TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENVER ALTUNDAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/175)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Enver ALTUNDAL
|
Vekili
|
:
|
Av. İnan AKMEŞE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 1/12/2008 tarihinde Bakırköy 10. İş
Mahkemesinde açtığı tazminat ve alacak davasında makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 30/12/2013 tarihinde İstanbul 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölümün 12/2/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı, 14/3/2014
tarihli yazısı ile başvuruya ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, işvereni şirket aleyhine 1/12/2008 tarihinde
Bakırköy 10. İş Mahkemesinde açtığı davada, 18/9/2000 ilâ 16/9/2008 tarihleri
arasında davalıya ait işyerinde çalıştığını, davalının, iş akdini gerekçe
göstermeden feshettiğini ileri sürerek, 1.000,00 TL kıdem tazminatı, 1.000,00
TL ihbar tazminatı, 500,00 TL fazla mesai alacağı ve 500,00 TL hafta tatili
alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
8. Davalı işveren, başvurucunun tüm alacaklarının ödendiğini
savunarak davanın reddini istemiştir.
9. Başvurucu yargılama sırasında ıslah dilekçesi vererek
tazminat talebini artırmıştır.
10. Mahkemece, 7/4/2011 tarih ve E.2008/1335, K.2011/172
sayılı kararla; başvurucunun iş akdinin davalı işveren tarafından İş Kanunu’nun
17. maddesine göre tazminatlar ödenmek şartıyla sona erdirildiği, başvurucunun
alacak ve tazminatlarının ödendiğinin davalı tarafından ispatlanamadığı
gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 13.164,62 TL kıdem tazminatı, 2.671,28 TL
ihbar tazminatı ve 44,85 TL fazla mesai ücreti alacağının davalıdan tahsiline
karar verilmiştir.
11. Davalının temyizi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin
24/10/2013 tarih ve E.2011/36090, K.2013/27144 sayılı ilamıyla hüküm
onanmıştır.
12. Karar, 5/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, 30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
15. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
16. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun
değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde
çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş
Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının
çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
17. 5521 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk
oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya
vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas
hakkında hüküm verilir.”
18. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
I. “Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
19. 22/5/2003 tarihli ve 4857
sayılı İş Kanunu’nun “Süreli fesih”
kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
“Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun
diğer tarafa bildirilmesi gerekir.
İş sözleşmeleri;
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer
tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,
b) İşi altı aydan birbuçuk yıla
kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak
dört hafta sonra,
c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla
kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak
altı hafta sonra,
d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim
yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,
Feshedilmiş sayılır.
Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.
Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin
ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.
İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle
iş sözleşmesini feshedebilir.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 30/12/2013 tarih ve 2014/175 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, iş akdinin, işveren tarafından gerekçe
gösterilmeksizin feshedilmesi üzerine, 1/12/2008 tarihinde Bakırköy 10. İş
Mahkemesinde açtığı tazminat ve alacak davası sonunda verilen kararın
24/10/2013 tarihinde kesinleştiğini, yargılamanın yaklaşık 4 yıl 11 ay
sürdüğünü ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Başvurucu, 1/12/2008 tarihinde Bakırköy 10. İş
Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasının makul sürede tamamlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
25. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
26. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
27. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
28. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B.No:
2012/13, 2/7/2013, § 38).
29. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
30. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B.No: 2012/13, 2/7/2013, §
40).
31. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
32. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §46).
33. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan
bir dava söz konusu olmakla, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100
sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku bulunmamaktadır.
35. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
1/12/2008 tarihidir.
36. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012
tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren
geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
37. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihi
olup, somut başvuru açısından bu tarih Yargıtay onam ilamı tarihi olan
24/10/2013 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
38. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili
arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından
doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
39. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
40. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İş akdinin haksız feshedildiği iddiasıyla açılan alacak ve
tazminat davasında derhal bir yargı kararı verilmesinde, çalışanın önemli bir
kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle
çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.
41. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü
getirilmiştir. Dolayısıyla işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi
amacıyla açılan davalarda takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı
Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü
olmuştur.
42. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
43. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, 1/12/2008 tarihinde Bakırköy 10. İş Mahkemesinde alacak ve tazminat
davası açmıştır. Mahkemece tensip zaptının düzenlenmesinden sonra tarafların
delilleri toplanmış, başvurucunun sigorta sicil kayıtları incelenmiş, tarafların
tanıkları dinlenmiştir.
44. Mahkemece, 26/2/2010 tarihli
duruşmada bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş, 30/9/2010 tarihli
duruşmada bilirkişi raporu okunmuştur. Başvurucu ıslah dilekçesi vererek
talebini artırmıştır.
45. Davalının rapora itiraz
etmesi üzerine 17/12/2010 tarihli duruşmada ek rapor alınmasına karar verilmiş,
11/3/2011 tarihinde ek rapor okunmuş ve rapora karşı beyanda bulunmaları için
taraflara süre verilmiştir.
46. 7/4/2011 tarihinde davanın
reddine karar verilmiş, temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 24/10/2013
tarihinde hüküm onanmıştır. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm anılan
tarihte kesinleşmiştir.
47. Yargılama sürecinde
Mahkemece yaklaşık 3 ay aralıklarla duruşma yapıldığı ve başvurucunun tutumunun
yargılamanın uzamasına bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir.
48. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
iş akdinin feshedilmesi iddiasına dayanan tazminat ve alacakların ödenmesi
amacıyla açılan dava; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez.
49. Başvurunun konusu olan alacak ve tazminat davasında
yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece
mahkemesince uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı, temyiz süreciyle beraber
yargılamanın yaklaşık beş yıllık bir sürede tamamlandığı görülmektedir. İş
hukukuna dayalı alacak ve tazminat davalarının niteliği, başvurucu açısından
taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu
sürenin makul olmadığı açıktır.
50. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve manevi tazminat ödenmesini talep
etmiştir.
52. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.”
53. Başvurucunun açtığı tazminat davası, makul olmayan bir
süre olan yaklaşık beş yıllık bir süreçte sonuçlandırılmış olup, başvurucuya
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 4.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
54. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 4.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.