logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Murat Günaylı [2.B.], B. No: 2014/18344, 22/9/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MURAT GÜNAYLI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/18344)

 

Karar Tarihi: 22/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Şermin BİRTANE

Başvurucu

:

Murat GÜNAYLI

Vekili

:

Av. Hüseyin ŞİMŞEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, aile konutu olan taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ile özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/11/2014 tarihinde Denizli 2. Aile Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucunun eşi 5/7/2010 tarihinde boşanma davası açmış, Denizli 3. Aile Mahkemesinin 23/2/2011 tarihli kararıyla dava reddedilmiştir. Karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir.

6. Başvurucunun eşi, K. Bankası lehine, çekilen krediye teminat olarak tapuda kendisi adına kayıtlı olan Denizli ili Bağbaşı Mahallesi'nde bulunan dairesi üzerine 22/4/2011 tarihinde ipotek tesis ettirmiştir.

7. Borcun ödenmemesi nedeniyle ilgili Banka tarafından, Denizli 2. İcra Müdürlüğünün 2011/3486 sayılı dosyası ile söz konusu ipotek hakkına istinaden icra ve satış işlemleri başlatılmıştır.

8. Başvurucu, rızası olmadan eşinin aile konutu üzerinde Banka lehine ipotek koydurduğundan bahisle 12/3/2012 tarihinde ipoteğin kaldırılması davası açmıştır. Denizli 2. Aile Mahkemesinin 9/10/2012 tarihli ve E.2012/238, K.2012/831 sayılı kararıyla dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:

"...22/4/2011 tarihinde davalı M. nin ....borcuna karşılık olarak adına kayıtlı davaya konu taşınmaz üzerinde ....borca teminat olarak ipotek verildiği görülmüştür.

İpotek işlemleri sırasında davalı M.nin Topraklık Mahallesi Denizli ve Muratdede Mah. Denizli adreslerini bildirdiği, davalının bu adreslerine ihtarname gönderildiği, 16/8/2011 tarihli tebligatlarda muhatabın adres değiştirmesi nedeniyle tebligatın yapılamadığı anlaşılmıştır.

Muhtarlıktan gelen cevabi yazıda davaya konu taşınmazın tarafların aile konutu olduğu ve burada oturdukları bildirilmiş olmasına rağmen, nüfus müdürlüğünden tarafların nüfustaki mernis kayıtları ve müracaat tarihleri sorulmuş, tarafların 8/1/2008 tarihinde mernis adresi olarak Topraklık Mahallesi ...Denizli adresini ikamet adresi olarak beyan ettikleri, 13/6/2011 tarihinde ise nüfusa Bağbaşı mahallesi, Denizli adresini ikamet adresi olarak belirttikleri görülmüştür.

Davanın konusu evlilik birliği sırasında aile konutu olarak kullanılan taşınmazda eşin rızası alınmadan konulmuş olan ipoteğin kaldırılmasına ilişkin olup, dosyaya gelen nüfus kayıt bilgilerinden, boşanma dosyasından, ipotek tesis edilirken beyan edilen adresten anlaşıldığı üzere tarafların arasında Denizli 3. Aile Mahkemesinde 5/7/2010 ile 23/2/2011 tarihleri arasında boşanma davası görüldüğü, ipoteğin boşanma davasının sonuçlanmasından sonra 22/04/2011 tarihinde tesis edildiği, nüfustan gelen ve tarafların beyanına göre tarafların 08/01/2008 tarihi ile 13/6/2011 tarihleri arasında aile konutu olarak Topraklık Mahallesi ...Denizli adresini kullandıkları, boşanma davasının reddinden ve ipoteğin tesisinden sonra davalı M. adına kayıtlı Bağbaşı'ndaki evlerine taşındıkları, ipoteğin tesis edildiği dönemde gerek nüfus kaydına gerekse davacının kardeşi M. G.'nın da beyanına göre tarafların davaya konu taşınmazı aile konutu olarak kullanmadıkları anlaşılmış olup, TMK.nundaki düzenlemenin amacı evlilik birliğinin devamı sırasında eşlerden birinin diğerini mağdur edecek şekilde ve aile konutundan çıkartılmasına sebep olacak muamelelerde bulunmasını engellemek amacıyla getirilmiş olup, tarafların o dönem aile konutu olarakbaşka konutta ikamet etmeleri karşısında davacının iddiaları yerinde görülmeyerek ipoteğin kaldırılması talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..."

9. Denizli 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 21/2/2013 tarihli ve 2013/75 sayılı kararıyla, Denizli 2. Aile Mahkemesinin E.2012/238 sayılı kararının Yargıtay incelemesi sonuçlanıncaya kadar Denizli 2. İcra Müdürlüğünün 2011/3486 sayılı dosyasında yürütülen icra ve satış işlemlerinin tedbiren durdurulmasına hükmedilmiştir.

10. İpoteğin kaldırılması davasının reddine dair Denizli 2. Aile Mahkemesinin 9/10/2012 tarihli ve E.2012/238, K.2012/831 sayılıkararı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15/5/2014 tarihli ve E.2014/7856, K.2014/11340 sayılı ilamıyla onanmıştır. Onama kararı gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı bankanın kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığının anlaşılmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına,"

11. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 22/9/2014 tarihli ve E.2014/18608, K.2014/17996 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

12. Söz konusu karar başvurucu vekiline 28/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 24/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

1. İlgili Mevzuat

13. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesi şöyledir:

"Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.

Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.

Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir.

Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur."

2. İlgili Yargı Kararları

14. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11/3/2013 tarihli ve E.2012/14380, K.2013/6484 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 “Dava konusu taşınmazın tapu kaydında ipotek tesisine ilişkin işlemden önce aile konutu olduğuna ilişkin bir şerh bulunmadığına göre, lehine ipotek tesis edilmiş olan banka iyi niyetli ise bu kazanımının korunacağında kuşku yoktur (TMK md.1023). Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda aıl olan iyi niyetin varlığıdır (TMK md.3/1)…”

15. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/4/2015 tarihli ve E.2013/2-2056, K.2015/1201 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“…Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili ile davalının 15.06.1982 tarihinden bu yana evli olduklarını, davalı eş adına tapuda kayıtlı olup 1997 yılından itibaren müşterek çocukları ... ile birlikte yaşadıkları ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 194. maddesi anlamında aile konutu niteliğinde bulunan taşınmazın, davalı eş tarafından müvekkilinin bilgisi ve muvafakati dışında, dava dışı ... Makine Boya San. Tic. Ltd. Şti. ile diğer davalı ... Bankası arasında imzalanan kredi sözleşmesinin teminatı olarak davalı banka lehine ipotek ettirildiğini, kredi borcunun ödenmemesi üzerine davalı bankaca başlatılan icra takibi üzerine bu durumdan haberdar olunduğunu, davalıların kötüniyetli olduklarını, müvekkilinin ipotek işlemine açıkça muvafakatinin bulunmadığını ileri sürerek, aile konutu üzerine konulan ipoteğin kaldırılmasını ve icra takibinde taşınmazın satışının teminatsız olarak durdurulmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı ...Bankası vekili, dava konusu taşınmazın tapu kaydında aile konutu olduğuna dair bir şerhin bulunmadığını, müvekkili bankanın iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, TMK’nın 194/1. maddesinde eşlerin fiil ehliyetine getirilen sınırlamanın aile konutuna şerhin konulması ya da konulmaması koşuluna bağlanmadığı, üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmamasının herhangi bir öneminin bulunmadığı, eldeki davada davacı eşin rızası alınmaksızın aile konutunun ipotek olarak davalı eş tarafından gösterilmesinin TMK’nın 194/1 maddesine aykırılık teşkil ettiğinden bahisle davanın kabulü ile dava konusu aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına dair verilen karar, davalı ...Bankası vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yukarıda açıklanan nedenlerle oyçokluğu ile bozulmuştur.

Mahkemece, önceki gerekçelerle ipoteğin kaldırılmasına dair ilk kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davalı ...Bankası vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ipotek işleminin davacı ve ipotek veren davalı ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasına göre, bu hususun davacının ipotek işleminden haberdar olup bu işleme muvafakat ettiği anlamına gelip gelmediği noktasında toplanmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi konulmuş olmasa da eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır.

Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.

TMK'nın 193. maddesi ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte TMK'nın 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi tek başına bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir.

TMK'nın 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle sözkonusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir (GÜMÜŞ, Mustafa Alper, Türk Medeni Kanununun Getirdiği Yeni Şerhler; Vedat Kitapçılık, İstanbul 2007, Birinci Basıdan İkinci Tıpkı Bası, 41-42 sh.).

Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötüniyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin açık rızası şarttır.

Somut olayda, davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davalı banka tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır. Yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde ipotek işleminin, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasının da önemi bulunmamaktadır. Bu durumda, TMK'nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; ipotek işleminin kurulmasına neden olan, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediden ve dolayısıyla da ipotek işleminden davacı eşin haberdar olmadığını kabul etmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup; direnme kararının onanması gerekir…”

16. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve E.2015/26117, K.2016/6947 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 “ Davacı malik olmayan eş, aile konutu niteliğinde bulunan taşınmazın, malik olan davalı eş tarafından “açık rızası bulunmadan" davalı banka lehine ipotek ettirildiğini ileri sürerek, aile konutu üzerine konulan ipoteğin kaldırılmasını talep etmiş, davalı banka ise dava konusu taşınmazın tapu kaydında aile konutu olduğuna dair bir şerhin bulunmadığını, bankanın iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, bankanın kötü niyetinin ispatlanamadığı gerekçesi ile talebinin reddine karar verilmiştir. Hukuk Genel Kurulu “emsal davalarda" gerekçesi aşağıya “aynen" alınan 2013/2- 2056 esas, 2015/1201 karar ve 15.04.2015 günlü kararı ile “yeni bir uygulamaya” geçmiştir. Hukuk Genel Kurulunun benzer davalarda da sürdürülen yeni uygulaması Dairemiz tarafından da benimsenmiş olup Dairemiz emsal bütün davalarda Hukuk Genel Kurulunun aşağıdaki görüşlerine aynen katılmaktadır. Emsal Hukuk Genel Kurulu kararında yer alan yerel mahkemenin “direnme gerekçesinde" açıkça belirtildiği üzere Türk Medeni Kanununun 194. madde hükmü ile eşlerin fiil ehliyetine getirilen sınırlama aile konutuna şerhin konulması ya da konulmaması koşuluna bağlanmadığı gibi işlem tarafı olan üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmamasının da herhangi bir önemi bulunmamaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi “konulmuş olmasa da” eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Zira dava konusu taşınmaz şerh konulmasa dahi aile konutudur. Eş söyleyişle şerh konulduğu için aile konutu olmamakta aksine aile konutu olduğu için şerh konulabilmektedir. Bu nedenle aile konutu şerhi konulduğunda, konulan şerh “kurucu” değil “açıklayıcı” şerh özelliğini taşımaktadır.

Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, “emredici” niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.Türk Medeni Kanununun 193. hükmü ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte Türk Medeni Kanununun 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “aile birliğinin korunması" amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça" aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi tek başına" bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma “ancak diğer eşin açık rızası alınarak" yapılabilir.

Türk Medeni Kanununun 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin "açık" olması gerekir (Mustafa Alper GÜMÜŞ, Türk Medeni Kanununun Getirdiği Yeni Şerhler; Vedat Kitapçılık, İstanbul 2007, Birinci Basıdan İkinci Tıpkı Bası, s. 41-42). Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötüniyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin “açık rızası" şarttır.

Yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde eşin "açık rızası" alınmadan yapılan işlemin Hukuk Genel Kurulunca da açıkça ifade edildiği üzere "geçerli olduğunu" kabul etmek imkansızdır. Eş söyleyişle eşin "açık rızası alınmadan" yapılan işlemin "geçersiz olduğunu" kabul etmek zorunludur. Hal böyle olunca, mahkemece Hukuk Genel Kurulunca benimsenen yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına ve taşınmaz üzerine aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ret hükmü kurulması usul ve yasaya aykırıdır.…”

17. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 16/2/2010 tarihli ve E.2009/21405, K.2010/3267 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“…Mahkemece, gayrimenkul üzerine aile konutu şerhi konduktan sonra eşin muvafakati alınmadan haciz konduğu ve bu yerin şikayetçi eş ile iki çocuğunun ikametine özgülendiğinden T.M.K.194. maddesi gereğince haczin kaldırılması ile satışın durdurulmasına karar verilmiştir. T.M.K'nun 194.maddesi aynen “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” hükmünü içermektedir. Yasal bu düzenleme, aile konutunun tapu sicilinde maliki olan borçlunun borcundan dolayı alacaklıların yapacakları icra takibi sonucu satışına engel teşkil etmez.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, 4721 sayılı Kanun'un 194. maddesinin birinci fıkrasına göre rızası olmaksızın aile konutu üzerine ipotek koydurulması imkânı bulunmamasına rağmen Derece Mahkemesinin yaptığı yorumla aile kurumunu ticari unsurlar karşısında ikincil duruma düşürdüğünü, ayrıca Yargıtayın onama kararındaki gerekçesinde Bankanın kötü niyetli olduğunun ispat edilememesi nedenine yer verildiğini, buna göre Yargıtayın dava konusu konutun aile konutu olduğunu dolaylı olarak kabul etmiş olmasına rağmen bozma yerine kararı onadığını, bu nedenle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığını belirterek adil yargılanma ve ailenin korunması haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

20. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

21. Başvurucu, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı ve yargılama sürecindeki mahkeme kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediği hususunun yanı sıra Anayasa'nın 41. maddesinde tanımlanan ailenin korunması hakkının da ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ailenın korunması hakkına ilişkin iddiasını ipotek konusu evin aile konutu olduğu ve rızası olmaksızın aile konutunun ipotek edilemeyeceği tezine dayandırmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemesi kararında ipotek işlemi tarihinde söz konusu konutun aile konutu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla uyuşmazlık, ipotek konulan evin, ipotek tarihinde "aile konutu" olarak korunması gereken nitelikte olup olmadığı hususundan kaynaklanmakta olup başvurucunun ailenin korunması hakkına yönelik müdahale iddiasını münhasıran yargılamanın sonucuna dayandırdığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi uygun görülmüştür (İsmet Yağcı, B. No: 2013/6712, 26/6/2014, § 13).

1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, aile konutu olduğunu iddia ettiği taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması talebinin mahkemece reddedildiği ve bu ret kararında taşınmazın aile konutu olmamasına dayanıldığını, Yargıtay onama kararında ise bankanın kötü niyetli olduğunun ispat edilememesi gerekçesine yer verildiğini, buna göre Yargıtayın dava konusu konutun aile konutu olduğunu dolaylı olarak kabul etmiş olmasına rağmen bozma yerine kararı onadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

23. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

24. Başvuru konusu olayda tapuda başvurucunun eşi adına kayıtlı olan taşınmaz üzerinde bir banka adına ipotek tesis edildiği, Denizli 2. İcra Müdürlüğünün 2011/3486 sayılı dosyası ile belirtilen ayni hakka istinaden icra işlemlerinin başlatıldığı, başvurucunun rızası olmadığı hâlde eşi tarafından aile konutu üzerine ipotek koydurulduğundan bahisle ipoteğin kaldırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır. Denizli 2. Aile Mahkemesinin 9/10/2012 tarihli ve E.2012/238, K.2012/831 sayılı kararıyla "...tarafların arasında Denizli 3. Aile Mahkemesinde 05/07/2010 ile 23/02/2011 tarihleri arasında boşanma davası görüldüğü, ipoteğin boşanma davasının sonuçlanmasından sonra 22/4/2011 tarihinde tesis edildiği, nüfustan gelen ve tarafların beyanına göre 8/1/2008 tarihi ile 13/6/2011 tarihi arasında aile konutu olarak Topraklık Mahallesi ...Denizli adresini kullandıkları, boşanma davasının reddinden ve ipoteğin tesisinden sonra davalı M. adına kayıtlı Bağbaşındaki evlerine taşındıkları, ipoteğin tesis edildiği dönemde gerek nüfus kaydına gerekse davacının kardeşinin beyanına göre tarafların davaya konu taşınmazı aile konutu olarak kullanmadıkları anlaşılmış olup, Türk Medeni Kanunu’ndaki düzenlemenin amacının, evlilik birliğinin devamı sırasında eşlerden birinin diğerini mağdur edecek şekilde ve aile konutundan çıkartılmasına sebep olacak muamelelerde bulunmasını engellemek olduğu, tarafların o dönem aile konutu olarak başka konutta ikamet etmeleri karşısında dava konusu taşınmazın ipoteğin tesis edildiği aşamada tarafların aile konutu olmadığının tespit edildiği" belirtilerek davanın reddedildiği görülmüştür. Bu karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15/5/2014 tarihli ve E.2014/7856, K.2014/11340 sayılı ilamıyla onanmıştır. Yargıtay onama kararında “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı bankanın kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığının anlaşılmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına” gerekçesine yer verilmiştir.

25. Yargıtay kararlarında somut olayda olduğu gibi tapu kaydına aile konutu şerhinin konulmadığı durumlarda, aile konutunun üçüncü şahıslarca edinilmesi yönünden Türk Medeni Kanunu'nun iyi niyete dair hükümleri dikkate alınmakta iken Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/4/2015 tarihli ve E.2013/2- 2056, K.2015/1201 sayılı kararı ile yeni bir uygulamaya geçildiği, buna göre aile konutunun maliki olan eşin, aile konutu üzerinde yapacağı tasarruflara diğer eşin açık rızasının bulunduğunun ispatlanmasının gerekli olduğu yaklaşımının benimsendiği anlaşılmıştır. Ancak söz konusu kararda, bu koşulun uygulanabilmesi için öncelikle üzerinde tasarruf edilen konutun "aile konutu" niteliğinde olduğunun ortaya konulması gerektiği belirtilmiştir.

26. Somut olayda başvurucu, Yargıtay onama kararında bankanın kötü niyetli olduğunun ispat edilememesi gerekçesine yer verildiğini, buna göre Yargıtayın dava konusu konutun aile konutu olduğunu dolaylı olarak kabul etmiş olduğunu belirtmek suretiyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de ilk derece mahkemesince söz konusu konutun ipoteğin tesisi aşamasında aile konutu niteliğinde olmadığı ve tarafların daha önce bu nitelikte kullandıkları başka bir konut bulunduğu gerekçesiyle ipoteğin kaldırılması davası reddedilmiştir. Yargıtay onama kararında ilk derece mahkemesi kararının gerekçesi isabetli bulunarak ve bu gerekçeye ek olarak o tarihte Yargıtay tarafından kabul edilen "iyi niyet" hükümlerine dair açıklamalar da yapılarak hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi de reddedilmiştir. Bu nedenle yerel mahkeme gerekçesini benimsediği anlaşılan Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğu iddialarının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

27. Açıklanan nedenlerle, temyiz makamı kararlarının gerekçelerinde açık bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

28. Başvurucu rızası olmaksızın aile konutu üzerine ipotek koydurulması imkânı bulunmamasına rağmen mahkemenin, yaptığı yorumla aile kurumunu ticari unsurlar karşısında ikincil duruma düşürdüğünü, ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken adil olmayan bir yargılama sonucu davanın reddine hükmedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

30. Somut olayda, başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince aile konutunun tekliği prensibinden hareket edilen ve bu nedenle ipoteğin tesisi tarihinde başvurucu ve eşinin aile konutu olmadığı tespit edilen taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması talebinin reddiyle sonuçlanan yargılamada, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik içermediği anlaşılmıştır.

31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA, 22/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Murat Günaylı [2.B.], B. No: 2014/18344, 22/9/2016, § …)
   
Başvuru Adı MURAT GÜNAYLI
Başvuru No 2014/18344
Başvuru Tarihi 24/11/2014
Karar Tarihi 22/9/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, aile konutu olan taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ile özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 194
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi