TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SAADET ESİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/18103)
|
|
Karar Tarihi: 26/10/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 8/12/2017 -
30264
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Saadet ESİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın belli bir kısmının üzerinden yüksek
gerilim hattının geçirilmesi amacıyla idari irtifak kurulması kararı alınması
sebebiyle açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasında belirlenen bedelin
yetersiz görülmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1954 doğumlu olup Ankara'da ikamet etmektedir.
9. Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (İdare) tarafından
başvurucunun Ankara ili Polatlı ilçesi Tatlıkuyu
köyünde kâin 354 parsel numaralı 66.500 m² büyüklüğündeki taşınmazının 5.584,09
m²lik kısmı üzerinden yüksek gerilim hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak
kurulması kararı alınmıştır. Taraflar arasında uzlaşma sağlanmaması üzerine
İdare tarafından 9/4/2010 tarihinde bedel tespiti davası açılmıştır.
10. Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, idari irtifak nedeniyle "II.
sınıf sulu tarım arazisi" olan taşınmazın değerinde %1,7 oranında azalma
meydana geleceği belirtilmiştir. Taşınmazda buğday ve bostan üretimi yapıldığı
varsayımıyla ve %4 kapitalizasyon faizi uygulanmak
suretiyle net gelir yöntemiyle taşınmazın çıplak m² değeri 13 TL olarak saptanmıştır.
Raporda ayrıca taşınmazın değerini etkileyen objektif nedenler de dikkate
alınmıştır. Buna göre taşınmazın kuş uçuşu Polatlı ilçe merkezine 14,7 km, Tatlıkuyu köy merkezine 2,1 km, hızlı tren yoluna 3,6 km ve
Ankara-Polatlı karayoluna 10,7 km uzaklıkta olmasının taşınmazın değerini %30
oranında artırdığı kabul edilmiştir. Bu doğrultuda taşınmazın çıplak m² değeri
%30 oranında artırılmış ve sonuçta taşınmazın net çıplak birim değeri 16,90 TL
olarak belirlenmiştir. Bu fiyat üzerinden yapılan hesaplamaya göre idari
irtifak bedeli 19.105,45 TL olarak tespit edilmiştir.
11. Mahkemece 3/8/2010 tarihli kararla bu bilirkişi raporuna
dayanılarak idari irtifak bedeli 19.105,45 TL olarak tespit edilmiştir.
12. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Daire)
15/12/2011 tarihli kararıyla "tespit
edilen metrekare birim fiyatına ilave edilecek objektif değer artırıcı unsur
oranının yüzde on oranında olacağı
düşünülmeden, daha yüksek oranda objektif değer artış oranı kabul eden
bilirkişi raporuna göre fazladan bedele hükmedilmesi"nin doğru görülmediği
gerekçesiyle kararı bozmuştur.
13. Bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılamada Daire
kararı doğrultusunda objektif değer artırıcı unsur %10 olarak kabul edilmek
suretiyle yeniden yapılan hesaplama sonucu kamulaştırma bedeli 16.166,15 TL
olarak belirlenmiştir. Mahkeme 23/5/2013 tarihli kararıyla bu oran üzerinden
tazminata hükmetmiş, daha önce fazladan hükmedilen 2.930,30 TL'nin davacı
İdareye iadesine karar vermiştir.
14. Mahkeme kararı Dairenin 18/2/2014 tarihli kararıyla onanmış,
karar düzeltme istemi de 23/9/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai
karar 13/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 19/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “İrtifak hakkı kurulması” kenar başlıklı
4. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Taşınmaz malın mülkiyetinin
kamulaştırılması yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın
belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla
irtifak hakkı kurulabilir."
17. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin üçüncü ve dördüncü
fıkralarının ilgili bölümü şöyledir:
“...bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak
taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek,
hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
...
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer
objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme
standartlarına uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak
taşınmaz malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde,
bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet
düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma
bedelidir.”
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No:
37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararına konu olayda, başvurucuların taşınmazının
bir bölümü üzerinde kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis
edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular tarafından
kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında mahkeme bilirkişi
görüşüne başvurmuştur. Bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden enerji
nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %9 oranında azaldığını
kabul ederek tazminat hesaplamıştır. Ancak mahkemece, Yargıtay kararlarında
kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğünün
taşınmazın toplam değerinin %2'sini geçemeyeceğinin belirtildiği gerekçe
gösterilerek meydana gelen zararın taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Mahkeme bu görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki
tespite rağmen taşınmazın değerinin %7'sine isabet eden tazminat istemi
yönünden davayı reddetmiştir. Söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
20. AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı
taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemenin
Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile
sınırlandırdığına işaret ettikten sonra yargı mercilerince bunun gerekçesinin
açıklanamadığını vurgulamıştır. AİHM, Yargıtayın
farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan
katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmaz değerinin %7'sine tekabül eden
zararlarının karşılanamadığını belirtmiş ve bunun da kamu yararı ile bireysel
yarar arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve
diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 26/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, Dairenin Mahkeme kararını keyfî bir şekilde ve
gerekçesiz olarak bozduğundan yakınmaktadır. Başvurucu sonuç olarak ödenen
tutarın taşınmazın gerçek bedelini yansıtmaktan uzak olduğunu ileri sürmekte ve
adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini belirtmektedir.
B. Değerlendirme
23. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
24. Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir.
Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş
yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan
doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Dairenin gerekçesiz olarak
Mahkeme kararını bozduğuna yönelik şikâyetinin özünün kamulaştırma bedelinin
miktarına ilişkin olduğu gözetildiğinde başvurunun mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Başvurucunun irtifak bedelinin tespitine ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
27. Somut olayda başvurucunun taşınmazının bir bölümünün
üzerinde enerji nakil hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak kurulmuştur.
28. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten
barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş;
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin
kontrolü" mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun
bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin
kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının
malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek
belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve
mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin
mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması
gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
29. Başvurucunun taşınmazının üstünden enerji nakil hattı
geçirilen bölümünün kamulaştırılması söz konusu olmadığından bunun mülkten
yoksun bırakma kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır. İlgili imar mevzuatı
gereğince taşınmazın enerji nakil hattının altında kalan bölümünde inşaat
yapılması imkânının ortadan kalktığı gözetilerek bu müdahalenin
"mülkiyetin kontrolü" çerçevesinde incelenmesi gerektiği düşünülebilir.
Bununla birlikte buradaki müdahale; taşınmazın kullanım şeklini düzenleyen,
diğer bir ifadeyle inşaat yasağı öngören ilgili imar mevzuatının doğrudan
uygulanması sonucu gerçekleşmemiştir. Müdahale, taşınmazın üzerinden enerji
nakil hattı geçirilmesinden kaynaklanmış olup inşaat yasağı, bu müdahalenin
dolaylı bir sonucudur. Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin genel kural olan
"mülkten barışçıl yararlanma" kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmaktadır (Abdülkerim Çakmak
ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 42).
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
i. Kanunilik
32. İdari irtifak kurulmasının usul ve esasları 2942 sayılı
Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda başvurucunun taşınmazının bir bölümünün
üzerinde enerji nakil hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak kurulduğu ve
idari irtifak kurulması sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek
tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyet hakkına müdahalenin kanuni
dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
33. Somut olayda başvurucunun taşınmazı üzerinde idari irtifak
kurulmasının amacı taşınmazın üzerinden enerji nakil hattı geçirilmesidir.
Enerji nakil hattı inşasında kamu yararı bulunduğu hususunda duraksama söz
konusu değildir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
34. Ölçülülük ilkesi; “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012;
E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15,
K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19,
29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015;
E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
35. İdari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında
gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle
sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle idari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet
hakkına müdahalede bulunulan durumlarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle
malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır.
Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında, gerek kamulaştırmada gerekse
idari irtifak kurulmasında taşınmazın gerçek karşılığının ödeneceği ifade
edilmiştir. İdari irtifak kurulan hâllerde gerçek karşılık, idari irtifak
kurulması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayan
tutardır. Bu itibarla idari irtifak kurulması nedeniyle taşınmazın değerinde
meydana gelen azalmayı karşılayacak düzeyde bir tazminatın ödenmediği
durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı
sonucuna ulaşılabilir.
36. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu
olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında; bir
taşınmazın herkes için geçerli tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir
fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır.
Anayasa'nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan
kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin
2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana
gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve
ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara
ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 48).
37. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı devlete
birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Pozitif yükümlülükler kural
olarak özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı anayasal koruma
sağlamakla birlikte kamu otoritelerince gerçekleştirilen müdahalelerde de
devletin özellikle usule ilişkin bazı pozitif yükümlülükleri söz konusu
olabilir. Bunlar kamu tarafından gerçekleştirilen müdahalenin etkilerini
giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri
kapsamaktadır (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§ 67).
38. Mülkiyet hakkına kamu otoriteleri tarafından müdahalede
bulunulması durumunda bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz
sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve
kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki
mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülükleri gereği olduğu gibi
söz konusu mekanizmaların var olup olmadığı hususu, aynı zamanda müdahalenin
ölçülülüğünün değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulacak bir unsurdur. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın
oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis
edici ya da oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi ya da fiilen
adil ve etkili bir karar verme sorumluluğunun yerine getirilmemesi durumlarında
müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 68).
39. Öte yandan müdahaleyle başvurucuya yüklenen külfetin
dengelenmesi amacıyla tanınan imkânlara ilişkin olarak oluşturulan idari veya
yargısal mekanizmalar kapsamında uygulanan hukuk kurallarının belirsiz olması
ya da öngörülebilirlik kriterini taşımaması durumunda da ölçülülük ilkesinin
zedelenmesi söz konusu olabilir. Bu aşamadaki hukuk kurallarından kastedilen;
müdahaleye imkân tanıyan, diğer bir anlatımla müdahalenin kanuni dayanağını
oluşturan kurallar olmayıp müdahale ile malik üzerinde oluşan aşırı yükün
dengelenmesi gayesiyle teşkil ettirilen hukuk yollarının işletilmesi sürecinde
tatbik edilen kurallardır (Cevat Aydın,
B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 51).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
40. İdari irtifak yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona
erdirildiği hâllerde taşınmazda oluşan değer azalışını karşılayacak düzeyde bir
bedelin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmazdaki değer
azalmasının tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle
kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve
görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi
mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer
düşüklüğünün karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki
ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, § 52).
41. Başvurucu, taşınmazın değerini etkileyen objektif değer
artış oranının %10 olarak dikkate alınmasından yakınmaktadır. Başvurucu lehine
hükmedilen tazminatın, taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayıp
karşılamadığının ve dolayısıyla müdahalenin ölçülü olup olmadığının denetiminin
yapılabilmesi bakımından "taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar"ın mahiyetinin ortaya konulması
gerekmektedir.
42. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f)
bendinde araziler için kamulaştırma bedelinin, taşınmazın kamulaştırma
tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde
getireceği net getiri esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Düzenli ve
sürekli tarımsal getiri istatistikleri ise ülkemizde il ve ilçe tarım
müdürlükleri tarafından il merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu
nedenle mahkemeler ve mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtayın
yerleşik içtihatları doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma
bedelinin tespitinde resmî birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin
verilerini kullanmaktadırlar (Tahsin Erdoğan,
B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 63).
43. Net gelir yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım ürünlerinin
ortalama verim miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan kilogram
satış fiyatları esas alınarak arazinin değerlendirme yılında bir dekarından
elde edilecek gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama masraflar
çıkarılarak net gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık ortalama
fiyatları değil hasat dönemindeki fiyatları esas alınır (Cevat Aydın, § 57).
44. Taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar da değerin
belirlenmesinde hesaba katılmaktadır. Bu unsurların tahdidi olarak sayılması
mümkün değil ise de taşınmazın yola ve yerleşim yerine yakınlığı, ticari ve iş
kapasitesi, deniz, göl, nehir gibi tabii güzelliklere uzaklığı, imarlı
bölgelere yakınlığı gibi özellikler buna örnek gösterilebilir (Cevat Aydın, § 59).
45. Olayda bilirkişi raporunda, taşınmazın kuş uçuşu Polatlı
ilçe merkezine 14,7 km, Tatlıkuyu köy merkezine 2,1
km, hızlı tren yoluna 3,6 km ve Ankara-Polatlı kara yoluna 10,7 km uzaklıkta
olmasının taşınmazın değerini %30 oranında artırdığı kabul edilmiştir. Ancak
Daire bu oranın %10'u geçemeyeceğini belirtmiştir.
46. Bilirkişi, uyuşmazlığın çözümünü etkileyen ve hâkimin hukuki
bilgisiyle aydınlatılamayan bilimsel ve teknik meseleleri açıklığa kavuşturmak,
bu tür meselelerde mahkemeyi bilgilendirmek amacıyla görüşüne başvurulan uzman
kişi olup bilirkişi görüşünün mahkemeyi bağlamayacağı muhakkaktır. Bilirkişi
raporu, hâkimin uyuşmazlığı çözerken dikkate alacağı takdirî
bir delilden ibarettir. Hâkim; bilirkişi görüşünü içeren raporun yeterliliğini,
raporda açıklanan görüş ve kanaatin itibar edilebilirliğini, dayandığı olguları
gözönünde bulundurarak hükme esas alınıp
alınmayacağını serbestçe değerlendirir ve takdir eder. Bu bağlamda hâkim,
bilimsel ve teknik bakımdan yetersiz ve çelişkili bulduğu bilirkişi raporlarını
hükme esas almak zorunda değildir. Bu durum, karar verme ve hüküm kurma
yetkisinin hâkime ait olmasının doğal bir sonucudur. Aksi takdirde şekil olarak
hükmü kuran hâkim olsa da gerçekte hüküm bilirkişi tarafından verilmiş olur ki
bu durum yargı yetkisinin devri anlamına gelir.
47. Bununla birlikte bilirkişinin bilimsel veya teknik uzmanlık
gerektiren ve objektif olarak bakıldığında mahkemenin vâkıf olmadığı
meselelerde görüş beyan ettiği dikkate alındığında mahkemenin bilirkişi
raporunu yetersiz görmesi durumunda bunun gerekçesini ortaya koyması gerekir.
Mahkemenin, gerekçesini açıklamadan bilirkişi raporunu hükme esas alınamaz
bulması, raporun lehine olduğu kişi açısından yargılama adaletini olumsuz yönde
etkileyebileceği gibi kamulaştırma veya idari irtifak bedelinin tespit edildiği
davalarda taşınmazın gerçek bedelinin veya taşınmazda meydana gelen değer
kaybının gerçek miktarının tespit edilmesini de engelleyebilir.
48. Taşınmazın değerini etkileyen objektif nedenlerin her somut
taşınmaz yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Öte yandan
taşınmazın yerleşim yerlerine, kara yoluna ve hızlı tren yoluna uzaklığının
değerini etkileyebileceği tabiidir. Olayda bilirkişi raporunda, somut
taşınmazın bu özellikleri dikkate alınarak objektif değer artırıcı unsur oranı
%30 olarak belirlendiği hâlde Daire, bunun en fazla %10 olabileceğini kabul
etmiştir. Daire kararında bilirkişi raporunda yer alan ve taşınmazın değerini
artırdığı kabul edilen objektif nedenlere yönelik somut bir eleştiriye de yer
verilmemiştir. Dairenin somut taşınmazla ilgili bir değerlendirme yapmadan
objektif değer artırıcı unsur oranını %10 ile sınırlaması, idari irtifak
kurulan taşınmazın gerçek değerinin ve buna bağlı olarak müdahale nedeniyle
taşınmazın değerinde meydana gelen azalmanın tam olarak tespit edilmesini
engellemiştir.
49. Sonuç olarak Dairenin Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi
raporundaki somut tespitlere yönelik herhangi bir eleştiri getirmeden ve soyut
olarak objektif değer artırıcı unsur oranının %10'u geçemeyeceği kabulünden
hareketle bu oranı %10 ile sınırlamasının idari irtifak kurulması nedeniyle
taşınmazın değerinde oluşan azalmanın tam olarak karşılanmasını engellediği
anlaşılmaktadır. Bu durumda idari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle malike yüklenen külfet ile kamu yararı arasında makul bir
dengenin kurulamadığı ve başvurucuya yüklenen külfetin aşırı ve ölçüsüz olduğu
sonucuna ulaşılmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, bozma üzerine verilen kararla davacı İdareye
iadesine hükmedilen 4.200 TL'nin yasal faiziyle birlikte iadesine
hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
53. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
54. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Polatlı 1.
Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/51) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi nedeniyle
başvurucunun tazminat isteminin reddi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere Polatlı 1. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2012/51) GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin Yargıtay 5. Hukuk Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
E. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.