TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HEKBER TAMER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17564)
|
|
Karar Tarihi: 22/3/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Hekber TAMER
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK
|
|
|
Av. Meral
HANBAYAT
|
|
|
Av. Ümit
SİSLİGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayları dolayısıyla köyü terke mecbur
kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname
imzalanması akabinde başvurunun kabul edilmeyen kısmı için açılmış davanın
reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; açılan davaya ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması, kararların
gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 7/10/2015 tarihli görüş yazısı 19/10/2015
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup başvurucu vekili tarafından
3/11/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesi sunulmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Tunceli ili Hozat ilçesi Kurukaymak
köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları neticesinde köyünün
boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden 1994 yılında göç etmek zorunda kaldığını
iddia etmiştir.
9. Başvurucu, yerleşim yerine dönme talebiyle Hozat
Kaymakamlığına dilekçe sunmuştur. Hozat Kaymakamlığının 28/3/2002 tarihli ve
BO54VLK4623001-16-12/193 sayılı yazılarında GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığınca Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde Köye Dönüş ve
Rehabilitasyon Projesi'nin geliştirildiği ve bu konuda çalışmalara devam
edildiği, bu kapsamda dilekçenin değerlendirmeye alınmış olup ilerleyen
tarihlerde oluşturulacak olanaklar çerçevesinde talebin gereğinin yapılacağı
bildirilmiştir.
10. Başvurucu 15/6/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
11. Komisyon 14/3/2008 tarihli ve 2008/3-1087 kararında; İlçe
Araştırma Heyeti tespit raporuna göre 1994 yılında terör nedeniyle başvurucunun
köyünden ayrıldığı tespit edilmiş ise de bu tespitin beyana dayalı olduğu, bunu
destekleyici bilgi ve belgenin bulunmadığı, başvurucunun köyde yaşadığı ve
başvurucu adına kayda rastlanmadığı gerekçeleriyle talebin reddine karar
vermiştir.
12. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Malatya
İdare Mahkemesinde iptal davası açılmıştır.
13. Malatya İdare Mahkemesinin 11/6/2010 tarihli ve E.2008/1164,
K.2010/1335 sayılı kararı ile eksik incelemeye dayalı olarak başvurunun bilgi
belge eksikliğinden reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık
görülmediği gerekçesi ile işlemin iptaline karar verilmiştir.
14. İptal kararı akabinde Komisyonca yapılan yeniden inceleme
sonucunda Komisyonun 16/12/2011 tarihli ve 7137 sayılı kararı ile mal varlığına
erişilemeyen yedi yıl üzerinden amortisman oranları da dikkate alınarak
başvurucuya 29 m2, ahşap, taş duvarlı ev için
2.383,80 TL;29 m2, ahşap, taş duvarlı ahır için 1.392 TL; 1,80 dönüm,
sulak arazi için 1.020,60 TL; ceviz ağaçları için 2.695 TL ve 2.156 TL; badem
ağaçları için 1.645 TL; dut ağaçları için 315 TL; erik ağaçları için 385 TL;
kavak ağaçları için 154 TL olmak üzere toplam 12.146,40 TL ödenmesine karar
verilmiştir.
15. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi
gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname örneği
başvurucu vekiline gönderilmiştir.
16. “Yukarıda ayni/nakdi
olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun
tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış
olduğunu kabul ve taahhüt ederim.” beyanını içeren sulhname, başvurucu vekili tarafından imzalanmıştır.
17. Başvurucu tarafından Komisyon kararında hükmedilen miktarın
gerçek zararını karşılamadığından bahisle Elazığ 2. İdare Mahkemelerinde iptal
davası açılmıştır.
18. Elazığ 2. İdare Mahkemesinin 28/12/2012 tarihli ve
E.2012/1430, K.2012/1834 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
İlgili gerekçe şöyledir:
“... maddenin son fıkrasında da sulh yoluyla
çözülemeyen uyuşmazlıkların ise ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarının
saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
Anılan 12. maddenin gerekçesinde ise;
"....Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi işlemler, görülmekte olan
davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava öncesi yapılmışsa dava açılmasını
engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine rağmen dava açılırsa bu durum itiraz
olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan kaldırılır. Böylece dostane bir çözüm
şekli olan sulh bağlayıcı niteliktedir." şeklinde açıklamalara yer
verilmiştir.
5233 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen amacı,
gerekçesi ve 12. madde metninin birlikte değerlendirilmesinden; sulhnamenin imzalanmasından sonra dava açılmasına hukuki
olanak bulunmamaktadır.
Olayda, davacı vekili ile davalı idare arasında imzalanan 18.04.2012
tarih ve 7137 sayılı sulhname ile davacının uğradığı
zararları tazmin edilmek suretiyle uyuşmazlığın ortadan kalktığı, tarafları
bağlayıcı nitelik taşıyan ve imzalama aşamasında davacı/davacı vekilinin
iradesini fesada uğratan herhangi bir hususun bulunmadığı görülmekte olup sulhname sonucu uyuşmazlığın tekrar yargıya taşınmasının
mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun ile terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin,
sadece maddizararlarının karşılanmasına ilişkin esas
ve usuller belirlenmiş olup, manevi zararın tazminine yönelik herhangi
düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında, davacının manevi tazminat
talebinin karşılanmamış olması yönüyle de söz konusu komisyon kararında hukuka
aykırılık bulunmamaktadır...”
19. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 12/12/2013 tarihli ve E.2013/7784, K.2013/10632 sayılı ilamı ileİlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına
hükmedilmiştir.
20. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 6/6/2014
tarihli ve E.2014/3625, K.2014/4839 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme isteminin reddi kararı, başvurucu vekiline 15/10/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu 7/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
22. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., geçici 1., geçici 4.
maddeleri.
23. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un
1. maddesiyle değişik 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla
karşılanabilecek zararlar şunlardır:
a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara
verilen her türlü zararlar ..."
24. 5233 sayılı Kanun’un 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"7 nci maddede
belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki
bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin
aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde
bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun
biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile
belirlenir."
25. 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9
uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki
nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre
mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla
karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak
sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname
tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir
temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname
tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin
edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı
kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin
yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 22/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; Tunceli ili Hozat ilçesi Kurukaymak
köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu müracaatının
kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, kabul edilen kısım için idare
ile sulhname imzaladığını, sulhnamenin
kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul
edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının
saklı bulunduğunu, köyünü terk etmesi sonucunda oluşan hayvan zararları
konusunda hiçbir değerlendirme yapılmadığını ve zararının tazmin edilmediğini,
hayvan ve hayvancılık geliri zararlarının sulhname
kapsamı dışında kalan bir zarar kalemi olmasına rağmen bunun gözönünde bulundurulmadığını, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8.
maddelerinin Komisyon ve Derece Mahkemelerince hatalı yorumlandığını, idarece
tek taraflı olarak belirlenen birim fiyatlar üzerinden Komisyonca tazminat
kararı verildiğini ve bu birim fiyatlarının düşük olduğunu, yerleşim yerinden
ayrı kaldığı sürenin dokuz yıl üzerinden değerlendirilmesi gerekirken iki yıl
eksik hesaplama yapılarak yedi yıl üzerinden değerlendirme yapıldığını,
Komisyonun manevi tazminata hükmetmesi gerektiği yönündeki talebinin
reddedildiğini, yargılama sürecinin uzun sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 35.,
36. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
28. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının kısmen reddi akabinde açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 141. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun
ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Manevi Tazminat
Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
29. Başvurucu; Tunceli ili Hozat ilçesi Kurukaymak
köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını, bu nedenle Komisyonca manevi tazminata da hükmedilmesi
tabinde bulunduğunu fakat 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminatın yer
almaması nedeniyle talebinin reddedildiğini, Komisyon tarafından ayrıca manevi
tazminata da hükmedilmesi gerektiğini, açtığı iptal davasında bu itirazını ileri
sürmesine rağmen manevi tazminat talebinin reddedilmesi konusunda hukuka
aykırılık görülmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddia
etmiştir.
30. Bakanlığın başvuruya ilişkin görüş yazısında manevi tazminat
hakkında Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihatlarına yer verilmiş; 5233 sayı Kanun'un kişilerin uğramış olduğu maddi
zararları karşılama amaçlı olduğu, manevi zararların 5233 sayılı Kanun kapsamı
dışında tutulduğu fakat kişilerin manevi zararları için idari yargıda dava
açmalarına engel teşkil etmediği, başvurucunun Komisyona başvurması ve idare
ile sulhname imzalaması akabinde zararını tamamının
ve manevi tazminat isteminin karşılanmadığı iddiasıyla Komisyon kararının
iptali için dava açtığı, İlk Derece Mahkemesince Komisyon kararında manevi
tazminat talebinin karşılanmamış olması yönüyle Komisyon kararında hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle de başvurucunun iptal talebinin
reddedildiği, başvurucunun dava, temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde manevi
tazminat talebinde bulunmadığı belirtmiştir.
31. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucu; karşı beyanında
Bakanlığın itirazının yerinde olduğunu, başvurucunun manevi tazminat talebi
yönünden hak ihlali şikâyetlerinin hukuk yollarının tüketilmesi koşulunun
yerine getirilmesinde başarısız olunduğundan sadece manevi tazminata ilişkin
talepleri bakımından bireysel başvurudaki şikâyetlerini geri çektiğini beyan
etmiştir.
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük)
80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi gereği başvurudan feragat
edilmesi hâlinde düşme kararı verilmesi gerektiği öngörülmüştür. Ancak İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği
Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı
hâllerde, feragat hâllerinde de başvurunun incelenmesine devam edilebilir (İrfan Akkaya, B. No: 2012/69, 12/2/2013,
§§ 16, 17).
33. Somut olayda başvurucunun bireysel başvurudan feragat
ettiği, başvurunun incelenmesine devam edilmesini gerektiren bir husus da
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle manevi tazminat talebinin reddedilmesi
gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın düşmesine karar verilmesi gerekir.
ii. İdarece Tek Taraflı
Belirlenen ve Düşük Miktarlı Olan Birim Fiyatları ile Mülke Erişememe Süresinin
Eksik Hesaplanması Sonucu Oluşan Bakiye Zararların Tazmin Edilmemesi Nedeniyle
Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu
başvurunun kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, zararlarının kabul
edilen kısmı için idare ile sulhname imzalandığını, sulhname kapsamında olan zarar kalemleri için öngörülen
birim fiyatlarının idare tarafından tek taraflı olarak belirlendiğini ve birim
fiyatı miktarlarının düşük olduğunu, ayrıca başvurucunun yerleşim yerinden ayrı
kaldığı, dolayısıyla başvurucunun mülküne erişemediği süre dokuz yıl olmasına
rağmen Komisyon kararında bu sürenin yedi yıl olarak değerlendirildiğini ve
birim fiyatları üzerinden yapılan hesaplamanın yedi yıl üzerinden yapıldığını
belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
36. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına
ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal süreci müteakip
ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir
giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
37. Komisyonca hükmedilen tazminatta birim fiyatlarının düşük
olması sonucu tazminat miktarının az hesaplanması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddia daha önce bireysel başvuruya konu olmuştur.
Anayasa Mahkemesinin bu konudaki kararında belirtildiği üzere 5233 sayılı
Kanun’un 2. maddesi gereğince tazminat ödenmesinde Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı tarafından belirlenen yıllık yapı yaklaşık birim maliyetine yönelik
değerlerin 2007 yılından sonra İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünce
yayımlanan yazıyla 5233 sayılı Kanun’un uygulandığı tüm illerde geçerli olmak
üzere yeniden belirlenmiştir. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel
Müdürlüğünün birim fiyat aralıklarının değiştirilmesine ilişkin 5/3/2007
tarihli yazısı ile İçişleri Bakanlığınca konuya ilişkin sunulan 10/6/2015
tarihli yazıda değişikliğin amacının Kanun’un ülke genelinde aynı şekilde
anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlamak, gerek farklı illerde gerekse aynı il
içinde faaliyet gösteren farklı komisyonların zararların tespitinde ve
karşılanmasında aynı kıstasları kullanmasını temin etmek ve böylece uygulama
birliğini sağlamak, uygulama farklılıkları neticesinde oluşacak suistimal ve mağduriyetleri engellemek, vatandaşların
enflasyon nedeniyle oluşacak kayıplarını önlemek olduğu ifade edilmiştir. Bu
gerekçeler dikkate alındığında yıllık yapı yaklaşık birim maliyet oranlarına
ilişkin değişikliğin yapılmasında kamu yararı bulunduğunun açık olduğu, bu
çerçevede kamu yararı amacına dayanan düzenlemenin; başvurucuyu ağır ve tahammül
edilemez bir yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen
külfetin orantılı olduğu, yapılan değişikliğin başvurucunun taraf olduğu
uyuşmazlığa özgü olmadığı, ülkenin geniş bir coğrafyasında söz konusu olan
somut ve acil bir sorunu çözmeye yönelik olduğu sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmiştir (Abbas Emre, B.
No: 2014/5005, 6/1/2016, §§ 44-65).
38. Somut başvuruda başvurucu, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş, Komisyon tarafından
yapılan araştırma ve inceleme sonucunda başvurucunun mal varlığına ulaşamaması
nedeniyle tespit edilen zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak ve
mülke erişememe süresi yedi yıl üzerinden değerlendirilerek başvurucu lehine
12.146,40 TL’lik tazminat miktarı belirlenmiş ve başvurucu vekiline
kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname
örneği ile birlikte sulha davet yazısı gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucu
tarafından kabul edilmiştir.
39. Başvurucunun eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar miktarı
dikkate alındığında başvurucunun idareyle anlaşma sağlayarak sulhnameyi imzalamasıyla Komisyonun tespitine esas olan
olay ile ilgili Komisyonca karara bağlanan zarar kalemleri konusunda maddi
mağduriyeti açıkça orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna
varılmıştır. Başvurucu, Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının
tamamını karşıladığını beyan ettiği alacağını tümüyle davalı idareden tahsil
etmekle mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyeti giderilmiş ve bu hak yönünden
başvurucunun mağdurluk statüsü de sona ermiştir. Öte yandan başvurucu, 5233
sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun AİHM kararlarında (Akdıvar ve diğerleri/Türkiye [Giderim], B. No:
21893/93, 16/9/1996; Doğan ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 8803-8811/02…, 13/7/2006) belirtilen
nitelikleri taşımadığı veya Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen
tazminat tutarlarının kendisine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir
iddiada da bulunmamıştır.
40. Açıklanan nedenlerle idarece tek taraflı belirlenen ve düşük
miktarlı olan birim fiyatları ile mülke erişememe süresinin eksik hesaplanması
sonucu oluşan bakiye zararların tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurucunun mağdurluk statüsünü
kaybettiği anlaşıldığından anılan iddianın diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
42. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
44. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (15/6/2006) ile nihai karar tarihi (6/6/2014) arasında geçen 7 yıl 11
aylık süreçte, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Hayvanların
Telef Olduğuna dair Şikâyet Kapsamında Gerekçeli Karar Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
47. Başvurucu; yerleşim yerini terör olayları nedeniyle terk
etmeden önce kendisinin ve ailesinin geçimini murisine ait taşınmaz üzerinden
elde ettiği gelir yanında hayvancılık yaparak sağladığını, yerleşim yerini
terke mecbur kalması sonucunda büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarından elde ettiği
hayvancılık gelirinden mahrum kaldığını, hayvancılık gelir kaybına ilişkin
zararlarının talebinin Komisyonca karara bağlanmadığını, Komisyonca kabul
edilmeyen kısım olan hayvancılık gelir kayıplarının hesap dışı bırakılmasının sulhname kapsamı dışında kaldığını, bu zararlarından dolayı
dava açma haklarının saklı bulunduğunu fakat açtığı davada derece
mahkemelerince bu iddiası hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın davasının
reddedildiğini, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddelerine ilişkin
yorumlamaların hatalı olduğunu iddia etmiştir.
48. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut
görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların
eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
49. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
50. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
51. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, B. No: 2014/2388, 4/11/2014, § 37).
52. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı
mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidirler. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Higgins ve diğerleri /Fransa, B. No:
134/1996/753/952,19/2/1998, § 42).
53. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 56).
54. Somut olayda başvurucu; yerleşim yerini terke mecbur kalması
nedeniyle büyükbaş ve küçükbaş hayvanları üzerinden elde ettiği hayvancılık
gelirinden mahrum kaldığını, anılan iddiası hakkında bir değerlendirme yapılmasızın yargılama mercilerince karar verildiğini iddia
etmiştir.
55. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruda, Komisyon
kararında (bkz. § 14) başvurucunun 29 m2, ahşap, taş duvarlı ahırının mevcut olduğu kabul
edilmekle birlikte başvurucunun hayvancılık gelirine ilişkin zararlarına
yönelik iddiaları hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı tespit
edilmiştir.
56. İdare Mahkemesi kararında (bkz. § 18), başvurucunun
hayvancılık gelirinden mahrum kaldığı yönündeki iddiası hakkında herhangi bir
değerlendirme yapılmayarak davanın reddine karar verilmiş, kanun yolu merciince
de İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır (bkz. §§ 19, 20).
57. Başvurucu, iddialarına dayanak olarak köy halkından üç kişi
tarafından düzenlenen ve imza altına alınan tutanak sunmuştur. Tutanağın
içeriği şu şekildedir:
"Hozat İlçesi, Kurukaymak
Köyünde 1994 yılı Ekim ayına kadar yaşayıp bu tarihte güvenlik güçleri
tarafından köyün boşaltılmasıyla göç ettirilen (M.T.)'ın
mirasçısı olan Hekber TAMER'in
çiftçilik ve hayvancılık yaptığını, hayvancılık faaliyetinin ve orman
gelirlerinin temel geçim kaynağı olduğunu ve göç sırasında 200'e yakın küçükbaş
ve 10 büyükbaş hayvan varlığı bulunduğunu biliyor ve beyan ediyoruz.
İşbu tutanak, 5233 sayılı Yasa uyarınca
Valilik Zarar Tespit Komisyonlarında bulunan dosyalara ibraz edilmek üzere,
olay tarihinde köyde yaşayan ve köylüler hakkında bilgisi bulunan aşağıda ismi
yazılı biz bilirkişiler tarafından 28 Haziran 2007 tarihinde düzenlenmiş ve
imzalanmıştır."
58. AİHM 28/6/2011 tarihli Şükrü
Boğuş ve diğerleri ((k.k.), B. No:
54788/09, 28/6/2011) kararında, başvurucuların taleplerinin kanıt yokluğu
nedeniyle Ağrı Zarar Tespit Komisyonu tarafından reddedilmesi hakkında
incelemede bulunmuş ve başvurucuların iddiaları hakkında tek delilin
Cumhuriyetin ilanından 1993 yılına kadar başvurucuların olağanüstü hal ilan
edilen bölgede yaşadıklarının muhtar tarafından onaylandığı belge olduğunu
tespit etmiş ve sonuç olarak başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olduğu
kanaatine varmıştır.
59. AİHM, 28/6/2011 tarihli Elif
Akbayır ve diğerleri/Türkiye ((k.k.), 30415/08,286/2011) kararında, 5233 sayılı Kanun’un
kabul edilmesiyle uygulamaya konulan yeni giderim usulünün incelenmesinde olay
ve olguların meydana geldiği dönemde başvurucunun çok genç yaşta olduğu veya
başvurucunun doğum tarihinin bu dönemden sonraki bir zamana denk gelmesi
dikkate alındığında komisyonlarca ilgilinin tek başına yaşamasının veya
mülklere sahip olmasının mümkün olamayacağı yönünde bir sonuca varılarak aynı
aile fertleri tarafından çok sayıda talepte bulunulması nedeniyle tazminat
taleplerinin reddedildiği durumların mevcut olduğu tespitinde bulunmuştur.
60. Yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldığını beyan ettiği
1994 yılında yirmi dört yaşında olan başvurucunun nüfus kaydının incelenmesi
neticesinde başvurucunun 1997 yılında evlendiği, başvurucunun evlenme tarihine
kadar çocuklarının bulunmadığı tespit edilmiştir.
61. Başvurucunun hayvancılık gelirinin de bulunduğu iddialarını
destekleyici tek belgenin 28/6/2007 tarihli tutanak olduğu (bkz. § 57), anılan
tutanak dışında ilçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünde herhangi bir kayıt
bulunduğuna dair belge sunulmadığı ya da bir beyanda da bulunulmadığı
anlaşılmakla birlikte terk olayının gerçekleştiği beyan edilen 1994 yılında
başvurucunun yirmi dört yaşında olduğu tespit edilmiştir. Bölgenin ekonomik
koşulları dikkate alındığında başvurucunun geçimini temin için hayvancılıkla
uğraşıyor olmasının kuvvetle muhtemel olması, başvurucunun ahır mülküne ilişkin
zararının varlığının kabul edilmesi, bu zararın tazmin edilmesi(bkz. § 14)
karşısında başvurucunun geçimini hayvanlılıkla
karşıladığı iddiaları hakkında inceleme yapılmaksızın hüküm kurulması nedeniyle
kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediği sonucuna varılmıştır.
62. Başvurucunun, büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının telef
olduğu yönünde bir iddası bulunmamakla birlikte
başvurucunun yerleşim yerini terke mecbur kalması sonucunda hayvancılık
gelirinden mahrum kalmasına ilişkin zararlarının bulunduğu iddiası konusunda
başvurucunun beyan edilen hayvan mülklerine sahip olup olmadığı, başvurucunun
yerleşim yerini terk ederken bu hayvanların satışını yapıp yapmadığı,
başvurucunun olay tarihindeki geçim kaynağı imkânları, aynı mülk iddiaları için
başvurucunun aile fertleri tarafından yapılan başvuruların bulunup bulunmadığı
gibi hususlar dikkate alınarak başvurucunun iddiaları hakkında
değerlendirmelerde bulunulması gerekirken başvurucunun iddiaları hakkında
hiçbir inceleme yapılmaksızın davasının reddine karar verilmesi adil yargılanma
hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesi sonucunu ortaya
çıkarmaktadır.
63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
65. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Somut olayda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
67. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 2. İdare
Mahkemesine (E.2012/1430, K.2012/1834) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
68. Anayasa Mahkemesinin tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği zarar ile tespit edilen ihlal arasında
illiyet bağı bulunmalıdır. Bu bakımdan başvurucunun tazminat taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın DÜŞMESİNE,
B. 1. İdarece tek taraflı belirlenen ve düşük miktarlı olan birim
fiyatları ile mülke erişememe süresinin eksik hesaplanması sonucu oluşan bakiye
zararların tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Hayvanlarının telef olduğu şikâyeti kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ
2. İdare Mahkemesine (E.2012/1430, K.2012/1834) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.