TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NECMETTİN KARACA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17385)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Necmettin
KARACA
|
Vekili
|
:
|
Av. Şahin
ELHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu askerlik görevi sırasında asker arkadaşı
tarafından vurularak vefat eden askerin şehit kabul edilmemesi nedeniyle
eşitlik ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun oğlu Piyade Er Ergül Karaca, askerlik hizmetini
yapmakta iken 9/7/2011 tarihinde nöbetçi olduğu sırada Piyade Er F.T.nin silahla ateş etmesi sonucunda olay yerinde vefat
etmiştir.
8. Piyade Er F.T. askerî mahkemede yapılan yargılama sonucunda
bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan
mahkûm olmuş, karar henüz kesinleşmemiştir.
9. Başvurucu 28/12/2012 tarihinde idareye başvurarak müteveffa
oğlunun şehit sayılmasını talep etmiş, istemi 15/2/2013 tarihli işlemle
reddedilmiştir.
10. Başvurucu tarafından şehit sayılmama işleminin iptali istemiyle
açılan dava Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Üçüncü Dairesinin 19/12/2013
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Daire; mevzuatta yasama organının yorum
kararı ve şehitliklere defnedilecekler ile ilgili olan Şehitlik Yönergesi
dışında ''şehit'' kavramının tanımını yapan bir düzenlemenin bulunmadığı,
başvurucunun oğlunun vefatının belirtilen düzenlemelerde sayılan hâllere
uymadığı, bu durumda şehit sayılmama işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesine dayanmıştır.
11. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
11/9/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Nihai karar, başvurucu vekiline
25/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 27/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. 1683 sayılı Askeri ve Mülki Tekaüd
Kanunu'nun 45. maddesindeki şehid kelimesinin şümulü derecesi hakkında
Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) 29/1/1936 tarihinde kabul edilen 927
karar No.lu "Yorum Kararı"
şöyledir:
''1683 sayılı Askeri ve Mülki Tekaüd
Kanununun 45 inci maddesinde: (Harpte veya eşkıya müsademesinde şehiden ve hazarda kendisinin sun’u
taksiri olmıyarak vazife icabı kazaen veya mecruh
olup tedavi sırasında veya icra olunan cerrahi ameliyat neticesinde veya sebebi
malum olmıyarak muahasara
içinde vefat eden zabitlerle mülki ve askeri memurların yetimlerine birinci
derece maluliyet maaşının yüzde yetmiş beşi ve harbiye ve bu derecedeki
sınıflar talebesi ile küçük zabitler, gedikliler ve efradın yetimlerine birinci
derece maluliyet maaşının sülüsü tahsis olunur) denilmiş olduğuna göre bu madde
ile:
1- Harpte veya eşkıya müsademelerinde şehiden
vefat,
2- Hazarda kendisinin sun’u taksiri olmıyarak vazife icabı kazaen vefat,
3- Mecruh olup tedavi sırasında veya icra olunan cerrahi ameliyat neticesinde
vefat,
4- Muhasara içinde sebebi malum olmıyarak
vefat.
Olmak üzere dört vefat vaziyeti derpiş
edilmiştir.
Bunlardan bir numaralı fıkrada yazılı vefat vaziyeti, madde hükmüne
göre şehid olanların harp meydanında ve eşkıya
müsademesi sırasında düşman silahı tesirile derhal vafat edenlere aiddir. Çünkü bu
hallerde yaralanarak bilahara tedavi sırasında vefat
edenler maddenin müteakıb fıkralarında gösterilmiş
bulunmaktadır. Netekim 2,3 ve 4 numaralı fıkralarda
yazılı hallerin yalnız sefere mahsus olmayıp hazara da teşmil edilmesi kasdile hazar kelimesinin metne ilave edildiği anlasılmaktadır. Bu cümleden olarak muhasara daha ziyade
harp zamanında düşman tarafından bir yerin kuşatılması ve bu yerin memleketin
diğer kısımları ile alakasının kesilmesine ıtlak olunduğu gibi hazarda da
eşkıya tarafından bir mahallin aynı suretle muhasara altına alınması seklinde
de vaki olabilir. Yine vazife icabı kazaen veya mecruhiyet
neticesinde vefat dahi hazarda olduğu gibi seferde de vaki olabilir ve bunların
tabi olacağı hükümlerin hazar ve sefer haline göre tefrikına
saik olacak hiç bir sebep tasavvur edilemez.
Bu tahlile göre şehid, harpte veya eşkıya
müsademelerinde her nevi düşman silahı tesirile
derhal vefat edenlerdir. İkinci fıkra hükmü, aynı suretle sefer veya hazarda
vazife ilcasile kazaen derhal vefat edenlerdir.
Üçüncü fıkra hükmü de aynı sebeplerle yaralananlardan bu yaraların tesirile ve yaraları iltiyam
bulmadan tedavi sırasında ölenlerdir.''
14. Millî Savunma Bakanlığının (MSB) şehitliklere kimlerin
defnedileceğinin belirlenmesi, şehitlik yerlerinin tespiti, tescili ile bakım
ve onarım işlemlerinin yürütülme esas ve usullerinin tespitine ilişkin 1999
tarihli ve MSY 439-1 (A) kodlu Şehitlik Yönergesi’nin
II. Bölüm 4. maddesi şöyledir:
“Şehitliklere; Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanlıkları ve Jandarma
Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığına mensup asker ve sivil
kişilerden asağıda belirtilen durumlarda olanlar
defnedilir.
a. Harpte fiilen ateş altında ölenler, ya da yaralanıp tedavisi
sırasında bu yaranın sebep ve tesiri ile ölenler veya geride bulunup da, düşman
silahlarının tesiriyle ölenler, ya da yaralanıp tedavi sırasında bu yaranın
sebep ve tesiriyle ölenler,
b. İç güvenlik görevlerinde (Disiplinsizlik ve ihmali görülenler hariç)
veya terör ve anarşi ile mücadelede ölenler ya da yaralanıp tedavi sırasında bu
yaranın sebep ve tesiri ile ölenler.
c. Eğitim, atış, tatbikat, manevra gibi görevleri yapan asker
kişilerden; görev yaptıkları sırada veya yetkili makamlarca görevlendirilmeleri
nedeniyle, sabit görev yerlerinden ayrıldıktan sonra, vukubulan
bir olayda ölenler veya yaralanıp da sonradan bu yaranın sebep ve tesiriyle
ölenler.
d. Kaçakçılığın men ve takibinde fiilen çatısma
sırasında ölenler, ya da yaralanıp tedavi sırasında bu yaranın sebep ve
tesiriyle ölenler,
e. Hudut emniyet hizmetlerinde iken silâhlı çatısma sırasında veya hudut emniyet hizmetinin ifasına
yönelik diğer faaliyetler sırasında kaza ve olaylarda ölenler ya da yaralanıp
tedavi sırasında bu yaranın sebep ve tesiriyle ölenler, (Disiplinsizlik ve
ihmali görülenler hariç)
f. Ailesi arzu ettiği taktirde, ölen MSB.ları,
Orgeneraller ve Oramiraller.
g. TSK. mensubu veya TSK.nden ayrılanlardan
(emekli, istifa vb.) daha önce TSK mensubu olmaları gerekçesiyle terör
eylemlerine muhatap olarak ölenler,
h. Herhangi bir askeri tesis, kışla ve binanın vs. yangın, sel, deprem,
heyelan, çığ gibi
doğal afetlere maruz kalması nedeniyle
ölenler,
ı. Hangi meslek sınıfından olursa olsun; vazifeli olarak askeri uçak
veya askeri maksatla kullanılan uçak, helikopter, gemi ve denizaltının herhangi
bir sebep ve etki ile düşmesi, batması, infilâk etmesi sonucu bu vasıtalarda
bulunanlardan ölenler. (Disiplinsizlik ve ihmali görülenler hariç)
k. Yurt dısında sürekli görev veya her türlü
geçici görev nedeniyle bulunan Türk Silâhlı
Kuvvetleri personelinden; bu görevlerinden dolayı (görevleri sona ermis olsa bile) maruz kaldıkları tedhiş veya uğradıkları
suikast sonucu ölenler T.C. Anayasası'nın 92 ncı
maddesi veya Türkiye'nin taraf olduğu andlaşmalar
uyarınca ya da 926 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Kanunu'nun EK-10 ncu maddesi geregince
görevlendirilenler ve yabancı ülkelerde veya uluslar arası sahalarda yapılan
görev, egitim, tatbikat, manevra veya hareket
sırasında bu faaliyetlerin sebep ve tesiri ile ölenler (Ölüm olayı dogrudan kendi kusuru sonucu meydana gelenler hariç)
l. Ölen personelin şehitliğe defnedilip defnedilmeyecegi;
kaza/olay raporunun alınmasını müteakip Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlıgı ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları Personel Baskanlıklarınca, Adlî Müşavirlikler ile koordine edilerek
yukarıdaki esaslara göre belirlenir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; oğlunun askerlik hizmeti devam ederken nöbet
görevi sırasında vefat ettiğini, askerlik görevini yaptığı sırada meydana gelen
olay nedeniyle öldüğünden şehit sayılması gerektiğini, ilgili Yönerge'de şehitliğe defnedilecekler için "eğitim, atış, tatbikat, manevra gibi"
ifadelerine yer verilmek suretiyle tadadi bir yöntem
tercih edilmediğinden müteveffanın şehit kabul edilmesi gerektiğini, benzer
olaylar nedeniyle AYİM tarafından lehe karar verildiğini belirterek Anayasa’nın
2., 10. ve 17. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu Anayasa'nın 2. ve 17. maddelerinde
güvence altına alınan haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de
başvurunun özünde başvurucu, oğlunun şehit sayılmamasından şikâyet etmekte
olduğundan anılan maddeler yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır. Ayrıca
başvurucu benzer olaylar nedeniyle AYİM tarafından lehe karar verildiğini
belirtilerek eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşse de konuya
ilişkin gösterilen tek örnek olan AYİM 2. Dairesinin 8/11/1995 tarihli
kararının başvuru konusu olayla aynı mahiyette olmadığı ve belirtilen örnek
dışında başka herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı görüldüğünden eşitlik
ilkesi yönünden de ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
18. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan
sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
19. Somut olayda AYİM Dairesi, TBMM'nin yorum kararı ile
şehitliklerle ilgili birtakım düzenlemeler yapan Yönerge'yi
değerlendirdikten sonra davacının oğlunun ''şehit'' statüsünde kabul edilemeyeceği sonucuna vararak davayı
reddetmiştir.
20. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan
bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Serdar
ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/11/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurunun somutunda, başvurucunun oğlu müteveffa erin Ağrı-Doğubeyazıt'taki kıt'asında
silahlı nöbet görevini ifa etmekteyken, bir başka nöbetçinin silahından çıkan
merminin isabeti sonucunda vefat etmiş; sanık er taksirle ölüme sebebiyet
vermek suçundan askeri mahkemece tecziye edilmiştir. Başvurucu, bu müessif olay
nedeniyle oğlunun şehit sayılması için idareye başvurmuş, isteminin reddi
üzerine de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde ( AYİM) iptal davası açmıştır.
AYİM 3. Dairesi başvurucunun oğlunun şehit sayılamayacağını belirterek, açılan
davayı reddetmiş, karar düzeltme talebini de kabul etmemiştir.
AYİM'in red
kararının gerekçesi, bu konudaki yegâne düzenleme olan "Şehitlik Yönergesi"nde başvurucunun oğlunun şehit sayılmasına
imkân veren bir düzenlemenin bulunmayışına dayalı bulunmaktadır. AYİM, anılan
Yönerge hükümlerini tahlil ederek, Yönergenin herhangi bir hükmüne uyarlığın
söz konusu olmadığı gerekçesiyle, bu konuda açılan davayı reddetmiştir. AYİM 2.
Dairesinin 8.11.1995 tarih ve E.1995/2, K.1995/802 sayılı kararında ifade
edildiği üzere "...Şehitlik Yönergesi'nin bu
konuda, yargı organlarını bağlayıcı bir düzenleme olarak kabul edilmesi
düşünülemez. Esasen yönerge, idarenin belli bir alanda ve kendi içinde nasıl
hareket edileceğini belirleyen bir iç düzenleme, bir bakıma emir niteliği
taşıyan metin olup, hukuki hiyerarşide, diğer makam ve kuruluşlar açısından
bağlayıcılıklarından söz edilemez. O nedenle davacının oğlunun şehit sayılıp
sayılmaması, şehitliğe gömülüp gömülmemesi hususlarında bağlayıcı nitelikte bir
kaynak gözüyle bakılamaz. Kaldı ki davacının oğlunun Şehitlik Yönergesi'nin 7. maddesinin (C) bendinin '... veya yetkili
makamlarca görevlendirilmeleri nedeniyle sabit görev yerlerinden ayrıldıktan
sonra vuku bulan bir olayda ölenler...' ifadesine uyduğu görülmektedir. Zira
davacının oğlunun olay günü birlik komutanlığınca görevlendirildiğinde bir
kuşku bulunmamaktadır... Davacının oğlunun şehit sayılmaması ve şehitliğe
gömülmemesine ilişkin işlem, hukuki neden unsuru yönünden hukuka aykırı
görüldüğünden İPTALİNE..." denilmiş; yine AYİM 3. Dairesinin 18.10.2007
tarih ve E.2007/209, K.2007/1081 sayılı kararında "... Karakol Komutanı
olan davacıların oğullarının olay tarihinde görevi kapsamında sorumluluk
bölgesini kontrol ettiği sırada arazide bulduğu ve patlamış olduğunu zannettiği
mühimmatı karakol personelinin eğitiminde kullanmak maksadıyla aldığı ve
temizlemek amacıyla yere vurduğu sırada patladığı, olayda müteveffanın merakını
giderme amacının olmadığı, aksine mühimmatı eğitimde kullanma düşüncesi ile
görevin daha iyi yapılmasını amaçladığı, bu nedenle bir disiplinsizliği ve
ihmalinin söz konusu olmadığı, ancak mühimmatın patlamış olduğu hususunda
hataya düştüğü ve bu hata nedeniyle öngörülemeyen bir kaza sonucu vefat
olayının meydana geldiği vicdani kanaatine varılmıştır. Bu nedenle müteveffanın
şahadeti Şehitlik Yönergesi... kapsamında değerlendirilmiştir. Yukarıda
açıklanan nedenlerle; idare tarafından tesis edilen şehit sayılmama işleminin
İPTALİNE..." denilmek suretiyle hüküm tesis edilmiştir.
Somut başvuruda, müteveffa erin "nöbet" gibi bir
askeri görevin ifası sırasında, kendisinin herhangi bir kusuru olmaksızın, bir
başka nöbetçinin taksirli fiili ile onun tüfeğinden çıkan merminin isabeti
sonucu vefat ettiği tartışmasızdır. Bir hukuk normu olmamakla ve Mahkememizi de
doğrudan bağlamamakla birlikte, Şehitlik Yönergesinin 4/c maddesinde düzenlenen
ve şehit sayılmayı gerektiren "eğitim, atış, tatbikat, manevra gibi..." bir askeri hizmet (nöbet)
esnasında vefat ettiği, düzenlemedeki "gibi"
sözcüğünün "bunlara benzer askeri hizmetleri" de kapsadığı ve nöbet
hizmetinin "eğitim" hizmetinden farklı değerlendirilmesini haklı
kılacak hukuki bir nedenin de bulunmadığı, esasen bu konuda yasal bir
düzenlemenin bulunmaması karşısında anılan Yönergenin yargı yerlerini bağlayıcı
bir mahiyetinin de söz konusu olamayacağı, hukuk devleti ilkesinin aksine bir
yoruma elverişli düşmeyeceği, nöbet gibi özellikli bir askeri hizmetin ifası
sırasında maruz kaldığı silah kazası sonucu vefat ettiği anlaşılan müteveffanın
şehit sayılmasının doğal ve tabii olacağı, bu saptamanın aksi yöndeki AYİM
kararının bariz takdir zaafı teşkil ettiği, dolayısiyle
ortada adil yargılanma ilkesi yönünden açık bir ihlalin söz konusu olduğu
görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 36. maddesinin ihlâl edildiği
sonuç ve kanaatine vardığımızdan; başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna dair çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|