TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERFİNAZ ÖZTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/18274)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 3/11/2017 - 30229
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil İbrahim DURSUN
|
Başvurucu
|
:
|
Serfinaz ÖZTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Tuncer ÖZYAVUZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hükümlü olarak bulunulan ceza infaz kurumunda
ası suretiyle intihar edilmesi ve bu intihar olayına ilişkin etkili bir ceza
soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşama hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 13/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile onaylı suretleri
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla İstanbul Anadolu
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen soruşturma dosyası içeriğinden
tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Ümraniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
(Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü iken 20/3/2014 tarihinde yaşamını yitiren 1981 doğumlu
U.Ö.nün annesidir.
.A. U.Ö.nün Ceza İnfaz Kurumuna Girişi ve Ölümü
10. Başvurucunun oğlu U.Ö., kullanmak için uyuşturucu
veya uyarıcı madde kabul etme veya bulundurma suçundan (iki ayrı) toplam 10 ay
300 gün kesinleşmiş hapis cezasının infazı için 6/2/2014 tarihinde Ceza İnfaz
Kurumuna girmiştir. Başvuru formu ve eklerinden U.Ö.nün Ceza İnfaz Kurumuna
girdiği sırada başka bazı suçlardan da yargılandığı anlaşılmaktadır.
11. Ceza İnfaz Kurumuna giren U.Ö., önce geçici 1 No.lu
odaya yerleştirilmiş; akabinde ise 7/2/2014 tarihinde A-5 No.lu odaya
alınmıştır. U.Ö., Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne sunduğu 5/3/2014 tarihli bir
dilekçe ile Ceza İnfaz Kurumunun tekstil atölyesinde çalışma talebinde
bulunmuştur. U.Ö., tekstil atölyesinde çalışmasının maddi ve manevi yönlerden
kendisini rahatlatacağını ifade etmiştir. Bu talep sonrasında Ceza İnfaz Kurumu
Müdürlüğü 14/3/2014 tarihinde, U.Ö.nün Ceza İnfaz Kurumu tekstil atölyesinde
çalışan hükümlülerin kaldığı A-15 No.lu odaya yerleştirilmesine karar
vermiştir. Bu kararda ayrıca U.Ö.nün Ceza İnfaz Kurumu tekstil atölyesinde
stajyer olarak çalıştırılacağı da ifade edilmiştir.
12. Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu 18/2/2014 tarihinde, U.Ö.
ile ilk görüşmeyi gerçekleştirmiş ve bu görüşmeden sonra "Hükümlü-Tutuklu
Ön Görüşme Tanıma Takip Formu"nu düzenlemiştir. Psikolog 7/3/2014
tarihinde U.Ö. ile bireysel bir görüşme daha gerçekleştirmiş ve madde bağımlısı
olan hükümlünün Ceza İnfaz Kurumu hayatına uyum sağlamakta zorluk çektiği
tespitinde bulunmuştur.
13. İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Mahkemesi, U.Ö.nün
yargılandığı bir dava kapsamında Ceza İnfaz Kurumuna müzekkere yazarak U.Ö.nün
yargılanmasına sebep olan suçu işlediği dönemde cezai ehliyetini ortadan
kaldıracak ya da azaltacak nitelikte bir rahatsızlığının bulunup bulunmadığı
hususunun tespit edilmesi amacıyla Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesine (Hastane) götürülerek muayene ettirilmesini istemiştir.
U.Ö. bu kapsamda 7/3/2014 tarihinde Hastanenin Sağlık Kurulu Polikliniğine
götürülmüştür. Burada yapılan ön muayene sonrasında U.Ö.ye "madde
kullanımına bağlı psikotik bozukluk" ön tanısı konmuş; akabinde ise
psikometrik test için kendisine 18/3/2014 günü saat 11.00'e randevu
verilmiştir. Burada yapılan muayene sonrasında ayrıca "31 yaşında erkek
hasta. Madde kötüye kullanımına bağlı psikotik bozukluk tanısı mevcut. Tedavi
için değerlendirilmesi rica olunur." notuyla Adli Poliklinikten
konsültasyon istenmiştir. Başvuru formu ve eklerinde 7/3/2014 tarihinde U.Ö.nün
sağlık durumu ile ilgili olarak başka herhangi bir işlem yapıldığına dair bir
kayıt mevcut değildir.
14. Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu 17/3/2014 tarihinde U.Ö.
ile bir görüşme daha gerçekleştirmiştir. Psikolog, U.Ö.nün madde kullanımına
bağlı depresif semptomlar ve intihar eğilimi gösterdiği gerekçesiyle psikiyatri
servisinde tedavi görmesi gerektiğini değerlendirerek U.Ö.yü Ceza İnfaz Kurumu
Tabipliğine yönlendirmiştir. Ceza İnfaz Kurumu Tabipliği 18/3/2014 tarihinde
yapılan muayenesi neticesinde U.Ö.nün Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Adli Polikliniğe sevkini uygun görmüştür.
15. Ceza İnfaz Kurumu Tabipliğinin sevki üzerine
18/3/2014 tarihinde Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Adli Polikliniğinde muayene edilen U.Ö. hakkında "Depresif
epizod. Aktif suisid fikri yok. Pasif suisidal fikirleri var."
değerlendirmeleri yapılmıştır. Muayene neticesinde hastaya bazı ilaçlar
yazılmış, ayrıca iki hafta sonra hastadan kontrole gelmesi istenmiştir.
16. U.Ö., Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne sunduğu 20/3/2014
tarihli bir dilekçe ile reçetesinde yazılan ilaçların tarafına verilmesi
talebinde bulunmuştur. Başvuru formu ve eklerinde söz konusu ilaçların
20/3/2014 tarihinde özel bir eczaneden alındığı anlaşılmaktadır (U.Ö. aynı gün
intihar ettiği için bu ilaçlar kendisine teslim edilememiştir.).
17.U.Ö., yargılandığı bir davanın duruşmasına katılmak
üzere 20/3/2014 tarihinde Ceza İnfaz Kurmundan çıkarılmış; duruşmaya
katıldıktan sonra tekrar Ceza İnfaz Kurumuna getirilerek saat 14.45'te kaldığı
A-15 No.lu odaya konmuştur. Başvuru formu ve eklerinden, diğer hükümlüler
tekstil atölyesinde çalıştığı için A-15 No.lu odada bu sırada başka bir kimsenin
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
18.U.Ö.nün A-15 No.lu odaya yerleştirilmesinden sonra
aynı odada kalan M.K. isimli başka bir hükümlü, saat 16.10 sıralarında İnfaz ve
Koruma Memuru Y.C. eşliğinde odaya getirilmiştir. M.K.nin odaya girdikten kısa
bir süre sonra bağırması üzerine U.Ö.nün A-15 No.lu odada çamaşır ipiyle
kendini astığı anlaşılmıştır. Bunun üzerine yaşamını yitirmemiş olabileceği
düşüncesiyle çamaşır ipi kesilerek U.Ö. yere indirilmiş ancak yapılan
kontrollerde kendisinin öldüğü anlaşılmıştır. Olay yerine çağrılan 112 Acil
Servis görevlileri tarafından yapılan kontrolde de U.Ö.nün yaşamını yitirdiği
belirlenmiştir.
B. Ceza Soruşturması Süreci
1. Soruşturma Kapsamında Yapılan İlk İşlemler ve Alınan
Raporlar
19. Olay hakkında kendisine bilgi verilen İstanbul
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı nöbetçi Cumhuriyet savcısı, saat 19.00
sıralarında olay yerine intikal ederek olay yeri inceleme ekibiyle birlikte
çeşitli araştırmalar yapmıştır. Olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan
20/3/2014 tarihli olay yeri inceleme raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"Bahse konu olayın Ümraniye T Tipi
Kapalı Cezaevinin A-15 No.lu koğuşunda meydana geldiği, koğuşun iki katlı
olduğu, alt katın yemekhane olarak üst katın ise yatakhane olarak kullanıldığı,
yatakhaneye çıkış merdiveninin dokuzuncu basamağında yerde uçları kesilmiş
düğümlü pembe renkli naylon çamaşır ip parçasının olduğu, yatakhane kısmında
dip tarafta merdivene denk gelen demirinde, demire bağlı aşağıya sarkmış ucu
kesik vaziyette pembe renkli naylon çamaşır ip parçasının olduğu görüldü. (...)
koridorda yerde sırt üstü yatar vaziyette, altında mavi renkli kot pantolon,
üst kısmı çıplak, sağ elinde damar yolu açılmış yaklaşık 170 cm boylarında 60
kilogram ağırlığında 30-35 yaşlarında boynunda telem izi olan erkek şahsın ex
vaziyette olduğu görüldü. Koğuş giriş demir kapısında herhangi bir zorlama
izinin olmadığı, koğuşun genel görünümünün normal, herhangi bir dağınıklığın
olmadığı görüldü. Ex şahsın 10 parmak basım izleri alındı. Bahse konu ip
parçaları numara verilip, fotoğraflandırılıp, ölçümleri yapıldıktan sonra
tarafımızdan usulüne uygun alınıp paketlenerek adli emanete gönderilmek üzere
Ümraniye P.M.A. görevlisine teslim edildi. Olay yerinin krokisi çizildi.
Detaylı fotoğrafları çekildi. Kamera görüntüleri alındı. Yaptığımız incelemede
olay ile alakalı başka iz ve emareye rastlanılmamış olup incelemeye son
verildi."
20. Olay yeri inceleme işleminden sonra ceset üzerinde
ölü muayene işlemi gerçekleştirilmiştir. Ölü muayene işlemine katılan adli
hekim; haricî muayene bulgularına göre kesin ölüm sebebini belirlemenin mümkün
olmadığını, kesin ölüm sebebinin klasik otopsi işlemi yapılarak tespit
edilmesinin yerinde olacağını belirtmiştir. Ölü haricî muayenesinde ceset
üzerinde kayda değer bir bulguya rastlanmamıştır.
21. Kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla yapılan klasik
otopsi işlemi sonucunda kişinin ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğu
değerlendirilmiştir. Otopsi raporunda ayrıca cesetten alınan kanda alkol
(etanol ve metanol) bulunmadığı, (15,2) ng/ml Sertraline (antidepresan türü bir
ilaç) bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin (antipsikotikler ve
antidepresanlar dâhil) bulunmadığı; idrarda ise Sertraline, Chlorpheniramine
(alerji tedavisinde kullanılan bir ilaç türü), Metronidazole (antibiyotik)
bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin (antipsikotikler ve antidepresanlar
dâhil) bulunmadığı belirtilmiştir.
22. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza İnfaz
Kurumu kamera kayıtlarının incelenmesi için bir bilirkişi raporu almıştır.
Raporda; U.Ö.nün 20/3/2014 günü saat 14.40'ta mahkûm kabul noktasından Ceza
İnfaz Kurumuna giriş yaptığı, üç dakika sonra A-15 No.lu odaya girdiği, bunun
üzerine infaz ve koruma memurunun odanın kapısını kilitleyip uzaklaştığı, infaz
ve koruma memurunun saat 16.11'de başka bir şahsı A-15 No.lu odaya getirdiği,
şahıs içeri girdikten iki saniye sonra infaz ve koruma memurunun da telaşla
içeri girdiği, akabinde olay yerine başka bir infaz ve koruma memurunun daha
geldiği, saat 16.12'de U.Ö.nün A-15 No.lu odadan çıkarılarak koridora
yatırıldığı, saat 16.14'te beyaz önlüklü bir kişinin olay yerine geldiği, saat
16.34'te 112 Acil Servis görevlilerinin olay yerine geldiği, U.Ö.nün koridorda
sırtüstü yatar vaziyette bekletildiği belirtilmiştir.
2. Başvurucu ile Şüpheli Sıfatıyla Dinlenen Kişilerin
Beyanları
23. Cumhuriyet savcısı 28/4/2014 tarihinde müşteki
sıfatıyla başvurucunun ifadesini almıştır. Başvurucu ifadesinde özetle oğlunun
yedi sekiz yıldır devamlı olarak psikolojik sorunlar yaşadığını, oğlunu birkaç
defa özel psikoloğa götürdüğünü, kendisine bazı ilaçlar verildiğini ancak
oğlunun bu ilaçları kullanmadığını, oğlunun intihar olayı ile ilgili olarak
kasti bir eylem yapıldığını düşünmediğini ancak oğlunun intihar etmesinde kusur
ve ihmali bulunan, gerekli tedavi imkânlarını sağlamayan görevlilerin tespiti
hâlinde bu kişilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
24. Cumhuriyet savcısı 18/4/2014 tarihinde şüpheli
sıfatıyla Ceza İnfaz Kurumu Birinci Müdürü M.Ç.nin ifadesini almıştır. M.Ç.nin
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (...) U.Ö. isimli hükümlü
cezaevimizde bulunduğu esnada son derece uyumlu ve çalışmaya istekli birisi
olduğu için kendisinin olaydan bir hafta kadar önce tekstil atölyesinde
çalışmasına izin verdik. Normalde sorunlu kişileri çalıştırmayız. (...)
(...)
(...) 17/03/2014'te hükümlü U.Ö.
psikolog ile görüşmek istediğini yazılı olarak belirtince o gün nöbetçi olan
ikinci müdür tarafından psikoloğa gönderilmiştir. Psikolog kendisi ile
görüştükten sonra aynı gün cezaevi tabipliğine depresif semptom ve intihar
eğilimi nedeniyle kendisini sevk etmiştir. Cezaevi olarak hükümlüyü 18/03/2014
tarihinde Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gönderdik. Burada pasif
intihar eğilimi olduğu ve depresyon tanısı konularak kendisine bazı ilaçlar
verildi.
Bu ilaçlar için hükümlü 20/03/2014
tarihinde talepte bulundu. Bu dilekçesini işleme aynı gün koyduk. Genelde
dilekçe yazıldığı gün ya da ertesi gün ilaçlar temin edilir ilaç bedellerini
kurum öder hükümlü ya da tutukludan bir ücret alınmaz. Ancak ilacı kullanıp
kullanmama konusunda hükümlüler bazen isteksiz davrandığı için biz özellikle
dilekçe ile yazılan ilacı hükümlünün talep etmesini isteriz. Çünkü bedeli kurum
tarafından ödendiği için bu konularda dikkatli olmaya çalışıyoruz. Hükümlü U.Ö.
dilekçe verdiği gün 20/03/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza
Mahkemesindeki 2013/769 esas sayılı dosyadaki duruşmaya götürüldü. Duruşmaya
götürüldüğü sırada bulunduğu koğuş tekstil atölyesinde çalıştığı için
boşaltılmıştı. Zaten bu koğuş kurumumuz tarafından iyi halli görülüp tekstil atölyesinde
çalışan hükümlülere tahsis edilmiştir.
Hükümlü saat 14:40 sıralarında
cezaevimize giriş yaptı. Bana göstermiş olduğunuz cezaevi kamera kayıtlarının
çözümüne ilişkin fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere mahkumu infaz koruma
memuru A.Ş. teslim noktasında alıp koğuşa konulacağı noktaya kadar götürüp
burada günün nöbetçi infaz koruma memuru Y.C.ye teslim etmiştir. Y.C. 14:43
sıralarında mahkumun üzerini arayarak kendisini koğuşa koymuştur. Kendisini
koğuşa koyduğu esnada bu koğuştakiler tekstil atölyesinde olduğu için koğuş
boştu.
Aynı gün saat 16:11 sıralarında
hükümlünün bulunduğu koğuşa konferanstan gelen başka hükümlü konulduğu esnada
intihar olayı anlaşılmıştır.
Bizim cezaevimizdeki hükümlülerin
çoğunda zaten pasif intihar eğilimi vardır. Tahminen 300 kadar hükümlüde
dosyalarına bakılırsa böyle bir açıklama görülür. Zaten cezaevimiz uyuşturucu
suçlarına ilişkin hükümleri infaz ettiği için hükümlülerin çoğu uyuşturucu
bağımlısıdır. Cezaevinde uyuşturucu temin edemedikleri için zaman zaman krize
girip sorun çıkarırlar. Bunlar olağan karşılaştığımız şeylerdir.
Hükümlü U.Ö. de özel bir durum
görülmediği için ne psikolog tarafından ne de Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
tarafından müşahede altına alınması gözlem altında tutulması gibi bir raporda
açıklama olmadığından kendisine karşı özel bir korumaya girişilmemiştir. Bu
nedenle hükümlüyü teslim alan Y.C. boş koğuşa U.Ö.yü koyduğu anda kendisinin
intihar eylemine sahip olduğunu bilmeyebilir. Bu konuda kendisine ayrı bir
bilgi ve talimat verilmemiştir.
Olayın gerçekleştiği an görevli olan
ikinci Müdür H.E.dir. Teslim alan Y.C.dir. Olayda cezaevi idaresinin ve şahsımın
bir kusuru olduğunu düşünmüyorum, suçlamaları kabul etmiyorum.
(...)
25. Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Ceza İnfaz Kurumu
İkinci Müdürü H.E. de Birinci Müdür M.Ç.nin ifadesine benzer şekilde beyanda
bulunmuştur. Olay günü U.Ö.yü A-15 No.lu odaya götüren İnfaz ve Koruma Memuru
Y.C.nin 18/4/2014 tarihinde alınan ifadesi ise şöyledir:
"Hükümlü U.Ö. cezaevine getirildiği
esnada bulunduğu koğuştaki kişiler tekstil atölyesinde çalıştığı için boştu.
Ben U.Ö.nün intihar eğilimi olduğu konusunda bilgi sahibi olmadığım gibi bana
bu hususta özel bir talimat da verilmediğinden kendisini boş koğuşa koymakta sakınca
görmedim. Dolayısıyla meydana gelen olayda kasıt ve kusurum yoktur, suçlamaları
kabul etmiyorum."
26. Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınan diğer
infaz ve koruma memurları da genel olarak olayda kasıt ve kusurlarının
bulunmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiştir.
3. Soruşturma Kapsamında Yapılan Diğer Araştırmalar
27. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı 21/4/2014
tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna müzekkere yazarak 20/3/2014 tarihi itibarıyla
Ceza İnfaz Kurumunda bulunan hükümlülerin sayısının, bu hükümlülerden kaç
tanesinde pasif intihar eğilimi bulunduğunun ve pasif intihar eğilim bulunan
hükümlüler hakkında özel bir uygulama yapılıp yapılmadığının, yapılıyorsa
bunların neler olduğunun bildirilmesini istemiştir. Bu istem üzerine Ceza İnfaz
Kurumu tarafından gönderilen yazı şöyledir:
"Kurumumuzda 20/03/2014 tarihi
itibarıyla kalmakta olan hükümlü ve tutuklu sayısı 972 olup kurumumuzun iş ve
işleyişi aşağıda sunulmuştur;
Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumuna uyum sağlamasına yardımcı olmak, diğer taraftan da onların
rehabilitasyonu ve tahliye sonrası topluma yeniden adaptasyonuna katkı sağlamak
amacıyla ceza infaz kurumu idaresi ve ilgili birimler tarafından (eğitim, revir
ve psiko-sosyal servis) gerekli önlem ve iyileştirme çalışmaları gereken özen
ve hassasiyet gösterilerek yapılmakta ve kurumumuzda barındırılan hükümlü ve
tutukluların suç türlerinin Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Yapma veya
Sağlama, Cinsel İstismar olması da gözönüne alındığında bu suç türlerinin risk
grubu dahilinde olduğu bilinmektedir.
Ancak son dönemlerde kurumumuza alınan
ve özelikle madde bağımlısı hükümlü ve tutukluların büyük bir çoğunluğunda
geçmiş intihar girişimlerinin olduğu yada intihar öykülerinin bulunduğu yapılan
görüşmelerde gözlenmiştir.
Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların
dilekçe ile başvurmaları ya da kurumdaki birimlerin ve kurum idaresinin
yönlendirmesi ile psiko-sosyal servis tarafından hükümlü ve tutuklular ile
yapılan görüşmelerde, ölüme yönelik düşünce ifade eden hükümlü ve tutukluların
bu kararlarında belirgin bir niyet taşıyıp taşımadıklarını anlamak için ilgili
hastanelerin psikiyatri servislerine sevkleri yapılmaktadır. Genellikle aktif
suisid (aktif intihar eğilimi) düşünceleri olan hükümlü ve tutuklular ilgili
hastanelerin psikiyatri servisinde bir süre yatırılarak gözlem altında
tutulmaktadırlar ancak hükümlü ve tutukluların yatışları çeşitli nedenlerden
dolayı (mahkum koğuşunun yetersizliği vb.) yapılmadığından sağlık dosyalarına
"yakın takibi gerektiği" ibare yazılarak hükümlü ve tutuklunun ceza
infaz kurumuna geri iadesi yapılmaktadır.
Bu durumdaki hükümlü ve tutuklular
hakkında cezaevi personeli ve koğuşu bilgilendirilmekte olup, psiko-sosyal
servisi tarafından takipleri yapılmaktadır. Hükümlü ve tutuklunun intihara
eğilim riski çok yüksek olduğu durumda yumuşak ve kameralı gözlem odasında
gözlemi yapılarak cezaevi personeli tarafından sık sık kontrolleri
sağlanmaktadır.
Hükümlü ve tutuklular hakkında ilgili hastanelerin
vermiş olduğu (aktif suisid riski vardır, yakın takibi gereklidir) raporlar
uyarınca işlem yapılmakta olup ölüm düşünceleri olan ancak aktif suisid fikri
(aktif intihar eğilimi) yoktur raporu olan hükümlü ve tutuklular hakkında
hükümlü ve tutuklu sayısının fazla olması, kurumun fiziki yapısı ve uzman
personelin yetersizliğinden dolayı özel önlem alınamamaktadır. Bu kişilerin
varsa psikiyatrik tedavileri düzenlenmekte, ilaçları günlük düzenli olarak
personel kontrolünde verilmekte olup sosyal faaliyetlere ya da çalışmalara
yönlendirmesi yapılarak ruhsal sağaltımları sağlanmaktadır."
28. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı 29/4/2014
tarihinde Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine
müzekkere yazarak, ölen kişiye 7/3/2014 ve 18/3/2014 tarihlerinde hangi
işlemlerin yapıldığı hakkında bilgi istemiştir. Hastanenin cevap yazısı
şöyledir:
"Kişi 07.03.2014 tarihinde Sağlık
Kurulu Polikliniği'ne müracaat etmiştir. Bu poliklinik tedavi amaçlı poliklinik
olmayıp sağlık kurulu “kararı” için kurula hasta hazırlama polikliniğidir. Bu
nedenle kişi ayaktan tedavi için Adli Polikliniğe gönderilmiş olup, oradan
konsültasyon ve muayenesi istenmiştir.
Şahıs Adli Polikliniğe (mahkumların
muayene olduğu poliklinik) 18.3.2014tarihinde getirilmiş ve muayene edilmiştir.
Kendisine konsültasyon notunda belirtilen Depresif Epizod tanısı konulmuştur.
Aktif suicid fikri (aktif intihar düşüncesi) olmadığı ancak pasif suicid fikri
olduğu belirtilerek ayaktan tedavi için (cezaevi koşullarında tedavi için)
ilaçlar verilmiş ve iki hafta sonra kontrole çağrılmıştır."
29. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı ayrıca Ceza
İnfaz Kurumunda U.Ö.ye ait tüm bilgi ve belgeleri soruşturma dosyasına
eklemiştir.
4. Soruşturma Sonucunda Verilen Karar
30. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma
kapsamında elde ettiği verileri dikkate alarak 27/6/2014 tarihli ve Sor. No.
2014/44890, K.2014/87627 sayılı karar ile kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"(...)
Aktif intihar eğilimi tıbbi olarak
tespit edilemediğinden özel şekil ve surette takibi tıbbi olarak öngörülmeyen
hükümlünün tedavisinin cezaevi koşullarında ayaktan yapıldığı; hükümlü U.Ö.
hakkında cezaevi idaresi tarafından gerekli tedavi işlemlerinin zamanında
yapıldığı; olay günü koğuşa tek konulmasının bir ihmal ve kasttan
kaynaklanmadığı; olay günü ve saatinde cezaevinin normal işleyişi ve U.Ö.nün
duruşması için cezaevi dışarısına çıkartılmasından kaynaklandığı; olayda
kullanılan çamaşır ipinin koğuşta bulunmasında bir kusur ve ihmalin olmadığı;
kaldı ki intihar düşüncesi olan kişilerin ip dışında (çarşaf, kıyafet, atlet
gibi eşyaları) asıda kullanabildikleri; bu suretle şüphelilerin görevlerini
kötüye kullandıklarına veya ihmal ettiklerine dair yeterli delil ve şüpheye ulaşılamadığı;
olayın U.Ö.nün kendi eylemi ile meydana geldiği ve şüpheli bir durumun
bulunmadığı yönünde vicdani kanı hasıl olduğundan, takibe değer görülmeyen olay
sebebiyle, (...) kovuşturmaya yer olmadığına (...) karar verildi."
31. Başvurucu 23/7/2014 tarihli dilekçesinde özetle Ceza
İnfaz Kurumu Müdürü tarafından oğlunun intihar eğilimine ilk kez 17/3/2014
tarihinde vâkıf olunduğu belirtilmiş ise de oğlunun 7/3/2014 tarihinde de
Hastanede muayene edildiğini, dolayısıyla oğlunun ruhsal bozukluğundan 17/3/2014
tarihinden önce haberdar olunduğunu, oğlunun 7/3/2014 tarihinde Hastaneye sevk
edilmesine rağmen tedavisine başlanmadığını, bu konuda Ceza İnfaz Kurumu
yetkililerinin kusurunun bulunduğunu, 18/3/2014 tarihinde yapılan muayenede
ilaç tedavisine başlanmasına rağmen oğlunun ilaçlarının temin edilmediğini,
idarenin gerekli özen ve dikkati göstermemesi nedeniyle intihar olayının
meydana geldiğini belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın
kaldırılması talebinde bulunmuştur.
32. İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hâkimliği 1/10/2014
tarihli ve 2014/1301 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazının
reddine karar vermiştir.
33. Bu karar 15/10/2014 tarihinde başvurucunun vekiline
tebliğ edilmiştir.
34. Başvurucu 13/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
C. İdari Yargıda Görülen Tam Yargı Davalarına İlişkin
Süreç
35. UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde söz
konusu olay nedeniyle uğradığı zararların tazmini için başvurucunun iki farklı
tam yargı davası açtığı görülmüştür.
36. Başvurucu ile U.Ö.nün iki kardeşi; olayda hizmet
kusuru bulunduğundan bahisle 1.000 TL maddi, 150.000 TL manevi tazminatın
taraflarına ödenmesi istemiyle Bakanlık aleyhine İstanbul 10. İdare
Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.
37. İstanbul 10. İdare Mahkemesi, uyuşmazlık konusu
olayda anne Serfinaz Öztürk'ün destekten yoksun kaldığı miktarın belirlenmesi
amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi raporunda U.Ö.nün vefatı
nedeniyle anne Serfinaz Öztürk'ün destekten yoksun kalma zararının 33.658,39 TL
olduğu belirtilmiştir.
38. İstanbul 10. İdare Mahkemesi 6/10/2015 tarihli ve
E.2014/1633, K.2015/1697 sayılı karar ile maddi tazminat yönünden taleple bağlı
kalınarak 1.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine
karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, ölen kişinin kardeşlerinin her birine ayrı
ayrı 12.500TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
39. Bakanlık, anılan karara karşı temyiz yoluna
başvurmuştur. Bu dava Danıştay önünde derdesttir.
40. Başvurucu ayrıca Bakanlık aleyhine İstanbul 4. İdare
Mahkemesinde ikinci bir dava açmış ve idarenin hizmet kusuru nedeniyle uğramış
olduğu 32.658,39 TL tutarındaki destekten yoksun kalma zararının tarafına
ödenmesi talebinde bulunmuştur.
41. İstanbul 4. İdare Mahkemesi 24/10/2016 tarihli ve
E.2015/2024, K.2016/1719 sayılı kararı ile davanın kabulüne karar vererek
32.658,39 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal
faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir.
42. Bakanlık, anılan karara karşı istinaf yoluna
başvurmuştur. Başvuru formu ve eklerinde istinaf başvurusu hakkında herhangi
bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
43. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezalarının infazında
gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Hapis cezalarının infaz rejimi,
aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:
(...)
f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin
yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu
tedbirin alınması zorunludur.
(...)”
44. 5275 sayılı Kanun’un “Kapalı ceza infaz kurumları”
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve
dış güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya
fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak
mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış
çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve
hükümlünün gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak
iyileştirme yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir."
45. 5275 sayılı Kanun’un “Akıl hastalığı dışında
ruhsal rahatsızlığı olan hükümlülerin cezalarının infazı” kenar başlıklı
18. maddesi şöyledir:
"(1) Hapsedilme ve diğer
nedenlerden kaynaklanan akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup
da ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek
infaz kurumlarına geri gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının
mahsus bölümlerinde infaz edilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilenlerin
cezalarının infazı için belirlenen infaz kurumlarının ihtiyaç duyduğu uzman ve
diğer tıp görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır."
46. 5275 sayılı Kanun’un “Hastalık nedeniyle nakil”
kenar başlıklı 57. maddesi şöyledir:
“Hastaneye sevki zorunlu görülen
hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü Devlet veya üniversite
hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.
Bu hastanelere gönderilen hükümlülerin
başka yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal
tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman
hekim tarafından verilip, başhekim tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi,
tedavinin hangi sebeple bulunduğu hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya
nerede ve ne tür bir tedavi gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür.
Bu durumda da en yakın ve hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite
hastaneleri tercih edilir.
Hükümlünün bu hastanelerde kontrol ve
tedavisinin devam edip etmeyeceğinin sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi
gerekir; aksi hâlde hükümlü ait olduğu kuruma iade edilir.
Hükümlü, acil hâller dışında özel sağlık
kuruluşlarında tedavi edilemez. Acil hâllerin varlığı hâlinde Adalet
Bakanlığına bilgi verilir.
Hükümlü, sağlık nedenleriyle bulunduğu
kurumda kalmasının uygun olmadığı, kurum hekiminin önerisi ve en üst amirinin
isteği üzerine alınacak sağlık kurulu raporuyla belirlendiği takdirde, başka
kurumlara nakledilebilir.”
47. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavi
istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:
“Hükümlü, beden ve ruh sağlığının
korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî
araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum
revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm
koğuşlarında tedavi ettirilir.”
48. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve
tedavisi” kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kurumun sağlık koşullarının
düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi
tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi
sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır."
49. 5275 sayılı Kanun’un “Sağlık denetimi” kenar başlıklı
79. maddesi şöyledir:
"Kurum hekimi, kurumu ayda en az
bir kez denetleyerek genel ve özel önlem alınması gereken hastalıklar ile
kurumda sağlık koşulları yönünden alınması gereken önerileri içeren bir rapor
düzenler ve kurum yönetimine verir."
50. 5275 sayılı Kanun’un “Hastaneye sevk” kenar başlıklı
80. maddesi şöyledir:
"Hükümlünün sağlık nedeniyle
hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından derhâl bir
raporla ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir."
51. 5275 sayılı Kanun’un “İnfazı engelleyecek hastalık
hâli” kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından
yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine
engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir."
52. 6/4/2006 tarihli ve 26131 numaralı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 9. maddesi şöyledir:
"(1) Hapsedilme ve diğer
nedenlerden kaynaklanan akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup
da ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek
kurumlara geri gönderilenlerin cezaları, kurumların belirlenen mahsus
bölümlerinde infaz edilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilenlerin
cezalarının infazı için belirlenen kurumların ihtiyaç duyduğu uzman ve diğer tıp
görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır."
53. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve
Maddeler Hakkında Yönetmelik'in 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Hükümlülerin koğuş, oda ve
eklentilerinde birer adet palto, manto ve mont, iki adet ceket veya ceket
yerine kullanılabilen hırka, dört adet pantolon ve/veya etek, bayan için iki
adet elbise, bir takım eşofman, dört adet gömlek, iki adet kazak, iki takım pijama,
bir spor ayakkabısı, bir kışlık ayakkabı, bir iskarpin, üç adet tişört, iki
adet kravat, bir adet kemer, gerektiği kadar iç çamaşırı, çorap, bir terlik,
havlu ve bir bornoz ile kaşkol, 25/11/1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı
Hakkında Kanuna aykırı olmayan bir adet şapka bulundurulmasına izin
verilir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
54. Mahkemenin 21/9/2017 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
55. Başvurucu;
i. Ümraniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
hükümlü olarak bulunan oğlu U.Ö.nün 20/3/2014 tarihinde kaldığı odada asılı
vaziyette ölü olarak bulunması üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet
Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildiğini, kararın hukuka aykırı olduğunu, ölüm olayının meydana
gelmesine ihmalleriyle sebebiyet veren kişi veya kişiler hakkında kamu davası
ikame edilmesinin hukuk kurallarının bir gereği olduğunu, hâl böyle iken
Savcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın vicdanları
rahatsız ettiğini, somut olayda şüphelilere kusur atfedilmemesinin kabul
edilemez olduğunu,
ii. Hukuk devletinde özgürlüğünden mahrum bırakılan
kişilerin devletin kontrolü altındayken ölümünün yaşam hakkının ihlali
niteliğinde olduğunu, Ceza İnfaz Kurumu Birinci Müdürü tarafından oğlunun
intihar eğilimine ilk kez 17/3/2014 tarihinde vâkıf olunduğu belirtilmiş ise de
Hastane kayıtlarından oğlunun 7/3/2014 tarihinde de Erenköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde muayene edildiğinin
anlaşıldığını, dolayısıyla oğlunun ruhsal bozukluğundan Ceza İnfaz Kurumu
yetkililerinin 17/3/2014 tarihinden önce haberdar olduğunu, oğlu 7/3/2014
tarihinde anılan Hastaneye sevk edilmiş olmasına rağmen ölümün vuku tarihine
kadar tedavi sürecinin başlatılmamış olmasının Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin
kusurunun varlığını tartışmasız kıldığını, yine oğlu 18/3/2014 tarihinde anılan
Hastaneye sevk edilmiş olmasına ve burada yapılan muayene neticesinde ilaç
tedavisine başlanmasına rağmen ölümün vuku tarihine kadar bu ilaçların temin
edilmemiş olmasının idarenin kusurunun varlığına işaret ettiğini, ilaçların
temini için oğlunun başvurusunu beklemenin doğru olmadığını, intihar eğilimi
olan bir kişinin çamaşır ipinin bulunduğu tek kişilik bir odaya konmasının ağır
hizmet kusuru oluşturduğunu, intihar eğilimi olduğu teşhis edilen oğlunun
cezasının Ceza İnfaz Kurumunun mahsus bölümünde infaz edilmesi gerektiğini,
buna rağmen oğlunun eski odasında kalmaya devam ettirildiğini, bu nedenlerle
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile etkili bir soruşturma
yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
56. Bakanlık görüşünde; yaşam hakkı kapsamında “etkili
bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülüğün her olayda mutlaka
cezai işlem başlatmayı gerektirmediği, yaşam hakkına yönelik ihlal iddialarının
kasıtlı bir eylem ile gerçekleştirilmediği durumlarda mağdurlara hukuki, idari
ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olmasının yeterli olabileceği
belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde somut olayla ilgili olarak ise başvurucunun
idari yargıda açtığı tam yargı davalarının derdest olduğu, yaşam hakkına
ilişkin bir ihlal söz konusu ise bu ihlalin giderilmesinin öncelikle idari
makamların ve derece mahkemelerinin yükümlülüğü altında olduğu, Anayasa
Mahkemesinin benzer nitelikteki 2013/1655 numaralı bireysel başvuruda başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verdiği,
başvurucunun şikâyetinin kasti değil ihmale ilişkin bir ölüm iddiasıyla ilgili
olduğu dikkate alındığında başvurucunun idari yargıda açmış olduğu tam yargı
davalarının derdest olması nedeniyle somut olayda olağan başvuru yollarının
tüketilmediğinin değerlendirildiği, bu sebeple başvurunun olağan başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerektiğinin düşünüldüğü belirtilmiştir.
57. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediğine ilişkin iddiasının yerinde
olmadığını belirtmiştir. Başvurucu; başvuru konusu olay gözönüne alındığında
kastın olup olmadığının tartışmaya açık hâle geleceğini, şüphelilerin söz
konusu intihar olayında ağır kusur ve kasıt ile hareket ettiklerini, Ceza İnfaz
Kurumu yetkililerinin oğlu U.Ö.nün sağlık durumunu daha önceden bilmelerine
rağmen hiçbir güvenlik önlemi almamış olmalarının kasıtlarını ortaya koyduğunu,
başvuru konusu olayda kasıt olmadığına ilişkin görüşün kabul edilebilir
olmadığını, oğlunun ölümüne neden olan yetkililerin cezalandırılması
gerektiğini, somut olayda sadece tazminat ödenmesinin mağdur sıfatını ortadan
kaldırmayacağını ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
58. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
59. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...)
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
60. Başvuru konusu olayda yaşanan ölümün kasıtlı bir
eylem sonucu meydana gelmediği ortadadır. Nitekim başvurucu, oğlunun üçüncü
kişi ya da kişilerce öldürülmüş olabileceği yönünde bir iddia da ileri
sürmemiştir. Bu durumda, yaşanan olayda yetkili ve sorumlu olan kişilerin
muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek olayda
ortaya çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri
almamaları gibi bir durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi
gerekmektedir. Çünkü bu gibi durumlarda -birey kendi inisiyatifiyle hangi hukuk
yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine
neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin
yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § § 60-62).
61. Bu nedenle somut olayda başvuru yollarının tüketilip
tüketilmediği konusunda karar verebilmek için devletin Anayasa’nın 17. maddesi
kapsamında yaşam hakkını korumak için sahip olduğu “etkili bir yargısal sistem
kurma” yönündeki pozitif yükümlülüğün kapsamının ve başvuru konusu olayda eğer
varsa bu yükümlülüğün ne ölçüde yerine getirildiğinin tespiti gerekmektedir. Bu
tespitin ise ancak somut olayın koşulları ile yürütülen ceza soruşturmasının
kapsam ve içeriği dikkate alınarak yapılması mümkündür.
62. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının esasla
birlikte incelenmesi gerekmektedir.
b. Esas Yönünden
i. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
(1) Genel İlkeler
63. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını
koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez
haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri
bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan
hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı
sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin
yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin
kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü
bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
64. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin
sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
65. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin
kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla
gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık Koçak ve
diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Cezaevlerinde gerçekleşen
ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için
cezaevi yetkililerinin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini
öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da
bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu
riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları
yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını
incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979,
20/5/2015, § 72). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği,
öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek
faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı
yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§
53; Sadık Koçak ve diğerleri, § 74). Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince
yapılacak incelemede basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir
kusurun cezaevi yetkililerine atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya
konulması gerekmektedir.
66. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının
infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten
mahrum kalmalarının ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim
yaşamalarının doğal bir sonucu olarak psikolojik durumları bozulabilmekte,
dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar
riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin cezaevi
yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi
yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını
önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle
cezaevinde kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip
edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda
eğilimi olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde
kalmalarının temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek
kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi
eşyalara el konması şeklinde bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin
alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73).
67. Bu bağlamda kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama
getirmeyecek ölçüde bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme
ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden
beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin
gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru
konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet
Kaya ve diğerleri, § 74).
68. Ceza infaz kurumunda bulunan veya askerlik vazifesini
yerine getiren bir kişinin sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedavi
türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin -o kişinin bu konulardaki
muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde sağlıklı olmadığının açık
olduğu durumlarda- sadece kendi tercihlerine göre yapılması mümkün değildir
(Mehmet Kaya ve diğerleri, § 82).
69. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı
tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari
bir çerçeve oluşturması gerekmektedir (bkz. § 64). Bu yükümlülük ceza infaz
kurumlarında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de
geçerlidir.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
70. Başvurucu, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. §
55-ii) yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
71. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumunda bulunan kişilerin
yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulması gereken yasal ve idari
çerçevenin oluşturulmadığı yönünde ileri sürülen bir eksiklik bulunmadığı gibi
bu konuda Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken
bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.
72. Dolayısıyla mevcut başvuruda, yukarıda yer verilen
ilkeler çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin U.Ö.nün intihar
etme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin
ortaya konması gerekmektedir.
73. Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde
bulundurma suçundan kesinleşmiş hapis cezalarının infaz edilmesi için 6/2/2014
tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna konulan U.Ö., 7/3/2014 tarihinde Ceza İnfaz
Kurumu psikoloğu ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Psikolog, bu görüşme
neticesinde madde bağımlısı olan U.Ö.nün Ceza İnfaz Kurumu hayatına uyum
sağlamakta zorluk çektiği tespitinde bulunmuştur.
74. U.Ö., cezai ehliyetini ortadan kaldıracak ya da
azaltacak nitelikte bir rahatsızlığının bulunup bulunmadığı hususunun tespiti
amacıyla götürüldüğü Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde 7/3/2014 tarihinde muayene edilmiştir. Muayene neticesinde U.Ö.ye
"madde kullanımına bağlı psikotik bozukluk" ön tanısı
konmuştur.
75. Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu 17/3/2014 tarihinde U.Ö.
ile bir görüşme daha gerçekleştirmiştir. Psikolog, gerçekleştirilen bireysel
görüşme neticesinde U.Ö.nün "madde kullanımına bağlı depresif semptomlar
ve intihar eğilimi" gösterdiği kanaatine varmıştır. Bunun üzerine
18/3/2014 tarihinde Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Adli Polikliniğe sevk edilen U.Ö.nün burada yapılan muayenesi
neticesinde pasif intihar eğiliminin bulunduğu ancak aktif intihar eğiliminin
bulunmadığı değerlendirilmiştir.
76. Yukarıdaki tespitler dikkate alındığında U.Ö.nün,
Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin dikkatini çekebilecek derecede intihara eğilim
gösterdiği değerlendirilmektedir. Aslında bu durum, Hastanenin U.Ö.nün madde
kullanımına bağlı psikotik bozukluklar yaşadığı ve pasif intihar eğiliminin
bulunduğu yönündeki tespitiyle de belgelendirilmiştir. Dolayısıyla U.Ö.nün
kendisine zarar verme riskinin bulunduğunun Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince
bilindiğinin, en azından bilinmesi gerektiğinin kabul edilmesi gerekmektedir.
77. Bu durumda somut olayın koşulları çerçevesinde
U.Ö.nün sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından önleyici
bazı tedbirlerin alınması gerektiği açıktır. Dolayısıyla başvuru formu ve
eklerinin bu kapsamda incelenmesi gerekir.
78. Öncelikle psikolojik rahatsızlığı bulunan bir kişiye
önerilen tedavinin kişinin kendi inisiyatifine bırakılmasının bazı durumlarda
sakıncalı sonuçlara yol açabileceği belirtilmelidir.
79. Somut olayda U.Ö., intihar eğiliminin bulunduğunun
anlaşılması üzerine 18/3/2014 tarihinde Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Polikliniğe sevk edilerek burada muayene
edilmiş ancak muayene neticesinde kendisine önerilen tedavi ile ilgili olarak
herhangi bir destek alamadan intihar ederek yaşamını yitirmiştir.
80. Ceza infaz kurumunda tutuklu ya da hükümlü olarak
bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulan sistemin
yalnızca teoride değil uygulamada da etkili olması gerekir.Somut olayda
18/3/2014 tarihinde Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Adli Polikliniğinde yapılan muayene neticesinde U.Ö.nün pasif intihar
eğiliminin bulunduğu ancak aktif intihar eğiliminin bulunmadığı yönünde
değerlendirmeler yapılmış ve hastaya ilaç tedavisi önerilmiş olmasına rağmen
söz konusu ilaçların Hastane dönüşünde Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri tarafından
satın alınmadığı anlaşılmıştır. Başvuru konusu olayda, Ceza İnfaz Kurumu
yetkililerinin resen harekete geçerek ilaçları temin etmek ve U.Ö.nün reçetede
yazıldığı şekliyle bu ilaçları kullanmasını sağlamak yerine psikolojik
rahatsızlığı bulunan bir kişinin iradesine göre hareket etmeyi tercih ettikleri
ve U.Ö.nün söz konusu ilaçları bir dilekçeyle talep etmesini bekledikleri görülmektedir.
Bu durum, ölümün ilaçların temin edilmemesi nedeniyle meydana geldiği anlamına
gelmemekle birlikte ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve/veya hükümlülerin
yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulan sistemin somut olayda etkili
bir şekilde işlemediğinin açık bir işaretidir.
81. U.Ö.nün sağlık durumu hakkında konulan teşhise ve bu
kapsamda önerilen tedaviye gereken ehemmiyet verilmediğinden U.Ö.nün yaşamının
korunması için ek özel bir tedbir de alınmamıştır.
82. Bu kapsamda, psikolojik sorunları bulunan U.Ö., ceza
infaz kurumlarının bu tarz sorunları bulunan tutuklu ve hükümlüler için ayrılan
özel bölümlerinde kalma imkânı kendisine sağlanmadan ve yaşam hakkının
korunması için hiçbir tedbir alınmadan, dahası kendisine önerilen ilaçlar dahi
verilmeden kendisinden başka kimsenin bulunmadığı bir odaya tek başına
konulmuştur.
83. İntihar eğilimi bulunmayan bir tutuklunun ya da
hükümlünün bulunduğu koğuş, oda veya eklentilerinde çamaşır ipi
bulundurabilmesi başlı başına bir ihlal sebebi olmamakla birlikte somut olayda
olduğu gibi intihar eğilimi bulunan bir kişinin kaldığı odada intihar eylemini
kolaylaştırabilecek nitelikte bir çamaşır ipinin bulundurulması da U.Ö.nün
yaşamının korunması için alınması gereken tedbirler yönünden önemli bir
eksikliktir.
84. Tüm bu koşullar birlikte değerlendirildiğinde somut
olayda, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve/veya hükümlülerin yaşam ve
sağlıklarının korunması için oluşturulan sistemin etkili bir şekilde işlemediği
ve U.Ö.nün yaşamının korunması için gerekli olan tüm tedbirlerin alındığının
söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle U.Ö.nün yaşamının kendi
eylemlerine karşı korunamaması sebebiyle Anayasa'nın 17. maddesinin
gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
ii. Yaşam Hakkı Kapsamında Etkili Bir Soruşturma
Yürütülmediğine İlişkin İddia
(1)Genel İlkeler
86. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı
kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usul
boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasını ve sorumlu
kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini
gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde
yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine
gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu
nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve
pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B.
No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
87. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülük her
olayda mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal
nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59). Ancak somut olay açısından yetkili ve
sorumlu kişilerin muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin yani
olası sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri göz
ardı ederek olayda ortaya çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almamaları gibi bir durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi
gerekmektedir. Çünkü bu gibi durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi
hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye
girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu
kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 60-62).
88. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza
soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını, vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve
sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır.
Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir
suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, tüm yargılamaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği
anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
89. Soruşturmanın etkililiğini ve yeterliliğini temin
etmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını
aydınlatabilecek sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin
toplanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57; Sadık
Koçak ve diğerleri, § 94 ).
90. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini
sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap
verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine
açık olmasıdır. Buna ilave olarak her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
91. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek
soruşturmalarda makul bir hızla gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu
da zımnen mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya
kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir.
Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı
hareket etmeleri, yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde
aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi
ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı
görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz
Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
92. Başvurucu, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. §
55-i) oğlunun ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri
sürmüştür.
93. Yaşanan bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin
delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak
Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucunun oğlunun ölümünün “şüpheli” olduğuna dair iddialarının
soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından karşılanıp
karşılanmadığını nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini
incelemesi gerekebilmektedir.
94. Başvuru konusu olayda yürütülen soruşturma
işlemlerine bakıldığında başvurucunun oğlu U.Ö.nün 20/3/2014 tarihinde A-15
No.lu odada asılı vaziyette bulunması olayı ile ilgili olarak İstanbul Anadolu
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen bir soruşturmanın başlatıldığı,
olaydan haberdar edilen nöbetçi Cumhuriyet savcısının olay yerine intikal
etmesi üzerine onun da hazır bulunmasıyla olay yeri incelemesinin yapıldığı,
olay yerinin fotoğraflarının çekildiği ve krokisinin çizildiği, bu işlemler
sonucunda ayrıntılı bir olay yeri inceleme raporunun hazırlandığı, ölüm
olayının gerçekleştiği gün ölü muayenesi ve akabinde otopsi işlemlerinin
gerçekleştirildiği, gerçekleştirilen otopsi işlemi neticesinde hazırlanan
raporda U.Ö.nün ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğunun tespit edildiği,
soruşturma kapsamında ayrıca, U.Ö.yü asılı vaziyette gören infaz ve koruma
memurları ile Ceza İnfaz Kurumu birinci ve ikinci müdürünün Cumhuriyet savcısı
tarafından ifadelerinin alındığı, U.Ö.nün kişilik yapısının ve sağlık durumunun
nasıl olduğunun tespit edilebilmesi maksadıyla çeşitli araştırmalar yapıldığı,
Ceza İnfaz Kurumunun güvenlik kameraları kayıtlarının bilirkişi marifetiyle
çözümü yapılarak incelendiği ve elde edilen delillerin değerlendirilmesi
neticesinde U.Ö.nün kendi hayatına son vermek suretiyle intihar ettiği sonucuna
varılarak şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve
anılan karara yapılan itirazın reddedildiği görülmektedir.
95. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yapılan araştırmalar dikkate alındığında U.Ö.nün üçüncü kişi ya da kişilerce
öldürülüp öldürülmediğine ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütüldüğü
anlaşılmakla birlikte söz konusu ölüm olayında ilgili kişilerin
cezalandırılmasını gerektirecek nitelikte ağır bir ihmalin bulunup bulunmadığı
hususunda kapsamlı bir araştırmanın yapılmadığı anlaşılmıştır. Başka bir
anlatımla U.Ö.nün üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi neticesinde öldürülüp
öldürülmediği hususu etkili bir şekilde araştırılarak ortaya konmakla birlikte
ölüm olayının cinayet iddiası dışındaki yönlerinin ortaya konulamadığı ve varsa
sorumlu kişilerin belirlenebilmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturmanın
yürütülmediği anlaşılmıştır.
96. Başvuru formu ve ekleri bu kapsamda incelendiğinde
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda gerekli tedavi işlemlerinin Ceza İnfaz
Kurumu idaresi tarafından zamanında yapıldığı belirtilmiş ise de ilaçların
temini hususunda yaşanan gecikme hakkında Savcılık tarafından herhangi bir
değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Başvurucu kovuşturmaya yer olmadığına
dair karara yaptığı itirazda özellikle bu hususa vurgu yapmasına rağmen itiraz
mercii tarafından başvurucunun söz konusu itirazlarını karşılayacak bir
açıklamada bulunulmadığı görülmektedir. Bu durum, soruşturma makamlarının olayı
aydınlatma ve ceza hukuku bağlamında varsa sorumluları tespit etme isteğini
sorgulanır hâle getirmektedir.
97. Soruşturma kapsamında ifadeleri alınan Ceza İnfaz
Kurumu birinci müdürü ile ikinci müdürü, Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu
ve/veya hükümlülerin çoğunda pasif intihar eğiliminin bulunduğunu belirtmiş;
bunun yanı sıra tıbben gözlem altında tutulması konusunda veya aktif intihar
eğilimi bulunduğu yönünde raporu bulunmayan kişiler için özel bir uygulama
yapılmadığını ifade etmişlerdir. Ölüm olayının gerçekleştiği Ceza İnfaz
Kurumunda pasif intihar düşünceleri olan kişiler hakkında ek özel tedbirler
alınmadığı görülmekle birlikte bu uygulamanın tıbben doğru olup olmadığı
hususunda hiçbir araştırma yapılmamıştır. Oysa gerektiği takdirde pasif intihar
eğiliminin ne anlam ifade ettiği ve bu tarz şikâyetleri bulunan Ceza İnfaz
Kurumundaki kişiler hakkında hiçbir ek önlem alınmamasının doğru bir yaklaşım
olup olmadığının araştırılarak bir sonuca varılması yaşam hakkının usule
ilişkin yönü bakımından daha yerinde görünmektedir. Bu husus ile ilgili olarak
ayrıca, Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından tutuklu ve/veya hükümlülerin
çoğunda pasif intihar eğiliminin bulunduğu belirtilmiş ise de bu kişilerin
sayısının tam olarak kaç olduğunun ve bu kişilerin sayısının şüpheli olarak
dinlenen kişilerin ifade ettiği kadar yüksek olup olmadığının tam olarak
açıklığa kavuşturulmadığı da belirtilmelidir.
98. Savcılık, U.Ö.nün psikolojik durumunun tespiti ve
intihar emaresi olarak değerlendirilebilecek davranışlar sergileyip
sergilemediğinin ortaya konulması amacıyla U.Ö.nün oda arkadaşlarının
ifadelerine başvurabilecekken bu kapsamda kimsenin ifadesini almamış ve şüpheli
sıfatıyla dinlenen kişilerin beyanlarıyla yetinmiştir. Savcılık ayrıca U.Ö. ile
birçok görüşme gerçekleştiren ve somut olayda kilit isim olan Ceza İnfaz Kurumu
psikoloğunun beyanına da başvurmamıştır.
99. Soruşturmanın etkililiği konusunda bu bölümde yer
verilen değerlendirmeler bir bütün hâlinde ele alındığında Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada ölüm olayının tüm yönlerinin
ortaya konulamadığı, dolayısıyla somut olayda yürütülen soruşturmanın teoride
olduğu gibi fiilen de hesap verilebilirliği sağlayamadığı kanaatine
varılmıştır.
100. Son olarak etkili bir ceza soruşturması
yürütülmediği yönündeki iddialar bakımından ihlal tespit edilmiş olması
nedeniyle başvurunun özel koşulları çerçevesinde başvuru yollarının
tüketilmediği sonucuna ulaşılamadığı belirtilmelidir.
101. Açıklanan nedenlerle somut olayda yürütülen ceza
soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
102. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
103. Başvurucu, yaşam hakkının ihlalinin tespiti ile
etkili bir soruşturma yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Başvurucu tazminattalebinde bulunmamıştır.
104. Somut olayda, yaşam hakkının hem maddi hem usule
ilişkin yönünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
105. Yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki
yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
106. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç
ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşam hakkının maddi yönünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşam hakkının usule ilişkin yönünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.