TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAZİKER ONBAŞI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/18224)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/6/2018-30449
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Naziker ONBAŞI
|
|
|
2. Özlem AÇIKGÖZ
|
|
|
3. Pınar ARSLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat Kemal GÜNDÜZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, maden kazası sonucu meydana gelen ölüm
olayına ilişkin etkili ceza soruşturması yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 20/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
8. Başvurucuların 2015/5646 numaralı bireysel başvuru
dosyasının 2014/18224 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine,
incelemenin 2014/18224 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden
yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucuların erkek kardeşi M.Y. 7/1/2013 tarihinde,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı bir iktisadi devlet teşekkülü olan
Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) bağlı Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi
(Müessese) bünyesinde faaliyet gösteren maden ocağında meydana gelen degaj (ani
gaz ve kömür püskürmesi) ve metan gazı zehirlenmesi sonucu hayatını
kaybetmiştir.
11. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca olaya ilişkin
soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular da verdikleri dilekçe ile olayda
sorumlulukları bulunduğunu ileri sürdükleri kişiler hakkında şikâyetçi
olmuşlardır. Başvurucuların şikâyetçi oldukları kişiler arasında yüklenici
firma yöneticileri ve çalışanları, TTK yöneticileri, Müessese yöneticileri ve
çalışanları, ihale kararı alınan tarihteki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı,
olay tarihindeki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ile Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı yöneticileri bulunmaktadır.
12. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca kazanın meydana
geliş şekli ile olayda sorumluğu bulunan kişilerin tespiti için iki ayrı
bilirkişi raporu alınmıştır.
A. 30/4/2013
Tarihli Bilirkişi Raporu
13. Bir iş güvenliği uzmanı, bir yüksek elektrik
mühendisi ve üç maden mühendisi tarafından hazırlanan bilirkişi raporundaki
tespitler özetle şöyledir:
i. Ani gaz, kömür ve kayaç püskürmesi (degaj) olayları
madencilik tarihinde 1880'li yıllardan itibaren bilinen ve madencilik
sektöründe karşılaşılan önemli problemlerden biri olup degaja sebebiyet veren
arazi basıncının büyüklüğünün tespit edilebilmesi için çeşitli yöntemler
geliştirilmiştir.
ii. Otuz ikisi olayın meydana geldiği Kozlu'da olmak
üzere Zonguldak Havzası'nda 2013 yılına kadar toplam altmış dört degaj olayı yaşanmış
ve üç yüzün üzerinde kişi hayatını kaybetmiştir. 7/1/2013 tarihinde meydana
gelen degaj olayı da Zonguldak Havzası'nda meydana gelenlerin en büyükleri
arasındadır.
iii. Kazanın gerçekleştiği alanda ani degaj tehlikesinin
olduğu bilinmekte ve bu alanda yapılan çalışmalarda alınması gereken önlemlerin
ilgili mevzuat uyarınca yürütülmesi gerekmektedir. Degaj tehlikesinin mevcut
olduğunun yüklenici firma ile imzalanan sözleşmede de belirtildiği
anlaşılmaktadır.
iv. Degaja meyilli bir alan içinde yürütüldüğünün
bilinmesi nedeniyle çalışmanın başından itibaren kontrol sondajları, pilot
sondajlar ve rahatlatma sondajları yapılmıştır. Ancak yapılan sondajların
yeterli olup olmadığı konusunda tereddütler bulunmaktadır. Tutulan raporlardan
ve kurum tarafından yükleniciye yazılan tenkit yazılarından yeterli sayıda ve
nitelikte sondaj yapılmadığı anlaşılmakta, sondajların föylerde belirtilen
uzunluklarda yapılmadığı yönünde ifade veren tanık beyanları bulunmaktadır.
v. En son yapılan iki pilot sondajda da takımın sıkışmasına,
göçükler meydana gelmiş olmasına ve bu durumun degaj olasılığının kuvvetli bir
göstergesi olmasına karşın degaj tehlikesi fark edilmemiştir. Olayın en önemli
sebeplerinden birisini bu husus oluşturmaktadır. Degaj olasılığı algılanamadığı
için degaja meyilli bir kesimde uygulanması gereken önlemlerin hiçbirine
başvurulmamıştır. Degaj olasılığının fark edilmemiş olmasına sahada işi
yürütmekte olan çalışanların, teknik ekibin ve TTK'nın bu işi denetlemekle
görevlendirdiği Yapı Denetim Grubu çalışanlarının riski algılayacak,
değerlendirecek ve çalışmaları ona göre yönlendirecek bilgi, birikim, eğitim ve
tecrübelerinin olmaması yol açmıştır.
vi. Olayın meydana geldiği yerde metan sensörleri
bulunmakta olup bu sensörler sesli ya da ışıklı uyarı yapmamakta, ölçüm
sonuçlarını yalnızca izleme merkezine aktarmaktadır. Konuya ilişkin herhangi
bir acil durum planına da rastlanmamıştır.
vii. Kazanın meydana geldiği sırada yapılmakta olan iş,
kömür üretiminin ayrılmaz unsuru ve TTK'nın asli işidir. İşin verildiği
yüklenici ise TTK'dan daha uzman olmayıp teknolojik olarak farklı bir donanıma
da sahip değildir.
viii. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
Kozlu Müessesesine, yüklenici firmanın iş güvenliği ve işçi sağlığına ilişkin
mevzuat hükümlerine titizlikle uyulması konusunda uyarılması ve bu konuda daha
sık denetlenmesi, gerektiğinde sözleşmenin feshi dâhil olmak üzere işlem
yapılması konusunda önerilerde bulunulmuştur.
ix. İşin ihale edilmesi sırasında bilgi, beceri, donanım,
personel ve tecrübe gibi hususlar değerlendirilmemiştir. Yüklenici firmanın
anılan işe yönelik bir tecrübesi bulunmamaktadır.
x. Olayın meydana geldiği işyerinde bazı hizmetler
idareye, bazı hizmetler yükleniciye ait olup aynı altyapıyı kullanan iki farklı
kurum ve iki farklı statüye sahip personel bulunmakta; ortak bir denetim
mekanizması oluşturulmaması nedeniyle yer altında iki başlı bir sistem kurulmuş
olmaktadır. Bu durum, riski artırmıştır.
xi. Yapılan işin denetiminde eksiklikler bulunmaktadır.
Öncelikle yüklenicinin sözleşme kapsamında kendisinin faaliyet gösterdiği
alanları her an ve her aşamada teknik olarak ve iş sağlığı güvenliği açısından
denetleme zorunluluğu bulunmasına karşın yüklenici tarafından denetim için
yeterli sayıda ve nitelikte denetleme elemanı bulundurulmamıştır. İş güvenliği
uzmanı istihdam edilmemiş, teknik nezaretçi atama zorunluluğu olmasına rağmen
bu yükümlülük yerine getirilmediği için kurum kendi elemanlarından birini
teknik nezaretçi olarak atamıştır. TTK Kozlu Müessesesi ve Genel Müdürlüğe bağlı
teknik elemanlar tarafından da kendi sorumlulukları gereği farklı zamanlarda
denetimler yapılmış, bu denetimlerde iş sağlığı ve güvenliği açısından
eksiklikler tespit edilmiş ancak bu denetimlerin sonucunda tutulan raporlar ve
tenkit yazılarının herhangi bir caydırıcı etkisi olmamıştır. Müessesenin iş
sağlığı ve güvenliği açısından acil ve yakın bir risk gördüğünde faaliyetleri
durdurma yetkisi bulunmasına rağmen bu konuda herhangi bir yaptırımı
olmamıştır. Denetimin üçüncü ayağı olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca yapılan denetimlerde sondajların eksikliğinden söz edilmektedir.
xii. Her bir damarın degaja yatkınlığı konusunda bir
sınıflandırmanın yapılması gerekirken TTK tarafından yüklenici firmaya yalnızca
alanın degaja yatkın bir bölge içinde kaldığı bilgisi verilmiş olup tüm
damarların gaz içerikleri ve degaja yatkınlığı konusunda bir bilgi ve belge
verilmemiştir. Bu nedenle de TTK'nın sorumluluğu bulunmaktadır.
xiii. Yüklenici firmanın bir kurtarma organizasyonu ve bu
konuda yetişmiş elemanı bulunmadığı gibi anılan eksikliğin tamamlanmasına
ilişkin olarak kurum tarafından da bir uyarıda bulunulmamıştır.
xiv. Bilirkişi raporunda kusur durumlarına ilişkin olarak
ise TTK'nın kendi uzmanlık alanında olan bir işi teknolojik olarak yenilik
getirmeyen bir yüklenici firmaya vermiş olması, madende yüklenici firma ve TTK
arasında iki başlılık meydana getiren hatalı bir sistem kurulmuş olması ve
kömür damarlarının gaz içerikleri ile degaja yatkınlıklarına ilişkin TTK
tarafından yüklenici firmaya yeterli bilgi verilmemiş olması nedenleriyle TTK
Yönetim Kurulu Başkanı ve üyeleri ile genel müdürünün kusurlu olduğu
belirtilmiştir. Hatalı şekilde kurulan sisteme onay veren Bakanlıklar ve diğer
kurumlara da kusur izafe edilebileceği belirtilmiştir. Bunun dışında raporda,
Kozlu Müessesesi yöneticilerinin, yüklenici firma yöneticileri ve çalışanları
ile teknik denetçinin kusurları bulunduğu belirtilmektedir.
B. 5/12/2013
Tarihli Bilirkişi Raporu
14. Bir elektrik mühendisi, üç yüksek maden mühendisi ve
bir hukukçu tarafından hazırlanan bilirkişi raporundaki tespitler özetle
şöyledir:
i. Sekiz kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanması ile
sonuçlanan kaza 7/1/2013 tarihinde S. İnşaat ve Ticaret A.Ş.nin yüklenici
olarak çalışmakta olduğu TTK Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesine ait kömür
ocağının -630 katı doğu rekup galerinin sürülmesi sırasında ani degaj sonucu
meydana gelmiştir.
ii. Alt işverene verilen iş, asıl işverenin uzmanlık
alanına girip işin verildiği şirketin bu iş konusunda bir uzmanlığı
bulunmamaktadır.
iii. İhaleye çıkıldığı anda hazırlık galerisinin
sürüleceği kömür ocağında degaj tehlikesinin olduğu bilinmektedir. Ani degaj
tehlikesinin giderilmesi için uygulanacak işlem, gazlı kömür damarlarına metan
drenajı uygulanmasıdır. Bu işlem pahalı bir işlem olup yoğun emek ve büyük bir
yatırımla gerçekleştirilebilir. Gerek Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesinde
gerek TTK Genel Müdürlüğüne bağlı diğer müesseselerde metan drenajı uygulaması
bulunmamaktadır. Bu nedenle ani degaj tehlikesini azaltmak ve riski kontrol
edebilmek için ilerleme, sondajlarla birlikte gerçekleştirilmektedir. Bu
sondajların sayısı ve uzunlukları Genel Emniyet Şartnamesi'nde, Maden ve
Taşocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük'te belirlenmiştir. Ancak kazanın meydana
geldiği kömür ocağında sondajlar bu kurallara uygun şekilde yapılmamıştır.
iv. Bilirkişi raporunda kusur durumlarına ilişkin olarak,
işi ihaleye çıkaran ve sözleşmede imzası bulunan TTK Genel Müdürlüğü Yönetim
Kurulu üyeleri ile TTK Kozlu İşletme Müessesesi yöneticilerinin kusur ve
sorumluluklarının bulunduğu, yüklenici firma yöneticilerinin asli kusurlu
olduğu, teknik nezaretçi, vardiya mühendisleri, sondör ve barutçunun
sorumluluklarının bulunduğu kanaatine varılmıştır.
v. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından,
Bakanlıklar ve TTK Yönetim Kurulu üyeleri ile diğer kurumlara atfedilen
kusurların meydana gelen degaj/püskürme olayına doğrudan etkisinin olup
olmadığı şeklinde soru yöneltilmiştir. Raporda, sözleşmede imzası bulunan TTK
Yönetim Kurulu üyelerinin kusurlarının bulunduğunun değerlendirildiği ancak bu
kusur ile degaj/püskürme olayı arasında birebir illiyet bağı bulunmadığı
belirtilmiştir.
C. Soruşturma
İzni Süreci
15. Yürütülen soruşturma işlemleri kapsamında
başvurucuların da şikâyetçi oldukları TTK Genel Müdürü R.D., Yönetim Kurulu
üyeleri B.İ., M.Y., M.A., M.Ş., Ç.O. hakkında Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığından soruşturma izni talebinde bulunulmuştur.
16. 10/2/2014 tarihli ön inceleme raporunda özetle söz
konusu işin ihale ile yaptırılmasının kurumdaki istihdam politikası ile teknik
ve ekonomik zorunluluk ve avantajlar dikkate alınarak ilgili makamların onay ve
kararlarına dayanılarak gerçekleştirilmiş olduğu, söz konusu işin ihale ile
yaptırılması kararı ile yaşanan degaj/püsürme olayı arasında bir illiyet bağı
bulunmadığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesinin uygun olacağı
belirtilmiştir.
17. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 25/2/2014
tarihinde soruşturma izni verilmemesine dair karar vermiştir. Anılan karar
Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmiştir. Kararın başvuruculara
tebliğ edildiğine ilişkin olarak dosya kapsamında bilgi ve belge
bulunmamaktadır.
18. Anılan karara karşı Zonguldak Cumhuriyet
Başsavcılığınca, kusurlu şahısları ve kusur sebeplerini belirten bilirkişi
raporları karşısında TTK Yönetim Kurulu Başkanı ve üyeleri hakkında soruşturma
izni verilmesi gerekirken bu kişilerin kusurları ile degaj olayı arasında
illiyet bağı bulunmadığı, dolayısıyla ilgililerin suç teşkil eden bir
eylemlerinin bulunmadığı gerekçeleriyle soruşturma izni verilmemesi işleminin
yasaya uygun olmadığı gerekçesiyle itiraz edilmiştir. Ankara Bölge İdare
Mahkemesinin 1/7/2014 tarihli kararıyla itirazın reddine karar verilmiştir.
19. İtirazın reddi üzerine Zonguldak Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 19/9/2014 tarihinde TTK Genel Müdürü R.D., Yönetim
Kurulu üyeleri B.İ., M.Y., M.A., M.Ş., Ç.O. hakkında inceleme yapılmasına yer
olmadığına karar verilmiştir.
20. Başvurucular, anılan kararın 22/10/2014 tarihinde
kendilerine tebliğ edilmesinin ardından 20/11/2014 tarihinde soruşturma izni
verilmemesi işlemine yapılan itirazın reddi kararı hakkında bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
D. Kovuşturmaya
Yer olmadığına Dair Karar
21. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/9/2014
tarihinde kusurlu görülmeyen diğer yirmi iki şüpheli hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir. Anılan karara karşı yapılan itiraz, Zonguldak
Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/1/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
22. Anılan kararın 26/2/2015 tarihinde tebliğ edilmesinin
ardından başvurucular 30/3/2015 tarihinde, başvuru süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
E. Devam Eden
Süreç
23. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/9/2014
tarihinde anılan olaya ilişkin olarak on kişi hakkında taksirle ölüme ve
yaralanmaya sebep olma suçundan cezalandırılmaları istemiyle iddianame
düzenlenmiştir.
24. Anılan iddianamenin kabulü ile başlayan yargılama
sürecinin derdest olduğu anlaşılmaktadır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
25. 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin ilgili maddelerinin ilgili
bölümleri şöyledir:
"Madde 2 – ...
1. Kamu iktisadi teşebbüsü
"Teşebbüs"; iktisadi devlet teşekkülü ile kamu iktisadi kuruluşunun
ortak adıdır.
2. İktisadi devlet teşekkülü
"Teşekkül"; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari
esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan, kamu iktisadi teşebbüsüdür.
3. (Değişik: 24/11/1994 - 4046/34 md.)
Kamu iktisadi kuruluşu "Kuruluş"; sermayesinin tamamı Devlete ait
olup tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve
pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve
hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsüdür.
4. Müessese; sermayesinin tamamı bir
iktisadi devlet teşekkülüne veya kamu iktisadi kuruluşuna ait olup, ona bağlı
işletme veya işletmeler topluluğudur.
...
7. İşletme; müesseselerin ve bağlı
ortaklıkların mal ve hizmet üreten fabrika ve diğer birimleridir.
...
Madde 5 –
1. Teşebbüs organları, yönetim kurulu ve
genel müdürlüktür.
2. Yönetim Kurulu, teşebbüsün en yüksek
seviyede yetkili ve sorumlu karar organıdır.
3. Genel Müdürlük, teşebbüsün yetkili ve
sorumlu yürütme organıdır.
Madde 6 –
1. Yönetim kurulu bir başkan ve beş
üyeden oluşur.
2. Genel müdür yönetim kurulu başkanıdır
...
...
Madde 15–
Sermayesinin tamamı Devlete ait
teşebbüsler, işletmelerini müessese halinde teşkilatlandırabilirler.
...
Madde 17 –
1. Müessesenin organları, yönetim
komitesi ve müessese müdürlüğüdür.
2. Yönetim Komitesi, müessesenin en
yüksek seviyede karar organıdır.
3. Müessese müdürlüğü, müessesenin
yetkili ve sorumlu yürütme organıdır.
Madde 18 –
1. Yönetim komitesi bir başkan ve dört
üyeden oluşur.
2. Yönetim komitesinin başkanı müessese
müdürüdür.
3. Yönetim komitesinin üyeleri
müessesenin üst seviyedeki yöneticileri arasından, teşebbüs genel müdürünün
teklifi üzerine yönetim kurulunca atanır.
4. Müessese yönetim komitesi
üyeliklerine atanacakların, teşebbüs yönetim kurulu üyelerinin nitelik ve
şartlarına sahip olmaları gerekir.
...
Madde 20 –
1. Müessese müdürü, teşebbüs müdürünün
teklifi üzerine yönetim kurulunca atanır.
2. Müessese müdürü olarak atanabilmek
için, en az dört yıl kamu kurum ve kuruluşlarında olmak üzere toplam asgari
sekiz yıl başarı ile çalışmış olmak ve genel müdürde aranan diğer niteliklere
sahip bulunmak gerekir.
Madde 21 –
1. Müessese Müdürü; müesseseyi, kanun,
tüzük ve yönetmelik hükümleri ile yönetim kurulu ve yönetim komitesi kararları
doğrultusunda yönetir.
26. 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname'nin "Teşebbüs personelinin yükümlülük ve sorumlulukları"
kenar başlıklı 11. maddesinin (d) bendi şöyledir:
"(d) Görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işledikleri
iddia olunan suçlardan dolayı teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyeleri
hakkında takibat yapılabilmesi için ilgili Bakanın izni alınması şarttır."
27. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un "Amaç"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı
yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek
usulü düzenlemektir."
28. 4483 sayılı Kanun'un "Ön inceleme" kenar
başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İzin vermeye yetkili merci, bu
Kanun kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı
şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır."
29. 4483 sayılı Kanun'un "Ön inceleme yapanların
yetkisi ve rapor" kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Ön inceleme ile görevlendirilen
kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin
bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan
memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri
dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir
rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme
birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle
ayrı ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine
soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda
gerekçe gösterilmesi zorunludur."
30. 4483 sayılı Kanun'un "İtiraz" kenar
başlıklı 9. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Yetkili
merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını
Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu
görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin
karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi;
soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı
veya şikayetçi, izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama
kararına karşı da şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. ...
.... verilen kararlar kesindir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 9/5/2018 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucular, Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca
alınan 30/4/2013 ve 5/12/2013 tarihli bilirkişi raporlarında TTK Yönetim Kurulu
Başkanı ve üyelerine açıkça kusur izafe ediliyor olmasına karşın anılan kişiler
hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmesi ve bu karara karşı
yapılan itirazın gerekçesiz bir şekilde reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının
usul boyutunun, adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Başvurucular ayrıca, Zonguldak Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen
şüphelilerin de olayda sorumluluklarıbulunduğunu belirterek bu kişiler hakkında
dava açılmaması nedeniyle de yaşam hakkının usul boyutunun, adil yargılanma
hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
34. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin çeşitli
kararlarına atıfta bulunulmuş; olaya ilişkin derhâl soruşturma başlatılarak
delillerin toplandığı, soruşturma izni verilmemesi işlemine yapılan itirazın
reddine ilişkin kararın gerekçesiz olduğunun ileri sürülmesine karşın itiraz
mercilerinin kararlarının, kararını inceledikleri merci ile aynı fikirde
olduğuna ilişkin basit atıf içermesinin yeterli olduğu belirtilmiştir.
35. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında,
Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesi kararlarının eksik ve hatalı
alıntılanarak başvuruya ilişkin kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği
şeklinde görüş yansıtıldığını, alt derece mahkemesiyle aynı görüşte olduğu hâlde
temyiz ve itiraz merciinin bu karara atıf yapmasının yeterli görüldüğünü ancak
Bölge İdare Mahkemesinin başvuruya konu kararının ilk derece mahkemesi
sıfatıyla verilmiş olması nedeniyle gerekçe içermesi gerektiğini
belirtmişlerdir.
B. Değerlendirme
36. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir."
37. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların iddiaları, yakınlarının ölümüyle ilgili olarak etkili
ceza soruşturması yürütülmemesine ilişkindir. Bu nedenle söz konusu iddiaların
tamamı, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında
devlete ait etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Kovuşturmaya
Yer olmadığına Dair Karar Yönünden
39. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
40. Bir ceza soruşturması veya ceza yargılaması sürecinde
kovuşturmaya yer olmadığı, beraat, mahkûmiyet veya hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararlarıyla farklı zamanlarda neticelenmiş aşamalar bulunması
durumunda anılan aşamaların tek bir olay bazında farklı kişilerin
sorumluluklarına yönelik olduğu gözetildiğinde soruşturmaların bir bütün olarak
değerlendirilmesi gerekebilecektir (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015,
§ 69).
41. Anayasa'nın yaşam hakkını güvence altına alan 17.
maddesi ile devletin temel amaç ve görevlerini belirten 5. maddesi birlikte
değerlendirildiğinde, meydana gelen ölüm olaylarının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir ceza
soruşturması yürütülmesi gerekmektedir. Ancak yürütülen bu soruşturma, belirli
bir kişinin sorumlu olup olmadığıyla sınırlı olmamalı; olayın tüm yönlerini
ortaya koyacak kapsamda ve nitelikte olmalıdır. Nitekim soruşturmanın etkili
olup olmadığına ilişkin değerlendirme -somut olayın kendine özgü koşulları dikkate
alınarak- belirli bir kişi hakkında verilen kararla sınırlı olarak değil
yürütülen soruşturma bir bütün olarak incelendikten sonra yapılabilecektir (Gülcan
Keleş ve diğerleri, B. No: 2014/797, 22/03/2017, § 30).
42. Somut olaya bu çerçevede bakıldığında başvurucular
her ne kadar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayla ilgili olarak yürütülen
soruşturmada bazı kişiler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiğini ileri sürerek bireysel başvurularda bulunmuşlarsa da olaya ilişkin
olarak bazı şüpheliler hakkında iddianame düzenlendiği, iddianamenin kabulüyle
başlayan yargılama sürecinin devam ettiği, bu davada yapılan araştırma
sonucunda olayda sorumlulukları bulunan kişiler tespit edilerek haklarında kamu
davasının açılmasının sağlanmasının her zaman mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen kişilerin de
sorumluluklarının tespit edilmesi hâlinde kamu davası açılması önünde bir engel
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
43. Dolayısıyla başvuru konusu olayda, kanunda öngörülen
yargısal başvuru yollarının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş
olduğundan söz edilemez.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Soruşturma
İzni Verilmemesi İşlemi Yönünden
45. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular,
müteveffanın kardeşleridir. Bu nedenle somut olayda başvuru ehliyeti açısından
bir eksiklik bulunmamaktadır.
46. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 25/2/2014
tarihli soruşturma izni verilmemesi kararının başvuruculara tebliğ edildiğine
ilişkin olarak dosya kapsamında bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bakanlık
tarafından da anılan kararın başvuruculara tebliğ edildiğine ilişkin bir bilgi
ve belge sunulmamıştır. Bu durumda başvurucuların anılan karardan Zonguldak
Cumhuriyet Başsavcılığının 19/9/2014 tarihli inceleme yapılmasına yer
olmadığına dair kararının tebliğ edildiği 22/10/2014 tarihinde haberdar
olduklarının kabulü gerekmektedir. Başvurucular, anılan tarihten sonra otuz
günlük başvuru süresi içinde başvuruda bulunmuşlardır. Bu durumda somut olayda
süre aşımı bulunmamaktadır.
47. Öte yandan başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal
edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda başvurucuların yakınlarının ölümüne
kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da
saptanmamıştır.
48. Aşağıda genel ilkeler kısmında açıklandığı üzere
kasıtlı olmayan eylemler nedeniyle meydana gelen ölüm ve yaralanmalara ilişkin
her olayda etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün yerine getirilmesi için
mutlaka etkili bir ceza yargılaması yürütülmesi gerekmemektedir. Ancak eylem
kasıtlı olmasa dahi ölüm olayı kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği
aşan bir kusuru sonucu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz
konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir
faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almaması sonucu meydana gelmiş ise mutlaka etkili bir ceza
soruşturması yürütülmesi gerekecektir.
49. Bu durumda kabul edilebilirlik açısından çözümlenmesi
gereken bir husus da -somut olayda- yaşam hakkı kapsamında devletin
"etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülüğünün
mutlaka etkili bir ceza soruşturması yürütülmesini gerektirip
gerektirmediğidir.
50. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarına ilişkin olarak soruşturma yükümlülüğü her olayda mutlaka ceza davası
açılmasını gerektirmemektedir. Bu tür durumlarda mağdurlara hukuki, idari ve
hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (bkz. §
57). Ancak kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında
kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu yani
olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine
verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri
bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer
diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye
girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir
(bkz. § 58).
51. Bu noktada öncelikle kömür madeni işletme işinin bu
işte çalışanlar başta olmak üzere kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğü
bakımından birtakım riskler içermesi sebebiyle tehlikeli bir faaliyet olduğu
belirtilmelidir. Bu durumda devletin yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında,
anılan hizmetin yerine getirilmesinde kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğünün
korunması, ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçilmesi için gerekli
tedbirleri alması bir zorunluluktur.
52. Dosya bir bütün olarak incelendiğinde önceki yıllarda
meydana gelen benzer olaylarda birçok kişinin yaşamını yitirdiği ve kazanın gerçekleştiği
alanda ani degaj tehlikesinin olduğunun bilindiği, bilirkişi raporlarına göre,
var olan bu riske karşı önlem alınmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
53. Öngörülebilir bir riskin bulunduğu ve bu riskin
bertaraf edilmesi için alınması gereken birtakım önlemler olduğu anılan
durumda, etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü bakımından somut başvuruda
mutlaka etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekliliği bulunmadığı
söylenemez.
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
55. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Yürütülecek bu
soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde
uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları
altında meydana gelen ya da diğer bireylerin filleriyle gerçekleşen ölümler
nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 54).
56. Yaşam hakkına ilişkin usule yönelik bu yükümlülük
olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla
yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm
olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini
ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi; ihlali
gidermek, dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
57. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım
benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline
kasten sebebiyet verilmediği durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka
ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle
ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 59).
58. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle
meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği
aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz
konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir
faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş
olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında
bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 60).
59. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşam
hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap
vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük kesin olarak bir sonuç elde
etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Anayasa'nın 17. maddesi
başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma
hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi
de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
60. Kamu görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa
etmeleri ve görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı
olarak sık sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altında olma riski ile
karşı karşıya olmaları nedeniyle haklarında adli soruşturma yürütülmesinin
belirli bir makamın iznine bağlanması hukuk devletinde makul görülebilir (Hidayet
Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, § 106).
61. Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı
fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia
edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının -kanunla belirlenen
istisnalar dışında- kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlı olduğu hüküm
altına alınmıştır (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 107).
62. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde Anayasa
kurallarının bir arada ve hukukun genel ilkeleri gözönünde tutularak
uygulanması zorunlu olduğundan etkili soruşturma yükümlülüğünü ve kamu
görevlilerinin soruşturulmasının izin şartına bağlı olmasını düzenleyen
kurallar bütününün birbiriyle uyumlu bir şekilde yorumlanması gereklidir (Hidayet
Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 108).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
63. Somut olayda başvurucuların erkek kardeşi M.Y.,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı bir iktisadi devlet teşekkülü olan
TTK'ya bağlı Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi bünyesinde faaliyet gösteren
maden ocağında meydana gelen degaj ve metan gazı zehirlenmesi sonucu hayatını
kaybetmiştir.
64. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, meydana gelen ölüm olayının tüm
yönleriyle ortaya konulmasını ve sorumluluğun belirlenmesine imkân tanıyan
etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir.
65. Başvuruya konu olaya ilişkin olarak Zonguldak
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Yürütülen soruşturma
işlemleri kapsamında iki bilirkişi heyeti raporu alınmıştır. Anılan bilirkişi
raporlarında, kazanın meydana geliş nedenleri ve olayda sorumlulukları
bulunanların kimler olduğu hususları incelenmiştir. Buna göre soruşturma
dosyası kapsamında kurumun uzmanlık alanında olan bir işin bu konuda uzmanlığı
ya da tecrübesi olmayan bir alt işverene verilmesi, denetimi zorlaştıran ve
riski artıran hatalı bir sistem kurulması nedenleriyle TTK Yönetim Kurulu
Başkanı ve üyelerinin, olayda sorumlulukları bulunduğuna ilişkinbirtakım
veriler bulunmaktadır.
66. Bu veriler kapsamında Zonguldak Cumhuriyet
Başsavcılığınca anılan kişiler hakkında soruşturma izni istenmiştir.
67. Bunun üzerine yaptırılan ön incelemede, soruşturma
izni istenen kişilere atfedilen kusur ile kaza arasında doğrudan illiyet bağı
bulunmadığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesinin uygun olduğu yönünde
görüş bildirilmiştir.
68. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından
soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Soruşturma izni verilmemesi
nedeniyle anılan kişiler yönünden adli sürecin sona ermesi söz konusudur.
69. Bu durumda 4483 sayılı Kanun kapsamında soruşturma
izni alınması prosedürünün soruşturmanın etkililiği üzerine sonuçlarının
değerlendirilmesi gerekmektedir.
70. Soruşturma izni prosedürü, kamu görevlilerinin görevleri
sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı ileri sürülen iddia ve şikâyetler
nedeniyle gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları ve bu şekilde kamu görevlerinin
aksamaması için kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri iddia
olunan suçlar bakımından ceza soruşturmasına geçilmeden önce bir ön inceleme
yapılması ve ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kılacak bir durum bulunup
bulunmadığına ilişkin bir ön değerlendirme yapılması amacını taşımaktadır. Bu
kapsamda soruşturma izni prosedürü, anılan amacın ötesinde ceza yargılamasının
işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin olarak yürütülmesine engel
olacak şekilde ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu
izlenimini oluşturacak şekilde uygulanmamalıdır.
71. Tehlikeli bir faaliyet kapsamında, kişilerin yaşamı
ile vücut bütünlüğü üzerinde ortaya çıkan risklerin en aza indirilmesi ve
gerekli önlemlerin alınması konusunda sorumluluğu bulunan kişilerin tespit
edilebilmesi ve tespit edilen sorumluluklar karşısında devletin göstereceği
yargısal tepki, benzer olayların yaşanmaması bakımından da önem taşımaktadır.
72. Somut olayda soruşturma izni verilmemesi kararının
bilirkişi raporunda belirtilen "kusur ile degaj/püskürme olayı arasında
bire bir illiyet bağı bulunmadığı" yönündeki tespite dayandırıldığı
anlaşılmaktadır.
73. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından,
Bakanlıklar ve TTK Yönetim Kurulu üyeleri ile diğer kurumlara atfedilen
kusurların meydana gelen degaj/püskürme olayına doğrudan etkisinin olup
olmadığı şeklinde soru yöneltilmiştir. Raporda, sözleşmede imzası bulunan
Yönetim Kurulu üyelerinin kusurlarının bulunduğunun değerlendirildiği ancak bu
kusur ile degaj/püskürme olayı arasında bire bir illiyet bağı bulunmadığı
belirtilmiştir. Gerek Cumhuriyet Başsavcılığının sorusunun gerek bilirkişi
raporunda yapılan tespitin kusur ile kaza arasında doğrudan sebep-sonuç
ilişkisi bulunup bulunmadığına yönelik teknik bir meseleye ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır. Ceza hukuku anlamında eylem ile sonuç arasında bir illiyet
bağı bulunup bulunmadığının belirlenmesi ise ancak yargısal merciler tarafından
yapılabilecektir.
74. Yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu etkili
soruşturma yükümlülüğü, sorumluların belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek bir ceza soruşturması yürütülmesini
gerektirmektedir. Kamu makamlarının bilirkişi raporları ile tespit edilen
kusurlu davranışlarının bulunduğu somut olayda, tespit edilen kusur ile
gerçekleşen netice arasında ceza hukuku anlamında bir illiyet bağı bulunup
bulunmadığının ilgili idare kurullarınca karara bağlanarak adli sürecin sona
erdirilmesi etkili soruşturma ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
75. Öte yandan soruşturma izni verilmemesi işlemlerine
karşı yapılan itirazları değerlendiren idare mahkemelerince yapılacak olan inceleme
ve değerlendirmelerin de soruşturma izni prosedürünün ceza yargılamasının
işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin şekilde yürütülmesine engel
olacak şekilde uygulanmasına ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından
muaf tutulduğu izlenimi oluşmasına izin vermeyecek şekilde yapılmasına özen
gösterilmesi gerekmektedir.
76. Somut olayda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca
soruşturma izni verilmemesi işlemine karşı yapılan itirazın Bölge İdare
Mahkemesince "ön inceleme raporu ve eki belgelerin hazırlık
soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olmadığı"
gerekçesiyle reddedildiği, Ankara Bölge İdare Mahkemesince yapılan incelemenin,
soruşturma izni prosedürünün ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve
soruşturmanın etkin şekilde yürütülmesine engel olacak ya da kamu
görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimini oluşturacak
şekilde uygulanmaması gerekliliği yönünden bir değerlendirme içermediği
anlaşılmaktadır.
77. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde
hakkında soruşturma izni istenen kamu görevlilerinin kusurları bulunduğunun
tespit edilmiş olmasına karşın ancak adli merciler tarafından yapılması gereken
bir değerlendirme sonucunda kusur ile sonuç arasında illiyet bağı bulunmadığı
gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesinin ve bu şekilde adli sürecin sona
ermesinin meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması
yürütülmesi önünde engel teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
78. Olayda etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerektiğine
yönelik tespit, anılan kişiler hakkında yürütülecek adli sürecin mutlaka bir
dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle sonuçlanması gerektiği
anlamına gelmeyip sorumluların tespit edilmesi ve hesap vermelerini sağlayacak
uygun araçların etkili şekilde kullanılması gerekliliğine işaret etmektedir.
79. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
80. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
81. Başvurucular, ihlalin tespiti ve her biri için 30.000
TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
82. Başvuruda, yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
83. Yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Ankara Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
84. Yeniden yargılama yapılması için dosyanın ilgili
mahkemeye gönderilmesine karar verilmesinin tespit edilen ihlal için yeterli
giderim sağlaması nedeniyle başvurucuların manevi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
85. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve
1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yönünden
başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Soruşturma izni verilmemesi işlemi yönünden yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesine (E.2014/331, K.2014/346) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 9/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.