TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AZİZ YILDIRIM BAŞVURUSU (3)
(Başvuru Numarası: 2014/1957)
Karar Tarihi: 23/7/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Özcan ÖZBEY
Başvurucu
Aziz YILDIRIM
Vekili
Av. Köksal BAYRAKTAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamalar nedeniyle kanunun öngördüğü azami süreyi aşacak şekilde gözaltında tutulduğunu, bu sürede ciddi hastalıkları olduğu halde, yetkililerce sağlık durumu dikkate alınmaksızın hastane yerine emniyetteki nezarethanede kötü şartlar altında alıkonulduğunu, savcılık ve mahkemedeki ifade ve sorgusunun hastalığına rağmen alınarak ardından tutuklandığını, soyut ve genel gerekçelerle tutukluluğun devamına ilişkin kararlar verildiğini, görevli ve yetkili olmayan mahkemece yargılamasının yapıldığını, iletişimin tespitinin hukuka aykırı olarak alındığını ve mahkumiyetin tek delili olarak kullanıldığını, gıyapta alınan ara karar ile resen açılan duruşmada savunmaya yer verilmeksizin bazı tanıkların dinlendiğini, olaylarla ilgisi olduğu iddia edilen futbolcu ve spor kulübü yöneticilerinin tanık olarak dinlenmediğini, dosyadaki bir kısım rapor ve yazıların dikkate alınmayarak kanıtların tam olarak değerlendirilmediğini, tevsii tahkikat taleplerinin reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 17., 20., 36., 37., 38. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 25/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 25/4/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Talep üzerine Bakanlığa tanınan süre 29/5/2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 30 gün uzatılmıştır. Adalet Bakanlığı, görüşünü 27/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 30/6/2014 tarihinde bildirilmiş olup, başvurucu, karşı görüşlerini 15/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olay tarihi itibarıyla Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanıdır.
9. 2009 yılı içerisinde Almanya adli makamlarınca yürütülen şike ve bahis soruşturmasının Türkiye’de oynanan müsabakaları da içine alacak şekilde genişlemesi sonucunda Türkiye Futbol Federasyonu'nun (TFF) da şikâyeti ile Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığınca konu hakkında başlatılan soruşturma kapsamında, birçok futbolcu, teknik direktör, kulüp yöneticisi hakkında adli işlem yapılması ve bir kısmının tutuklanması üzerine emniyet birimlerince olaylara ilişkin inceleme başlatılmıştır.
10. Yapılan incelemelerde, çevresindeki birçok kişi ile birlikte çeşitli cebir ve tehdit içerikli eylemlerde yer aldıkları iddia edilen O. P.’nin futbol camiası içerisinde son derece etkin konumda bulunduğu, futbolcu transferlerinde söz sahibi olduğu, özellikle Giresunspor Kulübünün yönetimini ele geçirmeye çalıştığı şüphesiyle, bu kişiler hakkında iletişimin tespiti ve kayda alınması işlemleri yapılmıştır.
11. Emniyet birimlerince; Giresunspor yönetimini, Ö. Ü. vasıtası ile elinde bulunduran O. P.’nin, Giresunspor’un TFF nezdinde yaşadığı sorunları da çözmeye çalıştığı, Giresunspor’a yönelik transfer yasağının kaldırılması amacıyla TFF Başkanı M. Ö. nezdinde girişimlerde bulunduğunun değerlendirilmesi üzerine 4/2/2011 tarihinde M. Ö. hakkında iletişiminin tespitine başlanmıştır.
12. M. Ö.’ye yönelik iletişim tespitlerinde, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olan başvurucunun; şüphe çeken bazı görüşmelerinin olduğu, aracılar üzerinden görüşüp buluştukları, başvurucunun, Fenerbahçe futbol takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğu, bazı müsabakalar için hakem ayarlaması yapmaya çalıştığı, M. Ö.’nün, karşılığında futbol camiası içerisinde etkin konumda bulunan başvurucunun desteğini almayı hedeflediği ve bu maksatla başvurucudan gelen her türlü talebe olumlu cevap vermeye çalıştığı değerlendirilerek, başvurucu hakkında da örgütsel ilişkilerinin tespiti ve ortaya çıkarılması için 17/2/2011 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılmıştır.
13. Başvurucu, hakkında yapılan teknik takip yanında, fiziki takip, tanık beyanları ve sair delil toplama çalışmaları sonucunda; 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” kenar başlıklı 220. maddesinin (1) numaralı fıkrası; “Nitelikli dolandırıcılık” kenar başlıklı 158. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi; 31/3/2011 tarih ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un “Şike ve teşvik primi” kenar başlıklı 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası, (4) numaralı fıkranın (b) ve (c) bentleri ile (5) numaralı fıkrasında düzenlenen suçları işlediği şüphesi ile 3/7/2011 tarihinde gözaltına alınmış, 6/7/2011 tarihinde hakkında yakalama kararı çıkartılmış, 10/7/2011 tarihinde tutuklanmış ve 2/7/2012 tarihinde de tahliye edilmiştir.
14. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 20/5/2014 tarihli yazısına göre; başvurucu 4/7/2011 tarihinde rahatsızlandığını beyan ettiğinden hastaneye sevk edilerek gerekli tedavisi yapılmıştır. Başvurucu aynı gün tekrar rahatsızlandığını beyan ettiğinden başka bir hastaneye sevk edilmiş ve yatışı yapılmış, burada 7/7/2011 tarihine kadar tedavi görmüştür.
15. Başvurucunun, 7/7/2011 tarihinde Emniyet Müdürlüğü tarafından ifadesi alınmıştır. 7/7/2011 tarihinde yeniden gözaltına alınan başvurucu 8/7/2011 tarihinde gözaltından çıkarılmıştır. 8/7/2011 tarihinde sorgulanmak üzere Mahkeme huzuruna çıkan başvurucu rahatsızlandığını ifade ettiğinden hastaneye sevk edilmiştir. 9/7/2011 günü saat 21.30’da sağlık elemanlarının gözetiminde tekrar Mahkeme huzuruna çıkan başvurucunun sorgusuna başlanmıştır. Başvurucu saat 23.40’ta ilaçlarını almak istediğini beyan ettiğinden sorgusuna ara verilmiş ve 10/7/2011 günü saat 00.01 itibariyle ifadesinin alınmasına devam edilmiştir. Saat 00.45’te rahatsızlandığını beyan eden başvurucunun sorgusuna tekrar ara verilmiş ve tıbbi kontrolü yaptırılmış, sonrasında ise başvurucunun sağlık durumundaki değişim sebebiyle sorguya o gün itibarıyla son verilmiştir.
16. 10/7/2011 günü saat 14.55 itibarıyla başvurucunun sorgusuna devam edilmiş ve başvurucunun “örgüt faaliyeti kapsamında birden fazla kez şike eyleminde bulunmak ve bu eylemleri organize etmek” suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle tutuklanmasına karar verilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 2/11/2011 tarihinde, başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam 93 şüphelinin yer aldığı iddianame ile yukarıda belirtilen suçlar (§ 13) kapsamında başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
18. Başvurucu, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2/7/2012 tarih ve E.2011/63, K.2012/71 sayılı kararı ile; “spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde şike ve teşvik primi suçlarını işlemek suretiyle suç örgütü kurup yönetmek” suçundan 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 62. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis; “Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 1/5/2011 günü oynanan Fenerbahçe-İBB Spor, 8/5/2011 günü oynanan Karabük–Fenerbahçe, 15/5/2011 günü oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü, 22/5/2011 günü oynanan Sivasspor-Fenerbahçe müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla şike; 17/4/2011 günü oynanan Trabzonspor-Bursaspor, 22/4/2011 günü oynanan Eskişehirspor-Trabzonspor ve 15/5/2011 günü oynanan Trabzonspor-İBB Spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla teşvik pirimi” suçundan 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası, (4) numaralı fıkranın (b) ve (c) bentleri ile (10) numaralı fıkrası ve 5237 sayılı Kanun’un 62. ve 52. maddeleri gereğince 3 yıl 9 ay hapis ve 1.312.500 TL Adli Para Cezası ile cezalandırılmış; ayrıca 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (11) numaralı fıkrası uyarınca spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif faaliyet icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında görev yapmaktan yasaklanmıştır.
19. Bu yaptırımların yanında anılan Mahkemece başvurucunun bazı eylemleri için de beraat kararı verilmiştir. Mahkemenin beraat gerekçesi ise şöyledir:
“Her ne kadar başvurucu hakkında; Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 21/2/2011 günü oynanan Manisaspor-Trabzonspor, 26/2/2011 günü oynanan Fenerbahçe-Kasımpaşa, 6/3/2011 günü oynanan Bursaspor-İBB Spor, 7/3/2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe, 20/3/2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Trabzonspor ve 9/4/2011 günü oynanan Eskişehirspor-Fenerbahçe müsabakalarında şike yaptığı ve teşvik primi verdiğinden bahisle dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca beraatına…”
20. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791, K.2014/516 sayılı kararı ile, Mahkeme kararı onanarak kesinleşmiştir.
21. Yargıtay Kararının gerekçesinin özellikle iletişimin tespiti ile ilgili kısımlarında (Yargıtay Kararı, s. 11-16) şu hususlara yer verilmiştir:
“İç hukukumuz açısından iletişimin tespiti ve kayda alınması koruma tedbirine CMK'nın 135., teknik araçlarla izleme tedbirine ise aynı Yasanın 140. maddelerinde düzenlenen suçlar yönüyle gidilebileceği, bir başka anlatımla katalog olarak belirtilen suçların dışında bu yola müracaat edilemeyeceği, ancak katalog suçtan dolayı alınan iletişimin tespiti kararının icrası sırasında dinlenen kişi hakkında soruşturmaya konu suç dışında ve fakat katalogda belirtilen bir başka suç isnadının bulunması durumunda, tespitin devamına karar verilmesi gerektiğinin bir kısım öğretide kabul görmüş bir düşünce olduğu,
AİHM'in teknik takip sırasında suç vasfının değişmesi durumunda yapılan teknik takibin her zaman Sözleşme’nin 8. maddesine aykırılık oluşturmayacağı yönünde kararlarının da bulunduğu, burada yetkililerin teknik araçlarla izleme tedbirinde iyi niyetli olup olmadıkları ve yasa ile belirtilen sınırlar içerisinde hareket edip etmediklerinin büyük önem taşıdığı, nitekim Aydoğdu, Duran ve diğerleri ile Kaya ve Türkiye kararlarının bu yönde olduğu, söz konusu kararlarda özetle, teknik takip kararının hâkim tarafından verilmiş olması ve savcı gözetiminde icra edilmesinin Yasada belirtilen katalog suçlardan birisi için alınan kararın bir diğer katalog suç için de geçerli olabileceği gibi suç vasfı değişikliği nedeniyle birbirine kolayca dönüşebilen suçlar yönüyle elde edilen verilerin delil olarak kullanılmasında ulusal makamların baştan itibaren iyi niyetli oldukları sonucuna varıldığı,
AİHM kararlarına göre, bu yollarla elde edilen delillerin ceza yargılamasında kullanılabilmesi için, sanık huzurunda ve kamuya açık bir yargılama sırasında tartışma olanağının sağlanması gerektiği, bir başka anlatımla, sanığa elde edilen delillere itiraz etmesi için yeterli ve gerekli imkânların tanınması ve bu bağlamda savunma hakkının çiğnenmemiş olmasının gerektiği…,
Davaya konu somut olayda, AİHS'nin 8. maddesi anlamında koruma tedbiri kararlarının verildiği tarih itibariyle ulaşılabilirlik ve öngörülebilirlik kriterlerinin karşılandığının son derece açık olduğu, bu kararların CMK'nın 135. maddesi kapsamında yetkili ve görevli mahkemelerden alındığı, kamuya açık olarak yapılan yargılamalar sırasında tartışılıp, taraflara iletişimin tespiti ve kayda alınması kararları ve iletişim tutanakları ile teknik araçlarla izleme tutanakları hakkında itirazlarını bildirme imkanının sağlandığı hususlarında bir kuşkunun bulunmadığı…,
Sanıklar haklarındaki tüm iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararlarının suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı alındığı,
14/4/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'dan önce, Türk Ceza Yasasında ve ceza hükmü içeren özel yasalarda şike ve teşvik primi fiillerinin bu adla suç olarak tanımlanmadığı, 6222 sayılı Kanun’un 23/2. madde ve fıkra hükmündeki ‘Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci maddede tanımlanan suç bakımından da uygulanır.’ düzenlemesi uyarınca, şike ve teşvik primi fiillerinin söz konusu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren CMK'nın 135. maddesindeki katalog suç kapsamına alındığının anlaşıldığı,
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve üye olma suçlarının temadi eden suçlardan olduğu, bu suçun oluşması bakımından amaçlanan suçların işlenmesinin gerekmediği, yani örgüt faaliyeti kapsamında amaçlanan herhangi bir suç işlenmese dahi bu suçun oluşabileceği, dolayısıyla şike ve teşvik primi suçlarının işlenmesi amacıyla örgüt kurulmasına yasal bir engel bulunmadığı, bu fiillerin bu ad altında kanunda suç olarak tanımlanmadığı 14/4/2011 tarihi öncesinde, bu fiilleri gerçekleştirmek için örgüt kurulamayacağından (TCK'nın 220/1. maddesindeki ‘Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla...’ ibaresi nedeniyle) bahsedilebilirse de…, şike anlaşması yapılmak suretiyle müsabaka sonucuna ilişkin olarak hileli yöntemlerle elde edilen ön bilgiye dayanılarak oynanan bahiste sonuçlar tutturulmak suretiyle yüksek kazançlar elde edilmesi ve diğer yasal şartların varlığı halinde, dolandırıcılık suçunun işlenebileceği, esasen 14/4/2011 tarihi öncesinde mevcut olan yapı içerisinde yer alan kişilerin hukuka uygun, geçerli ve muteber bir amaç için bir araya gelmedikleri, 14/4/2011 öncesi ve sonrası eylemlerinin amaç ve işleniş biçimi itibariyle benzerlik ve birlik gösterdiği, faillerin eylemlerini bu tarih itibariyle sonlandırmak yerine aynı şekilde sürdürmelerinin de amaçlanan suçlara yönelik hareketler olduğu, örgüt suçunun amaç suç açısından bir araç suç olması ve bu suçların hazırlık hareketi oluşu ile bu hareketlerin oluşturduğu toplumsal düzen ve barışa yönelik somut tehlike hali cezalandırıldığından, temadi eden örgüt suçunun 14/4/2011 öncesinde işlenmeye başlandığı hususunun kabulünde bir tereddüt bulunmadığı,
Esasen, bu tarih öncesindeki şike ve teşvik primi eylemleri için Cumhuriyet Savcısının bir kısım sanıklar haklarında TCK'nın 158. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçundan kamu davası açtığı, yukarıda da izah edildiği üzere koruma tedbirlerinin haklı olup olmadığının ancak yargılama sonunda belli olacağı, somut olayda da CMK'nın 135 ve 140. maddeleri kapsamında görünüşte haklılık koşulunun bulunduğu, yapılan yargılama neticesinde bir kısım sanıklar haklarında 14/4/2011 tarihi öncesi şike ve teşvik primi fiilleriyle ilgili olarak beraat kararları verildiği, dosyada dolandırıcılık suçunun işlendiği yolunda kesin ve inandırıcı delillerin bulunmadığı, yine TCK'nın 220/2. madde ve fıkrasında düzenlenen örgüt üyeliği suçunun katalog suç kapsamında bulunmadığı sanık savunmanları tarafından ileri sürülmüş ise de; yukarıda ifade edildiği üzere koruma tedbirlerinin ön koşullarının somut olayda mevcut olduğu, örgüt kurmak suçundan hakkında dinleme ya da gizli izleme kararı alınan şüpheli/lerin örgüt faaliyetindeki rolünün/rollerinin ancak yargılama sonunda anlaşılabileceği, bu düşünce biçiminin Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 10/12/2013 gün, 2013/483 Esas ve 2013/599 sayılı Kararının müzakeresi sırasında da benimsendiği, bu itibarla bu yöndeki itirazların da yerinde olmadığı,
Açıklanan nedenler ve örgüt suçunun niteliği gereği temadi eden suçlardan olması karşısında 14/4/2011 tarihinden önce iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile fiziki takip suretiyle elde edilen delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş deliller olduğunda şüphe bulunmadığı,
Suç işlemek için örgüt kurma suçu ile bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların birlikte soruşturulup kovuşturulduğu, esasen suç işlemek için örgüt kurma suçunu bu örgütlerin işlediği suçlardan bağımsız düşünmenin doğru ve sağlıklı bir yaklaşım olmadığı, katalog kapsamında yer almayan bu suçlar bakımından delil elde edilirken ek bir tedbir uygulanması ve kişinin özel hayatı ile iletişimin gizliliğine yönelik ilave bir müdahalenin de söz konusu olmadığı…
Haklarında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları kendilerine okunan sanıkların bu kayıtların içeriklerine yönelik bir itirazda bulunmayıp, bu konuşmaların içeriklerini doğrular tarzda ve sadece yorumlanma biçimine karşı savunmada bulunduklarının görüldüğü,
Bu itibarla, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlenen şike ve teşvik primi fiillerine ilişkin olarak Mahkemeden usulüne uygun olarak alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararları üzerine elde edilen TAPE kayıtları ile fiziki takip tutanaklarının usul ve yasaya uygun olarak elde edilmiş deliller olduğu, sanık Aziz Yıldırım'ın 23/2/2012 günlü oturumda hakkında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları kendisine okunduğunda ‘Aleyhime olanları kabul etmiyorum, görüşmeleri ben yaptım bana aittir...’ şeklindeki beyanları da nazara alındığında, mahkemece hükme esas alınmalarında bir isabetsizlik bulunmadığı…”
22. Bu karar başvurucu tarafından aynı tarihte öğrenilmiş olup, başvurucu, 14/2/2014 tarihli dilekçesi ile süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Ayrıca, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin onama kararına karşı yapılan itiraz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14/4/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
24. Başvurucu, bireysel başvuru tarihinden sonra, 18/4/2014 ve 8/5/2014 tarihlerinde yargılamanın yenilenmesi talebiyle Mahkemeye başvurmuştur.
25. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/5 sayılı dosyasında, 23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı karar ile, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 318. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilmiş ve infazın geri bırakılmasına karar verilmiştir.
26. Mahkemenin yargılamanın yenilenmesi gerekçesi şöyledir:
“TCK’nın 220. maddesinde yer alan suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu 6526 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrası CMK’nın 135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile CMK’nın 140. maddesinde yer alan teknik araçlarla izlemeye ilişkin katalog suçlar arasından çıkartılmıştır.
Mahkememize tevzi edilen dosyada Yargıtay tarafından onanan bir kısım eylemler, onama tarihinden sonra yapılan Kanun ile iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla izlemeye ilişkin katalog suçlar arasından çıkartılan TCK’nın 220. maddesine ilişkindir.
Aynı dosyada aynı olaydan yargılaması devam eden sanıklarla haklarındaki hüküm onanmış sanıklar arasında farklı yargısal sonuçlara ulaşmanın adalete güven duygusunu önleyebileceği ihtimal dâhilindedir.
Bu açıklamalar dikkate alındığında, Mahkememize tevzi edilen dosyada Yargıtay 5. Ceza Dairesince onama kararı verilmesinden sonra 6526 sayılı Yasa ile iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlemeye ilişkin usul yasasında yapılan değişikliklerin CMK’nın 311/1-e maddesi kapsamında hükümlüler lehine değerlendirme yapılmasını gerektiren yeni olay niteliğinde olması nedeniyle yargılamanın yenilenmesi istemi, talepte bulunan hükümlü Aziz Yıldırım (…) açısından mahkumiyet kararı verilerek Yargıtay 5. Ceza Dairesince onanarak kesinleşen eylemlere yönelik CMK’nın 318/1. maddesi uyarınca kabule değer nitelik taşımakta olduğuna oy birliği ile … infazın geri bırakılmasına oy çokluğu ile karar vermek gerekmiştir…
Görevsizlik ve yetkisizlik kararları verilmesine ilişkin taleplerin; Sanıklara kumpas kurulduğuna ilişkin iddialar sebebiyle yargılamanın yenilenmesi taleplerinin; Duruşma tutanaklarında sahtecilik yapıldığına ilişkin iddialar sebebiyle yargılamanın yenilenmesi taleplerinin oy birliği ile reddine…”
B. İlgili Hukuk
27. 5237 sayılı Kanun’un “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.”
28. 5271 sayılı Kanun’un, olay tarihinde yürürlükte olan “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir ve kayda alınabilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, kullanmakta olduğu mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, kullanılan mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(5) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu Madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220),
….
(7) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.”
29. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinin 21/2/2014 tarih ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değişiklik halinin ilgili bölümleri şöyledir:
“(1) (Değişik fıkra: 21/02/2014-6526 S.K./12. md) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, ağır ceza mahkemesi veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl mahkemenin onayına sunar ve mahkeme, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya mahkeme tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. Bu fıkra uyarınca alınacak tedbire ağır ceza mahkemesince oy birliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de oy birliği aranır.
(2) (Ek fıkra: 21/02/2014-6526 S.K./12. md) Talepte bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya rapor eklenir.
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(4) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/05/2005-5353 S.K./17.mad) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, mahkeme yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.
(5) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, ... mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, ... mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir.
(6) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(7) Bu Madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
9. (Mülga alt bent: 21/02/2014-6526 S.K./12. md)
(8) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.”
30. 6222 sayılı Kanun’un “Şike ve teşvik primi” başlıklı 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası, (4) numaralı fıkranın (b) ve (c) bentleri ile (10) ve (11) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılır. Kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(4) Suçun;
b) (Değişik bent: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Federasyon veya spor kulüpleri ile spor alanında faaliyet gösteren tüzel kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu başkan veya üyeleri, teknik veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve sporcuların menajerleri veya temsilciliğini yapan kişiler tarafından,
c) Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde,
…işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(10) (Ek fıkra: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Bu maddede tanımlanan suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi halinde, bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur.
(11) (Ek fıkra: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Bu maddede tanımlanan suçlardan dolayı cezaya mahkûmiyet halinde, kişi hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesi hükümlerine göre, spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif faaliyetler icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında görev yapmaktan yasaklanmasına hükmolunur.”
31. 6222 sayılı Kanun’un “Yargılama ve usul hükümleri” başlıklı 23. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci maddede tanımlanan suç bakımından da uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 23/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/2/2014 tarih ve 2014/1957 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamalar nedeniyle kanunun öngördüğü azami süreyi aşacak şekilde gözaltında tutulduğunu, bu sürede ciddi hastalıkları olduğu halde, yetkililerce sağlık durumu dikkate alınmaksızın hastane yerine emniyetteki nezarethanede kötü şartlar altında alıkonulduğunu, savcılık ve mahkemedeki ifade ve sorgusunun iyileşmesi beklenmeden alınıp ardından tutuklandığını, soyut ve genel gerekçelerle tutukluluğun devamına ilişkin kararlar verildiğini, görevli ve yetkili olmayan mahkemece yargılamasının yapıldığını, soruşturma evresinde bir kısım sanıklar hakkında tutuklama kararı vermiş olan Mahkeme Başkanının kanuna aykırı olarak kovuşturma evresinde de görev aldığını, şartları oluşmadığı halde hukuka aykırı şekilde iletişimin tespitinin yapılarak, yargılama neticesinde mahkumiyetin tek delili olarak gösterildiğini, iletişimin tespiti tutanağında bir kısım kişilerin sıfat ve konuşmalarının birbirlerine karıştırıldığını, gıyapta alınan ara karar ile resen açılan duruşmada savunmaya yer verilmeksizin Türkiye Futbol Federasyonu’nu temsil eden bazı tanıkların dinlendiğini, isnat edilen eylemlere karıştığı iddia edilen futbolcu ve spor kulübü yöneticilerinin tanık olarak dinlenmediğini, dosyadaki bir kısım rapor ve yazıların dikkate alınmayarak kanıtların tam olarak değerlendirilmediğini, tevsii tahkikat taleplerinin reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 13., 17., 20., 36., 37., 38. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, incelemenin duruşmalı yapılmasını, infazının tedbiren durdurulmasını, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesini, 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna karar verilmesini ve 19.070.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun iddiaları Anayasa’nın 17., 19., 20., 22. ve 36. maddeleri ile ilişkili görülerek bu maddelerin sağladığı haklar kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası
35. Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamalar nedeniyle kanunun öngördüğü azami süreyi aşacak şekilde gözaltında tutulduğunu, soyut ve genel gerekçelerle tutukluluğun devamına ilişkin kararlar verildiğini belirterek, Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun gözaltı süresinin uzunluğu ve tutukluluğuna ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkânının başladığı 23/9/2012 tarihinden önceye ait olduğu belirtilmiştir.
37. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
38. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
39. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar kapsamında 3/7/2011 tarihinde gözaltına alınmış, 10/7/2011 tarihinde tutuklanmış ve 2/7/2012 tarihinde de tahliye edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk hali, davanın esasına ilişkin kararın 2/7/2012 tarihinde açıklanmasıyla birlikte sona ermiş ve başvurucuya isnat olunan suçlar sabit görülerek cezalandırılmasına hükmedilmiştir.
40. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun gözaltı süresinin uzunluğu ve tutukluluğa ilişkin şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önceye ait olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiği İddiası
41. Başvurucu, gözaltında tutulduğu sürede ciddi hastalıkları olduğu halde, yetkililerce sağlık durumu dikkate alınmaksızın hastane yerine Emniyetteki nezarethanede kötü şartlar altında alıkonulduğunu, savcılık ve mahkemedeki ifade ve sorgusunun iyileşmesi beklenmeden alındığını, bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini belirtmiştir.
42. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun bu yöndeki şikâyetlerine konu işlem ve eylemlere yönelik hali hazırda bir soruşturmanın bulunmadığı ve bu şikayetlerin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkânının başladığı 23/9/2012 tarihinden önceye ait olduğu belirtilmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
44. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
45. Somut olayda başvurucu, 3/7/2011 tarihinde gözaltına alınmış, sağlık problemleri nedeniyle adli işlemlerine ara verilerek hastanede tedavi görmesi sağlanmış, 6/7/2011 tarihinde hakkında yakalama kararı çıkartılmış, ifade ve sorgu işlemleri yapılarak 10/7/2011 tarihinde tutuklanmıştır.
46. Dosyanın incelemesinde, başvurucunun anılan iddialarıyla ilgili olarak hali hazırda devam eden bir soruşturmanın bulunduğuna dair bir bilgiye ulaşılamadığı gibi, belirtilen hususlarla ilgili olarak, başvurucu tarafından sorumlular hakkında şikâyette bulunulduğuna dair bir bilgi de tespit edilememiştir.
47. Buna göre şikâyete konu ihlal iddialarının, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkanının sağlandığı 23/9/2012 tarihinden önceye ilişkin olduğu ve söz konusu iddialarla ilgili olarak gerek başvurucunun istemi üzerine gerekse resen hali hazırda yürütülmekte olan bir soruşturmanın bulunmadığı saptanmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun kötü muameleye ilişkin şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önceye ait olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
49. Başvurucu, Mahkemenin, hukuka aykırı şekilde elde edilmiş delilleri hükme esas aldığını, tevsii tahkikat taleplerini gerekçe göstermeksizin reddettiğini; iletişim tespit tutanağında bir kısım kişilerin sıfat ve konuşmalarının birbirlerine karıştırıldığını; görevli ve yetkili olmayan mahkemece yargılamasının yapıldığını, soruşturma evresinde bir kısım sanıklar hakkında tutuklama kararı vermiş olan Mahkeme Başkanının kanuna aykırı olarak kovuşturma evresinde de görev aldığını, soruşturma aşamasında yorma sonucu ifadesinin alındığını, gıyapta alınan ara karar ile resen açılan duruşmada savunmaya yer verilmeksizin Türkiye Futbol Federasyonu’nu temsil eden bazı tanıkların dinlendiğini, isnat edilen eylemlere karıştığı iddia edilen futbolcu ve spor kulübü yöneticilerinin tanık olarak dinlenmediğini, dosyadaki bir kısım rapor ve yazıların dikkate alınmayarak kanıtların tam olarak değerlendirilmediğini, Mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu, bu nedenle Anayasa’nın 36., 37., 38. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş, başvurucunun bu iddiaları adil yargılanma hakkı ile ilişkili görülerek bu hak kapsamında incelenmiştir.
50. Bakanlık görüş yazısında, Mahkemece yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesi nedeniyle, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına sebep olan yargılamanın halen derdest bulunduğu, başvurucunun şikâyetleriyle ilgili olarak iç hukuk yollarının gereği gibi tüketilip tüketilmediği hususunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
51. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
52. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
53. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
54. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
55. Somut olayda, başvurucu hakkında verilmiş olan kararın, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791, K.2014/516 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, başvurucunun, 18/4/2014 ve 8/5/2014 tarihli dilekçeleri ile olağanüstü kanun yolu niteliğinde olan yargılamanın yenilenmesi ve infazın geri bırakılması talebiyle yaptığı başvurunun Mahkemenin 23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı kararı ile kabul edildiği anlaşılmaktadır.
56. Yargılamanın yenilenmesi ile ilgili düzenlemeleri içeren 5271 sayılı Kanun’un “Yenileme istemi hakkında uygulanacak hükümler” başlıklı 317. maddesinin (1) numaralı fıkrası, “Kanun yollarına başvurma hakkındaki genel hükümler, yargılamanın yenilenmesi istemi hakkında da uygulanır.”; “Yenileme isteminin esassız olmasından dolayı reddi, aksi takdirde kabulü” başlıklı 321. maddesinin (2) numaralı fıkrası, “Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.”; “Yeniden duruşma sonucunda verilecek hüküm” başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası, “Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir.” hükmünü içermektedir.
57. Anılan bu maddelerden de görüleceği gibi “yargılamanın yenilenmesi” yolu her ne kadar bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiş ise de, Mahkemece bu talebin kabul edilmesi halinde duruşmanın açılarak, yargılama sonucunda yeni bir hükmün verilmesi ve bu hükme karşı kanun yollarına başvurulması imkânının bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu süreçte, adil yargılanma ile ilgili hak ihlalleri iddialarının öncelikle derece mahkemelerince incelenmesinin beklenilmesi Anayasa Mahkemesinin ikincil nitelikteki rolüne uygun olacaktır.
58. Açıklanan gerekçelerle, ihlal iddiasına konu edilen dava ile ilgili yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği ve bu usulde öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Özel Hayatın Gizliliği Hakkı ile Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiği İddiası
59. Başvurucu, 6222 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce kanuna aykırı olarak iletişiminin dinlenerek, özel hayatın gizliliği hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Bakanlık, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği konusunda herhangi bir görüş bildirmemiş, ancak esas hakkındaki görüşünde; somut olayda, başvurucunun iletişiminin tespitine Mahkemelerin karar verdiği, bu kararlarda, başvurucunun açık kimlik bilgilerinin ve hangi tarihe kadar iletişimin tespit edileceği hususlarının yer aldığı, tedbirin türü ve kapsamının belirtildiği, kararın verilme sebebinin yazılı olduğu, başvurucuya yüklenen suçun gösterildiği, başvurucunun bu yöndeki şikâyetlerinin Yargıtay tarafından da değerlendirildiği gibi hususlara yer vermiştir.
61. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
62. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
63. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
64. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
65. Somut olayda, başvurucu hakkında verilmiş olan kararın, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791, K.2014/516 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, başvurucunun, 18/4/2014 ve 8/5/2014 tarihli dilekçeleri ile olağanüstü kanun yolu niteliğinde olan yargılamanın yenilenmesi ve infazın geri bırakılması talebiyle yaptığı başvurunun Mahkemenin 23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı kararı ile kabul edildiği anlaşılmaktadır.
66. Yargılamanın yenilenmesi ile ilgili düzenlemeleri içeren 5271 sayılı Kanun’un yukarıda da zikredilen ilgili maddelerinden de görüleceği gibi (§ 56) “yargılamanın yenilenmesi” yolu her ne kadar bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiş ise de, Mahkemece bu talebin kabul edilmesi halinde duruşmanın açılarak, yargılama sonucunda yeni bir hükmün verilmesi ve bu hükme karşı kanun yollarına başvurulması imkânının bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu süreçte, özel hayatın gizliliği hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği yönündeki iddialarının öncelikle derece mahkemelerince incelenmesinin beklenilmesi Anayasa Mahkemesinin ikincil nitelikteki rolüne uygun olacaktır.
67. Açıklanan nedenlerle, ihlal iddiasına konu edilen dava ile ilgili yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği ve bu usulde öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
4. Özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
23/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.