TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NUSRET KONAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/194)
|
|
Karar Tarihi: 18/5/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Nusret KONAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kendisi ve çocuğunun sağlık sorunları nedeniyle
yapılan atama talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada
yaşam hakkının, aile hayatına saygı hakkının, çalışma hakkının ve adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/1/2014 tarihinde Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/1/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 16/2/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Nevşehir İl Özel İdaresinde metalurji
mühendisi olarak görev yapmakta iken çocuğunun ve kendisinin sağlık
sorunlarından dolayı Mersin İl Özel İdaresine veya Mersin'de bulunan başka bir
kuruluşa atamasının yapılması yönünde Nevşehir İl Özel İdaresine başvuru yapmış
ancak anılan başvuru zımnen reddedilmiştir.
8. Zımni ret işleminin iptali istemiyle 27/4/2009 tarihinde
Kayseri 2. İdare Mahkemesinde başvurucu tarafından dava açılmıştır.
9. Nevşehir İl Özel İdaresince dava dilekçesine verilen
savunmada, başka bir kuruma geçmek isteyen memurun geçmek istediği kuruma
yaptığı başvurunun kabul edilmesinden sonra kendi kurumundan muvafakat alması
gerektiği, başvurucuya böyle bir durumda muvafakat verileceğinin belirtildiği,
İl Özel İdaresi olarak başvurucuyu başka bir kuruma atama yetkisinin
bulunmadığı, tesis edilen işlemin bu nedenlerle hukuka uygun olduğu
belirtilmiştir.
10. Kayseri 2. İdare Mahkemesi 18/2/2010 tarihli ve E.2009/288,
K.2010/119 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiş ve Avukatlık Asgari
Ücret Tarifesi uyarınca davalı idare lehine 500 TL maktu avukatlık ücretine
hükmetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Yukarıda bahsi geçen 657 sayılı Kanun'un
74. maddesi uyarınca, kurumlar arası nakillerde, nakil isteminde bulunan
kurumun memurun görev yapmakta olduğu kurumdan memurun nakli için muvafakat
istemesi gerektiği ve söz konusu kurumun memurun nakline muvafakat etmesi
durumunda nakil işlemleri yapılabileceğinden nakil isteminde bulunan memurun
öncelikle nakledilmek istediği kuruma başvurarak nakil işlemlerini başlatması
gerektiği açıktır.
Olayda; davacının görev yapmakta olduğu
Nevşehir İl Özel İdaresine başvurarak Mersin İl Özel İdaresine veya Mersin
İlinde bulunan başka bir kuruma naklen atama talebinde bulunduğu dikkate
alındığında, davacının atanmak istediği kuruma başvurarak kabul edilmesi
halinde, kurumlararası naklin atanması mümkün olup,
belirtilen şekle göre, Nevşehir İl Özel İdaresinin görev ve yetki alanına
girmeyen Mersin İl Özel İdaresine veya Mersin İlinde bulunan başka bir kuruma
naklen atama başvurusunun cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmesine
ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
11. Başvurucu, kararın ve hükmedilen avukatlık ücretinin hukuka
uygun olmadığını ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararını yürütmeyi durdurma
talepli olarak temyiz etmiştir.
12. Danıştay Beşinci Dairesi 13/6/2012 tarihli ve E.2010/4580
sayılı kararıyla 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nda yer alan şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle yürütmenin
durdurulması talebini reddetmiştir.
13. Danıştay Beşinci Dairesi 27/3/2013 tarihli ve E.2010/4580,
K.2013/2415 sayılı kararıyla temyiz istemini reddederek İlk Derece Mahkemesi
kararını onamıştır. Karar gerekçesi şöyledir:
"Kayseri 2. İdare Mahkemesince verinlen 18.02.2010 günlü, E:2009/288, K:2010/119 sayılı
karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek
bir neden de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın
onanmasına,..."
14. Başvurucunun yaptığı karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
4/12/2013 tarihli ve E.2013/7054, K.2013/8956 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
15. Başvurucu, karar tebliğ edilmeden önce 2/1/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuş ve karar 7/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
16. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun
74. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Memurların bu Kanuna tabi kurumlar
arasında, kurumların muvafakatı ile kazanılmış hak
dereceleri üzerinden veya 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde derece
yükselmesi suretiyle, bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle
girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakilleri mümkündür. Kazanılmış hak
derecelerinin altındaki derecelere atanabilmeleri için ise atanacakları kadro
derecesi ile kazanılmış hak dereceleri arasındaki farkın 3 dereceden çok
olmaması ve memurların isteği de şarttır."
17. 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun
5. maddesi şöyledir:
"İl özel idaresinin görev alanı il
sınırlarını kapsar"
18. Aynı Kanun'un 30. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Valinin görev ve yetkileri şunlardır:
...
j) İl özel idaresi personelini atamak..."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 18/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; tayin talebinin usulüne uygun olarak değerlendirilmediğini,
yargılama sürecinde keyfî davranıldığını, kendisinin ve çocuğunun sağlık
sorunlarının dikkate alınmadığını, haksız olarak aleyhine avukatlık ücretine
hükmedildiğini, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını, kanun yolu
incelemesi kararlarında yeterli gerekçenin sunulmadığını belirterek yaşam
hakkının, aile hayatına saygı hakkının, çalışma hakkının ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği ihlal edildiğini ileri sürmüş, 55.412,45 TL maddi ve
50.000 TL manevi zararının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yaşam hakkı, aile hayatının korunması hakkı
ve çalışma hakkının ihlal edildiğine yönelik başvurucunun şikâyetlerinin atama
talebinin reddine ilişkin açılan davada verilen kararın sonucuna odaklanmış
olması gözönünde bulundurularak başvurunun adil
yargılanma hakkı çerçevesinde yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı,
gerekçeli karar hakkı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği ile yargılama
süresinin makul olmadığı başlıkları altında değerlendirilmesi gerekmiştir.
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
22. Başvurucu, atama talebinin reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle açılan davada adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
26. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
27. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
28. Başvurucunun, Nevşehir İl Özel İdaresinde metalurji mühendis olarak görev yapmakta iken çocuğunun ve
kendisinin sağlık sorunlarından dolayı Mersin İl Özel İdaresine veya Mersin'de
bulunan başka bir kuruluşa atamasının yapılması yönünde yaptığı başvurunun
cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmış;
davalı idare mahkemeye gönderdiği savunmada, başka bir kuruma geçmek isteyen
memurun geçmek istediği kuruma yaptığı başvurunun kabul edilmesinden sonra
kendi kurumundan muvafakat alması gerektiği, başvurucuya böyle bir durumda
muvafakat verileceğinin belirtildiği, İl Özel İdaresi olarak başvurucuyu başka
bir kuruma atama yetkisinin bulunmadığı, tesis edilen işlemin bu nedenlerle
hukuka uygun olduğu belirtilmiştir.
29. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun görev yapmakta olduğu
Nevşehir İl Özel İdaresine başvurarak Mersin İl Özel İdaresine veya Mersin
ilinde bulunan başka bir kuruma naklen atama talebinde bulunduğunu dikkate
alarak atanmak istediği kuruma yapacağı başvurunun kabul edilmesi hâlinde kurumlararası nakil yoluyla atanmasının mümkün olduğu, buna
göre Nevşehir İl Özel İdaresinin görev ve yetki alanına girmeyen Mersin İl Özel
İdaresine veya Mersin ilinde bulunan başka bir kuruma naklen atama başvurusunun
cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
30. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge
sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç,
B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
31. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde
iddiaların özünün derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde
ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu görülmektedir.
32. Bu durumda başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın
sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya
da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça
keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
33. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
34. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yaptığı
yürütmeyi durdurma talepli kanun yolu başvuruları hakkında verilen kararlarda
Danıştay Beşinci Dairesinin gerekçe belirtmediğini ileri sürmüştür.
35. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
37. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
38. Temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması
zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı
fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla
kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus; temyiz merciinin bir
şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece
mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57).
39. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi kararının yürütmeyi
durdurma talepli olarak temyiz edilmesi üzerine Danıştay Beşinci Dairesi, 2577
sayılı Kanun'da aranılan şartların oluşmadığı tespitini yaparak yürütmeyi
durdurma talebini reddetmiş ve daha sonra da İlk Derece Mahkemesi kararına atıf
yaparak ve Mahkemenin gerekçesini aynen kabul ederek kararı onamış; karar
düzeltme nedenleri bulunmadığı gerekçesiyle de karar düzeltme talebinin reddine
karar vermiştir. Dolayısıyla Danıştay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz
edilemez.
40. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik açık
bir ihlal olmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
41. Başvurucu, idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Aynı kapsamdaki bireysel başvurular Anayasa Mahkemesince
incelenmiş ve başvuruya konu maktu avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkına
müdahale oluşturduğu, bu müdahalenin meşru olduğu tespit edilerek her somut
başvurunun özel koşulları çerçevesinde müdahalenin orantılılığı
değerlendirilmiş; orantılı görülen müdahaleleri konu alan başvuruların açıkça
dayanaktan yoksun olduklarına karar verilmiştir (Ş.Ç., B. No. 2012/1061, 21/11/2013, §§ 28-33; Serkan Acar, B. No. 2013/1613, 2/10/2013,
§§ 38, 39). Kamu görevlisi olan başvurucunun süreklilik arz eden aylık geliri
ve öngörülen avukatlık ücretinin başvurucuya dava açmasını imkânsız kılacak
veya aşırı derecede zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük getirdiğine dair somut
herhangi bir bulgu tespit edilememiş olması itibarıyla somut başvuru açısından
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Yargılama Süresinin Makul Olmadığına İlişkin
İddia
43. Başvurucu, yargılama süresinin makul olmadığı gerekçesiyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği
açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
46. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın
hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
47. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan ancak
sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici
olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda
belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar
verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da
uygulanacaktır (Selahattin Akyıl,
B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup bu tarih somut başvuru açısından
27/4/2009’dur.
49. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin
Danıştay Beşinci Dairesince reddedildiği tarih olan 4/12/2013’tür.
50. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden başvurucu
atama talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle 27/4/2009 tarihinde
dava açtığı, İlk Derece Mahkemesi 18/2/2010 tarihinde davanın reddine karar
verdiği; kararı başvurucunun temyiz ettiği, Danıştay Beşinci Dairesinin
27/3/2013 tarihli kararı ile İlk Derece Mahkemesinin kararını onadığı
anlaşılmaktadır. Başvurucu karar düzeltme talebinde bulunmuş ve Danıştay
Beşinci Dairesi 4/12/2013 tarihli kararı ile bu talebi reddetmiş, uyuşmazlığa
konu yargılama bu tarih itibarıyla sona ermiştir.
51. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan
uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı
yönündeki tespitlere AİHM kararlarında yer verilmiş olup özellikle idari yargı
alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme
incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel
oluşturduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve özellikle 2577 sayılı Kanun'da yer alan
usul hükümleri de gözönünde bulundurularak Anayasa
Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (Selahattin Akyıl,
§§ 54-60).
52. Başvuru konusu yargılama süreci değerlendirildiğinde İlk
Derece Mahkemesinde 27/4/2009 tarihinde açılan dava hakkında 18/2/2010
tarihinde karar verildiği ve yargılama süresinin 9 ay 21 gün olduğu, İlk Derece
Mahkemesi karar tarihinden Danıştay Beşinci Dairesinin karar düzeltme talebinin
reddi kararına kadar geçen sürenin ise 3 yıl 9 ay 16 gün olduğu, toplam
yargılama süresinin ise 4 yıl 7 ay 7 gün olduğu, İlk Derece Mahkemesince makul
sürede dava hakkında karar verilmiş ise de Danıştay Beşinci Dairesinde geçen
kanun yolu incelemesinde gecikmelerin yaşandığı tespit edilmekle beraber
yukarıda yer verilen tespitler ışığında özellikle yargı sisteminin yapısından
kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama
süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince yargılama
sistemi, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü
de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde
düzenlenmesini zorunlu kıldığından hukuk sisteminde var olan yapısal ve
organizasyona ilişkin eksiklikler, yargılama faaliyetinin makul sürede
gerçekleştirilmemesine mazeret olarak gösterilemez.
53. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucu tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğunun tespit edilmediği,
başvuruya konu uyuşmazlığın atama talebine yönelik olmasına ve davanın esastan
çözümünün İlk Derece Mahkemesince 9 ay 21 gün içinde tamamlanmış olmasına
karşın temyiz ve karar düzeltme talepleri hakkında 3 yıl 9 ay 16 günde karar
verilmiş olduğu; 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama
sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı tespit edilmiş; toplam 4 yıl 7 ay 7 günlük
yargılamada makul olmayan bir gecikmenin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
55. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
56. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edilmesi nedeniyle
55.412,45 TL maddi ve 50.000 TL manevi zararının tazminine karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
57. Başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
59. Başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber başvurucu
tarafından yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığına yönelik iddiası
dışında talep ettiği tazminat ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı
bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ve206,10 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı ile gerekçeli
karar hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
18/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.