TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CİHAN GÜNEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2275)
|
|
Karar Tarihi: 23/7/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Cihan GÜNEŞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 19/1/2009 tarihinden
beri tutuklu olması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ve yargılamadaki
usul hataları nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 10/2/2014 tarihinde
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler giderilmiş ve
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonu, 31/3/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.
4. Bölüm, 29/5/2014 kabul
edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar
vermiştir.
5. Başvurucu adli yardım
talebinde bulunmuş, 31/3/2014 tarihinde Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca
başvurucunun yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olması nedeniyle adli
yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve
olgular 29/5/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet
Bakanlığı, 30/6/2014 tarihinde daha önceki görüşlerine atıfta bulunarak
başvuruya ilişkin ayrıca görüş sunmaya gerek görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesinde ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs
etmek, tasarlayarak öldürme" suçlarından dolayı 19/1/2009
tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmış ve hakkında 2/2/2009
tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının E.2009/126 sayılı iddianamesi ile
kamu davası açılmıştır.
9. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi, E.2009/19 sayılı dosya kapsamında 3/9/2009 tarihinde yaptığı
duruşmada başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
10. 15/12/2009 tarihindeki 4.
celsede ve devamında yapılan 16 celsede Mahkeme başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamı yönünde karar vermiştir.
11. Başvurucunun, 14/1/2014
tarihli duruşmada tahliye talebi, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince "... atılı suçu işledikleri hususunda olay
tutanağı, otopsi raporu, cep telefonu inceleme tutanakları, bir kısım
sanıkların tüm aşamalardaki diğer sanıklar hakkındaki ifade ve savunma
içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular
bulunması, suçun niteliği, delil durumu, atılı suçun 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100/3. maddesinde sayılan katalog suçlardan
olması, tutuklama tarihleri ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesindeki
şartların devam etmesine Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 102. maddedeki tutukluluk
süresinin iki kat uygulanacağına dair hükmün Anayasa Mahkemesince iptal
edilmesine rağmen henüz yürürlüğe girmemiş olması, ayrıca sanıklara birden
fazla Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçun isnat edilmesine binaen
..." gerekçesiyle reddedilmiş ve tutukluluk halinin devamına
karar verilmiştir.
12. Bu karara karşı yapılan
itirazı değerlendiren İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 11/2/2014 tarih ve
Değişik İş 2014/194 sayılı kararı ile verilen kararda bir isabetsizlik
olmadığından itirazın reddine karar vermiştir.
13. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi, 10/3/2014 tarih ve E.2009/1, K.2014/255 sayılı kararıyla “06/03/2004 tarihinde Resmi Gazetenin mükerrer
sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren "6526 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunun 1.Maddesi uyarınca", Terörle Mücadele Kanunun 10.Maddesi
gereğince görevlendirilen mahkememizin kapatıldığı, aynı kanun hükmü uyarınca
mahkememize ait dosyaların görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi gerektiği
anlaşıldığından, mahkememize ait yukarıda esas numarası yazılı dava dosya
bakımından görevli ve yetkili mahkemenin (İstanbul Nöbetçi) Ağır Ceza Mahkemesi
olduğu anlaşıldığından, Mahkememizin bu dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye
gönderilmesine” karar verilmiştir.
14. Dosya halen derdesttir.
15. Bireysel başvuru ise,
10/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
16. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk
süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek
uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
17. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 23/7/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10//2/2014 tarih ve 2014/2275
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, hakkında devam
eden yargılamanın 5 yılı aşkın bir süredir tutuklu olarak devam etmesi ve
tutukluluğun yeterince gerekçelendirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesinde tanımlanan özgürlük ve güvenlik hakkının, yargılamada tevsi tahkikat
talebi, suçtan kurtulma hakkı ve silahların eşitliği gibi usul hataları
nedeniyle de Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
20. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
22. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bireysel
başvurunun ikincil nitelikte bir hak arama yolu olması nedeniyle, asıl olan hak
ve özgürlüklere kamu otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal
durumunda bunun idari ve/veya yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu
nedenle bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar
tüketilmesine rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 28).
23. Somut olayda başvuru konusu
yargılamanın derdest olduğu, yargılamada tevsii tahkikat talebi, suçtan kurtulma
hakkı ve silahların eşitliği gibi usul hatalarına dair adil yargılanma hakkı
kapsamındaki iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmediği görülmektedir.
24. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Özgürlük ve
Güvenlik Hakkının İhlal Edildiği İddiası
25. Başvurucunun kanunda
öngörülen azami sürenin aşılması nedeniyle tutukluluğun hukuki olmadığına
ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görülmektedir. Başka bir
kabul edilemezlik nedeni de görülmeyen başvurunun bu kısım yönünden kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu, 19/1/2009
tarihinden itibaren tutuklu olarak yargılandığı dava kapsamında Kanun’da
öngörülen azami beş yıllık sürenin aşılması nedeniyle tutukluluğun devamına
karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
27. Anayasa’nın 19. maddesi şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları
kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi;
bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak
ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı
veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine
getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde
veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir
müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun
olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek
isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı
verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
…”
28. Başvurucunun kanuni
tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
29. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları
kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği
durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik
hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen
durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 42).
30. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19.
maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki
temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile
uyumludur (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 43).
31. Kişi hürriyeti ve
güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu
sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir.
Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde özgürlüğünden
alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi
özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması ve keyfi
uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda
gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni” dayanağının bulunup
bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise,
hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli
ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 44).
32. Tutuklamaya ilişkin hükümler
5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye
göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir.
Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 45).
33. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu
hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam
üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam
tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 46).
34. Örgütlü suçlarda Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 102. maddesindeki tutukluluk süresinin iki kat
uygulanacağına dair Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesinin (5) numaralı
fıkrasındaki bu hükmün Anayasa Mahkemesince 4/7/2013 tarihinde iptal edilmesi
üzerine 21/2/2014 tarih ve 6526 sayılı Kanunla Terörle Mücadele Kanunu’nun 10.
maddesi bütünüyle yürürlükten kaldırılmış ve ağır ceza mahkemesinin görevine
giren tüm işlerde azami tutuklama süresi 5 yıl olarak kabul edilmiştir.
35. Somut olayda 19/1/2009
tarihinde tutuklanan başvurucu, 5271 sayılı Kanun’un yukarıda belirtilen
hükümleri uyarınca tutukluluk için öngörülen azami sürenin aşıldığı iddiasıyla
tahliye talebinde bulunmuştur. Gerek davaya bakan, gerekse
itirazı inceleyen mahkemeler tutukluluğun devamına karar vermişlerdir.
36. Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki
kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin
yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi
kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile
delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline
sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir.
37. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami
kanuni süreler düzenlenmiştir. Kişi hakkında birden fazla suça ilişkin
yargılama kapsamında tutukluluk süresinin her bir suç için ayrı
uygulanamayacağı, uygulanan bir tutuklama tedbirinin yargılama sürecinin bütünü
açısından sonuç doğuracağı daha önce belirtilmiştir (B. No: 2012/521, § 48,
2/7/2013).
38. Ayrıca suç ve sanık sayısı,
davanın karmaşık olması gibi etkenler tutukluluk süresinin makul olup olmadığı
konusundaki değerlendirmede ele alınabilecek etkenler olup kanuni tutukluluk
süresinin belirlenmesinde esas alınmaları mümkün değildir. Normun lafzı ve
amacı, tutuklama tedbirinin ceza adalet sistemi içerisindeki yeri ve 5271
sayılı Kanun’un 102. maddesindeki düzenleme ile kişi özgürlüğüne yönelik
sınırlamaların dar yorumlanması hususları birlikte değerlendirildiğinde aksine
bir sonuca varmak mümkün görünmemektedir (B. No: 2012/521, § 49, 2/7/2013).
39. 5271 sayılı Kanun’daki azami
tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami
beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak derece mahkemelerinin, birden fazla suça ilişkin soruşturma ve
kovuşturmanın bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş
olması halinde kanuni tutukluluk süresinin her suç için ayrı değerlendirilmesi
gerektiği yönündeki yorumu, kişilerin tutuklu yargılanabileceği azami süreyi
belirsiz ve öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi
hakkında birden fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her
biri için ayrı değerlendirdiğinde kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği
süre öngörülemez bir şekilde uzayacaktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu
hükmen sabit hale gelmemiş bir kişinin bu yorum nedeniyle belirsiz bir süre
özgürlüğünden yoksun bırakılması düşünülemez (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §
53).
40. Başvurucu 19/1/2009
tarihinde tutuklanmıştır. Somut olay bakımından 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk süresi 20/1/2014
tarihinde dolmuştur. Başvuru tarihi itibarıyla tutukluluk süresi ise 5 yıl 20
gündür. Bu tarihten sonraki tutukluluk hali kanunda aranan şekil ve şartlara
uymamaktadır. Başvurucu, ayrıca tutukluluğun yeterince gerekçelendirilmemesi
nedeniyle hak ihlalinde bulunulduğunu iddia etmiş ise de,
tutukluluk azami süreyi aşmakla bir kez hukuki olmaktan çıkmış olması nedeniyle
bunun ayrıca gerekçesiz olup olmadığının incelenmesine gerek duyulmamıştır.
41. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
42. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
43. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
44. Başvuruda Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu
tazminat talebinde bulunmamıştır Başvurucu adli yardım talebinde bulunduğundan
herhangi bir yargılama giderinde bulunmamıştır.
45. Karar örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İlk derece yargılamasında
devam eden tutukluluk kapsamındaki şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. “Kanun’da
öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması” nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE
C. Karar örneğinin ilgili
Mahkemeye gönderilmesine,
D. Başvurucunun yargılama giderlerinden muaf tutulmasına,
23/7/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.