logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Özlem Terzioğlu [2.B.], B. No: 2014/19341, 21/11/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖZLEM TERZİOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/19341)

 

Karar Tarihi: 21/11/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Özlem TERZİOĞLU

Vekili

:

Av. Serhat Taylan TERZİOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kıdem tazminatı alacağı nedeniyle açılan davanın aynı maddi olaya dayanılarak açılan başka bir davada verilen kararın aksi bir sonuca ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/12/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1977 doğumlu olup Uşak'ta ikamet etmektedir.

A. Uyuşmazlığın Arka Planı

9. Başvurucu 22/7/1998 ile 1/8/2005 tarihleri arasında İstanbul'da faaliyet gösteren H.T.L. Limited Şirketinde (H. Ltd. Şti.) çalışmıştır. Başvurucu 1/8/2005 tarihinde hizmet akdini feshetmiştir.

10. Başvurucu kıdem tazminatının tahsili amacıyla H. Ltd. Şti. aleyhine İstanbul Anadolu 3. İcra Müdürlüğünde icra takibi başlatmıştır. H. Ltd. Şti.nin itirazıyla takibin durması üzerine açılan itirazın iptali davası neticesinde İstanbul Anadolu 14. İş Mahkemesi 6/2/2008 tarihli kararıyla itirazın iptaline ve takibin devamına karar vermiştir.

11. H. Ltd. Şti. ile merkezi Kocaeli'de bulunan Ö.N.L.S. Limited Şirketi (Ö. Ltd. Şti.) arasında 16/10/2007 tarihli bir protokol yapılmıştır. Bu protokole göre H. Ltd. Şti. "H" markasını, faaliyet gösterdiği adresi ve faaliyet gösterdiği adresteki menkul malları Ö. Ltd. Şti.ne devretmeyi taahhüt etmiştir.

12. 18/10/2007 tarihinde Kadıköy 7. Noterliğinde düzenlenen marka devir sözleşmesi ile H. Ltd. Şti. "H" markasını Ö. Ltd. Şti.ne devretmiştir. Ayrıca Ö. Ltd. Şti. finansal kiralama yoluyla adreste bulunan tıbbi cihazları devralmıştır. Ö. Ltd. Şti. 23/10/2007 tarihinde tescil ettirdiği Kızıltoprak Kadıköy şubesinin adresi olarak H. Ltd. Şti.nin faaliyet gösterdiği adresi göstermiştir.

13. H. Ltd. Şti. tarafından verilen bir gazete ilanında "[H.] Tanı Laboratuarları yenilenen yönetim anlayışı, her biri konusunda uzman hekim ve çalışanlarıyla hizmette maksimum kalite amaçlayan [N.] bünyesine katılmış olmanın onur ve gururunu yaşamaktadır." ibarelerine yer verilmiştir.

14. H. Ltd. Şti. 20/11/2007 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi'nde tescil ve ilan edilen Ortaklar Kurulu kararıyla unvanını O. T. T. L. Limited Şirketi olarak değiştirmiş ve faaliyetlerini bu unvan altında yürütmeye devam etmiştir.

B. Başvurucu Tarafından Ö. Ltd. Şti.ne Karşı Açılan Dava

15. Başvurucu 2/12/2013 tarihinde 7.541,11 TL kıdem tazminatı alacağının faiziyle birlikte tazmini istemiyle Ö. Ltd. Şti.ne karşı İstanbul Anadolu 16. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde Ö. Ltd. Şti.nin H. Ltd. Şti.ne ait işyerini devralması nedeniyle 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 6. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca devirden önce doğmuş bulunan kıdem tazminatı alacağından müteselsilen sorumlu olduğu ileri sürülmüştür.

16. Davalı Ö. Ltd. Şti.nin savunmasında Şirketlerinin sadece"H" markasını devraldığı, işyerini devralmadığı belirtilmiş ve bu nedenle H. Ltd. Şti.ne ait kıdem tazminatı borcundan sorumlu tutulamayacağı ifade edilmiştir.

17. Mahkeme 3/4/2014 tarihli kararıyla davayı husumet yokluğundan reddetmiştir. Kararda; H. Ltd. Şti.nden 1/8/2005 tarihinde ayrılan başvurucunun, bu Şirketi 14/10/2007 tarihinde devralan Ö. Ltd. Şti.nden işçilik alacaklarını talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesine dayanılmıştır. Mahkemeye göre, davalı Şirket ile başvurucu arasında işçi işveren ilişkisi bulunmamaktadır. Mahkeme ayrıca davacı Şirketin başka bir unvan altında faaliyetlerini sürdüren H. Ltd. Şti.ni devralmadığı, sadece markasını ve tıbbi cihazlarını satın aldığı kanaatini açıklamıştır. Mahkeme son olarak başvurucunun H. Ltd. Şti. aleyhine başlattığı icra takibinin derdest bulunması ve alacağını H. Ltd. Şti.nden tahsil etmesinin mümkün olması nedeniyle davalı Şirkete karşı dava açmasında hukuki yararının da bulunmadığını vurgulamıştır.

18. Başvurucu, kararı temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde, Mahkemenin ulaştığı kanaatin Yargıtayın önceki kararlarına aykırı olduğu belirtilmiştir. Başvurucu; Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 31/10/2013 tarihli ilamıyla, H. Ltd. Şti. ile Ö. Ltd. Şti. arasındaki ilişkinin marka devrinden ibaret olmadığının, işyeri devri mahiyetinde olduğunun ve her iki Şirket arasında fiilî ve hukuki bağın bulunduğunun kabul edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, bu nedenle davalı şirketin kıdem tazminatının ödenmesinde müteselsilen sorumlu bulunduğunu vurgulamıştır.

19. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi (Daire) 11/9/2014 tarihli kararıyla, temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar vermiştir. Nihai karar 25/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 3/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Başvurucu Tarafından Emsal Gösterilen Dava

21. Başvurucu ile aynı işyerinde (13/7/1998 ile 15/6/2005 tarihleri arasında) H. Ltd. Şti.ne bağlı olarak çalışan N.İ. 15/6/2005 tarihinde iş akdini feshetmiştir.

22. N.İ. tarafından 23/12/2008 tarihinde Ö. Ltd. Şti. aleyhine Kadıköy 2. İş Mahkemesinde kıdem ve ihbar tazminatının tazmini istemiyle dava açılmıştır.

23. Anılan Mahkemece 20/12/2011 tarihinde verilen kararla dava husumet yokluğundan reddedilmiştir. Kararda her iki şirket arasındaki ilişkinin marka devrinden ibaret olduğu, işyeri devrinin söz konusu olmadığı gerekçesine dayanılmıştır.

24. Ancak Daire 18/12/2012 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. Daire; her iki Şirket arasında akdedilen 16/10/2007 tarihli protokolde yer alan hükümlere, Ö. Ltd. Şti.nin H. Ltd. Şti.ne ait adreste şube açmasına, H. Ltd. Şti.nin tıbbi cihazlarını finansal kiralama yoluyla devralmış olmasına ve ayrıca gazete ilanında yer alan ifadelere işaret ederek her iki Şirket arasında fiilî ve organik bir bağın bulunduğu sonucuna ulaşmıştır. Daire sonuç olarak her iki Şirketin de başvurucunun kıdem tazminatı alacağından müteselsilen sorumlu olduklarının altını çizmiştir. Daire ayrıca, aynı maddi olaya ilişkin başka kararının da aynı yönde olduğuna dikkat çekmiştir.

25. Bozma kararına uyan ilk derece mahkemesi kıdem tazminatı yönünden davayı kabul ederek Ö. Ltd. Şti. tarafından N.İ.ye 9.178,05 TL kıdem tazminatının faiziyle birlikte ödenmesine hükmetmiştir.

26. İlk derece mahkemesi kararı Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 31/10/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

27. 4857 sayılı Kanun'un "İşyerinin veya bir bölümünün devri" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“... işyerinin bir bölümü hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde ... [işyerinin] bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.

...

Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte sorumludurlar....

...”

B. Uluslararası Hukuk

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

 “Herkes, medeni hak ve yükümlülükleri hakkında karar verilmesi için ... bir yargı merciinde ... adil ... bir şekilde yargılanma hakkına sahiptir. "

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan hukuki belirliliğin Sözleşme'nin bütün maddelerinde mündemiç olduğunu belirtmektedir. (Iordan Iordanov/Bulgaristan, B. No: 23530/02, 2/7/2009, § 47). AİHM'e göre hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve kişilerin mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi yargı sistemine itimadı azaltarak yargısal bir belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57). Ancak bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, § 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58). AİHM, içtihat farklılıklarının farklı coğrafi bölgelerde yetkili birden fazla yargısal otoritenin var olduğu yargısal sistemlerde doğal olduğunu vurgulamaktadır (Iordan Iordanov/Bulgaristan, B. No: 23530/02, 2/7/2009, § 47; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51). Hatta içtihat farklılığı aynı mahkeme içinde de söz konusu olabilir. Bu durum kendi başına Sözleşme'ye aykırılık teşkil etmez (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51). Fakat AİHM, yüksek mahkemelerin bu yargısal otoriteler arasındaki içtihat farklılıklarını giderme rolünün bulunduğunu ifade etmektedir (Iordan Iordanov/Bulgaristan, § 47).

30. AİHM -açık keyfîliğin bulunması hâli hariç- ulusal mahkemelerin iç hukuk kurallarına ilişkin yorumlarını sorgulama rolünün bulunmadığını belirtmektedir. AİHM; aynı şekilde ulusal mahkemelerce açıkça verilen farklı kararları -açıkça benzer olan davalara ilişkin olsa bile- kıyaslama gibi bir işlevinin bulunmadığını, ulusal mahkemelerin hukuk kurallarını yorumlama hususundaki bağımsızlığına saygı gösterilmesi gerektiğini ifade etmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 50).

31. AİHM; dinamik ve evrimsel bir yaklaşımın sürdürülememesinin hukukun gelişimini ve hukukta reformu engelleyeceğinin, bu nedenle içtihat değişikliğinin tek başına etkin adalet yönetimine aykırı olmadığının altını çizmektedir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). AİHM'e göre, mahkeme içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05 ... 17293/05, 30/11/2010, § 28). Ancak yerleşmiş yargısal pratiğin de içtihat değişikliğinin gerekçelendirildiği kararda dikkate alınması gerekir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, § 38). Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).

32. AİHM, hukuki belirlilik şartının ve meşru beklentilerin korunması gereğinin yerleşik içtihadın sürdürülmesini içermediğinin altını çizmekte ancak iyi temellere oturmuş yerleşik içtihadın varlığının yüksek mahkemeye içtihattan ayrılmayı haklılaştıran daha sağlam gerekçeler açıklama görevi yüklediğini ifade etmektedir. AİHM'e göre yüksek mahkemenin yerleşik içtihattan farklı karar verilmesinin sebebi hakkında başvurucuya detaylı açıklama yapma sorumluluğu bulunmaktadır (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, § 38).

33. AİHM birçok kararında "esaslı ve uzun süreli içtihat farklılıkları"nın adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine hükmetmiştir. AİHM, esaslı ve uzun süreli içtihat farklılığının varlığının tespitinde yargısal pratikteki istikrarsızlığı giderecek mekanizmaların bulunup bulunmadığının ve gerekmesi durumunda bu mekanizmaların etkili bir şekilde işletilip işletilmediğinin önem taşıdığına işaret etmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 53). AİHM, yargısal uygulamalardaki istikrarsızlığın yol açtığı hukuki belirsizliklerin ve kararlar arasındaki farklılığı giderecek mekanizmaların bulunmamasının adil yargılanma hakkını zedeleyeceğinin altını çizmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 54). AİHM'e göre, devletin hukuk sistemini uyumsuz yargısal kararlar verilmesini önleyecek şekilde biçimlendirme yükümlülüğü bulunmaktadır (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 55).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

35. Başvurucu, çalıştığı işyerinin Ö. Ltd. Şti.ne devredilmesi nedeniyle anılan Şirketin önceki dönemlere ilişkin kıdem tazminatı alacağından H. Ltd. Şti. ile birlikte müteselsilen sorumlu olduğunu belirtmektedir. Başvurucu, aynı işyerinde çalışan N.İ. tarafından aynı sebeple açılan davada Yargıtayın işyeri devrinin varlığını tespit ederek Ö. Ltd. Şti.nin kıdem tazminatının ödenmemesinden sorumluluğunun bulunduğu sonucuna ulaştığı hâlde bu davada aksi yönde verilen mahkeme kararının onanmış olmasından yakınmaktadır.

B. Değerlendirme

36. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban, B. No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 53).

39. Adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.

40. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).

41. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir(Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).

42. İlgili mevzuatın ilk defa yorumlanmasında yetki ve görevleri açısından farklı durumlarda bulunan mahkemeler arasında farklılıklar oluşması doğaldır. Diğer bir deyişle değişik yargı kademelerinde görev alan hâkimlerin tamamının ilk defa uygulanan bir kuralı aynı şekilde yorumlamaları mümkün olmayabilir. Ancak böylesi bir durumda mahkemelerin uygulamaları arasındaki uyumu ve içtihat birliğini sağlamaya yönelik mekanizmalar önem taşımaktadır (İslam Şahin, B. No: 2014/7280, 21/1/2016, § 54; Uğur Çelik, B. No: 2015/20244, 15/6/2016, § 53). Yüksek mahkemelerin temel fonksiyonlarından biri de yargı kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamanı gerektirdiği açıktır (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 56).

43. Bir kanun hükmüne ilişkin içtihadın henüz yerleşik hâle gelmediği bir aşamada o hükmün yargı organlarınca farklı biçimlerde yorumlanabilmesi hukukun doğası gereğidir. Zira hukukta nesnelliğin sağlanabilmesi açısından hukuk kurallarının belli ölçüde soyut kavramlar içermesi kaçınılmazdır. Nesnel hukuk kurallarının maddi alemde gerçekleşen olaylarla birebir örtüşmesi ve bunlara uygulanması ise her zaman mümkün olamayabilmektedir. Öte yandan hukuk kurallarının kapsamının tespitinde kural koyucu ne kadar titiz davranırsa davransın kuralın yürürlüğe girmesinden ve uygulanmaya başlamasından sonra öngörülemeyen bazı yeni durumların ortaya çıkması da mümkündür. Bu gibi hâllerde kuralın yetkili otoritelerce ve özellikle yargı organlarınca yorumlanması zorunlu hâle gelmektedir. Kuralı yorumlayan otoritelerin birden fazla olması, bazı hâllerde kuralın birden fazla yorumunu önlenemez kılmaktadır. Dolayısıyla hukuk kurallarının bu niteliği dikkate alındığında bir kanun hükmünün yargı organlarınca farklı biçimde yorumlanabilmesi ve kurala ilişkin farklı içtihatların varlığı, tek başına kuralın belirsiz ve öngörülemez olduğu yargısına ulaşmayı haklı kılmaz. Bununla birlikte birden fazla içtihadın varlığı, hukuk kurallarının temel bir özelliği olan bireyin davranışını yönlendirebilme gücünü zayıflatacak bir boyuta ulaşmışsa kamu düzeninin bozulduğundan söz edilebilir. Bu durumda bireylerin hangi içtihada göre davranışlarını yönlendirecekleri belirsizleşeceğinden öngörülebilirlik ortadan kalkar (Mehmet Arif Madenci, § 84).

44. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları bir kararın belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya çıkartır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir (Türkan Bal, § 64).

45. Uyuşmazlığın çözümünde etkili olan maddi vakıaların değerlendirilmesi, yorumlanması ve nitelendirilmesi derece mahkemelerinin takdirindedir. Maddi vakıalar, uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarından farklı olarak sadece somut bir olayı ilgilendirdiğinden ancak somut olayın koşulları çerçevesinde yorumlanabilir ve anlamlandırılabilir. Somut olayın tek bir uyuşmazlığa konu edildiği durumlarda maddi vakıalara ilişkin olarak mahkemeler arasında görüş ayrılığı oluşması mümkün değildir. Buna mukabil aynı olay çerçevesinde birden fazla uyuşmazlığın birden fazla mahkemede görüldüğü hâllerde farklı mahkemelerin aynı olay kapsamındaki bir maddi vakıayı farklı değerlendirmesi ve yorumlaması mümkündür. Maddi vakıanın farklı yorumlanmasına bağlı olarak aynı olaya ilişkin uyuşmazlıklarda farklı sonuçlara ulaşılması ve birbiriyle çelişen kararlar verilmesi olasıdır. Bu durumda da aynı maddi vakıanın farklı değerlendirilmesine bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi söz konusu olabilir.

46. Mahkemelerin maddi olgularla ilgili değerlendirme ve nitelemeleri ile mutlak bir şekilde bağlı olmaları söz konusu olmayıp bunları değiştirmeleri de mümkündür. Ancak maddi olgularla ilgili değerlendirmelerin aynı olay kapsamındaki diğer uyuşmazlıklar yönünden kuvvetli delil teşkil edebileceği gözetildiğinde mahkemelerin daha önce ulaştıklarından farklı bir sonuca ulaşmaları durumunda bunun gerekçesini ikna edici bir şekilde ortaya koymaları beklenir.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

47. 4857 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birinci fıkrasında işyerinin bir bölümü hukuki bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde devir tarihinde işyerinin bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmelerinin bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçmesi öngörülmüş, üçüncü fıkrasında da devir hâlinde devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işverenin birlikte sorumlu oldukları kurala bağlanmıştır. Buna göre şube devri durumunda o şubede çalışan işçilerin iş sözleşmelerinden doğan kıdem tazminatı alacağından devreden ve devralan işveren birlikte müteselsilen sorumlu olurlar.

48. Somut olayda H. Ltd. Şti. ile olan iş akdini 1/8/2005 tarihinde fesheden başvurucu, çalıştığı şubenin işveren (H. Ltd. Şti.) tarafından 16/10/2007 tarihinde Ö. Ltd. Şti.ne devredildiği ve bu nedenle devralan işverenin de kıdem tazminatı alacağından müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle Ö. Ltd. Şti. aleyhine alacak davası açmıştır. Ancak Mahkeme, H. Ltd. Şti. ile Ö. Ltd. Şti. arasındaki ilişkinin şube devri mahiyetinde olmayıp marka devrinden ibaret olduğu gerekçesiyle Ö. Ltd. Şti.nin sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme kararı onanarak Mahkemenin ulaştığı bu kanaat Daire tarafından da benimsenmiştir.

49. Başvurucu, bu kararın Yargıtayın aynı şubede çalışan başka bir işçi tarafından açılan davada verdiği kararda ulaştığı sonuç ile çeliştiğini öne sürmektedir.

50. Olayda başvurucu ile aynı işyerinde çalışan ve 15/6/2005 tarihinde iş akdini fesheden N. İ. isimli şahsın Ö. Ltd. Şti. aleyhine Kadıköy 2. İş Mahkemesinde kıdem ve ihbar tazminatının tazmini istemiyle açtığı dava; her iki Şirket arasındaki ilişkinin marka devrinden ibaret olduğu, şube devrinin söz konusu olmadığı gerekçesiyle husumet yokluğundan reddedilmiştir. Ancak Daire 18/12/2012 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. Daire her iki Şirket arasında akdedilen 16/10/2007 tarihli protokolde yer alan hükümlere, Ö. Ltd. Şti.nin H. Ltd. Şti.ne ait adreste şube açmasına ve H. Ltd. Şti.nin tıbbi cihazlarını finansal kiralama yoluyla devralmış olmasına, ayrıca gazete ilanında yer alan ifadelere işaret ederek her iki Şirket arasında fiilî ve organik bir bağın bulunduğu sonucuna ulaşmıştır. Daire sonuç olarak her iki Şirketin de başvurucunun kıdem tazminatı alacağından müteselsilen sorumlu olduklarının altını çizmiştir. Daire ayrıca aynı maddi olaya ilişkin başka kararının da aynı yönde olduğuna dikkat çekmiştir. Bozma kararına uyan ilk derece mahkemesi kıdem tazminatı yönünden davayı kabul ederek Ö. Ltd. Şti. tarafından N.İ.ye 9.178,05 TL kıdem tazminatının faiziyle birlikte ödenmesine hükmetmiştir. İlk derece mahkemesi kararı Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 31/10/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır.

51. Görüldüğü üzere gerek başvurucu tarafından gerekse N.İ. tarafından açılan davalarda Ö. Ltd. Şti.ne yöneltilen sorumluluk isnadı aynı maddi vakıaya dayandırılmıştır. Her iki davada da H. Ltd. Şti. ile Ö. Ltd. Şti. arasında 16/10/2007 tarihli protokolle başlayan ilişkinin bir şube devri mahiyetinde olduğu ileri sürülmüştür. Ancak Daire, N.İ. hakkındaki davada detaylı bir gerekçeyle iki Şirket arasında fiilî ve hukuku bir bağın bulunduğu ve dolayısıyla aralarındaki ilişkinin şube devri mahiyetinde olduğu sonucuna ulaştığı hâlde başvurucuya ilişkin davada aksi yöndeki Mahkeme kararını onamıştır.

52. Uyuşmazlığa ilişkin maddi vakıaları değerlendirmek, yorumlamak ve nitelemek derece mahkemelerinin takdirinde olmakla birlikte bir maddi vakıaya ilişkin olarak daha önce ulaştıkları kanaatten farklı bir sonuca ulaşmaları durumunda ilk derece mahkemelerinin tatmin edici bir gerekçe ortaya koymaları gerekir. Bu bağlamda Dairenin daha önceki kararında iki Şirket arasında cereyan eden ilişkiyi (maddi vakıayı) şube devri olarak nitelediği hâlde başvurucu tarafından açılan bu davada şube devrinin söz konusu olmadığı kanaatine varan Mahkeme kararını onamış olması, Daireyi bu görüş değişikliği için tatmin edici bir gerekçe açıklama yükümlülüğü altına sokmaktadır. Oysa Dairenin onama kararında herhangi bir gerekçeye yer vermediği görülmektedir.

53. Sonuç olarak Dairenin aynı maddi vakıaya ilişkin olarak önceki kararlarında ulaştığı kanaatin aksi yöndeki Mahkeme kararını herhangi bir gerekçe açıklamadan onamasının, başvurucunun açtığı davanın görülmesi bakımından hukuki belirsizliğe neden olduğu ve başvurucu açısından öngörülemez bulunduğu sonucuna varılmıştır.

54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

56. Başvurucu 7.541,11 TL kıdem tazminatının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

57. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

58. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 16. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

59. Yargılamanın yenilenmesine hükmedilmiş olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 16. İş Mahkemesine (E.2013/1314) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğininYargıtay 9. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Özlem Terzioğlu [2.B.], B. No: 2014/19341, 21/11/2017, § …)
   
Başvuru Adı ÖZLEM TERZİOĞLU
Başvuru No 2014/19341
Başvuru Tarihi 3/12/2014
Karar Tarihi 21/11/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kıdem tazminatı alacağı nedeniyle açılan davanın aynı maddi olaya dayanılarak açılan başka bir davada verilen kararın aksi bir sonuca ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 6
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi