TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERZENDE ÖZLÜK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17505)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ferzende ÖZLÜK
|
Vekili
|
:
|
Av. Cemşit TABAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve
açılan davanın reddedilmesi ve makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle
adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2014 tarihinde Adana 18. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 4/5/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Batman ili Beşiri ilçesi Doğankavak
köyünde ikamet etmekte iken 1996 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle
köyün boşaltılması neticesinde yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını
iddia etmiştir.
8. Başvurucu 23/3/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) başvurmuştur.
9. 2/5/2008 tarihli ve 2008/4-63 sayılı Komisyon kararında;
terör olayları sonucu oluşan zararın karşılanması talebiyle yapılan başvuruda
Beşiri, Doğankavak köyünün boşalmadığı, kişiye
yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından bahisle tazminat talebinin reddine
karar verilmiştir.
10. Belirtilen işlem aleyhine başvurucu tarafından Diyarbakır
İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
11. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 31/7/2009 tarihli ve
E.2008/1808, K.2009/1623 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…Dosyada bulunan belgelerin incelenmesinden;
Doğankavak Köyü'nde 1993 yılında bir grup teröristin ortaokul binasının ek
dersliğini ve lojmanını yakarak köyden ayrıldığı, 1994 yılında, teröristlerin
köye gelerek köyde ikamet eden (Ş.C.) isimli şahsın evine düzenledikleri
saldırı sonucu eveiki roket mermisinin isabet ettiği
ve evin zarar gördüğü, yine 1994 yılında terör örgütünce kuşçukuru
mevkiinde demir yoluna mayın döşendiği bir kişinin öldüğü üç kişinin
yaralandığı, 1995 yılında (M.A.) isimli şahsın terör örgütünce öldürüldüğü,
1997 yılında köy içinde meydana gelen çatışmada iki askerin yaralandığı, dört
teröristin öldürüldüğü, yine 1997 yılında vatandaşlar tarafından bulunan
patlayıcı maddenin taşla vurulmak suretiyle infilek
etmesi sonucu iki kişinin yaralandığı, 2000 yılında teröristlerce çatışmada
bırakılan el bombasının çocuklarca sonradan bulunarak patması
sonucu iki çocuğun öldüğü, bir çocuğun yaralandığı, yani bir çok terör ve
terörden kaynaklı olay meydana geldiği görülmektedir.
Jandarma tarafından düzenlenen 27.03.2006
tarihli tutanakta köyün boşaltılmadığı davacının köyü 1992-1993yılında terk
ettiği ancak neden göç ettiklerinin bilinmediği belirtilmiştir.
Öte yandan mahallinde yapılan keşif sırasında
dinlenen tanıklar ifadelerinde; davacının köyde yaşadığını, çiftçilik yaparak
geçimini sağladığını, 1996 yılı başlarında köyü terk ettiğini ve bir daha köye
dönüş yapmadığını arazisini beş yıl boyunca ekip biçemediğini ifade
etmişlerdir.
Bu durumda, yaşadığı köyde 1990'lı yıllarda
birçok terör olayı meydana gelen davacının bu terör olaylarından duyduğu endişe
ile köyü terk etttiği sonucuna ulaşıldığından
davacının köyü terk etmesi nedeniyle uğradığı zararın - ki yapılan keşif
sırasında davacının malvarlıkları tespit edilmiş ve bu nedenle uğradığı zarar
miktarı hesaplanmıştır. Böylelikle başvurunun kabulüne karar verilmesi
gerekirken Beşiri İlçesi Doğankavak Köyünün boşalan
köylerden olmadığı vekişiye yönelik bir tehdit ve
saldırı olmadığı gerekçesiyle başvurununreddine karar
verilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna
ulaşılmaktadır...”
12. Kararın idarece temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 16/5/2012 tarihli ve E.2011/8451,
K.2012/3161 sayılı kararı ile bozma kararı verilmiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"...Dosyanın ve Dairemizin diğer
esaslarına kayıtlı Doğankavak köyüne ait dosyaların
birlikte incelenmesinden; anılan Köyün, boşalan köylere ilişkin listelerde yer
almadığı, Köyde 1990 yılında 1794 kişi, 1997 yılında 2040 kişi, 2000 yılında
ise 2132 kişinin yaşadığı, eğitime ara verilmediği, köyde değişik tarihlerde
terör olayları meydana gelmiş ise de, bu olaylar sonucunda yaşanan güvenlik
kaygısıyla köyün tamamen terk edilmediği veya boşaltılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Doğankavak köyü halkının bir
kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyü terk etmelerinden dolayı uğradıkları
zararın, 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığından, davacının isteminin reddi yolunda tesis edilen dava
konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir.
İdare Mahkemesince, yukarıda yapılan açıklama ve değinilen Kanun
hükümlerine göre davanın reddi yolunda karar verilmesi gerekirken dava konusu
işlemin iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır..."
13. Bozma kararı üzerine Diyarbakır
1. İdare Mahkemesinin 13/12/2012 tarihli ve E.2012/1024, K.2012/1615 sayılı
kararı ile Batman İdare Mahkemesinin faaliyete geçmesiyle yetki yönünden
davanın davanın reddine karar verilmiş; dosya Batman
İdare Mahkemesine devredilmiştir.
14. Batman İdare Mahkemesinin 13/3/2013 tarihli ve E.2013/363,
K.2013/364 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Olayda, Doğankavak
köyünün boşalan köylere ilişkin listede yer almadığı, köy nüfusunun 1990
yılında 1794, 1997 yılında 2040, 2000 yılında 2132 kişi olduğu, eğitime ara
verilmediği, köyde değişik tarihlerde terör olayları meydana gelmiş ise de, bu
olaylar sonucunda yaşanan güvenlik kaygısıyla köyün tamamen terk edilmediği
veya boşaltılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; aralarında davacının da bulunduğu Doğankavak Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla
da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün
tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik
kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre
idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacının isteminin reddi
yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmamaktadır."
15. Başvurucu tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine
Danıştay Onbeşinci Dairesinin 15/5/2014 tarihli ve
E.2013/10349, K.2014/3783 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu,
dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek
nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
16. Ret kararının 22/10/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edildiği ve 30/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köyde köy korucusu olmaya
zorlandığını, korucu olmak istemeyenlerin de köyü terk etmeye mecbur
bırakıldığını, köyden ayrılması nedeniyle mülkiyetine ulaşamadığını, idarenin
can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet
hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararının tazmin edilmediğini, ayrıca yaptığı başvuru
hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek
Anayasanın 19., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarınınihlal
edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
21. Başvurucu, Komisyon tarafından verilen kararın akabinde
açtığı davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal
varlığına ulaşamadığını, tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından
mahrum kaldığını, anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet
verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş; yargılama sürecinde yapılan
incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit
edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
22. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
23. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesidir. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
§ 26).
24. Başvurucu maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde davanın reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemelerince
delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu
belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemelerince
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucunun
ikamet ettiği Doğankavak köyünün boşalan köylere
ilişkin listede yer almadığı, köy nüfusunun 1990 yılında 1.794, 1997 yılında
2.040, 2000 yılında 2.132 kişi olduğu, köyde eğitime ara verilmediği, köyde
değişik tarihlerde terör olayları meydana gelmiş ise de bu olaylar sonucunda
yaşanan güvenlik kaygısıyla köyün tamamen terk edilmediği veya boşaltılmadığı,
bu durumda aralarında başvurucunun da bulunduğu Doğankavak
köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden
dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
başvurucuya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle, 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığından, başvurucunun isteminin reddi yolunda tesis edilen dava
konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddine
hükmedilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip
reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmıştır.
26. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde köyün terör nedeniyle
boşaltılmış olduğuna ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı, Mahkeme kararı
gerekçesi de (bkz. §§ 8, 23)dikkate alındığında, Derece Mahkemelerinin
kararlarında bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
27. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
28. Başvurucu, ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü
yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia
etmektedir.
29. Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği
hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama
sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde,
başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve
yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da
saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetinin, Derece Mahkemelerince adil
yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş
olduğundan, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle, Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
32. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak,
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
33. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında, Komisyona
başvuru tarihi (23/3/2005) ile karar düzeltme isteminin reddine dair kararın
tarihi (15/5/2014) arasında geçen ve toplam 9 yıl 1 aylık yargılama süresinde
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve
söz konusu yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
35. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
36. Başvurucu,
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve bu nedenle
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
37. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.