TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ DİKBAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17737)
|
|
Karar Tarihi: 22/3/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Ali DİKBAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut
Yavuz NACAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gönüllü köy korucusu olarak görev yapmakta iken
başvurucunun 30/5/1999 tarihinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları
arasında çıkan çatışmada yaralanarak malul kalması sonucu oluşan maddi
zararının eksik tazmin edilmesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında
devletin tazmin yükümlülüğünün, dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkının,
sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması hakkının; anılan olay sebebiyle
3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun kapsamında tazminata hükmedilmiş olmakla birlikte bakiye zararları için
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi, bu
işleme karşı açılmış olan davada manevi tazminat isteminin genel hükümler
kapsamında değerlendirilmeksizin reddedilmesi, yapılan başvurunun makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Hatay ili İskenderun ilçesi Azganlık
beldesinde gönüllü köy korucusu olarak görev yaptığını ve 30/5/1999 tarihinde
Köy Hizmetlerine ait dozeri bekleme görevine giderken Kurşundağ
mevkiinde güvenlik güçleriyle terör örgütü mensupları arasında çıkan silahlı
çatışmada yaralanarak %46 oranında malul kaldığı iddiasıyla 2330 sayılı Kanun
kapsamında başvuruda bulunmuştur.
10. İçişleri Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonunun 6/12/2000
tarihli ve 2000/176 numaralı kararıyla 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy
Kanunu'nun 74. maddesi, 2330 sayılı Kanun'un 2/e, 3/b maddeleri uyarınca
başvurucuya 3.743 TL tutarında nakdi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
11. Başvurucu 30/5/1999 tarihinde gerçekleşen olay nedeniyle
5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle 4/2/2005
tarihinde Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
12. Komisyon 12/4/2005 tarihli ve 51 kararında "... Köy korucusu Ali DİKBAŞ'ın
yaralanması nedeniyle 45 gün hastanede yatarak iş gücü kaybına uğradığı ve yine
yaralanmadan dolayı % 46 sakat kaldığı ve bu nedenle 2330 sayılı Kanunun 2-eve
3-b maddeleri gereğince toplam 3.743.000,000 TL nakdi tazminat aldığı tespit
edilmiştir.213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre yeniden
değerlendirildiğinde 13.028.176.000 TL aldığı anlaşılmıştır. Sakatlanma ve iş
gücü kaybından dolayı alması gereken 2005 yılı itibariyle 7.000 X 0,0401 =
280.7 olmak üzere 280.7 X 20 = 5.614,00 YTL'dir. Yapılan ödeme tutarı, 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki
Kanunun Geçici 2. maddesi ve ilgili Yönetmeliğin 18. maddesi uyarınca
hesaplanan ödeme tutarından fazla olması..." gerekçesiyle talebin reddine karar
verilmiştir.
13. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi nedeniyle bakiye
zararları için Adana 2. İdare Mahkemesinde açılan maddi ve manevi tazminat
istemli tam yargı davası, yetkisizlik kararıyla Hatay İdare Mahkemesine
gönderilmiştir.
14. Hatay İdare Mahkemesinin 3/12/2008 tarihli ve E.2006/402,
K.2008/1336 sayılı kararında süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...davacının malüliyetine
sebebiyet veren terör eyleminin 30.05.1999 tarihinde gerçekleştiği ve
davacının% 48 oranında malül kaldığının Antakya
Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunun 11.12.1999tarih ve 4911 sayılı kararıyla
tespit edildiği ve davacının dava dilekçesinde tazmin sorumluluğuna ilişkin
olarak "genel hükümler uyarınca Mahkemeye müracaat zorunluluğunun hasıl
olduğu" yönündeki talebi dedikkate alındığında,
yukarıda hükmüne yer verilen 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde belirtildiği
üzere eylemin öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden
itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini, başka bir anlatımla, zararın tazminini anılan süreler içerisinde
davalı idareden talep etmesi gerekmektedir.
Bu Durumda; davacının cismani zararı en geç
sağlık kurulu raporuyla öğrendiğinin kabulü ile11.12.1999 tarihinden itibaren
bir yıl içinde uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle davalı
idareye başvurulması gerekirken 24.02.2005 tarih ve 458 sayılı dilekçeyle
tazminat istemiyle başvuruda bulunulduğu anlaşılmakla zararın tazmini için
yapılan başvurunun süresi içinde yapılmadığı..."
15. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 17/10/2012 tarihli ve E.2011/10326, K.2012/6916 sayılı ilamı ile
5233 sayılı Kanun'un terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının
karşılanması konusunda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 13. maddesinden farklı bir usul öngördüğü ve başvurucu tarafından
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru üzerine tesis edilen Komisyon
kararının iptali istenilmeden anılan Kanun kapsamındaki zararının tazmini
istemiyle açılan davada işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiğinden
bahisle İdare Mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
16. Danıştay bozma kararı doğrultusunda değerlendirme yapılarak
dava dosyasının yeniden incelenmesi suretiyle Hatay İdare Mahkemesinin
27/9/2013 tarihli ve E.2013/1420, K.2013/1666 sayılı kararında dava konusu
işlemde hukuka aykırılık bulanmadığı belirtilerek davanın reddine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Hatay İli, İskenderun İlçesi, Azganlık BeldesiSu Yolu Kurşundağ Sırtı Bölgesinde Köy Hizmetlerine ait dozeri
bekleme görevine giderken güvenlik kuvvetleriyle PKK terör örgütüne mensup
teröristler arasında çıkan silahlı çatışma sonucunda yaralanması olayının,5233
sayılı Yasa kapsamında bir terör eylemi olduğu ve dava konusu uyuşmazlığın,
5233 sayılı Yasa kapsamında irdelenerek karar verilmesi gerektiğinde duraksama
bulunmamaktadır.
Bu durumda, 5666 sayılı Yasa, gerekçesinde de
anlaşıldığı üzere, 5233 sayılı Yasa kapsamında daha önceden hiç başvuru
yapmamış, yani başvuru yapma süresini kaçırmış olan kişilerin terör olayları
nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması ve mağduriyetlerinin giderilmesi
amaçlamış olup; daha önce 5233 sayılı Yasa ve bu Yasaya 5442 sayılı Yasanın
Geçici 1. maddesi ile eklenen hüküm uyarınca zararlarının karşılanması
istemiyle Zarar Tespit Komisyonuna başvuranların, 5666 sayılı Yasa kapsamında
ve aynı olay nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri zararların tazmini
istemiyle yeniden başvuruda bulunmalarına olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan,dava konusu uyuşmazlık 5233 sayılı
Yasa çerçevesinde irdelendiğinde ise;
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunun 7. maddesinde, hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır
ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar; yaralanma, sakatlanma ve ölüm
hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderler; ... anılan Yasanın
9. maddesinde ise, yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre;
çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak
tespit edilenlere dört katından yirmidört katı
tutarına kadar; çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından
ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş
katından kırksekiz katı tutarına kadar; çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar; ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında nakdî ödeme
yapılacağı; ...
Ayrıca, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesinde de, 5233 sayılı Yasanın 9. maddesinde yer
alan düzenlemeye yer verilmiş; anılan Yönetmeliğin 22. maddesinde ise,
yaralanma ve sakatlık derecelerin tespitine ilişkin düzenleme yapılmıştır
Bununla birlikte, davacı tarafından, meydana gelen olay anında
yaralanması ve % 46 özürlü olduğuna yönelik raporu kabul ederek uğranılan
zararı belirleyen 12.04.2005 tarih ve 51 sayılı Hatay Valiliği Zarar Tespit
Komisyonu kararında yer verilen miktarın hakkaniyete uygun olmadığı ileri
sürüldüğünden, Mahkememizin 29.11.2007 tarihli ara kararı ile 30.05.1999
tarihinde Azganlık Beldesisu
yolu Kurşundağ Sırtı bölgesinde silahlı çatışma
sonucu yaralanması nedeniyledavacının uğradığı maddi
zararın hesaplanması hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar
verildiği, bilirkişi tarafından hazırlanan ve ayrıntılı gerekçesi içeriğinde
yer alan bilirkişi raporunda özet ve sonuç olarak; “davacının, terör olayında
yaralanarak % 46 oranında çalışma gücünü kaybetmesi nedeniyle maruz kaldığı
kazanç kaybının talep tarihi olan 04.02.2005 tarihi itibari ile 5233 sayılı
Yasa’ya göre alması gereken tazminat tutarının 6.957,47 TL olduğu, davacıya
2330 sayılı Yasa gereği ödenen ve mahsup edilmesi gereken 3.743,00 TL
tutarındaki ödeme ile ilgili yönetmelik gereği 213 sayılı VUK göre yeniden
değerleme oranları ile oranlanıp artırıldığında 13.028,17 TL (YTL) sine
karşılık geldiği, dolayısıyla 2330 sayılı Yasa kapsamında mahsubu gereken ve
davacıya ödenen 3.743,00 TL (YTL) tutarındaki ödeme 13.028,17 TL( YTL) sine
karşılık gelmekle bu miktar davacının talep tarihi olan 04.02.2005 tarihi
itibari ile hak ettiği alacak miktarı olan 6.957,47 TL (YTL) tutarının üzerinde
olduğuve davacının 5233 sayılı Yasa kapsamında hak
ettiği bir alacağın bulunmadığı görüş ve kanaatine yer verilmiş oluprapor Mahkememiz kararına esas alınabilir nitelikte
görülmüştür
Bakılan uyuşmazlıkta, davacı tarafından, 3.1.2006 tarih ve 26042 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan, 5442 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesi uyarınca,
25.4.2006 tarihinde yapılan başvuru üzerine Zarar Tespit Komisyonu'nun 9.2.2007
tarih ve 2007/1-49/2 sayılı kararı ile, % 46 özür oranına bağlı işgücü kaybı
nedeniyle uğranılan zararın ödenmesine karar verilmesi karşısında; artık, 5666
sayılı Yasa uyarınca yapılan (söz konusu terör saldırısı nedeniyle %46 işgücü
kaybı nedeniyle zarara uğradığından bahisle) başvuru üzerine, davacının
uğradığını iddia ettiği zararın tazmini mümkün bulunmamaktadır.
Öte yandan, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre, terör olayları nedeniyle
kişilerin uğradığı maddi zararların karşılanması olanaklı olup manevi
zararların karşılanmasına olanak bulunmadığından, davacıya manevi tazminat
ödenmesi de mümkün değildir."
17. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 27/5/2014 tarihli ve E.2014/136, K.2014/4299 sayılı ilamı ile hükmün
onanmasına karar verilmiştir. Onama kararı 8/10/2014 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 5/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 2330 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (e) bendinde yer alan
hüküm şöyledir:
"Bu kanun;
...
e) Güven ve asayişin korunmasında
hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yetkililerce kendilerine bu amaca
yönelik görev verilen kamu görevlileri ve sivilleri;"
20. 1/4/1998 tarihli ve 4356 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile
25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik hâliyle 2330
sayılı Kanun'un 3. maddesinin (b) bendinde yer alan hüküm şöyledir:
"Bu kanun kapsamına girenlerden;
...
b) Yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan
aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteği ile sürdürebilecek şekilde malül olanlara 200 katı, diğer engelli hâle gelenlere (a)
bendinde belirtilen tutarın % 25'inden % 75'ine kadar, yaralananlara ise %
20'sini geçmemek üzere engellilik ve yaralanma derecesine göre,
Nakdi tazminat ödenir."
21. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7. geçici 1., geçici
3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı eki kararın 1. maddesi.
22. 5233 sayılı Kanun’un 9. maddesinin birinci fıkrasında yer
alan hüküm şöyledir:
"Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır."
23. 5233 sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendinde yer alan hüküm şöyledir:
"Komisyonun görevleri şunlardır:
...
b) Kamu kurum ve kuruluşları veya kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarınca uygulanmış projelerin, zararın giderilmesine
katkıları; zarar görenin değerlendirebileceği enkaz ve diğer yararlar; sigorta
şirketlerince veya ilgili mevzuata göre kamu kurum ve kuruluşları ile sosyal
güvenlik kuruluşlarınca ödenen tazminatlar, tedavi ve cenaze giderleri ile
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımların zarar
miktarından mahsup edilmesi suretiyle belirlenen ve 9 uncu veya 10 uncu
maddelere göre yapılan nakdî veya aynî ödeme miktarını içeren sulhname tasarılarını hazırlamak."
24. 5233 sayılı Kanun’un 11. maddesinde yer alan hüküm şöyledir:
"5 inci maddenin (b) bendine göre
belirlenen miktarlar, mahsup tarihindeki değerleri üzerinden 8 inci ve 9 uncu
maddelere göre hesaplanacak toplam gayrisafi ifa bedelinden düşülür.
Mahsup edilecek değerlerin hesaplanması ile
ilgili esas ve usuller yönetmelikle belirlenir."
25. 4/10/2004 tarihli ve 2004/7955 No.lu Bakanlar Kurulu
kararıyla kabul edilen Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 18. maddesi şöyledir:
"19/7/1987 tarihinden Kanunun yürürlüğe
girdiği 27/7/2004 tarihine kadar, görevleri başında iken terörden veya terörle
mücadele sırasında zarar gören kamu görevlilerinden veya mirasçılarından,
ilgili mevzuat uyarınca tazminat almış olup, ancak aldıkları tazminatın
hesaplanma kriteri bu Yönetmelikten farklı olanlardan, Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içinde başvuranlara, yapılan hesaplamada aldıkları
tazminat ile bu Yönetmeliğe göre almaları gereken tazminat arasında fark olması
halinde, eksik olan tutar yasal faiziyle birlikte ödenir. Ödenen tazminat
miktarı fazla ise iade talep edilmez."
26. Aynı Yönetmelik'in 24. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Mahsup edilecek miktarların
hesaplanmasında, mahsup edilecek değerlerin her yıl bir önceki yıla ilişkin
olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden
değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 22/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Maddi Tazminata
İlişkin Bakiye Zararlarının Tazmini Talebinin Reddedilmesine İlişkin İddia
28. Başvurucu; Mahkemece hatalı değerlendirme yapılarak
davasının reddi yönünde karar verilmesi nedeniyle sağlık hizmetleri ve çevrenin
korunması hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, Anayasa'nın 56.
maddesinde düzenlenen sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddiasını soyut olarak sadece Anayasa'nın ilgili maddesini
yazarak belirtmekle yetindiğinden bu iddia yönünden ayrıca incelenme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
29. Başvurucu; 30/5/1999 tarihinde gerçekleşen çatışmada
yaralandığını ve %46 oranında malul olduğunu, bu olay nedeniyle ortaya çıkan
zararlarının 2330 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesi için yaptığı başvuru
kabul edilip kendisine tazminat ödenmekle birlikte hükmedilen tazminat
miktarının düşük olduğunu, tazminat miktarını yeterli görmediği için 5233
sayılı Kanun kapsamında yeniden başvuruda bulunduğunu, maddi zararları
konusunda daha yüksek miktarda tazminata hükmedilmesi gerektiğini fakat bu
şikâyet kapsamında yaptığı başvuru ve açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle
Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin tazmin yükümlülüğünün, dolayısıyla
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Başvurucu, ayrıca 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu
başvuruda zarar kalemleri için öngörülen birim fiyatlarının idare tarafından
tek taraflı olarak belirlendiğini, yaralanması ve malul olması sebebiyle ödenen
tazminat miktarının düşük olduğunu düşündüğü için tam yargı davası açtığını,
devletin tazmin yükümlülüğüne aykırı davrandığını iddia etmiştir.
31. Bakanlık görüş yazısında, başvurucu tarafından açılan maddi
tazminat davasında başvurucunun yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olmadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulmadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararında bariz takdir hatası oluşturan herhangi bir durum da
bulunmadığı; açıklanan nedenlerle başvurucunun şikâyetlerinin kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğinin
değerlendirildiği belirtilerek görüş yazısı ekindeki Danıştayın
bir içtihadı ile somut başvuru arasında farklılık bulunmadığı beyan edilmiştir.
32. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlığın görüş
yazısı ekinde sunduğu Danıştay içtihadına ilişkin olay ile başvuru konusu
olayın birbirinden farklı niteliklerde olduğunu belirtmiştir.
33. 5233 sayılı Kanun uyarınca tazminat istemleri hakkında
yapılan değerlendirmelere ilişkin şikâyetler daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararında, başvuru konusu
olayda yaşam hakkı bakımından devletin koruma yükümlülüğü yönünden herhangi bir
sorumluluğu tespit edilmemiş olmakla birlikte objektif sorumluluk anlayışına
dayalı sosyal risk ilkesi temel alınarak hazırlanan 5233 sayılı Kanun
kapsamında başvuruculara ödenmesine karar verilen tazminatın 5233 sayılı Kanun
hükümlerine dayalı olarak Komisyonlar tarafından Kanun’da belirtilen yönteme
göre belirleneceği, başvurucular tarafından 5233 sayılı Kanun kapsamında
Komisyonca kendilerine ödenmesi teklif edilen maddi tazminat miktarının
Mahkemelerde uygulanan çeşitli kriterler dikkate alınmaksızın maktu olarak
belirlendiği ve yetersiz olduğu ileri sürülmekte ise de terörden kaynaklanan
zararların dava yoluna gidilmeden ilgililerce tazmini olanağı sağlayan 5233
sayılı Kanun uyarınca belirlenen tazminat miktarına ve bu miktarın hesaplanma
şekline belirli bir tatmin sağladığı sürece ve açık bir orantısızlık
bulunmadığı müddetçe Anayasa Mahkemesinin müdahalesinin söz konusu olamayacağı
belirtilerek başvurucuların yaşam hakkının ihlal edilmediği sonucuna
varılmıştır (Mehmet Çetinkaya ve Maide
Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, §§ 71-76).
34. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
35. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
36. Komisyonca hükmedilen tazminatta idare tarafından tek
taraflı belirlenen birim fiyatlarının düşük olması sonucu tazminat miktarının
az hesaplanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesi bu konudaki kararında
terör nedeniyle zarar görenlerin 5233 sayılı Kanun’un kapsamına ilişkin
hükümler içeren 2. maddesi gereğince tazminat ödenmesinde Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı tarafından belirlenen yıllık yapı yaklaşık birim maliyetine yönelik
değerlerin 2007 yılından sonra İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel
Müdürlüğünce yayımlanan yazıyla 5233 sayılı Kanun’un uygulandığı tüm illerde
geçerli olmak üzere yeniden belirlendiği, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi
Genel Müdürlüğünün birim fiyat aralıklarının değiştirilmesine ilişkin 5/3/2007
tarihli yazıları ile İçişleri Bakanlığınca konuya ilişkin sunulan 10/6/2015
tarihli yazıda değişikliğin amacının Kanun’un ülke genelinde aynı şekilde
anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlamak, gerek farklı illerde gerekse aynı il
içinde faaliyet gösteren farklı komisyonların zararların tespitinde ve karşılanmasında
aynı kıstasları kullanmasını temin etmek ve böylece uygulama birliğini
sağlamak, uygulama farklılıkları neticesinde oluşacak suistimal
ve mağduriyetleri engellemek, vatandaşların enflasyon nedeniyle oluşacak
kayıplarını önlemek olduğunun ifade edildiği hususları dikkate alındığında
yıllık yapı yaklaşık birim maliyet oranlarına ilişkin değişikliğin yapılmasında
kamu yararı olduğu açık olduğu, bu çerçevede kamu yararı amacına dayanan
düzenlemenin başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez bir yük altına sokmadığı,
müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu, yapılan
değişikliğin başvurucunun taraf olduğu uyuşmazlığa özgü olmadığı, ülkenin geniş
bir coğrafyasında söz konusu olan somut ve acil bir sorunu çözmeye yönelik
olduğu sonucuna varılmış; mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmiştir (Abbas Emre,
B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §§ 44-65) .
37. Somut başvuruda başvurucu 30/5/1999 tarihinde yaralanması ve
%46 oranından malul olması nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması istemiyle
2330 sayılı Kanun kapsamında başvuruda bulunmuş, başvurucunun talebi kabul edilerek
2330 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla 6/12/2000 tarihli
kararla başvurucuya 3.743 TL tutarında nakdi tazminat ödenmesine karar
verilmiştir (bkz. § 10). Başvurucu; bu karara karşı herhangi bir yargı yoluna
başvurduğuna, bakiye zararlarını talep ettiğine dair bir beyanda bulunmamıştır.
5233 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesi akabinde başvurucu 2330 sayılı Kanun
kapsamında kendisine ödenen tazminat miktarının düşük olduğu iddiasıyla bakiye
zararı için 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvuruda bulunmuş; Komisyon
tarafından yapılan araştırma ve inceleme sonucunda başvurucunun başvuru konusu
olay kapsamında 2330 sayılı Kanun hükümleri gereğince toplam 3.743 TL nakdi
tazminat aldığının tespit edilmesi, bu miktar yeniden değerlemeye tabi
tutulduğunda elde edilen miktarın (13.028,176 TL), sakatlanma ve iş gücü
kaybından dolayı 5233 sayılı Kanun kapsamında hesaplanan ödeme tutarından fazla
olması nedeniyle talebinin reddine karar verilmiştir (bkz. § 12). Anılan ret
işlemi nedeniyle bakiye zararlar için açılan tam yargı davasında verilen hükmün
Danıştay tarafından bozulması üzerine yeniden yapılan inceleme ve değerlendirme
sonucunda başvurucunun terör olayında yaralanarak %46 oranında çalışma gücünü
kaybetmesi nedeniyle maruz kaldığı kazanç kaybı sonucunda talep tarihi
(4/2/2005) itibarıyla başvurucuya 5233 sayılı Kanun kapsamında ödenebilecek
tazminat tutarının 6.957,47 TL olduğu, başvurucuya 2330 sayılı Kanun gereği
ödenen ve 5233 sayılı Kanun uyarınca tespit edilen tazminat miktarından mahsup
edilmesi gereken 3.743 TL tutarındaki ödeme, ilgili Yönetmelik gereği yeniden
değerleme oranları ile oranlandığında bu miktarın 13.028,17 TL'ye karşılık
geldiği, dolayısıyla 2330 sayılı Kanun kapsamında ödenen ve yeniden değerlemeye
tabi tutulan tazminat miktarının başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamındaki
talebinin tarihi olan 4/2/2005 tarihi itibarıyla başvurucunun hak ettiği alacak
miktarı olan 6.957,47 TL tutarının üzerinde olduğu gerekçesi ile davanın
reddine karar verilmiştir (bkz. § 16). Bu karar kanun yolu aşamasını
tamamlayarak kesinleşmiştir(bkz. § 17).
38. 6/12/2000 tarihli kararla 2330 sayılı Kanun kapsamında
başvurucu lehine tazminata hükmedildiği, başvurucunun başvuru formunda bu
tazminat miktarını aldığını belirttiği, akabinde bakiye zararları için herhangi
bir başvuruda bulunduğuna ya da dava açtığına dair beyanının bulunmadığı, 2330
sayılı Kanun kapsamındaki prosedürden dört yıl sonra 5233 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girmesi akabinde başvurucunun bakiye zararları için tazminat talebinde
bulunduğu, Komisyon tarafından yapılan tespitler ve yeniden değerlemeler
neticesinde başvurucunun talebinin reddedildiği tespit edilmiştir.
39. Başvurucu, yaralanması
sonucunda oluşan zararlarının daha fazla olduğunu iddia etmiş ise de 5233
sayılı Kanun kapsamında talep edilen maddi tazminat ile ilgili dava sürecinde başvurucunun
iddialarını değerlendiren Derece Mahkemelerinin kararlarında herhangi bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Manevi Tazminat
Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucu, Hatay ili İskenderun ilçesi Azganlık
beldesinde gönüllü köy korucusu olarak görev yaptığı dönemde 30/5/1999
tarihinde güvenlik güçleriyle terör örgütü mensupları arasında çıkan silahlı
çatışmada yaralandığını, %46 oranında malul kaldığını, 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptığı başvuru akabinde açtığı manevi tazminat istemli tam yargı
davasının manevi tazminat isteminin genel hükümler kapsamında değerlendirme
yapılmaksızın reddedildiğini iddia etmektedir.
42. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun kişi dokunulmazlığına
müdahale eden fiilin tarihinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihten önce olduğu, kabul edilebilirlik incelemesi yapılırken bu
hususun dikkate alınmasının uygun olacağı, başvurucunun 2577 sayılı Kanun'un
13. maddesi uyarınca olay tarihinden itibaren bir ve her hâlde olaydan itibaren
beş yıl içinde idari müracaatta bulunduktan sonra idari yargı merciinde tam
yargı davası açma imkânı bulunmakta iken bu yola başvurmadığı ancak 5233 sayılı
Kanun yürürlüğe girdikten sonra 2005 yılında anılan Kanun'daki özel hükme
dayanarak yaptığı başvurunun reddi üzerine dava açtığı, dolayısıyla 2577 sayılı
Kanun'da öngörülmüş genel dava açma yolunu kendi tercihi ile kullanmadığı
belirtilmiştir.
43. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki
iddialarını aynen tekrar ettiğini beyan etmiştir.
b. Değerlendirme
44. Başvurucu; Mahkemece hatalı değerlendirme yapılarak
davasının reddi yönünde karar verildiğini, manevi zararları hakkında idare
hukuku genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir giderim sağlanması
imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 17., 35., 56. ve 125.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Manevi tazminat isteminin reddedilmesi ile
ortaya çıkan hak ihlali iddiası bakımından temel sorun başvurucunun gerekçeli
karar hakkının engellenmesi olduğundan başvurucunun manevi tazminat istemi
hakkındaki iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı
yönünden incelenmesi uygun görülmüştür.
46. Başvurucu açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle işkence
yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Sadece Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ilgili maddesinin yazılması ile yetinilen iddia
yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan manevi
tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
48. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
49. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeler ve
yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B. No:
2014/2388,4/11/2014, § 36).
50. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, § 37).
51. Somut olayda başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında kurulan
Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun
oluşan zararları için başvurucuya 2330 sayılı Kanun kapsamında ödeme yapıldığı,
yeniden değerleme ile ödenen bu miktarın 5233 sayılı Kanun kapsamında ödenmesi
gereken tutardan fazla olduğu gerekçesi ile başvurucunun talebinin reddine
karar verilmiştir. Başvurucu tarafından İdare Mahkemesinde manevi tazminat
talebiyle tam yargı davası açılmıştır.
52. Hatay İdare Mahkemesinin 3/12/2008 tarihli hükmünün Danıştay
tarafından bozulması üzerine aynı Mahkemenin 27/9/2013 tarihli kararında 5233
sayılı Kanun hükümlerine göre terör olayları nedeniyle kişilerin uğradığı
manevi zararların karşılanmasına olanak bulunmadığı gerekçesi ile başvurucunun
manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş, temyiz merciince de bu karar
onanmıştır (bkz. §§ 14-17).
53. Bir davada, maddi olguları bildirmek tarafların bunları
hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca
bildirilip iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam
olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili
hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015,
§ 51).
54. 5233 sayılı Kanun; AİHM (Aydın
İçyer/Türkiye, B. No: 18888/02, 12/1/2006,
§ 81), Anayasa Mahkemesi (25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı
karar) ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı karar) verdiği kararlarda da belirtildiği üzere
maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların
karşılanmasına da engel olmayan bir kanundur. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13.
maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal
edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233
sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas
Emre, B.No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).
55. Başvurucu, Mahkemenin ret gerekçesinin 2577 sayılı Kanun’a,
tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı olduğunu belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı kararında da
belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun genel hükümlere göre manevi tazminat talep
edilmesine engel teşkil etmemektedir. Başvurucu, anılan iddialarını Mahkeme
önünde ileri sürmüş ise de kararın gerekçesinden (bkz. § 16) iddialarının tam
olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu merciince de anılan konu
hakkında değerlendirme yapılmamıştır.
56. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).
57. Bu durumda, başvurucunun 30/5/1999 tarihinde güvenlik
güçleri ile terör örgütü mensupları arasından çıkan çatışmada yaralanması, %46
oranında malul olması neticesinde manevi zarara uğradığından bahisle açtığı tam
yargı davasında, ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın
çözümü için esaslı bir iddia olan manevi tazminat talebine ilişkin şikâyetlerin
sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi yeterli görülmemektedir.
Anılan iddianın AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay içtihatlarında da
belirtildiği üzere 2577 sayılı Kanun kapsamında usul kurallarına ve esasa
yönelik değerlendirilmesi yapılarak başvurucuların manevi tazminatı hak edip
etmediğinin tartışılması gerekirken 5233 sayılı Kanun kapsamında, terör
olayları nedeniyle kişilerin uğradıklarını iddia ettikleri manevi zararların
karşılanmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle yargılama süreci bir
bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
61. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede
gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan
kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
62. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (4/2/2005)ile kararın kesinleştiği tarih (27/5/2014) arasında geçen ve
toplam süresi 9 yıl 3 ay olan sürede, başvurucu açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama süresinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
65. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
67. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Hatay İdare
Mahkemesine (E.2013/1420, K.2013/1666) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
68. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
69. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 7.200 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi tazminata ilişkin bakiye zararlarının tazmini talebinin
reddedilmesine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Hatay
İdare Mahkemesine (E.2013/1420, K.2013/1666) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.