TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ESMA ÇELEBİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/17591)
Karar Tarihi: 19/4/2017
R.G. Tarih ve Sayı: 31/5/2017-30082
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Nahit GEZGİN
Başvurucu
Esma ÇELEBİ
Vekili
Av. Egemen GÜRCÜN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ruh ve sinir hastalıkları hastanesine götürülmek istenen şizofreni hastasının kolluk tarafından orantısız güç kullanılması ve sağlık personelinin müdahalesi sonucu yaşamını yitirmesi ile bu olayla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle işkence ve kötü muamele yasağı ile yaşama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 1976 doğumludur ve Tekirdağ'da yaşamaktadır. Başvurucunun birlikte yaşadığı eşi 1979 doğumlu Ali Çelebi'ye (A.Ç.) olay tarihinden önce sağlık kuruluşları tarafından şizofreni tanısı konmuştur.
10. A.Ç. birer yıllık aralıklarla ailesi tarafından Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine (Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi) götürülerek belirli bir süreyle burada kalmakta ve kendisinin tedavisine bu şekilde devam edilmektedir.
11. A.Ç. olay tarihinden on beş yirmi gün önce saldırgan tavırlar sergilemeye ve başvurucuyla müşterek olarak yaşadıkları evdeki eşyalara -evin balkonundan atarak veya başka şekillerde- zarar vermeye başlamıştır. Yakınları, kendisine veya çevresindekilere zarar vereceğinden endişelenerek A.Ç.yi yeniden Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürmeye karar vermiş ve bunun için İstanbul'daki özel bir hastanede ambulans şoförü olarak görev yapan R.K. ile görüşerek belli bir ücret karşılığında anlaşmışlardır.
12. Olay tarihi olan 4/8/2013 günü söz konusu özel hastanenin ambulansı, başvurucuyla A.Ç.nin birlikte yaşadığı eve gelmiştir. Ambulansta başvurucunun daha önce görüştüğü şoför R.K. dışında, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki hasta bakıcılığı görevinden 2010 yılında emekli olmuş Ş.B. ve kendi beyanına göre başka bir özel hastanede hemşire olarak görev yapan Ö.A. bulunmaktadır. Olaya ilişkin soruşturmada dinlenen bazı tanıklar, ambulansta bir kişinin daha bulunduğunu söylemişlerse de söz konusu soruşturmada böyle bir kişinin varlığı tespit edilmemiştir.
13. A.Ç. başvuru belgelerinden -otopsi raporundan- anlaşılabildiği kadarıyla 185 cm boyunda ve 116 kg ağırlığında iri cüsseli biridir ve ambulans eve geldiğinde de saldırgan davranışlarını sürdürmektedir. A.Ç. ambulansla gitmek istememiş ancak yakınlarının ilçedeki devlet hastanesine kontrol için götürülüp sonrasında hemen geri getirileceğini söylemeleri üzerine saldırgan tavır sergilemesi neticesinde çağrılan jandarma kuvvetlerinin olay yerine gelmesinden sonra gitmeye ikna olmuştur.
14. Ö.A. evden ayrılmadan önce A.Ç.ye sakinleşmesi için ilaç enjekte etmiş, ardından A.Ç. jandarma eşliğinde bir sedyeye yatırılıp bağlandıktan sonra ambulansa bindirilebilmiştir. Daha sonra ambulans, içinde A.Ç.nin annesi D.Ç. de olduğu hâlde Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine doğru yola çıkmış; başvurucu Esma Çelebi ile arkadaşları T.Ç. ve B.A.Ç. de başka bir araçla ambulansı takip etmeye başlamışlardır. Jandarma kuvvetleri ise Tekirdağ'da kalmışlardır.
15. Ambulans şehirler arası yolda Ruh ve Sinir Hastanesine doğru ilerlerken A.Ç.ye enjekte edilen sakinleştirici ilacın etkisi geçmiş ve A.Ç. etrafa baktığında ilçedeki Devlet Hastanesinden başka bir yere götürüldüğünü anlayarak hırçınlaşmaya başlamıştır. Ardından bağlı olduğu kayışları kopartarak sedyeden kurtulmuş ve ambulansın kapı camını tekmeleyerek kırmıştır. Ayrıca yanında oturan Ş.B.ye saldırarak sol kolundan basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte onu yaralamıştır.
16. Bunun üzerine ambulans şoförü R.K. ambulansı durdurarak arka kapıyı açmış, A.Ç. de açık olan bu kapıdan çıkarak yakındaki ağaçlık alana kaçmıştır. Ambulansın arkasından başka araçla gelen başvurucu ve arkadaşlarının bu ağaçlık alanda bir süre aramalarına rağmen onu bulamamaları üzerine ambulans ve diğer araçtakiler, son çare olarak eve dönmüş ve A.Ç.nin gelmesini beklemeye başlamışlardır.
17.A.Ç. ise bir süre sonra kaçtığı yerden başka bir bölgedeki akaryakıt istasyonunag elmiş ve burada akaryakıt alıp aracını temizletmek için bulunan T.S. isimli kişiden kendisini evine götürmesini istemiştir. A.Ç. akaryakıt istasyonuna geldiğinde T.S.nin anlatımına göre A.Ç.nin ayakkabıları yoktur, sağ eli ve ayakları kanlıdır, ayrıca sağ şakak kemiğinin bulunduğu bölgede ve dizlerinde kızarıklık bulunmaktadır.
18. T.S.nin söylediğine göre A.Ç.ye yardım etmek için onu evine götürmeye karar vermiş, aynı zamanda tavırları ve görünüşü nedeniyle kendisinden korkmuş ve çekinmiştir. T.S.nin aracıyla yola çıktıklarında A.Ç. eşini ve ağabeyini öldüreceğini söyleyip zaman zaman anlamsız bir şekilde bağırmakta, ayrıca aracın ön ve arka kapı arasında bulunan direk kısmına eliyle vurmaktadır.
19. T.S. ve A.Ç. bir süre sonra A.Ç.nin evine gelmişlerdir. A.Ç. araçtan inmeden arkadaşı T.Ç.yi yanına çağırmış ve ardından hep beraber aynı araçla A.Ç.nin akrabası olan S.F.nin Kapaklı Semti'ndeki evine gitmişlerdir. T.S., A.Ç.yi ve T.Ç.yi bıraktıktan sonra buradan ayrılmıştır. Ancak söylediğine göre ayrılacağını A.Ç.ye söylemekten tavırları nedeniyle çekinmiş ve bir bahane uydurup araçtan inmemeyi başararak olay yerinden uzaklaşabilmiştir.
20. T.S.nin olaydan sonra 5/8/2013 tarihinde Çerkezköy Emniyet Asayiş Müdürlüğünde (Asayiş Müdürlüğü) alınan ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... marka araçtan ... daha önceden çalıştığım marketten alışveriş yapmasından dolayı tanıdığım bir erkek şahıs indi, şahsın adını bilmiyorum, ayaklarında ayakkabıları yoktu, üzerinde tişört ve şort vardı. Sağ elinde kan ve ayaklarında kan vardı, başının sağ şakak kemiğinin bulunduğu yerde kızarıklık vardı, sanki başını bir yere vurmuş veya başına birisi bir şey vurmuş gibi görünüyordu, dizlerinde de kızarıklık vardı, sanki biriyle boğuşmuş veya sürüklenmiş gibi görünüyordu, ... şahsı aracımın ön koltuğuna aldım. Şahıs bana kavga ettiğini söyledi oysa ben ona hiçbir şey sormamıştım. Görünüş itibarıyla benim 2-3 katımdı, akli dengesi bozuk gibi görünüyordu, bu sebeple çekindiğim için hiçbir şey sormadım. ... öldüreceğini söylüyordu, evde emanet olduğunu söyleyerek sanki silaha benzer bir şey olduğunu ima ediyordu. ... Kapaklı'ya giderken arkada oturan ismini bilmediğim şahsa hitaben 'emanetleri çantaya koy ve bana getir' diyordu, sanki gittiği yerde silah ve benzeri malzeme bulunduğu imasında bulunuyordu..."
21. A.Ç.nin S.F.nin evine gittiğini öğrenen annesi D.Ç., ambulansla Kapaklı Polis Merkezine (Polis Merkezi) gelerek buradaki polis memurlarına A.Ç.nin kendisine ve çevresindekilere zarar verebileceğini söylemiş; Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine nakli konusunda onlardan yardım istemiştir. D.Ç., ambulansla gelenlere de daha önce ve Polis Merkezine birlikte giderlerken oğlunun bir süredir çok tehlikeli ve saldırgan davranışlar sergilediğini, bu nedenle derhâl ve mutlaka Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürülmesi gerektiğini, aksi hâlde kendisine veya başkalarına zarar verebileceğini, bu mümkün olmadan ambulanstan inmeyeceğini söylemiştir. Başka akrabalarının da Polis Merkezine gelerek aynı konuda yardım istemeleri üzerine buradaki polis memurları, önce bu konuda resmî bir görevlendirme olmadığı için tereddüt yaşamışlar; ardından bir kısmı durumun ciddiyeti ve aciliyeti nedeniyle ekip araçlarıyla gelen ambulansı takip ederek Kapaklı'daki eve gitmiştir.
22. Polis memurları tarafından 4/8/2013 tarihinde saat 17.30'da düzenlenen ihbar tutanağının ilgili bölümü şöyledir:
"... Saat 17.00 sıralarında ... camı tamamen kırık ambulansla gelen ... sabah saatlerinde akli dengesi bozuk olan A... Ç... isimli şahısı Jandarma eşliğinde sakinleştirici iğne vurarak yatıştırdıktan sonra ambulansa bindirdiklerini, ... tekrar saldırmaya başlayıp ambulansın camını kırarak olay yerinden kaçtığını, ... saldırgan tavırlar sergilediğini ve kendisine ve çevresindeki insanlara zarar verdiğini, 6-7 kişinin zapt edemediğini, ... son günlerde hastalığının ilerleyerek çevresindeki bütün insanlara saldırdığını, ... şahsı tekrar ambulansa bindirmek için görevli polis talep etmeleri üzerine (olay yerine gidildi)."
23. Burada A.Ç. akrabaları tarafından ambulansa yeniden binmesi konusunda ikna edilmeye çalışılmışsa da başarılı olunamamıştır. A.Ç.nin ambulansa binmeyi reddetmesi sonucu polis memurları ve A.Ç. arasında bu konuda bir mücadele başlamıştır. Bu mücadele sırasında bazı polis memurları yaralanmış, bazı polis memurları da A.Ç.ye karşı cop, biber gazı ve kelepçe kullanmışlardır.
24. Yaşanan bu arbede sonrasında kontrol altına alınarak ambulansa bindirilebilen A.Ç.ye A.Ö. tarafından ikinci kez ilaç enjekte edilmiş, ardından ambulansla yeniden Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine doğru yola çıkılmıştır.
25. Yolda A.Ç.nin durumunun kötü olduğu fark edilerek Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gidilmesinden vazgeçilmiş ve A.Ç., Çerkezköy Devlet Hastanesine (Devlet Hastanesi) götürülmüştür.
26. A.Ç., Devlet Hastanesine getirildiğinde Acil Servis Doktoru H.K.nin yaptığı kontrolde kalbinin durmuş olduğunun -yaşamını yitirdiğinin- tespit edilmesi üzerine Hastanenin Acil Servis ünitesinde bir süre yeniden canlandırma işlemi (CPR) yapılsa da bu işleme yanıt alınamamıştır.
27. Ölüm, Çerkezköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) bildirilmiş; Cumhuriyet Başsavcılığı olay hakkında aynı gün soruşturma açmıştır. Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı, bu soruşturma kapsamında Devlet Hastanesine giderek ölü muayene işlemi yapmış ve buna ilişkin bir tutanak düzenlemiştir.
28. Ölü muayene sonucunda kesin ölüm sebebinin belirlenebilmesi içinmüteveffaya ait cesedin sistematik otopsisi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesine (Morg İhtisas Dairesi) gönderilmesine karar verilmiştir.
A. A.Ç. Hakkında Düzenlenen Ölü Muayene ve Otopsi Raporları
29. Morg İhtisas Dairesinin 25/12/2013 tarihli raporunun ilgili bölümleri şöyledir:
“(...)
DIŞ MUAYENE
185 cm boyunda, 116 kg ağırlığında, ... cesedinde ; ..
(...)
Sağ zygoma üzerinde 4,5x2,5 cm ekimoz, sağ kaş üzerinde alın solda 9x6 cm'lik alanda en büyüğü 3x3,5 cm, en küçüğü 0,5x1 cm olan multipl ekimozlar, sağ el orta parmak IPF eklem üzerinde etrafı beyaz ortası soluk 0,5x0,6 cm lezyon, sağ omuz dış yanda 6x1,5 cm alanda ekimoz, sağ scapula üzerinde 6x7cm'lik boyutlu ekimoz, sağhumerus arka orta 1/3 te ekimoz, sol lomber bölgede 5 cm uzunluğunda cilt cilt altına uzanan yırtık, sağ gluteal bölgede 8x8 cm'lik alanda en uzunu 4,5 cm en kısası 0,3 cm olan mutlipl sıyrıklar, sırtta bel orta hatta 7,2 cm uzunluğunda sıyrıklı ekimoz, sol cruris arka yüzdetibia orta 1/3 te6x5 cm'lik ekimoz alanı, sağ uyluk arkaorta 1/3 te 6x13 cm'lik ekimoz, sağ cruris arka yüzde1,5x1 cm ekimoz, sağ cruris lateralinde 5 cm uzunluğunda sıyrık, sol diz de ön yüzde en büyüğü6x4 cm en küçüğü 1x0,8 cm olan çok sayıda sıyrıklı ekimoz, sağ diz ön yüzde en büyüğü 4x4 cm, en küçüğü 2x1,5 cm'lik çok sayıda sıyrıklı ekimoz, sol ayak baş parmak medialde 0,9x0,4 cm'lik alanda epidermis kaybı olan sıyrık, sağ ayakbaş parmak tabanında MTP eklem üzerinde 2,5x1,4 cm boyutlarındaepidermis kaybı olan sıyrık, sağ ayak dorsal yüzde 5,5x1,4 cm boyutlarında ekimoz, sağ ayak baş parmak dorsalinde 1x1,1 cm boyutlarda yüzeyel epidermis ayrılmasının olduğu sıyrık, sağ ayak 4. parmak dorsalinde 0,3x0,1 cm'lik sıyrık, sol ayak dorsalinde iğne izleri görüldü.
Skopi altında yapılan incelemede; metalik cisim imajı görülmedi.
...
SONUÇ:
1. Kimya İhtisas Dairesinin raporuna göre; kanda alkol (etanol ve metanol) bulunmadığı, (1,99 ng/ml) diazepam, (1,76ng/ml) JWH-018 n-Pentanoic acid, (9,06 ng/ml) midazolam, chlorpromazine, quetiapine, metamizole (pür standartları olmadığından miktar verilemediği) bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı, idrarda JWH-018 n-Pentanoic acid, Midazolam, Chlorpromazine, Quetiapine, THC-COOH bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı,
2. Kişinin ölüm nedeni hakkında önceki sağlık durumunu gösteren tıbbi kayıtları ile olay yeri inceleme bulgularını ve görüntülerini içeren adli tahkikat dosyasının aslı ve tamamının gönderilerek Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu'ndan görüş alınmasının uygun olduğukanaatini bildirir rapordur.”
30. Soruşturma dosyası, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Birinci İhtisas Kuruluna (Birinci İhtisas Kurulu) gönderilerek müteveffanın kesin ölüm sebebi ile polis memurları, müteveffaya ilaç enjekte eden hemşire ve diğer sağlık personelinin ölümde bir ihmal veya kusurlarının bulunup bulunmadığı hakkında mütalaa verilmesi talep edilmiştir. Birinci İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan 11/6/2014 tarihli raporun sonuç kısmının ilgili bölümü şöyledir:
“ (...)
2) Otopsisinde dış muayenesinde; ... iç muayenesinde kafatasında kırık, kafa içi kanama, beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ ve büyük damar yaralanması tarif edilmediği dikkate alındığında; kişinin travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
3) 04/08/2013 tarihinde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne götürmek üzere Polis, ambulans görevlileri ve yakınları tarafından ikna edilmeye çalışıldığı, gelmek istemeyince polise karşı zor kullandığı, polisin kollarından kavradığında kollarını silkeleyerek kurtulduğu, çıkan arbedede ambulansa bindirilerek sedyeye yatırıldığı, hemşire A... [Ö...] A...'ün kişiyi ikna amacıyla Serum Fizyolojik sıvısından enjektörle kalçasına yaptığı, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne doğru hareket halinde iken Çerkezköy gişelerini geçtikleri sırada kişinin ambulansta ayağa kalkarak ambulansın sağ kapı camını tekme atarak kırdığı, tekrar arbede çıkması üzerine ambulansın sağlık görevlilerince durdurulduğu, ambulanstan kaçarak uzaklaştığı, polis tarafından tekrar bulunduğunda polise karşı direndiği, yumruk attığı, yakınlarının da yardımıyla polis memurları tarafından yakalandığında yere yatırarak etkisiz hale getirdikleri, kelepçe takılmaya çalışıldığı sırada başını sert zemine defalarca vurarak direnmeye çalıştığı, yakınları tarafından urgan tabir edilen iple rulo tarzında bacaklarından eller ve ayakları bağlı ve yüzü aşağıya gelecek şekilde bağlandığı, başına su döktükleri, ağzından köpükler geldiği, nabzının olmadığı, hemşire A...[Ö...] A...'ün kalçadan Serum Fizyolojik sıvıdan intramüsküler yaptığı, bacaklarından urganla sedyeye bağlı halde Çerkezköy Devlet Hastanesi'ne kaldırıldığında yapılan muayenesinde eks duhul olduğu, 45 dakika boyunca canlandırma işleminde yanıt alınamadığı ve öldüğü kabul edilen kişinin otopsisinde kalp ağırlığı ve duvar kalınlığında artma, aort kapağında aterom plaklarının olduğu, kesitlerde sol ventrikül papiller kas ucuna uyan sahada 0.3 cm çapında nispeten daha koyu bir saha olduğu, koroner başlangıçtan 1.5 cm'de orta derecede darlık, myokardda orta-ağır interstisyel fibrozis, koroner arterde %50-60 daraltıcı vasıfta aterom plağı tespit edildiği, otopsisinde alınan doku örneklerinin Kimya İhtisas Dairesi'nde yapılan incelemesinde tedavi dozunda anksiyolitik ilaç etken maddesi (1,99 ng/ml) Diazepam,(l,76ng/ml) JWH-018n-Pentanoic acid, tedavi dozunda ilaç etken maddesi (9,06 ng/ml) Midazolam, Chlorpromazine, Quetiapine, Metamizole bulunduğu, idrarda JWH-018 n-Pentanoic Acid, Midazolam, Chlorpromazine, Quetiapine, THC-COOH bulunduğu, kronik kalp damar hastalığı bulunan kişide ölümün uyuşturucu entoksikasyonu ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu,
Sağlık görevlilerinin kişiyi hastaneye götürmek için sedyeye yatırıp ambulansa bindirdikleri, ambulansın içinde ayağa kalkıp camı kırdığında kaza olmaması için hareket halindeki ambulansı durdurdukları, tekrar yakalandığında görevli hemşire A...[Ö...] A...’ün Serum Fizyolojik sıvıdan kalçasına iğne yaptığı,
Çerkezköy Devlet Hastanesi acil serviste görevli Dr. H... K...'ın tansiyon ve nabzını ölçerek muayene ettiği, kalp atışlarının olmadığını görünce canlandırma işlemine başladığı cihetle ilgili ambulansta görevli yardımcı sağlık personeline ve yeniden canlandırma işlemine katılan hekimlere kusur atfedilemeyeceği oy birliği ile mütalaa olunur."
B. Maddi Delilİncelemeleri
31. Soruşturmada Çerkezköy Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ekibi (Olay Yeri İnceleme ekibi) tarafından olaydan birkaç saat sonra Kapaklı'daki olay yerinde, müteveffanın ambulanstan kaçtığı yerde (yol) ve ambulansta maddi delil incelemesi yapılmış; buna ilişkin bir tutanak düzenlenerek olay yerinin basit krokisi çizilmiş ve olay yerine, yola ve ambulansa ait fotoğraf ve video çekimi yapılmıştır.
32. Bu incelemeden sonra düzenlenen raporda ambulansın kapı camının kırık olduğu, bu kırık parçalarının bir kısmının yolda dağınık şekilde bulunduğu ve olay yerinde boş bir şırınga, kan lekesi ve bir miktar kusmuk tespit edildiği bildirilmiştir.
33. Olay yerine ilişkin olarak çevrede güvenlik kamerasının bulunup bulunmadığı araştırılmış; birkaç iş yerinde bulunduğu tespit edilmekle birlikte bu kameralarının bazılarının görüş açısının uygun olmaması, diğerlerinin ise uzaklığından dolayı olay yerini görmediği belirlenmiştir. Müteveffanın tanık T.S.nin aracına bindiği akaryakıt istasyonuna ait güvenlik kamerası kayıtları da incelenmiş ancak T.S.nin anlatımlarından farklı veya olağan dışı bir durum belirlenmemiştir.
34. Olay yerinden elde edilen maddi deliller, Cumhuriyet Başsavcılığının adli emanetinde muhafaza altına alınmıştır.
C. Başvurucu, Şüpheliler ve Görgü Tanıklarının Beyanları
35. Soruşturmada başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesi, Cumhuriyet Savcısı tarafından 6/8/2013 tarihinde alınmıştır. Söz konusu ifadenin ilgili bölümü şöyledir:
"... Biz kendisini her sene Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürüp yaklaşık bir hafta tedavisini yaptırıp sonra tekrar eve getirirdik. Havalar ısındığında hastalığı belirti göstermeye başlıyordu. Daha sonra hastalığı ilerledi. Son 15-20 gün içerisinde eşim saldırganlaşmaya başladı. ... Biz de kendisini aşağı atmasından endişelenmeye başladık. Son birkaç gün bu sebeple uyumadık. Bu sebeple eşimi Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırmak istedik. ... Biz de İstanbulda bulunan Özel M... Hastanesinden durumumuzu anlatarak bir ambulans istedik. Resmi görevlendirilme olduğunu bilemiyorum. Ambulans benim eşim ve çocuklarımla beraber yaşadığım S... ilçesinde bulunan Y... köyüne geldi. Ambulans içinde bir hemşire, bir şoför, iki de ne iş yaptıklarını tam olarak bilmediğim erkek şahıs vardı. Burada biz eşimi ikna ettik. ... Eşime bizim evde yarım saat bir saat uyuşturabilecek nitelikte olan bir iğne yapıldı hemşire tarafından. Daha sonra eşim sedyeye yatırılarak ambulansa bindi. Sedyeye bağlandı. Eşimin yanında eşimin annesi ve ambulans içerisinde az önce söylediğim 4 kişi vardı. Biz de ambulansın arkasından özel aracımızla 3 kişi gidiyorduk. Bu araç içerisinde, ben, eşimin arkadaşları olan T... Ç..., B... Ç... vardık. Ambulans Mahmutpaşa gişelerine varmadan, ne kadar uzaklıkta olduğunu bilmiyorum daha sonra öğrendimiz kadarıyla sedyedeki kayışları koparmış, araba yavaş seyirli haldeyken arabadan camı ayağıyla kırarak dışarı çıkmış ve kaçmış. Ambulansla aramızda yaklaşık olarak 10 dk mesafe vardı, bu sebeple biz bu ambulanstan inme olayını göremedik. ... Kapaklıdaki ... binanın 5. katında oturan S... F... adındaki yengesinin yanına gitmiş. Orada sohbet etmişler. Sonra duyduğum kadarıyla 'ah burdan atlaması ne kadar güzel olur' demiş eşim. Eşimi ikna edip aşağı indirmişler, olayın sonrasını bilmiyorum. Olayda sorumluluğu olan kişilerden şikayetçiyim."
36. Başvurucu 6/12/2013 tarihinde, olay yerine gelen polis memurlarının eşinin baş bölgesine cop ve yumrukla vurmaları sonucu ölümün meydana geldiğini iddia ederek bu memurlardan şikâyetçi olmuştur.
37. Polis memurlarının şüpheli olarak ifadelerini de Cumhuriyet Savcısı bizzat almıştır. Bu ifadeler ve ilgili bölümleri şöyledir:
" Ö.Ş.: (…) Annesi olduğunu düşündüğümüz kişi Ali’nin tehlikeli bir şahıs olduğunu bize veya kendisine zarar vereceğini söyledi biz de bunun üzerine şarjörlerimizi çıkardık. Cebimize koyduk. ... Daha sonra ellerini başının üzerinde birleştirip yumruk haline getirdi, Allah diye bağırarak Ö... A...'ın boynuna vurdu. Şahıs çok kuvvetliydi vurduğunu yere deviriyordu. Zaten yakınları da olay yerinde olmasaydı şahsı etkisiz hale getirebileceğimizi düşünmüyorum. Memur arkadaşların üzerine yürüdü. Bunun üzerine D... P..., Ali’nin gözlerine biber gazı sıktı. Şahıs buradan uzaklaşıp M... T...'nun üzerine yürüdü ve M... T... da şahsa biber gazı sıktı. Sonra oradan da uzaklaştı bu sırada diğer polis memuru Y... B... A...’in üzerine yürüdü. O da biber gazı sıktı. Şahıs kaçmaya başladı. Bunun üzerine Ö... A... kaçmasını engellemek için şahsa müdahale etmeye çalışırken Ali elinin yumruğunun tersiyle Ö...’e vurdu. Daha sonra Ö... yere düştü. Ali kaçmaya başlarken Ö... yine peşinden gitti. Ali bu sırada dengesiz bir şekilde binanın yan tarafında bulunan 1 mt derinliğindeki garaj girişine yüzükoyun düştü. Bu garaj girişinin yan kısımları beton ancak zemininde otlar vardı. Zeminin beton olup olmadığını otlar sebebiyle görmedim. Şahıs düştükten sonra hemen kalktı ve M... T... ile benim üzerime yürüdü. O sırada Ö... A... yine şahsın üzerine yürüdü. Ali Ö... A...ı itti. Bu sefer aynı garaj girişine Ö... düştü. Sonra şahsa yeniden biber gazı sıkıldı. Ali bunun üzerine bizim ekip otomuzun ön sağ kaportasının üzerine düşerek kapaklandı. Bunu fırsat bilen M... T... şahsa müdahale edip üzerine yüklendi. Hemen akabinde şahsın yakınları gelip şahsı tuttu. sonra Ali’yi arabanın üzerinden alıp yere yatırdılar. Bu sırada Ali’nin üzerinde 7-8 akrabası vardı. Bu kişiler Ali’nin kollarını arkada birleştirdiler. Y... B... A... isimli polis arkadaşımız şahsın ellerini kelepçeledi. Şahsın kendisine bu kadar biber gazı sıkmamıza rağmen gözleri açıktı. Bırakın beni diye bağırıyordu. Yüzükoyun halde yattığı halde çırpınıyordu. Kafasını sağa sola çevirip zaman zaman da sert zemine vuruyordu. Aynı anda bacaklarını da yere vuruyordu. Ailesi kendisine zarar vermesin diye ayaklarını iple bağladılar. Biz kendilerini uyardık ama onlar yine iple bağladılar. ... Şahsı daha sonra sedyenin üzerine koydular. Bu sırada Aliye sakinleştirici olduğunu söyledikleri iki iğne vurdular ve yakınları şahsı sedyeye bağladılar. Şahsın ayaklarını bilek kısmından sedyeye rulo yapmak suretiyle bağladılar. ... Ali’ye yalnız biz değil Ali’nin ismini bilmediğim yakınları da Ali’yi etkisiz hale getirmek için müdahale ettiler. ... ambulansa binerken hala canlıydı ve beni bırakın diye bağırıyordu. Daha sonra öldüğünü duyunca çok şaşırdım. Polis arkadaşlar şahsa jopla şahsın sadece kollarına vurdular. Çünkü şahıs sürekli kollarını sağa sola savurarak bizi yere düşürüyordu.
(…).
Y.B.A.: (…) Ailesi bizi Ali'nin sorun çıkartabileceğini, bize saldırıp silahımızı alabileceğini, bu sebeple bizim apartmanın önünde beklememiz gerektiğini söyledi. Ben ve diğer polis arkadaşlar silahlarımızın şarjörlerini çıkardık. Ve şahsı beklemeye başladık. Ali'nin ismini bilmediğim bir yakını Ali'yi evine götüreceğini söyleyip ikna etmeye çalışarak yanımıza kadar getirdi. ... Ali iki elini birleştirerek Ö... abinin kafasına vurdu. Ben de bunun üzerine hemen Ö... abinin yanına koştum. Bu sırada Ali kolunu savurdu ve bu suretle benim alt dudağımı patlattı. Ben de yalpaladım geri çekildim. Sonra Ali'yi etkisiz hale getirmek için yaklaşık 1,5 mt mesafeden Ali'ye biber gazı sıktım. ... Ali’nin gözüne sıktığımız gaz sebebiyle gözleri yanıyordu bu sebeple polis arkadaşlar su getirdi. Ali’nin gözlerine su vurduk.
(...).
Ö.A.: (…) Sonra ben şahsın dikkatini dağıtmak ve etkisiz hale getirmek için gözüne biber gazı sıkmaya çalıştım. Diğer arkadaşlar da şahsın üzerine biber gazı sıkmaya çalıştılar. Sonra iki elini birleştirip benim başıma alnımın üzerine vurdu ben yere düştüm. Daha sonra ayağa kalktım. Diğer polis arkadaşlar da şahsa müdahale edip etkisiz hale getirmeye çalışıyorlardı. Şahıs aynı binanın sol tarafında garaj girişi vardı ve bu garaj girişi zeminden yaklaşık bir metre aşağıya eğimliydi, iniyordu. Bu arada ben yine Ali'nin peşine gittim. Yanına yaklaştığımda elinin tersiyle benim sağ ense köküme bir yumruk vurdu ve ben yere düştüm. Şahıs da bahsettiğim garaj girişine yüzükoyun düştü. Daha sonra hemen kalkıp bizim üzerime yürüdü. Sonra beni aynı girişe itti. Ve ben oraya düştüm. Ense köküme aldığım darbenin etkisiyle ve birçok kez şahıs tarafından yere düşürülmemin tesiriyle bilincimi kaybettim (…).
A.S.: (…) Ben de onu durdurmak için ona doğru yöneldiğim esnada yumruğunu salladı ve benim koluma geldi ve ben yere düştüm. O esnada biber gazı sıkıldığı için gözlerim yandı. Bundan dolayı ben kenara çekildim. (…) Biz Aliyi etkisiz hale getirmek için biber gazı kullandık. Ve bazı arkadaşlar, Ali sürekli sağa sola kolunu savurduğu için Ali’ye jopla vurmak zorunda kaldılar (…).
M.T.: (…) Polis memuru Ö... A... şahsın tedavi edilmesi için ambulansa davet etti. Şahıs ambulansa binmeyi reddederek sağa sola bağırdı ve 'beni kimse bindiremez' dedi. Polis memuru Ö... A... birkaç defa daha ikna etmeye çalıştı. Sonra şahıs ellerini kafasının üstünde birleştirerek polis memuru Ö... A... kulağının altına vurdu. Daha sonra Ö... A... yerinden kalkarak biber gazını şahsın gözüne doğru sıktı. Bundan dolayı bütün polis memurları biber gazından etkilendi. Sonra şahıs sağa sola saldırmaya başladı. Ellerini ve kollarını savurarak hepimizin üzerine gelmeye çalıştı. (…). Ayaklarını yere vurmaya başladı. Bu yüzden ayak parmakları kanıyordu. Ayaklarını yere vurmasın diye tutmaya çalıştım. (…). Daha sonra bu süre zarfında hemşireye iğne yapması için şahsın akrabaları ısrarda bulundular. (…) Şahıs ambulansla gittikten sonra şahsın akrabaları 'siz olmasaydınız tedavisini yaptırmak için hastaneye götüremezdik. Allah razı olsun' dediler (…).
D.P.: (…) Bir anda ellerini kollarını sallamaya başladı ve iki elini yumruk yaparak Ö... A...'ın boynuna vurdu. Ö... A... yere düştü. Kalktığı sırada ali tekrar Ö...in sağ kulak arkasına bir yumruk vurdu. O sırada benim elimde biber gazı tüpü vardı yaklaşık 2 mt uzaklıktan biber gazını Alinin gözüne sıktım. Tam karşımda bir arkadaşım da aynı anda biber gazı sıktı (…). Ellerini açarak arkasındaki kalabalıkla beraber bana doğru geliyordu. Şahsın bana vuracağını düşünerek sağ koluna jopla bir kere vurdum. (…). Şahıs yüzünü sağa sola çeviriyordu ve başını zaman zaman sert zemine vuruyordu. Bu sırada tam olarak alın bölgesinin sağ ve sol kısmında 2-3 cm çapında kan izleri gördüm. Ayaklarını yere vurmaya çalışıyordu. Bu sırada ayak parmak uçları kanıyordu. Akrabaları uyarmamıza rağmen ayaklarından iple bağladılar. (…). Arkadaşlar Aliye jopla kollarına vurmak suretiyle müdahale ettiler ancak kafasına vurmadılar. Şahsın kollarına vurduk çünkü şahıs sürekli kollarını sağa sola savurarak arkadaşlarımızı yere deviriyordu. Şahıs uzun boylu olması sebebiyle birçok arkadaşımızı yere yıktı. Ben şahsa biber gazı sıktım ve birkaç kez jopla vurdum. Şahıs ambulansa bindiğinde yaşıyordu ve bırakın beni diye bağırıyordu. Ambulansın bulunduğumuz yerden Çerkezköy Devlet Hastanesine gitme süresi yaklaşık 5 dk’dır. Şahsın vefat ettiğini duyunca çok şaşırdık (…).
U.Ö: ... bayan bir şahıs 'oğlum memurları üzme ambulansa bin' dedi. O da bunun üzerine 'deviririm ambulansı, ambulansa binmem' diyerek kolunu sağa sola salladı. Polis memuru Ö... A... kolundan tutmaya çalıştığı sırada Ali Çelebi iki elini birleştirip 'Allah' diyerek polis memuru Ö... A...'ın ense kısmına vurdu ve Ö... A... yere düştü. Daha sonra Ö... A... ayağa kalkıp müdahale etmeye çalıştığı sırada Ali Çelebi tekrar yumruk vurdu. Ben diğer polis arkadaşlarla şahsa müdahale edip etkisiz hale getirmeye çalışıyorduk. Bu kez diğer polis memuru Y... B... A...'e yumrukla vurdu. Y... biber gazı sıktı. Şahıs saldırgan tavırlarını devam ettirdi. Bunun üzerine Polis memuru D... P...'ta biber gazı sıktı. Sıkılan biber gazından bizlerde etkilendiğimiz için arkamı dönüp geri çekilmek zorunda kaldım. Tekrar olaya baktığımda Ali Çelebi isimli şahıs elini kolunu sallayarak ... marketin yanında bulunan garaj kısmına doğru kaçmaya başladı. Arkasında bulunan polis memuru Ö... A...'a dönerek tekrar yumruk attı. Tekrar kaçmaya devam ettiği sırada garajın önünde bulunan üstü açık etrafı betonla çevrili çukura yüzüstü düştü. Ayağa kalkarak bulunduğu çukurdan çıktı. Ö... A... isimli polis memurunu itekleyerek polis memurunun çukura düşmesine sebep oldu. Ali Çelebi isimli şahıs Polis memuru Ö... Ç... ile birlikte ekip otosunun önünde durduğumuz esnada şahıs gözleri açık bir şekilde bize doğru koştuğunu görmemiz üzerine biz kenara çekildik. Sonra şahıs ekip otosunun ön kaportanın üzeri atladı ve kafasını vurdu. Bu sırada polis memuru M... T... şahsın akrabaları ile birlikte Ali Çelebi'nin arkasından yaklaşıp kendisine müdahale etmek istediler. Ali Çelebi isimli şahsın akrabaları ile birlikte Ali Çelebi’yi yere yatırdılar. Ali Çelebi çırpınarak kafasını ve ayaklarını yere vuruyordu. ...Polis memurlarının uyarılarına rağmen şahsın akrabaları üzerinde mavi çizgili beyaz bir urgan iple şahsın ayaklarını rulo şeklinde bağladıklarını gördüm. Bu sırada ambulans hemşiresi olduğunu söyleyen şahıs elinde iğne ile bekliyordu. Hemşire şahsa iğne yaptı. Olay yerinde sadece bir hemşire, bir ambulans şoförü ve yardımcısı vardı. Başkaca bir sağlık görevlisi yoktu. Sonra şahsı yüzüstü bir şekilde sedyeye şahsın akrabaları ve ambulans görevlileri yardımıyla sedyeye koydular. Şahsı ambulansa bindirdikleri esnada şahıs çırpınarak 'bırakın beni' diye bağırıyordu. 4-5 akrabasıyla beraber şahsı ambulansa bindirdiler. Olay yerinden ambulansın içindeki akrabalarıyla birlikte ayrıldılar. Biz daha sonra Ali Çelebi isimli şahsın darp ettiği polis memurlarına doktor raporu almak için hastaneye gittiğimizde şahsın yakınları yanımıza gelerek 'kusura bakmayın, size de saldırdı, siz olmasaydınız biz ambulansa bindiremezdik. Çok sağolun, Allah sizden razı olsun' şeklinde ithamlarda bulundular. ...Ben Ali Çelebi isimli şahsa copla vurmadım ve biber gazı sıkmadım. Zaten polis otosunda sadece iki adet cop vardı. ... Bu olaylar yaşandığı sırada ... ben olmak üzere sekiz polis memuru vardı (...).
Ö.Ç.: ... Polis memuru Ö... A... kolundan tutmaya çalıştığı sırada Ali Çelebi iki elini birleştirip Pol. Mem. Ö... A...'ın başına alnının üzerine vurdu ve Ö... A... yere düştü. Polis Memuru Y... B... A...'e elinin tersi ile vurdu ve yere düşürdü. Bu sırada tam olarak hatırlayamadığım polis arkadaşlardan biri şahsın üzerine biber gazı sıktı. Biber gazının etkisiyle gözlerim kapandı elimi yüzüme kapadım ve şahsın ellerini açarak bana doğru geldiğini gördüm. Ben geriye doğru kaçtım. Daha sonra Polis memuru Ö... A... ayağa kalkıp müdahale etmeye çalıştığı sırada Ali Çelebi tekrar Ö... A...'a yumruk vurdu. ... Şahıs saldırgan tavırlarını devam ettirdi. Tekrar olaya baktığımda Ali Çelebi isimli şahıs elini kolunu sallayarak ... marketin yanında bulunan garaj kısmına doğru varmaya başladı. Arkasında bulunan polis memuru Ö... A...'a dönerek tekrar yumruk attı. Tekrar kaçmaya devam ettiği sırada garajın önünde bulunan üstü açık etrafı betonla çevrili çukura yüzüstü düştü. Ayağa kalkarak bulunduğu çukurdan çıktı. Yere düşmüş coplardan birini vatandaşlar almasın diye arabaya bırakmaya gittim. Ali Çelebi bu esnada Ö... A...'a yine vurdu ve Ö... A...'ın bir daha yere düştüğünü gördüm. Sonra şahıs ... marketin önünde bulunan ekip otosunun ön kaportanın üzeri atladı ve kafasını vurdu. ... Ali Çelebi isimli şahsın akrabaları ile birlikte Ali Çelebi'yi yüzüstü yere yatırdılar. Ali Çelebi çırpınarak kafasını ve ayaklarını yere vuruyordu. ... Şahsın akrabaları üzerinde mavi çizgili beyaz bir urgan iple şahsın ayaklarım rulo şeklinde bağladılar. Ali Çelebi'nin yakınları elinde iğne ile bekleyen hemşireye 'iğneyi vur, vur' diye baskı yapıyorlardı. Ancak hemşire hastaneye gittiğimiz sırada şahsa boş serum verdiğini söyledi. ... Hemşire şahsa iğne yaptı. Olay yerinde sadece bir hemşire, bir ambulans şoförü ve yardımcısı vardı. Başkaca bir sağlık görevli yoktu. Sonra şahsı yüzüstü bir şekilde akrabaları ve ambulans görevlileri yardımıyla sedyeye koydular. Şahsı ambulansa bindirdikleri esnada şahıs çırpınarak 'bırakın beni' diye bağırıyordu. Şahsın bilinci açıktı. 4-5 akrabasıyla beraber şahsı ambulansa bindirdiler. ... hastaneye gittiğimizde şahsın yakınları yanımıza gelerek 'kusura bakmayın, size de saldırdı, siz olmasaydınız biz ambulansa bindiremezdik. Çok sağolun, Allah sizden razı olsun" şeklinde ithamlarda bulundular. Bu olaylar yaşandığı sırada ... ben olmak üzere sekiz polis memuru vardık. Ben Ali Çelebi isimli şahsa copla vurmadım ve biber gazı sıkmadım. Fiziki hiç bir temasım olmadı. ...”
38. Müteveffanın annesi D.Ç.nin 7/8/2013 tarihinde Cumhuriyet Savcısına verdiği ifadesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"(…) oğlum Ali Çelebi ve gelinimle beraber yaşarım. Biz normalde S... Cumhuriyet Başsavcılığından oğlumu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine resmi şekilde nakletmek için cuma günü talepte bulunduk. Ancak cuma günü işler yetişmediği için nakletme işlemini ancak pazartesi günü yapabileceklerini söylediler. Biz de bekledik. Ancak pazar günü yani olay günü oğlum iyice hırçınlaştığından dolayı İstanbul Özel M.... Hastanesi'nden bir ambulans temin ettik. Bu ambulansın içerisinde bir hemşire ve üç tane erkek görevli vardı. Biz bu ambulansı ve içindeki şahısları para karşılığında temin ettik. Resmi görevlendirme yok diye düşünüyorum. Ambulans gelince Ali Çelebi'yi ikna etmeye çalıştık başaramayınca ambulans görevlileri Saray ilçesinden jandarma çağırdılar. Daha sonra jandarmalar ve biz oğlumu ikna edip ambulansa bindirdik ancak jandarmalar oğlum ambulansa bindikten sonra ayrıldılar. Oğluma araca binmeden önce sakinleştirmek amacıyla iğne yaptılar. ...oğlumdaki ilacın tesiri geçti ve yeniden saldırganlaşmaya başladı. Oğlum ambulans içerisinde sedyeye kayışlarla bağlanmıştı. Ancak ilacın tesiri geçince bu kayışları koparmış ve ambulansın camını ayaklarıyla tekmeleyerek kırmış. Ben ambulansın önünde oturduğum ve o anda kendimi kötü hissettiğim için birşey göremedim. Camın kırılması üzerine ambulans sağa çekti ve durdu. Ambulanstan inmedim ancak oğlumun kaçtığını oturduğum yerden camdan bakmak suretiyle gördüm. Oğlum ormana doğru kaçtı ve uzaklaştı biz kendisini yakalayamadık. Yanımızdaki şahıslar oğlumun peşinden koşmuşlar ancak yakalayamamışlar. Daha sonra ben ambulansa binip Yeniköydeki evime geldim. Daha sonra oğlumun Kapaklı'da ... akrabamız olan S... F...'ın evine geldiğini öğrendim. Bunun üzerine Kapaklı Polis Merkezi'ne giderek 'ne olursunuz bize yardım edin, oğlum kendini binadan aşağı atabilir, kendine zarar verebilir, bir anne olarak bana yardım edin, bize yardım edin, oğlumu ambulansa koyup Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesine götürelim' dedim. Onlar da kabul ettiler. Daha sonra ben polis merkezinin önünde yine ambulansa bindim. Yanımda yine bir hemşire ve üç erkek şahıs vardı. Önde biz arkada polis ekipleri olmak üzere S...'nin kapaklıdaki evine geldik. Ambulanstan inmedim. Ben daha sonra olanları ambulansın camından oturduğum yerden izledim. Bir akrabam ancak şuan kim olduğunu hatırlayamadığım bir kişi oğlumu apartmandan ikna ederek indirdi. Oğlum aşağı geldi. Daha sonra beyaz saçlı bir polis oğlumun koluna girdi 'gel ambulansa binelim, gidelim' dedi. Oğlum da 'hayır ben binmeyeceğim o ambulansı yıkarım' dedi. Bu sırada ikindi ezanı okunmaya başladı. Oğlum ezanı duyunca 'ben namaz kılmaya gideceğim' dedi. Daha sonra polisler koluna girip zorla ambulansa sokmaya çalıştılar. Bunun üzerine oğlum hangi polis olduğunu hatırlayamadığım bir polis memuruna bir tokat attı. Daha sonra bir arbede yaşandı bu arbedede oğlum binanın yan tarafındaki yaklaşık bir metre derinliğindeki garaj girişine düştü. Oğlumu kimse itmedi, kendisi biber gazının tesiri altında arbededen kaçmaya çalışırken binanın yan tarafında bulunan yaklaşık bir metre derinliğindeki garajın girişine düştü ancak bu düşme ayakları üzerinde düşme şeklinde olmuş, kafasının üzerine düşmedi. Oğlum hemen dışarı çıktı ve polisler etrafını sardı. O zaman bir daha biber gazı sıktılar ve çevredeki polislerden bir kaçı oğluma jopla vurmaya başladılar. Oğlumun sırtına, omuzlarına ve kafasının arka tarafına iki kere jopla vurdular ve biber gazı sıktılar. Bundan eminim. Bunun üzerine oğlum yere yüzüstü, kollarının üzerine düştü. Burada kafasına darbe almadı, kollarıyla kendisini korudu. Ben ambulansın camından bunun net bir şekilde gördüm. Bu sırada bizim yakınlarımız polislere oğlumu yakalamak için yardım etmedi. Biz polislere 'oğluma vurmayın, biz sizden bunu istemedik, vurmayın incitmeyin bu kadar, incitmeden ambulansa sokalım' dedik. Bu sırada dört tane polis oğlumun üzerine çıktı ve hareket etmesini engelledi. Oğlum bu sırada yüzükoyun yatıyordu. Oğlumu kelepçelediler. Benim akrabalarımdan kimse oğlumu tutmadı. Oğlumu sadece polisler tutuyordu. Sonra bir polis memuru 'ip getirin' dedi ve akrabam S... Y... ip getirdi. Ambulansta bizimle olan üç erkekten biri hangisi olduğunu bilmiyorum oğlumun ayaklarını bileklerinden bağladı. Bu sırada bizim yanımızda gelen hemşire arkadaş, oğluma iğne yaptı ama kaç tane yaptığını bilmiyorum. Hala yüzükoyundu. Daha sonra akrabalarım oğlumu çevirmelerini, nefes alamayabileceğini söylediler. Ondan sonra oğlumu sedyeye koydular, oğlumu sedyeye bağladılar ancak baş kısmından bağlamadılar. Yine polisler oğlumu sedyeye yüzükoyun, ayaklarından bağlı bir şekilde ambulansa koydular. Biz koymadık yakınları koymadı. Ambulansa oğlumu bindirirlerken kalabalık ve kargaşa olması sebebiyle oğlumun üzerinde herhangi bir morluk, yara bere kan göremedim. Daha sonra ambulansa akrabam Y... B..., S... Y... bindi. Başkasının binip binmediğini hatırlamıyorum. Belki de binmiştir. Ambulansa polisler binmedi. Ambulansın arkasına hemşire ve ambulanstaki üç görevli erkek şahıs bindi biz bu halde Çerkezköy Devlet Hastanesi'ne gittik. Ancak biz giderken ben Bakırköy'e gittiğimizi zannediyorduk. Ancak bana şoför devlet hastanesine gitmemiz gerektiğini söyledi ben de yolu tarif ettim. Yaklaşık olarak 5-10 dk içerisinde Çerkezköy Devlet Hastanesi'ne vardık. Oğlumu ambulanstan indirdiler ve hastaneye soktular. ... Hastaneye geldikten yaklaşık 20 dk sonra oğlumun öldüğünü söylediler. (...)."
39. Cumhuriyet Savcısı olayla ilgili olarak başka görgü tanıklarının ifadesine de başvurmuştur. Müteveffanın akrabaları olan tanıkların söz konusu ifadelerinin ilgili bölümleri şöyledir:
"S.F.: ... Bir süre sonra tekrar aradığımda Ali'nin ambulans camlarını kırıp kaçtığını söyledi. ... Yoldan geri dönüp eve gittim. Eve gittiğimde Ali evde oturuyordu. Ali'nin yanında T... vardı. Hep birlikte oturduk. Ali ile evin terasına çıktık. Ali terastan aşağıya baktı, 'yenge buradan atlayıp ölmek ne güzel olur biliyor musun?' dedi. Ben atlar diye korktum ve Ali'yi tekrar içeri girmesi için ikna ettim. ... Kaynanam ambulans ve polis ekipleriyle birlikte evin önüne geldi. Ali'yi bir şekilde ikna edip aşağıya indirdik. Kapıdan çıkarken Ali polisleri görünce 'vatana millete hayırlı uğurlu olsun' diye kollarını salladı. Polislerden biri gelip Ali'nin koluna girdi 'Ali gel ambulansa bineceğiz' dedi. Ali 'benim suçum ne, beni niye alıyorsunuz' dedi. Polis 'sen hastasın biz seni hastaneye götüreceğiz, hadi gel bin' dedi. Ali elini kolunu sağa sola savurarak 'ben binmem' dedi. Ve şişman 45-50 yaşlarında bir polise çok sert bir şekilde vurdu. Polis yere yığıldı. Ayağa kalkarak sinirli bir şekilde Ali'ye copla sırtına vurdu. Cop polisin elinden fırladı, Ali bunun üzerine sağa sola saldırınca Ali'nin dövdüğü polis belinden silahı çıkarıp Ali’nin ayaklarına doğru tuttu. Oğlum E... amcası Ali'ye doğru müdahale etmek için koşunca ben Ali, E...'ye de vurmasın diye E...'yi tuttum. Ben E...’yi tuttuğum sırada bir kargaşa oldu. Ali'nin marketin yan tarafında bodrum çukuruna doğru koşarak atladığını gördüm. Polislerden biri Ali'nin peşinden koşarken ayağı takıldı düştü. Bu sırada Ali gitmesin diye hep birlikte Ali'yi tuttuk. Ali'yi olayın ilk olduğu yere doğru getirdiğimizde polislerden birine vurdu. Polisler Ali'ye biber gazı sıktı. Bizde gazdan etkilenmiştik. Ali'nin yere yatırıldığını polislerin üzerine çullandığını gördüm. Bizler bağırdık 'Ali'yi boğacaksınız üzerinden kalkın' diye çığlık attık. Oğlum E... polislerden ikisini Ali'nin üzerinden aldı. Ali'nin ağzı bembeyaz köpük doluydu. Kafasının tam olarak tanıyamadığım bir köşesinde kızarıklık vardı. Ali 'Abla nefes alamıyorum, abla, abla' diye bağırdı. Ben su istedim su getirildi ve ben kafasından aşağıya suyu döktüm. Ben Ali'yi bağlamalarını söyledim. Ali'nin ayaklarını bağladılar. Ali'nin ayakları bağlanırken polisler üzerinde yoktu. Hemşirenin Ali'ye bir defa iğne yaptığını gördüm. Ali halen yüzüstüydü. Ambulansa bindirilirken de yüzüstüydü. Ambulansa bindirilirken 1 hemşire ve 3 erkek şahıs olan ambulans görevlilerine ve diğer yardım eden kişilere sırt üstü bindirin yüz üstü kalmasın nefes alamaz diye bağırıyordum. Onlarda duydu ancak hiçbir şey yapmadılar.
S.Y.: ... Ambulans yeni köydeki ali abinin ikametine geldi. İçinde de bir hemşire, bir şoför ve iki erkek şahıs vardı. ... Daha sonra bir kısım akrabalarımız kapaklı polis merkezinde olduğu için biz de oraya gittik. ... ambulansında çalışan görevli olan ismini bilmediğim iki erkek şahıs ali abinin yeniden kaçmaya çalışabileceği ihtimalini göz önünde bulundurup bizden bir ip temin etmemizi istedi. ... Daha sonra olay yerine geldik. Olayın en başından itibaren oradaydım. ... Ali abi ikna olmayınca iki kolunu başının üzerine yerleştirip kendisini ikna etmeye çalışan polis memurunun omzuna vurdu. ... Birkaç polis memuru ali abiye jopla vurmaya başladılar. Bu etapta ali abinin sırtına ve ayaklarına vurdular. Daha sonra ali abi de bunun üzerine ilk müdahalede bulunan polis memuruna yumruk attı. ... Bunun üzerine ali abi kaçmaya başladı. Daha sonra polis memurlarının müdahalesi sertleşti. Biber gazlarını çıkardılar ali abiye sıktılar. ... Hemşire Ali abinin kalçasından bir tane iğne vurdu. İkinci iğneyi yaptı mı bilmiyorum. ... Ali Abimi bu şekilde ambulansın içine hep beraber koyduk içlerinde ben de vardım. Ambulansın arka tarafında ali abi, ben, hemşire, Y... B..., M... E... vardık. Ben ali abinin baş kısmındaydım. Ambulansa binmeden sürekli ali abinin sırt üstü yatması gerektiği gerektiğini söyledikleri için ben de etkilendim, ambulans içerisinde ve ambulans seyir halindeyken ben ali abinin omzundan tutup sırt üstü yatırmaya çalıştım biraz kaldırdım ancak başarılı olamadım. Ancak hastaneye gidene kadar kendisini sağ omzundan tutarak yukarı doğru bir miktar çaprazlama şeklinde tuttum. Bu sırada benim sol tarafımda hemşire vardı. Hemşire sürekli ali abinin boynundan ve bileğinden nabzını yokluyordu. Ben ali abinin ellerinin morardığını gördüm. Hemşireye söyledim ve hemşire de 'merak etmeyin, kelepçelerden olmuştur' dedi. Daha sonra başına baktım alnının sol tarafında bir morluk gördüm, dudakları da morarmıştı. Bunu da hemşireye söyledim, o da bana 'merak etmeyin normaldir' dedi. Ali abim ambulansa daha ambulansa koyarken baygın vaziyetteydi. Bu andan itibaren Çerkezköy Devlet hastanesine gidene kadar ali abinin nefes aldığını görmedim. Ali abi nefes alsa yaklaşık 110-120 kg olduğundan ve bu sebeple hareket edeceğinden mutlaka anlardım. Olay yerinden Çerkezköy Devlet Hastanesine yaklaşık 7-8 dk içerisinde gittik. İlk yola çıktığımızda ambulans biraz yavaş gidiyordu. Daha sonra hemşire 'sireni aç hızlan' dedi ve bunun üzerine ambulans hızlandı. Ambulans hastaneye vardığında ben artık müdahil olmadım. M... hastanesinden gelen ambulans görevlileri ali abimi acile götürdüler. Daha sonra içerde ne oldu bilmiyorum. Hemşireyi daha sonra gördüğümde 'ambulansa aldığımızda Ali Abi ölmüştü, size nasıl söyleyebilirim ki' dedi. Ayrıca ambulansın içerisinde serum, solunum maskesi vb. herhangi bir ekipman görmedim. Olay sırasında alinin nabzını ölçmekten başka birşey yapmadı.
E.Ç.: Ali Çelebi benim amcam olur. ... Babaannem ambulansla Kapaklı polis merkezine gitti. Bende Kapaklı'daki evimize gittim. ... Dikkatimi ilkin amcamın ayağındaki şişlik çekti. ... Polisler geldiğinde ben amcamın rahatsız olduğunu silahlarına sahip çıkmalarını söyledim. Bunun üzerine polisler şarjörlerini tabancalarından aldılar. Daha sonra yukarı çıkıp amcamı aşağı indirmek için ikna etmeye çalıştık. Annem amcamı ikna etti, aşağı indirdik. ... Ayakları çıplaktı. Amcam Ali "vatana millete hayırlı uğurlu olsun" diye söz söyledi. Amcam camiye doğru yürüdü. Polis memurlarından biri yanına yaklaştı "hadi gidelim seni hastaneye götüreceğiz" dedi. Amcamda "hayırdır, neden, niye" dedi. O sırada ezan okundu. Amcam tekrar camiye doğru dönüp elini kalbine koyarak dua etti. Amcam eli kalbinde dua ederken polis memuru amcamın elinden tuttu. Bunun üzerine amcam Ali, iki elini birleştirip havaya kaldırarak polis memurunun omuzuna vurdu. O sırada bir polis daha geldi. Amcam Ali onada vurdu. Daha sonra polisler birden amcamın üzerine çullanıp cop[la] dövdüler, biber gazı sıktılar. Amcam daha sonra ... marketin önündeki çukura atladı. Kesinlikle yüz üstü veya başka bir şekilde düşmedi. Amcam çukurdan çıkınca onun peşinden giden polis memuru ayağı takılarak çukura düştü. Amcam polis arabasına doğru kaçtı. Polis arabasının önünde duran iki polis memuru amcamı yakalayarak arabanın ön kaportasına yatırdılar ve amcamın kafasına doğru copla bir kaç kez vurdular. ... Tam olarak kafasının hangi kısmına vurduklarını hatırlamıyorum. Bir taraftan amcamın arkadan ellerini kelepçelemeye çalışıyorlardı. Bu sır[a]da polis arabasının yanında duran bir başka polis olaya hiç müdahale etmedi. Amcam ayağa kalkmaya çalışırken tüm polisler amcamın üzerine çullanıp kendisini tutmaya çalıştılar. Ambulans görevlilerinden biri amcamın ayaklarını iple bağlamaya çalışıyordu. Amcam bu sırada kafasını ve ayağını yere vurmuyordu. Zaten polisler tutmuştu kafasını ve ayağını vuramazdı. Ben bunun üzerine amcamın üzerinden iki tane polis memuru çektim. Diğer polisler amcamı tutmaya devam ediyordu. Bu sırada hemşire gelip amcama iğne yaptı. İğneyi amcamın sağ kalçasına yaptı. Amcam 'su' diye bağırdı. Su istedi. Hatırlayamadığım biri su alıp getirdi. Kafasına su döktüler. Biber gazından yüzü yanmasın diye yüzüne su dökmediler. Amcamı kaldırarak yüz üstü halde sedyeye koydular. Amcamı kimlerin sedyeye bindirdiğini hatırlamıyorum. Ben ve akrabalarım ambulans görevlilerini amcamı sırt üstü çevirmeleri için uyardık. Ambulans görevlileri birşey olmayacağını bu şekil de gidebileceğini söylediler. Amcamı ambulansa bindirdiklerinde başının sağ alın kısmında kızarıklık ve şişlik vardı. Ben ambulans görevlilerine İstanbula götürülmeden önce en yakın hastaneye götürmelerini söyledim. (...).
N.Y.: ... toplam dört jandarma geldi. Ordaki jandarmadan bir astsubay arkadaş evin içine girdi, Ali'yi ambulansa girmek için ikna etti. Yine kendisine iğne vurulması için de ikna etmiştik ve sakinleştirmek amacıyla kendi rızısıyla ambulanstaki hemşire bir iğne vurdu. Ben ambulans içinde gelen şahısların hepsine 'bir yarım iğne daha vurabilir misiniz, ali güçlü kuvvetlidir. Ambulans içinde zorluk çıkarmasın.' dedim. Onlar da bir şey olmayacağını bunun yeterli olduğunu söylediler. ... Ali'nin bulunduğu kapaklıdaki akrabamız olana S... evine gittim. ... ben de kapaklı polis merkezine gittim. Ben karakolda memurlara Ali'nin çok güçlü kuvvetli olduğunu, bir ekibin yetmeyeceğini, takviye ekip istenirse daha iyi olacağını söyledim. ... onlar da silahlarının şarjörlerini çıkardılar ve ceplerine koydular.... daha sonra onu ikna etmeye çalışan polis memuru arkadaşı eliyle itti. Ama polis memuru yere düşmedi. Daha sonra aynı polis memuru arkadaş aliye bir sprey sıktı. Yanındaki başka bir polis arkadaş da sprey sıktı. Bunun üzerine rahatsız olan Ali onu ilk etapta ikna etmeye çalışan memur arkadaşa bir eliyle yumruk vurdu. O da yere düştü, daha sonra ali kaçmaya başladı. daha sonra polis arkadaşlar aliyi sıkıştırdı ekip arabasının kaputunun üzerine yatırdılar. ... bir polis ali kaputun üzerinde kapaklanmış bir halde dururken jopla kafasının sağ arka çapraz kısmına vurmaya başladı. Ancak ne kadar vurduğunu tam olarak bilmiyorum ama iki üç kez vurdu.... bir polis arkadaş da alinin kafasının sağ ön çapraz kısmına jopla vurmaya başladı. Bu polis memuru da tam olarak bilmiyorum ama bir iki kere vurmuştur. Biz bu sırada yakınları olarak 'vurmayın arkadaşlar, yapmayın, bırakın' dedik. Memurlara hakaretvari birşey söylemedik. Ali bu durumdan kurtuldu, kaçtı. Aliyi ilk ikna etmeye çalışan memur arkadaş Aliyi yakalamak için peşine düştü, bu sırada ayağı kaydı ve binanın yan tarafında bulunan 1 mt derinliğindeki garaj girişine düştü ve bu sırada hemen yerden kalkıp alinin sol çapraz sırt bölümüne jopla üç dört defa vurdu. ondan sonra biraz ilerledikten sonra yere düştü yere düşerken yüzüstü düştü ancak kafasını yere vurmadı. Ve memur arkadaşlardan beş altı tanesi Aliye müdahale ettiler ve yakaladılar. Biz de hemen bu sırada müdahale ettik. Ali kaçmasın diye biz de aliyi tuttuk. diğer tutan yakınlarımın kim olduğunu olay karışıklığı sebebiyle hatırlamıyorum. ancak biz yakınları olarak 7-8 kişi vardık. Ancak biz bir iki kişi Aliyi tutabildik polis arkadaşlar aliyi tuttuğu için. Ben Ali'nin kelepçe takılırken elini tuttum. Polislere yardımcı oldum. Ali bu sırada 'ben nefes alamıyorum, beni az biraz bırakın' dedi. Ali bu sırada yere yüzüstü yatar vaziyette, kolları arkada kelepçeli vaziyette duruyordu. daha sonra birileri ip istedi ancak kimin istediğini bilmiyorum. Bir ip getirildi ve ayaklarını bağladılar ama kimin bağladığını da görmedim. Ali yerdeyken onu tutan çok sayıda insan olduğu için çırpınamadı, kafasını ve ayaklarını yere vurmadı. Ali'ye bu sırada iğne yapıldığını görmedim belki yapılmıştır. Ali'yi yüzükoyun elleri arkadan sıkı bir şekilde kelepçeli bir vaziyette sedyeye koydular. Daha sonra ayaklarını bileklerinden sedyeye bağladılar. Ama kimin bağladığını görmedim. Daha sonra ambulansa Aliyi koydular. Ali hala yüzükoyun sedyeye bağlı bir şekilde duruyordu, ben hemen Alinin nefessiz kalmasından endişelenip ambulansta görevli bulunan üç erkek şahısa 'ali nefes almakta sıkıntı yaşayabilir, onu yüzükoyun çevirelim' dedim. Bu üç kişiden şoförün yanında gelen arkadaş bana hiçbirşey olmaz zaten hastaneye kadar gideceğiz dedi. Ve alinin duruş şeklini değiştirmediler. Ali ambulansın içindeyken 'nefes alamıyorum' şeklinde bir şey söylemedi. Zaten ambulansa bindirdiğimizde sessizdi. Ancak canlıydı. Sedyeden kurtulmaya da çalışmıyordu, çırpınmıyordu. (...).
A.K.: ... Ambulans ile birlikte Ali'nin annesi de emniyet müdürlüğündeydi. Polislerden yardım istedik. Polislerle birlikte Ali'nin abisinin evine gittik. Ali apartmandan aşağı atlar korkusuyla polisleri aşağıda bıraktık. ... Polis ısrar edip Ali'nin kolundan tutunca Ali iki elini birleştirip kendi kendine vurdu ve polisi itekleyerek düşürdü. Ben Ali'nin iki elini birleştirerek polise vurduğunu görmedim. Diğer polislerde müdahale etmeye çalışınca ali polislerden birine daha vurdu. Daha sonra polisler copla Ali'nin sırtına vurarak, biber gazı sıktılar. Bu sırada Ali'nin herhangi bir yerinde kan veya şişik görmedim. Ali duran polis arabasına doğru koşmaya başladı. Ali polis arabasının kaportasına biber gazından etkilendiği için yaslandı. Bu esnada arabanın ön kısmında ve arka kısmında durmak üzere iki polis vardı. Arabanın yanında duran polislerden bir tanesi iki eliyle tuttuğu copu Ali'nin kafasına doğru vurdu. Tam olarak kafasının neresine vurduğunu hatırlamıyorum. ... Ben polise doğru koşarak kendisini tuttum. Ben o polisi tutunca bu sefer diğer polis copla Aliye vurdu. Ali daha fazla dayanamayıp yere yığıldı ve diğer polislerle birlikte Ali'ye çullanıp yüzüstü çevirdiler. Ellerini kelepçelediler. ... Ben ve hatırlamadığım bir başkası Ali'nin ayaklarını bağlamaya çalıştık. Hemşire gelip Ali'nin sağ kalçasına iğne yaptı ama ilk vurduğunda kan aktı. Hemşire ikinci bir defa tekrar aynı yere iğne yaptı. Ali bu esnada su istedi. Kafasından aşağıya su döküldü. Ben Ali'nin ayaklarını tutarken Ali ayaklarını kaldırıp yere vurdu. Ayak parmakları kanadı. Sonra sedye getirildi Ali'yi sedyeye koyduk ve ordan ambulansa bindirdik. Ali ambulansa bindirilirken hareketsizdi. Ambulans bu şekilde yola çıktı. (...).
F.Y:... Daha sonra ali polisle gitmek istemeyince polislerden birini koluyla iteledi. Polis de bunun üzerine sendeledi. Bunun üzerine polisler aliye biber gazı sıktılar. Biber gazı sıktıkları için kardeşim ali gaz sıkan polislerden birini koluyla itti. ... yaklaşık 1 mt derinliğindeki garaj girişine kardeşim atladı. Kesinlikle düşmedi. Daha sonra kardeşim ordan çıktı. sonra bir polis kardeşimin peşinden koşarken garaj girişine düştü. ... Bunu görünce kardeşim iyice kaçmaya çalıştı. Daha sonra kardeşimi yakalayıp çevresini sardılar. polisler kardeşimi başından yakalayarak ekip otosunun üzerine yatırdılar kafasını da bunu yaparken arabanın ön kaportasına vurdular. Sonra üç dört tane polis memuru kardeşimin kafasının arkasına vurdular bunlardan iki tanesinin eşgalini verebilirim. ... Biz bu sırada alinin yakınları olarak polislere 'vurmayın, kendisi şizofren hastasıdır, biz sizi bunun için mi çağırdık' dedik. Daha sonra kardeşim yere hafif bir şekilde yüzükoyun düştü ve kafasını da bir yere vurmadı. daha sonra polisler hemen kardeşime müdahale ederek kardeşimin elini kelepçelediler. O esnada sağlık görevlisi bizden ip istedi. Hangi sağlık görevlisinin istediğini tam bilmiyorum ama erkek şahıslardan biriydi. Yine aynı kişi iple ayağını bağladılar. Bu sırada yerdeyken bana 'nefes alamıyorum abla' dedi. Ağzından köpük geliyordu. Kardeşimin dudakları da morarmıştı. Benim de gözlerim biber gazından etkilenmişti daha sonra pek birşey göremedim ama alinin ambulansa konulduğunu zarzor gördüm. (...).
40. Olayın meydana geldiği yerde ikamet eden görgü tanıkları H.Ç. ve Y.B.nin ifadeleri şöyledir:
" H.Ç.: ... İkametimin penceresinden baktığımda bizim evin karşısında bulunan binanın yanında bir ambulans ve vatandaşlar ile polisin olduğunu gördüm. Ancak ne olduğunu anlamadım. ... Birkaç dakika sonra bina içerisinden 35-40 yaşlarında, iri yapılı, üzerinde beyaz renkli atlet ve altında eşofman bulunan, tanımadığım bir erkek şahıs çıktı. Elinde herhangi bir şey yoktu. Şahıs ... market yanında bulunan bakkalın önündeki plakasını göremediğim ancak bej renkli bir taksinin kaporta üzerine iki eli ile birkaç yumruk attı. Bu sırada 5-6 kadar polis ve 15-20 belki daha fazla olan vatandaş şahsı yakalamaya çalışıyorlardı, şahıs yanına kimseyi yaklaştırmak istemiyor gibi el kol hareketleri yapıyordu, bu sırada şahıs sağ eli olduğunu hatırlıyorum yukarı doğru kaldırdı ve bir polisin yere düştüğünü gördüm, şahıs polise ya yumruk vurdu veya iterek düşürdü, o esnada şahısta karşı tarafa atlamak istediği esnada düştü ve kalkarak market önüne doğru gitti, polisler ve kalabalık vatandaş topluluğu şahsı sakinleştirmeye ve yakalamaya çalışıyorlardı, polisler ve vatandaşlar şahsı yere yatırdılar ve ambulansa aldılar, oradan ayrıldılar. Ben polislerin elinde cop olduğunu gördüm ancak şahsa veya başka birine vurduklarını görmedim. İsminin Ali Çelebi olduğunu öğrendiğim şahsın da elinde herhangi bir şey yoktu. Benim konu ile ilgili bilgim ve görgüm bundan ibarettir.
Y.B.: ... Olay günü işten döndüğümde evin önünde bir kalabalık olduğunu gördüm, kaza olduğunu düşünüp hemen olay yerine geldim. İlk gördüğümde Ali'nin yerde elleri arkadan kelepçeli vaziyette yüzükoyun yatar halde ve ayakları iple bağlanmış şekilde gördüm. Alinin kafasını yere vurduğunu görmedim sadece sağa sola çeviriyordu. Bu sırada ağzından salya ve köpük geliyordu, dudaklarında ve ellerinde morarma vardı. Polisler ayaklarındaki ipi tutup ayaklarını yere vurmasını engelliyorlardı. daha sonra aliyi iki erkek sağlık görevlisi ve bir bayan sağlık görevlisinin ve yanında onlara yardım eden birkaç kişinin aliyi yüzükoyun bir şekilde sedyeye yatırdıklarını gördüm. Hatırladığım kadarıyla sedyeye koyanlar arasında polis yoktu. Sedyeye de aynı şekilde yüzükoyun elleri arkada kelepçeli bir şekilde sedyenin kemerleriyle bağladılar. Kemerlerden biri gögsün alt kısmı hizasında birisi de baldırlarının hizasındaydı. Bu olaylar benim hemen yanımda olmuştur. Birkaç metre mesafeden izliyordum, anlattığım şeyleri net bir şekilde gördüm. bu sırada Alinin alnının sol kısmında morluk gördüm bu morlukların nasıl olduğunu görmedim. Ayrıca ayaklarında kan gördüm. Bu ayaklarındaki yaralanmaların da nasıl olduğunu görmedim. ... Ali bayılmadan önce birkaç kez kesinlikle kısık olmayan ve normal bir ses tonuyla 'nefes alamıyorum' dedi. Bunu gayet net bir şekilde duydum. Bunu söylediği sırada hemen başının ucunda sağlık görevlileri de vardı. Zaten daha sonra kendinden geçti. Muhtemelen çevredeki kalabalıktan insanlar da nefes alamadığını söylediğini duymuştur. Ancak kimse bu konuda müdahale etmedi. Ağzından köpük ve salya gelmeye devam ediyordu. ... Daha sonra sedyeye yüzükoyun elleri arkadan kelepçeli bir şekilde koydular. Bu sırada da baygındı. Aliyi sedyeye koyanlar; iki erkek sağlıkçı ve hemşire ile kim olduğunu hatırlayamadığım yakınları vardı. Ancak polisler sedyeye koymamışlardır. Sedyeye koyduktan sonra aliyi sedyeyle ambulansa koyduk. Ambulansın arka tarafında Ali, ben S... Y..., sağlıkçı hemşire ve iki sağlıkçı görevli erkek şahıs vardı. Ali burda da baygındı. Hatta ben hiç ayıldığını görmedim. Ambulansın içindeyken S... Y... 'alinin durumu çok kötü birşeyler yapalım' dedi. Hemşire de 'normal korkacak birşey yok' dedi ve alinin nabzını kontrol etti bundan sonra biz normalde burdan çıktığımızda bakırköy ruh ve sinir hastanesine gideceğimiz halde hemşire şoföre burdaki hastaneye uğrayalım dedi. sonra çerkezköy devlet hastanesine gittik. Bizim olay yerinden çerkezköy devlet hastanesine gitmemiz yaklaşık 10 dk sürmüştür. Daha sonra Aliyi sağlık görevlileri hastanenin acil servisine götürdüler. (...)."
41. Müteveffanın ambulansla götürülmeye ilk kez teşebbüs edildiği ancak yolda ambulanstan kaçtığını gören tanıklar T.Ç. ve B.A.Ç.nin ifadelerinin ilgili bölümleri şöyledir:
"T.Ç.: ... ambulansta gelen hemşirealiye gördüğüm kadarıyla bir tane sakinleştirici iğne vurdu. Daha sonra biz alinin koluna girdik. Çerkezköy devlet hastanesine gideceğimizi söyleyerek ikna ettik. Daha sonra ambulansa götürdük. Ambulansta sedyeye yatırdık ve sedyedeki kemerleri bağladık. Ambulans yola çıktı. Ambulansın içinde şoför, onun yanında ambulansta görevli bir erkek şahıs ve yanında da alinin annesi, arkada ambulansta görevli iki erkek şahıs, bir hemşire vardı. Arkada yakını yoktu. ... Ancak biz Çavuşlu gişelerini geçtikten sonra kavşaktan sağa doğru İstanbul yoluna girerken bizim ambulansı sağa çekmiş park etmiş halde gördük. ambulansın sağ camı kırıktı. Alinin kaçmış olduğunu söylediler. Jandarmayı aramışlar ancak jandarma gelmeyince biz aliyi aradık. Yaklaşık 40-45 dk aliyi orda aradık. Daha sonra bulamayacağımızı anlayıp otobandan döndük. ... Biz de çerkezköye döndük. ... ayakları çıplaktı. Alinin üzerinde kan, yara bere morluk vs birşey görmedim. Bu sırada ali bana 3 km yol yürüdüm ayaklarım şişti dedi. Ancak ayaklarında kan görmedim. ... Bu sırada alinin kolunda iki tane polis vardı. Ali polislerin kendisini bırakması için iki elini havaya kaldırdı yukarıda birleştirdi ve önünde kendisini ikna etmeye çalışan polis memurunun boynuna vurdu. Bunun üzerine yanındaki polisler joplarını çıkardılar. Ali de ilk vurduğu polis memuruna elinin tersiyle yüz kısmına vurdu. Bu sırada polis memuru yere düştü. Bunun üzerine diğer polisler aliye jopla vurmaya başladılar. Polislerden biri alinin kafasının sağ arka çapraz kısmına jopla vurdu, diğerleri de çeşitli yerlerine vuruyordu. Biz de bunun üzerine polislere 'Ali hastadır bu şekilde müdahale etmeyin' dedik. Ali binanın yan tarafına doğru koştu. Ben de alinin peşinden koştum ikna etmek için. ... bir polis biber gazını çıkardı ve aliye sıktı sonra ben de ali de biber gazından etkilendik. Gözlerim biber gazından etkilendiği için gözlerimi silmeye başladım kollarımla bu andan itibaren birkaç dakika biber gazının tesiriyle birşey göremedim. Ben gözlerimi açabilmeye başladığımda alinin yerde kelepçelenmiş olduğunu gördüm. kelepçeli olduğu sırada alinin üzerinde eniştesi N... Y..., a... abi ve polis arkadaşlar vardı. Sonra hemşire kalçasından bir adet iğne vurdu. Bunu vurduğunu gördüm. Daha sonra hemşire kaldırmayın bir tane daha vuracağım dedi ama ikincisini vurup vurmadığını görmedim. Ben de bu sırada ayaklarını tutuyordum. Bu sırada bir yerden ip geldi ve kim olduğunu hatırlayamadığım bir alinin ayak bileklerinden aliyi sedyeye bağlıyordu. ... sonra aliyi yüzüstü olacak şekilde ambulansa koyduk. ambulansa koyduğumuz sırada bağırıp çağırmıyordu. İlacın etkisiyle sakinleşmişti kendisinden nefes alamıyorum diye birşey duymadım. Ambulansın arka kısmında ... hemşire ve bir tane yardımcısı vardı. Ön kısımda ise şoför ve alinin annesi vardı. Daha sonra ambulans Bakırköye gitmek üzere çıktı diye biliyorum. ...Ambulansın olay yerinden çerkezköy devlet hastanesine gelmesi bence takriben 4-5 dk sürer. (...).
B.A.Ç.: ... Olay günü eşim T.. Ç... eve gelerek Ali'nin hasta olduğunu ve hastaneye götürülmesi gerektiğini söyledi. ...Bizde arabayla ambulansın peşinden gittik. ... Otobanda seyir halinde iken ambulansın yol kenarında durduğunu gördük. Bizde durduk ve ambulansın yanına gittiğimizde ambulansın camının kırık olduğunu gördük. Ali'nin kaçtığını öğrendik. Biz burda bir süre bekleyip Ali'yi aradık. Daha sonra tekrar Yeniköy'e döndük. Orda Ali'nin evinin önünde otururken bir süre sonra Ali bir arabayla eve geldi. Arabada şoför koltuğunun yan tarafında oturuyordu. Araba şoförünü tanımıyorum. ... Kapaklıya gittiklerini öğrendim. ... Eşim beni telefonla arayarak Ali'nin eşi olan Esma'nın hazır olmasını Ali'yi ambulansa tekrar bindirdiklerini İstanbul'a götürdüklerini bizimde arabayla peşlerinden gideceğimizi söyledi. Esma rahatsız ve yorgun olduğu için gelmek istemedi. ...Bir süre sonra Ali'nin burada vefat ettiğini öğrendik.(...)."
42. Devlet Hastanesi doktoru olan ve müteveffa Devlet Hastanesine getirildiğinde ona ilk tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren H.K.nin ifadesi Asayiş Müdürlüğünde alınmıştır. Bu ifadenin ilgili bölümü şöyledir:
" ... 4/8/2013 günü görevim esnasında saat 17.25 sıralarında Hastaneye sedye ile Acil Polikliniğine 30-35 yaşlarında bir erkek hasta getirildi, hasta sedyeye parmak kalınlığında bir iple bağlıydı, ben ve diğer hastane görevlileri hastaya derhal müdahale ederek nabzını ve tansiyonunu ölçtük ayrıca hastanın kalp atışlarının olmadığını anlayınca CPR'ye başlandı, yaklaşık 45 dakika boyunca CPR yapılan hastanın nabız ve kalp atışları dönmeyince hasta eks kabul edildi. ... Yukarıda belirttiğim gibi şahıs hastaneye intikal ettirildiğinde nabız ve kalp atışı yoktu. (...)."
43. Olay yerine giden, özel hastaneye ait ambulansta bulunan ve söylediğine göre olay tarihinde başka bir özel hastanede hemşire olarak görev yapan Ö.A.nın 5/8/2013 tarihinde Asayiş Müdürlüğünde alınan ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:
" ... Ben 5 yıllık hemşireyim. Halen İstanbul Bakırköy ... Hastanesinde hemşire olarak çalışmaktayım. 4/8/2013 günü sabah saat: 10.00 sıralarında yaklaşık 1 aydır tanıdığım ve Özel M... Hastanesinde ambulans şoförü olduğunu bildiğim R... K... beni arayarak Tekirdağ'dan bir hastayı alarak Bakırköy’e nakil edeceğini söyledi, hastanın durumuyla ilgili bir bilgi vermedi. Ben de izinli olduğum için ve bazen böyle il dışına gidip geldiğimde hasta yakınları tarafından bir miktar para verildiği için bu geliri elde etmek amacıyla R... K...nin teklifini kabul ettim. Beni ambulans ile evimden aldı yanında daha önceden tanımadığım Ş... B... isimli bir şahısta vardı, birlikte S... ilçesinin Y... Köyü'ne geldik. Ben ambulanstan hiç inmedim, bu sırada yanımıza hasta Ali ÇELEBİ isimli şahısın annesi olduğunu söyleyen bayan geldi, bize hitaben 'Bunu alın götürün, yoksa bizi öldürecek' şeklinde sözler söyledi, ben ambulanstan inmedim, Ş... ile R... gittiler, bu sırada şahısın 2 ya da 3 katlı müstakil bir evin ikinci kattaki balkonunda olduğunu gördüm, 35-40 yaşlarında 190-200 cm boylarında 120-130 kilo civarında, kirli sakallı, başında takkesi olan bir şahıs olduğunu gördüm, bir müddet sonra Ş... ve R... geldiler, şahısı ikna edemediklerini söylediler, annesi bana 'ne olur iğne yap uyuşturucu yap bunu götürelim yoksa bizi öldürecek' dedi, ben sıkıntı olur yapmam dedim bunun üzerine R... jandarmayı aradı, bir süre sonra Jandarma geldi, birlikte yukarı çıktık, şahısı Çerkezköy’de bir hastaneye kontrole götürmek vaadi ile inandırıp bende ikna olması için serum olarak tabir edilen İzotonik suyundan şahısın kalçasından iğne yaptım, şahıs bize 'çıkın dışarı dua edeceğim' dedi, sonra bize tekrar 'sadece kontrole gideceğiz söz mü' dedi, bizde 'söz dedik', sonra ambulansa bindi. Sedyeye yattı, emniyet kemerlerini bağladık ve İstanbul Bakırköy'e doğru ambulans ile hareket ettik arkada ben hasta ve Ş... vardı, ön tarafta şahısın annesi ve R... vardı, bir müddet sonra ambulansın içerisinde kafayı kaldırıp etrafına bakınmaya başladı daha sonra 'siz kalleşsiniz' sonra sedyeden doğrularak 'Allah' diye bağırda iki elini yana açarak 'sizi öldürmekten korkuyorum' diye bağırdı ayağı ile ambulansın sağ kapı tarafına tekme attı, cam kırıldı. Ben R... bey hasta fenalaştı deyip aracı durdurmasını sağladım. R... arabayı durdurdu ve kapıyı açtı, Ali ÇELEBİ araçtan inerek koşarak araziye doğru gitti. 10 dakika kadar arazide durdu, ben araçtan inmedim, bu sırada R... telefonla görüştü, bu sırada şahsın annesi bana 'hep senin yüzünden oldu, ben sana uyuşturucu yap dedim yapmadın, bunu döve söve Bakırköy'e götürmemiz lazım' diye sitemlerde bulunuyordu. Bir müddet sonra otoyol gişelerinde jandarmanın bulunduğu yere jandarmanın yanına gittik. jandarmalar bize şahsın bir araca binerek Çerkezköy'e doğru gittiğini söyledi, annesi debize hitaben 'çabuk tekrar eski eve gidelim yoksa bu karısını çocuklarını öldürür, ne yapıp edip Bakırköy'e götürmemiz lazım' dedi. Birlikte tekrar evine geldik, ambulansı görmesin diye evin arkasına park ettik, ben ambulanstan inmedim, bir süre sonra şahsın başka bir yerde olduğunu, yakınları gidip polisten yardım alacaklarını söyledi, annesi bize hitaben 'Ben bu ambulanstan Bakırköy'e gidinceye kadar inmeyeceğim, bu gün gitmezse hepimizi öldürür' şeklinde konuştu, sonra ambulansla bir polis merkezinin önüne geldik ben yine ambulanstan inmedim, annesi, yakınları polislerle bir şeyler konuşuyorlardı, ama ne konuştuklarını duymadım. Daha sonra 4-5 katlı bir apartmanın bulunduğu bir yere geldik, ben ambulanstan yine hiç inmedim, bir süre sonra Ali ÇELEBİ isimli şahsı zemin katta gördüm, polisleri görünce 'Allah' diye bağırdı bu sırada ezan okundu, 'ben bir camiye gidip geleyim' dedi, polis memurunun bir tanesi 'yok gitme seni hastaneye kontrole götüreceğiz' dedi ancak şahıs iki elini yumruk yaparak polise vurdu, sonra bir anda ortalık karıştı, şahsa polisler biber gazı sıktılar, şahıs daha da hiddetlendi nereye saldıracağını şaşırdı, ortalık karıştı, bu esnada da annesi bana 'iğne yap iğne yap' deyip duruyordu, bunun üzerine 2 şırıngaya izotenik suyu çektim, bu sırada şahsın 10-15 civarında yakını ve 9-10 polis şahsı yüzüstü yere yatırarak etkisiz hale getirdiler, başına su döktüler, bu sırada şahsın ağzından köpükler geliyordu, nabzına baktığımda yoktu, yüzü mordu, sanki nefes alamamış gibiydi, bende iğnenin birini bu karmaşada yaptım diğerini de kendi elime yaptım. Sonra şahsın akrabaları ayaklarından iple bağladılar, polisler kelepçe taktı, şahsı ambulansa bindirdik, ben acil bir servise gitmesi gerektiğini R...’ye söyledim, Devlet hastanesine şahsı götürdük, burada şahsa müdahale yaptılar ancak şahıs eks olmuştu, ambulansın arkasında ben, hasta, Ş... ve 4 tane akrabası vardı annesi ve R... ambulansın önündeydi. Olay bu şekilde olmuştur, ben bu şahsa vurmadım, şahısta bana vurmadı."
44. Ambulans şoförü R.K.nin 5/8/2013 tarihinde Asayiş Müdürlüğünde alınan ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... 4/8/2013 günü sabah saat: 10.00 sıralarında bana ait ... numaralı telefonumdan arayarak Ali Çelebi'nin abisi olduğunu söyleyen bir şahıs bana 'psikolojik rahatsızlığı olan bir kardeşimiz var, polisten ve jandarmadan yardım istedik, savcının bilgisi var, bu hastayı alıp Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine ücreti mukabilinde götürür müsün? zaten kendisi daha önce de orada tedavi gördü.' dedi. ... TL'ye anlaştık. ... bunun üzerine yanıma daha önce Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde hasta bakıcı olarak çalışıp emekli olan Ş... B... ve daha önceden tanıdığım ve hemşire olan ve herhangi bir yerde halihazırda çalışmayan Ö... A...'ü alarak bana verilen adrese Özel M... Hastanesine ait .... ambulansla geldik. Ali Çelebi isimli şahıs ... iki katlı müstakil bir evin ikinci katında idi. Kendisinin yanına yanımda bulunan arkadaşlarımla beraber çıktık. Kendisi ile 30 dakika kadar konuşarak tedavisi için ikna etmeye çalıştık, ancak kendisi deli olmadığını iddia ederek sopa ile bizi evden kovdu. Evde ismini bilmediğim annesi vardı. 156 jandarmayı arayarak bize yardım etmesini istedim. Bir müddet sonra jandarma görevlileri geldi. Jandarma ona iğne vurulup geleceksin diyerek ikna etmeye çalıştı, şahısta ben iğneden korkmam diyerek burada vurabilirsiniz dedi. Bunun üzerine Ö... A... isimli hemşiremiz ESEF olarak adlandırdığımız serum suyunu şırıngaya çekerek Ali Çelebi'nin kalçasından yaparak şahsı ikna ettik. ... Bağırma sesleri üzerine viraj bitiminde ambulansı sağa doğru çektim. Ali Çelebi'nin bağlı bulunduğu sedyeden kalktığını ve ayağıyla ambulansın sağ sürgülü kapısının camına tekme attığını gördüm, cam kırıldı, beni bırakın diye bağırıyordu. Bana yumruk atmaya çalıştı ancak yumruğu bana değmedi. Bunun üzerine ambulansın iç kısmındaki malzemelere zarar vereceği düşüncesiyle ambulanstan inerek sağ yan sürgülü kapıyı açtım. Şahıs yalın ayak araçtan atlayarak yolun sağ tarafındaki toprak araziye doğru koşarak gitti. ... ailesine zarar vermemesi için yeniden evlerine geldik. Ali Çelebi ... bir araçla kendisiyle beraber iki kişi evine geldi., burada ismini bilmediğim bir akrabasını da alarak evinden ayrıldı. Ben bunun üzerine Ali Çelebi'nin annesine bizden artık bu kadar biz İstanbul'a dönüyoruz dedim ancak annesi araçtan inmedi 'sizi bırakmam işimi halledeceksiniz bana yardım edeceksiniz, polisten de yardım isteyeceğini' söyleyerek bizi ikna etti. ... bunun üzerine polis merkezine gittik. Annesi buradaki görevlilere 'benim oğlum akıl hastası, Yeniköy'den Jandarmayla ambulansa bindirdik ama yolda giderken ambulansın camını kırdı ve ambulanstan kaçtı, şu anda yeğenimizin evinde can güvenliğimiz tehlikede, eğer Bakırköy'deki Hastaneye götürmezsek bizi öldürecek. Ne olur bize yardım edin' dedi. Görevliler de herhangi bir resmi evrak olmadığı için çekincede kaldılar ancak daha sonra iki resmi polis ekibi Ali Çelebi'nin yeğenin evine gittik, yaklaşık 15-20 kişilik akrabası evin önündeydiler, polislere ve bizlere 'siz sakın apartmana çıkmayın, şahıs 5. katta sizi görürse balkondan atlayabilir, biz ellerini bağlayıp aşağıya indireceğiz, siz burada bekleyin' dediler.
Bir müddet sonra kendi evine götüreceklerini vaat ederek kandırdılar ve apartmandan indirdiler. Apartmandan indirdiklerinde görevli resmi polisleri görünce 'siz neden buraya geldiniz, gidin buradan' dedi, polis memurları da 'biz seninle buraya konuşmaya geldik' şeklinde pozitif yaklaşımda bulundular. ... Ben gideceğim dedi, polisler de konuşalım sonra gidersin dediler, bu sırada olay yerine takviye bir polis ekibi daha geldi. Konuşma sırasında Ali Çelebi, iki elini havada birleştirerek hızlı bir şekilde kendisiyle konuşan polis memurunun baş bölgesine doğru yumrukla vurdu, yumruğun şiddetiyle polis 3-4 adım geriye düştü, hemen yanında bulunan polis memuru Ali Çelebi'nin yüzüne doğru biber gazı sıktı, bu memura da bir tokat attı, bu polis memuru da 3-4 metre geriye düştü, daha sonra bağırarak sağa sola saldırmaya başlayınca diğer polis memurları da bu şahsı etkisiz hale getirmek için şahsa biber gazı ve copla müdahalede bulundular. Bunun üzerine Ali Çelebi polislerin elinden kurtuldu ve olay yerine yakın yerde bulunan yaklaşık 1/1,5 metre derinliğindeki dere yatağı gibi çukur bir yere ayaküstü atladı. Kısa süre sonra oradan çıktı. Polisler onu yakalamaya çalıştılar, çevreden gelen yakınları ile birlikte görevli polisler onu yere yatırdılar, kelepçe taktılar, ismini bilmediğim yakınları da beyaz renkli bir urgan ile şahsı ayaklarından bağladılar. 3-4 polis ve 4-5 yakını ile birlikte şahsı bu şekilde zapt etmeye çalışıyorlardı, hemen ambulans istediler, ben de ambulansı şahsın istediği bölgeye getirip sedyeyi çıkarttım. Sedyeyi güçlükle koydular çünkü şahıs 1.90-1.95 cm boylarında ve yaklaşık 140 kg ağırlığında iri yarı birisiydi. Sedyeye koyduklarında yüzünde hafif morluklar ve ağzında köpük vardı. Görsem tanıyamayacağım bir yakını Ali Çelebi'yi bu hali ile aynı urgan ile sedyeye bağladı., ambulansın kapısını kapatarak ve annesini ambulansın ön tarafına alarakolay yerinden ayrıldık. Ambulansın arka kısmında Ali Çelebi'nin 5-6 yakını ve Ş... Ç... İle Ö... A... Hemşire vardı, polisler yoktu. Ben şahsın bu hali ile en yakın Acil Serviste müdahale edilmesi gerektiğini annesine söyledim ancak annesi Bakorköy'deki hastaneye gidelim dedi ancak ben olmaz dedim ve Çerkezköy Devlet Hastanesine getirerek şahsı indirdim. Daha sonra şahsın eks olduğunu öğrendim. ...
... Hastayı alırken bana psikolojik tedavi gördüğünü söylediler ancak ben raporunu talep etmedim. Hastane yönetiminin benim bu yaptığım davranıştan dolayı herhangi bir izni ve müsaadesi yoktur, sadece soyadını bilmediğim H... isimli gece müdürüne 4/8/2013 günü saat 10.00'da bilgi verdim, onun bilgisi vardır. Yanımda bulunan Ş... B... ve Ö... A...'ün Özel M... Hastanesiyle uzaktan yakından bir ilgileri yoktur, herhangi bir yerde çalışmazlar, ben sadece onlara yardım etmeleri için yanıma aldım, herhangi bir resmi sıfatları yoktur... Gece müdürü H...'ye Çerkezköy'de hasta var oraya gideceğiz diye telefonla bilgi verdim. O da tamam dedi."
45. Bu ifade sonrasında kolluk tarafından söz konusu özel hastane telefonla aranarak hastanenin gece sorumlusu H.A. isimli kişiyle telefonda görüşülmüş ve söz konusu ambulansın müteveffayı Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine nakli konusunda görevlendirilip görevlendirilmediği sorulmuştur. H.A. böyle bir görevlendirmenin ne ambulans ne de R.K. için söz konusu olduğunu ve konuyu hemen sorumlu müdürlerine ilettiklerini ancak onun da bu olaydan haberinin olmadığını söylemiştir.
46. Ambulansla müteveffayı almaya giden Ş.B.nin ifadesi de aynı gün Asayiş Müdürlüğünde alınmıştır. Adı geçen şahıs, R.K.nin anlatımlarına benzer anlatımlarda bulunmuş; 2010 yılında Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki hasta bakıcılığı görevinden emekli olduktan sonra ek gelir elde etmek için R.K.nin kullandığı ambulansla izinsiz olarak bu tür nakillere gittiğini, Ö.A.yı tanımadığını ancak R.K.nin çalıştığı hastaneden farklı bir hastanede hemşire olarak çalıştığını duyduğunu, ambulansla toplam üç kişi gittiklerini, R.K.nin müteveffanın yakınlarından hastalığına ve nakil işlemine ilişkin herhangi bir belge almadığını, müteveffanın ambulansa ilk bindirildiğinde kendisine saldırıp kolundan yaraladığını, ikinci kez bindirmeye çalıştıklarında ise polislere saldırdığını, polislerin de biber gazıyla karşılık vererek müteveffayı etkisiz hâle getirmeye çalıştıklarını, müteveffanın en son akrabaları ve polisler tarafından yere yüzükoyun yatırılıp bağlanarak ve kelepçe takılarak etkisiz hâle getirilebildiğini, bu aşamadan sonra polis memurlarının kuvvet kullanmadıklarını, tekrarambulansa bindirilip Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürürlerken Ö.A.nın, A.Ç.nin durumunun kötüleştiğini ve en yakın acil servise götürmeleri gerektiğini söylemesi üzerine Devlet Hastanesine gittiklerini ve burada müteveffanın öldüğünü öğrendiğini ifade etmiştir.
D. Şüpheliler Hakkında Düzenlenen Tıbbi Belgeler
47. Soruşturma kapsamında alınan doktor raporlarına göre;
-Ş.B.nin sol kol arka kısımda 5x5 cm boyutunda sıyrık ve ekimoz,
-Polis memuru A.S.nin sağ el bileği ve sol ayak bileğindeki hareketlerde hassasiyet,
-Polis memuru Ö.A.nın sağ kulak ve kulak altında kızarıklık ile sağ dirsekte sıyrık ve sağ dizde kızarıklık,
-Polis memuru Ö.Ş.nin boyun arka kısımda palpasyonda hassasiyet,
-Polis memuru Y.B.A.nın alt dudak iç tarafta ve sağ dizde kızarıklık,
-Polis memuru D.P.nin sağ dizde palpasyonda hassasiyet ve ciltte hafif kızarıklık meydana gelecek ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralanması söz konusudur.
E. Soruşturma Sonucunda Verilen Kararlar
48. Cumhuriyet Başsavcılığı 18/7/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... olay tarihinden yaklaşık 15-20 gün önce müteveffanın saldırganlaşmaya başladığı, eşi Esma Çelebi'nin beyanına göre ufak tefek şeyleri evden dışarı balkondan aşağıya attığı, buzdolabının kapısını kırdığı, çamaşırlarının bir kısmını dışarı attığı, ailesinin de bu durumdan endişelenmeye başladığı, bu sebeple ailenin müteveffayı yine Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırmaya karar verdiği, bunun için ailenin Özel M... Hastanesi'nden müteveffayı hastaneye götürmek üzere ambulans istedikleri, 04.08.2013 tarihinde 34 ... plakalı ambulansın müteveffanın eşi, annesi ve çocuklarıyla beraber yaşadığı S... ilçesinde bulunan Y... köyüne geldiği, ambulansta şoför R... K...,şoför yardımcısı Ş... B... ve hemşire Ö... A...'ın olduğu,
Ailenin müteveffayı Çerkezköy Devlet Hastanesi'ne kontrol için götürüp geri götürüceğiz diyerek ikna ettiği, hemşirenin evde müteveffaya uyuşturmak/sakinleştirmek için iğne yaptığı, müteveffanın sedyeye yatırılıp bağlanarak ambulansa bindirildiği, ambulansın şoför koltuğunun yanındaki yolcu koltuğuna müteveffanın annesi D... Ç...'nin oturduğu, arka kısmında ise şoför yardımcısı Ş... B... ve hemşire Ö... A...'ün olduğu, ambulansın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine doğru yola çıktığı, ambulansın arkasında özel araçla müteveffanın eşi Esma Çelebi, arkadaşları olan T... Ç... ve B... Ç...'ın ambulansı takip ettikleri, bu araçla ambulans arasında yaklaşık 10 dakikalık bir mesafe olduğu,
Ambulans yolda seyir halindeyken Mahmutbey Gişeler gelmeden önce, Çavuşlu Gişeleri geçtikten sonra müteveffaya yapılan iğnenin tesirinin geçtiği, müteveffanın etrafa bakıp başka bir yere gittiğini anladığı ve hırçınlaşmaya başladığı, sedyeye bağlı olduğu kayışları kopardığı, ambulansın sağ sürgülü kapısının camını tekmeleyerek kırdığı, müteveffanın ambulans içinde Ş... B...in sol koluna vurarak/sıkarak kesin adli muayene raporuna göre basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek nitelikte yaraladığı, bunun üzerine ambulansın yolda sağa çekip durduğu, ambulans şoförü R... K...'ın ambulansın kapısını açtığı ve müteveffanın araçtan kaçarak ağaçlık alana doğru kaçtığı, ailesinin onu yaklaşık 40-45 dakika aramasına rağmen bulamadığı, bunun üzerine ambulansın ve müteveffanın yakınlarının Y...'deki eve geri döndükleri ve burada bekledikleri,
Müteveffanın muhtemelen otostop çekerek .... marka bir araca bindiği, araçla beraber C... mah. T.... Konutları yolu üzerinde bulunan T... Petrol'e geldiği, burada araçtan indiği, burada bulunan T... S...'den kendisini Y...'e götürmesini istediği, T... S...'nin kabul ettiği, T...in beyanında; müteveffa'nın ayakkabılarının olmadığını, üzerinde şort ve tişort olduğunu, sağ elinde ve ayaklarında kan olduğunu, başının sağ şakak kemiğinin bulunduğu yerde kızarıklık olduğunu, müteveffanın kendisinin ... plakalı gri renkli ... marka arabasına bindiğini, kendisinin müteveffanın akıl sağlığının bozuk olduğunu anladığı, müteveffanın eşini ve abisi olduğunu söylediği şahsı öldüreceğinden bahsettiğini, zaman zaman Allah diye bağırdığını ve arabanın ön ve arka kapı adasında bulunan direk kısmına vurduğunu, ... beyan etmiştir.
Müteveffanın T... S...'nin kullandığı araç içinde yolcu koltuğunda Y..'deki evine geldiği, müteveffanın burada T... Ç...'ı yanına çağırdığı, bu araçla beraber müteveffanın akrabası olan S... F...'ın ... Kapaklı'daki evine gittikleri, T... S...'nin oradan ayrıldığı,
Müteveffa'nın S....'nin evinde olduğunu öğrenen annesi D... Ç...'nin ambulansla Kapaklı Polis Merkezi'ne giderek müteveffanın kendisine zarar verebileceğinden bahisle yardım istediği, müteveffanın başka akrabalarının da polis merkezine gidip yardım istediği, polislerin de kabul ettiği, ambulans ve polislerin müteveffanın bulunduğu Kapaklı'daki adrese gittikleri, burada müteveffanın yakınlarının polis memurlarını uyarıp müteveffanın silahlarını alıp kendisine ve çevredekilere zarar verebileceğini söyledikleri, bunun üzerine polis memurlarının silahlarındaki şarjörlerini çıkartıp ceplerine koydukları, müteveffanın yakınlarının polisin geldiğini öğrenince müteveffayı Y....'deki kendi evine götüreceklerini söyleyerek ikna edip dışarı çıkarttıkları, polislerin müteveffayı ikna etmek için konuştukları, ...
Olayı doğrudan gören tanıklar ...'ın beyanlarına göre; polislerden birinin müteveffanın koluna girerek 'gel ambulansa gidelim' dediği, müteveffanın de ona 'namazımı kılayım nereye istiyorsanız gideriz' dediği, bunun üzerine polislerin ona 'önce ambulansa binelim sonra hep beraber namaz kılarız' dedikleri, bu sırada müteveffanın koluna iki tane polisin girdiği, müteveffanın polislerin kendisini bırakması için iki elini havaya kaldırdığı yukarıda birleştirdiği ve önünde kendisini ikna etmeye çalışan polis memurunun (Ö... A...) boynuna vurduğu, bunun üzerine yanındaki polislerin coplarını çıkardıkları, müteveffanın da ilk vurduğu polis memuruna elinin tersiyle yüz kısmına vurduğu ve polisin yere düştüğü, bunun üzerine diğer polislerin müteveffaya copla vurmaya başladıkları,
Olay sırasında arbedenin yaşandığı, polis memurlarının müteveffayı etkisiz hale getirmek için cop ve biber gazı kullandığı, müteveffanın da bu uygulamaların üzerine daha da sinirlenip polis memurlarına vurduğu, müteveffanın 185 cm boyunda, 116 kilo ağırlığında ve güçlü olması sebepleriyle arbedenin bir süre devam ettiği, daha sonra polis memurlarının müteveffanın akrabalarının da yardımıyla müteveffayı yüzü koyun yere yatırdıkları ve kelepçeledikleri, müteveffanın yakınlarının onun ayaklarını iple bağladığı, bu sırada hemşireÖ... A...'ın müteveffaya iğne yaptığı, yine müteveffanın yakınlarının onu sedye yüzüstü yatırıp ipin kalan kısmıyla bağladıkları, müteveffayı ambulansa bindirdikleri, ambulansla Çerkezköy Devlet Hastanesine götürdükleri, acil doktoru olan H... K...'ın yaptığı incelemede Ali Çelebi'nin hastaneye eks duhul halde getirildiğinin tespit edildiği, hastanede yaklaşık olarak 45 dakika CPR yapıldığı, yanıt alınamayınca Ali Çelebi'nin ölü olarak kabul edildiği,
Olay yeri inceleme raporu, olay yeri krokisi, tutanaklar, Adli Tıp raporları, fotoğraflar, ölü muayene tutanağı, kesin adli muayene raporları, tanık, şüpheli, şikayetçi beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Polisin zor kullanma yetkisinin Polis Vazife Salahiyet Kanunu’nun 16. maddesinde ifade edildiği, burada polisin görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde bu direnişi kıracak ölçüde zor kullanabileceği, bunun için bedeni kuvvet, kelepçe, cop, göz yaşartıcı gaz kullanabileceği belirtilmektedir. Olay günü polislerin idari görevleri kapsamında, müteveffanın kendisine ve çevresine zarar verebileceğinden bahisle kendisinden yardım isteyen müteveffanın yakınlarına yardım etmek için olay yerine gittikleri, müteveffayı nazikçe ambulansa davet ettikleri, ancak müteveffanın şizofren hastası olması, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gitmek istememesi ve polislerin kendisini buraya getireceklerini anlaması üzerine burada bulunan polis memurlarına vurmaya başladığı, bunun üzerine polis memurlarının müteveffaya orantılı bir kuvvet uygulayarak (bedeni kuvvet, kelepçe, cop, göz yaşartıcı gaz) müteveffayı kelepçeleyip etkisiz hale getirdikleri, müteveffa etkisiz hale geldikten sonra herhangi bir kuvvet uygulamadıkları,
Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 2014/66390/2653 sayı 2541 karar ve 11/06/2014 tarihli Adli Tıp Raporu'nda; müteveffanın kafatasında kırık, kafa içi kanama, beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ ve büyük damar yaralanması tarif edilmediği için travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı ve kronik kalp damar hastalığı bulunan müteveffada ölümün uyuşturucu entoksikasyonu ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu oy birliği ile ifade edildiğinden, polis memuru olan şüpheliler .... ın müteveffaya orantılı kuvvet uyguladıkları ve bu kuvvetin müteveffanın ölümüne sebebiyet vermediği, bu haliyle bu şüphelilerin üzerine atılı suçun maddi-manevi unsurlarının gerçekleşmediği,
Yine Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 2014/66390/2653 sayı 2541 karar ve 11/06/2014 tarihli Adli Tıp Raporu'nda; ambulansta görevli yardımcı sağlık personeli olan şüpheli hemşire Ö... A...'e kusur atfedilemeyeceği oy birliği ile ifade edildiğinden, şüpheli Ö...'nin üzerine atılı suçun maddi-manevi unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla, (kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi)."
49. Başvurucunun bu karara itirazı, Çorlu Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/9/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...
CMK’nın 172. maddesinde '(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir… (2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.' hükmü yer almakta olup yeni delil meydana çıkması halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabileceği muhakkaktır.
Usul ve Yasaya uygun olduğu anlaşılan Çerkezköy C. Başsavcılığının 18/07/2014 tarih ve 2013/5155 Soruşturma 2014/3130 Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair kararındaki gerekçeye görekovuşturmaya yer olmadığına dair kararda isabetsizlik olmadığı görülmekle aşağıdaki gibi (karar vermek gerekmiştir)."
50. Bu karar, başvurucuya 9/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup 6/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
51. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 13. maddesinin 27/3/2015 tarihli ve 6638 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle değişiklik yapılmadan önceki ilgili bölümü şöyledir:
" (Değişik: 3/8/2002-4771/10 md.)
Polis,
F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
eylemin veya durumun niteliğine göre; yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar. Yakalanması belirli bir usule bağlanmış kişilerle ilgili kanun hükümleri saklıdır.
..."
52. 2559 sayılı Kanun'un “Zor ve silah kullanma” kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:
“(Değişik: 2/6/2007-5681/4 md.) Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
d) (Ek: 27/3/2015-6638/4 md.) Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıyı teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir.”
53. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlıklı ikinci bölümünün “Kanunun hükmü ve amirin emri” kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.
(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.
(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.
(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur."
54. 5237 sayılı Kanun’un “Meşru savunma ve zorunluluk hâli” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Birleşmiş Milletler Belgeleri
55. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
56. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü olarak anılmaktadır.) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:
" Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır."
57. 18/12/2008 tarihli ve 27084 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 30/3/2007 tarihli BM Engelli Hakları Sözleşmesi'nde engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik etmek, korumak ve sağlamak ile doğuştan sahip oldukları onura saygıyı güçlendirmenin amaçlandığı belirtilmiştir. Adı geçen Sözleşme'de engelli kişiler; çeşitli engellerle karşılaşmaları hâlinde diğerleriyle eşit bir şekilde topluma tam ve etkili şekilde katılmalarını engelleyen uzun süreli fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal sakatlığı olan kişiler olarak tanımlanmıştır.
2. Avrupa Konseyi Belgeleri
58. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme/AİHS) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."
59. Sözleşme'nin 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
60. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının, Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
61. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin "minimum ağırlık eşiğini" aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
62. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin “tartışılabilir” ve “makul şüphe uyandıran” kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
63. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
64. Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
" Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."
65. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 5/9/1995, § 161). Mahkeme, yaşama hakkı kapsamında incelediği McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık davasında verdiği kararla devletin etkili soruşturma yükümlülüğü bulunduğunu ilk kez belirgin bir şekilde karar altına almıştır.
66. Mahkemeye göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli değildir (Salman/Türkiye [BD], B. No: 21986/93, 27/6/2000,§ 105; Şener Can ve diğerleri/Türkiye, B. No: 27446/12, 24/11/2014, § 37). Devletin doğal olmayan her ölüm olayında -öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük hâline gelmiştir.
67. Mahkeme, 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği kararda ise devletin yükümlülüğündeki etkili soruşturmanın ilkelerini belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4/5/2001). "Jordan Prensipleri" olarak anılan bu ilkeler, Mahkemenin tamamen yeni belirlediği ilkeler değildir. Yukarıda belirtilen McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık kararından beri önüne gelen davalarda uyguladığı birtakım ilkelerin sistematikleştirilmesinden ibarettir. Mahkemenin yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin belirlediği ilkeler şöyledir:
- Soruşturma makamlarının yaşama hakkıyla ilgili konulardan haberdar olduklarında kendiliğinden harekete geçmeleri (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 105)
-Soruşturma makamlarının bağımsız olmaları (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 106)
- Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya yarayabilecek bütün delillerin toplanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 107)
- Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 108)
- Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması, her olayda ölen kişinin yakınlarının veya başvurucunun meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık,§ 109)
V. İNCELEME VE GEREKÇE
68. Mahkemenin 19/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
69. Başvurucu; şizofreni hastası olan eşinin Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürülmek istenirken polis memurlarınca cop, göz yaşartıcı gaz ve kelepçe kullanıldığı için maruz bırakıldığı orantısız güç nedeniyle vücut ve ruhsal bütünlüğünün zarar gördüğünü ve bu olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
70. Somut olayda başvurucu, ölen eşine yönelik eylemler nedeniyle şikâyette bulunmaktadır. Bu nedenle başvuruda öncelikle başvurucunun ileri sürdüğü bu şikâyet yönünden mağdur statüsüne sahip olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
71. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
73. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
74. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden dolayı "kişisel olarak" ve "doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
75. Bu üç temel koşula ilave olarak anılan Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine, ancak Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca göre Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi "mağdur" statüsü kazanamaz (Fetih Ahmet Özer, § 25).
76. Bireysel başvuruda "mağdur" kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır. Ayrıca mağdur kavramının yorumu, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup bu kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Mahmut Tanal (2), B. No: 2014/11438, 23/7/2014, § 20).
77. Bireysel başvuruda, bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).
78. Öte yandan bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve Sözleşme'nin ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de "dolaylı mağdur" sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).
79. Diğer taraftan "dolaylı mağduriyet"in ortaya çıkması, somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine bağlı olarak değişebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşama hakkının söz konusu olduğu- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabileceklerine de karar vermiştir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782 11/3/2015).
80. Mevcut başvuruda da başvurucunun yakını olayda yaşamını yitirmiştir. Bu nedenle bizzat başvuru yapma imkânı doğal olarak bulunmamaktadır. Başvurucu kendisi bakımından doğrudan mağduriyetini ileri sürerek değil ölen yakınına yönelik eylemleri şikâyet konusu yapmıştır. Dolayısıyla başvuruda mağdur statüsü bakımından bir sorun bulunmamaktadır.
81. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının Maddi Boyutu Yönünden
Genel İlkeler
82. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında mağdurların eylemi veya yetkililerin saiki ne olursa olsun kötü muamele yasağının ihlal edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Saikin önemi ne kadar yüksek olursa olsun yaşam hakkı gibi en zor koşullarda bile işkence, eziyet veya insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yapılamaz. Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrası gereğince savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde bile bu yasağın askıya alınmasına izin verilmemiştir. Anılan maddelerdeki hakkın mutlaklık niteliğini güçlendiren felsefi temel, söz konusu kişinin eylemi ve suçun niteliği ne olursa olsun herhangi bir istisnaya veya haklılaştırıcı faktöre veya menfaatlerin tartılmasına izin vermemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 104).
83. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenmez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
84. Aynı şekilde bir muamelenin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde tutulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
85. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza” olarak tanımlanabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
İlkelerin Olaya Uygulanması
86. Somut olayda polis; ciddi zihinsel bozukluğu olan, kendisinin, çevresindekilerin, başkalarının yaşamı ve vücut bütünlüğü için tehlike yaratabilecek bir kişinin götürülmek istendiği ambulanstan kaçarak kendi (polis) görev bölgesi içinde bulunan bir eve geldiğine, bu kişinin yakın zamanda saldırgan davranışlar sergilemeye başladığına, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine derhâl götürülmezse çok vahim sonuçlarla karşılaşılabileceğine ilişkin bir başvuru almıştır.
87. Müteveffanın annesi bir ambulansla, diğer yakın akrabaları ise başka yollarla Polis Merkezine gelmişler; sabah saatlerinde Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürülmesi için çaba gösterilen müteveffanın ambulansa maddi zarar verip ambulansla gelen kişiye de saldırdığını söylemişlerdir. Polis memurları, bu konuda resmî bir görevlendirmeleri bulunmadığından olay yerine gidip gitmemekte önce tereddüt yaşamışlar, akabinde ise durumun ciddiyeti ve aciliyetini dikkate alarak olay yerine gitmişlerdir.
88. Öncelikle somut olay açısından güç kullanmanın koşulları değerlendirirken müteveffanın ciddi bir psikiyatrik rahatsızlığının olduğunun gözönünde tutulması gerektiğini ifade etmek gerekir. Bu bağlamda psikiyatrik rahatsızlığı olan kişilerle iletişime geçmenin özel bir eğitim gerektirdiği ve bu nitelikte bir eğitime sahip olunmaması durumunda somut olayda olduğu gibi polisin bu tür bir rahatsızlığa sahip kişiyle iletişime geçme çabasının boşa çıkacağı belirtilmelidir.
89. Bu nedenle psikiyatrik rahatsızlığı olan kişileri -istekleri olmaksızın- bir sağlık kuruluşuna götürme işleminde yetkili kişiler, yanlarında mümkünse bu konuda özel eğitim almış bir sağlık personeli bulundurmalıdır ya da bu tür işlemler, özel eğitim almış kişiler tarafından gerçekleştirilmelidir. Bunun mümkün olmaması durumunda ise psikiyatrik rahatsızlığı olan kişilerin sağlık personeline ya da kendilerine karşı çıkarak direneceği dikkate alınıp yetkili kişiler tarafından bu konuda uygun bir yöntem belirlenmesi, istenmeyen sonuçların doğmasının önüne geçilmesi bakımından önem arz etmektedir. Ancak kolluk güçlerinden, bu davranışlarla baş etme konusunda uzmanlığa dayalı becerilere sahip olmaları beklenemeyecektir.
90. Mevcut olayda polisin, müteveffanın isteği olmaksızın bir ambulansla hastaneye nakledilmesi konusunda özel bir eğitim almış sağlık personeli bulunmaksızın girişimde bulunmak zorunda kaldığı ortadadır. Yukarıda ayrıntılarıyla ifade edildiği üzere müteveffa -yakınları dâhil ifadesine başvurulanların anlatımlarına göre- kendisinin ve bir başkasının yaşamı veya vücut bütünlüğü için çok tehlikelidir ve müteveffayla uygun şekilde iletişim kurabilecek bir uzmana ulaşılması için yeterli zaman bulunmamaktadır. Bu durumun daha da ötesinde müteveffayı almak için gelen ambulanstaki kişilerin bu konuda uzman olup olmadıklarının polis memurlarına bildirildiğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belge de soruşturma dosyasında bulunmamaktadır. Bu nedenle somut olayda, polis memurlarının ambulansla gelen kişilerin uzmanlığı konusunda haklı bir beklenti içinde olabilecekleri bir durumun söz konusu olduğu sonucuna varılmıştır.
91. Başvuruda güç kullanmayı gerektiren bir durumun olup olmadığı değerlendirilirken ikinci olarak güç kullanmanın hukuka uygun olup olmadığı, sonrasında ise zorunlu olup olmadığı değerlendirilmelidir.
92. 2559 sayılı Kanun'un kapsamında polis memurlarının toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastasını yakalama kontrol altına alma görevi bulunmaktadır (bkz. § 51). Anılan Kanun'da, polis memurlarının bu görevlerinin ifası sırasında bir saldırıya maruz kalmaları, aktif veya pasif direnmeyle karşılaşmaları durumunda bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkili olduğu, bu kapsamda direnmenin mahiyetine ve derecesine göre direnenleri etkisiz hâle getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedensel kuvvet, maddi güç ve kanuni şartlar gerçekleştiğinde silah kullanabileceği de belirtilmiştir (bkz. §§ 52, 53).
93. Aynı maddede polisin kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın 5237 sayılı Kanun'un meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunabileceği hükmüne yer verilmiştir.
94. Başvuru konusu olayda polis memurları olay yerine geldiklerinde müteveffa ambulansa binmesi konusunda akrabaları tarafından ikna edilmeye çalışılmış ancak bu mümkün olmamıştır. Ardından iki memur tarafından müteveffanın koluna girilerek bir yandan ikna edilmeye bir yandan da ambulansa götürülmeye çalışılması sırasında müteveffa, memurlara eliyle peş peşe şiddetle vurmuş ve birkaçını vurarak yere düşürmüştür. Müteveffa, polise direnmekle kalmamış; onlara saldırmıştır. Aynı zamanda müteveffa, sadece polis memurları için değil diğer kişiler için de çok tehlikelidir ve memurlara ilk saldırısından sonra olay yerinden kaçmaya çalışmıştır. Bu nedenle olay yerinden uzaklaşmasına izin verilmesi üçüncü kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğü bakımından tehlike oluşturmaktadır. Müteveffa, engellenmesi sonucu kaçmayı başaramayınca memurlara yeniden saldırmış ve sekiz memurdan beşini vücutlarının çeşitli yerlerinden yaralamıştır.
95. Bu durumda polis memurlarının ilgili Kanun kapsamında ve meşru savunma hükümleri çerçevesinde zor kullanma yetkisini kullanmalarında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Polis memurlarının zor kullanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı belirlenmekle birlikte olayda bu yetkinin kullanımının zorunlu olup olmadığı ve kullanımında sınırın aşılıp aşılmadığı da incelenmelidir.
96. Müteveffanın kontrol altına alınması için polis memurları tarafından cop, göz yaşartıcı gaz ve kelepçe kullanıldığı, gerçekleştirilen ölü muayene ve otopsi işlemleri sonucunda müteveffanın vücudunda birden fazla yaralanmanın meydana geldiğinin tespit edildiği anlaşılmıştır. 2559 sayılı Kanun'da polisin zor kullanma yetkisi kapsamında bedensel kuvvet ve maddi güç -cop, göz yaşartıcı gaz, kelepçe gibi- kullanabileceği düzenlenmiştir.
97. Anayasa Mahkemesinin, kolluk görevlilerinin toplumsal olaylara müdahalesinde araç olarak kabul edilen, kullanılması ulusal ve uluslararası mevzuatta yasak olmayan göz yaşartıcı gazın kullanım usullerinde öngörülen kriterlerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğine ulaşıp ulaşmadığını denetlediği önceki kararında; bu gazın kullanılmasının bazı sağlık sorunlarına yol açabileceğinin açık olduğuna ve Türkiye Tabipler Birliğinin yayımladığı “Toplumsal Olaylarda Kullanılan Kimyasal Silahlara İlişkin Bilgi Notu"nda Türkiye’de kullanılan gazın solunum darlığı, bulantı, kusma, tahriş gibi sonuçlarının olabileceğinin hatta küçük çocuklarda, yaşlılarda, gebelerde ve kronik rahatsızlıkları olanlarda ölüme varabilecek daha vahim sonuçlar doğurabileceğinin belirtildiğine vurgu yaptığını öncelikle belirtmek gerekir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 91).
98. Ancak Mahkemenin bu kararında; kolluk görevlilerini aşmaya çalışan kişiler dışındaki kişilere doğrudan müdahale olduğunun tespit edilemediği, ayrıca göz yaşartıcı gazın doğal etkisi dışında başvurucuda bir yaralanma olmadığı ve gazın aşırı kullanıldığına ilişkin herhangi bir doktor raporuna veya başka bir bulguya rastlanmadığı durumlarda başvurucunun bu gazdan etkilenmesinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğini aştığının söylenemeyeceği sonucuna vardığını da ifade etmek gerekir (Anayasa Mahkemesinin benzer kararları için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 92).
99. Somut olayda müteveffa iri cüsseli, bedensel kuvvet bakımından polis memurlarına üstünlük kuran ve bir silah edindiği ya da ele geçirdiği takdirde bunu tehlikeli biçimde kullanma potansiyeli olan bir kişidir. Olaydan önce yakın akrabaları, eline geçirebileceği ve daha sonra ölümcül eylemde bulunabileceği endişesiyle polis memurlarından tabancalarının şarjörlerini çıkarmalarını istemişler; memurlar da bu isteğe uymuşlardır. Ardından müteveffa, ikna edilmeye çalışıldığı sırada tanıkların tamamının anlatımına göre adeta çılgına dönmüş; polis memurlarına şiddetli şekilde elleriyle vurmaya ve önüne çıkana saldırmaya başlamıştır. Müteveffa bir yandan da kaçmak için belli bir yükseklikten atlamış, kendine zarar verecek şekilde olay yerindeki araçları yumruklamış, baş ve gövdesini sağa sola vurmuştur.
100. Yine tanıkların bazılarının anlatımına göre yakınları da müteveffayı kontrol altına almak için uğraş vermiş, yakalamaya çalışmış ve en son polis memurlarıyla birlikte yakaladıktan sonra üstüne çıkarak bir iple sedyeye bağlamışlardır. Tarafsız tanıkların anlatımına göre polis memurları, kontrol altına alındıktan sonra müteveffaya yönelik bedensel ve maddi kuvvet kullanmamışlardır.
101. Diğer taraftan Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürülmeye ilk teşebbüs edildiği sırada ambulanstan kaçtıktan sonra müteveffayı evine getiren tanık T.S.nin söylediğine göre müteveffanın vücudunun çeşitli bölgelerinde yeni oluşmuş yaralar mevcuttur ve bu yaralar kanama oluşturacak kadar ciddidir. T.S. müteveffanın bir kavgaya karıştığını kendisine söylediğini ifade etmiştir.
102. Bu bakımdan müteveffanın bedensel muayenesi sonucunda tespit edilen yaraların tamamının polis memurlarının müdahalesi sırasında meydana gelmediği sabittir. Müteveffada polis memurlarının müdahalesi öncesinde de bazı yaralanmalar meydana gelmiştir. Bunun yanında müteveffa, kontrol altına alınmaya çalışıldığı sırada kendisini yaralayacak tarzda hareket etmiş, ayrıca yakınları da onu sakinleştirmek ve yakalamak amacıyla bedensel kuvvet kullanmışlardır.
103. Diğer taraftan görgü tanıkların anlatımlarına göre polis memurlarının tamamı göz yaşartıcı gaz, kelepçe ve cop kullanmamıştır. Ayrıca bazı tanık anlatımlarına göre polis memurları, müteveffanın saldırısının gerçekleşmesinin ardından önce müteveffanın ayak ve kol bölgelerine copla vurmuşlar ancak saldırının devam etmesi üzerine olayın kontrolünü sağlamak amacıyla müdahalelerinin dozunu kademeli olarak artırmışlardır.
104. Tüm bu değerlendirmeler ışığında ve mevcut bilgi ve belgelere göre polis memurlarının müteveffaya yönelik olarak zor kullanmalarının hukuka uygun ve gerekli olduğu sonucuna varılmış; ayrıca memurların bu yetkilerinin sınırlarını, kendilerine saldırılmasından ötürü sırf bir misilleme veya bedensel ceza oluşturması kastıyla ya da taksirle aştıkları tespit edilememiştir. Dolayısıyla olayda hukuka aykırı, gereksiz ve orantısız bir bedenî ve maddi kuvvet uygulanarak müdahalede bulunulduğu söylenemez.
105. Açıklanan nedenlerle işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
ii. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının Usule İlişkin Boyutu Yönünden
106. İşkence ve kötü muameleye ilişkin ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmeli, bir şikâyet olmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116).
107. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
108. Ceza soruşturmasının etkinliğini sağlayacak hususlardan biri, fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda mağdurun meşru menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde sürece katılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
109. Kamu görevlileri tarafından yapıldığı iddia edilen kötü muameleler hakkında yürütülen soruşturmaların etkili olması için soruşturmadan sorumlu olan, inceleme ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
110. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).
111. Başvuru konusu olayda yetkili makamlar, olayın bildirilmesi üzerine derhâl ve resen harekete geçerek olay hakkında bir soruşturma açmıştır. Bu soruşturmada yürütülen işlemlere bakıldığında olaya karışan kolluk görevlilerinin soruşturmaya katılmadığı, soruşturmanın bizzat Cumhuriyet Savcısı tarafından yürütüldüğü, nitelikleri ve özellikleri gereği kolluğun yürütmesi gereken bazı soruşturma işlemlerinin ise olaya karışan görevliler dışındaki bu kişilerle birlikte görev yapmayan polis memurlarınca gerçekleştirildiği görülmüştür. Bu bakımdan kötü muamele şikâyetleriyle ilgili olarak soruşturmada bağımsızlık ve tarafsızlık açısından herhangi bir sorun bulunmamaktadır.
112. Ayrıca soruşturmada, yukarıda genel ilkeler bölümünde ifade edilen başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması, soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekliliği konularında başvurucu tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konularda bir eksikliğin de bulunmadığı görülmektedir. Başvurucunun soruşturma sonucunda verilen karara itiraz ederek ve taleplerini ileri sürerek bu sürece katılabildiği, olayın niteliği gereği maddi delil incelemeleri yapılması, görgü tanıklarının ifadelerinin alınması, Adli Tıp raporlarının düzenlenmesi gibi birbirinden farklı nitelikte ve çok sayıda soruşturma işlemi gerçekleştirilmesinin gerekmesine rağmen soruşturmanın makul bir sürede tamamlanabildiği anlaşılmıştır.
113. Bununla birlikte kötü muamele iddiasına yönelik soruşturmalarda en temel husus, mağdur veya somut olayda olduğu gibi bu mümkün olmadığı takdirde yakınları ile olayın görgü tanıklarının ifadelerinin alınması ve doktor muayenesinin geciktirilmeden ayrıntılı olarak yapılmasıdır. Zira doktor raporu; bu şikâyet bakımından iddia edilen muamelenin olup olmadığı, olmuşsa boyutlarının tespiti açısından olmazsa olmaz bir delil niteliği taşımaktadır.
114. Başvuru konusu olayda, müteveffanın vücudunda bulunan yaralara ilişkin olarak vakit geçirilmeksizin ölü muayene ve sistematik otopsi işlemlerinin yapıldığı, ardından Adli Tıp Kurumundan ayrıntılı raporların alınıp bu bakımdan şüpheli bir durumun bırakılmadığı, ayrıca olayla ilgili olarak tespit edilebilen tüm görgü tanıklarının ifadelerinin alındığı anlaşılmıştır.
115. Soruşturmada, bu şekilde deliller toplandıktan sonra elde edilen delillerin tarafsız ve nesnel bir değerlendirilmesi yapılarak olayda kolluk güçlerinin zor kullanmaya ilişkin yetkilerini aşmadıkları, müteveffaya orantılı bir kuvvet uyguladıkları, kendisi ve başkaları bakımından tehlikeli olma durumu ortadan kalktıktan sonra bir kuvvet uygulamadıkları sonucuna varılmıştır.
116. Açıklanan nedenlerle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Yaşama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1- Başvurucunun İddiaları
117. Başvurucu, polis memurları tarafından silahlı güç kullanılması ve ardından sağlık personelinin müdahalesi sonucu eşinin yaşamını yitirdiğini, ayrıca ölümün etkili soruşturulmadığını belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; olayla ilgili olarak yeniden soruşturma başlatılması ve manevi tazminata karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
118. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).
119. Başvuru konusu olayda başvurucu Esma Çelebi, müteveffa Ali Çelebi'nin eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamakla birlikte yaşama hakkı kapsamında ileri sürülen iddiaların kabul edilebilirlik bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekir.
i. Yaşama Hakkının Maddi Boyutu Yönünden
120. Başvurucu, eşinin ölümünün polis memurlarının eylemleri sonucu gerçekleştiğini iddia etmiştir.
121. Bakanlık görüşünde, bu iddiaya ilişkin herhangi bir kabul edilemezlik nedeninin bulunduğu ileri sürülmemiştir.
122. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
"Meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."
123. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, § 44).
124. Olaya ilişkin yürütülen soruşturmada -aşağıda etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin incelemede belirtildiği üzere- Cumhuriyet Savcısı nezaretinde ölü muayene ve sistematik otopsi işlemleri yapılmış ve bu işlemler sonucunda müteveffanın kesin tıbbi ölüm sebebi Adli Tıp Kurumundan ayrıntılı bir rapor alınarak tespit edilmiştir. Bu raporda, müteveffanın travmatik tesirle öldüğüne ilişkin tıbbi delillerin bulunmadığının belirtildiği gibi ölümle sonuçlanabilecek güç kullanımının söz konusu olduğuna ilişkin bir tespitte de bulunulmadığı anlaşılmıştır (bkz. § 30).
125. Dolayısıyla başvuru dosyasında başvurucunun yakınının, polis memurlarının eylemleri sonucunda yaşamını yitirdiği izlenimini (şüphesi) doğuracak herhangi bir bilgi veya bulgu bulunmamaktadır.
126. Açıklanan nedenlerle başvurucunun yakınının kolluk güçlerince öldürüldüğünü söyleyebilmeyi mümkün kılar nitelikte her türlü makul şüpheden uzak bir kanıtın bulunmadığı, dolayısıyla bu yöndeki iddiaların soyut ve kanıtlanmamış şikâyetlerden oluştuğu açıkça anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yaşam Hakkının Usule İlişkin Boyutu Yönünden
127. Bakanlık görüşünde, başvurucunun eşinin sağlık personelinin müdahalesi sonucu öldüğü iddiasına ilişkin olarak yaşama hakkı kapsamında “etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülüğün her olayda mutlaka cezai soruşturma başlatmayı ve yürütmeyi gerektirmediği, somut olayda başvurucunun ilgili sağlık personeli veya idare aleyhine adli ya da idari yargıda tazminat davası açtığına ilişkin bir bilginin bulunmadığı, bu durumda başvurucunun hem ilgili sağlık personelinin veya idarenin sorumluluğunun ortaya konulmasına hem de gerektiği takdirde tazminat ödenmesine imkân sağlayacak bir hukuki yoldan kendisini mahrum bıraktığı belirtilerek bu hususun kabul edilebilirlik incelemesi bakımından gözönünde tutulması gerektiği ifade edilmiştir.
128. Somut olayda başvurucunun olaya ilişkin sadece ceza soruşturması sürecini tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda ceza soruşturması sürecinin kesin bir kararla neticelenmesi üzerine yapılan bireysel başvuruda, ileri sürülen bu iddia bakımından başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği hususunun değerlendirilmesi gerekir.
129. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin filleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
130. Yaşama hakkına ilişkin usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin, sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
131. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda, pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
132. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 50; Coşkun Gömüç ve Taşkın Gömüç, B. No: 2013/9597, 21/4/2016, § 64; Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78).
133. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
134. Aynı durum, yetkili kişi ve kurumların mesleki ödevlerini hiçe sayarak sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya vücut bütünlüğüne hastalığının tanı ve tedavisine ilişkin değerlendirme hatasını aşacak şekilde zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde de geçerlidir (Kenan Sayın, § 47).
135. Başvurunun koşulları bu bakımdan değerlendirildiğinde somut olay, bir doktor ya da başka bir sağlık personeli tarafından yapılan tıbbi bir hata yahut hastalık hakkında konulan yanlış bir teşhis nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddiası ile ilgili olmayıp psikiyatrik rahatsızlığı ilgililer tarafından bilinen yahut bilinmesi gereken bir hastanın (müteveffa) bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesine nakli sırasında -ayrıntıları aşağıda ilgili bölümde açıklanacağı üzere- sağlık personeli olup olmadığı dahi açıklığa kavuşturulamamış kişiler tarafından yapılan müdahale sonucu yaşamını yitirdiği iddiasıyla ilgilidir.
136. Anayasa Mahkemesinin hukuk mahkemelerinde ya da idari yargıda tazminat davası açılmadığı gerekçesiyle başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verdiği tıbbi hataya ilişkin bu başvurularda, sağlık personeli tarafından gerçekleştirilen tıbbi müdahale anında veya hastalığın takibinde yapıldığı iddia edilen bir hata yahut hastalık hakkında konulan yanlış bir teşhis sebebiyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddiaları ileri sürülmesine rağmen (Kenan Sayın, Coşkun Gömüç ve Taşkın Gömüç ve Zeki Kartal kararı ile Saadet Ergün ve diğerleri, B. No: 2013/4194, 14/10/2015) somut olay; bu durumlardan farklı olarak herhangi bir sağlık personelinin hatalı bir tıbbi müdahalede yahut hastalık hakkında yanlış bir teşhiste bulunması, başka bir ifadeyle tıbbi hizmetin uygulanması, yeterliliği ve kalitesi ile ilgili değildir. Somut olayda, tıbbi hizmetin bu konuda profesyonelliği bulunan sağlık personeli aracılığıyla bir özel hastane ya da kamu hastanesi tarafından verilmesi söz konusu olmadığından başvuru, bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin tazminat yolu tüketilmediğinden kabul edilemezlik kararı verdiği tıbbi hataya ilişkin diğer başvurulardan farklılık göstermektedir.
137. Bu nedenle başvuruda, Anayasa Mahkemesinin başvuru yollarının tüketilmesi koşuluna ilişkin yerleşik içtihadının (bkz. § 132) uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmış ve ceza soruşturması sürecinin müteveffaya yapılan tıbbi müdahale bakımından da incelenmesinin gerekli olduğu değerlendirilmiştir.
138. Açıklanan nedenlerle ceza soruşturmasına ilişkin sürecin kesinleşmesi sonucunda yapılan bireysel başvuruda, başvuru yollarının tüketilmesi koşulu yönünden herhangi bir eksiklik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
139. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
140. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
141. Yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının da etkili olması için işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin ceza soruşturmasında olduğu gibi;
- Yetkili makamların resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
- Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümler yönünden soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması (Cemil Danışman, § 96),
- Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96) gerekmektedir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
142. Yaşama hakkı kapsamındaki olayla ilgili yürütülen soruşturmada -işkence ve kötü muamele yasağının soruşturulmasında olduğu gibi- yetkili makamların derhâl ve resen harekete geçmesi, soruşturmanın makul bir sürede tamamlanması, başvurucunun gerektiği ölçüde soruşturmaya katılması ve bağımsızlık ile tarafsızlığın sağlanması yönlerinden soruşturmanın yukarıda ifade edilen genel ilkelere herhangi bir aykırılık içermediği görülmüştür.
143. Yine yukarıda yaşama hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelendiği bölümde belirtildiği gibi soruşturmada, müteveffanın polis memurları tarafından öldürüldüğü iddiasına ilişkin olarak gerekli tüm soruşturma işlemlerinin gerçekleştirildiği ve müteveffanın ölüm sebebinin memurların eylemleri sonucu meydana gelmediğinin tespit edildiği anlaşılmıştır.
144. Bununla birlikte yukarıda olaylar ve olgular bölümünde ayrıntılarıyla açıklandığı üzere başvuruya konu olay birden fazla aşamalı olarak gerçekleşmiştir. Bu nedenle soruşturmanın, polis memurlarının olay yerine gelip müteveffanın ambulansa bindirilmesinin ardından gelişen olaylar açısından da ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
145. Soruşturmada müteveffanın yaşamını yitirmesiyle ilgili olarak alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, müteveffanın kronik kalp damar hastalığının bulunduğu ve ölümünün uyuşturucu entoksikasyonu ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, ambulansta görevli yardımcı sağlık personeli olan şüpheli hemşire Ö.A.ya ise bu konuda bir kusur atfedilemeyeceği belirtilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında bu rapora atıfta bulunularak bir sonuca varılmıştır (bkz. §§ 30, 48).
146. Öncelikle bu noktada belirtilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin görevi, herhangi bir soruşturma ya da davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu ve benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları soruşturma makamlarının yetkisi dâhilindedir (Ahmet Gökhan Rahtuvan, B. No: 2014/4991, 20/6/2014, §§ 59, 60).
147. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin mevcut tıbbi bilgilerden hareketle birtakım tahminlere yer vererek bilirkişilerin vardıkları sonuçların veya sahip oldukları bilimsel bakış açılarının doğru olup olmadığını irdeleme görevinin de bulunmadığı belirtilmelidir.
148. Gerçekleşen bir ölüm olayına ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevi olmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, § 68).
149. Somut olayda müteveffa, soruşturmada elde edilen bilgilere göre olay yerinden Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine nakledilmesi için ambulansa bindirildiği sırada hayattadır ve bindirildikten sonra içinde bazı tanıklar da olduğu hâlde söz konusu Hastaneye gidilmek üzere ambulansla yola çıkılmıştır. Ancak yolda, müteveffanın sağlık durumunda bir anormallik olduğu fark edilerek Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gidilmesinden vazgeçilmiş ve en yakında bulunan Çerkezköy Devlet Hastanesine götürülmesine karar verilmiştir.
150. Ambulansta bulunan tanıklar anlatımlarında; yola çıktıktan bir süre sonra müteveffanın nefes almadığını, ellerinin morardığını ve hareketsiz kaldığını fark edip ambulanstakilere söylediklerini, onların ise bu konuda müdahalede bulunmak yerine önce bu durumun normal olduğunu söylediklerini, ardından durumun ciddiyetinin farkına vararak hemen güzergâhlarının değiştirilmesine karar verdiklerini ifade etmişlerdir. Hatta bir tanık, ambulansta acil müdahale için gerekli solunum maskesi ve benzeri teknik ekipmanın bulunmadığını fark ettiğini, ambulanstakilerin bir anormallik olduğunu anlamalarına rağmen herhangi bir müdahalede bulunmadıklarını ifade etmiştir (bkz. § 39).
151. Soruşturma mercileri ve Adli Tıp Kurumu tarafından, olay yerine gelen ambulansta bulunan kişilerin görevli sağlık personeli olduğu kabul edilmiştir. Oysa bu kişilerden sadece ambulansın şoförü olan R.K.nin özel bir hastanede çalıştığının belirlendiği, müteveffaya birden fazla ilaç enjekte eden A.Ö.nün bir özel hastanede hemşire olarak görev yaptığını söylemesine rağmen bu hususun R.K. tarafından doğrulanmadığı görülmüştür. Ambulansla gelen diğer kişinin ise -kendi anlatımlarından da anlaşılacağı üzere- olaydanbirkaç yıl önce görevinden emekli olmuş bir hasta bakıcı olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu kişiler, ambulansın ait olduğu hastanenin bir görevlendirmesi olmaksızın olay yerine gitmişlerdir (bkz. §§ 44-46).
152. Buna rağmen soruşturmada, A.Ö.nün bir sağlık kuruluşunda hemşire olarak görev yapıp yapmadığı, A.Ö. ve diğerlerinin, bir engellinin nakledilmesi ve gerektiğinde bu kişiye acil yaşamsal tıbbi müdahalede bulunulması konularında mesleki yeterliliğe ve eğitime sahip olup olmadıkları ve dolayısıyla olayın yetkisiz tıbbi girişim niteliğinde olup olmadığı araştırılmamıştır.
153. Yine soruşturmada, bu kişilerin olay yerine getirdikleri ambulansın hasta nakli ve gerektiğinde bir hastayı hayata döndürmek için gerekli teknik cihaz ve donanımı olup olmadığı da belirlenmemiştir. Olay Yeri İnceleme ekibi tarafından ambulans üzerinde bir inceleme yapılmışsa da bu inceleme söz konusu hususları aydınlatmaya yönelik değil müteveffanın ambulansa verdiği maddi zarara ve olayın diğer yönlerine ilişkindir ( bkz. § 31).
154. Müteveffanın olay yerine bir ambulansla gelen, mesleki ehliyetleri ve yeterlilikleri konusunda şüpheler bulunan kişilerin müdahalesi sonucu ve teknik donanımıkonusunda bazı şüpheler ve iddialar bulunan bir ambulanstayken yaşamını yitirmesi, belirtilen hususların araştırılması zorunluluğunu kendiliğinden ortaya çıkartmaktadır. Oysa kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda ve bu kararın atıfta bulunduğu Adli Tıp Kurumu raporunda, müteveffaya ikinci kez ilaç enjekte edilmesinden sonraki sürece ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
155. Aslında soruşturma mercileri ve Adli Tıp Kurumu tarafından, müteveffanın kalbinin ambulanstayken durduğunun sağlık personeli olduğu kabul edilen kişilerce fark edilmesinin gerekip gerekmediği ve gerekiyorsa ve/veya edilmişse neden hemen bu duruma müdahale edilmediğinin -bu tür şüphe ve iddialar bulunmasa dahi- sorgulanmasının gerektiği de söylenmelidir.
156. Sonuç olarak soruşturmada, kronik kalp rahatsızlığı bulunduğu anlaşılan müteveffaya yetkisi ve görevi bulunmayan, ayrıcabu konuda mesleki eğitime ve yeterliliğe sahip olup olmadığı dahi belirlenmeyen kişiler tarafından birkaç saat arayla iki kez uyuşturucu ilaç enjekte edilerek müdahalede bulunulması ve bu müdahaleden sonra müteveffanın yeterli teknik donanıma sahip olduğu konusunda şüpheler bulunan bir ambulansla nakledilmeye çalışılması hususlarında herhangi bir soruşturma işlemi gerçekleştirilmemiş; bu hususların müteveffanın ölümü üzerinde bir etkisinin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır.
157. Dolayısıyla soruşturmada, olayın tüm yönlerinin aydınlatılması ve buna göre ölümde varsa sorumlulukları bulunanların belirlenmesi için gerekli tüm delillerin toplanmadığı sonucuna varılmıştır.
158. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
159. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
160. Başvurucu 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
161. Başvuruda yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
162. Yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yürütülmesinde hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Çerkezköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
163. Yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
164. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşama hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi ve usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının maddi ve usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Çerkezköy Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL başvuru harcı ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.