TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET EMİN TUNÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/382)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
Mehmet Emin TUNÇ
|
|
|
Abdullah DURMAZ
|
|
|
Fahriye EBİS
|
|
|
Fikriye TUNÇ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Hüseyin AKÇARA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, Maliye
Hazinesi tarafından murisleri aleyhine 1/5/1959 tarihinde Batman Kadastro
Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında yargılamanın makul
sürede bitirilemediğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 2/1/2014 tarihinde
Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan
ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından
yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
Başvurucu Abdullah Durmaz tarafından yapılan 2014/383 sayılı bireysel başvuru
dosyası, başvurucu Fahriye Ebis tarafından yapılan
2014/386 sayılı bireysel başvuru dosyası ve başvurucu Fikriye Tunç tarafından
yapılan 2014/380 sayılı bireysel başvuru dosyası ile Mehmet Emin Tunç
tarafından yapılan 2014/382 sayılı bireysel başvuru dosyası, aralarındaki
hukuki ve fiili irtibat nedeniyle birleştirilmiş, incelemeye 2014/382 sayılı
bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.
5. Birinci Bölümün 12/2/2014
tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Adalet Bakanlığı, 17/3/2014
tarihli yazısı ile başvuruya ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Batman ili, Şikeftan köyünde
1957 yılında yapılan kadastro çalışmaları sonunda 170 parsel numaralı taşınmaz
1/3 hisselerle Halil Özdemir, Tacdo Toy ve Sabriye
Toy adlarına tespit edilmiştir.
9. Tevfik Şeker, Hüseyin Sulutekin,
Şevki Yiğit ve Maliye Hazinesi, 1/5/1959 tarihinde Batman Tapulama Mahkemesine
başvurarak, tespite itiraz etmişlerdir.
10. Batman Tapulama Mahkemesi, 4/11/1970 tarih ve
E.1959/5304, K.1970/792 sayılı kararla; kadastro tespitine itirazın öncelikle
Tapulama Komisyonunca incelenmesi gerektiği halde bu inceleme yapılmaksızın
dava açıldığı gerekçesiyle itirazın incelenmesi için dosyanın Silvan Tapulama
Müdürlüğüne iadesine karar vermiştir.
11. Tapulama Komisyonu, 10/1/1980 tarihinde, tespite
itirazların reddine, taşınmazın tespit gibi tapuya tesciline karar vermiştir.
12. Maliye Hazinesi, 6/6/1986 tarihinde, Batman Kadastro
Mahkemesinde Halil Özdemir mirasçıları, Sabriye Durmaz ve Tacdo
Toy (Tacettin Tunç) aleyhine açtığı davada, 170 parsel numaralı taşınmazın
devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu ileri sürerek, Maliye
Hazinesi adına tescilini talep etmiştir.
13. Mahkemece, 25/9/2008 tarih ve E.1986/108, K.2008/15
sayılı kararla, davanın reddine, taşınmazın tespit gibi davalıların mirasçıları
adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
14. Temyiz üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 4/6/2009
tarih ve E.2009/4050, K.2009/3933 sayılı ilamıyla; eksik araştırma ve incelmeye
dayalı hüküm kurulduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sırasında, Halil Kandemir müdahil davacı olarak yargılamaya katılmıştır.
16. Mahkemece, 26/8/2010 tarih ve E.2009/110, K.2010/112 sayılı
kararla; davanın reddine, taşınmazın tespit gibi davalıların mirasçıları
adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
17. Davacı Maliye Hazinesi ve müdahil davacının temyizi
üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 23/1/2012 tarih ve E.2010/9458, K.2012/93
sayılı ilamıyla; mirasçılara düşen pay miktarlarının hesaplanmasında hata
yapıldığı, hükmün bu haliyle yasa kurallarına uygun ve denetime açık olmadığı
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
18. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda;
7/2/2013 tarih ve E.2012/34, K.2013/6 sayılı ilamla; davanın reddine,
taşınmazın davalıların mirasçıları adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
19. Temyiz üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 19/9/2013
tarih ve E.2013/6852, K.2013/8426 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
20. Başvurucular, 2/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
21. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 20/3/2014 tarih ve
E.2014/1508, K.2014/3015 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
22. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
23. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Kadastro tespitine itiraz” kenar başlıklı
9. maddesi fıkrası şöyledir:
“Kadastro tutanağı düzenlendikten sonra kadastro ekibi
çalışma alanında işlerini bitirinceye kadar tespitlere itiraz edilebilir.
İtiraz, kadastro teknisyenliğine veya kadastro müdürlüğüne
yapılır. Bu durumda itirazla ilgili tutanak veya ekleri en geç on gün içinde
kadastro komisyonuna intikal ettirilir.
İtiraz sadece uygulanan belgelerin geçerliliği hakkında
yapılabilir. Bir belgeye dayanmayan itirazlar incelenmez.
İtiraz edenin ilan süresi içinde dava açma hakkı saklıdır.”
24. 3402 sayılı Kanun’un “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
25. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
26. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
27. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri”
kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için
tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden
dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
28. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve ilamların
infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
29. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 2/1/2014 tarih ve 2014/382 numaralı başvuruları incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
31. Başvurucular, Şikeftan köyünde
bulunan 170 parsel numaralı taşınmazın, 1957 yılında yapılan kadastro çalışması
sonunda murisleri adına tespit edildiğini, 1/5/1959 tarihinde Batman Kadastro
Mahkemesinde tespite itiraz davası açıldığını, Mahkemece, 4/11/1970 tarihli
kararla dosyanın Silvan Tapulama Müdürlüğüne iadesine karar verildiğini,
Tapulama Komisyonunun 10/1/1980 tarihinde itirazların reddine karar verdiğini,
1986 yılında komisyon kararının tebliğ edildiğini, 6/6/1986 tarihinde Maliye
Hazinesi tarafından murisleri aleyhine Batman Tapulama Mahkemesinde tespite
itiraz davası açıldığını, Mahkemece verilen davanın reddine dair
kararın20/3/2014 tarihinde kesinleştiğini, bu şekilde 1/5/1959 tarihinde
başlanılan yargılamanın 55 yıldır devam ettiğini, makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucular, murisleri aleyhine 1/5/1959 tarihinde
Batman Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında makul
sürede yargılama yapılmadığını belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddesinde
tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
34. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
35. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
37. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından
davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini
isteme hakkına sahiptir.”
38. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
39. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, taşınmaz hakkında Batman Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
41. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
42. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
43. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
44. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
6/6/1986 tarihidir.
46. Başvurucular, 1/5/1959 tarihinde Batman Tapulama
Mahkemesinde murisleri aleyhine kadastro tespitine itiraz davası açıldığını
belirterek, bu tarihten itibaren yargılamanın devam ettiğini ileri sürmüşlerse
de dosyanın incelenmesinde, 1/5/1959 tarihinde başvurucuların murisleri
aleyhine açılan davada Batman Kadastro Mahkemesince 4/11/1970 tarihinde
dosyanın Silvan Tapulama Müdürlüğüne iadesine karar verilmiş olup, hüküm temyiz
edilmeksizin kesinleşmiş ve başvurucuların murisleri aleyhine yapılan
itirazların incelenmesi için dosya Silvan Tapulama Müdürlüğüne gönderilmiştir.
Anılan Müdürlük tarafından yapılan inceleme sonucunda 10/1/1980 tarihinde
itirazların reddine karar verilmiştir. Maliye Hazinesi 6/6/1986 tarihinde,
başvurucuların murisleri aleyhine kadastro tespitine itiraz davası açmıştır.
Anılan dava yeni bir dava olup bu davadaki yargılama süreci dikkate alınarak
makul sürede yargılama yapılmadığı iddiaları değerlendirilmiştir.
47. Başvuruya konu dava, başvurucuların miras bırakanlarından
intikalle takip etmekte oldukları bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre
değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların
yargılamaya katıldıkları an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye
esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
48. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
49. Sürenin bitiş tarihi ise,
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
50. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusu, taşınmazın başvurucuların murisi adına olan kadastro
tespitinin iptali ile davacı adına tapuya tescili istemine ilişkindir.
51. Batman ilinde yapılan
kadastro tespiti sonrasında dava konusu taşınmaz başvurucuların murisleri adına
tespit edilmiş, Maliye Hazinesi ve arkadaşlarının itirazı üzerine Silvan
Tapulama Müdürlüğünce itirazlar reddedilmiştir.
52. Bu şekilde itirazların reddedilmesi üzerine tespit
tutanaklarının askıya çıkarılmasından sonra Maliye Hazinesi, başvurucuların
murisleri aleyhine 6/6/1986 tarihinde kadastro tespitine itiraz davası
açmıştır.
53. Mahkemece taraf teşkilinin sağlanmasından sonra deliller
toplanmış, eski tapu kayıtları çıkarılmış, keşif yapılarak bilirkişi raporu
alınmasına karar verilmiştir.
54. Mahkemece 26/10/2004 ve
16/6/2005 tarihlerinde keşfin yapılmasından sonra, yeniden keşif kararı
verilmiş ancak, keşif yapılmaksızın 25/9/2008 tarihinde davanın reddine karar
verilmiştir.
55. Temyiz sonucu, Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 4/6/2009
tarihinde hükmün bozulması üzerine, Mahkemece bozma kararına uyularak 17/5/2010
tarihinde yeniden keşif yapılmış ve 26/8/2010 tarihinde davanın reddine karar
verilmiştir.
56. Temyiz üzerine Yargıtay 16.
Hukuk Dairesince 23/1/2012 tarihinde hüküm bozulmuştur.
57. Mahkeme bozma kararına uyarak 7/2/2013 tarihinde yeniden
davanın reddine karar vermiş, temyiz üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesince
19/9/2013 tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin reddedildiği
20/3/2014 tarihinde karar kesinleşmiştir.
58. Yargılama evrakının incelenmesinden, özellikle tensip
zaptı kapsamında ikmaline başlanılması gereken tapu kaydı, birleşik kroki,
mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın ilgili kurumlardan talep edilmeyerek,
yargılama sırasında münferit celselerde verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep edildiği ve bu sebeple duruşmaların ertelendiği,
keşif ara kararlarının farklı gerekçelerle yerine getirilmediği ve birçok defa
keşiflerin ertelendiği anlaşılmaktadır.
59. 3402 sayılı Kanun’da yer
alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama
alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
60. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca keşif
masraflarının ikmali, davaya dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve
davaya dâhil edilmeleri için taraflara süreler verildiği, birçok defa keşif ara
kararlarının müracaat yokluğu, hava şartları, bilirkişi temin edilememesi,
köyde cenaze olması gibi nedenlerle yerine getirilmediği ve bu uygulamanın
davada yer alan taraf sayısı da nazara alındığında yargılamanın uzaması
üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
61. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından ve keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
62. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, §
47).
63. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda,
başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu
tespit edilememiştir.
64. Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında yaklaşık
yirmi sekiz yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
66. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazdan yararlanamadıkları gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de
mahrum kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, başvurucuların makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler
ışığında, yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal
edildiği yönündeki iddialarının ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
67. Başvurucular, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca
kullanamadıklarını belirterek, maruz kaldıkları zarar karşılığı her bir
başvurucu lehine 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmişlerdir.
68. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde
dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
69. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık
yirmi sekiz yıldır devam eden yargılama süresi nazara alındığında,
başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında muris Tacettin Tunç
mirasçıları başvurucular Mehmet Emin Tunç ve Fikriye Tunç’a ayrı ayrı 3.350,00
TL, muris Sabriye Durmaz mirasçıları başvurucular Fahriye Ebis
ve Abdullah Durmaz’a ayrı ayrı 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
70. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki
belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve belirtilen başvuruculara 1.500,00 TL
vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucular Mehmet Emin Tunç ve Fikriye Tunç’a ayrı ayrı
3.350,00 TL, başvurucular Fahriye Ebis ve Abdullah
Durmaz’a ayrı ayrı 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan 206,10 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin ayrı ayrı BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE ve belirtilen
başvuruculara 1.500,00 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.