TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ESMA ÇELEBİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17591)
|
|
Karar Tarihi: 19/4/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 31/5/2017-30082
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
Esma ÇELEBİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Egemen
GÜRCÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ruh ve sinir hastalıkları hastanesine götürülmek
istenen şizofreni hastasının kolluk tarafından orantısız güç kullanılması ve
sağlık personelinin müdahalesi sonucu yaşamını yitirmesi ile bu olayla ilgili
olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle işkence ve kötü
muamele yasağı ile yaşama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 1976 doğumludur ve Tekirdağ'da yaşamaktadır.
Başvurucunun birlikte yaşadığı eşi 1979 doğumlu Ali Çelebi'ye (A.Ç.) olay
tarihinden önce sağlık kuruluşları tarafından şizofreni tanısı konmuştur.
10. A.Ç. birer yıllık aralıklarla ailesi tarafından Bakırköy Ruh
ve Sinir Hastalıkları Hastanesine (Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi)
götürülerek belirli bir süreyle burada kalmakta ve kendisinin tedavisine bu
şekilde devam edilmektedir.
11. A.Ç. olay tarihinden on beş yirmi gün önce saldırgan
tavırlar sergilemeye ve başvurucuyla müşterek olarak yaşadıkları evdeki
eşyalara -evin balkonundan atarak veya başka şekillerde- zarar vermeye
başlamıştır. Yakınları, kendisine veya çevresindekilere zarar vereceğinden
endişelenerek A.Ç.yi yeniden Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine götürmeye karar vermiş ve bunun için İstanbul'daki
özel bir hastanede ambulans şoförü olarak görev yapan R.K. ile görüşerek belli
bir ücret karşılığında anlaşmışlardır.
12. Olay tarihi olan 4/8/2013
günü söz konusu özel hastanenin ambulansı, başvurucuyla A.Ç.nin birlikte yaşadığı eve gelmiştir. Ambulansta başvurucunun daha önce görüştüğü şoför R.K.
dışında, Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesindeki hasta bakıcılığı görevinden 2010 yılında emekli olmuş Ş.B. ve kendi beyanına göre başka bir özel hastanede
hemşire olarak görev yapan Ö.A.
bulunmaktadır. Olaya ilişkin soruşturmada dinlenen bazı tanıklar, ambulansta
bir kişinin daha bulunduğunu söylemişlerse de söz konusu soruşturmada böyle bir
kişinin varlığı tespit edilmemiştir.
13. A.Ç. başvuru belgelerinden -otopsi
raporundan- anlaşılabildiği kadarıyla 185 cm boyunda ve 116 kg ağırlığında iri cüsseli biridir ve ambulans eve geldiğinde de
saldırgan davranışlarını sürdürmektedir. A.Ç. ambulansla gitmek istememiş ancak yakınlarının ilçedeki devlet
hastanesine kontrol için götürülüp sonrasında hemen geri getirileceğini
söylemeleri üzerine saldırgan tavır sergilemesi neticesinde çağrılan jandarma
kuvvetlerinin olay yerine gelmesinden sonra gitmeye ikna olmuştur.
14. Ö.A. evden ayrılmadan önce A.Ç.ye sakinleşmesi için ilaç
enjekte etmiş, ardından A.Ç. jandarma eşliğinde bir sedyeye yatırılıp
bağlandıktan sonra ambulansa bindirilebilmiştir. Daha sonra ambulans, içinde A.Ç.nin annesi D.Ç. de olduğu hâlde Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine doğru yola çıkmış; başvurucu Esma Çelebi ile
arkadaşları T.Ç. ve B.A.Ç. de başka bir araçla ambulansı takip etmeye başlamışlardır.
Jandarma kuvvetleri ise Tekirdağ'da kalmışlardır.
15. Ambulans şehirler arası yolda Ruh ve Sinir Hastanesine doğru
ilerlerken A.Ç.ye enjekte edilen sakinleştirici ilacın etkisi geçmiş ve A.Ç.
etrafa baktığında ilçedeki Devlet Hastanesinden başka bir yere götürüldüğünü
anlayarak hırçınlaşmaya başlamıştır. Ardından bağlı olduğu kayışları kopartarak
sedyeden kurtulmuş ve ambulansın kapı camını tekmeleyerek kırmıştır. Ayrıca
yanında oturan Ş.B.ye saldırarak sol kolundan basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek
nitelikte onu yaralamıştır.
16. Bunun üzerine ambulans şoförü R.K. ambulansı durdurarak arka
kapıyı açmış, A.Ç. de açık olan bu kapıdan çıkarak yakındaki ağaçlık alana
kaçmıştır. Ambulansın arkasından başka araçla gelen başvurucu ve arkadaşlarının
bu ağaçlık alanda bir süre aramalarına rağmen onu bulamamaları üzerine ambulans
ve diğer araçtakiler, son çare olarak eve dönmüş ve A.Ç.nin
gelmesini beklemeye başlamışlardır.
17.A.Ç. ise bir süre sonra kaçtığı yerden başka bir bölgedeki
akaryakıt istasyonunag elmiş ve burada akaryakıt alıp
aracını temizletmek için bulunan T.S. isimli kişiden kendisini evine
götürmesini istemiştir. A.Ç. akaryakıt istasyonuna geldiğinde T.S.nin anlatımına göre A.Ç.nin
ayakkabıları yoktur, sağ eli ve ayakları kanlıdır, ayrıca sağ şakak kemiğinin
bulunduğu bölgede ve dizlerinde kızarıklık bulunmaktadır.
18. T.S.nin söylediğine göre A.Ç.ye
yardım etmek için onu evine götürmeye karar vermiş, aynı zamanda tavırları ve
görünüşü nedeniyle kendisinden korkmuş ve çekinmiştir. T.S.nin
aracıyla yola çıktıklarında A.Ç. eşini ve ağabeyini öldüreceğini söyleyip zaman
zaman anlamsız bir şekilde bağırmakta, ayrıca aracın ön ve arka kapı arasında
bulunan direk kısmına eliyle vurmaktadır.
19. T.S. ve A.Ç. bir süre sonra A.Ç.nin
evine gelmişlerdir. A.Ç. araçtan inmeden arkadaşı T.Ç.yi
yanına çağırmış ve ardından hep beraber aynı araçla A.Ç.nin
akrabası olan S.F.nin Kapaklı Semti'ndeki evine gitmişlerdir. T.S., A.Ç.yi ve T.Ç.yi bıraktıktan sonra buradan ayrılmıştır. Ancak
söylediğine göre ayrılacağını A.Ç.ye söylemekten tavırları nedeniyle çekinmiş
ve bir bahane uydurup araçtan inmemeyi başararak olay yerinden
uzaklaşabilmiştir.
20. T.S.nin
olaydan sonra 5/8/2013 tarihinde Çerkezköy Emniyet Asayiş Müdürlüğünde (Asayiş Müdürlüğü)
alınan ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... marka araçtan ... daha önceden
çalıştığım marketten alışveriş yapmasından dolayı tanıdığım bir erkek şahıs
indi, şahsın adını bilmiyorum, ayaklarında ayakkabıları yoktu, üzerinde tişört
ve şort vardı. Sağ elinde kan ve ayaklarında kan vardı, başının sağ şakak
kemiğinin bulunduğu yerde kızarıklık vardı, sanki başını bir yere vurmuş veya
başına birisi bir şey vurmuş gibi görünüyordu, dizlerinde de kızarıklık vardı,
sanki biriyle boğuşmuş veya sürüklenmiş gibi görünüyordu, ... şahsı aracımın ön
koltuğuna aldım. Şahıs bana kavga ettiğini söyledi oysa ben ona hiçbir şey
sormamıştım. Görünüş itibarıyla benim 2-3 katımdı, akli dengesi bozuk gibi
görünüyordu, bu sebeple çekindiğim için hiçbir şey sormadım. ... öldüreceğini
söylüyordu, evde emanet olduğunu söyleyerek sanki silaha benzer bir şey
olduğunu ima ediyordu. ... Kapaklı'ya giderken arkada
oturan ismini bilmediğim şahsa hitaben 'emanetleri çantaya koy ve bana getir'
diyordu, sanki gittiği yerde silah ve benzeri malzeme bulunduğu imasında
bulunuyordu..."
21. A.Ç.nin S.F.nin
evine gittiğini öğrenen annesi D.Ç., ambulansla Kapaklı Polis Merkezine (Polis
Merkezi) gelerek buradaki polis memurlarına A.Ç.nin
kendisine ve çevresindekilere zarar verebileceğini söylemiş; Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine nakli konusunda onlardan yardım istemiştir. D.Ç.,
ambulansla gelenlere de daha önce ve Polis Merkezine birlikte giderlerken
oğlunun bir süredir çok tehlikeli ve saldırgan davranışlar sergilediğini, bu
nedenle derhâl ve mutlaka Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürülmesi
gerektiğini, aksi hâlde kendisine veya başkalarına zarar verebileceğini, bu
mümkün olmadan ambulanstan inmeyeceğini söylemiştir. Başka akrabalarının da
Polis Merkezine gelerek aynı konuda yardım istemeleri üzerine buradaki polis
memurları, önce bu konuda resmî bir görevlendirme olmadığı için tereddüt
yaşamışlar; ardından bir kısmı durumun ciddiyeti ve aciliyeti
nedeniyle ekip araçlarıyla gelen ambulansı takip ederek Kapaklı'daki
eve gitmiştir.
22. Polis memurları tarafından 4/8/2013 tarihinde saat 17.30'da
düzenlenen ihbar tutanağının ilgili bölümü şöyledir:
"... Saat 17.00 sıralarında ... camı
tamamen kırık ambulansla gelen ... sabah saatlerinde akli dengesi bozuk olan
A... Ç... isimli şahısı Jandarma eşliğinde
sakinleştirici iğne vurarak yatıştırdıktan sonra ambulansa bindirdiklerini, ...
tekrar saldırmaya başlayıp ambulansın camını kırarak olay yerinden kaçtığını,
... saldırgan tavırlar
sergilediğini ve kendisine ve çevresindeki insanlara zarar verdiğini, 6-7
kişinin zapt edemediğini, ... son günlerde hastalığının ilerleyerek
çevresindeki bütün insanlara saldırdığını, ... şahsı tekrar ambulansa bindirmek
için görevli polis talep etmeleri üzerine (olay yerine gidildi)."
23. Burada A.Ç. akrabaları tarafından ambulansa yeniden binmesi
konusunda ikna edilmeye çalışılmışsa da başarılı olunamamıştır. A.Ç.nin ambulansa binmeyi reddetmesi sonucu polis memurları
ve A.Ç. arasında bu konuda bir mücadele başlamıştır. Bu mücadele sırasında bazı
polis memurları yaralanmış, bazı polis memurları da A.Ç.ye karşı cop, biber
gazı ve kelepçe kullanmışlardır.
24. Yaşanan bu arbede sonrasında kontrol altına alınarak
ambulansa bindirilebilen A.Ç.ye A.Ö. tarafından ikinci kez ilaç enjekte
edilmiş, ardından ambulansla yeniden Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine
doğru yola çıkılmıştır.
25. Yolda A.Ç.nin durumunun kötü
olduğu fark edilerek Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gidilmesinden
vazgeçilmiş ve A.Ç., Çerkezköy Devlet Hastanesine (Devlet Hastanesi)
götürülmüştür.
26. A.Ç., Devlet Hastanesine
getirildiğinde Acil Servis Doktoru H.K.nin yaptığı kontrolde kalbinin durmuş olduğunun -yaşamını
yitirdiğinin- tespit edilmesi üzerine Hastanenin Acil Servis ünitesinde bir
süre yeniden canlandırma işlemi (CPR) yapılsa
da bu işleme yanıt alınamamıştır.
27. Ölüm,
Çerkezköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) bildirilmiş;
Cumhuriyet Başsavcılığı olay hakkında aynı gün soruşturma açmıştır. Nöbetçi
Cumhuriyet Savcısı, bu soruşturma kapsamında Devlet Hastanesine giderek ölü
muayene işlemi yapmış ve buna ilişkin bir tutanak düzenlemiştir.
28. Ölü
muayene sonucunda kesin ölüm sebebinin belirlenebilmesi içinmüteveffaya
ait cesedin sistematik otopsisi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas
Dairesine (Morg İhtisas Dairesi) gönderilmesine karar verilmiştir.
A. A.Ç. Hakkında Düzenlenen
Ölü Muayene ve Otopsi Raporları
29. Morg İhtisas Dairesinin 25/12/2013 tarihli
raporunun ilgili bölümleri şöyledir:
“(...)
DIŞ MUAYENE
185 cm boyunda, 116 kg ağırlığında, ...
cesedinde ; ..
(...)
Sağ zygoma üzerinde
4,5x2,5 cm ekimoz, sağ kaş üzerinde alın solda 9x6 cm'lik alanda en büyüğü 3x3,5 cm, en küçüğü 0,5x1 cm olan multipl ekimozlar, sağ el orta
parmak IPF eklem üzerinde etrafı beyaz ortası soluk 0,5x0,6 cm lezyon, sağ omuz
dış yanda 6x1,5 cm alanda ekimoz, sağ scapula üzerinde 6x7cm'lik boyutlu ekimoz,
sağhumerus arka orta 1/3 te ekimoz,
sol lomber bölgede 5 cm uzunluğunda cilt cilt altına uzanan yırtık, sağ gluteal
bölgede 8x8 cm'lik alanda en uzunu 4,5 cm en kısası
0,3 cm olan mutlipl sıyrıklar, sırtta bel orta hatta
7,2 cm uzunluğunda sıyrıklı ekimoz,
sol cruris arka yüzdetibia
orta 1/3 te6x5 cm'lik ekimoz
alanı, sağ uyluk arkaorta 1/3 te 6x13 cm'lik ekimoz, sağ cruris arka yüzde1,5x1 cm ekimoz,
sağ cruris lateralinde 5 cm
uzunluğunda sıyrık, sol diz de ön yüzde en büyüğü6x4 cm en küçüğü 1x0,8 cm olan
çok sayıda sıyrıklı ekimoz,
sağ diz ön yüzde en büyüğü 4x4 cm, en küçüğü 2x1,5 cm'lik
çok sayıda sıyrıklı ekimoz,
sol ayak baş parmak medialde 0,9x0,4 cm'lik alanda epidermis kaybı
olan sıyrık, sağ ayakbaş parmak tabanında MTP eklem
üzerinde 2,5x1,4 cm boyutlarındaepidermis kaybı olan
sıyrık, sağ ayak dorsal yüzde 5,5x1,4 cm boyutlarında
ekimoz, sağ ayak baş parmak dorsalinde
1x1,1 cm boyutlarda yüzeyel epidermis
ayrılmasının olduğu sıyrık, sağ ayak 4. parmak dorsalinde
0,3x0,1 cm'lik sıyrık, sol ayak dorsalinde
iğne izleri görüldü.
Skopi altında yapılan incelemede; metalik cisim imajı görülmedi.
...
SONUÇ:
1. Kimya İhtisas Dairesinin
raporuna göre; kanda alkol (etanol ve metanol)
bulunmadığı, (1,99 ng/ml) diazepam,
(1,76ng/ml) JWH-018 n-Pentanoic acid,
(9,06 ng/ml) midazolam, chlorpromazine, quetiapine, metamizole (pür standartları olmadığından miktar
verilemediği) bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı, idrarda
JWH-018 n-Pentanoic acid, Midazolam, Chlorpromazine, Quetiapine, THC-COOH bulunduğu, sistematikteki diğer
maddelerin bulunmadığı,
2. Kişinin ölüm nedeni
hakkında önceki sağlık durumunu gösteren tıbbi kayıtları ile olay yeri inceleme
bulgularını ve görüntülerini içeren adli tahkikat dosyasının aslı ve tamamının
gönderilerek Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu'ndan görüş
alınmasının uygun olduğukanaatini bildirir rapordur.”
30. Soruşturma dosyası, Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Birinci
İhtisas Kuruluna (Birinci İhtisas Kurulu) gönderilerek müteveffanın
kesin ölüm sebebi ile polis memurları,
müteveffaya ilaç enjekte eden hemşire ve
diğer sağlık personelinin ölümde bir ihmal veya kusurlarının bulunup
bulunmadığı hakkında mütalaa verilmesi talep edilmiştir. Birinci İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan 11/6/2014 tarihli raporun
sonuç kısmının ilgili bölümü şöyledir:
“ (...)
2) Otopsisinde dış muayenesinde; ... iç
muayenesinde kafatasında kırık, kafa içi kanama, beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ ve büyük damar yaralanması tarif
edilmediği dikkate alındığında; kişinin travmatik
tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
3)
04/08/2013 tarihinde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne götürmek
üzere Polis, ambulans görevlileri ve yakınları tarafından ikna edilmeye
çalışıldığı, gelmek istemeyince polise karşı zor kullandığı, polisin
kollarından kavradığında kollarını silkeleyerek kurtulduğu, çıkan arbedede
ambulansa bindirilerek sedyeye yatırıldığı, hemşire A... [Ö...] A...'ün kişiyi ikna amacıyla Serum Fizyolojik
sıvısından enjektörle kalçasına yaptığı, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesi'ne doğru hareket halinde iken Çerkezköy gişelerini geçtikleri sırada
kişinin ambulansta ayağa kalkarak ambulansın sağ kapı camını tekme atarak
kırdığı, tekrar arbede çıkması üzerine ambulansın sağlık görevlilerince
durdurulduğu, ambulanstan kaçarak uzaklaştığı, polis tarafından tekrar
bulunduğunda polise karşı direndiği, yumruk attığı, yakınlarının da yardımıyla
polis memurları tarafından yakalandığında yere yatırarak etkisiz hale
getirdikleri, kelepçe takılmaya çalışıldığı sırada başını sert zemine defalarca
vurarak direnmeye çalıştığı, yakınları tarafından urgan tabir edilen iple rulo
tarzında bacaklarından eller ve ayakları bağlı ve yüzü aşağıya gelecek şekilde
bağlandığı, başına su döktükleri, ağzından köpükler geldiği, nabzının olmadığı,
hemşire A...[Ö...] A...'ün
kalçadan Serum Fizyolojik sıvıdan intramüsküler
yaptığı, bacaklarından urganla sedyeye bağlı halde Çerkezköy Devlet
Hastanesi'ne kaldırıldığında yapılan muayenesinde eks
duhul olduğu, 45 dakika boyunca canlandırma işleminde yanıt alınamadığı ve
öldüğü kabul edilen kişinin otopsisinde kalp ağırlığı ve duvar kalınlığında
artma, aort kapağında aterom plaklarının olduğu,
kesitlerde sol ventrikül papiller
kas ucuna uyan sahada 0.3 cm çapında nispeten daha koyu bir saha olduğu,
koroner başlangıçtan 1.5 cm'de orta derecede darlık, myokardda
orta-ağır interstisyel fibrozis,
koroner arterde %50-60 daraltıcı vasıfta aterom plağı
tespit edildiği, otopsisinde alınan doku örneklerinin Kimya İhtisas Dairesi'nde
yapılan incelemesinde tedavi dozunda anksiyolitik
ilaç etken maddesi (1,99 ng/ml) Diazepam,(l,76ng/ml)
JWH-018n-Pentanoic acid, tedavi dozunda ilaç etken
maddesi (9,06 ng/ml) Midazolam,
Chlorpromazine, Quetiapine,
Metamizole bulunduğu, idrarda JWH-018 n-Pentanoic Acid, Midazolam, Chlorpromazine, Quetiapine, THC-COOH bulunduğu, kronik kalp damar hastalığı
bulunan kişide ölümün uyuşturucu entoksikasyonu ve
gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu,
...
Sağlık görevlilerinin kişiyi hastaneye götürmek için sedyeye yatırıp
ambulansa bindirdikleri, ambulansın içinde ayağa kalkıp camı kırdığında kaza
olmaması için hareket halindeki ambulansı durdurdukları, tekrar yakalandığında
görevli hemşire A...[Ö...]
A...’ün Serum Fizyolojik sıvıdan kalçasına iğne yaptığı,
Çerkezköy Devlet Hastanesi acil serviste görevli Dr. H... K...'ın tansiyon ve nabzını ölçerek muayene ettiği, kalp
atışlarının olmadığını görünce canlandırma işlemine başladığı cihetle ilgili
ambulansta görevli yardımcı sağlık personeline ve yeniden canlandırma işlemine
katılan hekimlere kusur atfedilemeyeceği oy birliği ile mütalaa olunur."
B. Maddi Delilİncelemeleri
31. Soruşturmada Çerkezköy Emniyet Müdürlüğü
Olay Yeri İnceleme ekibi (Olay Yeri İnceleme ekibi) tarafından olaydan birkaç
saat sonra Kapaklı'daki olay yerinde, müteveffanın
ambulanstan kaçtığı yerde (yol) ve ambulansta maddi delil incelemesi yapılmış;
buna ilişkin bir tutanak düzenlenerek olay yerinin basit krokisi çizilmiş ve
olay yerine, yola ve ambulansa ait fotoğraf ve video çekimi yapılmıştır.
32. Bu incelemeden sonra düzenlenen raporda
ambulansın kapı camının kırık olduğu, bu kırık parçalarının bir kısmının yolda
dağınık şekilde bulunduğu ve olay yerinde boş bir şırınga, kan lekesi ve bir
miktar kusmuk tespit edildiği bildirilmiştir.
33. Olay
yerine ilişkin olarak çevrede güvenlik kamerasının bulunup bulunmadığı
araştırılmış; birkaç iş yerinde bulunduğu tespit edilmekle birlikte bu
kameralarının bazılarının görüş açısının uygun olmaması, diğerlerinin ise
uzaklığından dolayı olay yerini görmediği belirlenmiştir. Müteveffanın tanık T.S.nin aracına bindiği
akaryakıt istasyonuna ait güvenlik kamerası kayıtları da incelenmiş ancak T.S.nin anlatımlarından
farklı veya olağan dışı bir durum belirlenmemiştir.
34. Olay yerinden elde edilen maddi deliller,
Cumhuriyet Başsavcılığının adli emanetinde muhafaza altına alınmıştır.
C. Başvurucu, Şüpheliler ve
Görgü Tanıklarının Beyanları
35. Soruşturmada başvurucunun müşteki sıfatıyla
ifadesi, Cumhuriyet Savcısı tarafından 6/8/2013 tarihinde alınmıştır. Söz
konusu ifadenin ilgili bölümü şöyledir:
"... Biz kendisini her sene Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine
götürüp yaklaşık bir hafta tedavisini yaptırıp sonra tekrar eve getirirdik.
Havalar ısındığında hastalığı belirti göstermeye başlıyordu. Daha sonra
hastalığı ilerledi. Son 15-20 gün içerisinde eşim saldırganlaşmaya başladı. ...
Biz de kendisini aşağı atmasından endişelenmeye başladık. Son birkaç gün bu
sebeple uyumadık. Bu sebeple eşimi
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırmak istedik. ... Biz de İstanbulda bulunan Özel M... Hastanesinden durumumuzu anlatarak
bir ambulans istedik. Resmi görevlendirilme olduğunu bilemiyorum. Ambulans
benim eşim ve çocuklarımla beraber yaşadığım S... ilçesinde bulunan Y... köyüne
geldi. Ambulans içinde bir hemşire, bir şoför, iki de ne iş yaptıklarını tam
olarak bilmediğim erkek şahıs vardı. Burada biz eşimi ikna ettik. ... Eşime
bizim evde yarım saat bir saat uyuşturabilecek nitelikte olan bir iğne yapıldı
hemşire tarafından. Daha sonra
eşim sedyeye yatırılarak ambulansa bindi. Sedyeye bağlandı. Eşimin yanında eşimin annesi ve ambulans
içerisinde az önce söylediğim 4 kişi vardı. Biz
de ambulansın arkasından özel aracımızla 3 kişi gidiyorduk. Bu araç içerisinde,
ben, eşimin arkadaşları olan T... Ç..., B... Ç... vardık. Ambulans Mahmutpaşa
gişelerine varmadan, ne kadar uzaklıkta olduğunu bilmiyorum daha sonra öğrendimiz kadarıyla sedyedeki kayışları koparmış, araba
yavaş seyirli haldeyken arabadan camı ayağıyla kırarak dışarı çıkmış ve kaçmış.
Ambulansla aramızda yaklaşık olarak 10 dk mesafe
vardı, bu sebeple biz bu ambulanstan inme olayını göremedik. ... Kapaklıdaki
... binanın 5. katında oturan S... F... adındaki yengesinin yanına gitmiş.
Orada sohbet etmişler. Sonra duyduğum kadarıyla 'ah burdan
atlaması ne kadar güzel olur' demiş eşim. Eşimi ikna edip aşağı indirmişler,
olayın sonrasını bilmiyorum. Olayda sorumluluğu olan kişilerden
şikayetçiyim."
36. Başvurucu
6/12/2013 tarihinde, olay yerine gelen polis memurlarının eşinin baş bölgesine
cop ve yumrukla vurmaları sonucu ölümün meydana geldiğini iddia ederek bu
memurlardan şikâyetçi olmuştur.
37. Polis
memurlarının şüpheli olarak ifadelerini de Cumhuriyet Savcısı bizzat almıştır.
Bu ifadeler ve ilgili bölümleri şöyledir:
" Ö.Ş.: (…) Annesi
olduğunu düşündüğümüz kişi Ali’nin tehlikeli bir şahıs olduğunu bize veya
kendisine zarar vereceğini söyledi biz de bunun üzerine şarjörlerimizi
çıkardık. Cebimize koyduk. ... Daha sonra ellerini başının üzerinde birleştirip
yumruk haline getirdi, Allah diye bağırarak Ö... A...'ın
boynuna vurdu. Şahıs çok kuvvetliydi vurduğunu yere deviriyordu. Zaten
yakınları da olay yerinde olmasaydı şahsı etkisiz hale getirebileceğimizi
düşünmüyorum. Memur arkadaşların üzerine yürüdü. Bunun üzerine D... P...,
Ali’nin gözlerine biber gazı sıktı. Şahıs buradan uzaklaşıp M... T...'nun üzerine yürüdü ve M... T... da şahsa biber gazı sıktı.
Sonra oradan da uzaklaştı bu sırada diğer polis memuru Y... B... A...’in
üzerine yürüdü. O da biber gazı sıktı. Şahıs kaçmaya başladı. Bunun üzerine
Ö... A... kaçmasını engellemek için şahsa müdahale etmeye çalışırken Ali elinin
yumruğunun tersiyle Ö...’e vurdu. Daha sonra Ö... yere düştü. Ali kaçmaya
başlarken Ö... yine peşinden gitti. Ali bu sırada dengesiz bir şekilde binanın
yan tarafında bulunan 1 mt derinliğindeki garaj
girişine yüzükoyun düştü. Bu garaj girişinin yan kısımları beton ancak
zemininde otlar vardı. Zeminin beton olup olmadığını otlar sebebiyle görmedim.
Şahıs düştükten sonra hemen kalktı ve M... T... ile benim üzerime yürüdü. O
sırada Ö... A... yine şahsın üzerine yürüdü. Ali Ö... A...ı itti. Bu sefer aynı
garaj girişine Ö... düştü. Sonra şahsa yeniden biber gazı sıkıldı. Ali bunun
üzerine bizim ekip otomuzun ön sağ kaportasının üzerine düşerek kapaklandı.
Bunu fırsat bilen M... T... şahsa müdahale edip üzerine yüklendi. Hemen
akabinde şahsın yakınları gelip şahsı tuttu. sonra Ali’yi arabanın üzerinden
alıp yere yatırdılar. Bu sırada Ali’nin üzerinde 7-8 akrabası vardı. Bu kişiler
Ali’nin kollarını arkada birleştirdiler. Y... B... A... isimli polis
arkadaşımız şahsın ellerini kelepçeledi. Şahsın kendisine bu kadar biber gazı
sıkmamıza rağmen gözleri açıktı. Bırakın beni diye bağırıyordu. Yüzükoyun halde
yattığı halde çırpınıyordu. Kafasını sağa sola çevirip zaman zaman da sert
zemine vuruyordu. Aynı anda bacaklarını da yere vuruyordu. Ailesi kendisine
zarar vermesin diye ayaklarını iple bağladılar. Biz kendilerini uyardık ama
onlar yine iple bağladılar. ... Şahsı daha sonra sedyenin üzerine koydular. Bu
sırada Aliye sakinleştirici olduğunu söyledikleri iki iğne vurdular ve
yakınları şahsı sedyeye bağladılar. Şahsın ayaklarını bilek kısmından sedyeye
rulo yapmak suretiyle bağladılar. ... Ali’ye yalnız biz değil Ali’nin ismini
bilmediğim yakınları da Ali’yi etkisiz hale getirmek için müdahale ettiler. ...
ambulansa binerken hala canlıydı ve beni bırakın diye bağırıyordu. Daha sonra
öldüğünü duyunca çok şaşırdım. Polis arkadaşlar şahsa jopla
şahsın sadece kollarına vurdular. Çünkü şahıs sürekli kollarını sağa sola
savurarak bizi yere düşürüyordu.
(…).
Y.B.A.: (…) Ailesi bizi
Ali'nin sorun çıkartabileceğini, bize saldırıp silahımızı alabileceğini, bu
sebeple bizim apartmanın önünde beklememiz gerektiğini söyledi. Ben ve diğer
polis arkadaşlar silahlarımızın şarjörlerini çıkardık. Ve şahsı beklemeye
başladık. Ali'nin ismini bilmediğim bir yakını Ali'yi evine götüreceğini
söyleyip ikna etmeye çalışarak yanımıza kadar getirdi. ... Ali iki elini
birleştirerek Ö... abinin kafasına vurdu. Ben de bunun üzerine hemen Ö...
abinin yanına koştum. Bu sırada Ali kolunu savurdu ve bu suretle benim alt
dudağımı patlattı. Ben de yalpaladım geri çekildim. Sonra Ali'yi etkisiz hale
getirmek için yaklaşık 1,5 mt mesafeden Ali'ye biber
gazı sıktım. ... Ali’nin gözüne sıktığımız gaz sebebiyle gözleri yanıyordu bu
sebeple polis arkadaşlar su getirdi. Ali’nin gözlerine su vurduk.
(...).
Ö.A.: (…) Sonra ben şahsın
dikkatini dağıtmak ve etkisiz hale getirmek için gözüne biber gazı sıkmaya
çalıştım. Diğer arkadaşlar da şahsın üzerine biber gazı sıkmaya çalıştılar.
Sonra iki elini birleştirip benim başıma alnımın üzerine vurdu ben yere düştüm.
Daha sonra ayağa kalktım. Diğer polis arkadaşlar da şahsa müdahale edip etkisiz
hale getirmeye çalışıyorlardı. Şahıs aynı binanın sol tarafında garaj girişi
vardı ve bu garaj girişi zeminden yaklaşık bir metre aşağıya eğimliydi,
iniyordu. Bu arada ben yine Ali'nin peşine gittim. Yanına yaklaştığımda elinin
tersiyle benim sağ ense köküme bir yumruk vurdu ve ben yere düştüm. Şahıs da bahsettiğim garaj girişine
yüzükoyun düştü. Daha sonra hemen kalkıp bizim üzerime yürüdü. Sonra beni aynı
girişe itti. Ve ben oraya düştüm. Ense köküme aldığım darbenin etkisiyle ve
birçok kez şahıs tarafından yere düşürülmemin tesiriyle bilincimi kaybettim
(…).
A.S.: (…) Ben de onu
durdurmak için ona doğru yöneldiğim esnada yumruğunu salladı ve benim koluma
geldi ve ben yere düştüm. O esnada
biber gazı sıkıldığı için gözlerim yandı. Bundan dolayı ben kenara çekildim.
(…) Biz Aliyi etkisiz hale getirmek için biber gazı kullandık. Ve bazı
arkadaşlar, Ali sürekli sağa sola kolunu savurduğu için Ali’ye jopla vurmak zorunda kaldılar (…).
M.T.: (…) Polis memuru Ö...
A... şahsın tedavi edilmesi için ambulansa davet etti. Şahıs ambulansa binmeyi
reddederek sağa sola bağırdı ve 'beni kimse bindiremez' dedi. Polis memuru Ö...
A... birkaç defa daha ikna etmeye çalıştı. Sonra şahıs ellerini kafasının
üstünde birleştirerek polis memuru Ö...
A... kulağının altına vurdu. Daha sonra Ö...
A... yerinden kalkarak biber gazını şahsın gözüne doğru sıktı. Bundan dolayı
bütün polis memurları biber gazından etkilendi. Sonra şahıs sağa sola
saldırmaya başladı. Ellerini ve kollarını savurarak hepimizin üzerine gelmeye
çalıştı. (…). Ayaklarını yere vurmaya başladı. Bu yüzden ayak parmakları
kanıyordu. Ayaklarını yere vurmasın diye tutmaya çalıştım. (…). Daha sonra bu
süre zarfında hemşireye iğne yapması için şahsın akrabaları ısrarda bulundular.
(…) Şahıs ambulansla gittikten sonra şahsın akrabaları 'siz olmasaydınız
tedavisini yaptırmak için hastaneye götüremezdik. Allah razı olsun' dediler
(…).
D.P.: (…) Bir anda ellerini
kollarını sallamaya başladı ve iki elini yumruk yaparak Ö... A...'ın boynuna vurdu. Ö... A... yere düştü. Kalktığı sırada ali
tekrar Ö...in sağ kulak arkasına bir yumruk vurdu. O sırada benim elimde biber
gazı tüpü vardı yaklaşık 2 mt uzaklıktan biber gazını
Alinin gözüne sıktım. Tam karşımda bir arkadaşım da aynı anda biber gazı sıktı
(…). Ellerini açarak arkasındaki kalabalıkla beraber bana doğru geliyordu.
Şahsın bana vuracağını düşünerek sağ koluna jopla bir
kere vurdum. (…). Şahıs yüzünü
sağa sola çeviriyordu ve başını zaman zaman sert zemine vuruyordu. Bu sırada
tam olarak alın bölgesinin sağ ve sol kısmında 2-3 cm çapında kan izleri
gördüm. Ayaklarını yere vurmaya çalışıyordu. Bu sırada ayak parmak uçları
kanıyordu. Akrabaları uyarmamıza rağmen ayaklarından iple bağladılar. (…).
Arkadaşlar Aliye jopla kollarına vurmak suretiyle
müdahale ettiler ancak kafasına vurmadılar. Şahsın kollarına vurduk çünkü şahıs
sürekli kollarını sağa sola savurarak arkadaşlarımızı yere deviriyordu. Şahıs
uzun boylu olması sebebiyle birçok arkadaşımızı yere yıktı. Ben şahsa biber
gazı sıktım ve birkaç kez jopla vurdum. Şahıs
ambulansa bindiğinde yaşıyordu ve bırakın beni diye bağırıyordu. Ambulansın
bulunduğumuz yerden Çerkezköy Devlet Hastanesine gitme süresi yaklaşık 5 dk’dır. Şahsın vefat ettiğini duyunca çok şaşırdık (…).
U.Ö: ... bayan bir şahıs 'oğlum memurları üzme
ambulansa bin' dedi. O da bunun üzerine 'deviririm ambulansı, ambulansa binmem'
diyerek kolunu sağa sola salladı. Polis memuru Ö... A... kolundan tutmaya
çalıştığı sırada Ali Çelebi iki
elini birleştirip 'Allah' diyerek polis memuru Ö... A...'ın
ense kısmına vurdu ve Ö... A... yere düştü. Daha sonra Ö... A... ayağa kalkıp
müdahale etmeye çalıştığı sırada Ali Çelebi tekrar yumruk vurdu. Ben diğer
polis arkadaşlarla şahsa müdahale edip etkisiz hale getirmeye çalışıyorduk. Bu
kez diğer polis memuru Y... B... A...'e yumrukla vurdu. Y... biber gazı sıktı.
Şahıs saldırgan tavırlarını devam ettirdi. Bunun üzerine Polis memuru D...
P...'ta biber gazı sıktı. Sıkılan biber gazından bizlerde etkilendiğimiz için
arkamı dönüp geri çekilmek zorunda kaldım. Tekrar olaya baktığımda Ali Çelebi
isimli şahıs elini kolunu sallayarak ... marketin yanında bulunan garaj kısmına
doğru kaçmaya başladı. Arkasında bulunan polis memuru Ö... A...'a dönerek
tekrar yumruk attı. Tekrar kaçmaya devam ettiği sırada garajın önünde bulunan
üstü açık etrafı betonla çevrili çukura yüzüstü düştü. Ayağa kalkarak bulunduğu
çukurdan çıktı. Ö... A... isimli polis memurunu itekleyerek polis memurunun
çukura düşmesine sebep oldu. Ali Çelebi isimli şahıs Polis memuru Ö... Ç... ile
birlikte ekip otosunun önünde durduğumuz esnada şahıs gözleri açık bir şekilde
bize doğru koştuğunu görmemiz üzerine biz kenara çekildik. Sonra şahıs ekip
otosunun ön kaportanın üzeri atladı ve kafasını vurdu. Bu sırada polis memuru
M... T... şahsın akrabaları ile birlikte Ali Çelebi'nin arkasından yaklaşıp
kendisine müdahale etmek istediler. Ali Çelebi isimli şahsın akrabaları ile
birlikte Ali Çelebi’yi yere yatırdılar. Ali Çelebi çırpınarak kafasını ve
ayaklarını yere vuruyordu. ...Polis memurlarının uyarılarına rağmen şahsın
akrabaları üzerinde mavi çizgili beyaz bir urgan iple şahsın ayaklarını rulo
şeklinde bağladıklarını gördüm. Bu sırada ambulans hemşiresi olduğunu söyleyen
şahıs elinde iğne ile bekliyordu. Hemşire şahsa iğne yaptı. Olay yerinde sadece
bir hemşire, bir ambulans şoförü ve yardımcısı vardı. Başkaca bir sağlık
görevlisi yoktu. Sonra şahsı yüzüstü bir şekilde sedyeye şahsın akrabaları ve
ambulans görevlileri yardımıyla sedyeye koydular. Şahsı ambulansa bindirdikleri
esnada şahıs çırpınarak 'bırakın beni' diye bağırıyordu. 4-5 akrabasıyla
beraber şahsı ambulansa bindirdiler. Olay yerinden ambulansın içindeki
akrabalarıyla birlikte ayrıldılar. Biz
daha sonra Ali Çelebi isimli şahsın darp ettiği polis memurlarına doktor raporu
almak için hastaneye gittiğimizde şahsın yakınları yanımıza gelerek 'kusura
bakmayın, size de saldırdı, siz olmasaydınız biz ambulansa bindiremezdik. Çok sağolun, Allah sizden razı olsun' şeklinde ithamlarda
bulundular. ...Ben Ali Çelebi isimli şahsa copla vurmadım ve biber gazı
sıkmadım. Zaten polis otosunda sadece iki adet cop vardı. ... Bu olaylar
yaşandığı sırada ... ben olmak üzere sekiz polis memuru vardı (...).
Ö.Ç.: ... Polis memuru Ö... A... kolundan tutmaya çalıştığı sırada Ali
Çelebi iki elini birleştirip Pol. Mem.
Ö... A...'ın başına alnının üzerine vurdu ve Ö...
A... yere düştü. Polis Memuru Y... B... A...'e elinin tersi ile vurdu ve yere
düşürdü. Bu sırada tam olarak hatırlayamadığım polis arkadaşlardan biri şahsın
üzerine biber gazı sıktı. Biber gazının etkisiyle gözlerim kapandı elimi yüzüme
kapadım ve şahsın ellerini açarak bana doğru geldiğini gördüm. Ben geriye doğru
kaçtım. Daha sonra Polis memuru Ö... A... ayağa kalkıp müdahale etmeye
çalıştığı sırada Ali Çelebi tekrar Ö... A...'a yumruk vurdu. ... Şahıs
saldırgan tavırlarını devam ettirdi. Tekrar olaya baktığımda Ali Çelebi isimli
şahıs elini kolunu sallayarak ... marketin yanında bulunan garaj kısmına doğru
varmaya başladı. Arkasında bulunan polis memuru Ö... A...'a dönerek tekrar
yumruk attı. Tekrar kaçmaya devam ettiği sırada garajın önünde bulunan üstü
açık etrafı betonla çevrili çukura yüzüstü düştü. Ayağa kalkarak bulunduğu
çukurdan çıktı. Yere düşmüş coplardan birini vatandaşlar almasın diye arabaya
bırakmaya gittim. Ali Çelebi bu esnada Ö... A...'a yine vurdu ve Ö... A...'ın bir daha yere düştüğünü gördüm. Sonra şahıs ... marketin önünde bulunan
ekip otosunun ön kaportanın üzeri atladı ve kafasını vurdu. ... Ali Çelebi
isimli şahsın akrabaları ile birlikte Ali Çelebi'yi yüzüstü yere yatırdılar.
Ali Çelebi çırpınarak kafasını ve ayaklarını yere vuruyordu. ... Şahsın
akrabaları üzerinde mavi çizgili beyaz bir urgan iple şahsın ayaklarım rulo
şeklinde bağladılar. Ali Çelebi'nin yakınları elinde iğne ile bekleyen
hemşireye 'iğneyi vur, vur' diye baskı yapıyorlardı. Ancak hemşire hastaneye
gittiğimiz sırada şahsa boş serum verdiğini söyledi. ... Hemşire şahsa iğne
yaptı. Olay yerinde sadece bir hemşire, bir ambulans şoförü ve yardımcısı
vardı. Başkaca bir sağlık görevli yoktu. Sonra şahsı yüzüstü bir şekilde
akrabaları ve ambulans görevlileri yardımıyla sedyeye koydular. Şahsı ambulansa
bindirdikleri esnada şahıs çırpınarak 'bırakın beni' diye bağırıyordu. Şahsın
bilinci açıktı. 4-5 akrabasıyla beraber şahsı ambulansa bindirdiler. ...
hastaneye gittiğimizde şahsın yakınları yanımıza gelerek 'kusura bakmayın, size
de saldırdı, siz olmasaydınız biz ambulansa bindiremezdik. Çok sağolun, Allah sizden razı olsun" şeklinde ithamlarda
bulundular. Bu olaylar yaşandığı sırada ... ben olmak üzere sekiz polis memuru
vardık. Ben Ali Çelebi isimli şahsa copla vurmadım ve biber gazı sıkmadım.
Fiziki hiç bir temasım olmadı. ...”
38. Müteveffanın
annesi D.Ç.nin 7/8/2013 tarihinde Cumhuriyet
Savcısına verdiği ifadesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"(…) oğlum Ali Çelebi ve gelinimle beraber yaşarım. Biz
normalde S... Cumhuriyet Başsavcılığından oğlumu Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine resmi şekilde nakletmek için cuma günü talepte
bulunduk. Ancak cuma günü işler yetişmediği için nakletme işlemini ancak
pazartesi günü yapabileceklerini söylediler. Biz de bekledik. Ancak pazar günü
yani olay günü oğlum iyice hırçınlaştığından dolayı İstanbul Özel M....
Hastanesi'nden bir ambulans temin ettik. Bu ambulansın içerisinde bir hemşire
ve üç tane erkek görevli vardı. Biz bu ambulansı ve içindeki şahısları para
karşılığında temin ettik. Resmi görevlendirme yok diye düşünüyorum. Ambulans
gelince Ali Çelebi'yi ikna etmeye çalıştık başaramayınca ambulans görevlileri
Saray ilçesinden jandarma çağırdılar. Daha sonra jandarmalar ve biz oğlumu ikna
edip ambulansa bindirdik ancak jandarmalar oğlum ambulansa bindikten sonra
ayrıldılar. Oğluma araca binmeden önce sakinleştirmek amacıyla iğne yaptılar.
...oğlumdaki ilacın tesiri geçti ve yeniden saldırganlaşmaya başladı. Oğlum
ambulans içerisinde sedyeye kayışlarla bağlanmıştı. Ancak ilacın tesiri geçince
bu kayışları koparmış ve ambulansın camını ayaklarıyla tekmeleyerek kırmış. Ben
ambulansın önünde oturduğum ve o anda kendimi kötü hissettiğim için birşey göremedim. Camın kırılması üzerine ambulans sağa
çekti ve durdu. Ambulanstan inmedim ancak oğlumun kaçtığını oturduğum yerden
camdan bakmak suretiyle gördüm. Oğlum ormana doğru kaçtı ve uzaklaştı biz
kendisini yakalayamadık. Yanımızdaki şahıslar oğlumun peşinden koşmuşlar ancak
yakalayamamışlar. Daha sonra ben ambulansa binip Yeniköydeki
evime geldim. Daha sonra oğlumun Kapaklı'da ...
akrabamız olan S... F...'ın evine geldiğini öğrendim.
Bunun üzerine Kapaklı Polis Merkezi'ne giderek 'ne olursunuz bize yardım edin,
oğlum kendini binadan aşağı atabilir, kendine zarar verebilir, bir anne olarak
bana yardım edin, bize yardım edin, oğlumu ambulansa koyup Bakırköy Ruh ve
Sinir Hastanesine götürelim' dedim. Onlar da kabul ettiler. Daha sonra ben polis
merkezinin önünde yine ambulansa bindim. Yanımda yine bir hemşire ve üç erkek
şahıs vardı. Önde biz arkada polis ekipleri olmak üzere S...'nin kapaklıdaki evine geldik. Ambulanstan inmedim. Ben daha
sonra olanları ambulansın camından oturduğum yerden izledim. Bir akrabam ancak
şuan kim olduğunu hatırlayamadığım bir kişi oğlumu apartmandan ikna ederek
indirdi. Oğlum aşağı geldi. Daha sonra beyaz saçlı bir polis oğlumun koluna
girdi 'gel ambulansa binelim, gidelim' dedi. Oğlum da 'hayır ben binmeyeceğim o
ambulansı yıkarım' dedi. Bu sırada ikindi ezanı okunmaya başladı. Oğlum ezanı
duyunca 'ben namaz kılmaya gideceğim' dedi. Daha sonra polisler koluna girip
zorla ambulansa sokmaya çalıştılar. Bunun
üzerine oğlum hangi polis olduğunu hatırlayamadığım bir polis memuruna bir
tokat attı. Daha sonra bir arbede yaşandı bu arbedede oğlum binanın yan
tarafındaki yaklaşık bir metre derinliğindeki garaj girişine düştü. Oğlumu
kimse itmedi, kendisi biber gazının tesiri altında arbededen kaçmaya çalışırken
binanın yan tarafında bulunan yaklaşık bir metre derinliğindeki garajın
girişine düştü ancak bu düşme ayakları üzerinde düşme şeklinde olmuş, kafasının
üzerine düşmedi. Oğlum hemen
dışarı çıktı ve polisler etrafını sardı. O zaman bir daha biber gazı sıktılar
ve çevredeki polislerden bir kaçı oğluma jopla
vurmaya başladılar. Oğlumun sırtına, omuzlarına ve kafasının arka tarafına iki
kere jopla vurdular ve biber gazı sıktılar. Bundan
eminim. Bunun üzerine oğlum yere yüzüstü, kollarının üzerine düştü. Burada
kafasına darbe almadı, kollarıyla kendisini korudu. Ben ambulansın camından
bunun net bir şekilde gördüm. Bu sırada bizim yakınlarımız polislere oğlumu
yakalamak için yardım etmedi. Biz polislere 'oğluma vurmayın, biz sizden bunu
istemedik, vurmayın incitmeyin bu kadar, incitmeden ambulansa sokalım' dedik.
Bu sırada dört tane polis oğlumun üzerine çıktı ve hareket etmesini engelledi.
Oğlum bu sırada yüzükoyun yatıyordu. Oğlumu kelepçelediler. Benim
akrabalarımdan kimse oğlumu tutmadı. Oğlumu sadece polisler tutuyordu. Sonra
bir polis memuru 'ip getirin' dedi ve akrabam S... Y... ip getirdi. Ambulansta
bizimle olan üç erkekten biri hangisi olduğunu bilmiyorum oğlumun ayaklarını
bileklerinden bağladı. Bu sırada bizim yanımızda gelen hemşire arkadaş, oğluma
iğne yaptı ama kaç tane yaptığını bilmiyorum. Hala yüzükoyundu.
Daha sonra akrabalarım oğlumu çevirmelerini, nefes alamayabileceğini
söylediler. Ondan sonra oğlumu sedyeye koydular, oğlumu sedyeye bağladılar
ancak baş kısmından bağlamadılar. Yine polisler oğlumu sedyeye yüzükoyun,
ayaklarından bağlı bir şekilde ambulansa koydular. Biz koymadık yakınları
koymadı. Ambulansa oğlumu bindirirlerken kalabalık ve kargaşa olması sebebiyle
oğlumun üzerinde herhangi bir morluk, yara bere kan göremedim. Daha sonra
ambulansa akrabam Y... B..., S... Y... bindi. Başkasının binip binmediğini
hatırlamıyorum. Belki de binmiştir. Ambulansa polisler binmedi. Ambulansın
arkasına hemşire ve ambulanstaki üç görevli erkek şahıs bindi biz bu halde
Çerkezköy Devlet Hastanesi'ne gittik. Ancak biz giderken ben Bakırköy'e
gittiğimizi zannediyorduk. Ancak bana şoför devlet hastanesine gitmemiz
gerektiğini söyledi ben de yolu tarif ettim. Yaklaşık olarak 5-10 dk içerisinde Çerkezköy Devlet Hastanesi'ne vardık. Oğlumu
ambulanstan indirdiler ve hastaneye soktular. ... Hastaneye geldikten yaklaşık
20 dk sonra oğlumun öldüğünü söylediler. (...)."
39. Cumhuriyet Savcısı olayla ilgili olarak
başka görgü tanıklarının ifadesine de başvurmuştur. Müteveffanın akrabaları
olan tanıkların söz konusu ifadelerinin ilgili bölümleri şöyledir:
"S.F.: ... Bir süre sonra tekrar aradığımda Ali'nin ambulans camlarını
kırıp kaçtığını söyledi. ... Yoldan geri dönüp eve gittim. Eve gittiğimde Ali
evde oturuyordu. Ali'nin yanında T... vardı. Hep birlikte oturduk. Ali ile evin
terasına çıktık. Ali terastan aşağıya baktı, 'yenge buradan atlayıp ölmek ne
güzel olur biliyor musun?' dedi. Ben atlar diye korktum ve Ali'yi tekrar içeri
girmesi için ikna ettim. ... Kaynanam ambulans ve polis ekipleriyle birlikte
evin önüne geldi. Ali'yi bir şekilde ikna edip aşağıya indirdik. Kapıdan
çıkarken Ali polisleri görünce 'vatana millete hayırlı uğurlu olsun' diye
kollarını salladı. Polislerden biri gelip Ali'nin koluna girdi 'Ali gel
ambulansa bineceğiz' dedi. Ali 'benim suçum ne, beni niye alıyorsunuz' dedi.
Polis 'sen hastasın biz seni hastaneye götüreceğiz, hadi gel bin' dedi. Ali
elini kolunu sağa sola savurarak 'ben binmem' dedi. Ve şişman 45-50 yaşlarında
bir polise çok sert bir şekilde vurdu. Polis yere yığıldı. Ayağa kalkarak
sinirli bir şekilde Ali'ye copla sırtına vurdu. Cop polisin elinden fırladı,
Ali bunun üzerine sağa sola saldırınca Ali'nin dövdüğü polis belinden silahı
çıkarıp Ali’nin ayaklarına doğru tuttu. Oğlum E... amcası Ali'ye doğru müdahale
etmek için koşunca ben Ali, E...'ye de vurmasın diye E...'yi
tuttum. Ben E...’yi tuttuğum sırada bir kargaşa oldu.
Ali'nin marketin yan tarafında bodrum çukuruna doğru koşarak atladığını gördüm.
Polislerden biri Ali'nin peşinden koşarken ayağı takıldı düştü. Bu sırada Ali
gitmesin diye hep birlikte Ali'yi tuttuk. Ali'yi olayın ilk olduğu yere doğru
getirdiğimizde polislerden birine vurdu. Polisler Ali'ye biber gazı sıktı.
Bizde gazdan etkilenmiştik. Ali'nin yere yatırıldığını polislerin üzerine
çullandığını gördüm. Bizler bağırdık 'Ali'yi boğacaksınız üzerinden kalkın'
diye çığlık attık. Oğlum E... polislerden ikisini Ali'nin üzerinden aldı.
Ali'nin ağzı bembeyaz köpük doluydu. Kafasının tam olarak tanıyamadığım bir
köşesinde kızarıklık vardı. Ali 'Abla nefes alamıyorum, abla, abla' diye bağırdı.
Ben su istedim su getirildi ve ben kafasından aşağıya suyu döktüm. Ben Ali'yi
bağlamalarını söyledim. Ali'nin ayaklarını bağladılar. Ali'nin ayakları
bağlanırken polisler üzerinde yoktu. Hemşirenin Ali'ye bir defa iğne yaptığını
gördüm. Ali halen yüzüstüydü. Ambulansa bindirilirken de yüzüstüydü. Ambulansa
bindirilirken 1 hemşire ve 3 erkek şahıs olan ambulans görevlilerine ve diğer
yardım eden kişilere sırt üstü bindirin yüz üstü kalmasın nefes alamaz diye
bağırıyordum. Onlarda duydu ancak hiçbir şey yapmadılar.
S.Y.: ... Ambulans
yeni köydeki ali abinin ikametine geldi. İçinde de bir hemşire, bir şoför ve
iki erkek şahıs vardı. ... Daha sonra bir kısım akrabalarımız kapaklı polis
merkezinde olduğu için biz de oraya gittik. ... ambulansında çalışan görevli
olan ismini bilmediğim iki erkek şahıs ali abinin yeniden kaçmaya
çalışabileceği ihtimalini göz önünde bulundurup bizden bir ip temin etmemizi
istedi. ... Daha sonra olay yerine geldik. Olayın en başından itibaren
oradaydım. ... Ali abi ikna olmayınca iki kolunu başının üzerine yerleştirip
kendisini ikna etmeye çalışan polis memurunun omzuna vurdu. ... Birkaç polis
memuru ali abiye jopla vurmaya başladılar. Bu etapta
ali abinin sırtına ve ayaklarına vurdular. Daha sonra ali abi de bunun üzerine
ilk müdahalede bulunan polis memuruna yumruk attı. ... Bunun üzerine ali abi
kaçmaya başladı. Daha sonra polis memurlarının müdahalesi sertleşti. Biber
gazlarını çıkardılar ali abiye sıktılar. ... Hemşire Ali abinin kalçasından bir
tane iğne vurdu. İkinci iğneyi yaptı mı bilmiyorum. ... Ali Abimi bu şekilde
ambulansın içine hep beraber koyduk içlerinde ben de vardım. Ambulansın arka
tarafında ali abi, ben, hemşire, Y... B..., M... E... vardık. Ben ali abinin
baş kısmındaydım. Ambulansa binmeden sürekli ali abinin sırt üstü yatması
gerektiği gerektiğini söyledikleri için ben de etkilendim, ambulans içerisinde
ve ambulans seyir halindeyken ben ali abinin omzundan tutup sırt üstü yatırmaya
çalıştım biraz kaldırdım ancak başarılı olamadım. Ancak hastaneye gidene kadar
kendisini sağ omzundan tutarak yukarı doğru bir miktar çaprazlama şeklinde
tuttum. Bu sırada benim sol tarafımda hemşire vardı. Hemşire sürekli ali abinin
boynundan ve bileğinden nabzını yokluyordu. Ben ali abinin ellerinin
morardığını gördüm. Hemşireye söyledim ve hemşire de 'merak etmeyin,
kelepçelerden olmuştur' dedi. Daha sonra başına baktım alnının sol tarafında
bir morluk gördüm, dudakları da morarmıştı. Bunu da hemşireye söyledim, o da
bana 'merak etmeyin normaldir' dedi. Ali
abim ambulansa daha ambulansa koyarken baygın vaziyetteydi. Bu andan itibaren
Çerkezköy Devlet hastanesine gidene kadar ali abinin nefes aldığını görmedim.
Ali abi nefes alsa yaklaşık 110-120 kg olduğundan ve bu sebeple hareket
edeceğinden mutlaka anlardım. Olay yerinden Çerkezköy Devlet Hastanesine
yaklaşık 7-8 dk içerisinde gittik. İlk yola
çıktığımızda ambulans biraz yavaş gidiyordu. Daha sonra hemşire 'sireni aç
hızlan' dedi ve bunun üzerine ambulans hızlandı. Ambulans hastaneye vardığında
ben artık müdahil olmadım. M... hastanesinden gelen ambulans görevlileri ali
abimi acile götürdüler. Daha sonra içerde ne oldu bilmiyorum. Hemşireyi daha
sonra gördüğümde 'ambulansa aldığımızda Ali Abi ölmüştü, size nasıl
söyleyebilirim ki' dedi. Ayrıca ambulansın içerisinde serum, solunum maskesi
vb. herhangi bir ekipman görmedim. Olay sırasında alinin nabzını ölçmekten
başka birşey yapmadı.
E.Ç.: Ali Çelebi benim amcam olur. ...
Babaannem ambulansla Kapaklı polis merkezine gitti. Bende Kapaklı'daki
evimize gittim. ... Dikkatimi ilkin amcamın ayağındaki şişlik çekti. ...
Polisler geldiğinde ben amcamın rahatsız olduğunu silahlarına sahip çıkmalarını
söyledim. Bunun üzerine polisler şarjörlerini tabancalarından aldılar. Daha
sonra yukarı çıkıp amcamı aşağı indirmek için ikna etmeye çalıştık. Annem
amcamı ikna etti, aşağı indirdik. ... Ayakları çıplaktı. Amcam Ali "vatana
millete hayırlı uğurlu olsun" diye söz söyledi. Amcam camiye doğru yürüdü.
Polis memurlarından biri yanına yaklaştı "hadi gidelim seni hastaneye
götüreceğiz" dedi. Amcamda "hayırdır, neden, niye" dedi. O
sırada ezan okundu. Amcam tekrar camiye doğru dönüp elini kalbine koyarak dua
etti. Amcam eli kalbinde dua ederken polis memuru amcamın elinden tuttu. Bunun
üzerine amcam Ali, iki elini birleştirip havaya kaldırarak polis memurunun
omuzuna vurdu. O sırada bir polis daha geldi. Amcam Ali onada
vurdu. Daha sonra polisler birden amcamın üzerine çullanıp cop[la] dövdüler, biber gazı sıktılar. Amcam daha sonra ...
marketin önündeki çukura atladı. Kesinlikle yüz üstü veya başka bir şekilde
düşmedi. Amcam çukurdan çıkınca onun peşinden giden polis memuru ayağı
takılarak çukura düştü. Amcam polis arabasına doğru kaçtı. Polis arabasının
önünde duran iki polis memuru amcamı yakalayarak arabanın ön kaportasına
yatırdılar ve amcamın kafasına doğru copla bir kaç kez vurdular. ... Tam olarak
kafasının hangi kısmına vurduklarını hatırlamıyorum. Bir taraftan amcamın
arkadan ellerini kelepçelemeye çalışıyorlardı. Bu sır[a]da polis arabasının yanında duran bir başka polis
olaya hiç müdahale etmedi. Amcam ayağa kalkmaya çalışırken tüm polisler amcamın
üzerine çullanıp kendisini tutmaya çalıştılar. Ambulans görevlilerinden biri
amcamın ayaklarını iple bağlamaya çalışıyordu. Amcam bu sırada kafasını ve
ayağını yere vurmuyordu. Zaten polisler tutmuştu kafasını ve ayağını vuramazdı.
Ben bunun üzerine amcamın üzerinden iki tane polis memuru çektim. Diğer
polisler amcamı tutmaya devam ediyordu. Bu sırada hemşire gelip amcama iğne
yaptı. İğneyi amcamın sağ kalçasına yaptı. Amcam 'su' diye bağırdı. Su istedi.
Hatırlayamadığım biri su alıp getirdi. Kafasına su döktüler. Biber gazından
yüzü yanmasın diye yüzüne su dökmediler. Amcamı kaldırarak yüz üstü halde
sedyeye koydular. Amcamı kimlerin sedyeye bindirdiğini hatırlamıyorum. Ben ve
akrabalarım ambulans görevlilerini amcamı sırt üstü çevirmeleri için uyardık.
Ambulans görevlileri birşey olmayacağını bu şekil de
gidebileceğini söylediler. Amcamı ambulansa bindirdiklerinde başının sağ alın
kısmında kızarıklık ve şişlik vardı. Ben ambulans görevlilerine İstanbula götürülmeden önce en yakın hastaneye
götürmelerini söyledim. (...).
N.Y.: ... toplam
dört jandarma geldi. Ordaki jandarmadan bir astsubay
arkadaş evin içine girdi, Ali'yi ambulansa girmek için ikna etti. Yine
kendisine iğne vurulması için de ikna etmiştik ve sakinleştirmek amacıyla kendi
rızısıyla ambulanstaki hemşire bir iğne vurdu. Ben
ambulans içinde gelen şahısların hepsine 'bir yarım iğne daha vurabilir
misiniz, ali güçlü kuvvetlidir. Ambulans içinde zorluk çıkarmasın.' dedim.
Onlar da bir şey olmayacağını bunun yeterli olduğunu söylediler. ... Ali'nin
bulunduğu kapaklıdaki akrabamız olana S... evine gittim. ... ben de kapaklı
polis merkezine gittim. Ben karakolda memurlara Ali'nin çok güçlü kuvvetli
olduğunu, bir ekibin yetmeyeceğini, takviye ekip istenirse daha iyi olacağını
söyledim. ... onlar da silahlarının şarjörlerini çıkardılar ve ceplerine koydular.... daha sonra onu ikna etmeye çalışan polis memuru
arkadaşı eliyle itti. Ama polis memuru yere düşmedi. Daha sonra aynı polis
memuru arkadaş aliye bir sprey sıktı. Yanındaki başka bir polis arkadaş da
sprey sıktı. Bunun üzerine rahatsız olan Ali onu ilk etapta ikna etmeye çalışan
memur arkadaşa bir eliyle yumruk vurdu. O da yere düştü, daha sonra ali kaçmaya
başladı. daha sonra polis arkadaşlar aliyi sıkıştırdı ekip arabasının kaputunun
üzerine yatırdılar. ... bir polis ali kaputun üzerinde kapaklanmış bir halde
dururken jopla kafasının sağ arka çapraz kısmına
vurmaya başladı. Ancak ne kadar vurduğunu tam olarak bilmiyorum ama iki üç kez vurdu.... bir polis arkadaş da alinin kafasının sağ ön
çapraz kısmına jopla vurmaya başladı. Bu polis memuru
da tam olarak bilmiyorum ama bir iki kere vurmuştur. Biz bu sırada yakınları
olarak 'vurmayın arkadaşlar, yapmayın, bırakın' dedik. Memurlara hakaretvari birşey söylemedik.
Ali bu durumdan kurtuldu, kaçtı. Aliyi ilk ikna etmeye çalışan memur arkadaş
Aliyi yakalamak için peşine düştü, bu sırada ayağı kaydı ve binanın yan
tarafında bulunan 1 mt derinliğindeki garaj girişine
düştü ve bu sırada hemen yerden kalkıp alinin sol çapraz sırt bölümüne jopla üç dört defa vurdu. ondan sonra biraz ilerledikten
sonra yere düştü yere düşerken yüzüstü düştü ancak kafasını yere vurmadı. Ve
memur arkadaşlardan beş altı tanesi Aliye müdahale ettiler ve yakaladılar. Biz
de hemen bu sırada müdahale ettik. Ali kaçmasın diye biz de aliyi tuttuk. diğer
tutan yakınlarımın kim olduğunu olay karışıklığı sebebiyle hatırlamıyorum.
ancak biz yakınları olarak 7-8 kişi vardık. Ancak biz bir iki kişi Aliyi
tutabildik polis arkadaşlar aliyi tuttuğu için. Ben Ali'nin kelepçe takılırken
elini tuttum. Polislere yardımcı oldum. Ali bu sırada 'ben nefes alamıyorum,
beni az biraz bırakın' dedi. Ali bu sırada yere yüzüstü yatar vaziyette,
kolları arkada kelepçeli vaziyette duruyordu. daha sonra birileri ip istedi
ancak kimin istediğini bilmiyorum. Bir ip getirildi ve ayaklarını bağladılar
ama kimin bağladığını da görmedim. Ali yerdeyken onu tutan çok sayıda insan
olduğu için çırpınamadı, kafasını ve ayaklarını yere vurmadı. Ali'ye bu sırada
iğne yapıldığını görmedim belki yapılmıştır. Ali'yi yüzükoyun elleri arkadan
sıkı bir şekilde kelepçeli bir vaziyette sedyeye koydular. Daha sonra
ayaklarını bileklerinden sedyeye bağladılar. Ama kimin bağladığını görmedim.
Daha sonra ambulansa Aliyi koydular. Ali hala yüzükoyun sedyeye bağlı bir
şekilde duruyordu, ben hemen Alinin nefessiz kalmasından endişelenip ambulansta
görevli bulunan üç erkek şahısa 'ali nefes almakta
sıkıntı yaşayabilir, onu yüzükoyun çevirelim' dedim. Bu üç kişiden şoförün
yanında gelen arkadaş bana hiçbirşey olmaz zaten
hastaneye kadar gideceğiz dedi. Ve alinin duruş şeklini değiştirmediler. Ali
ambulansın içindeyken 'nefes alamıyorum' şeklinde bir şey söylemedi. Zaten
ambulansa bindirdiğimizde sessizdi. Ancak canlıydı. Sedyeden kurtulmaya da çalışmıyordu,
çırpınmıyordu. (...).
A.K.: ... Ambulans
ile birlikte Ali'nin annesi de emniyet müdürlüğündeydi. Polislerden yardım
istedik. Polislerle birlikte Ali'nin abisinin evine gittik. Ali apartmandan
aşağı atlar korkusuyla polisleri aşağıda bıraktık. ... Polis ısrar edip Ali'nin
kolundan tutunca Ali iki elini birleştirip kendi kendine vurdu ve polisi
itekleyerek düşürdü. Ben Ali'nin iki elini birleştirerek polise vurduğunu
görmedim. Diğer polislerde müdahale etmeye çalışınca ali polislerden birine
daha vurdu. Daha sonra polisler copla Ali'nin sırtına vurarak, biber gazı
sıktılar. Bu sırada Ali'nin herhangi bir yerinde kan veya şişik görmedim. Ali
duran polis arabasına doğru koşmaya başladı. Ali polis arabasının kaportasına
biber gazından etkilendiği için yaslandı. Bu esnada arabanın ön kısmında ve
arka kısmında durmak üzere iki polis vardı. Arabanın yanında duran polislerden
bir tanesi iki eliyle tuttuğu copu Ali'nin kafasına doğru vurdu. Tam olarak
kafasının neresine vurduğunu hatırlamıyorum. ... Ben polise doğru koşarak
kendisini tuttum. Ben o polisi tutunca bu sefer diğer polis copla Aliye vurdu.
Ali daha fazla dayanamayıp yere yığıldı ve diğer polislerle birlikte Ali'ye
çullanıp yüzüstü çevirdiler. Ellerini kelepçelediler. ... Ben ve hatırlamadığım bir başkası Ali'nin
ayaklarını bağlamaya çalıştık. Hemşire gelip Ali'nin sağ kalçasına iğne yaptı
ama ilk vurduğunda kan aktı. Hemşire ikinci bir defa tekrar aynı yere iğne
yaptı. Ali bu esnada su istedi. Kafasından aşağıya su döküldü. Ben Ali'nin
ayaklarını tutarken Ali ayaklarını kaldırıp yere vurdu. Ayak parmakları kanadı.
Sonra sedye getirildi Ali'yi sedyeye koyduk ve ordan
ambulansa bindirdik. Ali ambulansa bindirilirken hareketsizdi. Ambulans bu
şekilde yola çıktı. (...).
F.Y:... Daha sonra ali polisle gitmek
istemeyince polislerden birini koluyla iteledi. Polis de bunun üzerine
sendeledi. Bunun üzerine polisler aliye biber gazı sıktılar. Biber gazı
sıktıkları için kardeşim ali gaz
sıkan polislerden birini koluyla itti. ... yaklaşık 1 mt
derinliğindeki garaj girişine kardeşim atladı. Kesinlikle düşmedi. Daha sonra
kardeşim ordan çıktı. sonra bir polis kardeşimin
peşinden koşarken garaj girişine düştü. ... Bunu görünce kardeşim iyice kaçmaya
çalıştı. Daha sonra kardeşimi yakalayıp çevresini sardılar. polisler kardeşimi
başından yakalayarak ekip otosunun üzerine yatırdılar kafasını da bunu yaparken
arabanın ön kaportasına vurdular. Sonra üç dört tane polis memuru kardeşimin
kafasının arkasına vurdular bunlardan iki tanesinin eşgalini
verebilirim. ... Biz bu sırada alinin yakınları olarak polislere 'vurmayın,
kendisi şizofren hastasıdır, biz sizi bunun için mi çağırdık' dedik. Daha sonra
kardeşim yere hafif bir şekilde yüzükoyun düştü ve kafasını da bir yere
vurmadı. daha sonra polisler hemen kardeşime müdahale ederek kardeşimin elini
kelepçelediler. O esnada sağlık görevlisi bizden ip istedi. Hangi sağlık
görevlisinin istediğini tam bilmiyorum ama erkek şahıslardan biriydi. Yine aynı
kişi iple ayağını bağladılar. Bu sırada yerdeyken bana 'nefes alamıyorum abla'
dedi. Ağzından köpük geliyordu. Kardeşimin dudakları da morarmıştı. Benim de
gözlerim biber gazından etkilenmişti daha sonra pek birşey
göremedim ama alinin ambulansa konulduğunu zarzor
gördüm. (...).
40. Olayın meydana geldiği yerde ikamet eden
görgü tanıkları H.Ç. ve Y.B.nin ifadeleri şöyledir:
" H.Ç.: ... İkametimin
penceresinden baktığımda bizim evin karşısında bulunan binanın yanında bir
ambulans ve vatandaşlar ile polisin olduğunu gördüm. Ancak ne olduğunu anlamadım.
... Birkaç dakika sonra bina içerisinden 35-40 yaşlarında, iri yapılı, üzerinde
beyaz renkli atlet ve altında eşofman bulunan, tanımadığım bir erkek şahıs
çıktı. Elinde herhangi bir şey yoktu. Şahıs ... market yanında bulunan bakkalın
önündeki plakasını göremediğim ancak bej renkli bir taksinin kaporta üzerine
iki eli ile birkaç yumruk attı. Bu sırada 5-6 kadar polis ve 15-20 belki daha
fazla olan vatandaş şahsı yakalamaya çalışıyorlardı, şahıs yanına kimseyi
yaklaştırmak istemiyor gibi el kol hareketleri yapıyordu, bu sırada şahıs sağ
eli olduğunu hatırlıyorum yukarı doğru kaldırdı ve bir polisin yere düştüğünü
gördüm, şahıs polise ya yumruk vurdu veya iterek düşürdü, o esnada şahısta
karşı tarafa atlamak istediği esnada düştü ve kalkarak market önüne doğru
gitti, polisler ve kalabalık vatandaş topluluğu şahsı sakinleştirmeye ve
yakalamaya çalışıyorlardı, polisler ve vatandaşlar şahsı yere yatırdılar ve
ambulansa aldılar, oradan ayrıldılar. Ben polislerin elinde cop olduğunu gördüm
ancak şahsa veya başka birine vurduklarını görmedim. İsminin Ali Çelebi
olduğunu öğrendiğim şahsın da elinde herhangi bir şey yoktu. Benim konu ile
ilgili bilgim ve görgüm bundan ibarettir.
Y.B.: ... Olay günü işten döndüğümde evin önünde bir kalabalık olduğunu gördüm,
kaza olduğunu düşünüp hemen olay yerine geldim. İlk gördüğümde Ali'nin yerde
elleri arkadan kelepçeli vaziyette yüzükoyun yatar halde ve ayakları iple
bağlanmış şekilde gördüm. Alinin kafasını yere vurduğunu görmedim sadece sağa
sola çeviriyordu. Bu sırada ağzından salya ve köpük geliyordu, dudaklarında ve
ellerinde morarma vardı. Polisler ayaklarındaki ipi tutup ayaklarını yere
vurmasını engelliyorlardı. daha sonra aliyi iki erkek sağlık görevlisi ve bir
bayan sağlık görevlisinin ve yanında onlara yardım eden birkaç kişinin aliyi
yüzükoyun bir şekilde sedyeye yatırdıklarını gördüm. Hatırladığım kadarıyla
sedyeye koyanlar arasında polis yoktu. Sedyeye de aynı şekilde yüzükoyun elleri
arkada kelepçeli bir şekilde sedyenin kemerleriyle bağladılar. Kemerlerden biri
gögsün alt kısmı hizasında birisi de baldırlarının
hizasındaydı. Bu olaylar benim hemen yanımda olmuştur. Birkaç metre mesafeden
izliyordum, anlattığım şeyleri net bir şekilde gördüm. bu sırada Alinin alnının
sol kısmında morluk gördüm bu morlukların nasıl olduğunu görmedim. Ayrıca
ayaklarında kan gördüm. Bu ayaklarındaki yaralanmaların da nasıl olduğunu
görmedim. ... Ali bayılmadan önce birkaç kez kesinlikle kısık olmayan ve normal
bir ses tonuyla 'nefes alamıyorum' dedi. Bunu gayet net bir şekilde duydum.
Bunu söylediği sırada hemen başının ucunda sağlık görevlileri de vardı. Zaten
daha sonra kendinden geçti. Muhtemelen çevredeki kalabalıktan insanlar da nefes
alamadığını söylediğini duymuştur. Ancak kimse bu konuda müdahale etmedi.
Ağzından köpük ve salya gelmeye devam ediyordu. ... Daha sonra sedyeye
yüzükoyun elleri arkadan kelepçeli bir şekilde koydular. Bu sırada da baygındı.
Aliyi sedyeye koyanlar; iki erkek sağlıkçı ve hemşire ile kim olduğunu
hatırlayamadığım yakınları vardı. Ancak polisler sedyeye koymamışlardır. Sedyeye koyduktan sonra aliyi sedyeyle
ambulansa koyduk. Ambulansın arka tarafında Ali, ben S... Y..., sağlıkçı
hemşire ve iki sağlıkçı görevli erkek şahıs vardı. Ali burda
da baygındı. Hatta ben hiç ayıldığını görmedim. Ambulansın içindeyken S... Y... 'alinin durumu çok kötü birşeyler yapalım' dedi. Hemşire de 'normal korkacak birşey yok' dedi ve alinin nabzını kontrol etti bundan
sonra biz normalde burdan çıktığımızda bakırköy ruh ve sinir hastanesine gideceğimiz halde hemşire
şoföre burdaki hastaneye uğrayalım dedi. sonra çerkezköy devlet hastanesine gittik. Bizim olay yerinden çerkezköy
devlet hastanesine gitmemiz yaklaşık 10 dk sürmüştür.
Daha sonra Aliyi sağlık görevlileri hastanenin acil servisine götürdüler.
(...)."
41. Müteveffanın ambulansla götürülmeye ilk kez
teşebbüs edildiği ancak yolda ambulanstan kaçtığını gören tanıklar T.Ç. ve B.A.Ç.nin ifadelerinin ilgili bölümleri şöyledir:
"T.Ç.: ... ambulansta gelen hemşirealiye gördüğüm kadarıyla bir tane sakinleştirici
iğne vurdu. Daha sonra biz alinin koluna girdik. Çerkezköy devlet hastanesine
gideceğimizi söyleyerek ikna ettik. Daha sonra ambulansa götürdük. Ambulansta
sedyeye yatırdık ve sedyedeki kemerleri bağladık. Ambulans yola çıktı.
Ambulansın içinde şoför, onun yanında ambulansta görevli bir erkek şahıs ve
yanında da alinin annesi, arkada ambulansta görevli iki erkek şahıs, bir
hemşire vardı. Arkada yakını
yoktu. ... Ancak biz Çavuşlu gişelerini geçtikten sonra kavşaktan sağa doğru
İstanbul yoluna girerken bizim ambulansı sağa çekmiş park etmiş halde gördük.
ambulansın sağ camı kırıktı. Alinin kaçmış olduğunu söylediler. Jandarmayı
aramışlar ancak jandarma gelmeyince biz aliyi aradık. Yaklaşık 40-45 dk aliyi orda aradık. Daha sonra bulamayacağımızı anlayıp
otobandan döndük. ... Biz de çerkezköye döndük. ...
ayakları çıplaktı. Alinin üzerinde kan, yara bere morluk vs
birşey görmedim. Bu sırada ali bana 3 km yol yürüdüm
ayaklarım şişti dedi. Ancak ayaklarında kan görmedim. ... Bu sırada alinin
kolunda iki tane polis vardı. Ali polislerin kendisini bırakması için iki elini
havaya kaldırdı yukarıda birleştirdi ve önünde kendisini ikna etmeye çalışan
polis memurunun boynuna vurdu. Bunun üzerine yanındaki polisler joplarını çıkardılar. Ali de ilk vurduğu polis memuruna
elinin tersiyle yüz kısmına vurdu. Bu sırada polis memuru yere düştü. Bunun
üzerine diğer polisler aliye jopla vurmaya
başladılar. Polislerden biri alinin kafasının sağ arka çapraz kısmına jopla vurdu, diğerleri de çeşitli yerlerine vuruyordu. Biz
de bunun üzerine polislere 'Ali hastadır bu şekilde müdahale etmeyin' dedik.
Ali binanın yan tarafına doğru koştu. Ben de alinin peşinden koştum ikna etmek
için. ... bir polis biber gazını çıkardı ve aliye sıktı sonra ben de ali de
biber gazından etkilendik. Gözlerim biber gazından etkilendiği için gözlerimi
silmeye başladım kollarımla bu andan itibaren birkaç dakika biber gazının
tesiriyle birşey göremedim. Ben gözlerimi açabilmeye
başladığımda alinin yerde kelepçelenmiş olduğunu gördüm. kelepçeli olduğu
sırada alinin üzerinde eniştesi N... Y..., a... abi ve polis arkadaşlar vardı.
Sonra hemşire kalçasından bir adet iğne vurdu. Bunu vurduğunu gördüm. Daha
sonra hemşire kaldırmayın bir tane daha vuracağım dedi ama ikincisini vurup
vurmadığını görmedim. Ben de bu sırada ayaklarını tutuyordum. Bu sırada bir
yerden ip geldi ve kim olduğunu hatırlayamadığım bir alinin ayak bileklerinden
aliyi sedyeye bağlıyordu. ... sonra aliyi yüzüstü olacak şekilde ambulansa
koyduk. ambulansa koyduğumuz sırada bağırıp çağırmıyordu. İlacın etkisiyle sakinleşmişti
kendisinden nefes alamıyorum diye birşey duymadım.
Ambulansın arka kısmında ... hemşire ve bir tane yardımcısı vardı. Ön kısımda
ise şoför ve alinin annesi vardı. Daha
sonra ambulans Bakırköye gitmek üzere çıktı diye
biliyorum. ...Ambulansın olay yerinden çerkezköy
devlet hastanesine gelmesi bence takriben 4-5 dk
sürer. (...).
B.A.Ç.: ... Olay
günü eşim T.. Ç... eve gelerek Ali'nin hasta olduğunu ve hastaneye götürülmesi
gerektiğini söyledi. ...Bizde arabayla ambulansın peşinden gittik. ... Otobanda
seyir halinde iken ambulansın yol kenarında durduğunu gördük. Bizde durduk ve
ambulansın yanına gittiğimizde ambulansın camının kırık olduğunu gördük.
Ali'nin kaçtığını öğrendik. Biz burda bir süre
bekleyip Ali'yi aradık. Daha sonra tekrar Yeniköy'e döndük. Orda Ali'nin evinin
önünde otururken bir süre sonra Ali bir arabayla eve geldi. Arabada şoför
koltuğunun yan tarafında oturuyordu. Araba şoförünü tanımıyorum. ... Kapaklıya
gittiklerini öğrendim. ... Eşim beni telefonla arayarak Ali'nin eşi olan Esma'nın
hazır olmasını Ali'yi ambulansa tekrar bindirdiklerini İstanbul'a
götürdüklerini bizimde arabayla peşlerinden gideceğimizi söyledi. Esma rahatsız
ve yorgun olduğu için gelmek istemedi. ...Bir süre sonra Ali'nin burada vefat
ettiğini öğrendik.(...)."
42. Devlet Hastanesi doktoru olan ve müteveffa
Devlet Hastanesine getirildiğinde ona ilk tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren H.K.nin ifadesi Asayiş Müdürlüğünde alınmıştır. Bu ifadenin
ilgili bölümü şöyledir:
" ... 4/8/2013 günü
görevim esnasında saat 17.25 sıralarında Hastaneye sedye ile Acil Polikliniğine
30-35 yaşlarında bir erkek hasta getirildi, hasta sedyeye parmak kalınlığında
bir iple bağlıydı, ben ve diğer hastane görevlileri hastaya derhal müdahale
ederek nabzını ve tansiyonunu ölçtük ayrıca hastanın kalp atışlarının
olmadığını anlayınca CPR'ye başlandı, yaklaşık 45
dakika boyunca CPR yapılan hastanın nabız ve kalp atışları dönmeyince hasta eks kabul edildi. ... Yukarıda belirttiğim gibi şahıs hastaneye
intikal ettirildiğinde nabız ve kalp atışı yoktu. (...)."
43. Olay yerine giden, özel hastaneye ait
ambulansta bulunan ve söylediğine göre olay tarihinde başka bir özel hastanede
hemşire olarak görev yapan Ö.A.nın 5/8/2013 tarihinde
Asayiş Müdürlüğünde alınan ifadesinin ilgili bölümü şöyledir:
" ... Ben 5 yıllık
hemşireyim. Halen İstanbul Bakırköy ... Hastanesinde hemşire olarak
çalışmaktayım. 4/8/2013 günü sabah saat: 10.00 sıralarında yaklaşık 1 aydır
tanıdığım ve Özel M... Hastanesinde
ambulans şoförü olduğunu bildiğim R... K... beni arayarak Tekirdağ'dan bir
hastayı alarak Bakırköy’e nakil edeceğini söyledi, hastanın durumuyla ilgili
bir bilgi vermedi. Ben de izinli olduğum için ve bazen böyle il dışına gidip
geldiğimde hasta yakınları tarafından bir miktar para verildiği için bu geliri
elde etmek amacıyla R... K...nin teklifini kabul
ettim. Beni ambulans ile evimden aldı yanında daha önceden tanımadığım Ş...
B... isimli bir şahısta vardı, birlikte S... ilçesinin Y... Köyü'ne geldik. Ben
ambulanstan hiç inmedim, bu sırada yanımıza hasta Ali ÇELEBİ isimli şahısın
annesi olduğunu söyleyen bayan geldi, bize hitaben 'Bunu alın götürün, yoksa
bizi öldürecek' şeklinde sözler söyledi, ben ambulanstan inmedim, Ş... ile R...
gittiler, bu sırada şahısın 2 ya da 3 katlı müstakil bir evin ikinci kattaki
balkonunda olduğunu gördüm, 35-40 yaşlarında 190-200 cm boylarında 120-130 kilo
civarında, kirli sakallı, başında takkesi olan bir şahıs olduğunu gördüm, bir
müddet sonra Ş... ve R... geldiler, şahısı ikna
edemediklerini söylediler, annesi bana 'ne olur iğne yap uyuşturucu yap bunu
götürelim yoksa bizi öldürecek' dedi, ben sıkıntı olur yapmam dedim bunun
üzerine R... jandarmayı aradı, bir süre sonra Jandarma geldi, birlikte yukarı
çıktık, şahısı Çerkezköy’de bir hastaneye kontrole
götürmek vaadi ile inandırıp bende ikna olması için serum olarak tabir edilen İzotonik suyundan şahısın kalçasından iğne yaptım, şahıs
bize 'çıkın dışarı dua edeceğim' dedi, sonra bize tekrar 'sadece kontrole
gideceğiz söz mü' dedi, bizde 'söz dedik', sonra ambulansa bindi. Sedyeye
yattı, emniyet kemerlerini bağladık ve İstanbul Bakırköy'e doğru ambulans ile
hareket ettik arkada ben hasta ve Ş... vardı, ön tarafta şahısın annesi ve R...
vardı, bir müddet sonra ambulansın içerisinde kafayı kaldırıp etrafına
bakınmaya başladı daha sonra 'siz kalleşsiniz' sonra sedyeden doğrularak
'Allah' diye bağırda iki elini yana açarak 'sizi öldürmekten korkuyorum' diye
bağırdı ayağı ile ambulansın sağ kapı tarafına tekme attı, cam kırıldı. Ben
R... bey hasta fenalaştı deyip aracı durdurmasını sağladım. R... arabayı
durdurdu ve kapıyı açtı, Ali ÇELEBİ araçtan inerek koşarak araziye doğru gitti.
10 dakika kadar arazide durdu, ben araçtan inmedim, bu sırada R... telefonla
görüştü, bu sırada şahsın annesi bana 'hep senin yüzünden oldu, ben sana
uyuşturucu yap dedim yapmadın, bunu döve söve Bakırköy'e götürmemiz lazım' diye
sitemlerde bulunuyordu. Bir müddet sonra otoyol gişelerinde jandarmanın
bulunduğu yere jandarmanın yanına gittik. jandarmalar bize şahsın bir araca
binerek Çerkezköy'e doğru gittiğini söyledi, annesi debize
hitaben 'çabuk tekrar eski eve gidelim yoksa bu karısını çocuklarını öldürür,
ne yapıp edip Bakırköy'e götürmemiz lazım' dedi. Birlikte tekrar evine geldik,
ambulansı görmesin diye evin arkasına park ettik, ben ambulanstan inmedim, bir
süre sonra şahsın başka bir yerde olduğunu, yakınları gidip polisten yardım
alacaklarını söyledi, annesi bize hitaben 'Ben bu ambulanstan Bakırköy'e
gidinceye kadar inmeyeceğim, bu gün gitmezse hepimizi öldürür' şeklinde
konuştu, sonra ambulansla bir polis merkezinin önüne geldik ben yine
ambulanstan inmedim, annesi, yakınları polislerle bir şeyler konuşuyorlardı,
ama ne konuştuklarını duymadım. Daha sonra 4-5 katlı bir apartmanın bulunduğu
bir yere geldik, ben ambulanstan yine hiç inmedim, bir süre sonra Ali ÇELEBİ isimli
şahsı zemin katta gördüm, polisleri görünce 'Allah' diye bağırdı bu sırada ezan
okundu, 'ben bir camiye gidip geleyim' dedi, polis memurunun bir tanesi 'yok
gitme seni hastaneye kontrole götüreceğiz' dedi ancak şahıs iki elini yumruk
yaparak polise vurdu, sonra bir anda ortalık karıştı, şahsa polisler biber gazı
sıktılar, şahıs daha da hiddetlendi nereye saldıracağını şaşırdı, ortalık
karıştı, bu esnada da annesi bana 'iğne yap iğne yap' deyip duruyordu, bunun
üzerine 2 şırıngaya izotenik suyu çektim, bu sırada
şahsın 10-15 civarında yakını ve 9-10 polis şahsı yüzüstü yere yatırarak
etkisiz hale getirdiler, başına su döktüler, bu sırada şahsın ağzından köpükler
geliyordu, nabzına baktığımda yoktu, yüzü mordu, sanki nefes alamamış gibiydi,
bende iğnenin birini bu karmaşada yaptım diğerini de kendi elime yaptım. Sonra
şahsın akrabaları ayaklarından iple bağladılar, polisler kelepçe taktı, şahsı
ambulansa bindirdik, ben acil bir servise gitmesi gerektiğini R...’ye söyledim, Devlet hastanesine şahsı götürdük, burada
şahsa müdahale yaptılar ancak şahıs eks olmuştu,
ambulansın arkasında ben, hasta, Ş... ve 4 tane akrabası vardı annesi ve R...
ambulansın önündeydi. Olay bu şekilde olmuştur, ben bu şahsa vurmadım, şahısta
bana vurmadı."
44. Ambulans şoförü R.K.nin
5/8/2013 tarihinde Asayiş Müdürlüğünde alınan ifadesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"... 4/8/2013 günü sabah
saat: 10.00 sıralarında bana ait ... numaralı telefonumdan arayarak Ali
Çelebi'nin abisi olduğunu söyleyen bir şahıs bana 'psikolojik rahatsızlığı olan
bir kardeşimiz var, polisten ve jandarmadan yardım istedik, savcının bilgisi
var, bu hastayı alıp Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine ücreti
mukabilinde götürür müsün? zaten kendisi daha önce de orada tedavi gördü.'
dedi. ... TL'ye anlaştık. ... bunun
üzerine yanıma daha önce Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde hasta
bakıcı olarak çalışıp emekli olan Ş... B... ve daha önceden tanıdığım ve
hemşire olan ve herhangi bir yerde halihazırda çalışmayan Ö... A...'ü alarak bana verilen adrese Özel M... Hastanesine ait .... ambulansla
geldik. Ali Çelebi isimli şahıs ... iki katlı müstakil bir evin ikinci katında
idi. Kendisinin yanına yanımda bulunan arkadaşlarımla beraber çıktık. Kendisi
ile 30 dakika kadar konuşarak tedavisi için ikna etmeye çalıştık, ancak kendisi
deli olmadığını iddia ederek sopa ile bizi evden kovdu. Evde ismini bilmediğim
annesi vardı. 156 jandarmayı arayarak bize yardım etmesini istedim. Bir müddet
sonra jandarma görevlileri geldi. Jandarma ona iğne vurulup geleceksin diyerek
ikna etmeye çalıştı, şahısta ben iğneden korkmam diyerek burada vurabilirsiniz
dedi. Bunun üzerine Ö... A... isimli hemşiremiz ESEF olarak adlandırdığımız
serum suyunu şırıngaya çekerek Ali Çelebi'nin kalçasından yaparak şahsı ikna ettik.
... Bağırma sesleri üzerine viraj bitiminde ambulansı sağa doğru çektim. Ali
Çelebi'nin bağlı bulunduğu sedyeden kalktığını ve ayağıyla ambulansın sağ
sürgülü kapısının camına tekme attığını gördüm, cam kırıldı, beni bırakın diye
bağırıyordu. Bana yumruk atmaya çalıştı ancak yumruğu bana değmedi. Bunun
üzerine ambulansın iç kısmındaki malzemelere zarar vereceği düşüncesiyle
ambulanstan inerek sağ yan sürgülü kapıyı açtım. Şahıs yalın ayak araçtan
atlayarak yolun sağ tarafındaki toprak araziye doğru koşarak gitti. ...
ailesine zarar vermemesi için yeniden evlerine geldik. Ali Çelebi ... bir
araçla kendisiyle beraber iki kişi evine geldi., burada ismini bilmediğim bir
akrabasını da alarak evinden ayrıldı. Ben bunun üzerine Ali Çelebi'nin annesine
bizden artık bu kadar biz İstanbul'a dönüyoruz dedim ancak annesi araçtan
inmedi 'sizi bırakmam işimi halledeceksiniz bana yardım edeceksiniz, polisten
de yardım isteyeceğini' söyleyerek bizi ikna etti. ... bunun üzerine polis
merkezine gittik. Annesi buradaki görevlilere 'benim oğlum akıl hastası, Yeniköy'den Jandarmayla ambulansa bindirdik ama yolda giderken
ambulansın camını kırdı ve ambulanstan kaçtı, şu anda yeğenimizin evinde can
güvenliğimiz tehlikede, eğer Bakırköy'deki Hastaneye götürmezsek bizi öldürecek.
Ne olur bize yardım edin' dedi. Görevliler de herhangi bir resmi evrak olmadığı
için çekincede kaldılar ancak daha sonra iki resmi polis ekibi Ali Çelebi'nin
yeğenin evine gittik, yaklaşık 15-20 kişilik akrabası evin önündeydiler,
polislere ve bizlere 'siz sakın apartmana çıkmayın, şahıs 5. katta sizi görürse
balkondan atlayabilir, biz ellerini bağlayıp aşağıya indireceğiz, siz burada
bekleyin' dediler.
Bir müddet sonra kendi evine
götüreceklerini vaat ederek kandırdılar ve apartmandan indirdiler. Apartmandan
indirdiklerinde görevli resmi polisleri görünce 'siz neden buraya geldiniz,
gidin buradan' dedi, polis memurları da 'biz seninle buraya konuşmaya geldik'
şeklinde pozitif yaklaşımda bulundular. ... Ben gideceğim dedi, polisler de
konuşalım sonra gidersin dediler, bu sırada olay yerine takviye bir polis ekibi
daha geldi. Konuşma sırasında Ali Çelebi, iki elini havada birleştirerek hızlı
bir şekilde kendisiyle konuşan polis memurunun baş bölgesine doğru yumrukla
vurdu, yumruğun şiddetiyle polis 3-4 adım geriye düştü, hemen yanında bulunan
polis memuru Ali Çelebi'nin yüzüne doğru biber gazı sıktı, bu memura da bir
tokat attı, bu polis memuru da 3-4 metre geriye düştü, daha sonra bağırarak
sağa sola saldırmaya başlayınca diğer polis memurları da bu şahsı etkisiz hale
getirmek için şahsa biber gazı ve copla müdahalede bulundular. Bunun üzerine
Ali Çelebi polislerin elinden kurtuldu ve olay yerine yakın yerde bulunan
yaklaşık 1/1,5 metre derinliğindeki dere yatağı gibi çukur bir yere ayaküstü
atladı. Kısa süre sonra oradan çıktı. Polisler onu yakalamaya çalıştılar,
çevreden gelen yakınları ile birlikte görevli polisler onu yere yatırdılar,
kelepçe taktılar, ismini bilmediğim yakınları da beyaz renkli bir urgan ile
şahsı ayaklarından bağladılar. 3-4 polis ve 4-5 yakını ile birlikte şahsı bu
şekilde zapt etmeye çalışıyorlardı, hemen ambulans istediler, ben de ambulansı
şahsın istediği bölgeye getirip sedyeyi çıkarttım. Sedyeyi güçlükle koydular
çünkü şahıs 1.90-1.95 cm boylarında ve yaklaşık 140 kg ağırlığında iri yarı
birisiydi. Sedyeye koyduklarında yüzünde hafif morluklar ve ağzında köpük
vardı. Görsem tanıyamayacağım bir yakını Ali Çelebi'yi bu hali ile aynı urgan
ile sedyeye bağladı., ambulansın kapısını kapatarak ve annesini ambulansın ön
tarafına alarakolay yerinden ayrıldık. Ambulansın
arka kısmında Ali Çelebi'nin 5-6 yakını ve Ş... Ç... İle Ö... A... Hemşire
vardı, polisler yoktu. Ben şahsın bu hali ile en yakın Acil Serviste müdahale
edilmesi gerektiğini annesine söyledim ancak annesi Bakorköy'deki
hastaneye gidelim dedi ancak ben olmaz dedim ve Çerkezköy Devlet Hastanesine
getirerek şahsı indirdim. Daha sonra şahsın eks
olduğunu öğrendim. ...
... Hastayı alırken bana
psikolojik tedavi gördüğünü söylediler ancak ben raporunu talep etmedim.
Hastane yönetiminin benim bu yaptığım davranıştan dolayı herhangi bir izni ve
müsaadesi yoktur, sadece soyadını bilmediğim H... isimli gece müdürüne 4/8/2013
günü saat 10.00'da bilgi verdim, onun bilgisi vardır. Yanımda bulunan Ş... B...
ve Ö... A...'ün Özel M... Hastanesiyle uzaktan yakından bir ilgileri yoktur,
herhangi bir yerde çalışmazlar, ben sadece onlara yardım etmeleri için yanıma
aldım, herhangi bir resmi sıfatları yoktur... Gece müdürü H...'ye Çerkezköy'de
hasta var oraya gideceğiz diye telefonla bilgi verdim. O da tamam dedi."
45. Bu ifade sonrasında kolluk tarafından söz
konusu özel hastane telefonla aranarak hastanenin gece sorumlusu H.A. isimli
kişiyle telefonda görüşülmüş ve söz konusu ambulansın müteveffayı Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine nakli konusunda görevlendirilip görevlendirilmediği
sorulmuştur. H.A. böyle bir görevlendirmenin ne ambulans ne de R.K. için söz konusu
olduğunu ve konuyu hemen sorumlu müdürlerine ilettiklerini ancak onun da bu
olaydan haberinin olmadığını söylemiştir.
46. Ambulansla müteveffayı almaya giden Ş.B.nin ifadesi de aynı gün Asayiş Müdürlüğünde alınmıştır.
Adı geçen şahıs, R.K.nin anlatımlarına benzer
anlatımlarda bulunmuş; 2010 yılında Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki
hasta bakıcılığı görevinden emekli olduktan sonra ek gelir elde etmek için R.K.nin kullandığı
ambulansla izinsiz olarak bu tür nakillere gittiğini, Ö.A.yı
tanımadığını ancak R.K.nin çalıştığı hastaneden
farklı bir hastanede hemşire olarak çalıştığını duyduğunu, ambulansla toplam üç
kişi gittiklerini, R.K.nin müteveffanın yakınlarından
hastalığına ve nakil işlemine ilişkin herhangi bir belge almadığını,
müteveffanın ambulansa ilk bindirildiğinde kendisine saldırıp kolundan
yaraladığını, ikinci kez bindirmeye çalıştıklarında ise polislere saldırdığını,
polislerin de biber gazıyla karşılık vererek müteveffayı etkisiz hâle getirmeye
çalıştıklarını, müteveffanın en son akrabaları ve polisler tarafından yere
yüzükoyun yatırılıp bağlanarak ve kelepçe takılarak etkisiz hâle
getirilebildiğini, bu aşamadan sonra polis memurlarının kuvvet
kullanmadıklarını, tekrarambulansa bindirilip Ruh ve
Sinir Hastalıkları Hastanesine götürürlerken Ö.A.nın,
A.Ç.nin durumunun kötüleştiğini ve en yakın acil
servise götürmeleri gerektiğini söylemesi üzerine Devlet Hastanesine gittiklerini
ve burada müteveffanın öldüğünü öğrendiğini ifade etmiştir.
D. Şüpheliler Hakkında
Düzenlenen Tıbbi Belgeler
47. Soruşturma kapsamında alınan doktor
raporlarına göre;
-Ş.B.nin sol kol arka
kısımda 5x5 cm boyutunda sıyrık ve ekimoz,
-Polis memuru A.S.nin
sağ el bileği ve sol ayak bileğindeki hareketlerde hassasiyet,
-Polis memuru Ö.A.nın
sağ kulak ve kulak altında kızarıklık ile sağ dirsekte sıyrık ve sağ dizde
kızarıklık,
-Polis memuru Ö.Ş.nin
boyun arka kısımda palpasyonda hassasiyet,
-Polis memuru Y.B.A.nın
alt dudak iç tarafta ve sağ dizde kızarıklık,
-Polis memuru D.P.nin
sağ dizde palpasyonda hassasiyet ve ciltte hafif
kızarıklık meydana gelecek ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek
nitelikte yaralanması söz konusudur.
E. Soruşturma Sonucunda
Verilen Kararlar
48. Cumhuriyet
Başsavcılığı 18/7/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... olay tarihinden yaklaşık 15-20 gün önce müteveffanın saldırganlaşmaya
başladığı, eşi Esma Çelebi'nin beyanına göre ufak tefek şeyleri evden dışarı
balkondan aşağıya attığı, buzdolabının kapısını kırdığı, çamaşırlarının bir
kısmını dışarı attığı, ailesinin de bu durumdan endişelenmeye başladığı, bu
sebeple ailenin müteveffayı yine Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine
yatırmaya karar verdiği, bunun için ailenin Özel M... Hastanesi'nden
müteveffayı hastaneye götürmek üzere ambulans istedikleri, 04.08.2013 tarihinde 34 ... plakalı ambulansın
müteveffanın eşi, annesi ve çocuklarıyla beraber
yaşadığı S... ilçesinde bulunan Y... köyüne geldiği, ambulansta şoför R...
K...,şoför yardımcısı Ş... B... ve hemşire Ö... A...'ın
olduğu,
Ailenin müteveffayı Çerkezköy Devlet
Hastanesi'ne kontrol için götürüp geri götürüceğiz
diyerek ikna ettiği, hemşirenin evde müteveffaya uyuşturmak/sakinleştirmek için
iğne yaptığı, müteveffanın sedyeye yatırılıp bağlanarak ambulansa bindirildiği,
ambulansın şoför koltuğunun yanındaki yolcu koltuğuna müteveffanın annesi D...
Ç...'nin oturduğu, arka kısmında ise şoför yardımcısı
Ş... B... ve hemşire Ö... A...'ün olduğu, ambulansın Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine doğru yola çıktığı, ambulansın arkasında özel araçla
müteveffanın eşi Esma Çelebi, arkadaşları olan T... Ç... ve B... Ç...'ın ambulansı takip ettikleri, bu araçla ambulans arasında
yaklaşık 10 dakikalık bir mesafe olduğu,
Ambulans yolda seyir halindeyken Mahmutbey
Gişeler gelmeden önce, Çavuşlu Gişeleri geçtikten sonra müteveffaya yapılan
iğnenin tesirinin geçtiği, müteveffanın etrafa bakıp başka bir yere gittiğini
anladığı ve hırçınlaşmaya başladığı, sedyeye bağlı olduğu kayışları kopardığı,
ambulansın sağ sürgülü kapısının camını tekmeleyerek kırdığı, müteveffanın
ambulans içinde Ş... B...in sol koluna vurarak/sıkarak kesin adli muayene
raporuna göre basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek nitelikte yaraladığı,
bunun üzerine ambulansın yolda sağa çekip durduğu, ambulans şoförü R... K...'ın ambulansın kapısını açtığı ve müteveffanın araçtan kaçarak ağaçlık alana doğru kaçtığı, ailesinin
onu yaklaşık 40-45 dakika aramasına rağmen bulamadığı, bunun üzerine ambulansın
ve müteveffanın yakınlarının Y...'deki eve geri döndükleri ve burada
bekledikleri,
Müteveffanın muhtemelen otostop çekerek ....
marka bir araca bindiği, araçla beraber C... mah.
T.... Konutları yolu üzerinde bulunan T... Petrol'e geldiği, burada araçtan
indiği, burada bulunan T... S...'den kendisini Y...'e götürmesini istediği,
T... S...'nin kabul ettiği, T...in beyanında; müteveffa'nın ayakkabılarının olmadığını, üzerinde şort ve tişort olduğunu, sağ elinde ve ayaklarında kan olduğunu,
başının sağ şakak kemiğinin bulunduğu yerde kızarıklık olduğunu, müteveffanın
kendisinin ... plakalı gri renkli ... marka arabasına bindiğini, kendisinin
müteveffanın akıl sağlığının bozuk olduğunu anladığı, müteveffanın eşini ve
abisi olduğunu söylediği şahsı öldüreceğinden bahsettiğini, zaman zaman Allah
diye bağırdığını ve arabanın ön ve arka kapı adasında bulunan direk kısmına
vurduğunu, ... beyan etmiştir.
Müteveffanın T... S...'nin
kullandığı araç içinde yolcu koltuğunda Y..'deki
evine geldiği, müteveffanın burada T... Ç...'ı yanına çağırdığı, bu araçla
beraber müteveffanın akrabası olan S... F...'ın ... Kapaklı'daki evine
gittikleri, T... S...'nin oradan ayrıldığı,
Müteveffa'nın S....'nin evinde olduğunu öğrenen annesi
D... Ç...'nin ambulansla Kapaklı Polis Merkezi'ne
giderek müteveffanın kendisine zarar verebileceğinden bahisle yardım istediği,
müteveffanın başka akrabalarının da polis merkezine gidip yardım istediği,
polislerin de kabul ettiği, ambulans ve polislerin müteveffanın bulunduğu Kapaklı'daki adrese gittikleri, burada müteveffanın
yakınlarının polis memurlarını uyarıp müteveffanın silahlarını alıp kendisine
ve çevredekilere zarar verebileceğini söyledikleri, bunun üzerine polis memurlarının
silahlarındaki şarjörlerini çıkartıp ceplerine
koydukları, müteveffanın yakınlarının polisin geldiğini öğrenince müteveffayı
Y....'deki kendi evine götüreceklerini söyleyerek ikna edip dışarı
çıkarttıkları, polislerin müteveffayı ikna etmek için konuştukları, ...
Olayı doğrudan gören tanıklar
...'ın beyanlarına göre; polislerden birinin
müteveffanın koluna girerek 'gel ambulansa gidelim' dediği, müteveffanın de ona 'namazımı kılayım nereye istiyorsanız gideriz' dediği, bunun
üzerine polislerin ona 'önce ambulansa binelim sonra hep beraber namaz kılarız'
dedikleri, bu sırada müteveffanın koluna iki tane polisin girdiği, müteveffanın
polislerin kendisini bırakması için iki elini havaya kaldırdığı yukarıda
birleştirdiği ve önünde kendisini ikna etmeye çalışan polis memurunun (Ö...
A...) boynuna vurduğu, bunun üzerine yanındaki polislerin coplarını
çıkardıkları, müteveffanın da ilk vurduğu polis memuruna elinin tersiyle yüz
kısmına vurduğu ve polisin yere düştüğü, bunun üzerine diğer polislerin
müteveffaya copla vurmaya başladıkları,
Olay sırasında arbedenin yaşandığı, polis
memurlarının müteveffayı etkisiz hale getirmek için cop ve biber gazı
kullandığı, müteveffanın da bu uygulamaların üzerine daha da sinirlenip polis
memurlarına vurduğu, müteveffanın 185 cm boyunda, 116 kilo ağırlığında ve güçlü
olması sebepleriyle arbedenin bir süre devam ettiği, daha sonra polis
memurlarının müteveffanın akrabalarının da yardımıyla müteveffayı yüzü koyun
yere yatırdıkları ve kelepçeledikleri, müteveffanın yakınlarının onun
ayaklarını iple bağladığı, bu sırada hemşireÖ...
A...'ın müteveffaya iğne yaptığı, yine müteveffanın
yakınlarının onu sedye yüzüstü yatırıp ipin kalan kısmıyla bağladıkları,
müteveffayı ambulansa bindirdikleri, ambulansla
Çerkezköy Devlet Hastanesine götürdükleri, acil doktoru olan H... K...'ın yaptığı incelemede Ali Çelebi'nin hastaneye eks duhul halde getirildiğinin tespit edildiği, hastanede
yaklaşık olarak 45 dakika CPR yapıldığı, yanıt alınamayınca Ali Çelebi'nin ölü
olarak kabul edildiği,
(...).
Olay yeri inceleme raporu, olay yeri krokisi,
tutanaklar, Adli Tıp raporları, fotoğraflar, ölü muayene tutanağı, kesin adli muayene raporları, tanık, şüpheli, şikayetçi
beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Polisin zor kullanma yetkisinin Polis Vazife
Salahiyet Kanunu’nun 16. maddesinde ifade edildiği, burada polisin görevini
yaparken direnişle karşılaşması halinde bu direnişi kıracak ölçüde zor
kullanabileceği, bunun için bedeni kuvvet, kelepçe, cop, göz yaşartıcı gaz
kullanabileceği belirtilmektedir. Olay günü polislerin idari görevleri
kapsamında, müteveffanın kendisine ve çevresine zarar verebileceğinden bahisle
kendisinden yardım isteyen müteveffanın yakınlarına yardım etmek için olay
yerine gittikleri, müteveffayı nazikçe ambulansa davet ettikleri, ancak
müteveffanın şizofren hastası olması, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesine gitmek istememesi ve polislerin kendisini buraya getireceklerini
anlaması üzerine burada bulunan polis memurlarına vurmaya başladığı, bunun
üzerine polis memurlarının müteveffaya orantılı bir kuvvet uygulayarak (bedeni
kuvvet, kelepçe, cop, göz yaşartıcı gaz) müteveffayı kelepçeleyip etkisiz hale
getirdikleri, müteveffa etkisiz hale geldikten sonra herhangi bir kuvvet uygulamadıkları,
Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci Adli Tıp
İhtisas Kurulu'nun 2014/66390/2653 sayı 2541 karar ve 11/06/2014 tarihli Adli
Tıp Raporu'nda; müteveffanın kafatasında kırık, kafa içi kanama, beyin
kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ ve büyük damar
yaralanması tarif edilmediği için travmatik tesirle
öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı ve kronik kalp damar hastalığı bulunan
müteveffada ölümün uyuşturucu entoksikasyonu ve
gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu oy birliği ile ifade
edildiğinden, polis memuru olan şüpheliler ....
ın müteveffaya
orantılı kuvvet uyguladıkları ve bu kuvvetin müteveffanın ölümüne sebebiyet
vermediği, bu haliyle bu şüphelilerin üzerine atılı suçun maddi-manevi
unsurlarının gerçekleşmediği,
Yine Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun
2014/66390/2653 sayı 2541 karar ve 11/06/2014 tarihli Adli Tıp Raporu'nda;
ambulansta görevli yardımcı sağlık personeli olan şüpheli hemşire Ö... A...'e
kusur atfedilemeyeceği oy birliği ile ifade edildiğinden, şüpheli Ö...'nin üzerine
atılı suçun maddi-manevi unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla, (kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildi)."
49. Başvurucunun bu karara itirazı, Çorlu Sulh
Ceza Hâkimliğinin 18/9/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar
gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...
CMK’nın 172. maddesinde '(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda,
kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi
veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına
karar verir… (2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni
delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.' hükmü yer
almakta olup yeni delil meydana çıkması halinde aynı fiilden dolayı kamu davası
açılabileceği muhakkaktır.
Usul ve Yasaya uygun olduğu anlaşılan
Çerkezköy C. Başsavcılığının 18/07/2014 tarih ve 2013/5155 Soruşturma 2014/3130
Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair kararındaki gerekçeye görekovuşturmaya
yer olmadığına dair kararda isabetsizlik olmadığı görülmekle aşağıdaki gibi
(karar vermek gerekmiştir)."
50. Bu karar, başvurucuya 9/10/2014 tarihinde
tebliğ edilmiş olup 6/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
51. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu’nun 13. maddesinin 27/3/2015 tarihli ve 6638 sayılı Kanun'un 2.
maddesiyle değişiklik yapılmadan önceki ilgili bölümü şöyledir:
" (Değişik: 3/8/2002-4771/10 md.)
Polis,
...
F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için
kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara
uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için
tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri
veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
...
eylemin veya durumun niteliğine göre; yakalar
ve gerekli kanuni işlemleri yapar. Yakalanması belirli bir usule bağlanmış
kişilerle ilgili kanun hükümleri saklıdır.
..."
52. 2559 sayılı Kanun'un “Zor
ve silah kullanma” kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:
“(Değişik: 2/6/2007-5681/4 md.)
Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak
amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde
savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması
kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak
etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve
kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla
getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde
şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
d) (Ek: 27/3/2015-6638/4 md.)
Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara,
yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde
bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof
patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran
veya saldırıyı teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve
etkisiz kılacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında
silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında
bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı
amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla
ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak
amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak
amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla
saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye
karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş
edebilir.”
53. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler”
başlıklı ikinci bölümünün “Kanunun hükmü ve
amirin emri” kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.
(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine
getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.
(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette
yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.
(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin
kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren
sorumlu olur."
54. 5237 sayılı Kanun’un “Meşru
savunma ve zorunluluk hâli” kenar
başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait
bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan
haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde
defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir
hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı
bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak
zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında
orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Birleşmiş Milletler
Belgeleri
55. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane,
insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz
bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da
bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
56. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İşkence ve Diğer
Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde
Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü
olarak anılmaktadır.) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:
" Devletler, işkence ve kötü muamele
şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını
sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence
ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır.
Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler
ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma
yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp
uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları
çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel
standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya
açıklanmalıdır."
57. 18/12/2008 tarihli ve 27084 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 30/3/2007 tarihli BM Engelli Hakları Sözleşmesi'nde engellilerin tüm
insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik
etmek, korumak ve sağlamak ile doğuştan sahip oldukları onura saygıyı
güçlendirmenin amaçlandığı belirtilmiştir. Adı geçen Sözleşme'de
engelli kişiler; çeşitli engellerle karşılaşmaları hâlinde diğerleriyle eşit
bir şekilde topluma tam ve etkili şekilde katılmalarını engelleyen uzun süreli
fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal sakatlığı olan kişiler olarak tanımlanmıştır.
2. Avrupa Konseyi
Belgeleri
58. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme/AİHS) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki
alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan
hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."
59. Sözleşme'nin 3.
maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
60. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla
mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından
bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden
men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının, Sözleşme'nin 15. maddesinde
belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir
istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §
119).
61. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu
söyleyebilmek için eylemin "minimum ağırlık eşiğini" aşması beklenir
(Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997,
§ 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B.
No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010,
§§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No:
13134/87, 25/3/1993, § 30).
62. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin “tartışılabilir” ve “makul
şüphe uyandıran” kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü
getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya,
§ 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için
minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını ve yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, §
73; Çelik ve İmret/Türkiye,
B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
63. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda
soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak
iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle
soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05,
45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
64. Sözleşme'nin "Yaşam
hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
" Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur..."
65. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte
yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma
yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik
Krallık [BD], B. No: 18984/91,
5/9/1995, § 161). Mahkeme, yaşama hakkı kapsamında incelediği McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık davasında
verdiği kararla devletin etkili soruşturma yükümlülüğü bulunduğunu ilk kez
belirgin bir şekilde karar altına almıştır.
66. Mahkemeye göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin
eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli
değildir (Salman/Türkiye [BD], B.
No: 21986/93, 27/6/2000,§ 105; Şener Can ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 27446/12, 24/11/2014, § 37). Devletin
doğal olmayan her ölüm olayında -öldürmeme ya da yaşamı korumama
yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa
sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü
vardır. Ayrıca devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü,
maddi yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük hâline gelmiştir.
67. Mahkeme, 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği
kararda ise devletin yükümlülüğündeki etkili soruşturmanın ilkelerini
belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94,
4/5/2001). "Jordan Prensipleri" olarak anılan bu ilkeler, Mahkemenin
tamamen yeni belirlediği ilkeler değildir. Yukarıda belirtilen McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık kararından
beri önüne gelen davalarda uyguladığı birtakım ilkelerin sistematikleştirilmesinden
ibarettir. Mahkemenin yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin
belirlediği ilkeler şöyledir:
- Soruşturma makamlarının yaşama hakkıyla ilgili konulardan
haberdar olduklarında kendiliğinden harekete geçmeleri (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 105)
-Soruşturma makamlarının bağımsız olmaları (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 106)
- Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını
sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya yarayabilecek
bütün delillerin toplanması (Hugh
Jordan/Birleşik Krallık, § 107)
- Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 108)
- Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık
olması, her olayda ölen kişinin yakınlarının veya başvurucunun meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının
sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık,§ 109)
V. İNCELEME VE GEREKÇE
68. Mahkemenin 19/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İşkence ve Kötü
Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
69. Başvurucu; şizofreni hastası olan eşinin Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine götürülmek istenirken polis memurlarınca cop, göz
yaşartıcı gaz ve kelepçe kullanıldığı için maruz bırakıldığı orantısız güç
nedeniyle vücut ve ruhsal bütünlüğünün zarar gördüğünü ve bu olaya ilişkin
etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde
güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
70. Somut olayda başvurucu, ölen eşine yönelik eylemler
nedeniyle şikâyette bulunmaktadır. Bu nedenle başvuruda öncelikle başvurucunun
ileri sürdüğü bu şikâyet yönünden mağdur statüsüne sahip olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
71. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili bölümü
şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir..."
72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
73. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip
olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabilir."
74. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinde kimlerin bireysel
başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre
bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel
ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya konu edilen
ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi",
bu ihlalden dolayı "kişisel olarak" ve "doğrudan"
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu
ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer,
B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
75. Bu üç temel koşula ilave olarak anılan Kanun'un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine, ancak Anayasa'da
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden AİHS ve buna ek Türkiye'nin
taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği
iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca göre Anayasa'da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu
protokoller kapsamında bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi "mağdur"
statüsü kazanamaz (Fetih Ahmet Özer,
§ 25).
76. Bireysel başvuruda "mağdur" kavramı, davada
menfaat veya dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır.
Ayrıca mağdur kavramının yorumu, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime
tabi olup bu kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Mahmut Tanal (2), B. No: 2014/11438,
23/7/2014, § 20).
77. Bireysel başvuruda, bir başvurunun kabul edilebilmesi için
başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden
doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu
konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu
zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479,
6/2/2014, § 24).
78. Öte yandan bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas
itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın
koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında
kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve Sözleşme'nin
ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve
kişisel bir menfaati bulunan kimseler de "dolaylı mağdur" sıfatıyla
bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin
Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).
79. Diğer taraftan "dolaylı mağduriyet"in
ortaya çıkması, somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine
bağlı olarak değişebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat
başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu
kimi durumlarda -özellikle yaşama hakkının söz konusu olduğu- başvurucuların
ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak
etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru
yapabileceklerine de karar vermiştir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782
11/3/2015).
80. Mevcut başvuruda da başvurucunun yakını olayda yaşamını
yitirmiştir. Bu nedenle bizzat başvuru yapma imkânı doğal olarak
bulunmamaktadır. Başvurucu kendisi bakımından doğrudan mağduriyetini ileri sürerek
değil ölen yakınına yönelik eylemleri şikâyet konusu yapmıştır. Dolayısıyla
başvuruda mağdur statüsü bakımından bir sorun bulunmamaktadır.
81. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının Maddi
Boyutu Yönünden
Genel
İlkeler
82. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında mağdurların
eylemi veya yetkililerin saiki ne olursa olsun kötü
muamele yasağının ihlal edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Saikin önemi ne kadar yüksek olursa olsun yaşam hakkı gibi
en zor koşullarda bile işkence, eziyet veya insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yapılamaz. Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrası gereğince savaş,
seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde bile bu yasağın askıya
alınmasına izin verilmemiştir. Anılan maddelerdeki hakkın mutlaklık niteliğini
güçlendiren felsefi temel, söz konusu kişinin eylemi ve suçun niteliği ne
olursa olsun herhangi bir istisnaya veya haklılaştırıcı
faktöre veya menfaatlerin tartılmasına izin vermemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 104).
83. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve devlete yüklediği pozitif
yükümlülüklerden yararlanması beklenmez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki
iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini
tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı
gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden
ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda
kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate
alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 95).
84. Aynı şekilde bir muamelenin, Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde tutulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
85. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine
ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza” olarak tanımlanabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
İlkelerin
Olaya Uygulanması
86. Somut olayda polis; ciddi zihinsel bozukluğu olan,
kendisinin, çevresindekilerin, başkalarının yaşamı ve vücut bütünlüğü için
tehlike yaratabilecek bir kişinin götürülmek istendiği ambulanstan kaçarak
kendi (polis) görev bölgesi içinde bulunan bir eve geldiğine, bu kişinin yakın
zamanda saldırgan davranışlar sergilemeye başladığına, Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine derhâl götürülmezse çok vahim sonuçlarla karşılaşılabileceğine
ilişkin bir başvuru almıştır.
87. Müteveffanın annesi bir ambulansla, diğer yakın akrabaları
ise başka yollarla Polis Merkezine gelmişler; sabah saatlerinde Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesine götürülmesi için çaba gösterilen müteveffanın
ambulansa maddi zarar verip ambulansla gelen kişiye de saldırdığını
söylemişlerdir. Polis memurları, bu konuda resmî bir görevlendirmeleri
bulunmadığından olay yerine gidip gitmemekte önce tereddüt yaşamışlar, akabinde
ise durumun ciddiyeti ve aciliyetini dikkate alarak
olay yerine gitmişlerdir.
88. Öncelikle somut olay açısından güç kullanmanın koşulları
değerlendirirken müteveffanın ciddi bir psikiyatrik rahatsızlığının olduğunun gözönünde tutulması gerektiğini ifade etmek gerekir. Bu
bağlamda psikiyatrik rahatsızlığı olan kişilerle iletişime geçmenin özel bir
eğitim gerektirdiği ve bu nitelikte bir eğitime sahip olunmaması durumunda
somut olayda olduğu gibi polisin bu tür bir rahatsızlığa sahip kişiyle iletişime
geçme çabasının boşa çıkacağı belirtilmelidir.
89. Bu nedenle psikiyatrik rahatsızlığı olan kişileri -istekleri
olmaksızın- bir sağlık kuruluşuna götürme işleminde yetkili kişiler, yanlarında
mümkünse bu konuda özel eğitim almış bir sağlık personeli bulundurmalıdır ya da
bu tür işlemler, özel eğitim almış kişiler tarafından gerçekleştirilmelidir.
Bunun mümkün olmaması durumunda ise psikiyatrik rahatsızlığı olan kişilerin
sağlık personeline ya da kendilerine karşı çıkarak direneceği dikkate alınıp
yetkili kişiler tarafından bu konuda uygun bir yöntem belirlenmesi, istenmeyen
sonuçların doğmasının önüne geçilmesi bakımından önem arz etmektedir. Ancak
kolluk güçlerinden, bu davranışlarla baş etme konusunda uzmanlığa dayalı
becerilere sahip olmaları beklenemeyecektir.
90. Mevcut olayda polisin, müteveffanın isteği olmaksızın bir
ambulansla hastaneye nakledilmesi konusunda özel bir eğitim almış sağlık
personeli bulunmaksızın girişimde bulunmak zorunda kaldığı ortadadır. Yukarıda
ayrıntılarıyla ifade edildiği üzere müteveffa -yakınları dâhil ifadesine
başvurulanların anlatımlarına göre- kendisinin ve bir başkasının yaşamı veya
vücut bütünlüğü için çok tehlikelidir ve müteveffayla uygun şekilde iletişim
kurabilecek bir uzmana ulaşılması için yeterli zaman bulunmamaktadır. Bu
durumun daha da ötesinde müteveffayı almak için gelen ambulanstaki kişilerin bu
konuda uzman olup olmadıklarının polis memurlarına bildirildiğine ilişkin
herhangi bir bilgi veya belge de soruşturma dosyasında bulunmamaktadır. Bu
nedenle somut olayda, polis memurlarının ambulansla gelen kişilerin uzmanlığı
konusunda haklı bir beklenti içinde olabilecekleri bir durumun söz konusu
olduğu sonucuna varılmıştır.
91. Başvuruda güç kullanmayı gerektiren bir durumun olup
olmadığı değerlendirilirken ikinci olarak güç kullanmanın hukuka uygun olup
olmadığı, sonrasında ise zorunlu olup olmadığı değerlendirilmelidir.
92. 2559 sayılı Kanun'un kapsamında polis memurlarının toplum
için tehlike teşkil eden bir akıl hastasını yakalama kontrol altına alma görevi
bulunmaktadır (bkz. § 51). Anılan Kanun'da, polis memurlarının bu görevlerinin
ifası sırasında bir saldırıya maruz kalmaları, aktif veya pasif direnmeyle
karşılaşmaları durumunda bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkili olduğu, bu kapsamda direnmenin mahiyetine ve derecesine göre
direnenleri etkisiz hâle getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette
bedensel kuvvet, maddi güç ve kanuni şartlar gerçekleştiğinde silah
kullanabileceği de belirtilmiştir (bkz. §§ 52, 53).
93. Aynı maddede polisin kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın 5237
sayılı Kanun'un meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada
bulunabileceği hükmüne yer verilmiştir.
94. Başvuru konusu olayda polis memurları olay yerine
geldiklerinde müteveffa ambulansa binmesi konusunda akrabaları tarafından ikna
edilmeye çalışılmış ancak bu mümkün olmamıştır. Ardından iki memur tarafından
müteveffanın koluna girilerek bir yandan ikna edilmeye bir yandan da ambulansa
götürülmeye çalışılması sırasında müteveffa, memurlara eliyle peş peşe şiddetle
vurmuş ve birkaçını vurarak yere düşürmüştür. Müteveffa, polise direnmekle
kalmamış; onlara saldırmıştır. Aynı zamanda müteveffa, sadece polis memurları
için değil diğer kişiler için de çok tehlikelidir ve memurlara ilk
saldırısından sonra olay yerinden kaçmaya çalışmıştır. Bu nedenle olay yerinden
uzaklaşmasına izin verilmesi üçüncü kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğü
bakımından tehlike oluşturmaktadır. Müteveffa, engellenmesi sonucu kaçmayı
başaramayınca memurlara yeniden saldırmış ve sekiz memurdan beşini vücutlarının
çeşitli yerlerinden yaralamıştır.
95. Bu durumda polis memurlarının ilgili Kanun kapsamında ve
meşru savunma hükümleri çerçevesinde zor kullanma yetkisini kullanmalarında
hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Polis memurlarının zor kullanmasında hukuka
aykırılık bulunmadığı belirlenmekle birlikte olayda bu yetkinin kullanımının
zorunlu olup olmadığı ve kullanımında sınırın aşılıp aşılmadığı da
incelenmelidir.
96. Müteveffanın kontrol altına alınması için polis memurları
tarafından cop, göz yaşartıcı gaz ve kelepçe kullanıldığı, gerçekleştirilen ölü
muayene ve otopsi işlemleri sonucunda müteveffanın vücudunda birden fazla
yaralanmanın meydana geldiğinin tespit edildiği anlaşılmıştır. 2559 sayılı
Kanun'da polisin zor kullanma yetkisi kapsamında bedensel kuvvet ve maddi güç
-cop, göz yaşartıcı gaz, kelepçe gibi- kullanabileceği düzenlenmiştir.
97. Anayasa Mahkemesinin, kolluk görevlilerinin toplumsal
olaylara müdahalesinde araç olarak kabul edilen, kullanılması ulusal ve
uluslararası mevzuatta yasak olmayan göz yaşartıcı gazın kullanım usullerinde
öngörülen kriterlerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
asgari ağırlık eşiğine ulaşıp ulaşmadığını denetlediği önceki kararında; bu
gazın kullanılmasının bazı sağlık sorunlarına yol açabileceğinin açık olduğuna
ve Türkiye Tabipler Birliğinin yayımladığı “Toplumsal Olaylarda Kullanılan
Kimyasal Silahlara İlişkin Bilgi Notu"nda
Türkiye’de kullanılan gazın solunum darlığı, bulantı, kusma, tahriş gibi
sonuçlarının olabileceğinin hatta küçük çocuklarda, yaşlılarda, gebelerde ve
kronik rahatsızlıkları olanlarda ölüme varabilecek daha vahim sonuçlar
doğurabileceğinin belirtildiğine vurgu yaptığını öncelikle belirtmek gerekir (Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B.
No: 2013/3924, 6/1/2015, § 91).
98. Ancak Mahkemenin bu kararında; kolluk görevlilerini aşmaya
çalışan kişiler dışındaki kişilere doğrudan müdahale olduğunun tespit
edilemediği, ayrıca göz yaşartıcı gazın doğal etkisi dışında başvurucuda bir
yaralanma olmadığı ve gazın aşırı kullanıldığına ilişkin herhangi bir doktor
raporuna veya başka bir bulguya rastlanmadığı durumlarda başvurucunun bu gazdan
etkilenmesinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari
ağırlık eşiğini aştığının söylenemeyeceği sonucuna vardığını da ifade etmek
gerekir (Anayasa Mahkemesinin benzer kararları için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 92).
99. Somut olayda müteveffa iri cüsseli, bedensel kuvvet
bakımından polis memurlarına üstünlük kuran ve bir silah edindiği ya da ele
geçirdiği takdirde bunu tehlikeli biçimde kullanma potansiyeli olan bir
kişidir. Olaydan önce yakın akrabaları, eline geçirebileceği ve daha sonra
ölümcül eylemde bulunabileceği endişesiyle polis memurlarından tabancalarının
şarjörlerini çıkarmalarını istemişler; memurlar da bu isteğe uymuşlardır.
Ardından müteveffa, ikna edilmeye çalışıldığı sırada tanıkların tamamının
anlatımına göre adeta çılgına dönmüş; polis memurlarına şiddetli şekilde elleriyle
vurmaya ve önüne çıkana saldırmaya başlamıştır. Müteveffa bir yandan da kaçmak
için belli bir yükseklikten atlamış, kendine zarar verecek şekilde olay
yerindeki araçları yumruklamış, baş ve gövdesini sağa sola vurmuştur.
100. Yine tanıkların bazılarının anlatımına göre yakınları da
müteveffayı kontrol altına almak için uğraş vermiş, yakalamaya çalışmış ve en
son polis memurlarıyla birlikte yakaladıktan sonra üstüne çıkarak bir iple
sedyeye bağlamışlardır. Tarafsız tanıkların anlatımına göre polis memurları,
kontrol altına alındıktan sonra müteveffaya yönelik bedensel ve maddi kuvvet
kullanmamışlardır.
101. Diğer taraftan Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine
götürülmeye ilk teşebbüs edildiği sırada ambulanstan kaçtıktan sonra müteveffayı
evine getiren tanık T.S.nin söylediğine göre
müteveffanın vücudunun çeşitli bölgelerinde yeni oluşmuş yaralar mevcuttur ve
bu yaralar kanama oluşturacak kadar ciddidir. T.S. müteveffanın bir kavgaya
karıştığını kendisine söylediğini ifade etmiştir.
102. Bu bakımdan müteveffanın bedensel muayenesi sonucunda
tespit edilen yaraların tamamının polis memurlarının müdahalesi sırasında
meydana gelmediği sabittir. Müteveffada polis memurlarının müdahalesi öncesinde
de bazı yaralanmalar meydana gelmiştir. Bunun yanında müteveffa, kontrol altına
alınmaya çalışıldığı sırada kendisini yaralayacak tarzda hareket etmiş, ayrıca
yakınları da onu sakinleştirmek ve yakalamak amacıyla bedensel kuvvet
kullanmışlardır.
103. Diğer taraftan görgü tanıkların anlatımlarına göre polis
memurlarının tamamı göz yaşartıcı gaz, kelepçe ve cop kullanmamıştır. Ayrıca
bazı tanık anlatımlarına göre polis memurları, müteveffanın saldırısının
gerçekleşmesinin ardından önce müteveffanın ayak ve kol bölgelerine copla
vurmuşlar ancak saldırının devam etmesi üzerine olayın kontrolünü sağlamak
amacıyla müdahalelerinin dozunu kademeli olarak artırmışlardır.
104. Tüm bu değerlendirmeler ışığında ve mevcut bilgi ve
belgelere göre polis memurlarının müteveffaya yönelik olarak zor
kullanmalarının hukuka uygun ve gerekli olduğu sonucuna varılmış; ayrıca
memurların bu yetkilerinin sınırlarını, kendilerine saldırılmasından ötürü sırf
bir misilleme veya bedensel ceza oluşturması kastıyla ya da taksirle aştıkları
tespit edilememiştir. Dolayısıyla olayda hukuka aykırı, gereksiz ve orantısız
bir bedenî ve maddi kuvvet uygulanarak müdahalede bulunulduğu söylenemez.
105. Açıklanan nedenlerle işkence ve kötü muamele yasağının
maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
ii. İşkence ve Kötü Muamele
Yasağının Usule İlişkin Boyutu Yönünden
Genel İlkeler
106. İşkence ve kötü muameleye ilişkin ceza soruşturmasının
etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele
iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün
delilleri tespit etmeleri gerekir. Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete
geçmeli, bir şikâyet olmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren
yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116).
107. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç
ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde,
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
25).
108. Ceza soruşturmasının etkinliğini sağlayacak hususlardan
biri, fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine
açık olmasıdır. Ayrıca her olayda mağdurun meşru menfaatlerini korumak için
gerekli olduğu ölçüde sürece katılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
109. Kamu görevlileri tarafından yapıldığı iddia edilen kötü
muameleler hakkında yürütülen soruşturmaların etkili olması için soruşturmadan
sorumlu olan, inceleme ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan
kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik
ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen
bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 117).
110. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince
süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın
ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi
yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun
üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme
sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 119).
İlkelerin Olaya Uygulanması
111. Başvuru konusu olayda yetkili makamlar, olayın bildirilmesi
üzerine derhâl ve resen harekete geçerek olay hakkında bir soruşturma açmıştır.
Bu soruşturmada yürütülen işlemlere bakıldığında olaya karışan kolluk
görevlilerinin soruşturmaya katılmadığı, soruşturmanın bizzat Cumhuriyet
Savcısı tarafından yürütüldüğü, nitelikleri ve özellikleri gereği kolluğun
yürütmesi gereken bazı soruşturma işlemlerinin ise olaya karışan görevliler
dışındaki bu kişilerle birlikte görev yapmayan polis memurlarınca
gerçekleştirildiği görülmüştür. Bu bakımdan kötü muamele şikâyetleriyle ilgili
olarak soruşturmada bağımsızlık ve tarafsızlık açısından herhangi bir sorun
bulunmamaktadır.
112. Ayrıca soruşturmada, yukarıda genel ilkeler bölümünde ifade
edilen başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu
ölçüde katılmalarının sağlanması, soruşturmanın makul bir sürat ve özenle
yürütülmesi gerekliliği konularında başvurucu tarafından herhangi bir iddia
ileri sürülmediği gibi bu konularda bir eksikliğin de bulunmadığı
görülmektedir. Başvurucunun soruşturma sonucunda verilen karara itiraz ederek
ve taleplerini ileri sürerek bu sürece katılabildiği, olayın niteliği gereği maddi
delil incelemeleri yapılması, görgü tanıklarının ifadelerinin alınması, Adli
Tıp raporlarının düzenlenmesi gibi birbirinden farklı nitelikte ve çok sayıda
soruşturma işlemi gerçekleştirilmesinin gerekmesine rağmen soruşturmanın makul
bir sürede tamamlanabildiği anlaşılmıştır.
113. Bununla birlikte kötü muamele iddiasına yönelik
soruşturmalarda en temel husus, mağdur veya somut olayda olduğu gibi bu mümkün
olmadığı takdirde yakınları ile olayın görgü tanıklarının ifadelerinin alınması
ve doktor muayenesinin geciktirilmeden ayrıntılı olarak yapılmasıdır. Zira
doktor raporu; bu şikâyet bakımından iddia edilen muamelenin olup olmadığı,
olmuşsa boyutlarının tespiti açısından olmazsa olmaz bir delil niteliği
taşımaktadır.
114. Başvuru konusu olayda, müteveffanın vücudunda bulunan
yaralara ilişkin olarak vakit geçirilmeksizin ölü muayene ve sistematik otopsi
işlemlerinin yapıldığı, ardından Adli Tıp Kurumundan ayrıntılı raporların
alınıp bu bakımdan şüpheli bir durumun bırakılmadığı, ayrıca olayla ilgili olarak
tespit edilebilen tüm görgü tanıklarının ifadelerinin alındığı anlaşılmıştır.
115. Soruşturmada, bu şekilde deliller toplandıktan sonra elde
edilen delillerin tarafsız ve nesnel bir değerlendirilmesi yapılarak olayda
kolluk güçlerinin zor kullanmaya ilişkin yetkilerini aşmadıkları, müteveffaya
orantılı bir kuvvet uyguladıkları, kendisi ve başkaları bakımından tehlikeli
olma durumu ortadan kalktıktan sonra bir kuvvet uygulamadıkları sonucuna
varılmıştır.
116. Açıklanan nedenlerle kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Yaşama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1- Başvurucunun İddiaları
117. Başvurucu, polis memurları tarafından silahlı güç
kullanılması ve ardından sağlık personelinin müdahalesi sonucu eşinin yaşamını
yitirdiğini, ayrıca ölümün etkili soruşturulmadığını belirterek Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
olayla ilgili olarak yeniden soruşturma başlatılması ve manevi tazminata karar
verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
118. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41).
119. Başvuru konusu olayda başvurucu Esma Çelebi, müteveffa Ali
Çelebi'nin eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır. Başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamakla birlikte
yaşama hakkı kapsamında ileri sürülen iddiaların kabul edilebilirlik bakımından
ayrı ayrı incelenmesi gerekir.
i. Yaşama Hakkının Maddi Boyutu Yönünden
120. Başvurucu, eşinin ölümünün polis memurlarının eylemleri
sonucu gerçekleştiğini iddia etmiştir.
121. Bakanlık görüşünde, bu iddiaya ilişkin herhangi bir kabul
edilemezlik nedeninin bulunduğu ileri sürülmemiştir.
122. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci ve dördüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
...
"Meşrû
müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir
tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın
bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği
emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği
zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü
dışındadır."
123. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen
ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında
değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt
olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını
kapsamaktadır (Cemil Danışman, §
44).
124. Olaya ilişkin yürütülen soruşturmada -aşağıda etkili
soruşturma yükümlülüğüne ilişkin incelemede belirtildiği üzere- Cumhuriyet
Savcısı nezaretinde ölü muayene ve sistematik otopsi işlemleri yapılmış ve bu
işlemler sonucunda müteveffanın kesin tıbbi ölüm sebebi Adli Tıp Kurumundan
ayrıntılı bir rapor alınarak tespit edilmiştir. Bu raporda, müteveffanın travmatik tesirle öldüğüne ilişkin tıbbi
delillerin bulunmadığının belirtildiği gibi ölümle sonuçlanabilecek güç
kullanımının söz konusu olduğuna ilişkin bir tespitte de bulunulmadığı
anlaşılmıştır (bkz. § 30).
125. Dolayısıyla başvuru dosyasında başvurucunun yakınının,
polis memurlarının eylemleri sonucunda yaşamını yitirdiği izlenimini (şüphesi)
doğuracak herhangi bir bilgi veya bulgu bulunmamaktadır.
126. Açıklanan nedenlerle başvurucunun yakınının kolluk
güçlerince öldürüldüğünü söyleyebilmeyi mümkün kılar nitelikte her türlü makul
şüpheden uzak bir kanıtın bulunmadığı, dolayısıyla bu yöndeki iddiaların soyut
ve kanıtlanmamış şikâyetlerden oluştuğu açıkça anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yaşam Hakkının Usule İlişkin Boyutu
Yönünden
127. Bakanlık görüşünde, başvurucunun eşinin sağlık personelinin
müdahalesi sonucu öldüğü iddiasına ilişkin olarak yaşama hakkı kapsamında
“etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülüğün her olayda
mutlaka cezai soruşturma başlatmayı ve yürütmeyi gerektirmediği, somut olayda
başvurucunun ilgili sağlık personeli veya idare aleyhine adli ya da idari
yargıda tazminat davası açtığına ilişkin bir bilginin bulunmadığı, bu durumda
başvurucunun hem ilgili sağlık personelinin veya idarenin sorumluluğunun ortaya
konulmasına hem de gerektiği takdirde tazminat ödenmesine imkân sağlayacak bir
hukuki yoldan kendisini mahrum bıraktığı belirtilerek bu hususun kabul
edilebilirlik incelemesi bakımından gözönünde
tutulması gerektiği ifade edilmiştir.
128. Somut olayda başvurucunun olaya ilişkin sadece ceza
soruşturması sürecini tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır. Bu durumda ceza soruşturması sürecinin kesin bir kararla
neticelenmesi üzerine yapılan bireysel başvuruda, ileri sürülen bu iddia
bakımından başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği hususunun
değerlendirilmesi gerekir.
129. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü, doğal
olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir.
Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde
uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları
altında meydana gelen ya da diğer bireylerin filleriyle gerçekleşen ölümler
nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
130. Yaşama hakkına ilişkin usule ilişkin yükümlülük olayın
niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine
getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında
Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin, sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını
sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, idari soruşturmalar ve tazminat davaları
sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve
dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
131. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım
benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline
kasten sebebiyet verilmediği durumlarda, pozitif yükümlülük her olayda mutlaka
ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
132. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri
sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir
kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi
tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak
tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki
sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası
yoludur (Kenan Sayın, B. No:
2013/5376, 14/10/2015, § 50; Coşkun Gömüç ve Taşkın Gömüç, B.
No: 2013/9597, 21/4/2016, § 64; Zeki Kartal,
B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78).
133. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan
bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu
makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet
nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri
almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi-
kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza
soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
134. Aynı durum, yetkili kişi ve kurumların mesleki ödevlerini
hiçe sayarak sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya vücut
bütünlüğüne hastalığının tanı ve tedavisine ilişkin değerlendirme hatasını
aşacak şekilde zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde
de geçerlidir (Kenan Sayın, §
47).
135. Başvurunun koşulları bu bakımdan değerlendirildiğinde somut
olay, bir doktor ya da başka bir sağlık personeli tarafından yapılan tıbbi bir
hata yahut hastalık hakkında konulan yanlış bir teşhis nedeniyle yaşama
hakkının ihlal edildiği iddiası ile ilgili olmayıp psikiyatrik rahatsızlığı
ilgililer tarafından bilinen yahut bilinmesi gereken bir hastanın (müteveffa)
bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesine nakli sırasında -ayrıntıları aşağıda
ilgili bölümde açıklanacağı üzere- sağlık personeli olup olmadığı dahi açıklığa
kavuşturulamamış kişiler tarafından yapılan müdahale sonucu yaşamını yitirdiği
iddiasıyla ilgilidir.
136. Anayasa Mahkemesinin hukuk mahkemelerinde ya da idari
yargıda tazminat davası açılmadığı gerekçesiyle başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verdiği tıbbi hataya ilişkin bu
başvurularda, sağlık personeli tarafından gerçekleştirilen tıbbi müdahale
anında veya hastalığın takibinde yapıldığı iddia edilen bir hata yahut hastalık
hakkında konulan yanlış bir teşhis sebebiyle yaşama hakkının ihlal edildiği
iddiaları ileri sürülmesine rağmen (Kenan
Sayın, Coşkun Gömüç
ve Taşkın Gömüç ve Zeki Kartal kararı ile Saadet Ergün ve diğerleri, B. No:
2013/4194, 14/10/2015) somut olay; bu durumlardan farklı olarak herhangi bir
sağlık personelinin hatalı bir tıbbi müdahalede yahut hastalık hakkında yanlış
bir teşhiste bulunması, başka bir ifadeyle tıbbi hizmetin uygulanması,
yeterliliği ve kalitesi ile ilgili değildir. Somut olayda, tıbbi hizmetin bu
konuda profesyonelliği bulunan sağlık personeli aracılığıyla bir özel hastane
ya da kamu hastanesi tarafından verilmesi söz konusu olmadığından başvuru, bu
yönüyle Anayasa Mahkemesinin tazminat yolu tüketilmediğinden kabul edilemezlik
kararı verdiği tıbbi hataya ilişkin diğer başvurulardan farklılık
göstermektedir.
137. Bu nedenle başvuruda, Anayasa Mahkemesinin başvuru
yollarının tüketilmesi koşuluna ilişkin yerleşik içtihadının (bkz. § 132)
uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmış ve ceza soruşturması sürecinin müteveffaya
yapılan tıbbi müdahale bakımından da incelenmesinin gerekli olduğu
değerlendirilmiştir.
138. Açıklanan nedenlerle ceza soruşturmasına ilişkin sürecin
kesinleşmesi sonucunda yapılan bireysel başvuruda, başvuru yollarının
tüketilmesi koşulu yönünden herhangi bir eksiklik bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
139. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun
bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
140. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
141. Yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının da etkili
olması için işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin ceza soruşturmasında
olduğu gibi;
- Yetkili makamların resen ve derhâl harekete geçerek ölüm
olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün
delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 57),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların
soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
- Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümler
yönünden soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız
olması (Cemil Danışman, § 96),
- Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359,
10/12/2014, § 96) gerekmektedir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
142. Yaşama hakkı kapsamındaki olayla ilgili yürütülen
soruşturmada -işkence ve kötü muamele yasağının soruşturulmasında olduğu gibi-
yetkili makamların derhâl ve resen harekete geçmesi, soruşturmanın makul bir
sürede tamamlanması, başvurucunun gerektiği ölçüde soruşturmaya katılması ve
bağımsızlık ile tarafsızlığın sağlanması yönlerinden soruşturmanın yukarıda
ifade edilen genel ilkelere herhangi bir aykırılık içermediği görülmüştür.
143. Yine yukarıda yaşama hakkının maddi boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın incelendiği bölümde belirtildiği gibi soruşturmada,
müteveffanın polis memurları tarafından öldürüldüğü iddiasına ilişkin olarak
gerekli tüm soruşturma işlemlerinin gerçekleştirildiği ve müteveffanın ölüm
sebebinin memurların eylemleri sonucu meydana gelmediğinin tespit edildiği
anlaşılmıştır.
144. Bununla birlikte yukarıda olaylar ve olgular bölümünde
ayrıntılarıyla açıklandığı üzere başvuruya konu olay birden fazla aşamalı
olarak gerçekleşmiştir. Bu nedenle soruşturmanın, polis memurlarının olay
yerine gelip müteveffanın ambulansa bindirilmesinin ardından gelişen olaylar
açısından da ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
145. Soruşturmada müteveffanın yaşamını yitirmesiyle ilgili
olarak alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, müteveffanın kronik kalp damar
hastalığının bulunduğu ve ölümünün uyuşturucu entoksikasyonu
ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, ambulansta görevli yardımcı
sağlık personeli olan şüpheli hemşire Ö.A.ya ise bu
konuda bir kusur atfedilemeyeceği belirtilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının
kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında bu rapora atıfta bulunularak bir
sonuca varılmıştır (bkz. §§ 30, 48).
146. Öncelikle bu noktada belirtilmelidir ki Anayasa
Mahkemesinin görevi, herhangi bir soruşturma ya da davada bilirkişi raporu veya
uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi
raporu ve benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi
hususları soruşturma makamlarının yetkisi dâhilindedir (Ahmet Gökhan Rahtuvan,
B. No: 2014/4991, 20/6/2014, §§ 59, 60).
147. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin mevcut tıbbi bilgilerden
hareketle birtakım tahminlere yer vererek bilirkişilerin vardıkları sonuçların
veya sahip oldukları bilimsel bakış açılarının doğru olup olmadığını irdeleme
görevinin de bulunmadığı belirtilmelidir.
148. Gerçekleşen bir ölüm olayına ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevi olmakla birlikte Anayasa
Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında
soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları
nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi
gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri,
§ 68).
149. Somut olayda müteveffa, soruşturmada elde edilen bilgilere
göre olay yerinden Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine nakledilmesi için
ambulansa bindirildiği sırada hayattadır ve bindirildikten sonra içinde bazı
tanıklar da olduğu hâlde söz konusu Hastaneye gidilmek üzere ambulansla yola
çıkılmıştır. Ancak yolda, müteveffanın sağlık durumunda bir anormallik olduğu
fark edilerek Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gidilmesinden vazgeçilmiş
ve en yakında bulunan Çerkezköy Devlet Hastanesine götürülmesine karar
verilmiştir.
150. Ambulansta bulunan tanıklar anlatımlarında; yola çıktıktan
bir süre sonra müteveffanın nefes almadığını, ellerinin morardığını ve
hareketsiz kaldığını fark edip ambulanstakilere söylediklerini, onların ise bu
konuda müdahalede bulunmak yerine önce bu durumun normal olduğunu
söylediklerini, ardından durumun ciddiyetinin farkına vararak hemen
güzergâhlarının değiştirilmesine karar verdiklerini ifade etmişlerdir. Hatta
bir tanık, ambulansta acil müdahale için gerekli solunum maskesi ve benzeri
teknik ekipmanın bulunmadığını fark ettiğini, ambulanstakilerin bir anormallik
olduğunu anlamalarına rağmen herhangi bir müdahalede bulunmadıklarını ifade
etmiştir (bkz. § 39).
151. Soruşturma mercileri ve Adli Tıp Kurumu tarafından, olay
yerine gelen ambulansta bulunan kişilerin görevli sağlık personeli olduğu kabul
edilmiştir. Oysa bu kişilerden sadece ambulansın şoförü olan R.K.nin özel bir hastanede çalıştığının belirlendiği,
müteveffaya birden fazla ilaç enjekte eden A.Ö.nün
bir özel hastanede hemşire olarak görev yaptığını söylemesine rağmen bu hususun
R.K. tarafından doğrulanmadığı görülmüştür. Ambulansla gelen diğer kişinin ise
-kendi anlatımlarından da anlaşılacağı üzere- olaydanbirkaç
yıl önce görevinden emekli olmuş bir hasta bakıcı olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca
bu kişiler, ambulansın ait olduğu hastanenin bir görevlendirmesi olmaksızın
olay yerine gitmişlerdir (bkz. §§ 44-46).
152. Buna rağmen soruşturmada, A.Ö.nün
bir sağlık kuruluşunda hemşire olarak görev yapıp yapmadığı, A.Ö. ve
diğerlerinin, bir engellinin nakledilmesi ve gerektiğinde bu kişiye acil
yaşamsal tıbbi müdahalede bulunulması konularında mesleki yeterliliğe ve
eğitime sahip olup olmadıkları ve dolayısıyla olayın yetkisiz tıbbi girişim
niteliğinde olup olmadığı araştırılmamıştır.
153. Yine soruşturmada, bu kişilerin olay yerine getirdikleri
ambulansın hasta nakli ve gerektiğinde bir hastayı hayata döndürmek için
gerekli teknik cihaz ve donanımı olup olmadığı da belirlenmemiştir. Olay Yeri
İnceleme ekibi tarafından ambulans üzerinde bir inceleme yapılmışsa da bu inceleme
söz konusu hususları aydınlatmaya yönelik değil müteveffanın ambulansa verdiği
maddi zarara ve olayın diğer yönlerine ilişkindir ( bkz. § 31).
154. Müteveffanın olay yerine bir ambulansla gelen, mesleki
ehliyetleri ve yeterlilikleri konusunda şüpheler bulunan kişilerin müdahalesi
sonucu ve teknik donanımıkonusunda bazı şüpheler ve
iddialar bulunan bir ambulanstayken yaşamını yitirmesi, belirtilen hususların
araştırılması zorunluluğunu kendiliğinden ortaya çıkartmaktadır. Oysa
kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda ve bu kararın atıfta bulunduğu Adli
Tıp Kurumu raporunda, müteveffaya ikinci kez ilaç enjekte edilmesinden sonraki
sürece ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
155. Aslında soruşturma mercileri ve Adli Tıp Kurumu tarafından,
müteveffanın kalbinin ambulanstayken durduğunun sağlık personeli olduğu kabul
edilen kişilerce fark edilmesinin gerekip gerekmediği ve gerekiyorsa ve/veya
edilmişse neden hemen bu duruma müdahale edilmediğinin -bu tür şüphe ve
iddialar bulunmasa dahi- sorgulanmasının gerektiği de söylenmelidir.
156. Sonuç olarak soruşturmada, kronik kalp rahatsızlığı
bulunduğu anlaşılan müteveffaya yetkisi ve görevi bulunmayan, ayrıcabu konuda mesleki eğitime ve yeterliliğe sahip olup
olmadığı dahi belirlenmeyen kişiler tarafından birkaç saat arayla iki kez
uyuşturucu ilaç enjekte edilerek müdahalede bulunulması ve bu müdahaleden sonra
müteveffanın yeterli teknik donanıma sahip olduğu konusunda şüpheler bulunan
bir ambulansla nakledilmeye çalışılması hususlarında herhangi bir soruşturma
işlemi gerçekleştirilmemiş; bu hususların müteveffanın ölümü üzerinde bir
etkisinin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır.
157. Dolayısıyla soruşturmada, olayın tüm yönlerinin
aydınlatılması ve buna göre ölümde varsa sorumlulukları bulunanların
belirlenmesi için gerekli tüm delillerin toplanmadığı sonucuna varılmıştır.
158. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
159. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
160. Başvurucu 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
161. Başvuruda yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
162. Yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yürütülmesinde hukuki
yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere
Çerkezköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
163. Yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
164. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşama hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi ve usule ilişkin
boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun İHLAL
EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının maddi ve
usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak
üzere Çerkezköy Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL başvuru harcı ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.