TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET KUTLU VE SADULLAH KUTLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/17939)
Karar Tarihi: 4/10/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Gökçe GÜLTEKİN
Başvurucular
1. Mehmet KUTLU
2. Sadullah KUTLU
Vekili
Av. Ufuk Sami HAKVERDİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yaralanmaya ilişkin olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının; yargılanılan davada tanık dinletme hakkının tanınmaması, mahkeme kararının yeterli gerekçe ihtiva etmemesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucu Mehmet Kutlu'nun Yaralanmasına İlişkin Soruşturma Süreci
8. Başvuruculardan Mehmet Kutlu'nun köy yerindeki suyun kullanımı ile ilgili 7/11/2004 tarihinde yaşanan bir tartışma sırasında burnu kesilmiş, bu kavga sonrasında silahlı çatışma yaşanmış ve yaralama olayları meydana gelmiştir.
9. Mutki Cumhuriyet Başsavcılığınca Mehmet Kutlu'ya karşı kasten yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla şüpheliler M.U., T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç., E.Ç. hakkında 2006/28 sayılı dosyada soruşturma başlatılmıştır.
B. Müşteki (Başvurucu) Beyanları ve Sanık Savunmaları
10. Başvurucu Mehmet Kutlu 28/12/2005 tarihinde Mutki Cumhuriyet Başsavcılığında müşteki sıfatıyla alınan beyanında; olay öncesinde şüpheliler ile arasında husumet ve arazi uyuşmazlığı bulunduğunu, olay günü olan 7/11/2004 tarihinde şüpheliler M.U., T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç. ve E.Ç.nin yolunu kestiğini, "Sen çok konuşuyorsun, senin ağzını burnunu keseriz." dediklerini, ayrıca olay sırasında F.Ç., H.Ç. ve G.Ü.de 7.65 çapında silahlar olduğunu, bu silahlarla üzerine ateş ettiklerini, bunun üzerine korkudan yere düştüğünü, şüphelilerin kendisini yere yatırdığını, içlerinden bazılarının da ellerinden ve kollarından kendisini tuttuklarını, diğer şüpheliler E.Ç., H.Ç., T.Ü.nün ise ellerindeki bıçakla burnunu kestiğini, hepsinin vücudunun değişik yerlerine vurduğunu, bu sırada bayıldığını, yakınlarının kendisini Muş'un Hasköy ilçesine götürdüğünü, Hasköy Devlet Hastanesinde plastik cerrahi polikliniği bulunmadığı için yakınları ile birlikte Malatya Devlet Hastanesine gittiklerini, ilk tedavisinin ardından plastik cerrah olan Operatör Doktor C.Y.D.nin muayenehanesinde kendisini ameliyat ettiğini, daha sonra her üç ayda bir olmak üzere altı kez daha operasyon geçirdiğini, olayı Me.K. ile M.K.nin gördüğünü söylemiş; bu şahısların tanık olarak dinlenmelerini istemiş ve burnunu kesen sekiz şüpheliden şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
11. Başvurucunun Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki beyanı da aynı mahiyettedir.
12. Sanıklar kollukta ve Mahkemedeki savunmalarında suçlamaları reddetmişlerdir.
C. Olay Tespit Tutanağı
13. 7/11/2004 tarihli olay yeri tespit tutanağında; olayın Sadullah Kutlu ile Mehmet Kutlu'nun aynı köy halkından E.Ç. ile G.Ç.yi tabanca ile vurması sonucu meydana geldiği, yaralıların hastaneye sevk edilmiş olduğu, başvurucuların ise kaçtıklarının tespit edildiği, olay mahallinde yapılan tahkikatta olay mahallinin köy içinden geçen yol üzerindeki köy camisine on iki metre mesafede F.A.nın konutunun yakınında gerçekleştiğinin tespit edildiği, olay mahallinde kan izlerinin görüldüğü, yapılan aramada bir adet boş kovan bulunduğu, boş kovanın alındığı kovanda yapılan incelemede 7.65 mm çapında Makina Kimya Endüstrisi menşeli, içinin boş ve kapsülünün patlatılmış olduğunun görüldüğü, Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmek üzere boş kovana el konulduğu, olay mahallinde bir adet iki metre genişliğinde çukur tespit edildiği, başkaca iz, emare ve delilin mevcut olmadığının tespit edildiği belirtilmiştir.
D. Tanık Beyanları
14. Tanık S.K. 7/11/2004 tarihli beyanında; amcası Sadullah Kutlu'nun yanında kaldığını, 7/11/2004 günü saat 14.00 sıralarında köyün yukarı kısmından eve giderken yol üzerinde bulunan caminin ön tarafında amcası Sadullah Kutlu ile H.Ç. ve E.Ç.nin tartıştıklarını gördüğünü, amcasına evin önündeki suyu açık bıraktığını ve köylünün susuz kaldığını söylediklerini, eve doğru yürümeye devam ettiğini, aradan beş dakika geçtikten sonra cami civarından silah sesi duyduğunu, koşarak camiye gittiğini, amcası Mehmet Kutlu'yu yerde yatarken gördüğünü, amcasının burnundan çok kan geldiğini, Sadullah Kutlu'yu görmediğini, amcası Mehmet Kutlu'yu eve götürdüğünü, daha sonra Sadullah amcasının eve geldiğini, bir müddet oturduktan sonra evden gittiklerini, daha sonra evin kapısına H.Ç., H.F.Ç.nin geldiğini, köylülerin de orada olduğunu, H.Ç.nin elinde tabanca olduğunu, dipçiği ile koluna vurduğunu, silahı doldurduğunu, köylülerin buna müsaade etmediklerini söylemiştir.
15. Başvurucu Mehmet Kutlu'nun yeğeni olan tanık E.K., Mahkeme huzurunda alınan beyanında; olay günü evde annesi ve kardeşleri ile oturdukları sırada S.K.nın gelerek amcası Mehmet Kutlu'nun Ç. ve Ü. soyisimli aileler tarafından yere yatırıldığını ve öldürülmek istendiğini söyleyince hemen olay yerine gittiğini, daha sonra annesi ile küçük kardeşlerinin de geldiğini, olay yerine gittiğinde G.Ç. ile T.Ü.nün amcası Mehmet Kutlu'yu yere yatırıp tuttuğunu, E.Ç. ile H.Ç.nin bıçakla burnunu kestiğini gördüğünü, F.Ç., H.Ç. ve G.Ü. de tabanca olduğunu gördüğünü, korktuğu için yaklaşamadığını, uzaktan taş atarak engel olmaya çalıştığını, daha sonra silah seslerinin gelmeye başladığını, her taraftan ateş edildiğini, F.Ç.nin ateş ederken G.Ç.yi yaraladığını gördüğünü, Mehmet Kutlu'da silah görmediğini, Sadullah Kutlu'yu ise o gün hiç görmediğini, daha sonra amcası Mehmet Kutlu'nun F.A., M.A., ve E.A. tarafından eve getirildiğini, sonrasında tedavisinin yapılması için Muş'a götürüldüğünü, bu olayın asıl çıkış sebebinin su meselesi olduğunu bildiğini ifade etmiştir.
16. Tanık Doktor C.Y.D. 8/2/2006 tarihli Malatya Cumhuriyet Başsavcılığında alınan beyanında; Mehmet Kutlu'yu tanıdığını, kendisine geldiği ilk gün burnuna sac düştüğünü, bu nedenle burnunun kesildiğini söylediğini ve Mehmet Kutlu'nun burnunu ameliyat ettiğini, bu şahsın burnundaki sorunlardan dolayı daha sonra da geldiğini, dört veya beş kez daha ameliyat olduğunu, sonrasında Mahkemede bu şahsın aslında yaşanan bir kavga neticesinde burnunun kesildiğini öğrendiğini, kendisine ilk geldiğinde şahsın kimlik bilgilerini ve olayın oluş şekliyle ilgili bilgileri doğru vermediğini, gerçekleri Mahkemede öğrendiğini ifade etmiştir.
17. Tanık M.A. talimat yoluyla alınan beyanında; köyde F.A. ve E.A. ile birlikte camiye doğru yürümeye başladıkları sırada yol kenarında bir grubun olduğunu, camiye yakın olduklarını, Mehmet'i çağırdıklarını, Mehmet yanlarına gittiğinde Arapça bir şeyler konuştuklarını, konuşma esnasında bu grubun aniden Mehmet'in üzerine saldırdığını, kendilerinin de ayırmaya gittiğini ancak bu şahısların saldırmaya devam ettiklerini, bu sırada Mehmet Kutlu'nun ağabeyi M.K.yı duyduklarını, bu sesi duyunca şahısların Mehmet Kutlu'yu bıraktıklarını, Mehmet Kutlu'nun burnunun kesildiğini gördüğünü ancak kimin kestiğini görmediğini, kavga esnasında Mehmet'in belindeki silahı çıkarmak istediğini, bu şahısların çıkarmasına izin vermediklerini ve silahı aldıklarını, kendilerinin Mehmet'i yakındaki eve götürdükleri sırada silahın olmadığını, arabaya bindirip köyden uzaklaşırken köyden silah sesi geldiğini duyduğunu ancak olayda silah kullanıldığını görmediğini ifade etmiştir.
E. Başvurucunun Adli Raporları
18. Başvurucu Mehmet Kutlu'nun yaralanmasına ilişkin olarak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinden adli rapor alınmış, 7/10/2005 tarihli bu raporda; yaralanma fiilinin başvurucu üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilemediği, duyularından ya da organlarından birinin sürekli zayıflamasına veya konuşmasında sürekli zorluğa neden olmadığı ancak yüzünde sabit ize neden olduğu, yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, konuşma ya da çocuk yapma yeteneğinin kaybına, yüzünde daimî değişikliğe neden olmadığı belirtilmiştir.
19. Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığı 2. İhtisas Kurulundan alınan 28/3/2011 tarihli raporda; başvurucu Mehmet Kutlu'nun yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, vücutta kemik kırılmasının tarif edilmediği, kişi hakkında düzenlenmiş olay tarihli tıbbi belgelerde tarif edilen ve ATK'da yapılan muayenesinde yüz sınırları içinde tespit edilen yara izinin belirli bir mesafeden ilk bakışta belirgin olarak fark edildiği, yüzde sabit iz niteliğinde olduğu, bununla birlikte organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde herhangi bir anatomik kayıp ya da fonksiyonel bozukluk tespit edilmediği belirtilmiştir.
F. Sanıklar Hakkında Açılan Kamu Davası
20. Mutki Cumhuriyet Başsavcılığının 22/6/2006 tarihli iddianamesi ile başvurucu Mehmet Mutlu'ya karşı kasten yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla sanıklar M.U., T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç., E.Ç. hakkında kamu davası açılmıştır.
21. Başvurucular hakkında ise K.Ç. ve E.Ç.ye karşı kasten öldürmeye teşebbüs suçlarını işledikleri, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma ile müessir fiil suçlarını işledikleri iddiasıyla Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış; sonrasında 5/4/2005 tarihli iddianame ile Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
22. Mutki Asliye Ceza Mahkemesinin 21/2/2007 tarihli kararıyla aralarında hukuki ve fiilî bağlantı olması nedeniyle dava dosyasının başvurucuların kasten öldürmeye teşebbüs suçundan ve diğer suçlardan yargılandıkları Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.
23. Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesince asıl ve birleşen dosya üzerinden yargılamaya devam edilmiştir. Mahkemece 29/5/2007 tarihi ile 28/5/2009 tarihi arasında gerçekleştirilen altı duruşmada, K.Ç. hakkında ATK Başkanlığından rapor alınmış; bir kısım sanığın ise savunması dinlenmiştir. 18/2/2010 tarihli duruşmada Mehmet Kutlu hakkında kesin rapor alınmasına, sonraki üç duruşmada Mehmet Kutlu'nun adres bilgilerinin tespiti için birimlere yazılar yazılmasına karar verilmiştir. Adres bilgilerinin tespit edilmesinin ardından Mehmet Kutlu hakkında ATK raporu alınmıştır.
24. Mahkemenin 7/6/2011 tarihli duruşmasında Mehmet Kutlu'ya ait ATK raporu hakkında savunmalarını yapmaları için sanıklara bir sonraki duruşmaya kadar süre verilmiştir. 11/10/2011 tarihli duruşmada, bazı sanıkların müdafiinin talebi üzerine esasa ilişkin savunmanın hazırlanması için sonraki duruşmaya kadar tekrar süre; bazı sanıkların müdafii ile katılan vekillerinin sundukları mazeret dilekçelerinin de kabulüne karar verilmiştir. 21/2/2012 tarihli duruşmada sanıkların sosyal ve ekonomik durumlarının tespiti için kolluk birimlerine yazı yazılmasına ve sanık müdafii ile katılan vekilinin sunduğu mazeret dilekçelerinin kabulüne karar verilmiştir.
25. Mahkemenin 31/5/2012 tarihli duruşmasında iddia makamının esas hakkındaki mütalaası sunulmuş; mütalaada zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle sanıklar M.U, T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç., E.Ç. hakkında açılan davanın düşürülmesi talep edilmiştir. Bu duruşmada bir kısım sanık müdafiinin sunduğu mazeret dilekçesinin kabulüne ve son savunmasını sunması için katılan sanıkların müdafiine sonraki duruşmaya kadar süre verilmesine karar verilmiştir. 6/9/2012 tarihli duruşmada, bir kısım sanık müdafiinin mazeret dilekçesinin kabulüne ve bir kısım katılan sanık müdafiinin talebi üzerine bir sonraki duruşmaya kadar tekrar süre verilmesine karar verilmiştir. 24/1/2013 tarihli duruşmada; başvurucu Sadullah Kutlu'nun ek savunmasının alınması için zorla getirilmesine, katılan vekilinin mazeret dilekçesinin de kabulüne karar verilmiştir. 21/3/2013 tarihli duruşmada ise mahkemece nihai karar verilmiştir.
G. Kovuşturma Sonucunda Verilen Karar
26. Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2013 tarihli kararıyla sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç. hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir. Öte yandan sanık F.Ç.nin yargılama sırasında vefat etmesi sebebiyle bu sanık yönünden dosya tefrik edilmiş ve davanın düşmesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... dosyada tarafsız görgü tanığı olmaması ve tüm sanıkların olayları kendi açılarından anlatmaları nedeniyle tartışmanın seyrine ilişkin kesin bir belirleme yapılamaması nedeniyle ilk haksız eylemin kim tarafından gerçekleştirildiğinin tespit edilemediği, tartışma sırasında sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç.'nin mağdur sanık Mehmet Kutlu'nun burnunu kestikleri, Mehmet Kutlu ve Sadullah Kutlu'nun da katılan sanıklar Kıyasettin ve Enver'e bir çok kez ateş ettikleri, katılan sanıklar Enver ve Kıyasettin' in cami yakınında bulunan bir çukura girerek kurtuldukları, katılan sanıklardan Kıyasettin' in alınan doktor raporuna göre batına isabet eden yaralanmasının hayati tehlike geçirmesine neden olduğu ve45 gün mutad iştigaline engel olduğu; katılan sanık Enver' in tek kurşunla yaralandığı, hayati tehlike geçirmediği ancak yaralanmasının 25 gün mutad iştigaline engel olduğunun tespit edildiği, katılan sanık Kıyasettin' in yaralanmasına neden olan merminin sağlık nedeniyle çıkarılamadığı ve alınan rapora göre 9 mm. çapında bir silaha ait olduğunun belirlendiği, ancak yaralanmasının tek kurşun yarası olup olmadığının tespit edilemediği, burnu kesilen mağdur sanık Mehmet Kutlu'nun meydana gelen yaralanmasının hayati tehlikeye neden olmadığının, uzuv zayıflığı/kaybının meydana gelmediğinin ancak yüzde sabit iz oluştuğunun tespit edildiği, olay yerinde yalnızca 1 adet 7.65 mm. çapında silaha ait olduğu tespit edilen kovan ele geçirildiği, mağdur sanık Mehmet Kutlu' nun adına bulundurma ruhsatlı ve 9 mm. çapında Sigsauer marka silahın bulunduğu, diğer sanıkların ruhsatlı silahlarının bulunmadığı ve yapılan aramalarda silah ele geçirilemediği anlaşılmıştır.
....
Sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç.nin mağdur sanık Mehmet Kutlu'nun burnunu bıçakla kestikleri iddiasıyla açılan kamu davasında, İstanbul ATK 2. İhtisas Kurulu'ndan alınan 28/03/2011 tarihli raporuna göre, mağdur sanığın meydana gelen yaralanmasının hayati tehlikeye neden olmadığının, uzuv zayıflığı/kaybı meydana getirmediğinin, ancak yüzde sabit iz oluşturduğunun tespit edildiği, bu kapsamda sanıkların eylemlerinin suç tarihi itibariyle yürürlükte olan ve sanıklar lehine olan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun456. maddesinin ikinci fıkrası ile aynı Kanun'un 457. maddesinin birinci fıkrası kapsamında olduğu, ilgili maddelerde belirtilen cezaların üst sınırı dikkate alındığında, hüküm tarihi itibarıyla aynı Kanun'un 102. maddesinin dördüncü fıkrası ve 104. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen olağan ve olağanüstü zamanaşımı sürelerinin dolduğu anlaşıldığından, bu sanıklar hakkında açılan kamu davalarının 5271 sayılı CMK'nın 223. Maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca ayrı ayrı düşürülmesine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
27. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14/10/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
H. Başvurucular Hakkında Yürütülen Yargılama Süreci
28. Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığının 5/4/2005 tarihli iddianamesiyle 7/11/2004 tarihinde yaşanan silahlı çatışma sonucunda kasten öldürmeye teşebbüs, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma ve müessir fiil suçlarını işledikleri iddiasıyla başvurucular hakkında Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
29. Başvurucu Mehmet Kutlu 16/6/2005 tarihinde tutuklanmış, 25/10/2005 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucu Sadullah Kutlu ise 1/9/2006 tarihinde tutuklanmış, 29/5/2007 tarihinde tahliye edilmiştir.
30. Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2013 tarihli aynı kararında başvurucular hakkında ruhsatsız silah taşıma suçundan açılan davaların zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan ise başvurucuların ayrı ayrı iki kez 8 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İddia, sanık, mağdur sanık ve katılan sanık savunmaları, tanık beyanları, olay yeri tespit tutanakları, doktor raporları, birleşen dosya içeriği ve tüm dosya kapsamından; 07/11/2004 tarihinde köyün içme suyunun açık bırakılması nedeniyle F.Ç. (birleşen dosya sanığı iken kovuşturma aşamasında ölmesi nedeniyle hakkında açılan dosya tefrik edilerek düşme kararı verilmiştir.) ile sanık Sadullah ve mağdur sanık Mehmet Kutlu arasında tartışma yaşandığı...
Sanık Sadullah Kutlu ve mağdur sanık Mehmet Kutlu'nun katılan sanıklar K.Ç. ve E.Ç.ye yönelik eylemlerinin değerlendirilmesinde; taraflar arasında yukarıda anlatıldığı şekilde tartışma yaşandığı, yaşanan tartışma sonrasında -her ne kadar tarafsız görgü tanığı olmasa da, genel olarak dinlenen tüm tarafların beyanlarında- yaklaşık 10 el silah ateşlendiği, ancak olay yerinde yalnızca 1 adet kovan ele geçirildiği, sanık Sadullah ve mağdur sanık Mehmet silahları olmadığını/kullanmadıklarını savunmuş iseler de, sanık K.ye isabet eden merminin 9 mm. çapında bir silahtan atıldığının tespit edildiği, mağdur sanık Mehmet'in adına ruhsatlı 9 mm. çapında silahının bulunduğu ve katılan sanık K.nin kendisine mağdur sanık Mehmet'in de diğer sanık Sadullah'la birlikte ateş ettiğini beyan ettiği, yine olay yerinde ele geçirilen 1 adet kovanın 7.65 mm. çapında bir silahtan atıldığının belirlendiği, dolayısıyla olay anında 2 farklı silahın bulunduğu, katılan sanıkların kendilerine hem sanık Sadullah'ın hem de mağdur sanık Mehmet'in ateş ettiğini beyan etmeleri karşısında, sanık Sadullah ve mağdur sanık Mehmet'in savunmalarına itibar edilmeyerek, atılı suçlar açısından birlikte hareket ettiklerinin kabulü gerektiği, yaşanan tartışmanın ulaştığı boyut, yaklaşık 10 el ateşli silahla atış, katılan sanıklarda meydana gelen yaralanma bölgeleri ve yaraların niteliği dikkate alındığında, sanık ve mağdur sanığın kasıtlarının öldürmeye yönelik olduğu kanaatine varılmış, ancak ilk haksız eylemin kimin tarafından gerçekleştirildiğinin tam olarak tespit edilememesi nedeniyle tartışmanın boyutu ve sonuçları da dikkate alınarak cezalarında 1/3 oranında haksız tahrik indirimi yapılmasına karar verilmiştir..."
31. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14/10/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
32. Bu karar başvurucuların vekiline 5/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 456. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Fiil, havastan veya azadan birinin devamlı zaafını yahut söz söylemekte devamlı müşkülatı veya çehrede sabit bir eseri yahut yirmi gün ve daha ziyade akli veya bedeni hastalıklardan birini veya bu kadar müddet mütat iştigallerine devam edememesini mucip olmuş veya hayatını tehlikeye maruz kılmış veya gebe bir kadın aleyhine işlenip de vaktinden evvel çocuk doğmasını intaç etmiş ise ceza iki seneden beş seneye kadar hapistir.”
34. 765 sayılı mülga Kanun’un 457. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“456 ncı maddede yazılı fiillere 449 uncu maddenin birinci ve üçüncü bentlerinde yazılı hal inzimam eder yahut fiil gizli veya aşikar bir silah ile veya aşındırıcı ecza ile işlenmiş olursa asıl ceza üçte birden yarıya kadar artırılır.”
35. 765 sayılı mülga Kanun’un 102. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
…
4 -Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,
… geçmesile ortadan kalkar.”
36. 765 sayılı mülga Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
“…
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucu Mehmet Kutlu'nun İddiaları
38. Başvurucu Mehmet Kutlu sanıkların kendisini ciddi şekilde darbettikleri olayda kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de adli raporlara göre üçüncü kişilerin fiilleri nedeniyle maruz kaldığı saldırı sonucunda hayati tehlike geçirmeyecek, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralanmış; kötü muamele yasağına ilişkin asgari ağırlık eşiğini aşmıştır. İnsan onuruna aykırı bu eylem neticesinde başvurucunun bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesi, birkaç kez ameliyat olduktan sonra taburcu edilmesi, eylemin çok ağır ve zalimane mahiyet taşımaması, bu nedenle kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilen olayda devletin maddi yükümlülüğünün ihlali ile ilgili bir şikâyetin söz konusu olmaması ve böyle bir durumun da saptanmaması nedenleriyle incelemenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
41. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
42. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 105; Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
43. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletin pozitif yükümlülüklerinin özel kişilerin eylemlerini de içerdiğini belirtmiştir. Devlet, kamu görevlilerinde olduğu gibi özel kişiler tarafından gerçekleşebilecek kötü muamelelere karşı da yeterli korumayı ve yasal çerçeveyi sağlamakla yükümlüdür (Denis Vasilyev/Rusya, B. No: 32704/04, 17/12/2009, § 98; Yehovanın Şahitleri Gldani Cemaatinin 97 üyesi ve diğer 4 kişi/Gürcistan, B. No: 71156/01, 3/5/2007, § 96; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 26-28; A/Birleşik Krallık, B. No: 100/1997/884/1096, 23/9/1998, §§ 22-24; X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 27).
44. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir boyutunu oluşturan usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır.
45. Buna göre bireyin hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır.
46. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
47. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir.
48. Mahkemelerin yargıya ve adalete olan güveni sürdürülebilir kılmak amacıyla kovuşturmaların kısa sürede sonlandırılması, özellikle işkence ve kötü muamele niteliğindeki fiillerin zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Başvurucu, fiziksel saldırıya maruz kalması üzerine sanıklar hakkında yaralama suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesi sonucunda eylemin cezasız kaldığını ileri sürmüştür.
50. Başvurucu 7/11/2004 tarihinde darbedilmiştir. Kolluk tarafından aynı gün düzenlenen Olay Yeri Tespit Tutanağı'nda başvurucunun yaralanmasına ilişkin herhangi bir tespitte bulunulmamıştır. Başvurucunun yaralanmasına ilişkin olarak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinden 7/10/2005 tarihli adli rapor alınmış ve Mutki Cumhuriyet Başsavcılığının 22/6/2006 tarihli iddianamesiyle sanıklar hakkında kamu davası açılmıştır.
51. Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda sıklıkla vurgulandığı üzere (bkz. § 47) yürütülecek soruşturmaların makul bir sürat ve özenle yapılma yükümlülüğü bulunmaktadır. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuru konusu olayın koşullarına, soruşturmadaki şüpheli sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir.
52. Olayda, şüpheliler ve başvurucular hakkında açılan her iki kamu davası birleştirilmiş; Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2013 tarihli kararıyla sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç. hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir. Temyiz üzerine hüküm, nihai kararın verildiği tarihten yaklaşık 1 yıl 7 ay sonra Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14/10/2014 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir. Sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç. hakkında 22/6/2006 tarihinde açılan kamu davası 8 yıl 3 ay 22 gün sonra düşme kararının kesinleşmesiyle sonuçlanmıştır.
53. Somut olayda Mutki Asliye Ceza Mahkemesinin 21/2/2007 tarihli birleştirme kararı sonrasında yaklaşık iki yıllık sürenin K.Ç. hakkında adli rapor alınması ve bazı sanıkların savunmalarının dinlenmesi ile geçirildiği, 18/2/2010 tarihli duruşmadan itibaren gerçekleştirilen üç duruşmada hakkında kesin rapor aldırılması amacıyla Mehmet Kutlu'nun adres bilgilerinin tespiti için ilgili kurumlara yazılar yazıldığı, 7/6/2011 tarihli duruşmada Mehmet Kutlu'ya ait ATK raporu hakkında savunmalarını yapmaları için sanıklara bir sonraki duruşmaya kadar süre verildiği, sonraki duruşmada bazı sanıkların müdafiinin talebi üzerine esasa ilişkin savunmalarını hazırlaması için sonraki duruşmaya kadar tekrar süre ve bazı sanıkların müdafii ile katılan vekilinin sunduğu mazeret dilekçelerinin de kabulüne karar verildiği, 21/2/2012 tarihli duruşmada sanıkların sosyal ve ekonomik durumlarının tespiti için kolluk birimlerine yazı yazılmasına ve bazı sanıkların müdafii ile katılan vekilinin sunduğu mazeret dilekçelerinin kabulüne karar verildiği, 31/5/2012 tarihli duruşmada iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını sunduğu ve mütalaada zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle sanıklar M.U., T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç. ve E.Ç. hakkında açılan davanın düşürülmesinin talep edildiği, bunun üzerine nihai kararın yaklaşık on ay sonra verildiği görülmektedir.
54. İki dereceli yargılama sürecinde başvurucunun davanın hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati, davada sanık sayısının az olması ve davanın çok karmaşık olmaması gibi hususlar gözönünde bulundurulduğunda sekiz yılı aşan kovuşturma süresinin uzun olduğu anlaşılmaktadır.
55. Yargılamanın uzun sürmesi ve zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi sebebiyle etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucu Sadullah Kutlu Yönünden Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
57. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
59. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
60. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
61. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda başvurucu hakkında açılan ve yaklaşık 9 yıl 6 ay süren yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Diğer İhlal İddiaları
63. Başvurucular bazı tanıklarının dinlenmemesi, başvurucu Sadullah Kutlu'nun olay yerinde bulunmadığı yönündeki tanık beyanlarına itibar edilmeden karar verilmesi, başvurucu Mehmet Kutlu'nun meşru müdafaa hükümlerinden yararlandırılmaması ve derece mahkemesi kararının yeterli gerekçe ihtiva etmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
64. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
65. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 27).
66. Yine Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri gereği mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması, bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
67. Somut olayda tanık dinlenmesinin gerekli olup olmadığının değerlendirilmesinin kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilinde olduğu, şikâyet sürecine bütün olarak bakıldığında başvurucuların delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına, sürece etkin olarak katılma imkânlarının ellerinden alındığına ve süreçteki konumlarından önemli ölçüde zarar gördüğüne dair bir olguya rastlanmadığı, başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddiaları ile dosya kapsamındaki bilgi, belge ve deliller tartışılmak suretiyle verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda da değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında silahların eşitliği ilkesi ve gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
70. Başvurucular, yeniden yargılama yapılması ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.
71. Somut olayda, başvurucu Mehmet Kutlu'nun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ve başvurucu Sadullah Kutlu'nun da makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
72. Kötü muamele ve makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucu Mehmet Kutlu'ya net 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle başvurucu Sadullah Kutlu'ya ise net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Mehmet Kutlu yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Sadullah Kutlu yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Mehmet Kutlu'ya net 15.000 TL, başvurucu Sadullah Kutlu'ya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2005/34, K.2013/114) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.