. Aksi takdirde masumiyet karinesi ve bununla bağlantılı olarak kişi hürriyetine ilişkin ilkelerin zedelenebileceği açıktır. Bu nedenle, aynı davada yargılanan bazı sanıkların durumlarından hareketle genelleme yapılarak diğerlerinin de aynı davranışta bulunabileceğini varsaymak, tutukluluk gerekçelerinin somutlaştırılmasını engellediği gibi, özgürlüğün esas, tutukluluğun istisna olduğu yönündeki anlayışla da bağdaşmaz. Bu çerçevede tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ileri sürülen gerekçelerin “ilgili” ve “yeterli” olduğu söylenemez (B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 117).
Özellikle 5271 sayılı Kanun’un 109. maddesinin (3) numaralı fıkrasında tutuklama yerine öngörülen adli kontrol hükümlerinin 6352 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 5/7/2012 tarihinden itibaren başvurucu lehine de uygulanma imkanı ortaya çıkmıştır. Buna rağmen, anılan kararlarda hedeflenen meşru amaçla yapılan müdahale arasında gözetilmesi gereken denge açısından, mevcut adli kontrol tedbirlerinin yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu durumda, tutukluluğun devamına karar verilirken yargılamanın tutuklu sürdürülmesinden beklenen kamu yararı ile başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı arasında ölçülü bir denge kurulmadığı ve bu nedenle tutuklu kaldığı sürenin makul olmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun ….. tutukluluk haline son verilmesi gerektiği iddiası yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir" (B. No: 2013/5274, 16/7/2014, § 101 -102-103, yine B. No:2012/239, 2012/849, 2014/9, 2013/9894, 2014/2996, 2015/1895, 2014/14643, 2014/19800, 2014/9772)denilerek ihlal kararları vermiştir.
6. Bu dosya özelinde de yukarıda zikredilen ihlal kararlarından ayrılmayı gerektirecek bir yön bulamadığımızdan, ayrıca ceza yargılamasında tutuksuz yargılama esas, tutukluluk ise istisna kabul edildiğinden, başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediği yönündeki çoğunluk görüşüne katılamadık.
Başkan Üye
Engin YILDIRIM Celal Mümtaz AKINCI