TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
METİN GÜNEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/23083)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 9/7/2019 - 30826
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Metin GÜNEŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucu hakkında uygulanan gözaltı ve tutuklama
tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğa itirazın bağımsız ve tarafsız
hâkim güvencelerine aykırı olan sulh ceza hâkimlikleri ve ağır ceza
mahkemelerince karara bağlanması, uzun süre hâkim önüne çıkmama ve tutukluluğa
itiraz değerlendirmelerinde savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, FETÖ/PDY ile ilgili olarak yayımlanan
haberler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular ¾/2017 ve 28/4/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Yapılan incelemede 2017/19260 sayılı başvuru ile 2017/23083
sayılı başvuru arasında konu ve kişi bakımından irtibat olması nedeniyle
2017/19260 sayılı başvurunun 2017/23083 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve
incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya İlişkin
Süreç
9. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması
(FETÖ/PDY) ile bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturma kapsamında 15/4/2015
tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünde gözaltına alınmıştır.
10. Cumhuriyet savcısı 20/4/2015 tarihinde başvurucunun
ifadesini almıştır. Başvurucunun Savcılık ifadesi şöyledir:
“İlkokul, Ortaokul ve Liseyi Ankara’da okudum.
2000 yılında Polis Kolejine başladım ve 2007 yılında Polis Akademisinden mezun
oldum. İlk görev yerim İstanbul Bahçelievler Koca Sinan Polis Merkezi
Amirliğidir. Daha sonra Küçükçekmece Emniyet Müdürlüğünde Ekiplerde Grup Amiri
olarak çalıştım. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünde PKK masasında çalıştım.
Daha sonra da Güven Timlerinde çalıştım. Daha sonra da Van iline tayinim çıktı.
Şu anda idari olarak açığa alındım. İstihbarat Şube Müdürlüğüne 2010 yılında
başladım. 2014 yılı Ocak ayında İstanbul Güven
Timlerine tayinim çıktı. İstihbarat Şube Müdürlüğünde rütbelilerin en küçüğü
olan masa amiri olarak görev yaptım. Şube içerisinde PKK bölümündeki masada
görevliydim. H.B. ekip şefidir. Bende onun masa amiriyim. H. Ekiplerden ve BİEK’lerden[bilgisinden istifa edilen kişiler] sorumludur. BİEK’lere
yapılan harcalamalar ve BİEK’lerin
çalıştırılmasında ekip şefi olarak H.B. sorumludur. Bir numaralı sorumlu ve
çalıştırıcıdır. Çalıştırıcı ekip en az 2 en fazla 3 kişi olur. H.B. de bu
ekibin şefidir. BİEK’ler ile görüşme olmuş ise hem görüşme, hem harcama ve hem de masraf tutanağa bağlanır. Bu
tutanaktan H.B. sorumludur. Düzenlediği tutanağı aynı gün veya daha sonraki
günlerde bana getirir ve gösterir. Ben incelerim. Ben inceledikten sonra
raporları sıralı amirlerime gönderirim. Ben sadece paraf atıp gönderirim.
Yanlış hatırlamıyorsam H.B.nin bayramdan önce -tarih
olarak hatırlamıyorum- çok harcama yaptığını bana teslim ettiği tutanakları
inceleyince gördüm. Geçmiş zaman olduğu için ne kadar harcama yaptığını
bilmiyorum. H.B.nin BİEK’lerle
yaptığı görüşmelerden benimde bir şekilde haberim olur. Başka yerden de haber
alırım. O gün H.B.nin değil bütün ekip şeflerini
inceledim. H.B. Önceden de çok para isterdi. Bu yüzden bana teslim ettiği
tutanakları inceledim. Bunun üzerine araştırma yaptım. Hakan’ın BİEK ile
görüşme yapmadan harcama ve ödeme tutanağı düzenlediğini tespit ettim. Bu
konuyu bir tutanak yaptım. Görüşmenin olmadığını buna rağmen ödeme ve harcama
tutanağı düzenlendiğini belirttim. Bu tutanağı imzalayarak üst kısım amirim A.K.ya verdim. Bir süre sonra A.K.
bana senin düzenlediğin tutanağı E.A. amir yırttı diye söyledi. E.A.nın neden yırtığını
bilmiyorum. Konuyu E.A. ile hiç görüşmedim. Ancak sorumluluk bende olduğu için
ben aynı tutanağı tekrar tuttum. Tekrar A.K.ya
teslim ettim. Ne kadar bir süre geçti bilmiyorum. Ben Cumhuriyet
Başsavcılığından çağrılmıştım. Benim düzenlediğim tutanak ile ilgili konuyu
sordu. Ben de konuyu anlattım. Tutanağın içeriğini de anlattım. Şimdi ben
tutanakta neler yazdığımı hatırlamıyorum. H.B.nin
BİEK ile görüşme yapmadığını nasıl tespit ettiğimi hatırlamıyorum. Ancak bu
konuyu ben ayrıntılı şekilde düzenlediğim tutanakta yazmıştım. Tutanak incelendiğinde
bu görülecektir. İfademi verdim. Cumhuriyet Başsavcılığından çıktım.
Zannedersem kısım amirim A.K. benim tutanağım ile ilgili konuyu Başsavcılığa
intikal ettirmiş. Soruşturma da bu şekilde başlamıştır. H.B.nin
bana teslim ettiği olaya konu tutanakta kaç imza olduğunu hatırlamıyorum ancak
en az iki imza olması gerekir. Ancak imzası veya imzaları olan diğer kişi ve
kişileri hatırlamıyorum. Ekip şefi H.B., BİEK’ten
sorumludur. Sorumluluk onda olduğu için sadece onun ismini tutanakta yazmıştım.
C.Ş.nin tutanakta imza olduğu iddia edilen C.Ş.nin isminin BİEK sorumlusu olmadığı için onu yazmadım. BİEK’ten sorumlu olsaydı. C.Ş.yi yazardım. Ekip şefi H.B., BİEK’ten
sorumludur. Sorumluluk onda olduğu için sadece onun ismini tutanakta yazmıştım.
T.A.nın tutanakta imza
olduğu iddia edilen T.A.nın isminin BİEK sorumlusu
olmadığı için onu yazmadım. BİEK’ten sorumlu olsaydı T.A.yı yazardım. Tutanak
tarihlerini hatırlamamakla birlikte benim paraf ettiğim tutanaklarda görüşme
yapıldığına dair tespitimi içeren tutanakları şube müdürünün oluruna sunmuştum.
Sunarken bir suretleri bizim kalemde kalır. Kalan suretlerini incelediğimde
olura gönderdiğim bir kısım tutanak içeriklerinde de esasında H.B.nin bana teslim ettiği tutanakların bazılarında BİEK
ile görüşme yapılmadığı halde, ödeme ve masraf tutanağı düzenlendiğini fark
edince tutanak düzenlemiştim. Daha önce olura verdiğim tutanağa kattım. Bundan
özel bir kastım yoktur. Sonradan fark ettiğim için böyle oldu. Şube Müdürünün
oluruna sunduğumuz evraklar bir üst Amirim A.K.ya sunarken bir suretleri bizim kalemde kalır.
Kalan suretlerini incelediğimde olura gönderdiğim bir kısım tutanak
içeriklerinde de esasında H.B.nin bana teslim ettiği
tutanakların bazılarında BİEK ile görüşme yapılmadığı halde, ödeme ve masraf
tutanağı düzenlendiğini fark edince tutanak düzenlemiştim. Ben tek başıma da
tutanak düzenleyebilirim. Birlikte tutanak düzenlediğimiz de olur. Bazen de
benim düzenlediğim tutanağa Amirim A.K. ve onun üstü P.K. da paraf etmiş
olabilir. Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat benim şikayetim
yoktur. Ancak benim konu ile düzenlediğim tutanak A.K.ya gittiği için o benim düzenlediğim tutanağı
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen üst yazıya eklemiş olabilir. Bazı
tutanakları daha sonra olura sunmuş olmamda bir kasıt aranmamalıdır. Özel bir
kastım yoktur. Bazen müdürümüzü bulamıyoruz. Bazen tutanakların yarısı imzadan
geçer yarısı daha sonra imzalanır. Muhtemelen böyle bir şey olmuştur veya
sonradan fark ettiğim gerçekle uygun olmayan tutanak nedeniyle H.B.nin bana teslim ettiği geriye dönük tutanakları da
inceleyip benzer nitelikte olanları tespit etmem nedeniyle sonradan olura
sunmuş olabilirim. Amirim veya müdürüm paraf ettiğim tutanakları geri çevirmiş
olabilir. O yüzden aynı tarihli tutanakların olura sunuluş tarihleri farklı
olabilir. Ben H.B.nin görüşme yapmadığını
düşünmüştüm. Böyle tutanak düzenlemiştim. Gizli tanık parasını almış olabilir.
O zaman H.B.nin tutanağı yanlıştır. Ben öyle
düşünüyorum. Ben H.B.nin düzenleyip bana teslim
ettiği tutanaktaki şüphelerimi belirtmiştim. BİEK’ler
para motivasyonlu çalıştığı için, para sonradan da verilmiş olabilir ya da
parayı hatırlamıyor olabilir. Belki H. Parayı bir gün önce vermiştir. H. Başka
bir gün tutanak düzenlemiş olabilir. Çalıştığım dönemde ve kısımda düzenlediğim
bu tutanak dışında bir übjektif görmemiştim. Güven
Timlerinde çalıştığım bir dönemde yine bir übjektif
tespit etmiştim. Ayrıca Bahçelievler’de çalışırken de bazı usulsüzlükler tespit
etmiş ve bildirmiştim. Ben görevimi dürüstçe yapan kamu görevlisiyim. H.B.nin olaya konu tutanağını incelemiştim. Fark ettiğimde
geriye 2-3 ay geriye dönük olarak inceleme yapmıştım. Bunlar da kısmımızda
arşive gönderilmek üzere bekleyen evraklardı. Arşive gittikten sonra arşivden
çıkarıp inceleme yetkim yoktur. Evraklar iki üç ay içinde arşive gider. A.K.
bana amirim olduğu için sürekli denetleme talimatı verirdi. Konuya yukarıda
cevap vermiştim. H.B.nin olaya konu tutanağını
incelemiştim. Fark ettiğimde geriye 2-3 ay geriye dönük olarak inceleme
yapmıştım. Bunlar da kısmımızda arşive gönderilmek üzere bekleyen evraklardı.
Arşive gittikten sonra arşivden çıkarıp inceleme yetkim yoktur. Evraklar iki üç
ay içinde arşive gider. E.A. benim büro amirimdir. Aramızda bir übje Yukarıda isimleri geçen kişilerin dinlenmeleri ve
izlenmelerinden yeni haberim oldu. Soruşturmanın bu kadar büyük olduğundan bile
haberim yoktur. İlk kez sizden öğreniyorum. Benim soruşturmayla alakam yoktur.
Şu anda gözaltında olan şüphelilerden 3-4 kişiyi tanıyorum. Hiçbiri ile ilgim
yoktur. Soruşturmayla ilgilenmediğim gibi soruşturmanın boyutundan da haberim
yoktur. H.Ö.yü tanımıyorum. H.İ.yi de ismen biliyorum. Benim
düzenlediğim tutanakla ilgileri yoktur. Ben düzenlediğim tutanakta sadece
kuşkularımı belirtmiştim. Daha sonraki gelişmelerden haberim yoktur. Herhangi
bir suç işlemiş değilim. Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire
Başkanı olan E.D.nin dinlendiğinden haberim yoktur.
İlk kez sizden öğreniyorum. Benimle ilgisi yoktur. Ben sadece önüme gelen
tutanakları inceledim. Kuşkularım oldu. Bunları belirttim ve bir üst amirime
bildirdim. Yapmam gerekeni yaptım. Daha ötesi benim yetkim ve görevim
dışındadır. Bu konuda bizzat Cumhuriyet Başsavcılığına giderek şikayet dilekçesi vermiş değilim. Herhangi bir suç
işlemedim. Suçsuzum. Şube dışına da herhangi bir evrak çıkarmadım. Herhangi bir
örgüt üyesi değilim.”
11. Savcılık başvurucuyu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli
kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme
suçlarından tutuklanması istemiyle İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
12. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği 20/4/2015 tarihli kararıyla
başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini
siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme suçlarından tutuklanmasına
karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…şüphelilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğünde
suç tarihi itibariyle çeşitli şube ve bürolarda müdür, müdür yardımcısı, amir
ve memur olarak görev yaptıkları, bu görevleri dolayısıyla silahlı kolluk
kuvveti olarak görev yaptıkları, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün hiyerarşik
yapısı içerisinde altlık üstlük ilişkilerini kullanarak, yasadışı örgütlenme
oluşturdukları, devletin emniyet hizmetleri ve faaliyetleri kapsamında
görevlerinin sağladığı nüfuz ve gücü yasaların verdiği yetkileri görevlerinin
gereklerine aykırı olarak kullanarak isnat edilen amaç suçlara ulaşmak amacıyla
bir kısım araç suçları işlediklerı hususunda kuvvetli
suç şüphesi ve delilin bulunduğu devletin yapısı dışında başka bir hiyerarşik
düzene göre hareket eden bir yapıya göre hareket etmelerinin söz konusu olduğu
bu amaçla siyasal operasyonlara kalkışıldığı, bu amaçla zımmet
ve benzeri bir takım suçlar ile mücadele ediliyormuş görüntüsü altında, adli
merciler de yanıltılmak suretiyle tutanaklar tutularak soruşturmalarn
übjektifğı, bu
soruşturmalar çerçevesinde … İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin
iletişimin dinlenmesini sağladıkları, bu dinlemenin de istihbarat şube
müdürlüğü yönetim kadrosuna atanan bir kısım amir ve memurların ne şekilde
hareket edeceklerinin önceden tespite çalışıldığı …
…
bu itibarla bu şüpheIiIerin
üzerilerine atılı suçlar yönünden; kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, bu suçların yasada
öngörülen cezalarının alt ve üst sınırı, bu suçların önemli ve ciddi sayılan
suçlardan olması hasebiyle tutuklama nedeninin varsayıldığı, atılı suçların
katalog suçlardan olduğu, CMK’nın l00. Ve devamı
maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi halin
bulunmadığı, atılı suçlar yönünden şüphelilerin alabileceği ceza miktarı gözönüne bulundurulduğunda kaçabilecekleri yönünde şüphe
bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, çok kapsamlı bir şekilde ve çok
yönlü olarak soruşturmanın devam ettiği, bu anlamda şüphelilerin delilleri yok
etme, gizlerne, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı
oluşturma şüphesinin bulunduğu, atılı suçlar yönünden beklenen ceza veya
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde ‘ölçülülük’ ilkesi uyarınca daha hafif
koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada yetersiz
kalacağı, kanaatine varılmakla şüphelilerin … tutuklanmalarına… [karar
verilmiştir.]”
13. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; İstanbul 6. Sulh
Ceza Hâkimliği 6/5/2015 tarihinde başvurucunun itirazını reddetmiştir.
14. Başsavcılık 30/3/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun
suç uydurma, iftira, göreve ilişkin sırrın açıklanması, suç delillerini yok
etme, gizleme veya değiştirme, kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta
kullanma, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, yasaklanan bilgileri
açıklama, siyasal veya askerî casusluk suçlarını işlediği iddiasıyla aynı yer
ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
15. İddianamede FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere, başvurucuya
yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
16. Bu bağlamda iddianamenin başvurucunun işlediği iddia olunan
suça ve örgüt bağlantısına ilişkin kısımları şöyledir:
“Dönem itibariyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü
İstihbarat Şube Müdürlüğünde görev yapan H.B. isimli polis memurunun evrakta
usulsüzlük yaptığı ve zimmetine para geçirdiği, sıralı amirlerinin de buna göz
yumdukları ve görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla dönem itibariyle
istihbarat şube müdürlüğünde görevli A.K. tarafından adli makamlara dilekçe
sunulmak ve ifade vermek suretiyle şikayetçi olduğu, yine dönem itibariyle
istihbarat şube müdürlüğünde çalışan P.K. ve Metin Güneş’in de ifade vermek
suretiyle şikayetçi oldukları, 2013/153711 sayı alan dosyanın organize suçlarla
mücadele şube müdürlüğüne intikali sonrası görevliler arasında ilişkinin
normalin ötesinde olduğu, bunun yanı sıra kendi aralarında menfaat birlikteliği
oluşturduklarına dair ciddi emarelerin bulunduğu gerekçesi ile; İstihbarat
Daire Başkanı E.D.nin kullandığı telefonların
iletişimlerinin tespiti ve dinlenmesine yönelik rapor tanzim etmek suretiyle
teşebbüste bulunulması İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünden sorumlu Emniyet
Müdür Yardımcısı A.M.T., İstihbarat Şube Müdürü A.A., İstihbarat Şube Müdür
Yardımcısı Ö.F.A. İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri E.A.,
İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri S.A. isimli görevliler ile
Polis Memurları H.B. ve H.İ. isimli görevlilerin, emekli memur H.Ö. isimli
şahsın kullandığı telefonların ‘suç örgütü kurmak ve buna bağlı örgütün
faaliyetleri’ suçundan iletişimlerinin tespiti, dinlenmesi ve gizli izlenmeleri
hakkında yapılan işlemler ve eylemler. 30/1/2014 tarihinde yürürlüğe giren
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı iş bölümü talimatına göre ‘çalışma talimatının
yürürlüğe girdiği anda, bütün bürolarda bulunan Örgütlü Suçlar Bürosunun görev
alanına giren soruşturma evraklarının tamamının, Kaçakçılık, Toplumsal Olaylar
ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosuna devredilir’ hükmü uyarınca; İstanbul
Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce yürütülen, CMK’nın 135. Ve 140. Tedbirlerine göre; izleme, ses ve
görüntülerin kayda alınması, iletişimin tespit edilmesi, dinlenilmesi, kayda
alınması ve görüşme detaylarının sorgulamalarının yapılmasına, sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine yönelik kararların alındığı, sahte evrak
tanzim etmek, zimmetine para geçirmek ve suç örgütü kurmak ve buna bağlı örgüt
faaliyetlerinde bulunmak suçlarından açılan 2013/153711 sayılı soruşturma
dosyası, bulunduğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosundan,
Kaçakçılık, Toplumsal Olaylar ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosuna
gönderilmiştir. Kaçakçılık, Toplumsal Olaylar ve Örgütlü Suçlar Soruşturma
Bürosunca 28/2/2014 tarih ve 2013/153711 sayılı müzekkere gereği için Organize
Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderilmiş, Müzekkere yazıda; 131611 sicil
sayılı polis memuru H.B. hakkında İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce idari
soruşturma yapılıp yapılmadığı, yine soruşturmada adı geçen H.B. isimli polis
memurunun suça konu olarak düzenlediği ödeme belgelerinin ve F3, F4 formlarının
incelenip iade edilmek üzere gönderilmesi istenilmiştir. 2013/153711 sayılı
soruşturma ile ilgili olarak Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü
kayıtlarının tetkikinde; Dönem itibarıyla İstihbarat Şube Müdürlüğünde çalışan Polis
Memuru H.B.nin ‘BİEK (Bilgisinden İstifade Edilen
Kişiler) çalıştırıcısı iken gerçek olmayan buluşma, haber raporu, ödeme belgesi
ve harcama tutanağı düzenlediği’ iddiasıyla hakkında; dönem itibarıyla
İstihbarat Şube Müdürlüğünde masa amiri olarak görev yapan Komiser Metin Güneş
tarafından 21/10/2013 tarihli raporun, Başkomiser
A.K. tarafından 22/10/2013 tarihli raporun, Büro Amir Yardımcısı Başkomiser P.K., Kısım Amiri Başkomiser
A.K. ve Masa Amiri Komiser Metin Güneş ile birlikte ortak tutulan 31/10/2013
tarihli tutanağının tanzim edildiği, konu ile ilgili olarak Başkomiser
A.K.nın 8/11/2013 tarihinde İstanbul C.
Başsavcılığına dilekçe sunmak suretiyle şikayetçi olduğu ve aynı gün ifadesinin
alındığı, adli makamlara intikal eden dilekçenin 2013/153711 sayısına kayıt
edilerek adli soruşturmanın başlatıldığı, Soruşturma evraklarının, Cumhuriyet
Başsavcılığımızca 18/11/2013 tarih ve 2013/153711 sayılı talimat yazısı ekinde
gereği için Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderildiği, ilk
müzekkere yazının alınmasından 3 gün sonra 21/11/2013 tarihinde Organize
Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne ikinci talimat yazının gönderildiği, alınan
bu ikinci talimat herhangi bir araştırma/çalışma yapmadan, herhangi bir bilgi,
belge veya somut delil elde edilmeden, sadece İstihbarat Şube Müdürlüğü
görevlilerince tanzim edilen rapor/tutanak/verilen şikayet dilekçesi ve
ifadelerin esas alınarak, delil teyit etme veya yeni delil elde etme yol ve
yöntemlerinin herhangi birine başvurmadan 22/11/2013 tarihinde (ikinci talimat
yazının alınmasından bir gün sonra) İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü üst
yönetim kadrosunu oluşturan İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünden sorumlu
Emniyet Müdür Yardımcısı A.M.T., İstihbarat Şube Müdürü A.A., İstihbarat Şube
Müdür Yardımcısı Ö.F.A, İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri
E.A., İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri S.A., İstihbarat Şube
Müdürlüğünde çalışan polis memurları H.B. isimli görevlilerin kullandığı
telefon numaralarının iletişimlerinin dinlenmesine ilişkin CMK 135 birinci
karar talep raporunun düzenlendiği, 23/11/2013 tarihinde ‘suç örgütü kurmak ve
buna bağlı olarak örgütün faaliyetleri’ suçu yüklenerek dinleme ve gizli izleme
kararlarının alındığı, 6/12/2013 tarihinde istihbarat şube müdürlüğünde görevli
polis memuru H.İ. ve emekli bir memur olan H.Ö. isimli şahısların
iletişimlerinin dinlenmesine ilişkin CMK 135 ikinci karar talep raporunun
tanzim edildiği, aynı gün mahkeme kararlarının alınarak çalışmalara
başlanıldığı, 16/12/2013 tarihinde H.Ö. isimli şahsın ofis olarak kullandığı
adresle ilgili olarak Gizli İzleme Karar Talebinde bulunulduğu ve aynı gün
mahkeme kararı alındığı, Henüz dinleme karar sürelerinin başında olunmasına
rağmen 17/12/2013 tarihinde savcılık makamına üst yazı yazılarak herhangi bir
sebep ve gerekçe belirtilmeksizin sonlandırma talimatının istenildiği,
Cumhuriyet Başsavcılığımızın talimatı ile 18/12/2013 tarihinde de (yeni Şube
Müdürünün atandığı tarih) iletişimin dinlenmesi çalışmalarının sonlandırılarak
soruşturma dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığımıza alelacele bir şekilde
gönderildiği, ortam dinlemesi ile ilgili ses kayıtlarının ve tutanakların
soruşturma dosyası içerisinde bulunmadığı, zimmet suçu adı altında başlatılan
soruşturmada zimmet suçunu işleyemeyecek emekli bir memur olan H.Ö.nün dinlendiği ve izlendiği, bütün bu iş ve
işlemlerden, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne 18/12/2013 tarihinde
atanan Şube Müdürü Ö.B.A.nın bilgisinin ve haberinin
olmadığı, karar sürelerinin henüz başında bulunulan dinleme işleminin
18/12/2013 tarihinde sonlandırılarak soruşturma dosyasının savcılık makamına
alelacele bir şekilde gönderildiği, bu şekilde hareket edilerek hukuksuz olarak
yapılan işlemlerin ve suçun gizlenmesi amacının güdüldüğü, suça konu delillere
dönemi itibarıyla ulaşılmasının engellendiği anlaşılmakta; şüpheli şahısların
bu eylemlerinin, yapılan hukuksuz iş ve işlemlerin adli sonuçlarından kurtulma
amacına yönelik olduğu … [anlaşılmıştır.]
…
P.K., A.K. ve Metin Güneş tarafından, Polis
Memuru H.B. ve sıralı amirlerine isnat edilen zimmet ve görevi kötüye kullanma
iddialarının soyut düzeyde kaldığı, iddialarını destekleyecek herhangi bir
bilgi, belge, somut delil veya tanık beyanının tespit edilemediği görülmekle;
Şüphelilerin, iddia ettikleri suçlara delil
olarak sundukları tutanakların bir kısmının imzalı/paraflı, bir kısmının
imzasız/parafsız olduğu, bir kısmının Şube Müdürünün OLUR’una
sunulduğu, bir kısmının Şube Müdürünün OLUR’una
sunulmadığı, üst yazıların bir kısmının imzalı bir kısmının imzasız olduğu gibi
kendi içerisinde tutarsızlıkların bulunması,
H.B. ile aynı ekipte çalışan ve tutanaklarda
isim ve imzaları bulunan T.A. ve C.Ş. isimli şahsıların tutanak ve raporlarda
belirtilmemesi,
Para ödeme tutanaklarında BİEK’lerin
ödenen miktarları teslim aldıklarına dair
tutanaklarda imzalarının bulunması,
İnceleme yapıldığı söylenen sürenin iki ayla
sınırlı tutulması ve 2013 yılı Temmuz ayından önceki
döneme ait tutanakların incelenmesi cihetine gidilmemesi,
2013 yılı Ağustos ve Ekim aylarında tanzim
edilmiş tüm belgelerde geçen miktarların toplamında yaklaşık 2.350 TL’nin söz
konusu olması, yaklaşık 2-3 aylık dönem zarfında meydana gelen ve Polis Memuru H.B.nin işlediği iddia edilen zimmet suçu ile ilgili olarak
2013 yılı Temmuz ayında atanan İstihbarat Şube
Müdürlüğü üst yönetim kadrosunun olayla ilişkilendirilmeye ve suça ortak
edilmeye çalışılması,
Yine istihbarat üst yönetim kadrosunu (emniyet
müdür yardımcısı, şube müdürü, şube müdür yardımcısı ve 2 emniyet amiri), H.B.
isimli bir polis memurunun işlediğini iddia ettikleri zimmet suçunun üstünü
örtmekle itham etmeleri, bu ithamın hayatın olağan akışı içerisinde normal,
mantıklı, kabul edilebilir bir iddia olmaktan uzak olması,
Aynı iddiaları içeren e-posta ihbarı ile
ilgili olarak istihbarat daire başkanlığından görevlendirilen 3 müfettişin
istihbarat şube müdürlüğünde yapmış oldukları denetleme neticesinde herhangi
bir olumsuzluk ile karşılaşılmaması,
Dilekçe sahibi A.K.nın istihbarat daire başkanlığınca görevlendirilen
müfettişlere vermiş olduğu beyanında; ‘ihbarda adı geçen memurla (H.B.) 3 yıl
aynı büroda çalıştığını, bu zaman zarfında kendisinin hiçbir maddi zafiyet
içerisinde olduğunu görmediği…’ şeklinde beyanlarda bulunması,
İstihbarat şube müdürlüğünün iddialara konu
tutanakların tanzim edildiği tarihleri de kapsayan 2013 yılı bütçesinin
Bakanlıkça onaylanması,
Sunulan şikayet
dilekçesine istinaden başlatılan adli soruşturmanın sonucunun ‘iddiaların soyut
olması ve inandırıcı bir delil elde edilememesi’ gerekçesi ile soruşturmanın
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanması,
H.B. isimli polis memurunun buluşma yapmadan
tutanak tanzim ettiği ve zimmetine para geçirdiği iddiaları ile ilgili olarak
BİEK (Bilgisinden İstifade Edilen Kişilerin) savcılık makamında alınan
ifadelerinde; söz konusu iddiaları reddettiklerini, söz konusu buluşmaların
gerçekleştiğini ve paraların kendilerine ödendiğini beyan etmeleri,
Zimmet ve görevi kötüye kullanma suçu isnat
edilen görevlilerin alınan ifadelerinde; bu iddiaları kabul etmemeleri ve
ifadelerinde belirttikleri lehlerine olan deliller,
Şüpheli şahısların uzun yıllar birlikte
çalıştıkları ve mesai birlikteliklerinin olduğu Polis Memuru H.B.nin suça konu zimmet fiilini işlediği iddiası ile
ilgili olarak 17-25 Aralık soruşturmalarına gidildiği süreç içerisinde rapor,
tutanak tanzim etmek suretiyle 2013/153711sayılı soruşturmaya da konu olan
eylem içerisine girmeleri; zamanlaması, iddiaların mahiyeti ve inandırıcılıktan
uzak olması, somut delillere dayanmaması,
Zimmet ve görevi kötüye kullanma suçundan
başlatılan 2013/153711 sayılı soruşturma kapsamında yapılan çalışmalar
neticesinde zimmet suçuna dair herhangi bir tespitin veya delilin elde
edilememesi gibi sebepler bir arada düşünüldüğünde;
Sonuç olarak;
Atılı olan suçu ve iddiaları, söz konusu dönem
(17-25 Aralık operasyonlarına gidildiği süreçte) zarfında, bir anlamda şüpheli
şahıslarca icat edildiği, kendi amaç ve hedefleri doğrultusunda her yol mubah
anlayışı ile hareket ettikleri,
Zimmet suçu ve görevi kötüye kullanma
suçlarına yönelik rapor ve tutanakları tanzim eden dönem itibariyle istihbarat
şube müdürlüğünde görevli olan P.K., A.K. ve Metin Güneş isimli şüpheli
şahısların; devlet imkanlarını, memuriyetin vermiş olduğu nüfuzu, hukuki tedbir
ve yöntemleri hedefledikleri amaç ve gaye doğrultusunda araç olarak kullanarak,
suç uydurarak adli makamları yanılttıkları, hukuk kurallarını suiistimal
ederek, eksik, maddi gerçeği yansıtmayan, maksatlı ve yanıltıcı bilgi ve
belgelerle adli soruşturmanın başlatılmasına,
Ülke ve devlet güvenliğini ilgilendiren
istihbaratların toplanması, değerlendirilmesi ve ilgili makamlara aktarılması
görevini ifa eden, devlet güvenliğini ilgilendiren konulara ilişkin görüşmeler
yapan İstihbarat Şube Müdürlüğü yönetim kadrosunun iletişimlerinin dinlenmesine
ve gizli izlemelerinin yapılmasına,
Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin
etme suçunun unsurları içerisinde yer alan; devletin güvenliği veya iç veya dış
siyasal yararları bakımından niteliği itibari ile gizli kalması gereken
mahiyette ki bilgilerin elde edilmesine ve vakıf olunmasına,
Devlet/ülke güvenliğinde zaafiyete,
Özel hayatlarının gizliliğinin ihlal
edilmesine ve kişisel mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet verdikleri
anlaşılmaktadır.
…
Zimmet suçu ve görevi kötüye kullanma
suçlarına yönelik rapor ve tutanakları tanzim eden dönem itibariyle İstanbul
Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli olan P.K., A.K. ve Metin
Güneş isimli şüpheli şahısların; devlet imkanlarını, memuriyetin vermiş olduğu
nüfuzu, hukuki tedbir ve yöntemleri hedefledikleri amaç ve gaye doğrultusunda
araç olarak kullanarak, suç uydurarak adli makamları yanılttıkları, hukuk
kurallarını suiistimal ederek, eksik, maddi gerçeği yansıtmayan, maksatlı ve
yanıltıcı bilgi ve belgelerle adli soruşturmanın başlatılmasına, ülke ve devlet
güvenliğini ilgilendiren istihbaratların toplanması, değerlendirilmesi ve
ilgili makamlara aktarılması görevini ifa eden, devlet güvenliğini ilgilendiren
konulara ilişkin görüşmeler yapan istihbarat şube müdürlüğü yönetim kadrosunun
iletişimlerinin dinlenmesine ve gizli izlemelerinin yapılmasına, özel
hayatlarının gizliliğinin ihlal edilmesine sebebiyet verdikleri, görevlerini
kötüye kullandıkları, soruşturmanın başlangıcı ve gidişatı noktasında organize
suçlarla mücadele şube müdürlüğü görevlileri ile eylemli paylaşım ve işbirliği
içerisinde hareket ettikleri,
2013/153711 sayılı söz konusu soruşturmanın
organize suçlarla mücadele şube müdürlüğüne intikali sonrası; gayri hukuki,
keyfi ve zorlama yorumlarla suç örgütü adı altında, herkesi veya her kesimi
birbiri ile irtibatlıymış gibi göstererek, birlikte hareket edildiği
iddialarına dayandırılarak ilgili görevlilerin örgütlü bir şekilde hareket
ettiklerinin ve suç işlediklerinin iddia edildiği, ‘organik yapının varlığı’ ‘menfaat
birlikteliği’ ‘koordineli olarak birlikte hareket etmek’ gibi soyut, ucu açık
kelimelerle kavram kargaşası oluşturularak, somut delillere dayanmayan, makul
olmayan sözde hukuki yaklaşımlarla, keyfi yorumlarla kişilere işlendiği iddia
edilen fiil (sözde zimmet iddiası) ile orantısız şekilde suç isnat edildiği
(suç örgütü kurmak ve buna bağlı örgütün faaliyetleri), ilgili CMK 135-140
tedbirlerine başvurmaya olanak sağlayacak nitelikte, görevlileri örgütlü bir
şekilde suç işlemekle isnat ederek, adeta ilgili görevlileri birer suç örgütü
üyesi gibi göstererek, hukuk dışı ve keyfi yorumlarla herhangi bir somut delile
dayanmayan raporlar tanzim edilerek dinleme ve gizli izleme karar taleplerinde
bulundukları, soruşturmanın en başında kişilerin masumiyet karinesinin ihlal
edildiği, kanunların suç soruşturması yapan birimlere tanımış olduğu
yetkilerin, devletin sağlamış olduğu imkanların kötüye kullanıldığı, suç
uydurarak adli makamların yanıltıldığı, eksik, maddi gerçeği yansıtmayan,
maksatlı ve yanıltıcı bilgi ve belgelerle kişilerin mağduriyetine sebebiyet
verdikleri, ülke ve devlet güvenliğini ilgilendiren istihbaratların toplanması,
değerlendirilmesi ve ilgili makamlara aktarılması görevini ifa eden, devlet
güvenliğini ilgilendiren konulara ilişkin görüşmeler yapan istihbarat şube
müdürlüğü yönetim kadrosunun iletişimlerinin dinlenmesine ve gizli
izlemelerinin yapılmasına, özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edilmesine
sebebiyet verdikleri,
2013/153711 sayılı soruşturma ile; Devletin
güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçunun unsurları içerisinde yer alan;
devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği
itibari ile gizli kalması gereken bilgilerin temin edildiği, bu bilgilerin
temin edilmesini yasal bir soruşturma adı altında elverişli hale getirildiği,
bu gizli mahiyette bilgilerin elde edilmesine ve vakıf olunmasına sebebiyet
verildiği, 2013/153711 sayılı soruşturma ile; ülke ve devlet güvenliğini
ilgilendiren istihbaratların toplanması, değerlendirilmesi ve ilgili makamlara
aktarılması görevini ifa eden, devlet güvenliğini ilgilendiren konulara ilişkin
görüşmeler yapan istihbarat şube müdürlüğü yönetim kadrosunun dinlenildiği ve
devlet/ülke güvenliğinde zafiyete sebebiyet verildiği,
2013/153711 sayılı soruşturma ile; hukuki
yetki ve sınırları aşar nitelikte, asılsız ve gerçeğe aykırı bilgi ve
yorumlarla tanzim edilmiş dinleme ve gizli izleme talep raporlarına ve
yazılarına istinaden iletişimleri dinlenen ve gizli izlemesi yapılan
mağdur/müşteki şahısların, özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edildiği ve
kişisel mağduriyete sebebiyet verildiği,
Dinleme işlemini yapmakla görevli personellere
amirlerince verilen; ‘Beşiktaş’ta bulunan MİT Bölge Başkanlığı’na giderlerse
veya telefonları buradan baz verirse bana haber ver’ şeklinde ki talimattan da
bir kez daha anlaşılacağı üzere şüpheli şahısların iddia edilen zimmet suçunu
veya soruşturma konusu başka bir suçu aydınlatma gibi bir gayelerinin olmadığı,
başka amaç ve hedefler peşinde oldukları, istihbarat şube müdürlüğü yönetim
kadrosu üzerinden, MİT Bölge Başkanlığı’nı da dolaylı olarak kontrol çabası ve
amacı içerisine girdikleri de görülmektedir.
Yine şüpheli şahısların 2013/153711 sayılı
soruşturma kapsamında çıtayı iyece yükselterek Emniyet Genel Müdürlüğü
İstihbarat Daire Başkanı E.D.nin de telefonlarını
dinleyebilmek için karar talep raporu yazarak teşebbüste bulundukları ve
böylece emniyet genel müdürlüğünün yapmak istediği veya yapabileceği
tasarrufları öğrenmek amacına yönelik hareket ettikleri,
İlk etapta, bir polis memurunun adının
karıştığı sözde zimmet iddiasıyla 8/11/2013 tarihinde savcılık makamına şikayet
dilekçesi sunmak suretiyle başlatılan, ilerleyen safhada tüm İstihbarat üst
yönetim kadrosunun telefonlarının dilendiği ve gizli olarak izlendiği
(23/11/2013-18/12/2013) 2013/153711 sayılı soruşturma kapsamına şüpheli
şahısların asıl hedef ve amaçlarının; 2013 yılı Temmuz ayında atanan yeni
istihbarat üst yönetim kadrosunun iletişimlerini ‘17-25 Aralık (2013)
operasyonlarına adım adım gidildiği süreçte’ dinlemek ve kayıt altına almak
suretiyle, ilgili görevlilerin malum soruşturmalardan bilgi sahibi olup
olmadıklarını anlamak ve buna göre tedbir geliştirmek amacına matuf, ilgili
görevlilerin kontrol edilmesi ve tasarruflarının öğrenilmesi amacına yönelik
maksatlı bir soruşturma olduğu, şüpheli şahısların aynı zamanda MİT Bölge
Başkanlığını ve Emniyet Genel Müdürlüğünü kontrol ve tasarruflarını öğrenme
amaç ve saiki ile de hareket ettikleri
anlaşılmaktadır.”
17. İddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
21/4/2016 tarihinde kabul edilerek E.2016/124 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
aşaması başlamıştır. Mahkeme aynı tarihte yaptığı tensiple birlikte
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir. Karar gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Tutuklu sanıklar N.A., M.Ç., A.K., A.K., İ.E.,
S.G., Metin Güneş, P.K., A.A., M.A.S., A.Ü., R.H.H.nin
üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, teknik takip
raporları, iletişim tespit tutanakları, baz istasyonu sinyal kayıtları, arama
tutanakları ve ekleri, ekspertiz raporları, şahit beyanları, müşteki ifadeleri
vs. Deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas
deliller bulunması, sanıklara atılı suçlardan olan ‘Türkiye Cumhuriyeti
hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs
etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk
amacıyla temin etme’ suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak
varsayıldığı, CMK’nın 100/3-a. 11 alt bendinde
sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda
öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması,
müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların
eylemlerinin sübuta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya
güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle,
sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim
sağlanamayacak oluşu dikkate alınarak, adı geçen sanıkların CMK’nın
100. Ve devamı maddeleri gereğince tutukluluk hallerinin devamına… [karar
verildi.]”
18. Mahkeme 18/5/2016 tarihinde yaptığı ilk duruşmada bir kısım
müştekiyi dinlemiş ve duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tutuklu sanıklar N.A., M.Ç, A.K., A.K., Metin
Güneş, P.K, A.A., A.Ü., R.H.H.nin üzerlerine atılı,
suçların vasıf ye mahiyeti. Mevcut delil durumu, şahit beyanları. Müşteki
ifadeleri vs. deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
müşahhas deliller bulunması sanıklara atılı suçlardan olan ‘Türkiye Cumhuriyeti
hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs
etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk
amacıyla temin etme’ suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak
varsayıldığı CMK’nın 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan
katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen
cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, henüz iddianaınenin okunup sanıkların savunmalarının mahkcmemizce alınmamış olması dikkate alınarak sanıkların
eylemlerinin sübuta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya
güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle,
sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim
sağlanamayacak oluşu dikkate alınarak, adı geçen sanıkların CMK’nın
100. Ve devamı maddeleri gereğince tutukluluk hallerinin devamına… [karar
verildi.]”
19. Mahkeme 17/6/2016, 9/9/2016, 28/11/2016 tarihli duruşmalarda
da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
20. Mahkeme 25/1/2017 tarihli duruşmada başvurucunun savunmasını
almıştır. Başvurucu, mahkemedeki savunmasında özetle H.B. isimli polis
memuruyla ilgili olarak düzenlediği ve suçlamaya konu edilen tutanakların ve
yaptığı tespitlerin tamamının doğru olduğunu, herhangi bir şekilde suç
uydurmasının ya da sahte tutanak düzenlemesinin söz konusu olmadığını
(Başvurucu bu kapsamda suçlamaya konu tutanaklarla ilgili ayrıntılı olarak
savunma yapmıştır.), H.B.nin bilgisinden istifade
edilen kişilerle (BİEK) yaptığı görüşme ve buluşmalarla ilgili olarak
düzenlediği ve kendisinin görevi gereği incelediği tutanakların bir kısmında
tutanak tarihi ile buluşma tarihleri arasında çelişki olduğunu, yine aynı tarih
ve saatte birbirinden uzak yerlerde görüşmeler yapıldığı gibi çelişkiler
görmesi üzerine gerekli inceleme ve araştırmaları yaptıktan sonra suç olarak
değerlendirdiği eylemleri nedeniyle H.B. hakkında tutanak düzenlediğini ve bunu
ilgili amirlerine ilettiğini, H.B. hakkında başlatılan soruşturma kapsamında
Cumhuriyet Savcılığında ifade verdiğini ancak Savcılık tarafından H.B.nin eylemleriyle ilgili olarak yeterli ve gerekli
inceleme ve araştırma yapılmadan H.B. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verildiğini, akabinde de aynı hususlara ilişkin olarak suç uydurduğundan
bahisle kendisi hakkında soruşturma başlatıldığını, suçlamaya konu incelemeyi
görevi gereği yaptığını, tutanağı da bir suç şüphesi olması nedeniyle doğru
şekilde düzenlediğini, kanunlara uygun şekilde düzenlediği tutanak nedeniyle
suçlanmasının hukuka aykırı olduğunu, bir kısım tanık ve gizli tanığın
beyanlarının çelişkili olduğunu, bu nedenlerle aleyhine olan tanık beyanlarını
ve suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
21. Mahkeme, anılan duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına da karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tutuklu sanıklar N.A., M.Ç., A.K., A.K.,
İ.E., S.G., Metin Güneş, P.K., A.A., M.A.S., A.Ü., R.H.H.nin
üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, teknik takip
raporları, iletişim tespit tutanakları, baz istasyonu sinyal kayıtları, arama
tutanakları ve ekleri, ekspertiz raporları, şahit beyanları, müşteki ifadeleri
vs. Deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas
deliller bulunması, sanıklara atılı suçlardan olan ‘Türkiye Cumhuriyeti
hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs
etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk
amacıyla temin etme’ suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak
varsayıldığı, CMK’nın 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan
katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen
cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı
ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin sübuta
ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli
kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu
dikkate alınarak, adı geçen sanıkların CMK’nın 100. Ve
devamı maddeleri gereğince tutukluluk hallerinin devamına… [karar
verildi.]”
22. Başvurucu ¾/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur
23. Mahkeme sonraki celselerde “…sanıklar
N.A., M.Ç., A.K., A.K., İ.E., S.G., Metin Güneş, P.K., A.A., M.A.S., A.Ü., R.H.H.nin üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumu, teknik takip raporları, iletişim tespit tutanakları, baz
istasyonu sinyal kayıtları, arama tutanakları ve ekleri, ekspertiz raporları,
şahit beyanları, müşteki ifadeleri vs. Deliller kapsamında kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklara atılı
suçlardan olan ‘Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini
siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme’ suçlarının tutuklama
sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK’nın
100/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat
edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma
şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate
alındığında, sanıkların eylemlerinin sübuta ermesi halinde sanıklara verilmesi
muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi
sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili
hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu dikkate alınarak, adı geçen sanıkların CMK’nın 100. Ve devamı maddeleri gereğince tutukluluk
hallerinin devamına… [karar verildi.]” şeklindeki gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir. Başvurucunun tutukluluk durumu devam
etmektedir.
B. İlgili Süreç
25. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye’de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda FETÖ ve/veya PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
26. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da darbe girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY’nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 51, Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
IV. İLGİLİ HUKUK
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100. Maddesinin
ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde
302, 303, 304, 307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…”
28. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama
kararı” kenar başlıklı 101. Maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut
olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya
sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle
kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
…
(5) Bu
madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara
itiraz edilebilir.”
29. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklulukta
geçecek süre” kenar başlıklı 102. Maddesi şöyledir:
(1)
(Değişik: 6/12/2006 – 5560/18 md.) Ağır ceza
mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır.
Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha
uzatılabilir.
(2)
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki
yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma
süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde
tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez.
(3) Bu
maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık
ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.”
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hükûmete karşı suç” kenar başlıklı 312. Maddesi
şöyledir:
“(1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası verilir.
(2) Bu
suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.”
31. 5237 sayılı Kanun’un “Siyasal
veya askerî casusluk” kenar başlıklı 328. Maddesinin bir (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal
yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri,
siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye onbeş
yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.”
32. 5237 sayılı Kanun’un “Devletin
güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama” kenar
başlıklı 329. Maddesinin bir (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal
yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri
açıklayan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
33. 5237 sayılı Kanun’un “İftira”
kenar başlıklı 267. Maddesinin bir (1) ve iki (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla,
işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya
da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir
fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak
iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.”
34. 5237 sayılı Kanun’un “Suç
uydurma” kenar başlıklı 271. Maddesi şöyledir:
“İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili
makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya
emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla
kadar hapis cezası verilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 28/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde yakalanarak
gözaltına alınması ve uzun süre gözaltında tutulması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun’un 141. Maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
39. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun’un
141. Maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 84-93).
40. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarla ilgili olarak
anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular
ortaya konulmadan ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağı
tartışılmadan tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
43. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) tutukluluğa ilişkin benzer kararları hatırlatılarak
somut olayda tutuklama için gerekli olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ve
bu şikâyet yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru formundakine
benzer beyanlarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
45. Başvuru konusu olayda ileri sürülen tutuklamanın hukuki
olmadığı şikâyetiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesince -2015/10423 sayılı
başvuruda İkinci Bölüm Birinci Komisyon tarafından- 6/9/2017 tarihinde başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verildiği tespit edildiğinden
başvurunun bu şikâyet yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
3. Sulh Ceza Hâkimliğinin
Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucu; tutuklama kararını veren ve tutukluluk
itirazlarını inceleyen sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim ilkesine aykırı
olarak kurulduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadığını, bu nedenle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
48. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
49. Başvuru konusu olayda ileri sürülen sulh ceza hâkimliğinin
bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasıyla
ilgili olarak daha önce bireysel başvuruda bulunulduğu ve başvurucunun anılan
şikâyetiyle ilgili olarak 2015/10423 sayılı dosya üzerinden İkinci Bölüm
Birinci Komisyon tarafından yapılan inceleme sonunda açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilmezlik kararı verildiği tespit edildiğinden
başvurunun bu şikâyet yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi
gerekir.
4. Ağır Ceza
Mahkemelerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu; kovuşturma aşamasında tutukluluğun devamına karar
veren ve tutukluluk itirazlarını inceleyen ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olarak kurulduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadığını, bu nedenle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
52. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
53. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin
doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde
tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden
veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına,
başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel
oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
54. Bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden sonra bu suça
ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması, yürürlüğü
müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim ilkesine
aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
55. Anayasa’nın 9. Maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız ve
tarafsız mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. Maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre “Hiçbir
organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez;
tavsiye ve telkinde bulunamaz.”. Bağımsızlık
mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları
ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız olmasını, onların etkisi
altında olmamasını ifade etmektedir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
56. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız
olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev
süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
57. Anayasa’nın 36. Maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından
açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın
tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni
bir unsurudur. Nitekim 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun’un 1. Maddesiyle
Anayasa’nın 9. Maddesine “bağımsız” ibaresinden
sonra gelmek üzere “ve tarafsız”
ibaresi eklenmiş; böylelikle madde metni “Yargı
yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Hâlini almıştır. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini
tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi
gereği- Anayasa’nın 138., 139. Ve 140. Maddelerinin de tarafsız bir mahkemede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
58. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında
bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu
üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla
ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi
gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile
bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu
gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir
yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
59. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur,
hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya
bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız
olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde
vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise
hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi
kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
60. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve Hâkimler ve
Savcılar Kurulu (HSK) tarafından yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin
-soruşturma aşamasında tutuklama tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak
üzere- kanun ile verilen görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bağımsız ve
tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet
savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine de kararlar verdikleri
bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket edilerek ilgili
hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri, § 114; Hidayet
Karaca, § 78, Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
64-78).
61. Somut olayda başvurucu hakkında tutukluluğun devamına karar
veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ile tutukluluğa itiraz incelemelerini
değerlendiren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan ilkeler uyarınca genel
hükümlere göre kurulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucunun bu
mahkemelerde görev yapan hâkimlerin kendisiyle ilgili übjektif
değerlendirmeler yaptığı yönünde bir iddiası da yoktur. Sonuç olarak tüm dosya
kapsamı nazara alındığında tutukluğun devamı kararlarını ve tutukluluğa
itirazları reddeden mahkemelerin anılan dosya nedeniyle übjektif
değerlendirme yaptıkları veya tarafsız davranmadıkları sonucuna
varılamamaktadır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
63. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini, Kanun’da öngörülen iki yıllık sürenin
dolmasına rağmen tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin bir karar
verilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
64. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin ve AİHM’in tutukluluğa ilişkin benzer kararları hatırlatılarak
somut olayda tutukluluğun devamı için gerekli olan kuvvetli suç şüphesinin
devam ettiği, tutukluluğun devamına ilişkin kararların ilgili ve yeterli
gerekçe içerdiği ve davanın karmaşıklığı da gözönüne
alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu ileri sürülerek bu şikâyet
yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında özetle başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuş; uzun süredir tutuklu olduğunu ve
tutukluluk durumunun devamı için yeterli gerekçe gösterilmediğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
66. Anayasa’nın 19. Maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir.”
67. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa’nın 19. Maddesinin
yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
68. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
69.Genel ilkeler için bkz. Erdal
Tercan ([GK],
2016/15637, 12/4/2018, §§ 190-200) başvurusu hakkında verilen karar.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
70. Başvurucu, 17/25 Aralık operasyonlarından sonraki süreçte 15/4/2015
tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/4/2015
tarihli kararıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme suçlarından
tutuklanmıştır. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun
tutukluluk hâli devam etmektedir. Buna göre başvurucunun tutukluluk süresi 4
yıl 1 ay 13 gündür.
71. Başvurucu kamu makamlarınca ve yargı organlarınca 17/25
Aralık operasyonlarının ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen emniyet
mensuplarına yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir
soruşturma kapsamında tutuklanmıştır. İddianamede başvurucunun 17/25 Aralık
operasyonları öncesinde bir kısım emniyet mensubunu ve devletin değişik
kademelerinde yer alan yöneticileri dinlemeye zemin hazırlamak amacıyla H.B.
isimli bir polis memurunun zimmet suçu işlediğinden bahisle -zimmet eylemine
ilişkin herhangi bir araştırma yapmadan- gerçeğe aykırı tutanak düzenlemek
suretiyle diğer şüphelilerle birlikte hareket ederek anılan süreçte yer aldığı
belirtilmiştir. Bu bağlamda soruşturma makamları, başvurucuyla birlikte hareket
ettiği belirtilen diğer şüphelilerin de anılan zimmet tutanağına istinaden
başkaca delil araştırması yapmadan olağan bir zimmet suçu soruşturması ile
orantısız bir şekilde istihbarat şube başkanı da dâhil olmak üzere birçok
emniyet görevlisini -aralarında zimmet eylemi nedeniyle nasıl bir ilişki
olduğunu ortaya koymadan- örgüt kapsamında işlenen bir suç olduğu gerekçesiyle
usule aykırı şekilde dinledikleri ileri sürülmüştür. Soruşturma makamları,
başvurucu ve diğer şüphelilerin amacının zimmet suçunu ortaya çıkarmak
olmadığını aksine tüm şüphelilerin ortak amaçlarının hükumete yönelik
gerçekleştirmeyi düşündükleri 17/25 Aralık operasyonları öncesinde bir kısım
emniyet görevlisinin davranışlarını öğrenme ve buna karşı kendileri yönünden
tedbir almak olduğunu, dolayısıyla şüphelilerin bu ortak amaçla birlikte
hareket ederek usulsüz birçok dinleme yapmak suretiyle atılı suçları
işlediklerini iddia etmiştir. Başvurucunun zimmet yaptığı gerekçesiyle hakkında
tutanak düzenlediği Polis Memuru H.B. ile ilgili olarak yürütülen soruşturma
sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve başvurucu hakkında bu
olay nedeniyle suç uydurma ve iftira suçlarından dava açıldığı da dosya
kapsamından anlaşılmaktadır. Sonuç olarak başvurucunun isnat edilen suç
yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğu sulh ceza hâkimlikleri ve
yargılamayı yapan ağır ceza mahkemesi tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
kararlarda açıkça belirtilmiştir. Başvurucu hakkındaki tutuklama ve
tutukluluğun devamı kararlarında atıf yapılan ve/veya soruşturma dosyasında
bulunduğu ifade edilen deliller dikkate alındığında -tutukluluğun ön şartı
olan- suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak
anılan kararların ilgili ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir.
72. Öte yandan sulh ceza hâkimliklerinin ve ağır ceza
mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan
tutuklama nedenlerine ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma
şüphesine, delillerin karartılması ihtimalinin bulunmasına, isnat edilen suçun
5271 sayılı Kanun’un 100. Maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasında olmasına, suça göre tutuklama tedbirinin ölçülü/orantılı
olmasına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. §§ 12, 18, 21, 23).
73. Türk yargı organlarınca FETÖ/PDY’nin
devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve
fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi,
toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda mevcut idari
sisteme paralel şekilde örgütlenen bir terör örgütü olduğu kabul edilmektedir
(ilgili kararların bir kısmı için bkz. § 31;
Selçuk Özdemir, §§ 20, 21; Alparslan
Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018 § 10).
74. FETÖ/PDY bir taraftan başta eğitim ve din olmak üzere farklı
sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunurken diğer
taraftan bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal
yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal
alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma niteliğindedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26).
75. Başvurucuya isnat edilen suçlamanın niteliği, başvurucunun
bağlantılı olduğu iddia edilen terör örgütünün (FETÖ/PDY) yukarıda ifade edilen
örgütlenme biçimi ve işleyişi, soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların
özellikleri birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki
gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın
meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk
hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve
yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
76. Diğer taraftan soruşturma mercilerince, darbe teşebbüsünün
başlamasıyla birlikte doğrudan darbe teşebbüsüyle bağlantılı eylemlere veya
FETÖ/PDY’nin -yargı organları da dâhil olmak üzere-
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına ve faaliyetlerine yönelik
olarak da soruşturmalar yapılmış ve bu soruşturmalar çerçevesinde çok sayıda
kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır. Anılan türdeki
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre daha zor ve karmaşık olduğu
konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 52).
77. Başvurucunun bağlantılı olduğu iddia edilen örgütün özellikleri,
bu örgütün yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu türdeki
soruşturmaların yürütülmesinin -diğer soruşturmalara göre- zorluğu ve
başvurucunun yargılandığı davada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince en geç
otuz günde bir başvurucunun tutukluluk durumunun değerlendirildiği, düzenli
aralıklarla ve en geç üç ay arayla toplam kırk beş duruşma yapıldığı, bu
duruşmalarda sanıkların, katılanların ve tanıkların dinlendiği ve sair
delillerin toplandığı görülmektedir. Bu itibarla genel olarak davanın
yürütülmesinde derece mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi
yargılamada özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.
78. Başvurucunun üzerine atılı suçlar nedeniyle 5271 sayılı
Kanun’un 102. Maddesinin iki (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk
süresi yedi yıldır. Bu bağlamda başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına
ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru
nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma
sürecinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate
alındığında 4 yıl 1 ay 13 günlük tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
79. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 19. Maddesinin yedinci
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe
katılmamışlardır.
6. Tutukluluğa İtiraz
İncelemesinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
80. Başvurucu, tutukluluk incelemeleri yapılırken alınan
Savcılık görüşünün kendisine bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
81. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
82. Anayasa Mahkemesi Devran
Duran ([GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, §§ 106-112) kararında;
tutukluluk incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün şüpheli veya
sanıklara bildirilmemesinin anayasal önem taşımadığını, içeriğinde başvurucunun
cevap vermesini gerektirmeyen ve daha önce ileri sürülmemiş yeni bir olgudan
bahsedilmeyen durumlarda savcılık görüşünün başvurucuya bildirilmemesinin
önemli bir zarara da neden olmadığını ifade etmiştir.
83. Somut olayda, tutukluluk incelemeleri sırasında alınan
Savcılık görüşünün bildirilmediği ileri sürülmüşse de başvuru formu ve
eklerinde bu görüş yazısında başvurucunun cevap vermesini gerekli kılan ve daha
önce haberdar olmadığı yeni bir olgunun bulunduğu dile getirilmemiştir. Ayrıca
tutukluluğun devamı kararlarının Savcılık görüşüne dayanılarak verildiği
yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları
bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
84. Açıklanan gerekçelerle
anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle başvurunun bu
kısmının kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
85. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinden
yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
86. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
87. Anayasa’nın 19. Maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
88. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa’nın 19. Maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
89. Anayasa’nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini
düzenleyen 148. Maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
90. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. Maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
91. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
92. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda
başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması
hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim
önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını
belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir
miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
93. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesinde
belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz,
etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru yollarının
tüketilmediği sonucuna varmıştır.
94. Somut olayda başvurucu 13/2/2018 tarihinde mahkeme önüne
çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur.
Başvurucu tutuklama kararından 2 yıl 9 ay 23 sonra hâkim önüne çıkmıştır.
Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
96. Başvurucu; FETÖ/PDY ile ilgili olarak kamu görevlileri
tarafından yapılan açıklamalar ve bu açıklamaların yayımlanması nedeniyle
hakkında soruşturma başlatılan herkesin suçlu olduğu yönünde algı oluştuğunu,
bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu
ayrıca terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığı hâlde
bir gruba mensubiyeti nedeniyle suçlandığını ve ötekileştirildiğini belirterek
ayrımcılık yasağının da ihlal edildiğini iddia etmiştir.
97. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
98. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
olduğu anlaşıldığından başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa’nın 38.
Maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
99. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
100. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa’nın 26. Maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal
Tercan, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz
konusu olduğundan Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken
bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
101. Somut olayda 17/25 Aralık operasyonlarından sonra yürütülen
soruşturmalarla ilgili yayımlanan haberler nedeniyle masumiyet karinesinin
ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Başvurucunun doğrudan kendisiyle ilgili bir
haberden şikâyeti söz konusu değildir. Buna göre FETÖ/PDY’ye
yönelik soruşturmalarla ilgili haber yapılmasının veya soruşturma
başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasının tek başına masumiyet karinesine
aykırılık teşkil ettiği söylenemez (bkz. § 13; benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Erdal Tercan, § 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181).
102. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmadığına, sulh ceza hâkimliklerinin
bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin şikâyetler yönünden başvurunun mükerrer olması nedeniyle REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Gözaltının hukuka aykırı olmasından dolayı kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Ağır ceza mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız olmadığına
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Tutukluluğa itiraz incelemesinde alınan Savcılık görüşünün
bildirilmediğine ilişkin iddianın anayasal
ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
6. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI’nın karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/5/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini, Kanunda öngörülen iki yıllık sürenin
dolmasına rağmen tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin bir karar
verilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
2. Başvurucu, 17/25 Aralık operasyonlarından sonraki süreçte
15/4/2015 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin
20/4/2015 tarihli kararıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya
veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması
gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme suçlarından
tutuklanmıştır. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun
tutukluluk hâli devam etmektedir. Buna göre başvurucunun tutukluluk süresi 4
yıl 1 ay 13 gündür (§ 70).
3. Soruşturma makamları, başvurucu ve diğer şüphelilerin
amacının zimmet suçunu ortaya çıkarmak olmadığını aksine tüm şüphelilerin ortak
amaçlarının hükumete yönelik gerçekleştirmeyi düşündükleri 17/25 Aralık
operasyonları öncesinde bir kısım emniyet görevlilerinin davranışlarını öğrenme
ve buna karşı kendileri yönünden tedbir almak olduğunu, dolayısıyla
şüphelilerin bu ortak amaçla birlikte hareket ederek usulsüz birçok dinleme
yapmak suretiyle atılı suçları işlediklerini iddia etmiştir.
İddianamede başvurucunun 17/25 Aralık operasyonları öncesinde
bir kısım emniyet mensubunu ve devletin değişik kademelerinde yere alan
yöneticileri dinlemeye zemin hazırlamak amacıyla H.B. isimli bir polis
memurunun zimmet suçu işlediğinden bahisle – zimmet eylemine ilişkin herhangi
bir araştırma yapmadan- gerçeğe aykırı tutanak düzenlemek suretiyle diğer
şüphelilerle birlikte hareket ederek anılan süreçte yer aldığı belirtilmiştir.
4. Bölümümüz çoğunluğunca, Başvurucunun 17/25 operasyonları
öncesinde bir kısım emniyet mensubunu ve devletin değişik kademelerinde yer
alan yöneticileri dinlemeye zemin hazırlamak amacıyla gerçeğe aykırı tutanak
düzenlemek suretiyle anılan süreçte görev aldığı iddiası nedeniyle tutuklanması
ve tutukluluğun 4 yıl 1 ay 13 gündür sürdürülmesini makul kabul etmekte ise de
dosyada mevcut delil itibariyle başvurucunun tutukluluk süresini makul
görememekteyiz. Çünkü başvurucunun tutuklanmasına neden olan bir polis
memurunun zimmet suçu işlediğine dair tutanaktır. Bu tutanak vasıtasıyla yasa
dışı dinlemelere zemin hazırlandığı iddia edilmiştir. İddia olunan yasa dışı
dinlemelerde başvurucunun dahline, dinlemelere ne şekilde katıldığına ilişkin
olarak dosyada somut delil bulunmamaktadır. Görüldüğü kadarıyla başvurucu
hazırladığı iddia edilen zimmet tutanağı ile yasa dışı dinlemelere ortam
hazırlamış olmakla suçlanmakta, FETÖ/PDY yapısı içinde
yer almak ve bu yapı ile birlikte hareket etmekle suçlanarak tutuklanıp 4 yılı
aşkın süredir de tutukluluğu sürdürülmektedir. Başvurucunun tutuklanmasından bu güne kadar da kendisinin FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibat
ve iltisakını gösteren, yasa dışı dinlemelere (iddia
olunan zimmet tutanağı dışında) katıldığını belgeleyen başka bir delil de
dosyaya girmemiştir. Başvurucu bir varsayım nedeniyle tutuklanmış ve dört yılı
aşkın süredir de yeni bir delil bulunamamasına rağmen tutukluluğu
sürdürülmektedir.
5. Mahkememiz uzun tutukluluk süresiyle ilgili verdiği müteaddit
kararlarında; “Mahkemenin, 6352 sayılı Kanun kapsamında tutukluluk halinin
yeniden değerlendirilmesi talebi üzerine verdiği 27/7/2012 tarihli kararında
yer alan, dava kapsamında yargılanan sanıklardan birkaçının kaçması ya da
kaçmaya teşebbüs etmesi, yine bazı sanıkların delilleri karartma girişiminde
bulunması şeklindeki gerekçeleri, diğer sanıkların da bunları yapabileceğine
dair karine olarak değerlendirilemez. Aksi takdirde masumiyet karinesi ve
bununla bağlantılı olarak kişi hürriyetine ilişkin ilkelerin zedelenebileceği
açıktır. Bu nedenle, aynı davada yargılanan bazı sanıkların durumlarından
hareketle genelleme yapılarak diğerlerinin de aynı davranışta bulunabileceğini
varsaymak, tutukluluk gerekçelerinin somutlaştırılmasını engellediği gibi,
özgürlüğün esas, tutukluluğun istisna olduğu yönündeki anlayışla da bağdaşmaz.
Bu çerçevede tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ileri sürülen
gerekçelerin “ilgili” ve “yeterli” olduğu söylenemez (B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 117).
Özellikle 5271 sayılı Kanun’un 109. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında tutuklama yerine öngörülen adli kontrol hükümlerinin 6352 sayılı
Kanunla yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 5/7/2012 tarihinden itibaren
başvurucu lehine de uygulanma imkanı ortaya çıkmıştır.
Buna rağmen, anılan kararlarda hedeflenen meşru amaçla yapılan müdahale
arasında gözetilmesi gereken denge açısından, mevcut adli kontrol tedbirlerinin
yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu durumda, tutukluluğun devamına
karar verilirken yargılamanın tutuklu sürdürülmesinden beklenen kamu yararı ile
başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı arasında ölçülü bir denge
kurulmadığı ve bu nedenle tutuklu kaldığı sürenin makul olmadığı sonucuna
varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun ….. tutukluluk haline son verilmesi gerektiği iddiası yönünden
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir" (B. No: 2013/5274, 16/7/2014, § 101 -102-103, yine B.
No:2012/239, 2012/849, 2014/9, 2013/9894, 2014/2996, 2015/1895, 2014/14643,
2014/19800, 2014/9772)denilerek ihlal kararları vermiştir.
6. Bu dosya özelinde de yukarıda zikredilen ihlal kararlarından
ayrılmayı gerektirecek bir yön bulamadığımızdan, ayrıca ceza yargılamasında
tutuksuz yargılama esas, tutukluluk ise istisna kabul edildiğinden,
başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediği yönündeki çoğunluk görüşüne
katılamadık.
Başkan
Üye
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI