TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHYAT UĞURLU VE MUSTAFA UĞURLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17485)
|
|
Karar Tarihi: 25/1/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil
İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahyat UĞURLU
|
|
|
2. Mustafa
UĞURLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Hikmet
ALÖKMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu ölüm olayının meydana gelmesi
nedeniyle yaşam hakkının; olay hakkındaki tam yargı davasının uzun bir süredir
devam etmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edilen ve Ulusal yargı Ağı
Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
8. İlk başvurucunun eşi ve ikinci başvurucunun annesi B.U.
1/2/2005 tarihinde, 21 yaşında yaşamını yitirmiştir. Başvurucular ile B.U.,
ölüm olayının meydana geldiği tarihte Mardin'de ikamet etmektedirler.
A. Başvurucuların Yakını B.U.nun Hastaneye Başvurması ve Ölümü
9. B.U. 31/1/2005 tarihinde saat 10.00 sıralarında gaz
zehirlenmesi şikâyetiyle Mardin Devlet Hastanesi Acil Polikliniğine müracaat
etmiştir. Acil Serviste görevli Dr. K.Y. hastayı muayene etmiş ve solunumda
zorlanan hastaya belli bir süre oksijen vermiştir.
10. Acil Serviste görevli Dr. K.Y., hastanın şikâyetlerinin
devam etmesi üzerine Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.yi
konsültasyona çağırmıştır. Dahiliye Uzmanı Dr. T.G., hastayı muayene ettikten
sonra hastaya P. adlı bir iğne yapılmasını ve soğuk buhar verilmesini
önermiştir. Başvuru formu ve eklerinden Dahiliye Uzmanı Dr. T.G. tarafından
önerilen işlemlerin hastaya uygulandığı anlaşılmaktadır.
11. Hasta, bu işlemlerden sonra saat 16.00 civarında hastaneden
ayrılarak evine gitmiştir.
12. Başvuruculardan Ahyat Uğurlu'nun
beyanına göre eşi B.U. ertesi gün sabah saat 06.00 sıralarında nefes almakta
oldukça zorluk çekmiş, bunun üzerine kendisi hemen ambulans çağırmış fakat
ambulans henüz eve gelmemişken eşi yaşamını yitirmiştir.
B. Ceza Soruşturması Süreci
13. Başvuruculardan Ahyat Uğurlu,
eşine müdahale eden doktorlar hakkında 1/2/2005 tarihinde suç duyurusunda
bulunmuştur. Başvurucu Ahyat Uğurlu ifadesinde özetle
yedi aylık hamile olan eşinin 31/1/2005 tarihinde rahatsızlandığını, bunun
üzerine Mardin Devlet Hastanesi Acil Servisine gittiklerini, eşinin burada
muayene edildiğini, muayene eden doktorlardan birinin dahiliye uzmanı olduğunu,
eşine sadece iki iğne yapıldığını, ayrıca oksijen ve buhar verildiğini,
kendilerine herhangi bir ilaç verilmeden eve döndüklerini, 1/2/2005 günü sabah
saat 06.00 sıralarında eşinin nefes almakta zorlandığını ve evde yaşamını
yitirdiğini belirtmiştir. Başvurucu, Mardin Devlet Hastanesi Acil Servisinde
görevli iki doktor ile dahiliye uzmanından şikâyetçi olmuştur.
14. Başvurucu Ahyat Uğurlu'nun
şikâyeti üzerine Mardin Devlet Hastanesi doktorlarının ifadeleri alınmıştır.
15. B.U.yu Acil Serviste muayene eden Dr. K.Y. ifadesinde özetle
31/1/2005 günü saat 10.00 sıralarında hastanın nefes darlığı şikâyeti ile
eşiyle birlikte hastaneye geldiğini ve soba gazından zehirlendiğini beyan
ettiğini, bunun üzerine hastayı muayene ettiğini, muayene neticesinde hastanın
solunumda zorlandığını gözlemlediğini ifade etmiştir. Dr. K.Y., genel durumu
iyi ve nabzı normal olan hastaya otuz dakika oksijen verdiğini ve daha sonra
tekrar muayene ettiğini, hastanın nefes darlığı çekmeye devam etmesi üzerine
Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.yi konsültasyona çağırdığını
belirtmiştir. Dr. K.Y.nin ifadesine göre
konsültasyona çağırdığı dahiliye uzmanı hastaya soğuk buhar verilmesi ve P.
adlı bir iğne yapılması gerektiğini söylemiştir. Yine Dr. K.Y.nin
ifadesine göre dahiliye uzmanı hastanın rahatladığı takdirde evine
gidebileceğini söylemiştir. Acil Servis Doktoru K.Y. ifadesinde, dahiliye
uzmanın söylediklerini uyguladığını, bu kapsamda hastaya kırk dakika soğuk
buhar verdiğini, saat 16.00 civarında hastaya baktığında hastanın rahatlamaya
başladığını söylediğini, hastaya biraz daha soğuk buhar almasını söylediğini,
on dakika sonra hastaya baktığında hastanın gitmiş olduğunu gördüğünü, bunun
üzerine tedaviden sonuç aldığını düşünerek görevine devam ettiğini
belirtmiştir.
16. Hastanenin Acil Servisinde görevli diğer Doktor M.M.Ç.
ifadesinde özetle hastayı kendisinin görmediğini, hastayla arkadaşı K.Y.nin ilgilendiğini, arkadaşının gerekli tedaviyi
yaptıktan sonra hastayı taburcu ettiğini söylediğini belirtmiştir.
17. Kendisinden konsültasyon istenen Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.
ifadesinde özetle 31/1/2005 günü saat 12.30 sıralarında Acil Servis
doktorlarından K.Y.nin kendisini telefonla arayarak
tüp zehirlenmesine bağlı olarak nefes darlığı çeken bir hastayı görmesini
istediğini, bunun üzerine Acil Servise giderek hastayı gördüğünü, hastada inspiratuar stridora bağlı
nefes darlığı bulunduğunu, hastanın genel durumunun iyi olduğunu, sorulara
cevap verebildiğini, anemnezinde (hasta öyküsü)
hastanın tüpe maruz kaldığını söylediğini, hastaya iğne yapılmasını ve soğuk
buhar verilmesini önerdiğini, hastanın durumuna göre tedavinin tekrardan
değerlendirileceğini, muayenenin ardından hastayı Acil Servisteki doktorlara bırakarak
normal görevine devam ettiğini belirtmiştir.
18. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı nöbetçi Cumhuriyet savcısı
eşliğinde 1/2/2005 tarihinde ölü muayene işlemi gerçekleştirilmiştir. Ölü
harici muayenesinde kesin ölüm sebebinin tespit edilememesi üzerine klasik
otopsi işleminin yapılmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine aynı gün klasik
otopsi işlemi gerçekleştirilmiş ve kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla ölen
kişinin iç organlarından parçalar alınarak histopatolojik
inceleme için Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir.
19. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 24/6/2005 tarihli
raporuna göre histopatolojik incelemede akciğerlerde abseleşen taze lobüler pnömoni, irinli bronşit, bronşiolit
saptanan kişinin ölümün bunlara bağlı gelişen solunum yetmezliği sonucu meydana
geldiği belirtilmiştir.
20. Yaşanan olayda Mardin Devlet Hastanesi doktorlarının
ihmalinin bulunup bulunmadığını tespit etmek amacıyla Adli Tıp Kurumundan
bilirkişi raporu alınmıştır. Bu kapsamda hazırlanan 23/1/2006 tarihli raporda,
Mardin Devlet Hastanesi Acil Servisinde kişiyi değerlendiren Dr. K.Y.nin yaptığı işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu,
hastayı acil serviste görerek muayene eden Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.nin inspiratuar stridor tespit
ettiği, dahiliye uzmanının bu bulgularla akciğer grafisi
ve kan tetkiki istemesi gerekirken istemediği belirtilmiştir. Raporda, şahsın
tedavi altında iken hastaneden ayrılmış olduğu hususu da gözönüne
alınarak kusurun savcılık tarafından değerlendirilmesi gerektiği ifade
edilmiştir.
21. Bu rapor üzerine Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı Dahiliye
Uzmanı Dr. T.G. hakkında Mardin Valiliğinden 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4. maddesi
uyarınca soruşturma izni istemiştir.
22. Mardin Valiliği, hastanın Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.
tarafından muayene edilmesi üzerine rahatladığı, Dr. T.G.nin
tekrar kontrole geleceğini hastaya ve eşine söylemesine rağmen hastanın ve
eşinin hastaneden ayrıldığı, hastanın ölümü ile ilgili olarak Dr. T.G.nin herhangi bir ihmalinin olduğuna dair bilgi ve belge
bulunmadığı gerekçesiyle Dr. T.G. hakkında soruşturma izni verilmemesine karar
vermiştir.
23. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığının anılan karara yaptığı
itiraz, Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 12/7/2006 tarihli kararı ile
reddedilmiştir.
C. Tam Yargı Davası
Süreci
24. Başvurucular 27/6/2006 tarihinde Sağlık Bakanlığına müracaat
etmiş ve anılan olay sebebiyle uğramış oldukları maddi ve manevi zararlarının
tazmin edilmesi talebinde bulunmuşlardır. Sağlık Bakanlığı başvurucuların
talebini reddetmiştir.
25. Bunun üzerine başvurucular 6/9/2006 tarihinde Mardin İdare
Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır. Başvurucular dava dilekçesinde
özetle Mardin Devlet Hastanesinde eksik ve kusurlu işleyen sağlık hizmeti
sonucu yakınlarının öldüğünü belirterek 30.000 TL maddi, 20.000 TL manevi olmak
üzere toplam 50.000 TL tazminat isteminde bulunmuşlardır. Başvurucular dava
dilekçesinde ayrıca yakınları B.U.nun solunum güçlüğü
devam etmesine rağmen Acil Serviste görevli Dr. K.Y. tarafından taburcu
edildiğini ve evine gönderildiğini belirtmişlerdir.
26. Davalı idare, gerekli tetkik ve tedavinin zamanında
yapıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
27. Davaya müdahil olarak katılan Dahiliye Uzmanı Dr. T.G. ise
hastaya gerekli her türlü tıbbi müdahalenin yapıldığını ancak hastanın ve
eşinin hastalığın teşhis ve tedavi sürecinde hastaneyi terk etmesi sonucu ölüm
olayının meydana geldiğini, ortada kendisine atfedilebilecek bir kusur
bulunmadığını belirtmiştir.
28. Mardin İdare Mahkemesi 29/2/2008 tarihli kararla tarafların
beyanlarını, ceza soruşturması sürecinde alınan raporlar ile dava dosyasında
bulunan diğer bilgi ve belgeleleri dikkate alarak
davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme, başvurucuların yakını B.U.nun zehirlenme ve nefes darlığı şikâyeti ile başvurduğu
hastaneden henüz tedavi süreci bitmemiş iken kimseye haber vermeden, herhangi
bir ayrılış işlemi yapmadan kendi isteğiyle evrakları ile birlikte ayrıldığını
belirterek meydana gelen zararın hastanın kendi kusurlu eylemi sonucu oluştuğu,
zararla davalı idarenin eylemleri arasında nedensellik bağı bulunmadığı
sonucuna ulaşmıştır.
29. Başvurucular 2/6/2008 tarihli dilekçeyle ilk derece
mahkemesi kararını temyiz etmiştir. Başvurucular temyiz dilekçesinde özetle
kararın eksik inceleme sonucu verildiğini, hastanın kendi isteğiyle hastaneden
ayrıldığı yönündeki kabulün davalı idarenin yanlı iddiası olduğunu, bu iddianın
gerçeği yansıtmadığının Mardin Devlet Hastanesince 7/11/2005 tarihinde Mardin
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen
"(...) solunum yetmezliği tanısı konmuş tedavi evrakları ve grafileri elden verilip önerilerle evine
gönderilmiştir(...) " şeklindeki yazıdan anlaşılacağını, bunun
yanı sıra ceza soruşturması sırasında ifadesi alınan Dr. M.M.Ç.nin
de hastanın taburcu edildiğiniaçıkça ifade etiğini
belirtmiştir. Başvurucular ayrıca Adli Tıp Kurumunun 23/1/2006 tarihli
raporunda Dahiliye Uzmanı Dr. T.G.nin kusurlu olduğu
açıkça belirtilmiş olmasına rağmen olayda hizmet kusurunun bulunmadığını
söylemenin hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
30. Danıştay Onuncu Dairesi 31/12/2012 tarihli ilamla ilk derece
mahkemesi kararının maddi tazminata ilişkin kısmının onanmasına, manevi
tazminata ilişkin kısmının ise bozulmasına karar vermiştir. Kararın ilgili
kısmı şöyledir:
"(...)
Sağlık hizmetlerinin bünyesinde risk taşıyan bölümü tedavi hizmetleri
olup; teşhis ve tedavide 'hizmetin niteliği gereği doğal kabul edilebilecek
hatalar dışında tedavinin tıbbi gereklere uygun olmadığına ilişkin açık ve
belirgin kusurlar idarenin tazmin sorumluluğunu gerektirecektir.
Tedavi hizmetleri dışında kalan hasta kayıtlarının tutulması ve
muhafazası şeklindeki sağlık hizmetinde ise, sağlık hizmetlerinden yararlananlar
ilgili kayıtların eksikliği, yapılan tedavilerin kayıt altına alınmaması tetkik
ve inceleme sonuçlarının muhafaza edilmemesi hizmetin kusurlu işletildiğinin
kabulü için yeterlidir. Ancak bu halde de anılan hizmet kusurunun, maddi ve
manevi zarara yol açıp açmadığının irdelenmesi ve zarar ortaya çıkmış ise,
idarenin tazmin sorumluluğuna gidilmesi mümkündür.
(...)
Olayda, davacıların yakını B.U.nun 31.1.2005
tarihinde saat 10.00 civarında tüp gaz zehirlenmesi ve nefes darlığı
şikâyetleri ile Mardin Devlet Hastanesi Acil Servisine müracaat ettiği, Dr. K.Y
tarafından 30 dakika yoğun oksijen verildiği, göğüs hastalıkları polikliniğine
gönderildiği ancak doktorların izinli olması nedeniyle geri geldiği, tekrar
oksijen tedavisi uygulandığı, kendini iyi hissetmemesi üzerine nöbetçi dahiliye
uzmanı Dr. T.G.nin müdahale ettiği, P.40 mg yaptığı
ve 40 dakika soğuk buhar tedavisi uyguladığı, saat 16.00 civarında hastanın
rahatlamaya başladığını söylediği, görevli doktor K.Y.nin
ifadesinde saat 16.10 civarında hastayı kontrole geldiğinde B.U. ve eşinin
kimseye haber vermeden hastaneyi terk ettiklerini belirttiği, ancak Mardin
Devlet Hastanesi başhekimliği tarafından, hastaya gerekli müdahaleler
yapıldıktan sonra tedavi evrakları ve grafileri elden
verilip evine gönderildiğinin, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen
7.11.2005 tarih ve 1203 sayılı yazıyla bildirildiği, ayrıca Mardin Devlet
Hastanesinde görevli Dr. M.M.Ç.nin 1.2.2005 tarihli
ifadesinde hastanın hastanedeki görevli doktorların bilgisi dahilinde
hastaneden taburcu edildiği yönünde beyanları bulunduğu, böylece hastanın,
hastane görevlilerinin hasta ve yakınlarını yeterince bilgilendirmemeleri
üzerine hastaneden ayrıldığının sabit olduğu ancak hastanın hastaneden
ayrılışına ilişkin herhangi bir kayıt tutulmadığının görüldüğü anlaşılmaktadır.
Davacılar yakınının hastane acil servisindeki tedavisine ilişkin
güvenilir yeterli kayıtların tutulmaması, hasta yakınlarının yeterli derecede
bilgilendirilmemesi, anılan Adli Tıp raporuna göre inspiratuar
stridor tespiti akciğer grafisi
ve kan tetkikini gerektirmesine rağmen anılan tetkiklerin yapılmamış olması;
sağlık hizmetinin, hastane kayıtlarının tutulmaması ve gerekli tetkiklerin
yaptırılmaması yönünden kusurlu işletildiğini göstermektedir.
Yakınlarına hastane acil servisinde verilen sağlık hizmetinin eksik ve
kusurlu işletilmesi nedeniyle duydukları üzüntü ve ızdırabın
kısmen de olsa giderilmesi amacıyla davacılara idarece manevi tazminat ödenmesi
sonucuna ulaşılmaktadır.
Ancak davacıların yakınının ölüm sebebinin hastaya gerekli
müdahalelerin yapılamamasından kaynaklandığı yolunda bir tespit bulunmadığından
açıklanan biçimde hizmeti kusurlu işleten idarenin maddi tazminata yönelik
sorumluluğu olmayıp, temyizen incelenen kararın maddi
tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında hukuka aykırılık görülmemektedir.
Mahkemece, davalı idare tarafından hastanın gerekli kayıtlarının
tutulmaması ve hastadaki bulgular doğrultusunda yapılması gereken tetkiklerin
yapılmaması nedeniyle davacıların uğradığı manevi zararın tazminine karar
verilmesi gerekirken, manevi tazminat isteminin bütünüyle reddine karar
verilmesinde hukuki isabet görülmemektedir."
31. Danıştay ilamı, 19/6/2013 tarihinde başvurucular vekiline
tebliğ edilmiştir. Başvurucular anılan karara karşı karar düzeltme yoluna
başvurmamıştır. Bununla birlikte Davalı Sağlık Bakanlığı 3/6/2013 tarihli
dilekçe ile ilk derece mahkemesi kararının manevi tazminata ilişkin kısmının
bozulmasının yanlış olduğunu belirterek karar düzeltme yoluna başvurmuştur.
32. Sağlık Bakanlığının karar tüzeltme
talebi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 16/10/2014
tarihli ilamı ile reddedilmiştir.
33. Başvurucular, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 16/10/2014 tarihli ilamı henüz kendilerine tebliğ edilmemişken
31/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, karar
düzeltme incelemesinin sonuçlandırıldığı hususunu bireysel başvuru yaptıkları
tarihte bilmemektedirler.
34. Danıştayın kısmi bozma kararı
sonrasında Mardin İdare Mahkemesi bozulan kısım yönünden yargılamaya devam
etmiştir. Mardin İdare Mahkemesi, 19/12/2014 tarihli karar ile önceki kararında
ısrar etmiş ve başvurucuların manevi tazminat isteminin reddine karar
vermiştir.
35. Başvurucular anılan kararı temyiz etmiştir. Temyiz talebini
inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 21/12/2016 tarihli ilam ile ilk
derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir. Sağlık Bakanlığı
13/6/2017 tarihinde anılan karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
36. İlgili hukuk için bkz.
Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, §§ 34-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 25/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
38. Başvurucular; yakınları B.U.nun
1/2/2005 günü Mardin Devlet Hastanesinde uygulanan yanlış ve eksik tedavi
sonucu yaşamını yitirdiğini, gerek Danıştay kararındaki tespitlerin gerekse
Adli Tıp Kurumunun 23/1/2006 tarihli raporundaki tespitlerin sağlık hizmetinin
kusurlu bir şekilde işlediğini gösterdiğini, yakınlarına sunulan sağlık
hizmetinin hastane kayıtlarının tutulmamış ve gerekli tetkiklerin yaptırılmamış
olması yönlerinden kusurlu olduğunu belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir. Başvurucular yaşam hakkı kapsamında ayrıca ilgili sağlık
personeli hakkında soruşturma izni verilmemesinden de şikâyetçi olmuşlardır.
39. Başvurucular, yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının yanı
sıra idari yargıda açtıkları tam yargı davasının maddi tazminata ilişkin
kısmının yetersiz bir gerekçeyle reddedildiğini, davanın manevi tazminata
ilişkin kısmının ise hâlihazırda derdest olduğunu, davanın manevi tazminata ilişkin
kısmının makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular temel olarak yakınları B.U.nun yaşamının korunamamasından ve olay hakkında etkili
bir ceza soruşturması yürütülmemesinden şikâyet etmektedirler. Başvurucular
ayrıca olay hakkındaki tam yargı davasının maddi tazminat taleplerine ilişkin
kısmının gerekçesiz bir şekilde reddedilmesinden ve bu davanın makul sürede
tamamlanmamasından yakınmaktadırlar.
41. Başvurucular ilgili sağlık personeli hakkında soruşturma izni
verilmemesinden şikâyet etmiş iseler de B.U.ya Mardin
Devlet Hastanesinde müdahale eden doktorlar hakkındaki soruşturmanın nihai
olarak Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 12/7/2006 tarihli kararı ile
neticelendiği görülmektedir. Bu kararın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başlangıcından önce kesinleşmiş olması nedeniyle incelenmesi mümkün
değildir. Başvurucular ayrıca açtıkları tam yargı davasının maddi tazminata
ilişkin kısmının gerekçesiz bir şekilde reddedilmesinden yakınmış iseler de ilk
derece mahkemesi kararının bu yönünün temyizde uygun bulunması üzerine bu
karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmamışlardır. Başvurucular, Danıştayın temyize ilişkin 31/12/2012 tarihli ilamının
kendilerine tebliğinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde bireysel
başvuruda da bulunmamışlardır.
42. Bu durumda mevcut başvurunun Mardin İdare Mahkemesinde
görülen tam yargı davasının manevi tazminata ilişkin kısmı ile sınırlı olarak
yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Tam yargı
davasının manevi tazminata ilişkin kısmının makul sürede tamamlanmadığı
yönündeki iddia ise şikâyetin dile getiriliş biçimi dikkate alınarak makul
sürede yargılanma hakkı yönünden incelenmiştir.
1. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
43. Başvurucular, yakınlarına sunulan sağlık hizmetinin hastane
kayıtlarının tutulmamış ve gerekli tetkiklerin yaptırılmamış olması yönlerinden
kusurlu olduğunu belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
44. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
45. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...)
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır."
46. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı, birbiriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan
olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır.
Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin
yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif
bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
47. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Nitekim Anayasa'nın 56. maddesinde herkesin
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin "herkesin hayatını(,) beden ve ruh sağlığı
içinde sürdürmesini sağlamak (...) amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden
planlayıp hizmet vermesini" düzenleyeceği ve bu görevini kamu
ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak ve onları
denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır.
48. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık
kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına
yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek
zorundadır (Nail Artuç,
B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
49. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca temel hak ve
özgürlüklerin ihlaline neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
50. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun
ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun
olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması,
dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekir (Mustafa Bülent Erten, B. No: 2012/649,
26/3/2013, §§ 18, 19).
51. Başvuru formu ve eklerinde başvurucuların yaşadığı üzüntü verici
olayın kasti bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bulgu olmadığı
gibi olayın meydana geldiği koşulların bu bağlamda herhangi bir şüphe
uyandırmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında
devletin sahip olduğu “etkili bir yargısal
sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülük, somut olayda mağdurlara
açabilecekleri bir tazminat davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş
sayılabilir.
52. Bu itibarla Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan
olup hem ilgili idarenin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde
zararın ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek hukuki tazminat yolunun
öncelikle tüketilmesi gereken bir başvuru yolu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu
durumda yaşam hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların Mardin İdare
Mahkemesindeki yargılama süreci kesin olarak sona ermediğinden bu aşamada
incelenmesi mümkün değildir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
55. Başvurucular, yakınlarının ölümü üzerine açtıkları tam yargı
davasının manevi tazminata ilişkin kısmının derdest olduğunu, yargılamanın
makul sürede neticelenmediğini ileri sürmüşlerdir.
56. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalar ile hukuk
sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince
"kamu hukuku" alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla
medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu
alan davaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede
yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul
edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde
davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili
makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı
belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64; Selahattin
Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).
57. Başvuruya konu yargılama süreci bu kapsamda incelendiğinde
başvurucuların yaşanan ölüm olayı üzerine 27/6/2006 tarihinde Sağlık
Bakanlığına müracaat ettiği, akabinde ise Mardin İdare Mahkemesinde tam yargı
davası açtığı, Mardin İdare Mahkemesinin 29/2/2008 tarihli kararıyla davanın
reddine karar verildiği, temyiz edilen kararın manevi tazminata ilişkin
kısmının Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2012 tarihli ilamıyla bozulduğu,
bozma kararı sonrasında Mardin İdare Mahkemesince ısrar kararı verildiği ancak
bu kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21/12/2016 tarihli ilamı ile
bozulduğu, Sağlık Bakanlığının karar düzeltme yoluna başvurduğu ancak
hâlihazırda bu yolun neticelendiğine ilişkin bir bilgi ve belgenin başvuru
formunda ve UYAP kayıtlarında bulunmadığı görülmektedir.
58. Başvuruya konu davanın karmaşık bir nitelik arz etmemesi ve
başvurucuların davanın uzamasında hiçbir dahlinin olmaması gibi hususlar
dikkate alındığında somut olaya ilişkin yargılama sürecinin yaklaşık 12 yıldır devam
etmesinin makul olduğu söylenemeyecektir.
59. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
61. Başvurucular 200.000 TL maddi, 450.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
62. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara net 24.570 TL
manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 24.570 TL manevi tazminatın müştereken
ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Danıştaya
(Mardin İdare Mahkemesinin 2014/2945 Esas sayılı dava dosyası ile ilgili
olarak) ve Mardin İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
25/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.