TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET KUTLU VE SADULLAH KUTLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17939)
|
|
Karar Tarihi: 4/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe
GÜLTEKİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehmet
KUTLU
|
|
|
2. Sadullah
KUTLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ufuk
Sami HAKVERDİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yaralanmaya ilişkin olay hakkında etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının; yargılanılan
davada tanık dinletme hakkının tanınmaması, mahkeme kararının yeterli gerekçe
ihtiva etmemesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucu Mehmet Kutlu'nun Yaralanmasına
İlişkin Soruşturma Süreci
8. Başvuruculardan Mehmet Kutlu'nun köy yerindeki suyun
kullanımı ile ilgili 7/11/2004 tarihinde yaşanan bir tartışma sırasında burnu
kesilmiş, bu kavga sonrasında silahlı çatışma yaşanmış ve yaralama olayları
meydana gelmiştir.
9. Mutki Cumhuriyet Başsavcılığınca Mehmet Kutlu'ya karşı kasten
yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla şüpheliler M.U., T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç.,
B.Ç., H.Ç., E.Ç. hakkında 2006/28 sayılı dosyada soruşturma başlatılmıştır.
B. Müşteki (Başvurucu) Beyanları ve Sanık
Savunmaları
10. Başvurucu Mehmet Kutlu 28/12/2005 tarihinde Mutki Cumhuriyet
Başsavcılığında müşteki sıfatıyla alınan beyanında; olay öncesinde şüpheliler
ile arasında husumet ve arazi uyuşmazlığı bulunduğunu, olay günü olan 7/11/2004
tarihinde şüpheliler M.U., T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç. ve E.Ç.nin yolunu kestiğini, "Sen
çok konuşuyorsun, senin ağzını burnunu keseriz." dediklerini,
ayrıca olay sırasında F.Ç., H.Ç. ve G.Ü.de 7.65 çapında silahlar olduğunu, bu
silahlarla üzerine ateş ettiklerini, bunun üzerine korkudan yere düştüğünü,
şüphelilerin kendisini yere yatırdığını, içlerinden bazılarının da ellerinden
ve kollarından kendisini tuttuklarını, diğer şüpheliler E.Ç., H.Ç., T.Ü.nün ise ellerindeki bıçakla burnunu kestiğini, hepsinin
vücudunun değişik yerlerine vurduğunu, bu sırada bayıldığını, yakınlarının
kendisini Muş'un Hasköy ilçesine götürdüğünü, Hasköy Devlet Hastanesinde
plastik cerrahi polikliniği bulunmadığı için yakınları ile birlikte Malatya
Devlet Hastanesine gittiklerini, ilk tedavisinin ardından plastik cerrah olan
Operatör Doktor C.Y.D.nin muayenehanesinde kendisini
ameliyat ettiğini, daha sonra her üç ayda bir olmak üzere altı kez daha
operasyon geçirdiğini, olayı Me.K. ile M.K.nin gördüğünü söylemiş; bu şahısların tanık olarak
dinlenmelerini istemiş ve burnunu kesen sekiz şüpheliden şikâyetçi olduğunu
beyan etmiştir.
11. Başvurucunun Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki beyanı da aynı mahiyettedir.
12. Sanıklar kollukta ve Mahkemedeki savunmalarında suçlamaları
reddetmişlerdir.
C. Olay Tespit Tutanağı
13. 7/11/2004 tarihli olay yeri tespit tutanağında; olayın
Sadullah Kutlu ile Mehmet Kutlu'nun aynı köy halkından E.Ç. ile G.Ç.yi tabanca ile vurması sonucu meydana geldiği,
yaralıların hastaneye sevk edilmiş olduğu, başvurucuların ise kaçtıklarının
tespit edildiği, olay mahallinde yapılan tahkikatta olay mahallinin köy içinden
geçen yol üzerindeki köy camisine on iki metre mesafede F.A.nın
konutunun yakınında gerçekleştiğinin tespit edildiği, olay mahallinde kan
izlerinin görüldüğü, yapılan aramada bir adet boş kovan bulunduğu, boş kovanın
alındığı kovanda yapılan incelemede 7.65 mm çapında Makina Kimya Endüstrisi
menşeli, içinin boş ve kapsülünün patlatılmış olduğunun görüldüğü, Cumhuriyet
Başsavcılığına teslim edilmek üzere boş kovana el konulduğu, olay mahallinde
bir adet iki metre genişliğinde çukur tespit edildiği, başkaca iz, emare ve
delilin mevcut olmadığının tespit edildiği belirtilmiştir.
D. Tanık Beyanları
14. Tanık S.K. 7/11/2004 tarihli beyanında; amcası Sadullah
Kutlu'nun yanında kaldığını, 7/11/2004 günü saat 14.00 sıralarında köyün yukarı
kısmından eve giderken yol üzerinde bulunan caminin ön tarafında amcası
Sadullah Kutlu ile H.Ç. ve E.Ç.nin tartıştıklarını
gördüğünü, amcasına evin önündeki suyu açık bıraktığını ve köylünün susuz
kaldığını söylediklerini, eve doğru yürümeye devam ettiğini, aradan beş dakika
geçtikten sonra cami civarından silah sesi duyduğunu, koşarak camiye gittiğini,
amcası Mehmet Kutlu'yu yerde yatarken gördüğünü, amcasının burnundan çok kan
geldiğini, Sadullah Kutlu'yu görmediğini, amcası Mehmet Kutlu'yu eve
götürdüğünü, daha sonra Sadullah amcasının eve geldiğini, bir müddet oturduktan
sonra evden gittiklerini, daha sonra evin kapısına H.Ç., H.F.Ç.nin
geldiğini, köylülerin de orada olduğunu, H.Ç.nin
elinde tabanca olduğunu, dipçiği ile koluna vurduğunu, silahı doldurduğunu,
köylülerin buna müsaade etmediklerini söylemiştir.
15. Başvurucu Mehmet Kutlu'nun yeğeni olan tanık E.K., Mahkeme huzurunda
alınan beyanında; olay günü evde annesi ve kardeşleri ile oturdukları sırada S.K.nın gelerek amcası Mehmet Kutlu'nun Ç. ve Ü. soyisimli aileler tarafından yere yatırıldığını ve
öldürülmek istendiğini söyleyince hemen olay yerine gittiğini, daha sonra
annesi ile küçük kardeşlerinin de geldiğini, olay yerine gittiğinde G.Ç. ile T.Ü.nün amcası Mehmet Kutlu'yu yere yatırıp tuttuğunu, E.Ç.
ile H.Ç.nin bıçakla burnunu kestiğini gördüğünü, F.Ç.,
H.Ç. ve G.Ü. de tabanca olduğunu gördüğünü, korktuğu için yaklaşamadığını,
uzaktan taş atarak engel olmaya çalıştığını, daha sonra silah seslerinin
gelmeye başladığını, her taraftan ateş edildiğini, F.Ç.nin
ateş ederken G.Ç.yi yaraladığını gördüğünü, Mehmet
Kutlu'da silah görmediğini, Sadullah Kutlu'yu ise o gün hiç görmediğini, daha
sonra amcası Mehmet Kutlu'nun F.A., M.A., ve E.A. tarafından eve getirildiğini,
sonrasında tedavisinin yapılması için Muş'a götürüldüğünü, bu olayın asıl çıkış
sebebinin su meselesi olduğunu bildiğini ifade etmiştir.
16. Tanık Doktor C.Y.D. 8/2/2006 tarihli Malatya Cumhuriyet
Başsavcılığında alınan beyanında; Mehmet Kutlu'yu tanıdığını, kendisine geldiği
ilk gün burnuna sac düştüğünü, bu nedenle burnunun kesildiğini söylediğini ve
Mehmet Kutlu'nun burnunu ameliyat ettiğini, bu şahsın burnundaki sorunlardan
dolayı daha sonra da geldiğini, dört veya beş kez daha ameliyat olduğunu,
sonrasında Mahkemede bu şahsın aslında yaşanan bir kavga neticesinde burnunun
kesildiğini öğrendiğini, kendisine ilk geldiğinde şahsın kimlik bilgilerini ve
olayın oluş şekliyle ilgili bilgileri doğru vermediğini, gerçekleri Mahkemede
öğrendiğini ifade etmiştir.
17. Tanık M.A. talimat yoluyla alınan beyanında; köyde F.A. ve
E.A. ile birlikte camiye doğru yürümeye başladıkları sırada yol kenarında bir
grubun olduğunu, camiye yakın olduklarını, Mehmet'i çağırdıklarını, Mehmet
yanlarına gittiğinde Arapça bir şeyler konuştuklarını, konuşma esnasında bu
grubun aniden Mehmet'in üzerine saldırdığını, kendilerinin de ayırmaya
gittiğini ancak bu şahısların saldırmaya devam ettiklerini, bu sırada Mehmet
Kutlu'nun ağabeyi M.K.yı duyduklarını, bu sesi
duyunca şahısların Mehmet Kutlu'yu bıraktıklarını, Mehmet Kutlu'nun burnunun
kesildiğini gördüğünü ancak kimin kestiğini görmediğini, kavga esnasında
Mehmet'in belindeki silahı çıkarmak istediğini, bu şahısların çıkarmasına izin
vermediklerini ve silahı aldıklarını, kendilerinin Mehmet'i yakındaki eve
götürdükleri sırada silahın olmadığını, arabaya bindirip köyden uzaklaşırken
köyden silah sesi geldiğini duyduğunu ancak olayda silah kullanıldığını
görmediğini ifade etmiştir.
E. Başvurucunun Adli Raporları
18. Başvurucu Mehmet Kutlu'nun yaralanmasına ilişkin olarak Van
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinden adli rapor
alınmış, 7/10/2005 tarihli bu raporda; yaralanma fiilinin başvurucu üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilemediği, duyularından ya da
organlarından birinin sürekli zayıflamasına veya konuşmasında sürekli zorluğa
neden olmadığı ancak yüzünde sabit ize neden olduğu, yaşamını tehlikeye sokan
bir duruma, iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata
girmesine, duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
konuşma ya da çocuk yapma yeteneğinin kaybına, yüzünde daimî değişikliğe neden
olmadığı belirtilmiştir.
19. Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığı 2. İhtisas Kurulundan
alınan 28/3/2011 tarihli raporda; başvurucu Mehmet Kutlu'nun yaralanmasının
yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin
basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı,
vücutta kemik kırılmasının tarif edilmediği, kişi hakkında düzenlenmiş olay
tarihli tıbbi belgelerde tarif edilen ve ATK'da
yapılan muayenesinde yüz sınırları içinde tespit edilen yara izinin belirli bir
mesafeden ilk bakışta belirgin olarak fark edildiği, yüzde sabit iz niteliğinde
olduğu, bununla birlikte organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya
da yitirilmesi niteliğinde herhangi bir anatomik kayıp ya da fonksiyonel
bozukluk tespit edilmediği belirtilmiştir.
F. Sanıklar Hakkında Açılan Kamu Davası
20. Mutki Cumhuriyet Başsavcılığının 22/6/2006 tarihli
iddianamesi ile başvurucu Mehmet Mutlu'ya karşı kasten yaralama suçunu
işledikleri iddiasıyla sanıklar M.U., T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç., E.Ç.
hakkında kamu davası açılmıştır.
21. Başvurucular hakkında ise K.Ç. ve E.Ç.ye karşı kasten
öldürmeye teşebbüs suçlarını işledikleri, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri
satın alma veya taşıma veya bulundurma ile müessir fiil suçlarını işledikleri
iddiasıyla Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış; sonrasında
5/4/2005 tarihli iddianame ile Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
22. Mutki Asliye Ceza Mahkemesinin 21/2/2007 tarihli kararıyla
aralarında hukuki ve fiilî bağlantı olması nedeniyle dava dosyasının
başvurucuların kasten öldürmeye teşebbüs suçundan ve diğer suçlardan
yargılandıkları Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasıyla birleştirilmesine
karar verilmiştir.
23. Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesince asıl ve birleşen dosya
üzerinden yargılamaya devam edilmiştir. Mahkemece 29/5/2007 tarihi ile
28/5/2009 tarihi arasında gerçekleştirilen altı duruşmada, K.Ç. hakkında ATK
Başkanlığından rapor alınmış; bir kısım sanığın ise savunması dinlenmiştir.
18/2/2010 tarihli duruşmada Mehmet Kutlu hakkında kesin rapor alınmasına,
sonraki üç duruşmada Mehmet Kutlu'nun adres bilgilerinin tespiti için birimlere
yazılar yazılmasına karar verilmiştir. Adres bilgilerinin tespit edilmesinin
ardından Mehmet Kutlu hakkında ATK raporu alınmıştır.
24. Mahkemenin 7/6/2011 tarihli duruşmasında Mehmet Kutlu'ya ait
ATK raporu hakkında savunmalarını yapmaları için sanıklara bir sonraki
duruşmaya kadar süre verilmiştir. 11/10/2011 tarihli duruşmada, bazı sanıkların
müdafiinin talebi üzerine esasa ilişkin savunmanın
hazırlanması için sonraki duruşmaya kadar tekrar süre; bazı sanıkların müdafii ile katılan vekillerinin sundukları mazeret
dilekçelerinin de kabulüne karar verilmiştir. 21/2/2012 tarihli duruşmada
sanıkların sosyal ve ekonomik durumlarının tespiti için kolluk birimlerine yazı
yazılmasına ve sanık müdafii ile katılan vekilinin
sunduğu mazeret dilekçelerinin kabulüne karar verilmiştir.
25. Mahkemenin 31/5/2012 tarihli duruşmasında iddia makamının
esas hakkındaki mütalaası sunulmuş; mütalaada zamanaşımı süresinin dolduğu
gerekçesiyle sanıklar M.U, T.Ü., G.U., K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç., E.Ç. hakkında
açılan davanın düşürülmesi talep edilmiştir. Bu duruşmada bir kısım sanık müdafiinin sunduğu mazeret dilekçesinin kabulüne ve son
savunmasını sunması için katılan sanıkların müdafiine
sonraki duruşmaya kadar süre verilmesine karar verilmiştir. 6/9/2012 tarihli
duruşmada, bir kısım sanık müdafiinin mazeret
dilekçesinin kabulüne ve bir kısım katılan sanık müdafiinin
talebi üzerine bir sonraki duruşmaya kadar tekrar süre verilmesine karar
verilmiştir. 24/1/2013 tarihli duruşmada; başvurucu Sadullah Kutlu'nun ek
savunmasının alınması için zorla getirilmesine, katılan vekilinin mazeret
dilekçesinin de kabulüne karar verilmiştir. 21/3/2013 tarihli duruşmada ise mahkemece
nihai karar verilmiştir.
G. Kovuşturma Sonucunda Verilen Karar
26. Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2013 tarihli kararıyla
sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç. hakkında açılan davanın
zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir. Öte yandan sanık F.Ç.nin yargılama sırasında vefat etmesi sebebiyle bu sanık
yönünden dosya tefrik edilmiş ve davanın düşmesine karar verilmiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... dosyada tarafsız görgü tanığı
olmaması ve tüm sanıkların olayları kendi açılarından anlatmaları nedeniyle
tartışmanın seyrine ilişkin kesin bir belirleme yapılamaması nedeniyle ilk
haksız eylemin kim tarafından gerçekleştirildiğinin tespit edilemediği,
tartışma sırasında sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç.'nin mağdur sanık Mehmet Kutlu'nun burnunu kestikleri,
Mehmet Kutlu ve Sadullah Kutlu'nun da katılan sanıklar Kıyasettin
ve Enver'e bir çok kez ateş ettikleri, katılan sanıklar Enver ve Kıyasettin' in cami yakınında bulunan bir çukura girerek kurtuldukları,
katılan sanıklardan Kıyasettin' in alınan doktor
raporuna göre batına isabet eden yaralanmasının hayati tehlike geçirmesine
neden olduğu ve45 gün mutad iştigaline engel olduğu;
katılan sanık Enver' in tek kurşunla yaralandığı, hayati tehlike geçirmediği
ancak yaralanmasının 25 gün mutad iştigaline engel
olduğunun tespit edildiği, katılan sanık Kıyasettin'
in yaralanmasına neden olan merminin sağlık nedeniyle çıkarılamadığı ve alınan
rapora göre 9 mm. çapında bir silaha ait olduğunun belirlendiği, ancak
yaralanmasının tek kurşun yarası olup olmadığının tespit edilemediği, burnu
kesilen mağdur sanık Mehmet Kutlu'nun meydana gelen yaralanmasının hayati
tehlikeye neden olmadığının, uzuv zayıflığı/kaybının meydana gelmediğinin ancak
yüzde sabit iz oluştuğunun tespit edildiği, olay yerinde yalnızca 1 adet 7.65
mm. çapında silaha ait olduğu tespit edilen kovan ele geçirildiği, mağdur sanık
Mehmet Kutlu' nun adına bulundurma ruhsatlı ve 9 mm.
çapında Sigsauer marka silahın bulunduğu, diğer
sanıkların ruhsatlı silahlarının bulunmadığı ve yapılan aramalarda silah ele
geçirilemediği anlaşılmıştır.
....
Sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve
B.Ç.nin mağdur sanık Mehmet Kutlu'nun burnunu bıçakla
kestikleri iddiasıyla açılan kamu davasında, İstanbul ATK 2. İhtisas
Kurulu'ndan alınan 28/03/2011 tarihli raporuna göre, mağdur sanığın meydana
gelen yaralanmasının hayati tehlikeye neden olmadığının, uzuv zayıflığı/kaybı
meydana getirmediğinin, ancak yüzde sabit iz oluşturduğunun tespit edildiği, bu
kapsamda sanıkların eylemlerinin suç tarihi itibariyle yürürlükte olan ve
sanıklar lehine olan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza
Kanunu'nun456. maddesinin ikinci fıkrası ile aynı Kanun'un 457. maddesinin birinci
fıkrası kapsamında olduğu, ilgili maddelerde belirtilen cezaların üst sınırı
dikkate alındığında, hüküm tarihi itibarıyla aynı Kanun'un 102. maddesinin
dördüncü fıkrası ve 104. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen olağan ve
olağanüstü zamanaşımı sürelerinin dolduğu anlaşıldığından, bu sanıklar hakkında
açılan kamu davalarının 5271 sayılı CMK'nın 223. Maddesinin
sekizinci fıkrası uyarınca ayrı ayrı düşürülmesine karar verilmiş ve aşağıdaki
şekilde hüküm kurulmuştur."
27. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14/10/2014
tarihli kararıyla onanmıştır.
H. Başvurucular Hakkında Yürütülen Yargılama
Süreci
28. Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığının 5/4/2005 tarihli
iddianamesiyle 7/11/2004 tarihinde yaşanan silahlı çatışma sonucunda kasten
öldürmeye teşebbüs, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya
taşıma veya bulundurma ve müessir fiil suçlarını işledikleri iddiasıyla
başvurucular hakkında Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
29. Başvurucu Mehmet Kutlu 16/6/2005 tarihinde tutuklanmış,
25/10/2005 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucu Sadullah Kutlu ise 1/9/2006
tarihinde tutuklanmış, 29/5/2007 tarihinde tahliye edilmiştir.
30. Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2013 tarihli aynı
kararında başvurucular hakkında ruhsatsız silah taşıma suçundan açılan
davaların zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan ise başvurucuların ayrı ayrı iki
kez 8 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İddia, sanık, mağdur sanık ve katılan
sanık savunmaları, tanık beyanları, olay yeri tespit tutanakları, doktor
raporları, birleşen dosya içeriği ve tüm dosya kapsamından; 07/11/2004
tarihinde köyün içme suyunun açık bırakılması nedeniyle F.Ç. (birleşen dosya
sanığı iken kovuşturma aşamasında ölmesi nedeniyle hakkında açılan dosya tefrik
edilerek düşme kararı verilmiştir.) ile sanık Sadullah ve mağdur sanık Mehmet
Kutlu arasında tartışma yaşandığı...
Sanık Sadullah Kutlu ve mağdur sanık Mehmet
Kutlu'nun katılan sanıklar K.Ç. ve E.Ç.ye yönelik eylemlerinin
değerlendirilmesinde; taraflar arasında yukarıda anlatıldığı şekilde tartışma
yaşandığı, yaşanan tartışma sonrasında -her ne kadar tarafsız görgü tanığı
olmasa da, genel olarak dinlenen tüm tarafların beyanlarında- yaklaşık 10 el
silah ateşlendiği, ancak olay yerinde yalnızca 1 adet kovan ele geçirildiği,
sanık Sadullah ve mağdur sanık Mehmet silahları olmadığını/kullanmadıklarını
savunmuş iseler de, sanık K.ye isabet eden merminin 9 mm. çapında bir silahtan atıldığının
tespit edildiği, mağdur sanık Mehmet'in adına ruhsatlı 9 mm. çapında silahının
bulunduğu ve katılan sanık K.nin kendisine mağdur
sanık Mehmet'in de diğer sanık Sadullah'la birlikte ateş ettiğini beyan ettiği,
yine olay yerinde ele geçirilen 1 adet kovanın 7.65 mm. çapında bir silahtan
atıldığının belirlendiği, dolayısıyla olay anında 2 farklı silahın bulunduğu,
katılan sanıkların kendilerine hem sanık Sadullah'ın hem de mağdur sanık
Mehmet'in ateş ettiğini beyan etmeleri karşısında, sanık Sadullah ve mağdur
sanık Mehmet'in savunmalarına itibar edilmeyerek, atılı suçlar açısından
birlikte hareket ettiklerinin kabulü gerektiği, yaşanan tartışmanın ulaştığı
boyut, yaklaşık 10 el ateşli silahla atış, katılan sanıklarda meydana gelen
yaralanma bölgeleri ve yaraların niteliği dikkate alındığında, sanık ve mağdur
sanığın kasıtlarının öldürmeye yönelik olduğu kanaatine varılmış, ancak ilk
haksız eylemin kimin tarafından gerçekleştirildiğinin tam olarak tespit
edilememesi nedeniyle tartışmanın boyutu ve sonuçları da dikkate alınarak
cezalarında 1/3 oranında haksız tahrik indirimi yapılmasına karar verilmiştir..."
31. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14/10/2014
tarihli kararıyla onanmıştır.
32. Bu karar başvurucuların vekiline 5/11/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun
456. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Fiil, havastan veya azadan birinin devamlı
zaafını yahut söz söylemekte devamlı müşkülatı veya çehrede sabit bir eseri
yahut yirmi gün ve daha ziyade akli veya bedeni hastalıklardan birini veya bu
kadar müddet mütat iştigallerine devam edememesini
mucip olmuş veya hayatını tehlikeye maruz kılmış veya gebe bir kadın aleyhine
işlenip de vaktinden evvel çocuk doğmasını intaç etmiş ise ceza iki seneden beş
seneye kadar hapistir.”
34. 765 sayılı mülga Kanun’un 457. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“456 ncı maddede
yazılı fiillere 449 uncu maddenin birinci ve üçüncü bentlerinde yazılı hal
inzimam eder yahut fiil gizli veya aşikar bir silah ile veya aşındırıcı ecza
ile işlenmiş olursa asıl ceza üçte birden yarıya kadar artırılır.”
35. 765 sayılı mülga Kanun’un 102. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
…
4 -Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis
veya hapis yahud sürgün veya hidematı
ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim
cürümlerde beş sene,
… geçmesile ortadan
kalkar.”
36. 765 sayılı mülga Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
“…
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan
itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı
ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile
baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucu Mehmet
Kutlu'nun İddiaları
38. Başvurucu Mehmet Kutlu sanıkların kendisini ciddi şekilde darbettikleri olayda kamu davasının zamanaşımı nedeniyle
düşmesine karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de adli raporlara göre üçüncü kişilerin fiilleri
nedeniyle maruz kaldığı saldırı sonucunda hayati tehlike geçirmeyecek, basit
tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralanmış; kötü muamele yasağına
ilişkin asgari ağırlık eşiğini aşmıştır. İnsan onuruna aykırı bu eylem
neticesinde başvurucunun bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesi, birkaç kez
ameliyat olduktan sonra taburcu edilmesi, eylemin çok ağır ve zalimane mahiyet
taşımaması, bu nedenle kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilen olayda
devletin maddi yükümlülüğünün ihlali ile ilgili bir şikâyetin söz konusu
olmaması ve böyle bir durumun da saptanmaması nedenleriyle incelemenin
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağının usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
41. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
42. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında
devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse
kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma
yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü
tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 105; Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
43. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletin pozitif
yükümlülüklerinin özel kişilerin eylemlerini de içerdiğini belirtmiştir.
Devlet, kamu görevlilerinde olduğu gibi özel kişiler tarafından
gerçekleşebilecek kötü muamelelere karşı da yeterli korumayı ve yasal çerçeveyi
sağlamakla yükümlüdür (Denis Vasilyev/Rusya,
B. No: 32704/04, 17/12/2009, § 98; Yehovanın Şahitleri Gldani Cemaatinin 97 üyesi ve
diğer 4 kişi/Gürcistan, B. No: 71156/01, 3/5/2007, § 96; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No:
13134/87, 25/3/1993, § 26-28; A/Birleşik
Krallık, B. No: 100/1997/884/1096, 23/9/1998, §§ 22-24; X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80,
26/3/1985, § 27).
44. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir boyutunu oluşturan usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır.
45. Buna göre bireyin hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17.
maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır.
46. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi
için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla
kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli
bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
47. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir.
Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen
sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir.
48. Mahkemelerin yargıya ve adalete olan güveni sürdürülebilir
kılmak amacıyla kovuşturmaların kısa sürede sonlandırılması, özellikle işkence
ve kötü muamele niteliğindeki fiillerin zamanaşımına uğramaması için ellerinden
gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü
muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda yetkililer
tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak
kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Başvurucu, fiziksel saldırıya maruz kalması üzerine sanıklar
hakkında yaralama suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesi
sonucunda eylemin cezasız kaldığını ileri sürmüştür.
50. Başvurucu 7/11/2004 tarihinde darbedilmiştir.
Kolluk tarafından aynı gün düzenlenen Olay Yeri Tespit Tutanağı'nda
başvurucunun yaralanmasına ilişkin herhangi bir tespitte bulunulmamıştır.
Başvurucunun yaralanmasına ilişkin olarak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Araştırma ve Uygulama Hastanesinden 7/10/2005 tarihli adli rapor alınmış ve
Mutki Cumhuriyet Başsavcılığının 22/6/2006 tarihli iddianamesiyle sanıklar
hakkında kamu davası açılmıştır.
51. Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda sıklıkla
vurgulandığı üzere (bkz. § 47) yürütülecek soruşturmaların makul bir sürat ve
özenle yapılma yükümlülüğü bulunmaktadır. Soruşturmanın makul bir özen ve
süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuru konusu olayın
koşullarına, soruşturmadaki şüpheli sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın
karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir.
52. Olayda, şüpheliler ve başvurucular hakkında açılan her iki
kamu davası birleştirilmiş; Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2013 tarihli
kararıyla sanıklar M.Ü., T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç. hakkında açılan
davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir. Temyiz üzerine hüküm,
nihai kararın verildiği tarihten yaklaşık 1 yıl 7 ay sonra Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 14/10/2014 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir. Sanıklar M.Ü.,
T.Ü., G.Ü., K.Ç., E.Ç., H.Ç. ve B.Ç. hakkında 22/6/2006 tarihinde açılan kamu
davası 8 yıl 3 ay 22 gün sonra düşme kararının kesinleşmesiyle sonuçlanmıştır.
53. Somut olayda Mutki Asliye Ceza Mahkemesinin 21/2/2007 tarihli
birleştirme kararı sonrasında yaklaşık iki yıllık sürenin K.Ç. hakkında adli
rapor alınması ve bazı sanıkların savunmalarının dinlenmesi ile geçirildiği,
18/2/2010 tarihli duruşmadan itibaren gerçekleştirilen üç duruşmada hakkında
kesin rapor aldırılması amacıyla Mehmet Kutlu'nun adres bilgilerinin tespiti
için ilgili kurumlara yazılar yazıldığı, 7/6/2011 tarihli duruşmada Mehmet
Kutlu'ya ait ATK raporu hakkında savunmalarını yapmaları için sanıklara bir
sonraki duruşmaya kadar süre verildiği, sonraki duruşmada bazı sanıkların müdafiinin talebi üzerine esasa ilişkin savunmalarını
hazırlaması için sonraki duruşmaya kadar tekrar süre ve bazı sanıkların müdafii ile katılan vekilinin sunduğu mazeret
dilekçelerinin de kabulüne karar verildiği, 21/2/2012 tarihli duruşmada
sanıkların sosyal ve ekonomik durumlarının tespiti için kolluk birimlerine yazı
yazılmasına ve bazı sanıkların müdafii ile katılan
vekilinin sunduğu mazeret dilekçelerinin kabulüne karar verildiği, 31/5/2012
tarihli duruşmada iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını sunduğu ve
mütalaada zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle sanıklar M.U., T.Ü., G.U.,
K.Ç., F.Ç., B.Ç., H.Ç. ve E.Ç. hakkında açılan davanın düşürülmesinin talep
edildiği, bunun üzerine nihai kararın yaklaşık on ay sonra verildiği
görülmektedir.
54. İki dereceli yargılama sürecinde başvurucunun davanın hızlı
ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati, davada sanık sayısının az
olması ve davanın çok karmaşık olmaması gibi hususlar gözönünde
bulundurulduğunda sekiz yılı aşan kovuşturma süresinin uzun olduğu
anlaşılmaktadır.
55. Yargılamanın uzun sürmesi ve zamanaşımı nedeniyle düşme
kararı verilmesi sebebiyle etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucu Sadullah Kutlu Yönünden Makul
Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
57. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
58. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
59. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
60. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
61. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda başvurucu hakkında açılan ve
yaklaşık 9 yıl 6 ay süren yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak
gerekir.
62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
2. Diğer İhlal İddiaları
63. Başvurucular bazı tanıklarının dinlenmemesi, başvurucu
Sadullah Kutlu'nun olay yerinde bulunmadığı yönündeki tanık beyanlarına itibar
edilmeden karar verilmesi, başvurucu Mehmet Kutlu'nun meşru müdafaa
hükümlerinden yararlandırılmaması ve derece mahkemesi kararının yeterli gerekçe
ihtiva etmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
64. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 25).
65. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını
denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi
başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını
değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd.
Şti., § 27).
66. Yine Anayasa’nın 36.
ve 141. maddeleri gereği mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olması
gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı
şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe
gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014,
§ 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin
yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması, bunu aynı gerekçeyi
kullanarak veya atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57).
67. Somut olayda tanık dinlenmesinin gerekli olup olmadığının
değerlendirilmesinin kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi
dâhilinde olduğu, şikâyet sürecine bütün olarak bakıldığında başvurucuların
delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına, sürece etkin olarak
katılma imkânlarının ellerinden alındığına ve süreçteki konumlarından önemli
ölçüde zarar gördüğüne dair bir olguya rastlanmadığı, başvurucuların davanın
sonucuna etkili olabilecek tüm iddiaları ile dosya kapsamındaki bilgi, belge ve
deliller tartışılmak suretiyle verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli
gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen
kararda da değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate
alındığında silahların eşitliği ilkesi ve gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
70. Başvurucular, yeniden yargılama yapılması ve manevi tazminat
taleplerinde bulunmuşlardır.
71. Somut olayda, başvurucu Mehmet Kutlu'nun Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ve başvurucu Sadullah Kutlu'nun da makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
72. Kötü muamele ve makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucu Mehmet Kutlu'ya net 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir. Makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle başvurucu
Sadullah Kutlu'ya ise net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Mehmet Kutlu yönünden kötü muamele yasağının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Sadullah Kutlu yönünden makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Mehmet Kutlu'ya net 15.000 TL, başvurucu Sadullah
Kutlu'ya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer
taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2005/34, K.2013/114) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.