TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET MUTLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/18240)
|
|
Karar Tarihi: 18/4/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 4/7/2018-30468
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet MUTLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan
Cem YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, protesto gösterisine yapılan polis müdahalesi nedeniyle
yaralanma meydana gelmesi ve buna ilişkin şikâyetin kovuşturmaya yer olmadığı
kararı ile sonuçsuz kalmasının kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Gezi Parkı olaylarında yaralanan Berkin Elvan'ın tedavi
gördüğü hastanede ölümü üzerine çeşitli sivil toplum örgütü, siyasi parti,
dernek, oda, sendika ve öğrenci grupları basın açıklaması yapmak üzere
12/3/2014 tarihinde Ankara Kızılay Güvenpark'ta toplanma çağrısı yapmıştır. Bu
kapsamda 1980 doğumlu olan başvurucu da çağrıya uyarak protesto gösterisine
katılmıştır.
8. Anılan basın açıklaması ve gösterilere ilişkin olarak Ankara
İl Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan 12/3/2014 tarihli olay tutanağına
göre olaylar özetle şöyle gerçekleşmiştir:
a. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü; Berkin Elvan'ın ölümü üzerine
çeşitli sivil toplum örgütü, siyasi parti, dernek, oda, sendika ve öğrenci
gruplarının kanuna aykırı eylem yapacağını haber alması üzerine 12/3/2014
tarihinde saat 08.00'den itibaren Kızılay bölgesinde ve diğer hassas bölgelerde
tedbirler almıştır.
b. Saat 11.20 sıralarında bir grup, Güvenpark'a gelerek
ellerindeki dövizleri açıp beklemeye başlamıştır. Saat 11.30'da kırk kişilik
lise öğrencisi bir grup da sloganlar atarak bölgeye gelmiş ve beklemekte olan
gruba katılmıştır. Saat 11.45'ten itibaren bazı sendika yöneticileri de elli
kişilik bir grupla Güvenpark'a gelmiştir.
c. Saat 11.50'den sonra grup içindeki sendika ve oda
yöneticileri ile yönetim kurulu üyeleri açıklamalarda bulunmuşlardır.
ç. Saat 12.00'den itibaren katılımcılara destek vermek üzere
birçok sivil toplum kuruluşu, öğrenci grupları da bölgeye gelmiş ve gösterici
grup 1.200 kişiye ulaşmıştır.
d. Saat 12.20'de üzerlerinde cübbeleri ile Ankara Adliyesinden
çıkan yaklaşık yüz kişilik avukat grubu Sıhhıye'den
Güvenpark'a doğru kortej oluşturarak yürüyüşe başlamıştır. Bu grubun
Güvenpark'ta beklemekte olan grupla birleşmesi sırasında Gazi Mustafa Kemal
Bulvarı bir süre trafiğe kapatılmıştır. Daha sonra grubun kaldırıma yönelmesi
ile yol, araç trafiğine açılmıştır.
e. Saat 12.50'de dört yüz elli kişilik bir grup da Güvenpark'ta
bulunan gruba katılmıştır. Bu esnada da Kızılay Kavşağı bir süre araç trafiğine
kapatılmıştır.
f. Saat 13.55'te katılan diğer gruplar ve kişilerle birlikte
Güvenpark'ta bekleyen kişi sayısı 2.000'e ulaşmıştır.
g. Saat 14.00'te Güvenpark'ta bekleyen grup Atatürk Bulvarı'na
Bakanlık istikametinden yola inerek yolu araç trafiğine kapatıp beklemeye
başlamıştır. Bunun üzerine saat 14.10'da polis anons sistemiyle göstericilere
eylemlerinin kanunsuz olduğu belirtilerek yolu açmaları ve dağılmaları
gerektiği duyurulmuştur. Aynı şekilde gösteriye katılmayan kişilere ve basın
mensuplarına yönelik olarak da güvenli alana geçmeleri uyarısında
bulunulmuştur.
ğ. Saat 14.20'de ikazlara uymayan, dağılmamakta ısrar ederek
yolu trafiğe açmayan ve polislere sapan, dolu soda şişesi, taş, sopa, havai
fişek gibi cisimlerle saldıran göstericilere Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü
personeli tarafından tazyikli su ve gaz sıkılmak suretiyle müdahale edilmiştir.
Daha küçük gruplara ayrılan göstericiler özel binalara ve kamu binalarına,
araçlara ve işyerlerine zarar vererek kontrolsüz bir şekilde kaçmaya
başlamışlardır.
h. Saat 15.30'da yaklaşık iki yüz kişilik eylemci bir grubun
tekrar toplanıp yolu araç trafiğine kapatarak kanunsuz eylemlerini sürdürmekte
ısrar etmesi üzerine uyarı sonrası gruba müdahale edilmiştir.
ı. Saat 18.15'te elli kişilik bir grubun bir sokakta barikat
kurup ateş yakması üzerine polis, gruba müdahale etmiş ve barikatı yıkarak
sokağı araç trafiğine açmıştır.
i. Anılan olaylar esnasında eylemlerini sonlandırmayan, yolu
trafiğe kapatarak kamu düzenini bozan ve güvenliği tehlikeye sokan, ateş
yakarak yollara barikat kuran ve eylemlerini sonlandırmayan yüz on dört kişi
zor kullanılarak yakalanmış ve emniyet müdürlüğüne götürülmüştür.
j. Gün içinde Kızılay bölgesi dışında Ankara Üniversitesi Dil,
Tarih ve Coğrafya Fakültesi çevresinde, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde,
Mamak ilçesi Tuzluçayır bölgesinde yolları araç
trafiğine kapatma ve polise saldırı olayları gerçekleşmiştir.
k. Tüm bu olaylar esnasında eylemciler tarafından kamu aracı ve
özel araç, bina ve işyerlerine zarar verildiği gibi polis memurlarından
birisinin kafasına taş isabet etmesi suretiyle iki polis memuru yaralanmıştır.
9. Anılan olaylar esnasında Cumhuriyet Başsavcılığı ile emniyet
tutanaklarından ve başvurucunun sunduğu belgelerden gösteriye katılanlardan kaçının
yaralandığına dair herhangi bir bilgi tespit edilememiştir.
10. Söz konusu eylem sırasında başvurucu, Kızılay Meydanı'nda
trafik akarken kavşağın ortasına oturup elindeki flamayı sallayarak tek başına
oturma eylemi yapmıştır. Bunun üzerine Çevik Kuvvet polisi başvurucuya müdahale
ederek kendisini gözaltına almıştır. Bu esnada başvurucu, eylemine devam etmek
istemiş ve polislere direnmiştir.
11. Başvurucu, gözaltı işlemleri için Gazi Mustafa Kemal Devlet
Hastanesine götürülmüş; burada adli gözaltına alınırken giriş, serbest
bırakılmadan önce ise hakkında çıkış raporu tutulmuştur. Bunun dışında
başvurucu, Ankara Numune Hastanesine başvurarak röntgen ve bilgisayarlı
tomografi (BT) çektirmiştir. Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde hazırlanan
12/3/2014 tarihli giriş ve çıkışa dair iki ayrı rapora göre başvurucunun sağ el
bileği iç yüzeyinde ve sol el bileği dorsal yüzeyinde
7-8 cm uzunluğunda lineer tarzda hiperemik cilt
lezyonu, sol kaş lateral kısmında 1 cm'lik hiperemik cilt erezyonu, ağız içinde sağ bukkal
bölgede mukoza defektleri, sol diz bölgesi iç
kısmında 1x1 cm'lik hiperemi
saptanmıştır.
12. Ankara Numune Hastanesinin 12/3/2014 tarihli epikriz
formunda sağ ön kol ve el bilek grafilerinde ve kafa
bölgesi BT raporunda kemik yapılarda fraktür izlenmediği,
akut iç kanama ile uyumlu görünüm saptanmadığı belirtilmiştir.
13. Başvurucunun aynı gün saat 20.00 sıralarında şüpheli
sıfatıyla beyanı alınmış ve başvurucu serbest bırakılmıştır. Daha sonra
başvurucu, yaralanmasından sorumlu olan ve kendisini darbeden polislerden
şikâyetçi olmuştur. 18/3/2014 tarihinde Cumhuriyet savcısı, vekili yanında
hazır bulunurken müşteki sıfatıyla başvurucunun beyanını almıştır.
14. Cumhuriyet savcısı başvurucunun ifadesini aldıktan sonra
muayenesinin yapılıp maruz kaldığı yaralanma ile ilgili olarak kesin doktor
raporunun düzenlenmesi için başvurucuyu Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğüne sevk
etmiştir.
15. Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü, kesin raporun verilebilmesi
için başvurucunun yaralanmasından sonra olay günü Gazi Mustafa Kemal Devlet
Hastanesi ve Ankara Numune Hastanesinde hazırlanan tıbbi evrakların
gönderilmesini istemiştir. Bunun üzerine gelen evraktaki yukarıda anılan
bulguları değerlendiren Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü 20/5/2014 tarihli
raporunda, başvurucunun yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir
durum olmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde, hafif
nitelikte olduğu sonucuna ulaşmıştır.
16. Öte yandan Cumhuriyet Savcılığı 25/3/2014 tarihli yazısı ile
Ankara Emniyet Müdürlüğünden olay günü Kızılay Meydanı'nda bulunan Güvenpark ve
civarında gerçekleşen protesto gösterilerine ait MOBESE görüntüleri ile
civardaki kamu kurum ve kuruluşlarının, işyerlerinin ve konutların görüntü
kayıtlarının saat 12.00 ile 17.00 arasını kapsayacak şekilde temin edilerek
gönderilmesini istemiştir. Bununla birlikte başvurucuyu gözaltına alan
polislerin kimlik bilgilerinin tespit edilmesi ve ifade için Cumhuriyet
Başsavcılığında hazır bulundurulması talimatı verilmiştir. Cumhuriyet
Başsavcılığı olaylarla ilgili açılmış soruşturma var ise soruşturma dosyasının
onaylı suretlerinin de evraka eklenmesini istemiştir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığının anılan taleplerine ilişkin olarak
on üç adet DVD ile üç polisin kimlik bilgileri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
16/4/2014 tarihinde şüpheli sıfatıyla beyanları alınan polisler, suçlamaları
kabul etmemiş; başvurucuya orantılı güç kullandıklarını ve hakarette
bulunmadıklarını belirtmişlerdir.
18. Olaya ilişkin görüntü kayıtlarının bulunduğu on üç adet DVD
incelenmek için bilirkişiye tevdi edilmiş ve bilirkişi 9/6/2014 tarihinde
raporunu sunmuştur. Anılan raporda başvurucunun saat 14.39'da Kızılay
Meydanı'nda yol ortasına oturarak elindeki flamayı salladığı, sonra üç polisin
gelerek başvurucuyu kolundan tutarak yerden aldığı, başvurucunun polislere
direndiği, diğer polislere yardıma gelen bir polise tekme savurduğu ve
bağırarak eylemine devam ettiği belirtilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun
bir polise tekme savurduğu ancak polislerin başvurucuya karşı herhangi bir darp
eyleminin bulunmadığı tespit edilmiştir. Anılan görüntüler soruşturma
dosyasından getirtilerek Anayasa Mahkemesi tarafından izlenmiş ve bilirkişi
raporu ile uyumlu olduğu görülmüştür.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma dosyasındaki evrakı
inceledikten sonra 25/8/2014 tarihinde şüpheli polisler hakkında kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Soruşturma evrakı ve alınan müştekiye ait adli
tıp raporu içeriğinden olay sırasında polis memurlarına fiili olarak direnen ve
saldırıda bulunan Mehmet MUTLU'nun etkisiz hale
getirilerek yakalama işlemi yapıldığı sırada adli tıp raporunda belirtildiği
şekilde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde
yaralandığının anlaşıldığı,
PVSK 16/1. Maddeye göre polisin, görevini
yerine getirirken herhangi bir direnişle karşılaşması halinde zor kullanma
yetkisi mevcuttur şeklinde hüküm bulunduğu, şüpheli polis memurlarının
eyleminin hukuki sınırlar içersinde kaldığı, Mehmet MUTLU'yu darp ettiklerine ve hakaret ettiklerine ilişkin
iddia dışında somut delil bulunmadığı anlaşıldığından şüpheliler hakkında müsnet suçtan kovuşturma yapılmasına yer olmadığına,
... [karar verildi]"
20. Anılan karara yapılan itiraz, Ankara 6. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 9/10/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Karar, başvurucuya
23/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 21/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Protesto gösterisine ilişkin olarak başvurucu hakkında
başlatılan adli soruşturmanın akıbetine ilişkin olarak başvurucu herhangi bir
bilgi ve belge sunmamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu’nun 10. maddesi şöyledir:
"(Değişik fıkra: 03/08/2002 - 4771
S.K./5. md.) Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme
kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının
yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma
saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya
kaymakamlığa verilir.
Bu bildirimde;
a) Toplantının amacı,
b) Toplantının yapılacağı yer, gün, başlayış
ve bitiş saatleri,
c) Düzenleme kurulunun başkan ile üyelerinin
açık kimlikleri, meslekleri ikametgahları ve varsa çalışma yerleri,
Belirtilir ve bildirime yönetmelikte
gösterilecek belgeler eklenir.
Bu bildirim karşılığında gün ve saati gösteren
alındı belgesi verilmesi zorunludur.
Bu
bildirim, valilik veya kaymakamlıkça kabul edilmez veya karşılığında alındı
belgesi verilmez ise keyfiyet bir tutanakla tespit edilir. Bu halde noter
vasıtasıyla ihbar yapılır. İhbar saati bildirimin verilme saati sayılır.
Aynı
yerde, aynı gün toplantı yapmak üzere ayrı ayrı düzenleme kurullarınca bildirim
verilmişse ilk verilen bildirim geçerlidir. Diğerlerine durum hemen yazılı
olarak bildirilir."
24. 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesi şöyledir:
"Genel yollar ile parklarda, mabetlerde,
kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz
ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve
ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca
yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur."
25. 2911 sayılı Kanun’un 24. maddesi şöyledir:
" (Değişik fıkra: 02/03/2014-6529
S.K./10. md) Kanuna uygun olarak başlayan bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, daha
sonra 23 üncü maddede belirtilen kanuna aykırı durumlardan bir veya birkaçının
vuku bulması sebebiyle, Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü hâline
dönüşürse:
a) Düzenleme kurulu veya kurul başkanı
toplantı veya gösteri yürüyüşünün sona erdiğini topluluğa ilan eder ve durumu
derhâl yetkili kolluk amirine bildirir.
b) Düzenleme kurulunun veya kurul başkanının
bu görevi yerine getirmemesi hâlinde, durum yetkili kolluk amiri tarafından
mahallin en büyük mülki amirine bildirilir. Mahallin en büyük mülki amiri
tarafından toplantının sona erdirilip erdirilmeyeceğine dair karar alınır.
c) Mahallin en büyük mülki amiri, yazılı veya
acele hâllerde sonradan yazı ile teyit edilmek kaydıyla sözlü emirle, mahallin
güvenlik amirlerini veya bunlardan birini görevlendirerek olay yerine gönderir.
Bu
amir, topluluğa Kanuna uyularak dağılmalarını, dağılmazlarsa zor
kullanılacağını ihtar eder. Topluluk dağılmazsa zor kullanılarak
dağıtılır.(Mülga cümle: 02/03/2014-6529 S.K./10. md)
Birinci
fıkrada düzenlenen durumlarda güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya
mukavemet veya korudukları yerlere ve kişilere karşı fiili saldırı hali
mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor kullanılır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne 23 üncü madde
(b) bendinde yazılı silah, araç, alet veya maddeler veya sloganlarla
katılanların bulunması halinde bunlar güvenlik kuvvetlerince uzaklaştırılarak
toplantı ve gösteri yürüyüşüne devam edilir. Ancak, bunların sayıları ve
davranışları toplantı veya gösteri yürüyüşünü Kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını
gerektirecek derecede ise yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne silah, araç,
alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların tanınması ve
uzaklaştırılmasında düzenleme kurulu güvenlik kuvvetlerine yardım etmekle
yükümlüdür.
Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna
aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en
seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut
imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri
amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları
ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."
26. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve
atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde
savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması
kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak
etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve
kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme
kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde
şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında
silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında
bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı
amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla
ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak
amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak
amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla
saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye
karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş
edebilir. “Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi
kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve
atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale
edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler
müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde
savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması
kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak
etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve
kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla
getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde
şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında
silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında
bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı
amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla
ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak
amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak
amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla
saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye
karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş
edebilir."
27. İçişleri Bakanlığının yayımladığı 25/8/2011 tarihli
Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge'de toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili
olarak hazırlanması gereken planlar, bu planların uygulanmasında gözönünde bulundurulacak esaslar, toplantı ve gösteri
yürüyüşleri öncesinde alınması gereken tedbirler, kanuna aykırı toplantı ve
gösteri yürüyüşlerine müdahale sırasında uygulanacak taktik, düzen ve genel
prensipler ile müdahale sonrasında yapılması gereken işlemler belirlenmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
1. Kötü Muamele Yasağı
Yönünden
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya
işlemlere tabi tutulamaz.”
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi
ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en
temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele
gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin -mağdurların davranışlarından bağımsız
olarak- işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men
ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde
belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir
istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Birçok karar arasından
bkz. Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95;
Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §
119).
30. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu
söyleyebilmek için eylemin "minimum ağırlık eşiği"ni
aşması beklenir (Birçok karar arasından bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02,
6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya
[BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993 § 30).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki
saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye,
B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs,
B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü
muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip
gelmediğinin tespiti de (Eğmez/Kıbrıs,
§ 53; Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999,
§ 104) dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir.
31. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin “tartışılabilir” ve “makul
şüphe uyandıran” kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü
getirdiğine dikkat çekmektedir (Birçok karar arasından bkz. Labita/İtalya, § 131;
Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum
standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve
yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir
(Birçok karar arasından bkz. Mammadov/Azerbaycan,
B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, §
55).
32. Devletin bireyleri koruma yükümlülüğü sadece esasa ilişkin
olmayıp usule ilişkin boyutu da içermektedir. Usule ilişkin yükümlülükler, Sözleşme’de düzenlenen hakların teorik veya hayali olmayıp
etkili ve uygulanabilir olmasının zorunlu bir sonucudur. Aksi takdirde polis
veya diğer kamu görevlileri tarafından yapıldığı ileri sürülen kötü muamele
yasağının ihlali iddialarının soruşturulması, kötü muamele yasağının temel ve
mutlak niteliğine rağmen uygulamada etkisiz kalacak ve bazı durumlarda devlet
görevlilerinin cezasız kalmasına yol açacaktır (Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, §
102; Labita/İtalya, §§ 131-136).
33. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda
soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak
iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle
soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05,
45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
2. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkı Yönünden
34.Sözleşme’nin "Toplantı
ve dernek kurma özgürlüğü" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek
kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla
birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen
ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması,
kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar
dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk
kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını
kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.”
35. AİHM, Sözleşme'nin 11. maddesinde düzenlenen barışçıl
toplanma özgürlüğünün geniş anlamda örgütlenmeyi, yürüyüş veya gösteriye
katılmayı (Irkçılığa ve Faşizme Karşı
Hristiyanlar/Birleşik Krallık, B. No: 8440/78, 16/7/1980),
hareketsiz toplanmaları ve oturma eylemlerini (G./Almanya,
B. No: 13079/87, 6/3/1989), resmî veya gayriresmî
özel veya herkese açık organizasyonları kapsadığını kabul etmektedir.
36. Sözleşme'nin 11. maddesi "barışçıl" toplanmaları
koruma altına almaktadır. 11. maddenin kapsamının bu temel sınırlaması, şiddet
kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösterileri
barışçıl toplanma kavramı dışında bırakmaktadır (Stankov ve Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden/Bulgaristan,
B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001, § 77; Birleşik
Makedonya Örgütü Ilinden ve Ivanov/Bulgaristan,
B. No: 44079/98, 20/10/2005, § 99).
37. AİHM, 11. maddede korunan haklara keyfî müdahalenin
engellenmesi için taraf devletlerin negatif yükümlülüğünün olduğunu
belirtmiştir (Wilson, Gazeteciler Ulusal
Birliği ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 30668/96, 30671/96 ve
30678/96, 2/7/2002, § 41). Bu müdahale etmeme yükümlülüğünün istisnası 11.
maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebepleridir.
38. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün
hâlinde değerlendirilerek ortaya konulmalıdır. Bunun dışında toplantı veya gösteri
yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurması diğerleri açısından bu
hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ezelin/Fransa,
B. No: 11800/85, 26/4/1991, § 41). Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasa
dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek başına toplantı
veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz (Oya Ataman/Türkiye, § 39). Dolayısıyla
halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir
karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu
durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Achouguian/Ermenistan, B. No: 33268/03, 7/7/2008, §
90; Berladir ve
diğerleri/Rusya, B. No: 34202/06, 10/7/2012, §§ 38-43; Disk ve Kesk/Türkiye,
B. No: 38676/08, 27/11/2012, § 29).
39. Diğer taraftan toplantı hakkındaki “sınırlama” kavramı,
ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı
önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan
sonra yapılan muameleleri de kapsar (Ezelin/Fransa,
§ 39).
40. AİHM, gösterileri engellemek amacıyla güvenlik güçleri
tarafından yapılan sert müdahalenin şeklinin, kullanılan araçların ve bu
müdahalenin orantılılığının barışçıl gösterilere meşru olarak katılmak
isteyenler üzerinde caydırıcı etki yapacağını belirtmiştir (Süleyman Çelebi ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 37273/10 vd., 24/5/2016, § 116).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 18/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu; Gezi Parkı olayları esnasında yaralanan Berkin
Elvan'ın vefatı üzerine 12/3/2014 tarihinde değişik sivil toplum kuruluşlarının
basın açıklaması yapmak üzere Ankara Kızılay'da toplanma çağrısına uyarak
gösteri yürüyüşüne katıldığını, trafiği kapatmaksızın sessiz oturma eylemi
yaptığı sırada polis tarafından yakalandığını ve darbedildiğini,
kendisine sinkaflı küfürler edildiğini, gözlüğünün
kırıldığını, buna ilişkin şikâyetiyle ile ilgili yapılan soruşturmanın eksik ve
hatalı olarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçsuz bırakıldığını
belirterek kötü muamele yasağı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve soruşturmanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucu tarafından Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı
kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
44. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
46. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır.
Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
47. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81).
48. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu
bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan
şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
49. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
50. Belirtilmelidir ki Anayasa'nın 17. maddesi, bir yakalamayı
gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür bir güç,
sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca
kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak
kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller prensip olarak
Anayasa'nın 17. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir. Buna göre
yakalama sırasında kötü muamele yapıldığı iddiaları değerlendirilirken güç
kullanmayı gerektiren bir durumun olup olmadığı ve kullanılan gücün orantılı
olup olmadığı gözetilmelidir (Gülşah Öztürk
ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52).
51. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri
tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı
gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece
kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza
Özer ve diğerleri [GK], B.
No: 2013/3924, 6/1/2015, § 82)
52. Somut olayda başvurucu, Gezi Parkı olayları olarak bilinen
olaylar sırasında yaralanan Berkin Elvan'ın vefatı üzerine düzenlenen basın
açıklaması ve gösteri yürüyüşüne katılarak, trafiği kapatmaksızın sessiz oturma
eylemi yapması üzerine polisin haksız ve orantısız olarak müdahalede
bulunduğunu ve kendisini gözaltına aldığını ileri sürmüştür. Başvurucunun
gözaltına alınmasına ilişkin emniyet tutanaklarında başvurucunun eylem
sırasında Kızılay Meydanı'nda trafik akarken kavşağın ortasına oturup elindeki
flamayı sallayarak tek başına oturma eylemi yaptığı ve bunun üzerine kendisine
müdahale edilerek gözaltına alındığı belirtilmiştir.
53. Başvurucu, gözaltına alındıktan sonra aynı gün içinde
serbest bırakılmıştır. Adli giriş-çıkış raporlarına göre sağ el bileği iç
yüzeyinde ve sol el bileği dorsal yüzeyinde 7-8 cm
uzunluğunda lineer tarzda hiperemik cilt lezyonu, sol
kaş lateral kısmında 1 cm'lik
hiperemik cilt erezyonu,
ağız içinde sağ bukkal bölgede mukoza defektleri, sol diz bölgesi iç kısmında 1x1 cm'lik hiperemi saptanmıştır. Bu
raporlar kapsamında Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü, 20/5/2014 tarihli raporunda
başvurucunun yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı
ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde, hafif nitelikte olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
54. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun 18/3/2014 tarihinde
beyanını almış ve soruşturma sonucunda güvenlik güçlerinin müdahalesinin yasal
zor kullanma yetkisinin kullanılması ve sınırları kapsamında kaldığının kabulü
ile takipsizlik kararı vermiştir (bkz. § 20). Bahse konu kararda, başvurucunun
yaralanmasının müdahale dışında başka bir olaydan kaynakladığına dair herhangi
bir iddia değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun yaralanmasının
güvenlik güçlerinin yakalama ve gözaltı için müdahalesi ile gerçekleştiği
konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesince
incelemesi gereken husus polisin müdahalesinin gerekli olup olmadığı ve gerekli
ise ölçülü olup olmadığıdır.
55. Somut olayda, başvurucunun kötü muamele iddialarına konu
yaralama ve hakaret iddialarının polisin gözaltına alma işlemi esnasında
meydana geldiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla
birlikte başvurucu, yaralanmasına ilişkin olarak gözaltı giriş çıkış
raporlarına (bkz. § 12) ve Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünün hazırladığı rapora
(bkz. § 16) itiraz etmemiştir. Öte yandan başvurucu, polisin hakaret ettiğine
ve gözlüğünü kırdığına ilişkin olarak iddialarını incelemeye değer kılacak
herhangi bir delil ortaya koymamıştır. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları, kötü
muamele iddialarının polisin başvurucuyu gözaltına alması sırasında
gerçekleştiğinin kabulü ve maddi sonuçları açısından herhangi bir ihtilaf
tespit edilemeyen olaylar çerçevesinde incelenmiştir (Benzer bir değerlendirme
için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri,
§ 54) .
56. Başvurucu, değişik sivil toplum örgütlerinin çağrısı
kapsamında Berkin Elvan'ın ölümüyle ilgili yapılan gösterilere katılmıştır.
Başvurucunun gösteriye ne zaman katıldığı tespit edilememiş olmasına rağmen (Bu
konuda başvurucunun herhangi bir iddiası olmadığı gibi soruşturma dosyasında da
herhangi bir tespitte bulunulmamıştır.) Ankara Emniyet Müdürlüğünün olaya
ilişkin tutanaklarına göre 11.20 sıralarında katılımcılar Kızılay Güvenpark'ta
toplanmaya başlamışlardır. 11.50'den sonra grup içinde bulunan sendika ve oda
yöneticileri, yönetim kurulu üyeleri açıklamalarda bulunmuşlardır. Saat 13.55'e
kadar değişik gruplarda protesto yürüyüşleriyle gösteriye katılmış Güvenpark'ta
bekleyen kişi sayısı 2.000'e ulaşmıştır.
57. Saat 14.20'de polisin dağılın uyarılarına uymayan ve
dağılmamakta ısrar ederek yolu trafiğe açmayan ve polislere sapan, dolu soda
şişesi, taş, sopa, havai fişek gibi cisimlerle saldıran göstericilere tazyikli
su ve gaz sıkılmak suretiyle müdahale edildiği belirtilmiştir. Tutanaklara göre
daha küçük gruplara ayrılan göstericiler özel binalara ve kamuya ait binalara,
araçlara ve işyerlerine zarar vererek kontrolsüz bir şekilde kaçmaya
başlamışlardır. Saat 15.30'da yaklaşık 200 kişilik eylemci bir grubun tekrar
toplanarak yolu araç trafiğine kapatarak eylemlerini sürdürmekte ısrar etmeleri
üzerine gruba müdahale edilmiştir.
58. Anılan olaylar esnasında eylemlerini sonlandırmayan yolu
trafiğe kapatarak kamu düzenini bozan ve güvenliği tehlikeye sokarak ateş
yakarak yollara barikat kuran ve eylemlerini sonlandırmayan 114 kişi zor
kullanmak suretiyle yakalanarak emniyet müdürlüğüne götürülmüştür. Eylemciler
tarafından kamu aracı ve özel araç, bina ve işyerlerine zarar verildiği gibi
iki polis memurunun da yaralandığı belirtilmiştir.
59. Polis tutanaklarına göre yukarıda ifade edilen olaylar
esnasında saat 14.39'da başvurucu Kızılay Meydanı'nda Atatürk Bulvarı üzerine
tek başına oturarak elindeki flamayı sallamaya başlamıştır. Başvurucu, kamera
görüntülerinde de tespit edilen yoğun trafik akışı devam ederken tek başına
oturma eylemi yapmaya başladıktan sonra polis tarafından başvurucuya müdahale
edilerek yoldan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu sırada başvurucunun yoldan
kalkmamakta ısrar etmesi üzerine başvurucu polisler tarafından taşınarak yoldan
uzaklaştırılmış ve başvurucuya gözaltı işlemi uygulanmıştır. Başvurucu, yardıma
gelen bir polise de tekme savurmuştur. Bu tespitler kamera kayıtları ve
bilirkişi raporunda açıkça görülmektedir.
60. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklı kamu düzenine
yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu
tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul edilmelidir. Alınan
tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre değişiklik
gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda
belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir. Alınan bu tedbirlere
aykırı, barışçıl olmayan toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi
hâlinde de cezalar verilebilir (Eğitim ve
Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; toplanma hakkına kamu
düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda
gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
61. Güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler kapsamında gösteriye
müdahalenin gerekliliği değerlendirilirken gözetilmesi gereken en önemli husus
gösterinin barışçıl olup olmadığının tespit edilmesidir. Gösterinin barışçıl
olup olmadığı hususu kötü muamele yasağı kapsamında güvenlik güçlerinin
müdahalesinin gerekliliği için önemli bir kriter olmakla birlikte barışçıl
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında bir eylem olup olmadığı
açısından da gözetilmesi gereken bir husustur. Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 34. maddesinin kesiştiği bu alanın belirlenmesi önemlidir.
62. Öte yandan "Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12.
maddesinin ikinci fıkrası, kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırlarken
sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar. Anayasa'nın 12. maddesi,
hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan
bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev
ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya
özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır.
Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin çözümlenmesi sırasında,
bireylerin sahip olduğu ödev ve sorumlulukları gözönünde
bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmaları, sahip
oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun
davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir.
63. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile
12. maddesindeki düzenleme, toplanma hakkı kapsamında barışçıl amaçlarla
yapılan bir eyleme hiçbir şekilde müdahale edilemeyeceği anlamı taşımamaktadır.
Barışçıl amaçlarla düzenlenen eylemler açısından da kamu düzeninin ciddi bir
şekilde bozulması veya bozulma ihtimalinin bulunması somut olayın şartları da
gözetilerek güvenlik güçlerinin müdahalesini haklı kılabilir. Somut olayın
şartları açısından devletin takdir alanının bulunduğu unutulmamalıdır. Ancak
her durumda müdahalenin orantılı olması gerekmektedir.
64. Başvuru konusu olayda polisin zor kullanma yetkisini, başka
bir ifade ile güç kullanmasını gerektiren bir durum olup olmadığı
değerlendirilirken öncelikle başvurucunun olay esnasındaki tutumu esas
alınmalıdır. Bu değerlendirmede başvurucunun gözaltına alınmasının gerekip
gerekmediği kötü muamele yasağının incelemesi açısından önemli değildir.
Nitekim tek başına gözaltına alma kötü muamele yasağının ihlali olarak
değerlendirilemez. Ancak olayın şartları çerçevesinde gözaltına alınma; kişinin
konumu, gözaltına alındığı yer ve zaman açısından bir kötü muamele
oluşturabilir.
65. Başvurucunun diğer göstericilerden ayrılarak tek başına yoğun
trafik akışı olan Atatürk Bulvarı üzerinde oturma eylemine başlaması hem
kendisinin hem de araç sürücülerinin güvenliğini tehlikeye atmıştır. Bu şekilde
sorumsuz hareketlerle can ve mal güvenliği için risk oluşturan eylemlere karşı
polisin müdahale etmesi beklenen makul bir durumdur. Başvurucunun trafiği
kapamadığına yönelik iddiaları yaptığı eylemi meşrulaştıracak bir durum olarak
kabul edilemez. Kamu düzeninin bu şekilde bozulması diğer kişiler açısından
katlanılması gereken bir rahatsızlık olarak değerlendirilemez.
66. Öte yandan başvurucu, polisin kendisini yoldan kaldırma
çabasına karşı direnerek karşı durmaya çalışmış ve yardıma gelen bir polise de
tekme savurmuştur. Bunun üzerine polis tarafından zor kullanma yetkisinin
gerekli olduğu açıktır. Kamera kayıtları ve bilirkişi raporu incelendiğinde
kullanılan gücün başvurucunun direncini kırmaktan öte olduğu görülmemiştir.
Başvurucunun alınan doktor raporunda hiperemi ve
lezyondan bahsedilmiş ise de söz konusu yaraların el, kol ve diz bölgesinde olduğu
açıktır. Dolayısıyla Adli Tıp raporunda belirtilen yaraların polisin
başvurucuyu gözaltına almak için güç kullanması sonucu ortaya çıkması muhtemel
yaralar ile uyumlu olduğu söylenebilir. Her ne kadar başvurucu, kameraların
olmadığı bir alanda daha sonra polislerin kendisini darbettiğini
ileri sürmüş ise de yaraların mahiyetinin iddialarını doğrular nitelikte
olmadığı açıktır. Dolayısıyla başvurucuların yaralanması ile ilgili olarak
polisin kullandığı gücün Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline
neden olacak şekilde gereksiz ve ölçüsüz olduğu söylenemez.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya yapılan müdahale ile
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
68. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin maddi boyutunun
ihlaline ilişkin asgari eşiğin aşılmadığı yönünde varılan tespitler gözönünde bulundurulduğunda (bkz. §§ 57-67) anılan maddenin
usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir (Benzer yöndeki karar için bkz. Gülşah
Öztürk ve diğerleri, § 61).
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
69. Başvurucu; Gezi Parkı olayları esnasında yaralanan Berkin
Elvan'ın vefatı üzerine 12/3/2014 tarihinde değişik sivil toplum kuruluşlarının
basın açıklaması yapmak için Ankara Kızılay'da toplanma çağrısına uyarak
gösteri yürüyüşüne katıldığını, trafiği kapatmaksızın sessiz oturma eyleminin
polisin ölçüsüz müdahalesi ile dağıtıldığını ve bu esnada kendisine fiziksel
müdahalede bulunulduğunu belirterek Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade
özgürlüğü ve 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
70. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucu tarafından Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğü ile bağlantı kurularak ileri sürdüğü iddiaların Anayasa’nın 34.
maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
71. Anayasa’nın 34. maddesi şöyledir:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve
saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
72. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik iddialar
açısından toplantıya yapılan müdahalelere ve müdahale sonucundaki yaralanmalara
ilişin olarak adli makamlara yapılacak şikâyetleri, bir bütün hâlinde toplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kötü muamele yasağına ilişkin başvuru olarak
kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki karar için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 94). Nitekim
bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne polisin müdahalesi ile meydana gelen
sonuçlar açısından kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının aynı anda ihlal edilmesi mümkündür. Mevcut başvuru gibi
şikâyetlerde, kötü muamele yasağı ile toplantı hakkını birbirinden ayırmanın
zorluğu bireysel başvuruda bulunabilmek için her iki hak için ayrı ayrı başvuru
yolu gösterilmesini anlamsız kılmaktadır. Nitekim başvurucunun kötü muamele
yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik yapılan
müdahalelere dair şikâyetinde iki iddia birlikte ileri sürüldüğünden Cumhuriyet
Başsavcılığı soruşturmayı aynı temelde incelemektedir. Bu nedenle her iki hak
için ayrı yargılama mercilerine başvurulmasını beklemek hak ihlali iddiasına
konu olayların aydınlatılmasında ve hakların özünün korunmasında yetersiz ve
gereksiz bir sonuca yol açabilecektir (Onur
Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 61).
73. Bu nedenle mevcut başvuru gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının aynı müdahale kapsamında ihlal
edildiğine ilişkin başvurularda, kötü muamele yasağına neden olduğu iddia
edilen müdahaleyi gerçekleştirenlere karşı Cumhuriyet başsavcılığına yapılan
şikâyet tüketilmesi gereken başvuru yolu olarak kabul edilmektedir (Onur Cingil, § 62).
74. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
75. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve
başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır.
Dolayısıyla bu hak, Anayasa'nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade
özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir
toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de
geçerlidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin
gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve
yayılmasını güvence altına almaktadır. Bu kapsamda kendine özgü özerk işlevine
ve uygulama alanına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli, dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi
ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda
olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da
gözetilmelidir. Bu sebeple demokratik bir toplumda güvence altına alınan temel
haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115).
76. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade
özgürlüğü, demokratik toplumunun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin
özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır.
Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında
toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici
nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve
bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da
eylemlerin yasa dışı olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar verir. Hukukun
üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda mevcut düzene itiraz eden ve
barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı
özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesine imkân verilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 117).
77. Anayasa'nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız,
başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir
şekilde kullanılan bu hak, düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti
dışlayan yöntemlerle düşünceleri açıklama imkânı vermektedir. Şiddet kullanma
niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl
toplanma kavramı dışında kalmaktadır. Bu kapsamda toplanma hakkının amacı
şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır (Ali Rıza Özer ve
diğerleri, § 118).
78. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası, bazı durumlarda
toplanma hakkının sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir. Aynı şekilde
Sözleşme'nin 11. maddesinin ikinci fıkrasında da sınırlama nedenleri
öngörülmüştür. Bu kapsamda toplantı hakkına getirilecek her türlü sınırlamanın
Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi ön şarttır. Kanunun
öngördüğü durumlarda dahi bu hakka müdahalenin meşru amaçlar çerçevesinde
olması gerekmektedir. Meşru amaçlar, 34. maddede "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması" olarak belirtilmiştir. Sözleşme'de
de benzer bir şekilde düzenleme yapılmıştır. Meşru amaçlar çerçevesinde kanun
ile yapılacak sınırlamalar dahi Anayasa'nın 13. maddesi gereğince Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Dolayısıyla toplantı hakkına müdahale
demokratik toplum için gereklilik arz etmelidir. Son olarak müdahale, meşru
amaçları gerçekleştirmek için ölçülü olmak zorundadır.
79. Ölçülülük kriteri, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen
meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl
toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığını tespit etmek için
kullanılmaktadır. Bu kriter, her somut olayın koşulları gözetilerek
değerlendirilmelidir.
80. Diğer taraftan toplantı hakkı çerçevesindeki
"sınırlama" kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın
kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması
sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar. Dolayısıyla
barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara
yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını
sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, §§ 70-72) .
81. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilip edilmediğinin
değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında
ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi
gerekmektedir.
i. Müdahalenin Varlığı
82. Başvurucu, Ankara Kızılay Meydanı'ndaki Atatürk Bulvarı'nda
oturma eylemi yapmış ve polis bu eylemi sonlandırarak başvurucuyu gözaltına almıştır.
Başvurucunun şiddete karıştığına yönelik bir bulgu bulunmadığı gözetildiğinde
barışçıl olmadığı söylenemeyecek eylemine karşı (bkz. § 60) yaralanmasına neden
olacak şekilde polisin fiziki müdahalede bulunması ve böylelikle gösteriye son
vermesi toplanma hakkına yönelik bir müdahale kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
83. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa'nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın
Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1)Kanunilik
84. Başvuru konusu eylemde müdahalenin yasal dayanağı 2559
sayılı Kanun’un 16. maddesi ve 2911 sayılı Kanun’un 22. ve 24. maddeleridir.
2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde polisin hangi durumlarda zor ve silah
kullanabileceği, bunun hangi ölçüde olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda polis,
görevini yaparken direnişle karşılaşması hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve
ölçülü olarak zor kullanmaya yetkilidir. Bu yetki sadece polisin direnen
kişilere karşı bedensel kuvvet kullanmasını değil maddi güç kapsamında kelepçe,
cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis
köpekleri ve atları gibi bazı araçların da kullanılmasını içerir. Diğer
taraftan Emniyet Genel Müdürlüğünün yayımladığı Yönerge'de
(bkz. § 28) toplumsal olaylara müdahalede gözetilecek hususlar ayrıntılı olarak
düzenlenmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında toplanma hakkının sınırlandırılmasında ve müdahale usulünde
izlenecek hususlarda gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu sebeple somut
olayda toplanma hakkına müdahalenin “kanunilik” unsuru mevcuttur.
(2)Meşru Amaç
85. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru
olabilmesi için Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması" amaçlarına yönelik olması gerekir.
86. Eyleme yönelik müdahalenin hangi amaçla yapıldığına ilişkin
Cumhuriyet Başsavcılığının kararı incelendiğinde amacın kamu düzeninin
bozulmasını engellemek olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu olayda
Anayasa’nın 34. maddesi gereğince polisin yaptığı müdahalenin meşru bir amaç
taşıdığı kabul edilmelidir.
(3)Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
87. Başvurucunun toplanma hakkını kullanmasına müdahale
edilmesinin “demokratik bir toplumda gerekli” olup olmadığı hususunda öncelikle
belirtilmesi gereken hükûmetin politikaları ile ilgili olarak bireylerin
tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymalarının çoğulcu demokrasilerin
karakteristik özelliği olduğudur. Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir
ayrılıklarında azınlık veya muhalif düşüncelerin kendini ifade edebilmesine
fırsat verilmesi demokratik bir devletin yükümlülüğüdür. Devletin barışçıl
amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü
korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen, makul olmayan
dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekmektedir.
88. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu
otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında
belirli bir takdir alanına sahip olduğu açıktır. Ancak bu takdir alanının
Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına
ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu
otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp
kullanmadıklarını değerlendirmektir. Ayrıca şikâyete konu müdahaleyi bir bütün
olarak inceleyip meşru amacın gerçekleşmesine yönelik olarak müdahalenin amacın
gerçekleştirilmesi için ölçülü olup olmadığını ve müdahale gerekçelerinin
"ilgili ve yeterli" olup olmadığını belirlemektir. Böylelikle kamu
otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararların Anayasa'nın 34.
maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir.
89. Öte yandan barışçıl bir gösterinin güvenlik güçleri
tarafından dağıtılması tek başına toplanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez (bkz. § 90). Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılan sınırlama nedenleri barışçıl toplantılarının sınırlandırılmasına
ilişkindir. Sınırlandırma kavramının sadece gösterinin engellenmesi olmayıp
devam etmekte olan bir gösterinin sonlandırılması ve buna karşı direnen
göstericilerin dağıtılmasını da kapsadığı konusunda herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır. Bu tür bir durumda Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği ilk
husus, yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşünün hangi gerekçeyle sonlandırıldığı
ve kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp
taşımadığı olacaktır(Krş. için bkz. Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88). Gerçeklik değeri
sadece Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan durumların
gerçekleşip gerçekleşmediğini değil bu yönde bir tehlikenin olup olmadığını da
kapsamaktadır.
90. Başvuru konusu olayda ilk olarak Anayasa Mahkemesinin
yalnızca usulüne uygun olarak tertip edilmemiş bir toplantının veya gösteri
yürüyüşünün varlığını temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul
edemeyeceği hatırlanmalıdır (Osman Erbil,
§§ 65, 66).
91. Gezi Parkı olayları sırasında yaralanan Berkin Elvan'ın
vefat etmesiyle ilgili olarak değişik sivil toplum kuruluşlarının basın
açıklaması yapmaları üzerine başvurucunun içinde bulunduğu grup gösteri
yürüyüşü yapmak istemiştir. Bu bağlamda başvurucunun içinde bulunduğu grubun
Gezi Parkı olayları sırasında meydana gelen bir olaya yönelik olarak muhalif
fikirlerini toplu olarak ifade etme çabası demokratik bir toplumda saygı ile
karşılanmalıdır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda devletin daha sabırlı ve
hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir.
92. Başvurucu, genel olarak polisin gösteriye müdahale
etmesinden değil kendisinin diğer göstericilerden ayrılarak başlattığı oturma
eylemine müdahale edilmesinden şikâyetçi olmuştur. Bu nedenle başvurucunun
iddiaları kendi eylemi ile sınırlı incelenmiştir.
93. Somut olayda toplanma hakkına yönelik yapılan müdahalenin
demokratik bir toplumda gerekli olması için kamu düzeninin bozulup
bozulmadığının veya bozulma tehlikesinin olup olmadığının belirlenmesi
gerekmektedir. Bu belirlemede kamu otoritelerinin takdir alanını keyfî kullanıp
kullanmadıklarının ortaya konulması önemlidir. Başvurucunun yoğun bir şekilde
trafiğin aktığı esnada yola oturarak eylem yapması polisin kamu düzenini
sağlamak için eylemci grubu durdurması için gerekçe oluşturmuştur. Nitekim
polis, başvurucuya müdahale ederek yolun trafiğe kapanmasını ve başvurucunun kamu
düzenini bozucu hareketlerini engellemiştir.
94. Öte yandan başvurucunun içinde bulunduğu grup saat 11.20
sıralarında toplanmaya başlamış, saat 11.50'de basın açıklamalarında
bulunmuştur. Saat 14.00'te katılımcıların Atatürk Bulvarı'nı trafiğe kapatmaya
başlamasına kadar polisin herhangi bir müdahalede bulunduğuna dair bir iddia da
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun görüşlerini ifade etmesine ve
kamuoyuna duyurmasına imkân verilmediği söylenemez. Başvurucunun içinde
bulunduğu grup ile birlikte barışçıl toplantı ve gösteri düzenleme haklarını
kullanmaları için saat 11.20'den 14.00'e kadar beklenmesinden de anlaşılacağı
üzere makul olan sabır ve hoşgörünün gösterilmediği, başvurucuya endişelerini
ve muhalif görüşlerini dile getirme fırsatı verilmediği, Anayasa’nın 34.
maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını
kullanamadıkları ya da yapılan müdahalelerle bu hakkın etkisiz olabilecek
şekilde sınırlandırıldığı söylenemez.
95. Öte yandan toplanma hakkına müdahale kapsamında güvenlik
için gerekliliğin ve kamu düzeninin aşırı bozulma riskinin olup olmadığını
değerlendirme yetkisi öncelikle polise aittir ve onların takdir alanında
kalmaktadır. Ancak kamu görevlilerinin toplanma hakkına yönelik bu tür
müdahalelerin haklı ve gerekli olduğunu (polis raporlarında, iddianamelerde
veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) göstermesi gerekir (bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 92). Anayasa Mahkemesinin bu konudaki denetimini kamu görevlilerinin ortaya
koyduğu gerekçeleri üzerinden yapması gerekmektedir.
96. Somut olayda Anayasa Mahkemesi tarafından izlenen kamera
görüntüleri değerlendirildiğinde yolda oturma eylemi yapmasından önce
başvurucuya yönelik herhangi bir müdahalede bulunulduğuna dair Anayasa
Mahkemesi bir tespitte bulunmadığı gibi başvurucu da bu yönde bir iddia ileri
sürmemiştir. Başvurucunun gözaltına alınması kararının temel olarak Atatürk
Bulvarı'nda yoğun akan trafikte, yolu oturma eylemi ile kapatarak protesto
gösterisinin amacını aşan bir şekilde ve kamu düzenini bozacak nitelikte
hareket etmesi üzerine verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla polisin gözaltına
alma kararının haklı ve gerekli olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
97. Kötü muamele yasağı kapsamında polisin zor kullanma yetkisini
kullanırken ölçülü şekilde davrandığının kabulü (bkz. §§ 57-68) ve gözaltının
aynı günün akşamı sonlandırılması, toplanma hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz
olmadığı sonucuna ulaştırmıştır.
98. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence
altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerin başvurucuların üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.