TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYNUR GÜLMEZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1960)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Aynur GÜLMEZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Kasım
SAKARYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargılamanın uzun sürmesi ve uyuşmazlığın esasına
yönelik itirazların mahkeme ve Yargıtay kararlarında karşılanmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Bir trafik kazasında yaralanan başvurucu, maddi ve manevi
tazminat talebiyle dava açmış, Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi 18/12/2000
tarihinde davayı kabul etmiştir.
9. Başvurucu, davasını vekil sıfatıyla takip eden avukatın karşı
taraftan tahsil etmiş olduğu paranın bir kısmını ödemediğini belirterek
ödenmeyen alacak ve faizden oluşan alacağın tahsili talebiyle dava açmıştır.
10. Başvurucu 22/6/2007 tarihli ıslah dilekçesi ile dava
değerini yükseltmiş, Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 10/7/2008
tarihli celsede, dava dilekçesi ve ıslah dilekçesinde asıl alacak ve işlemiş
faiz yönünden talep edilen miktarları ayrı ayrı belirtmek üzere başvurucuya
süre vermiş, başvurucu 22/5/2008 tarihli yazılı beyanında, asıl alacağa yönelik
2.000 TL olan talebini 38.500 TL'ye, işlemiş faizle ilgili 3.100 TL'lik
talebini de 55.390,30 TL'ye yükselttiğini beyan etmiştir.
11. Mahkeme
6/11/2008 tarihli kararında, tazminat ve icra takip dosyasında, davalının vekil
sıfatıyla davacı adına tahsilatta bulunduğunu, tahsil olunan paranın vekil
tarafından başvurucuya ödendiğine ilişkin herhangi bir yazılı delil
sunulmadığını, bu hususta davalı tarafından başvurucuya yöneltilen yeminin eda
edildiğini, yeminin kesin delil mahiyetinde olduğunu, tarafları ve mahkemeyi
bağlayacağını belirterek 38.500 TL asıl alacak ve 55.390,26 TL işlemiş faiz
olmak üzere toplam 93.890,26 TL'nin yasal faizi ile birlikte davalıdan
tahsiline karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 16/12/2010
tarihli kararında, davalı avukatın davacı adına takip ettiği dava ve takip
dosyası için isteyebileceği vekâlet ücretinin hesaplanarak sarfettiğini
ileri sürdüğü masraflar için de ispat imkânının tanınması, bu masrafların
tahsil ettiği bedelden mahsup edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği
gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
13. Bozma kararına uyan Mahkeme bilirkişiye rapor düzenlettirmiş
ve 17/4/2012 tarihinde, rapora göre davalının başvurucuya ödemesi gereken
miktarın 21.026,61 TL olduğunu belirterek, diğer talepler yönünden ise davayı
kısmen kabul ederek 21.026,61 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 20/5/2013 tarihli
kararında "...Davacı, dava konusu asıl
alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini talep etmiş ve
22/5/2008 tarihinde davasını ıslah etmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne
21.026,61 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar
verilmiştir. Dava açıldığı tarihte asıl alacak olarak2.000 TL talep edilmiş
olup asıl alacağın bu kısmı için dava tarihinden itibaren ıslah edilen kısmı
için ıslah tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekirken mahkemece bu
hususun gözardı edilerek asıl alacağın dava tarihinden
itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmesi ve davalının kendisini vekil
ile temsil ettirmesine, davanın kısmen reddine karar verilmesine rağmen
reddedilen kısım için davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve
yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlıkların giderilmesi
yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanmasına
karar verilmesi gerekmiştir." şeklindeki gerekçeyle hükmü
düzelterek onamıştır.
15. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 12/12/2013 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
16. Ret kararı 15/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve
14/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun
386. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vekalet, bir akittirki
onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler."
18. 818 sayılı mülga Kanun'un 390. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
"Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir
suretle ifa ile mükelleftir."
19. 818 sayılı mülga Kanun'un 392. maddesi şöyledir:
"Vekil, müvekkilin talebi üzerine yapmış
olduğu işin hesabını vermeğe ve bu cihetten dolayı her ne nam ile olursa olsun
almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur.
Vekil zimmetinde kalan paranın faizini de
vermeğe mecburdur."
20. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
508. maddesi şöyledir:
"Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine
yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet
verene vermekle yükümlüdür.
Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği
paranın faizini de ödemekle yükümlüdür."
21. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 11/5/1993 tarihli ve E.2216,
K.4144 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
818 sayılı Kanun'un 392. maddesi uyarınca
vekil her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur.Vekil almış oluğu şeyi anılan madde gereğince
temerrüt yönünde bir ihtara gerek olmaksızın müvekkiline iade etmekle
yükümlüdür. Bu yüzden vekil müvekkili adına aldığı parayı hemen müvekkiline
ödemesi gerekir. Aksi durumda vekilin bu yönde temerrüdü oluşur ve zimmetinde
kalan paranın faizini de vermekle yükümlü olur.
..."
22. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 4/7/1996 tarihli ve E.1103,
K.67864 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Hemen belirtelim ki 818 sayılı Kanun'un 392.
maddesi uyarınca vekil zimmetinde kalan paranın faizini de vermeğe mecburdur.
Vekile anılan Kanun uyarınca yüklenen bu sorumluluk nedeniyle paranın iadesi
açısından temerrüde düşürülmesine gerek yoktur.
...
Hal böyle olunca ... davacı davalının ödediği
miktarlar yönünden davalının zimmetinde kaldığı tarihten kendisine ödeme
yapıldığı tarihe kadar faiz talep ettiğinden bunların da miktarları, ödeme
tarihleri esas alınarak davacının faiz alacağı gerekirse uzman bilirkişi
aracılığıyla belirlenmelidir
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
24. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
27. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
28. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 7 yıl 4 aylık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
29. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu mahkemenin 6/11/2008 tarihli kararında gerekçesiyle
birlikte hüküm altına aldığı işlemiş faiz alacağı ile ilgili olarak 17/4/2012
tarihli kararında herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, bu taleple ilgili
iddialarının Yargıtay kararında da karşılanmadığını belirterek gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Başvurucunun davanın esasına yönelik itirazın Mahkeme ve
Yargıtay kararlarında karşılanmaması nedeniyle ileri sürdüğü ihlal iddiasının
gerekçeli hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
34. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının
madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Canan Tosun, B. No: 2014/8891, 10/5/2017,
§ 22).
35. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli
yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan
Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Canan Tosun, § 23).
36. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
37. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
38 Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği,
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
39. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
40. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Mahkeme kararında, "Kira gelir kaybı nedeniyle açılan
davada evvelce verilen hüküm kesinleşmiş olmakla yeniden hüküm tesisine yer
olmadığına, diğer talepler yönünden davanın kısmen kabulü ile, 21.026,61 TL’nin
dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili
ile davacıya ödenmesine, fazla talebin reddine," şeklinde hüküm
kurulmuştur.
42. Somut olayda Mahkemenin ara kararı doğrultusunda
başvurucunun, dava dilekçesindeki alacak talebinin hangi kısmının işlemiş faiz
alacağı ile ilgili olduğunu açıkladığı ve bu talebini ıslah ederek harcını bu
değer üzerinden mahkeme veznesine yatırdığı, Mahkemenin 6/11/2008 tarihli
kararında, dava konusu alacağın esasına yönelik bu taleple ilgili değerlendirme
yapılarak hüküm kurulduğu ve bu değer üzerinden harç ve vekâlet ücretine karar
verildiği, ancak bozmadan sonra verilen kararın hüküm kısmının(2) numaralı
bendinde, işlemiş faiz alacağı ile ilgili "diğer
talepler yönünden ... fazla talebin reddine" şeklinde hüküm
kurulmuş ise de bu kapsamda ileri sürülen iddialar hakkında herhangi bir
değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.
43. Buna göre dava konusu alacağın esasına yönelik bir talep
olarak görülen işlemiş faiz alacağı ile ilgili olarak başvurucunun yargısal süreçte
dile getirdiği, ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren ve uyuşmazlığın
çözümü için esaslı olan iddiaların (bkz. § 30)Mahkeme ve Yargıtay kararlarında
değerlendirilmediği, dava koşullarında bu taleple ilgili olarak hangi
gerekçelerle ret kararı verildiğinin makul ve kabul edilebilir ölçüde ortaya
konulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
46. Başvurucu yeniden yargılama ve 55.390,26 TL maddi, 20.000 TL
manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
47. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
48. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
49. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
50. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
51. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesinedeniyle
maddi tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2011/112, K.2012/199) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması
hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2017
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.