TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALAETTİN ASİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3359)
|
|
Karar Tarihi: 18/5/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Alaettin ASİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim
BOZKURT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından kardeşi kaçırıldığı
dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet
haklarının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin
adil olmaması, davanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 29/5/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 29/5/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 19/6/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 30/6/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu;kardeşinin
terör örgütü mensupları tarafından 16/6/1994 tarihinde Batman ili Sason ilçesi Dörtbölük köyü Hergök (Yakabağ) mezrasına yapılan baskında kaçırıldığını, bu özel
durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda
kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucunun kaçırılan kardeşi N. Asi ,
“Asi” olan soyadını Sason Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/10/2002 tarihli ve
E.2002/41, K.2002/60 sayılı kararı ile “Kandemir” olarak değiştirmiştir.
10. Başvurucu 5/9/2007 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
11. Komisyon 27/1/2011 tarihli ve 2011/1-806 sayılı kararında
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar, dosyada yer
alan diğer bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucu Sason ilçesi Dikbayır köyü boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit
ve saldırı olmadığından, korucu aileleri dışında da köyde ikamet eden aileler
bulunduğundan, 1990 ile 2000 yılları arasında köyde ciddi bir nüfus
yaşadığından talebin reddine karar vermiştir.
12. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine
Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde açılan dava, yetkisizlik kararıyla Batman
İdare Mahkemesine devredilmiştir.
13. Batman İdare Mahkemesinin 15/2/2012 tarihli ve E.2011/3758,
K.2012/893 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
“...Batman İl Jandarma Komutanlığı'nın 25.03.2011 tarih ve
0490-18647-11/Ter.Suç.Ks
sayılı Batman Valiliği'ne hitaben yazılı boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin
yazısından; Dikbayır Köyü'nün1993-2000 tarihleri
arasında kısmen boşaltıldığı/boşaldığının ifade edildiği, Batman İl Jandarma
Komutanlığının 01/10/2009 tarih ve 3700-63966-09/GKK/Ks.
sayılı ve eki 17.11.2009 tarihli tutanağa göre, 1987-2000 yılları arasında Dikbayır Köyü'ndeGKK veGÖKKgörevlendirildiği ve koruculuk sisteminin bulunduğu,
korucu aileleri dışında köyde 15 hanenin ikamet ettiği,köy
nüfusunun 1990 yılında 210, 1997 yılında 210, 2000 yılında, 278 Kişi olduğu,
Batman/Sason İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 04.09.2009 tarih ve 185 sayılı
yazısına göre; yapılan araştırmalarda, 1990-2000 yılları arasında muhtarlık
seçimlerinin yapıldığı,ancak evrakların imha edilmek
üzere SEKA'ya gönderildiği, 2000 yılı sonrasında da sandık kurularak seçimlerin
düzenli olarak yapıldığı, Sason İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün 27.04.2006
tarihli yazısından, Dikbayır Köyü İlköğretim
Okulu'nun1994-1998 yılları arasında güvenlik sebebiyle eğitim ve öğretime kapalıolduğunun ifade edildiğigörülmektedir.
Bu durumda, aralarında davacının da bulunduğu Dikbayır Köyü halkının
bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı
uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle
anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik
bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa
hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından,
davacının isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka
aykırılık görülmemektedir...”
14. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 23/1/2013 tarihli ve E.2012/5029, K.2013/51 sayılı ilamı ile kararın
usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin
kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına
karar verilmiştir.
15. Başvurucu karar düzeltme talebinde bulunmuş, aynı Dairenin
19/11/2013 tarihli ve E.2013/12790, K. 2013/8706 sayılı ilam ile
reddedilmiştir. Karar düzeltme kararı, başvurucuya 18/2/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 13/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
18. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda
bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 18/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köy korucusu olmak yahut köyü terk
etmek şeklinde idarece yapılan baskı ve zorlamaya köy halkının maruz kalmasının
dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik
nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler ile terör örgütü
mensuplarınca 16/6/1994 tarihinde kardeşinin kaçırılmasına dair özel durumu
dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahsına
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına dayanılarak sunduğu
belgelerin değerlendirilmeden idare tarafından sunulan belgelerin dikkate
alındığını, bu belgeler tebliğ edilmemek suretiyle kendisine savunma yapma
imkânı tanınmadan verilen kararın adil olmadığını belirtmiştir.
21. Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva
etmediğini, sunduğu belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgelere dayalı
olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından
yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme
nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yazmayan bir
nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin reddedildiğini,
yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldığı
mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiaları,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia etmiştir.
24. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 38-41; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 34-37).
25. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu; sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş, bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
28. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgelerin değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak
tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
29. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden
hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
32. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri
kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin,
§§ 75-77).
33. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun taleplerinin
5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında yerleşim
yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar
tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında Derece Mahkemesince
değerlendirildiği, başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu
etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. § 13), İlk
Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak
suretiyle kanun yolu denetiminden geçerek (bkz. §§ 14-15)kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucunun, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
kapsamında olan özel durumunun değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim
talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
36. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha
uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir
kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
38. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (5/9/2007) ile nihai karar tarihi (19/11/2013) arasında geçen 6 yıl 2
aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
ve açtığı davanın kardeşi N. Asi'nin PKK tarafından
kaçırılması ve uzun süre alıkonulduktan sonra serbest bırakılması noktasındaki
özel durumu dikkate alınmaksızın, kendisine yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması gerekçesiyle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
42. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesindeterör
dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik
kaygıları dışında bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu
sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
43. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek ve güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareket ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
44. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki
takdir esasen Derece Mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi
kararlarının bariz bir takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir temel hak
veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir
değerlendirme yapılması gerekecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
45. Başvurucu, kardeşi N.Asi’nin terör
örgütü mensuplarınca kaçırılmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köyünü
terk ettiğini ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ve belirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece Mahkemesine ibraz ederek yerleşim
yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk ettiği
noktasındaki özel durumunun dikkate alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
46. Bu çerçevede başvurucunun en yakın aile fertlerinden olan
kardeşinin terör örgütü mensuplarınca kaçırılmasına dair yargılama
dosyalarındaki somut bulgular, tespit tutanakları dikkate alındığında,
belirtilen olay akabinde başvurucunun yerleşim yerinden ayrıldığı iddiası
karşısında başvurucunun taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli
olmayıp terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle yerleşim yerini terk edip etmediği noktasında farklı bir karine veya
ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen Derece Mahkemesince anılan
incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler hakkında değerlendirme
yapılırken başvurucunun özel durumunun incelenmesi, Kanun’un amacının yanı sıra
kardeşi terör örgütü mensuplarınca kaçırılan başvurucunun terör olaylarından
kaynaklanan güvenlik kaygısı ile yerleşim yerini terk edip etmediği konusundaki
maddi vakıanın tespitine de uygun görülmektedir.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50.
Maddesi Yönünden
48. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi tazminat
miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.
50. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukukî yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
53. Başvurucunun adli yardım talebi kabul edildiği ve hakkında
ihlal kararı verildiği için yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde
bırakılmasına ve 1.800 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.