TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHYAT UĞURLU VE MUSTAFA UĞURLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/17485)
Karar Tarihi: 25/1/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Recai AKYEL
Raportör Yrd.
Halil İbrahim DURSUN
Başvurucular
1. Ahyat UĞURLU
2. Mustafa UĞURLU
Vekili
Av. Hikmet ALÖKMEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu ölüm olayının meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının; olay hakkındaki tam yargı davasının uzun bir süredir devam etmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edilen ve Ulusal yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. İlk başvurucunun eşi ve ikinci başvurucunun annesi B.U. 1/2/2005 tarihinde, 21 yaşında yaşamını yitirmiştir. Başvurucular ile B.U., ölüm olayının meydana geldiği tarihte Mardin'de ikamet etmektedirler.
A. Başvurucuların Yakını B.U.nun Hastaneye Başvurması ve Ölümü
9. B.U. 31/1/2005 tarihinde saat 10.00 sıralarında gaz zehirlenmesi şikâyetiyle Mardin Devlet Hastanesi Acil Polikliniğine müracaat etmiştir. Acil Serviste görevli Dr. K.Y. hastayı muayene etmiş ve solunumda zorlanan hastaya belli bir süre oksijen vermiştir.
10. Acil Serviste görevli Dr. K.Y., hastanın şikâyetlerinin devam etmesi üzerine Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.yi konsültasyona çağırmıştır. Dahiliye Uzmanı Dr. T.G., hastayı muayene ettikten sonra hastaya P. adlı bir iğne yapılmasını ve soğuk buhar verilmesini önermiştir. Başvuru formu ve eklerinden Dahiliye Uzmanı Dr. T.G. tarafından önerilen işlemlerin hastaya uygulandığı anlaşılmaktadır.
11. Hasta, bu işlemlerden sonra saat 16.00 civarında hastaneden ayrılarak evine gitmiştir.
12. Başvuruculardan Ahyat Uğurlu'nun beyanına göre eşi B.U. ertesi gün sabah saat 06.00 sıralarında nefes almakta oldukça zorluk çekmiş, bunun üzerine kendisi hemen ambulans çağırmış fakat ambulans henüz eve gelmemişken eşi yaşamını yitirmiştir.
B. Ceza Soruşturması Süreci
13. Başvuruculardan Ahyat Uğurlu, eşine müdahale eden doktorlar hakkında 1/2/2005 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu Ahyat Uğurlu ifadesinde özetle yedi aylık hamile olan eşinin 31/1/2005 tarihinde rahatsızlandığını, bunun üzerine Mardin Devlet Hastanesi Acil Servisine gittiklerini, eşinin burada muayene edildiğini, muayene eden doktorlardan birinin dahiliye uzmanı olduğunu, eşine sadece iki iğne yapıldığını, ayrıca oksijen ve buhar verildiğini, kendilerine herhangi bir ilaç verilmeden eve döndüklerini, 1/2/2005 günü sabah saat 06.00 sıralarında eşinin nefes almakta zorlandığını ve evde yaşamını yitirdiğini belirtmiştir. Başvurucu, Mardin Devlet Hastanesi Acil Servisinde görevli iki doktor ile dahiliye uzmanından şikâyetçi olmuştur.
14. Başvurucu Ahyat Uğurlu'nun şikâyeti üzerine Mardin Devlet Hastanesi doktorlarının ifadeleri alınmıştır.
15. B.U.yu Acil Serviste muayene eden Dr. K.Y. ifadesinde özetle 31/1/2005 günü saat 10.00 sıralarında hastanın nefes darlığı şikâyeti ile eşiyle birlikte hastaneye geldiğini ve soba gazından zehirlendiğini beyan ettiğini, bunun üzerine hastayı muayene ettiğini, muayene neticesinde hastanın solunumda zorlandığını gözlemlediğini ifade etmiştir. Dr. K.Y., genel durumu iyi ve nabzı normal olan hastaya otuz dakika oksijen verdiğini ve daha sonra tekrar muayene ettiğini, hastanın nefes darlığı çekmeye devam etmesi üzerine Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.yi konsültasyona çağırdığını belirtmiştir. Dr. K.Y.nin ifadesine göre konsültasyona çağırdığı dahiliye uzmanı hastaya soğuk buhar verilmesi ve P. adlı bir iğne yapılması gerektiğini söylemiştir. Yine Dr. K.Y.nin ifadesine göre dahiliye uzmanı hastanın rahatladığı takdirde evine gidebileceğini söylemiştir. Acil Servis Doktoru K.Y. ifadesinde, dahiliye uzmanın söylediklerini uyguladığını, bu kapsamda hastaya kırk dakika soğuk buhar verdiğini, saat 16.00 civarında hastaya baktığında hastanın rahatlamaya başladığını söylediğini, hastaya biraz daha soğuk buhar almasını söylediğini, on dakika sonra hastaya baktığında hastanın gitmiş olduğunu gördüğünü, bunun üzerine tedaviden sonuç aldığını düşünerek görevine devam ettiğini belirtmiştir.
16. Hastanenin Acil Servisinde görevli diğer Doktor M.M.Ç. ifadesinde özetle hastayı kendisinin görmediğini, hastayla arkadaşı K.Y.nin ilgilendiğini, arkadaşının gerekli tedaviyi yaptıktan sonra hastayı taburcu ettiğini söylediğini belirtmiştir.
17. Kendisinden konsültasyon istenen Dahiliye Uzmanı Dr. T.G. ifadesinde özetle 31/1/2005 günü saat 12.30 sıralarında Acil Servis doktorlarından K.Y.nin kendisini telefonla arayarak tüp zehirlenmesine bağlı olarak nefes darlığı çeken bir hastayı görmesini istediğini, bunun üzerine Acil Servise giderek hastayı gördüğünü, hastada inspiratuar stridora bağlı nefes darlığı bulunduğunu, hastanın genel durumunun iyi olduğunu, sorulara cevap verebildiğini, anemnezinde (hasta öyküsü) hastanın tüpe maruz kaldığını söylediğini, hastaya iğne yapılmasını ve soğuk buhar verilmesini önerdiğini, hastanın durumuna göre tedavinin tekrardan değerlendirileceğini, muayenenin ardından hastayı Acil Servisteki doktorlara bırakarak normal görevine devam ettiğini belirtmiştir.
18. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı nöbetçi Cumhuriyet savcısı eşliğinde 1/2/2005 tarihinde ölü muayene işlemi gerçekleştirilmiştir. Ölü harici muayenesinde kesin ölüm sebebinin tespit edilememesi üzerine klasik otopsi işleminin yapılmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine aynı gün klasik otopsi işlemi gerçekleştirilmiş ve kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla ölen kişinin iç organlarından parçalar alınarak histopatolojik inceleme için Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir.
19. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 24/6/2005 tarihli raporuna göre histopatolojik incelemede akciğerlerde abseleşen taze lobüler pnömoni, irinli bronşit, bronşiolit saptanan kişinin ölümün bunlara bağlı gelişen solunum yetmezliği sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.
20. Yaşanan olayda Mardin Devlet Hastanesi doktorlarının ihmalinin bulunup bulunmadığını tespit etmek amacıyla Adli Tıp Kurumundan bilirkişi raporu alınmıştır. Bu kapsamda hazırlanan 23/1/2006 tarihli raporda, Mardin Devlet Hastanesi Acil Servisinde kişiyi değerlendiren Dr. K.Y.nin yaptığı işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, hastayı acil serviste görerek muayene eden Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.nin inspiratuar stridor tespit ettiği, dahiliye uzmanının bu bulgularla akciğer grafisi ve kan tetkiki istemesi gerekirken istemediği belirtilmiştir. Raporda, şahsın tedavi altında iken hastaneden ayrılmış olduğu hususu da gözönüne alınarak kusurun savcılık tarafından değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
21. Bu rapor üzerine Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı Dahiliye Uzmanı Dr. T.G. hakkında Mardin Valiliğinden 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4. maddesi uyarınca soruşturma izni istemiştir.
22. Mardin Valiliği, hastanın Dahiliye Uzmanı Dr. T.G. tarafından muayene edilmesi üzerine rahatladığı, Dr. T.G.nin tekrar kontrole geleceğini hastaya ve eşine söylemesine rağmen hastanın ve eşinin hastaneden ayrıldığı, hastanın ölümü ile ilgili olarak Dr. T.G.nin herhangi bir ihmalinin olduğuna dair bilgi ve belge bulunmadığı gerekçesiyle Dr. T.G. hakkında soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir.
23. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığının anılan karara yaptığı itiraz, Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 12/7/2006 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
C. Tam Yargı Davası Süreci
24. Başvurucular 27/6/2006 tarihinde Sağlık Bakanlığına müracaat etmiş ve anılan olay sebebiyle uğramış oldukları maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi talebinde bulunmuşlardır. Sağlık Bakanlığı başvurucuların talebini reddetmiştir.
25. Bunun üzerine başvurucular 6/9/2006 tarihinde Mardin İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır. Başvurucular dava dilekçesinde özetle Mardin Devlet Hastanesinde eksik ve kusurlu işleyen sağlık hizmeti sonucu yakınlarının öldüğünü belirterek 30.000 TL maddi, 20.000 TL manevi olmak üzere toplam 50.000 TL tazminat isteminde bulunmuşlardır. Başvurucular dava dilekçesinde ayrıca yakınları B.U.nun solunum güçlüğü devam etmesine rağmen Acil Serviste görevli Dr. K.Y. tarafından taburcu edildiğini ve evine gönderildiğini belirtmişlerdir.
26. Davalı idare, gerekli tetkik ve tedavinin zamanında yapıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
27. Davaya müdahil olarak katılan Dahiliye Uzmanı Dr. T.G. ise hastaya gerekli her türlü tıbbi müdahalenin yapıldığını ancak hastanın ve eşinin hastalığın teşhis ve tedavi sürecinde hastaneyi terk etmesi sonucu ölüm olayının meydana geldiğini, ortada kendisine atfedilebilecek bir kusur bulunmadığını belirtmiştir.
28. Mardin İdare Mahkemesi 29/2/2008 tarihli kararla tarafların beyanlarını, ceza soruşturması sürecinde alınan raporlar ile dava dosyasında bulunan diğer bilgi ve belgeleleri dikkate alarak davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme, başvurucuların yakını B.U.nun zehirlenme ve nefes darlığı şikâyeti ile başvurduğu hastaneden henüz tedavi süreci bitmemiş iken kimseye haber vermeden, herhangi bir ayrılış işlemi yapmadan kendi isteğiyle evrakları ile birlikte ayrıldığını belirterek meydana gelen zararın hastanın kendi kusurlu eylemi sonucu oluştuğu, zararla davalı idarenin eylemleri arasında nedensellik bağı bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.
29. Başvurucular 2/6/2008 tarihli dilekçeyle ilk derece mahkemesi kararını temyiz etmiştir. Başvurucular temyiz dilekçesinde özetle kararın eksik inceleme sonucu verildiğini, hastanın kendi isteğiyle hastaneden ayrıldığı yönündeki kabulün davalı idarenin yanlı iddiası olduğunu, bu iddianın gerçeği yansıtmadığının Mardin Devlet Hastanesince 7/11/2005 tarihinde Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen "(...) solunum yetmezliği tanısı konmuş tedavi evrakları ve grafileri elden verilip önerilerle evine gönderilmiştir(...) " şeklindeki yazıdan anlaşılacağını, bunun yanı sıra ceza soruşturması sırasında ifadesi alınan Dr. M.M.Ç.nin de hastanın taburcu edildiğiniaçıkça ifade etiğini belirtmiştir. Başvurucular ayrıca Adli Tıp Kurumunun 23/1/2006 tarihli raporunda Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.nin kusurlu olduğu açıkça belirtilmiş olmasına rağmen olayda hizmet kusurunun bulunmadığını söylemenin hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
30. Danıştay Onuncu Dairesi 31/12/2012 tarihli ilamla ilk derece mahkemesi kararının maddi tazminata ilişkin kısmının onanmasına, manevi tazminata ilişkin kısmının ise bozulmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"(...)
Sağlık hizmetlerinin bünyesinde risk taşıyan bölümü tedavi hizmetleri olup; teşhis ve tedavide 'hizmetin niteliği gereği doğal kabul edilebilecek hatalar dışında tedavinin tıbbi gereklere uygun olmadığına ilişkin açık ve belirgin kusurlar idarenin tazmin sorumluluğunu gerektirecektir.
Tedavi hizmetleri dışında kalan hasta kayıtlarının tutulması ve muhafazası şeklindeki sağlık hizmetinde ise, sağlık hizmetlerinden yararlananlar ilgili kayıtların eksikliği, yapılan tedavilerin kayıt altına alınmaması tetkik ve inceleme sonuçlarının muhafaza edilmemesi hizmetin kusurlu işletildiğinin kabulü için yeterlidir. Ancak bu halde de anılan hizmet kusurunun, maddi ve manevi zarara yol açıp açmadığının irdelenmesi ve zarar ortaya çıkmış ise, idarenin tazmin sorumluluğuna gidilmesi mümkündür.
(...)
Olayda, davacıların yakını B.U.nun 31.1.2005 tarihinde saat 10.00 civarında tüp gaz zehirlenmesi ve nefes darlığı şikâyetleri ile Mardin Devlet Hastanesi Acil Servisine müracaat ettiği, Dr. K.Y tarafından 30 dakika yoğun oksijen verildiği, göğüs hastalıkları polikliniğine gönderildiği ancak doktorların izinli olması nedeniyle geri geldiği, tekrar oksijen tedavisi uygulandığı, kendini iyi hissetmemesi üzerine nöbetçi dahiliye uzmanı Dr. T.G.nin müdahale ettiği, P.40 mg yaptığı ve 40 dakika soğuk buhar tedavisi uyguladığı, saat 16.00 civarında hastanın rahatlamaya başladığını söylediği, görevli doktor K.Y.nin ifadesinde saat 16.10 civarında hastayı kontrole geldiğinde B.U. ve eşinin kimseye haber vermeden hastaneyi terk ettiklerini belirttiği, ancak Mardin Devlet Hastanesi başhekimliği tarafından, hastaya gerekli müdahaleler yapıldıktan sonra tedavi evrakları ve grafileri elden verilip evine gönderildiğinin, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 7.11.2005 tarih ve 1203 sayılı yazıyla bildirildiği, ayrıca Mardin Devlet Hastanesinde görevli Dr. M.M.Ç.nin 1.2.2005 tarihli ifadesinde hastanın hastanedeki görevli doktorların bilgisi dahilinde hastaneden taburcu edildiği yönünde beyanları bulunduğu, böylece hastanın, hastane görevlilerinin hasta ve yakınlarını yeterince bilgilendirmemeleri üzerine hastaneden ayrıldığının sabit olduğu ancak hastanın hastaneden ayrılışına ilişkin herhangi bir kayıt tutulmadığının görüldüğü anlaşılmaktadır.
Davacılar yakınının hastane acil servisindeki tedavisine ilişkin güvenilir yeterli kayıtların tutulmaması, hasta yakınlarının yeterli derecede bilgilendirilmemesi, anılan Adli Tıp raporuna göre inspiratuar stridor tespiti akciğer grafisi ve kan tetkikini gerektirmesine rağmen anılan tetkiklerin yapılmamış olması; sağlık hizmetinin, hastane kayıtlarının tutulmaması ve gerekli tetkiklerin yaptırılmaması yönünden kusurlu işletildiğini göstermektedir.
Yakınlarına hastane acil servisinde verilen sağlık hizmetinin eksik ve kusurlu işletilmesi nedeniyle duydukları üzüntü ve ızdırabın kısmen de olsa giderilmesi amacıyla davacılara idarece manevi tazminat ödenmesi sonucuna ulaşılmaktadır.
Ancak davacıların yakınının ölüm sebebinin hastaya gerekli müdahalelerin yapılamamasından kaynaklandığı yolunda bir tespit bulunmadığından açıklanan biçimde hizmeti kusurlu işleten idarenin maddi tazminata yönelik sorumluluğu olmayıp, temyizen incelenen kararın maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında hukuka aykırılık görülmemektedir.
Mahkemece, davalı idare tarafından hastanın gerekli kayıtlarının tutulmaması ve hastadaki bulgular doğrultusunda yapılması gereken tetkiklerin yapılmaması nedeniyle davacıların uğradığı manevi zararın tazminine karar verilmesi gerekirken, manevi tazminat isteminin bütünüyle reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemektedir."
31. Danıştay ilamı, 19/6/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucular anılan karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmamıştır. Bununla birlikte Davalı Sağlık Bakanlığı 3/6/2013 tarihli dilekçe ile ilk derece mahkemesi kararının manevi tazminata ilişkin kısmının bozulmasının yanlış olduğunu belirterek karar düzeltme yoluna başvurmuştur.
32. Sağlık Bakanlığının karar tüzeltme talebi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 16/10/2014 tarihli ilamı ile reddedilmiştir.
33. Başvurucular, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 16/10/2014 tarihli ilamı henüz kendilerine tebliğ edilmemişken 31/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, karar düzeltme incelemesinin sonuçlandırıldığı hususunu bireysel başvuru yaptıkları tarihte bilmemektedirler.
34. Danıştayın kısmi bozma kararı sonrasında Mardin İdare Mahkemesi bozulan kısım yönünden yargılamaya devam etmiştir. Mardin İdare Mahkemesi, 19/12/2014 tarihli karar ile önceki kararında ısrar etmiş ve başvurucuların manevi tazminat isteminin reddine karar vermiştir.
35. Başvurucular anılan kararı temyiz etmiştir. Temyiz talebini inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 21/12/2016 tarihli ilam ile ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir. Sağlık Bakanlığı 13/6/2017 tarihinde anılan karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
36. İlgili hukuk için bkz. Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, §§ 34-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 25/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
38. Başvurucular; yakınları B.U.nun 1/2/2005 günü Mardin Devlet Hastanesinde uygulanan yanlış ve eksik tedavi sonucu yaşamını yitirdiğini, gerek Danıştay kararındaki tespitlerin gerekse Adli Tıp Kurumunun 23/1/2006 tarihli raporundaki tespitlerin sağlık hizmetinin kusurlu bir şekilde işlediğini gösterdiğini, yakınlarına sunulan sağlık hizmetinin hastane kayıtlarının tutulmamış ve gerekli tetkiklerin yaptırılmamış olması yönlerinden kusurlu olduğunu belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular yaşam hakkı kapsamında ayrıca ilgili sağlık personeli hakkında soruşturma izni verilmemesinden de şikâyetçi olmuşlardır.
39. Başvurucular, yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının yanı sıra idari yargıda açtıkları tam yargı davasının maddi tazminata ilişkin kısmının yetersiz bir gerekçeyle reddedildiğini, davanın manevi tazminata ilişkin kısmının ise hâlihazırda derdest olduğunu, davanın manevi tazminata ilişkin kısmının makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular temel olarak yakınları B.U.nun yaşamının korunamamasından ve olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesinden şikâyet etmektedirler. Başvurucular ayrıca olay hakkındaki tam yargı davasının maddi tazminat taleplerine ilişkin kısmının gerekçesiz bir şekilde reddedilmesinden ve bu davanın makul sürede tamamlanmamasından yakınmaktadırlar.
41. Başvurucular ilgili sağlık personeli hakkında soruşturma izni verilmemesinden şikâyet etmiş iseler de B.U.ya Mardin Devlet Hastanesinde müdahale eden doktorlar hakkındaki soruşturmanın nihai olarak Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 12/7/2006 tarihli kararı ile neticelendiği görülmektedir. Bu kararın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcından önce kesinleşmiş olması nedeniyle incelenmesi mümkün değildir. Başvurucular ayrıca açtıkları tam yargı davasının maddi tazminata ilişkin kısmının gerekçesiz bir şekilde reddedilmesinden yakınmış iseler de ilk derece mahkemesi kararının bu yönünün temyizde uygun bulunması üzerine bu karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmamışlardır. Başvurucular, Danıştayın temyize ilişkin 31/12/2012 tarihli ilamının kendilerine tebliğinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde bireysel başvuruda da bulunmamışlardır.
42. Bu durumda mevcut başvurunun Mardin İdare Mahkemesinde görülen tam yargı davasının manevi tazminata ilişkin kısmı ile sınırlı olarak yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Tam yargı davasının manevi tazminata ilişkin kısmının makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddia ise şikâyetin dile getiriliş biçimi dikkate alınarak makul sürede yargılanma hakkı yönünden incelenmiştir.
1. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucular, yakınlarına sunulan sağlık hizmetinin hastane kayıtlarının tutulmamış ve gerekli tetkiklerin yaptırılmamış olması yönlerinden kusurlu olduğunu belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
44. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
45. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
46. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbiriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
47. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Nitekim Anayasa'nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin "herkesin hayatını(,) beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak (...) amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini" düzenleyeceği ve bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak ve onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır.
48. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
49. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
50. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekir (Mustafa Bülent Erten, B. No: 2012/649, 26/3/2013, §§ 18, 19).
51. Başvuru formu ve eklerinde başvurucuların yaşadığı üzüntü verici olayın kasti bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bulgu olmadığı gibi olayın meydana geldiği koşulların bu bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin sahip olduğu “etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülük, somut olayda mağdurlara açabilecekleri bir tazminat davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.
52. Bu itibarla Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem ilgili idarenin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek hukuki tazminat yolunun öncelikle tüketilmesi gereken bir başvuru yolu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda yaşam hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların Mardin İdare Mahkemesindeki yargılama süreci kesin olarak sona ermediğinden bu aşamada incelenmesi mümkün değildir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
55. Başvurucular, yakınlarının ölümü üzerine açtıkları tam yargı davasının manevi tazminata ilişkin kısmının derdest olduğunu, yargılamanın makul sürede neticelenmediğini ileri sürmüşlerdir.
56. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalar ile hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince "kamu hukuku" alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64; Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).
57. Başvuruya konu yargılama süreci bu kapsamda incelendiğinde başvurucuların yaşanan ölüm olayı üzerine 27/6/2006 tarihinde Sağlık Bakanlığına müracaat ettiği, akabinde ise Mardin İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtığı, Mardin İdare Mahkemesinin 29/2/2008 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği, temyiz edilen kararın manevi tazminata ilişkin kısmının Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2012 tarihli ilamıyla bozulduğu, bozma kararı sonrasında Mardin İdare Mahkemesince ısrar kararı verildiği ancak bu kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21/12/2016 tarihli ilamı ile bozulduğu, Sağlık Bakanlığının karar düzeltme yoluna başvurduğu ancak hâlihazırda bu yolun neticelendiğine ilişkin bir bilgi ve belgenin başvuru formunda ve UYAP kayıtlarında bulunmadığı görülmektedir.
58. Başvuruya konu davanın karmaşık bir nitelik arz etmemesi ve başvurucuların davanın uzamasında hiçbir dahlinin olmaması gibi hususlar dikkate alındığında somut olaya ilişkin yargılama sürecinin yaklaşık 12 yıldır devam etmesinin makul olduğu söylenemeyecektir.
59. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucular 200.000 TL maddi, 450.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
62. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara net 24.570 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 24.570 TL manevi tazminatın müştereken ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Danıştaya (Mardin İdare Mahkemesinin 2014/2945 Esas sayılı dava dosyası ile ilgili olarak) ve Mardin İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.