TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZİZ YILDIRIM BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2014/1957)
|
|
Karar Tarihi: 23/7/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Zühtü
ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Özcan
ÖZBEY
|
Başvurucu
|
:
|
Aziz
YILDIRIM
|
Vekili
|
:
|
Av.
Köksal BAYRAKTAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamalar nedeniyle kanunun
öngördüğü azami süreyi aşacak şekilde gözaltında tutulduğunu, bu sürede ciddi
hastalıkları olduğu halde, yetkililerce sağlık durumu dikkate alınmaksızın
hastane yerine emniyetteki nezarethanede kötü şartlar altında alıkonulduğunu,
savcılık ve mahkemedeki ifade ve sorgusunun hastalığına rağmen alınarak
ardından tutuklandığını, soyut ve genel gerekçelerle tutukluluğun devamına
ilişkin kararlar verildiğini, görevli ve yetkili olmayan mahkemece
yargılamasının yapıldığını, iletişimin tespitinin hukuka aykırı olarak
alındığını ve mahkumiyetin tek delili olarak kullanıldığını, gıyapta alınan ara
karar ile resen açılan duruşmada savunmaya yer verilmeksizin bazı tanıkların
dinlendiğini, olaylarla ilgisi olduğu iddia edilen futbolcu ve spor kulübü
yöneticilerinin tanık olarak dinlenmediğini, dosyadaki bir kısım rapor ve
yazıların dikkate alınmayarak kanıtların tam olarak değerlendirilmediğini,
tevsii tahkikat taleplerinin reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 17., 20.,
36., 37., 38. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 28/2/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 25/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir
örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 25/4/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Talep üzerine Bakanlığa tanınan süre 29/5/2014
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 30 gün uzatılmıştır. Adalet Bakanlığı,
görüşünü 27/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 30/6/2014 tarihinde bildirilmiş olup, başvurucu, karşı görüşlerini
15/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade edildiği
şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olay tarihi itibarıyla Fenerbahçe Spor Kulübü
Başkanıdır.
9. 2009 yılı içerisinde Almanya adli makamlarınca yürütülen şike ve
bahis soruşturmasının Türkiye’de oynanan müsabakaları da içine alacak şekilde
genişlemesi sonucunda Türkiye Futbol Federasyonu'nun (TFF) da şikâyeti ile
Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığınca konu hakkında başlatılan soruşturma
kapsamında, birçok futbolcu, teknik direktör, kulüp yöneticisi hakkında adli
işlem yapılması ve bir kısmının tutuklanması üzerine emniyet birimlerince
olaylara ilişkin inceleme başlatılmıştır.
10. Yapılan incelemelerde, çevresindeki birçok kişi ile birlikte
çeşitli cebir ve tehdit içerikli eylemlerde yer aldıkları iddia edilen O. P.’nin futbol camiası içerisinde son derece etkin konumda bulunduğu,
futbolcu transferlerinde söz sahibi olduğu, özellikle Giresunspor
Kulübünün yönetimini ele geçirmeye çalıştığı şüphesiyle, bu kişiler hakkında
iletişimin tespiti ve kayda alınması işlemleri yapılmıştır.
11. Emniyet birimlerince; Giresunspor
yönetimini, Ö. Ü. vasıtası ile elinde bulunduran O. P.’nin,
Giresunspor’un TFF nezdinde yaşadığı sorunları da
çözmeye çalıştığı, Giresunspor’a yönelik transfer
yasağının kaldırılması amacıyla TFF Başkanı M. Ö. nezdinde girişimlerde
bulunduğunun değerlendirilmesi üzerine 4/2/2011 tarihinde M. Ö. hakkında
iletişiminin tespitine başlanmıştır.
12. M. Ö.’ye yönelik iletişim
tespitlerinde, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olan başvurucunun; şüphe çeken
bazı görüşmelerinin olduğu, aracılar üzerinden görüşüp buluştukları,
başvurucunun, Fenerbahçe futbol takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak
hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğu,
bazı müsabakalar için hakem ayarlaması yapmaya çalıştığı, M. Ö.’nün, karşılığında futbol camiası içerisinde etkin
konumda bulunan başvurucunun desteğini almayı hedeflediği ve bu maksatla
başvurucudan gelen her türlü talebe olumlu cevap vermeye çalıştığı
değerlendirilerek, başvurucu hakkında da örgütsel ilişkilerinin tespiti ve
ortaya çıkarılması için 17/2/2011 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
soruşturma açılmıştır.
13. Başvurucu, hakkında yapılan teknik takip yanında, fiziki takip,
tanık beyanları ve sair delil toplama çalışmaları sonucunda; 26/9/2004 tarih ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suç
işlemek amacıyla örgüt kurmak” kenar başlıklı 220. maddesinin (1)
numaralı fıkrası; “Nitelikli dolandırıcılık”
kenar başlıklı 158. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi; 31/3/2011
tarih ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un “Şike ve teşvik primi” kenar başlıklı 11.
maddesinin (1) numaralı fıkrası, (4) numaralı fıkranın (b) ve (c) bentleri ile
(5) numaralı fıkrasında düzenlenen suçları işlediği şüphesi ile 3/7/2011
tarihinde gözaltına alınmış, 6/7/2011 tarihinde hakkında yakalama kararı
çıkartılmış, 10/7/2011 tarihinde tutuklanmış ve 2/7/2012 tarihinde de tahliye
edilmiştir.
14. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 20/5/2014 tarihli
yazısına göre; başvurucu 4/7/2011 tarihinde rahatsızlandığını beyan ettiğinden
hastaneye sevk edilerek gerekli tedavisi yapılmıştır. Başvurucu aynı gün tekrar
rahatsızlandığını beyan ettiğinden başka bir hastaneye sevk edilmiş ve yatışı
yapılmış, burada 7/7/2011 tarihine kadar tedavi görmüştür.
15. Başvurucunun, 7/7/2011 tarihinde Emniyet Müdürlüğü tarafından
ifadesi alınmıştır. 7/7/2011 tarihinde yeniden gözaltına alınan başvurucu
8/7/2011 tarihinde gözaltından çıkarılmıştır. 8/7/2011 tarihinde sorgulanmak
üzere Mahkeme huzuruna çıkan başvurucu rahatsızlandığını ifade ettiğinden
hastaneye sevk edilmiştir. 9/7/2011 günü saat 21.30’da sağlık elemanlarının
gözetiminde tekrar Mahkeme huzuruna çıkan başvurucunun sorgusuna başlanmıştır.
Başvurucu saat 23.40’ta ilaçlarını almak istediğini beyan ettiğinden sorgusuna
ara verilmiş ve 10/7/2011 günü saat 00.01 itibariyle ifadesinin alınmasına
devam edilmiştir. Saat 00.45’te rahatsızlandığını beyan eden başvurucunun
sorgusuna tekrar ara verilmiş ve tıbbi kontrolü yaptırılmış, sonrasında ise
başvurucunun sağlık durumundaki değişim sebebiyle sorguya o gün itibarıyla son
verilmiştir.
16. 10/7/2011 günü saat 14.55 itibarıyla başvurucunun sorgusuna
devam edilmiş ve başvurucunun “örgüt faaliyeti
kapsamında birden fazla kez şike eyleminde bulunmak ve bu eylemleri organize
etmek” suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu
gerekçesiyle tutuklanmasına karar verilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 2/11/2011 tarihinde,
başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam 93 şüphelinin yer aldığı iddianame
ile yukarıda belirtilen suçlar (§ 13) kapsamında başvurucu hakkında kamu davası
açılmıştır.
18. Başvurucu, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi
ile görevli) 2/7/2012 tarih ve E.2011/63, K.2012/71 sayılı kararı ile; “spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla
Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde şike ve teşvik primi suçlarını işlemek
suretiyle suç örgütü kurup yönetmek” suçundan 5237 sayılı Kanun’un 220.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 62. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis; “Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 1/5/2011 günü
oynanan Fenerbahçe-İBB Spor, 8/5/2011 günü oynanan Karabük–Fenerbahçe,
15/5/2011 günü oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü, 22/5/2011 günü oynanan Sivasspor-Fenerbahçe müsabakalarının sonucunu etkilemek
amacıyla şike; 17/4/2011 günü oynanan Trabzonspor-Bursaspor, 22/4/2011 günü
oynanan Eskişehirspor-Trabzonspor ve 15/5/2011 günü oynanan Trabzonspor-İBB
Spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla teşvik pirimi”
suçundan 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası, (4) numaralı
fıkranın (b) ve (c) bentleri ile (10) numaralı fıkrası ve 5237 sayılı Kanun’un
62. ve 52. maddeleri gereğince 3 yıl 9 ay hapis ve 1.312.500 TL Adli Para
Cezası ile cezalandırılmış; ayrıca 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (11)
numaralı fıkrası uyarınca spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde
sportif faaliyet icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında
görev yapmaktan yasaklanmıştır.
19. Bu yaptırımların yanında anılan Mahkemece başvurucunun bazı
eylemleri için de beraat kararı verilmiştir. Mahkemenin beraat gerekçesi ise
şöyledir:
“Her ne kadar başvurucu hakkında; Türkiye Profesyonel Süper
Ligi’nde; 21/2/2011 günü oynanan Manisaspor-Trabzonspor,
26/2/2011 günü oynanan Fenerbahçe-Kasımpaşa, 6/3/2011 günü oynanan
Bursaspor-İBB Spor, 7/3/2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe, 20/3/2011
günü oynanan Gençlerbirliği-Trabzonspor ve 9/4/2011 günü oynanan
Eskişehirspor-Fenerbahçe müsabakalarında şike yaptığı ve teşvik primi
verdiğinden bahisle dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile kamu
davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi
fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel
olarak düzenlenmediğinden ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak
tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi
uyarınca beraatına…”
20. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine, Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791, K.2014/516 sayılı kararı ile,
Mahkeme kararı onanarak kesinleşmiştir.
21. Yargıtay Kararının gerekçesinin özellikle iletişimin tespiti ile
ilgili kısımlarında (Yargıtay Kararı, s. 11-16) şu hususlara yer verilmiştir:
“İç hukukumuz açısından iletişimin tespiti ve kayda alınması
koruma tedbirine CMK'nın 135., teknik araçlarla
izleme tedbirine ise aynı Yasanın 140. maddelerinde düzenlenen suçlar yönüyle
gidilebileceği, bir başka anlatımla katalog olarak belirtilen suçların dışında
bu yola müracaat edilemeyeceği, ancak katalog suçtan dolayı alınan iletişimin
tespiti kararının icrası sırasında dinlenen kişi hakkında soruşturmaya konu suç
dışında ve fakat katalogda belirtilen bir başka suç isnadının bulunması
durumunda, tespitin devamına karar verilmesi gerektiğinin bir kısım öğretide
kabul görmüş bir düşünce olduğu,
AİHM'in teknik takip sırasında suç vasfının değişmesi
durumunda yapılan teknik takibin her zaman Sözleşme’nin 8. maddesine aykırılık
oluşturmayacağı yönünde kararlarının da bulunduğu, burada yetkililerin teknik
araçlarla izleme tedbirinde iyi niyetli olup olmadıkları ve yasa ile belirtilen
sınırlar içerisinde hareket edip etmediklerinin büyük önem taşıdığı, nitekim
Aydoğdu, Duran ve diğerleri ile Kaya ve Türkiye kararlarının bu yönde olduğu,
söz konusu kararlarda özetle, teknik takip kararının hâkim tarafından verilmiş
olması ve savcı gözetiminde icra edilmesinin Yasada belirtilen katalog
suçlardan birisi için alınan kararın bir diğer katalog suç için de geçerli
olabileceği gibi suç vasfı değişikliği nedeniyle birbirine kolayca dönüşebilen
suçlar yönüyle elde edilen verilerin delil olarak kullanılmasında ulusal
makamların baştan itibaren iyi niyetli oldukları sonucuna varıldığı,
AİHM kararlarına göre, bu yollarla elde edilen delillerin
ceza yargılamasında kullanılabilmesi için, sanık huzurunda ve kamuya açık bir
yargılama sırasında tartışma olanağının sağlanması gerektiği, bir başka
anlatımla, sanığa elde edilen delillere itiraz etmesi için yeterli ve gerekli
imkânların tanınması ve bu bağlamda savunma hakkının çiğnenmemiş olmasının
gerektiği…,
Davaya konu somut olayda, AİHS'nin 8. maddesi anlamında
koruma tedbiri kararlarının verildiği tarih itibariyle ulaşılabilirlik ve
öngörülebilirlik kriterlerinin karşılandığının son derece açık olduğu, bu
kararların CMK'nın 135. maddesi kapsamında yetkili ve
görevli mahkemelerden alındığı, kamuya açık olarak yapılan yargılamalar
sırasında tartışılıp, taraflara iletişimin tespiti ve kayda alınması kararları
ve iletişim tutanakları ile teknik araçlarla izleme tutanakları hakkında
itirazlarını bildirme imkanının sağlandığı hususlarında bir kuşkunun
bulunmadığı…,
Sanıklar haklarındaki tüm iletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararlarının suç işlemek amacıyla
örgüt kurma ve örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı
alındığı,
14/4/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'dan önce, Türk Ceza Yasasında ve
ceza hükmü içeren özel yasalarda şike ve teşvik primi fiillerinin bu adla suç
olarak tanımlanmadığı, 6222 sayılı Kanun’un 23/2. madde ve fıkra hükmündeki
‘Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci maddede
tanımlanan suç bakımından da uygulanır.’ düzenlemesi uyarınca, şike ve teşvik
primi fiillerinin söz konusu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren CMK'nın 135. maddesindeki katalog suç kapsamına alındığının
anlaşıldığı,
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve üye olma
suçlarının temadi eden suçlardan olduğu, bu suçun oluşması bakımından amaçlanan
suçların işlenmesinin gerekmediği, yani örgüt faaliyeti kapsamında amaçlanan
herhangi bir suç işlenmese dahi bu suçun oluşabileceği, dolayısıyla şike ve
teşvik primi suçlarının işlenmesi amacıyla örgüt kurulmasına yasal bir engel
bulunmadığı, bu fiillerin bu ad altında kanunda suç olarak tanımlanmadığı
14/4/2011 tarihi öncesinde, bu fiilleri gerçekleştirmek için örgüt
kurulamayacağından (TCK'nın 220/1. maddesindeki ‘Kanunun suç saydığı fiilleri
işlemek amacıyla...’ ibaresi nedeniyle) bahsedilebilirse de…, şike anlaşması
yapılmak suretiyle müsabaka sonucuna ilişkin olarak hileli yöntemlerle elde
edilen ön bilgiye dayanılarak oynanan bahiste sonuçlar tutturulmak suretiyle
yüksek kazançlar elde edilmesi ve diğer yasal şartların varlığı halinde,
dolandırıcılık suçunun işlenebileceği, esasen 14/4/2011 tarihi öncesinde mevcut
olan yapı içerisinde yer alan kişilerin hukuka uygun, geçerli ve muteber bir
amaç için bir araya gelmedikleri, 14/4/2011 öncesi ve sonrası eylemlerinin amaç
ve işleniş biçimi itibariyle benzerlik ve birlik gösterdiği, faillerin
eylemlerini bu tarih itibariyle sonlandırmak yerine aynı şekilde
sürdürmelerinin de amaçlanan suçlara yönelik hareketler olduğu, örgüt suçunun
amaç suç açısından bir araç suç olması ve bu suçların hazırlık hareketi oluşu
ile bu hareketlerin oluşturduğu toplumsal düzen ve barışa yönelik somut tehlike
hali cezalandırıldığından, temadi eden örgüt suçunun 14/4/2011 öncesinde
işlenmeye başlandığı hususunun kabulünde bir tereddüt bulunmadığı,
Esasen, bu tarih öncesindeki şike ve teşvik primi eylemleri
için Cumhuriyet Savcısının bir kısım sanıklar haklarında TCK'nın 158.
maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçundan kamu davası açtığı,
yukarıda da izah edildiği üzere koruma tedbirlerinin haklı olup olmadığının
ancak yargılama sonunda belli olacağı, somut olayda da CMK'nın
135 ve 140. maddeleri kapsamında görünüşte haklılık koşulunun bulunduğu,
yapılan yargılama neticesinde bir kısım sanıklar haklarında 14/4/2011 tarihi
öncesi şike ve teşvik primi fiilleriyle ilgili olarak beraat kararları
verildiği, dosyada dolandırıcılık suçunun işlendiği yolunda kesin ve inandırıcı
delillerin bulunmadığı, yine TCK'nın 220/2. madde ve fıkrasında düzenlenen
örgüt üyeliği suçunun katalog suç kapsamında bulunmadığı sanık savunmanları
tarafından ileri sürülmüş ise de; yukarıda ifade edildiği üzere koruma
tedbirlerinin ön koşullarının somut olayda mevcut olduğu, örgüt kurmak suçundan
hakkında dinleme ya da gizli izleme kararı alınan şüpheli/lerin
örgüt faaliyetindeki rolünün/rollerinin ancak yargılama sonunda
anlaşılabileceği, bu düşünce biçiminin Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun
10/12/2013 gün, 2013/483 Esas ve 2013/599 sayılı Kararının müzakeresi sırasında
da benimsendiği, bu itibarla bu yöndeki itirazların da yerinde olmadığı,
Açıklanan nedenler ve örgüt suçunun niteliği gereği temadi
eden suçlardan olması karşısında 14/4/2011 tarihinden önce iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması ile fiziki takip suretiyle elde edilen delillerin
hukuka uygun olarak elde edilmiş deliller olduğunda şüphe bulunmadığı,
Suç işlemek için örgüt kurma suçu ile bu örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçların birlikte soruşturulup kovuşturulduğu, esasen suç
işlemek için örgüt kurma suçunu bu örgütlerin işlediği suçlardan bağımsız
düşünmenin doğru ve sağlıklı bir yaklaşım olmadığı, katalog kapsamında yer
almayan bu suçlar bakımından delil elde edilirken ek bir tedbir uygulanması ve
kişinin özel hayatı ile iletişimin gizliliğine yönelik ilave bir müdahalenin de
söz konusu olmadığı…
Haklarında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları
kendilerine okunan sanıkların bu kayıtların içeriklerine yönelik bir itirazda
bulunmayıp, bu konuşmaların içeriklerini doğrular tarzda ve sadece yorumlanma
biçimine karşı savunmada bulunduklarının görüldüğü,
Bu itibarla, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün
faaliyeti kapsamında işlenen şike ve teşvik primi fiillerine ilişkin olarak
Mahkemeden usulüne uygun olarak alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması ile teknik araçlarla izleme kararları üzerine elde edilen TAPE
kayıtları ile fiziki takip tutanaklarının usul ve yasaya uygun olarak elde
edilmiş deliller olduğu, sanık Aziz Yıldırım'ın 23/2/2012 günlü oturumda
hakkında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları kendisine okunduğunda
‘Aleyhime olanları kabul etmiyorum, görüşmeleri ben yaptım bana aittir...’
şeklindeki beyanları da nazara alındığında, mahkemece hükme esas alınmalarında
bir isabetsizlik bulunmadığı…”
22. Bu karar başvurucu tarafından aynı tarihte öğrenilmiş olup,
başvurucu, 14/2/2014 tarihli dilekçesi ile süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
23. Ayrıca, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin onama kararına karşı yapılan
itiraz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14/4/2014 tarihli kararı ile
reddedilmiştir.
24. Başvurucu, bireysel başvuru tarihinden sonra, 18/4/2014 ve
8/5/2014 tarihlerinde yargılamanın yenilenmesi talebiyle Mahkemeye
başvurmuştur.
25. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/5 sayılı dosyasında,
23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı karar ile, 4/12/2004 tarih ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 318. maddesinin (1) numaralı fıkrası
gereğince yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilmiş ve infazın geri
bırakılmasına karar verilmiştir.
26. Mahkemenin yargılamanın yenilenmesi gerekçesi şöyledir:
“TCK’nın 220. maddesinde yer alan suç işlemek amacıyla örgüt
kurma suçu 6526 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrası CMK’nın
135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile
CMK’nın 140. maddesinde yer alan teknik araçlarla
izlemeye ilişkin katalog suçlar arasından çıkartılmıştır.
Mahkememize tevzi edilen dosyada Yargıtay tarafından onanan
bir kısım eylemler, onama tarihinden sonra yapılan Kanun ile iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla izlemeye ilişkin katalog
suçlar arasından çıkartılan TCK’nın 220. maddesine ilişkindir.
Aynı dosyada aynı olaydan yargılaması devam eden sanıklarla
haklarındaki hüküm onanmış sanıklar arasında farklı yargısal sonuçlara
ulaşmanın adalete güven duygusunu önleyebileceği ihtimal dâhilindedir.
Bu açıklamalar dikkate alındığında, Mahkememize tevzi edilen
dosyada Yargıtay 5. Ceza Dairesince onama kararı verilmesinden sonra 6526
sayılı Yasa ile iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik
araçlarla izlemeye ilişkin usul yasasında yapılan değişikliklerin CMK’nın 311/1-e maddesi kapsamında hükümlüler lehine
değerlendirme yapılmasını gerektiren yeni olay niteliğinde olması nedeniyle
yargılamanın yenilenmesi istemi, talepte bulunan hükümlü Aziz Yıldırım (…)
açısından mahkumiyet kararı verilerek Yargıtay 5. Ceza Dairesince onanarak
kesinleşen eylemlere yönelik CMK’nın 318/1. maddesi
uyarınca kabule değer nitelik taşımakta olduğuna oy birliği ile … infazın geri
bırakılmasına oy çokluğu ile karar vermek gerekmiştir…
Görevsizlik ve yetkisizlik kararları verilmesine ilişkin
taleplerin; Sanıklara kumpas kurulduğuna ilişkin iddialar sebebiyle
yargılamanın yenilenmesi taleplerinin; Duruşma tutanaklarında sahtecilik
yapıldığına ilişkin iddialar sebebiyle yargılamanın yenilenmesi taleplerinin oy
birliği ile reddine…”
B. İlgili
Hukuk
27. 5237 sayılı Kanun’un “Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt
kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç
ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan
altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için
üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.”
28. 5271 sayılı Kanun’un, olay tarihinde yürürlükte olan “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması”
kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suç
işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil
elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın
telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir ve kayda
alınabilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim,
kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin
dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet
savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu
durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen
suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının
türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu,
tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için
verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, kullanmakta
olduğu mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin
olarak verilen kararda, kullanılan mobil telefon numarası ve tespit işleminin
süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir
defa daha uzatılabilir.
(5) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan
işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu Madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili
olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, Madde 220),
….
(7) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse,
bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda
alamaz.”
29. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinin 21/2/2014 tarih ve 6526
sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değişiklik halinin ilgili bölümleri
şöyledir:
“(1) (Değişik fıkra: 21/02/2014-6526 S.K./12. md) Bir suç
dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut
delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil
elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, ağır ceza mahkemesi veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir,
dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir.
Cumhuriyet savcısı kararını derhâl mahkemenin onayına sunar ve mahkeme,
kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya mahkeme
tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından
derhâl kaldırılır. Bu fıkra uyarınca alınacak tedbire ağır ceza mahkemesince oy
birliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de
oy birliği aranır.
(2) (Ek fıkra: 21/02/2014-6526 S.K./12. md) Talepte
bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya
iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya
rapor eklenir.
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu
durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(4) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen
suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının
türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu,
tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için
verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/05/2005-5353
S.K./17.mad) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak gerekli görülmesi halinde, mahkeme yukarıdaki sürelere ek olarak her
defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına
karar verebilir.
(5) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, ... mobil
telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen
kararda, ... mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir.
Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha
uzatılabilir.
(6) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan
işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(7) Bu Madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
9. (Mülga alt bent: 21/02/2014-6526 S.K./12. md)
…
(8) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse,
bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda
alamaz.”
30. 6222 sayılı Kanun’un “Şike ve
teşvik primi” başlıklı 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası, (4)
numaralı fıkranın (b) ve (c) bentleri ile (10) ve (11) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1) Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek
amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişi, bir yıldan üç
yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para
cezası ile cezalandırılır. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan
dolayı müşterek fail olarak cezalandırılır. Kazanç veya sair menfaat temini
hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya
hükmolunur.
…
(4) Suçun;
…
b) (Değişik bent: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Federasyon veya spor kulüpleri ile spor alanında
faaliyet gösteren tüzel kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu başkan veya
üyeleri, teknik veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve sporcuların
menajerleri veya temsilciliğini yapan kişiler tarafından,
c) Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti
çerçevesinde,
…işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
…
(10) (Ek fıkra: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Bu maddede tanımlanan suçların bir suç işleme
kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi halinde,
bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte
birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur.
(11) (Ek fıkra: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Bu maddede tanımlanan suçlardan dolayı cezaya
mahkûmiyet halinde, kişi hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesi
hükümlerine göre, spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif
faaliyetler icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında görev
yapmaktan yasaklanmasına hükmolunur.”
31. 6222 sayılı Kanun’un “Yargılama
ve usul hükümleri” başlıklı 23. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11
inci maddede tanımlanan suç bakımından da uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 23/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 14/2/2014 tarih ve 2014/1957 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
33. Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamalar nedeniyle kanunun
öngördüğü azami süreyi aşacak şekilde gözaltında tutulduğunu, bu sürede ciddi
hastalıkları olduğu halde, yetkililerce sağlık durumu dikkate alınmaksızın
hastane yerine emniyetteki nezarethanede kötü şartlar altında alıkonulduğunu,
savcılık ve mahkemedeki ifade ve sorgusunun iyileşmesi beklenmeden alınıp
ardından tutuklandığını, soyut ve genel gerekçelerle tutukluluğun devamına
ilişkin kararlar verildiğini, görevli ve yetkili olmayan mahkemece
yargılamasının yapıldığını, soruşturma evresinde bir kısım sanıklar hakkında
tutuklama kararı vermiş olan Mahkeme Başkanının kanuna aykırı olarak kovuşturma
evresinde de görev aldığını, şartları oluşmadığı halde hukuka aykırı şekilde
iletişimin tespitinin yapılarak, yargılama neticesinde mahkumiyetin tek delili
olarak gösterildiğini, iletişimin tespiti tutanağında bir kısım kişilerin sıfat
ve konuşmalarının birbirlerine karıştırıldığını, gıyapta alınan ara karar ile
resen açılan duruşmada savunmaya yer verilmeksizin Türkiye Futbol
Federasyonu’nu temsil eden bazı tanıkların dinlendiğini, isnat edilen eylemlere
karıştığı iddia edilen futbolcu ve spor kulübü yöneticilerinin tanık olarak dinlenmediğini,
dosyadaki bir kısım rapor ve yazıların dikkate alınmayarak kanıtların tam
olarak değerlendirilmediğini, tevsii tahkikat taleplerinin reddedildiğini
belirterek, Anayasa’nın 13., 17., 20., 36., 37., 38. ve 141. maddelerinde
düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, incelemenin duruşmalı
yapılmasını, infazının tedbiren durdurulmasını,
ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesini, 6222 sayılı Kanun’un 11.
maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna karar verilmesini ve 19.070.000 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder. Bu nedenle başvurucunun iddiaları Anayasa’nın 17., 19., 20., 22.
ve 36. maddeleri ile ilişkili görülerek bu maddelerin sağladığı haklar
kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası
35. Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamalar nedeniyle kanunun
öngördüğü azami süreyi aşacak şekilde gözaltında tutulduğunu, soyut ve genel
gerekçelerle tutukluluğun devamına ilişkin kararlar verildiğini belirterek,
Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun gözaltı süresinin
uzunluğu ve tutukluluğuna ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel
başvuru imkânının başladığı 23/9/2012 tarihinden önceye ait olduğu
belirtilmiştir.
37. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler.”
38. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla
sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce
kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının
genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
39. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar kapsamında 3/7/2011
tarihinde gözaltına alınmış, 10/7/2011 tarihinde tutuklanmış ve 2/7/2012
tarihinde de tahliye edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk hali,
davanın esasına ilişkin kararın 2/7/2012 tarihinde açıklanmasıyla birlikte sona
ermiş ve başvurucuya isnat olunan suçlar sabit görülerek cezalandırılmasına
hükmedilmiştir.
40. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun gözaltı süresinin uzunluğu ve
tutukluluğa ilişkin şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı
tarihten önceye ait olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kötü
Muamele Yasağının İhlal Edildiği İddiası
41. Başvurucu, gözaltında tutulduğu sürede ciddi hastalıkları olduğu
halde, yetkililerce sağlık durumu dikkate alınmaksızın hastane yerine
Emniyetteki nezarethanede kötü şartlar altında alıkonulduğunu, savcılık ve
mahkemedeki ifade ve sorgusunun iyileşmesi beklenmeden alındığını, bu nedenle
Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini belirtmiştir.
42. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun bu yöndeki şikâyetlerine
konu işlem ve eylemlere yönelik hali hazırda bir soruşturmanın bulunmadığı ve
bu şikayetlerin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkânının başladığı
23/9/2012 tarihinden önceye ait olduğu belirtilmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler.”
44. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla
sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce
kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının
genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
45. Somut olayda başvurucu, 3/7/2011 tarihinde gözaltına alınmış,
sağlık problemleri nedeniyle adli işlemlerine ara verilerek hastanede tedavi
görmesi sağlanmış, 6/7/2011 tarihinde hakkında yakalama kararı çıkartılmış,
ifade ve sorgu işlemleri yapılarak 10/7/2011 tarihinde tutuklanmıştır.
46. Dosyanın incelemesinde, başvurucunun anılan iddialarıyla ilgili
olarak hali hazırda devam eden bir soruşturmanın bulunduğuna dair bir bilgiye
ulaşılamadığı gibi, belirtilen hususlarla ilgili olarak, başvurucu tarafından
sorumlular hakkında şikâyette bulunulduğuna dair bir bilgi de tespit
edilememiştir.
47. Buna göre şikâyete konu ihlal iddialarının, Anayasa Mahkemesi’ne
bireysel başvuru imkanının sağlandığı 23/9/2012 tarihinden önceye ilişkin
olduğu ve söz konusu iddialarla ilgili olarak gerek başvurucunun istemi üzerine
gerekse resen hali hazırda yürütülmekte olan bir soruşturmanın bulunmadığı
saptanmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun kötü muameleye ilişkin
şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önceye ait
olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
49. Başvurucu, Mahkemenin, hukuka aykırı şekilde elde edilmiş
delilleri hükme esas aldığını, tevsii tahkikat taleplerini gerekçe
göstermeksizin reddettiğini; iletişim tespit tutanağında bir kısım kişilerin
sıfat ve konuşmalarının birbirlerine karıştırıldığını; görevli ve yetkili
olmayan mahkemece yargılamasının yapıldığını, soruşturma evresinde bir kısım
sanıklar hakkında tutuklama kararı vermiş olan Mahkeme Başkanının kanuna aykırı
olarak kovuşturma evresinde de görev aldığını, soruşturma aşamasında yorma
sonucu ifadesinin alındığını, gıyapta alınan ara karar ile resen açılan
duruşmada savunmaya yer verilmeksizin Türkiye Futbol Federasyonu’nu temsil eden
bazı tanıkların dinlendiğini, isnat edilen eylemlere karıştığı iddia edilen
futbolcu ve spor kulübü yöneticilerinin tanık olarak dinlenmediğini, dosyadaki
bir kısım rapor ve yazıların dikkate alınmayarak kanıtların tam olarak
değerlendirilmediğini, Mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, 6222 sayılı
Kanun’un 11. maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu, bu nedenle Anayasa’nın 36.,
37., 38. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiş, başvurucunun bu iddiaları adil yargılanma hakkı ile ilişkili görülerek
bu hak kapsamında incelenmiştir.
50. Bakanlık görüş yazısında, Mahkemece yargılamanın yenilenmesi
talebinin kabul edilmesi nedeniyle, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına sebep olan yargılamanın halen derdest bulunduğu,
başvurucunun şikâyetleriyle ilgili olarak iç hukuk yollarının gereği gibi
tüketilip tüketilmediği hususunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu
belirtilmiştir.
51. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
52. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
53. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle,
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
54. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
55. Somut olayda, başvurucu hakkında verilmiş
olan kararın, temyiz incelemesi
sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791,
K.2014/516 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, başvurucunun, 18/4/2014 ve
8/5/2014 tarihli dilekçeleri ile olağanüstü kanun yolu niteliğinde olan
yargılamanın yenilenmesi ve infazın geri bırakılması talebiyle yaptığı
başvurunun Mahkemenin 23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı kararı ile
kabul edildiği anlaşılmaktadır.
56. Yargılamanın yenilenmesi ile ilgili düzenlemeleri içeren 5271
sayılı Kanun’un “Yenileme istemi hakkında
uygulanacak hükümler” başlıklı 317. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
“Kanun yollarına başvurma hakkındaki genel
hükümler, yargılamanın yenilenmesi istemi hakkında da uygulanır.”; “Yenileme isteminin esassız olmasından dolayı reddi,
aksi takdirde kabulü” başlıklı 321. maddesinin (2) numaralı fıkrası,
“Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın
yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.”; “Yeniden duruşma sonucunda verilecek hüküm”
başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası, “Yeniden
yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali
ile dava hakkında yeniden hüküm verir.” hükmünü içermektedir.
57. Anılan bu maddelerden de görüleceği gibi “yargılamanın yenilenmesi” yolu her ne
kadar bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiş ise de, Mahkemece bu talebin
kabul edilmesi halinde duruşmanın açılarak, yargılama sonucunda yeni bir hükmün
verilmesi ve bu hükme karşı kanun yollarına başvurulması imkânının bulunduğu
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu süreçte, adil yargılanma ile ilgili hak ihlalleri
iddialarının öncelikle derece mahkemelerince incelenmesinin beklenilmesi
Anayasa Mahkemesinin ikincil nitelikteki rolüne uygun olacaktır.
58. Açıklanan gerekçelerle, ihlal iddiasına konu edilen dava ile
ilgili yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği ve bu usulde öngörülmüş
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
d. Özel
Hayatın Gizliliği Hakkı ile Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiği İddiası
59. Başvurucu, 6222 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce kanuna
aykırı olarak iletişiminin dinlenerek, özel hayatın gizliliği hakkının ve
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Bakanlık, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği konusunda
herhangi bir görüş bildirmemiş, ancak esas hakkındaki görüşünde; somut olayda,
başvurucunun iletişiminin tespitine Mahkemelerin karar verdiği, bu kararlarda,
başvurucunun açık kimlik bilgilerinin ve hangi tarihe kadar iletişimin tespit
edileceği hususlarının yer aldığı, tedbirin türü ve kapsamının belirtildiği,
kararın verilme sebebinin yazılı olduğu, başvurucuya yüklenen suçun
gösterildiği, başvurucunun bu yöndeki şikâyetlerinin Yargıtay tarafından da
değerlendirildiği gibi hususlara yer vermiştir.
61. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
62. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
63. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi
ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
64. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir
(B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
65. Somut olayda, başvurucu hakkında verilmiş
olan kararın, temyiz incelemesi
sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791,
K.2014/516 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, başvurucunun, 18/4/2014 ve
8/5/2014 tarihli dilekçeleri ile olağanüstü kanun yolu niteliğinde olan
yargılamanın yenilenmesi ve infazın geri bırakılması talebiyle yaptığı
başvurunun Mahkemenin 23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı kararı ile
kabul edildiği anlaşılmaktadır.
66. Yargılamanın yenilenmesi ile ilgili düzenlemeleri içeren 5271
sayılı Kanun’un yukarıda da zikredilen ilgili maddelerinden de görüleceği gibi
(§ 56) “yargılamanın yenilenmesi”
yolu her ne kadar bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiş ise de,
Mahkemece bu talebin kabul edilmesi halinde duruşmanın açılarak, yargılama
sonucunda yeni bir hükmün verilmesi ve bu hükme karşı kanun yollarına
başvurulması imkânının bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu süreçte, özel
hayatın gizliliği hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği yönündeki
iddialarının öncelikle derece mahkemelerince incelenmesinin beklenilmesi
Anayasa Mahkemesinin ikincil nitelikteki rolüne uygun olacaktır.
67. Açıklanan nedenlerle, ihlal iddiasına konu edilen dava ile
ilgili yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği ve bu usulde öngörülmüş
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”,
2. Kötü
muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının “zaman
bakımından yetkisizlik”,
3. Adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemesi”,
4. Özel
hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
23/7/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.