TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET EMİN TUNÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/382)
Karar Tarihi: 8/9/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Zehra Ayla PERKTAŞ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucular
Mehmet Emin TUNÇ
Abdullah DURMAZ
Fahriye EBİS
Fikriye TUNÇ
Vekilleri
Av. Hüseyin AKÇARA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, Maliye Hazinesi tarafından murisleri aleyhine 1/5/1959 tarihinde Batman Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında yargılamanın makul sürede bitirilemediğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 2/1/2014 tarihinde Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu Abdullah Durmaz tarafından yapılan 2014/383 sayılı bireysel başvuru dosyası, başvurucu Fahriye Ebis tarafından yapılan 2014/386 sayılı bireysel başvuru dosyası ve başvurucu Fikriye Tunç tarafından yapılan 2014/380 sayılı bireysel başvuru dosyası ile Mehmet Emin Tunç tarafından yapılan 2014/382 sayılı bireysel başvuru dosyası, aralarındaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle birleştirilmiş, incelemeye 2014/382 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.
5. Birinci Bölümün 12/2/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Adalet Bakanlığı, 17/3/2014 tarihli yazısı ile başvuruya ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Batman ili, Şikeftan köyünde 1957 yılında yapılan kadastro çalışmaları sonunda 170 parsel numaralı taşınmaz 1/3 hisselerle Halil Özdemir, Tacdo Toy ve Sabriye Toy adlarına tespit edilmiştir.
9. Tevfik Şeker, Hüseyin Sulutekin, Şevki Yiğit ve Maliye Hazinesi, 1/5/1959 tarihinde Batman Tapulama Mahkemesine başvurarak, tespite itiraz etmişlerdir.
10. Batman Tapulama Mahkemesi, 4/11/1970 tarih ve E.1959/5304, K.1970/792 sayılı kararla; kadastro tespitine itirazın öncelikle Tapulama Komisyonunca incelenmesi gerektiği halde bu inceleme yapılmaksızın dava açıldığı gerekçesiyle itirazın incelenmesi için dosyanın Silvan Tapulama Müdürlüğüne iadesine karar vermiştir.
11. Tapulama Komisyonu, 10/1/1980 tarihinde, tespite itirazların reddine, taşınmazın tespit gibi tapuya tesciline karar vermiştir.
12. Maliye Hazinesi, 6/6/1986 tarihinde, Batman Kadastro Mahkemesinde Halil Özdemir mirasçıları, Sabriye Durmaz ve Tacdo Toy (Tacettin Tunç) aleyhine açtığı davada, 170 parsel numaralı taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu ileri sürerek, Maliye Hazinesi adına tescilini talep etmiştir.
13. Mahkemece, 25/9/2008 tarih ve E.1986/108, K.2008/15 sayılı kararla, davanın reddine, taşınmazın tespit gibi davalıların mirasçıları adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
14. Temyiz üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 4/6/2009 tarih ve E.2009/4050, K.2009/3933 sayılı ilamıyla; eksik araştırma ve incelmeye dayalı hüküm kurulduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sırasında, Halil Kandemir müdahil davacı olarak yargılamaya katılmıştır.
16. Mahkemece, 26/8/2010 tarih ve E.2009/110, K.2010/112 sayılı kararla; davanın reddine, taşınmazın tespit gibi davalıların mirasçıları adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
17. Davacı Maliye Hazinesi ve müdahil davacının temyizi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 23/1/2012 tarih ve E.2010/9458, K.2012/93 sayılı ilamıyla; mirasçılara düşen pay miktarlarının hesaplanmasında hata yapıldığı, hükmün bu haliyle yasa kurallarına uygun ve denetime açık olmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.
18. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; 7/2/2013 tarih ve E.2012/34, K.2013/6 sayılı ilamla; davanın reddine, taşınmazın davalıların mirasçıları adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
19. Temyiz üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 19/9/2013 tarih ve E.2013/6852, K.2013/8426 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
20. Başvurucular, 2/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
21. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 20/3/2014 tarih ve E.2014/1508, K.2014/3015 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
B. İlgili Hukuk
22. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
23. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Kadastro tespitine itiraz” kenar başlıklı 9. maddesi fıkrası şöyledir:
“Kadastro tutanağı düzenlendikten sonra kadastro ekibi çalışma alanında işlerini bitirinceye kadar tespitlere itiraz edilebilir.
İtiraz, kadastro teknisyenliğine veya kadastro müdürlüğüne yapılır. Bu durumda itirazla ilgili tutanak veya ekleri en geç on gün içinde kadastro komisyonuna intikal ettirilir.
İtiraz sadece uygulanan belgelerin geçerliliği hakkında yapılabilir. Bir belgeye dayanmayan itirazlar incelenmez.
İtiraz edenin ilan süresi içinde dava açma hakkı saklıdır.”
24. 3402 sayılı Kanun’un “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
25. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
26. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
27. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı verilir.”
28. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
29. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 2/1/2014 tarih ve 2014/382 numaralı başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
31. Başvurucular, Şikeftan köyünde bulunan 170 parsel numaralı taşınmazın, 1957 yılında yapılan kadastro çalışması sonunda murisleri adına tespit edildiğini, 1/5/1959 tarihinde Batman Kadastro Mahkemesinde tespite itiraz davası açıldığını, Mahkemece, 4/11/1970 tarihli kararla dosyanın Silvan Tapulama Müdürlüğüne iadesine karar verildiğini, Tapulama Komisyonunun 10/1/1980 tarihinde itirazların reddine karar verdiğini, 1986 yılında komisyon kararının tebliğ edildiğini, 6/6/1986 tarihinde Maliye Hazinesi tarafından murisleri aleyhine Batman Tapulama Mahkemesinde tespite itiraz davası açıldığını, Mahkemece verilen davanın reddine dair kararın20/3/2014 tarihinde kesinleştiğini, bu şekilde 1/5/1959 tarihinde başlanılan yargılamanın 55 yıldır devam ettiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucular, murisleri aleyhine 1/5/1959 tarihinde Batman Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddesinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
34. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
35. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
37. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
38. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
39. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, taşınmaz hakkında Batman Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
42. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
43. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
44. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 6/6/1986 tarihidir.
46. Başvurucular, 1/5/1959 tarihinde Batman Tapulama Mahkemesinde murisleri aleyhine kadastro tespitine itiraz davası açıldığını belirterek, bu tarihten itibaren yargılamanın devam ettiğini ileri sürmüşlerse de dosyanın incelenmesinde, 1/5/1959 tarihinde başvurucuların murisleri aleyhine açılan davada Batman Kadastro Mahkemesince 4/11/1970 tarihinde dosyanın Silvan Tapulama Müdürlüğüne iadesine karar verilmiş olup, hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiş ve başvurucuların murisleri aleyhine yapılan itirazların incelenmesi için dosya Silvan Tapulama Müdürlüğüne gönderilmiştir. Anılan Müdürlük tarafından yapılan inceleme sonucunda 10/1/1980 tarihinde itirazların reddine karar verilmiştir. Maliye Hazinesi 6/6/1986 tarihinde, başvurucuların murisleri aleyhine kadastro tespitine itiraz davası açmıştır. Anılan dava yeni bir dava olup bu davadaki yargılama süreci dikkate alınarak makul sürede yargılama yapılmadığı iddiaları değerlendirilmiştir.
47. Başvuruya konu dava, başvurucuların miras bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
48. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
49. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
50. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusu, taşınmazın başvurucuların murisi adına olan kadastro tespitinin iptali ile davacı adına tapuya tescili istemine ilişkindir.
51. Batman ilinde yapılan kadastro tespiti sonrasında dava konusu taşınmaz başvurucuların murisleri adına tespit edilmiş, Maliye Hazinesi ve arkadaşlarının itirazı üzerine Silvan Tapulama Müdürlüğünce itirazlar reddedilmiştir.
52. Bu şekilde itirazların reddedilmesi üzerine tespit tutanaklarının askıya çıkarılmasından sonra Maliye Hazinesi, başvurucuların murisleri aleyhine 6/6/1986 tarihinde kadastro tespitine itiraz davası açmıştır.
53. Mahkemece taraf teşkilinin sağlanmasından sonra deliller toplanmış, eski tapu kayıtları çıkarılmış, keşif yapılarak bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir.
54. Mahkemece 26/10/2004 ve 16/6/2005 tarihlerinde keşfin yapılmasından sonra, yeniden keşif kararı verilmiş ancak, keşif yapılmaksızın 25/9/2008 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
55. Temyiz sonucu, Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 4/6/2009 tarihinde hükmün bozulması üzerine, Mahkemece bozma kararına uyularak 17/5/2010 tarihinde yeniden keşif yapılmış ve 26/8/2010 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
56. Temyiz üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 23/1/2012 tarihinde hüküm bozulmuştur.
57. Mahkeme bozma kararına uyarak 7/2/2013 tarihinde yeniden davanın reddine karar vermiş, temyiz üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 19/9/2013 tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin reddedildiği 20/3/2014 tarihinde karar kesinleşmiştir.
58. Yargılama evrakının incelenmesinden, özellikle tensip zaptı kapsamında ikmaline başlanılması gereken tapu kaydı, birleşik kroki, mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın ilgili kurumlardan talep edilmeyerek, yargılama sırasında münferit celselerde verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep edildiği ve bu sebeple duruşmaların ertelendiği, keşif ara kararlarının farklı gerekçelerle yerine getirilmediği ve birçok defa keşiflerin ertelendiği anlaşılmaktadır.
59. 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
60. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca keşif masraflarının ikmali, davaya dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve davaya dâhil edilmeleri için taraflara süreler verildiği, birçok defa keşif ara kararlarının müracaat yokluğu, hava şartları, bilirkişi temin edilememesi, köyde cenaze olması gibi nedenlerle yerine getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer alan taraf sayısı da nazara alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
61. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından ve keşif ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
62. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, § 47).
63. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
64. Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında yaklaşık yirmi sekiz yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
66. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadıkları gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de mahrum kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında, yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
67. Başvurucular, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca kullanamadıklarını belirterek, maruz kaldıkları zarar karşılığı her bir başvurucu lehine 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
68. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
69. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık yirmi sekiz yıldır devam eden yargılama süresi nazara alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında muris Tacettin Tunç mirasçıları başvurucular Mehmet Emin Tunç ve Fikriye Tunç’a ayrı ayrı 3.350,00 TL, muris Sabriye Durmaz mirasçıları başvurucular Fahriye Ebis ve Abdullah Durmaz’a ayrı ayrı 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
70. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve belirtilen başvuruculara 1.500,00 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucular Mehmet Emin Tunç ve Fikriye Tunç’a ayrı ayrı 3.350,00 TL, başvurucular Fahriye Ebis ve Abdullah Durmaz’a ayrı ayrı 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin ayrı ayrı BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE ve belirtilen başvuruculara 1.500,00 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.